Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
diploma, diplomasi, gerçek, vuslat

Gerçek Diploma, Vuslat Diplomasi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gerçek Diploma, Vuslat Diplomasi




15 yaşındaydı


Arkadaşlarıyla kaydırak oynuyordu


Bir hayli oyuna dalmış olsa da yol kenarında kendilerine bakan üç yabancıyı fark etti Hayli yaşlıydılar Hâlleri, ulemâdan oldukları intibâını veriyordu Edeple yanlarına yaklaştı İçlerinden biri sordu:


?Evlâdım, Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri?nin evini biliyor musun?


?Biliyorum efendim


Yolu, muhataplarının anlayacağı bir şekilde güzelce tarif etti


Sonra kendisi de en kestirme yoldan hızlıca evine gitti Bir müddet sonra misafirler kapıdaydı Açtı Gelenler, karşılarında adres sordukları delikanlıyı görünce şaşırdılar:


?Burası Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri?nin evi mi?


?Evet


?Kendileri evde mi?


?Evet


?Müşkilde kaldığımız sualler var Onları sormak için geldik, müsait mi?


?Elbette, buyurun


İçeri girdiler Misafir odasına geçildi Delikanlı, en yüksek yere oturdu Gelenler, merak etti:


?Evlât! Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri?ne haber verdiniz mi?


Delikanlının yüzü kızardı:


?Hoş geldiniz Muhyiddîn-i Arabî bendenizim


Üç yaşlı âlim, birden durakladı Hiç beklemedikleri bir manzaraya rastlamışlardı Gelirken ihtiyar bir âlim-i fâzıl ile tanışacaklarını umuyorlardı Fakat şimdi kaydırak oynayan bir delikanlı ile karşı karşıya idiler Taaccüp ettiler Boşuna geldiklerini düşündüler Onları buraya, üç hıristiyan papazın ülkelerine gelip de sorduğu ve kendilerinin cevap veremediği sualleri çözmek için Halîfe Hazretleri göndermişti:


Bu çetrefilli suallerin içinden Şam?da yaşayan Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri çıkar denilmişti


Fakat şöhreti her yana yayılmış bu zâtın henüz küçük ve oyundan kopamamış bir delikanlı olması, onları sukūt-ı hayâle uğratmıştı Üstelik biraz da mağrur mu idi acaba? Üç yaşlı âlimin karşısında olmasına rağmen odanın en yüksek yerine oturması da, bunu gösteriyordu


O sırada evin babası yanlarına geldi Bir arzuları olup olmadığını sordu Muhyiddîn-i Arabî;


?Babacığım, su istirham edebilir miyim? dedi


O da memnuniyetle tebessüm etti


Fakat bu, misafir âlimler için bardağı taşıran son damla olmuştu Karşılarındaki delikanlı, mağrurluğu yanında bir de pervasızdı Birbirlerine; Yanlış kişiye geldik galiba!» diyerek baktılar İçten içe; Bizim böyle toy bir delikanlıdan öğreneceğimiz bir şey yok Haksız bir şöhrete ulaşmış, hepsi bu Artık kalkalımdiye karar verdiler


Tam izin isteyeceklerdi ki Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri söze başladı:


?Müsaade buyurunuz


Suallerinize geçmeden evvel, içinizde düğümlenen üç hususun îzahı vâcib oldu


Birincisi, kaydırak oynayışıma şaştınız İlmime yakıştıramadınız Fakat takdir edersiniz ki henüz on beş yaşındayım Bu yılların bazı özellikleri var Meselâ sizler bu yaşlarda hiç mi oynamadınız? İşin özü, vücudu topraklamak Yoğun gayretler içinde vücut topraklanmazsa çatlar Kaldı ki şu prensipten hiç şaşmam: Yaşa göre oynamak var, fakat oyuncak olmak yok


İkincisi, odanın yüksek yerine oturmamı yadırgadınız Gurur olarak değerlendirdiniz Ben fert olarak ayağınızın tozu olurum Ancak ilim, rütbelerin en yükseğidir Ona en yüksekte olmak gerektir Yani yukarı oturuşum, kendim için değil, ilme hürmet içindir O ilim ki; ona ben de muhtacım, sizler de muhtaçsınız Tâ kilometrelerce uzaktan, o ilim için gelmediniz mi? Hâl böyleyken onun yukarıda olmasını niye garipsediniz? O ilim ki; gereken hürmeti görmezse, sırlarını açmaz O ilim ki; ledün ilmidir, huzûrunda hiçlik ister


Üçüncüsü, babamdan su istememi doğru bulmadınız Fakat o yaşlı ve artık âhirete daha yakın İstiyor ki, amel defteri daha da dolsun Sizinle ilgilenmek benim vazifem olunca, o da su vazifesini üstlendi Eğer ona yapacak bir şey bırakmasaydım, bu meclisin sevabından mahrum kaldığını düşünerek mahzun olurdu Yani onun ikramını kabul, kendisine ikram ve ihtiram içindi


Muhterem üstadlar, şimdi suallerinize geçebiliriz


Basîretle kerâmetin bir arada tecellîsi olan bu ifadeler, âlimlerin şaşkınlığını bir anda hayret ve hayranlığa dönüştürdü İçlerinden geçirdikleri sû-i zanlara mahcup oldular Eridiler Sonra, malûm çetrefilli sualleri sordular Sır yüklü apaçık cevapları aldılar Döndüler Halîfenin sarayında bekleyen papazlara ilettiler Onlar da, ummadıkları yüksek mânâları fark etti İçlerinde hidâyet kıvılcımları parladı Kelime-i şahâdet getirdiler


İslâm medeniyetinde bu misaller çok


İmâm-ı Âzam Küçücük yaşında çok büyüktü


İmâm-ı Şâfiî Hazretleri O da 15 yaşında fetvâ verme seviyesinde büyük bir âlim olmuştu


Fatih Sultan Mehmed Han, gencecik yaşta İstanbul?u fethetti


Daha niceleri


Çünkü onlar;


Gerçek diplomaların gerçek eğitimini aldılar Bir günde bir yıllık, bir yılda on senelik mesafeler kat ettiler Dinlenmek var, uyumak yok! prensibiyle geceleri de gündüz hâlinde yaşadılar


Onların diplomaları kuru bir kâğıt değildi


Gerçek tahsilin gerçek ilmiydi İlm-i nâfi? idi İlm-i ledün idi Hak ve hakikatti Gayretti Liyâkatti Basîretti Kemâlâtın / olgunluğun zirvesiydi O, zirvede hiçlik hâliydi Ezelî aşktı Ebedî vuslattı


Onların diplomaları;


Çelik-çomak bilgilerinin kuru yansımalarından uzaktı Kitap ve defterlerinde dedikodudan ibaret satırların kirliliği yoktu Kalemleri temizdi Kelâmları düzgündü Mürekkepleri nurluydu Tahsilleri; esaslıydı, esastı


Aldıkları diplomalar, iki dünyada da geçerli diplomalardı


Çünkü;


Onlar ilim ve irfanda ikinci bir doğum yaşamışlardı Kendilerinde mânevî bir doğum gerçekleşmişti İnsanı insan yapan da zaten bu doğumdu Çünkü beşeriyetteki cevher, ancak bu doğumla ortaya çıkıyordu


Malûm:


İnsan, fizikî bir doğumla dünyaya gelir Fakat bu doğum; bebeklikten çocukluğa, gençliğe ve ihtiyarlığa doğru sadece maddî bir gelişme ve gidişatın başlangıcıdır İnsanlık, yalnız bu eksende kalırsa; beşer, noksan olur Ahsen-i takvim makamını muhafaza edemez Hayat, parlayıp sönen bir alev gibi yaşanır ve hüsran kaçınılmaz olur


Bunun için;


İnsana; mutlaka ama mutlaka maddî doğumundan sonra, bir de mânevî doğum gereklidir Çünkü, ancak mânevî doğumun ardından insâniyet özellikleri yeşermeye başlar İnsanın gerçek ve sonsuz çapı da, o mânevî yapıdır Çünkü bedendeki özellikler, daima sınırlıdır Maddî göz, belli noktaya kadar görür Maddî kulak, belli ölçüler içinde duyar Maddî akıl da; sınırlı olduğundan dolayı, çıkmazlar karşısında tıkanır İdrakin şuur ipini, kendi ayaklarına dolanan bir kördüğüm yapar bırakır Maddî kalp de; en küçük pıhtıda dahî, damar tıkanıklığına yenik düşerek iflâs eder Yani kendi dar sınırlarının üstünde veya altında, bedenin bütün hususiyetleri iptaldir O iptaller yüzünden; insan, çok basit mevzularda bile boğulur Bir kaşık suda can verir O iptaller yüzünden gönüller çatlar O iptaller yüzünden vicdanlar patlar O iptaller yüzünden; hayatlarda nice anlaşmazlıklar, nice kavgalar, nice çalkantılar ve yıkımlar, nice infialler ve infilâklar yaşanmaktadır


Çare?


Mânevî doğum


Çünkü; ancak mânevî göz, hiçbir perdeye ve sınıra takılmaz Yakını da görür, uzağı da Tâ ötelerin ötesini de seyran eder Ancak mânevî kulak, bütün sesleri duyar Hattâ, henüz harfe bile dönüşmemiş sesleri dahî işitir Ancak mânevî akıl, hayatın kördüğümlerini basîretle çözer İnsana ayak bağı değil, sonsuzluk kanadı olur İlmin ledün bahçesinde her türlü meyveler yetiştirir En çetrefilli meseleleri bir hamlede halleder Mânevî kalp de kezâ En ağır imtihanlar karşısında bile, hiçbir damar tıkanıklığı yaşamadan vazifesini yapar Sadece Hakk?ın daima mağlûbu, fakat şeytan ve nefisle mücadelenin de her zaman yegâne galibi olur İnsan, işte bu şekilde insandır İnsanlığıyla diridir Fânî hayata vedâ ederken de ölmeyip, başka bir diriliğin ebedîliğine kavuşur Huzûr-i ilâhîye vuslat diplomasıyla çıkar Kabul görür Sonsuza dek mükâfatlandırılır


Yani mânevî doğum, şart


Bu doğum;


Gözün doğumudur Kulağın doğumudur Kalbin doğumudur Aklın doğumudur İdrakin ve şuurun doğumudur Îman ve irfanın doğumudur Hakikatin doğumudur Gaye ve gayretlerin doğumudur En doğru ilmin doğumudur Fânî bir dünyada ölümsüzlüğün doğumudur Ezelden ebede en yüce aşkın ve vuslatın doğumudur Zahmetler içinde rahmet doğumudur Ateşler içinde cennet doğumudur


Tahsil ve eğitim;


İnsana, işte bu mânevî doğumu yaptırabildiği nisbette tahsildir, eğitimdir, gerçektir Şanlı mâzîmizi muhteşem yapan, bu eğitim olduğu gibi; yarınlarımızı ihtişamlı yapacak olan da, bu eğitimdir


Ancak unutulmamalı ki;


Bu doğumun yegâne rahmi, dîn-i mübîn olan İslâm?dır Yegâne tabibi de Habîb-i Hudâ olan Peygamberler Sultanı ile O?nun vârisi olan evliyâullahtır Bütün gıda ve gelişimi de Kur?ân iklimidir


Ashâb-ı kiram; önceleri maddî yapıları itibarıyla vahşet çukurlarında iken, sonradan bu hakikatin mânevî doğumuna mazhar olarak rahmet zirvelerine ulaştılar İslâm?ın rahminde, Hazret-i Peygamber?in mübârek ellerinde doğdular Kur?ân ile yeşerdiler ve yüceldiler O devr-i saâdette ne ölümsüz örnekler yaşandı:


Kulak verip onu bir lâhza dinleyince Tufeyl,

Gönül verip dedi: Ey Mustafâ, gün oldu bu leyl!

Sen?in için bana kavmim neler fısıldarken,

O an şaşıp, Seni aslā işitmeyim diye ben;

Pamuk dahî tıkamıştım sağır kulaklarıma,

Hudâ kelâmını Sen?den duyunca şimdi ama,

Yanında ben de işittim ki yer ve gök tekbir;

Şahâdet eyledi kalbim, inandı; Allah bir!

Ne muhteşem okudun yâ Nebî bu Kur?ân?ı,

İşitmemiş idim ondan güzel gülistânı


(bkz İbn-i Hişâm, I, 407-408; İbn-i Sa?d, IV, 237-238) (Seyrî)


Gönül, kımıldasın artık hatırlayıp Ömer?i,

Hışımlı olsa da, Kur?ân?ı duydu, oldu diri

Huzûr-i Ahmed?e derhal kanat kanat koştu;

Eşikte baş bükerek; Yâ Nebî! deyip coştu:

Bu nâm Ömer, Seni öldürmek istiyordu bugün,

İşitti âyet-i Tâhâ?yı, âşık etti özün!

En özge sevgili oldun cihân içinde bana,

Şahâdet eyliyorum ben fedâ olup da Sana!


O Tabîb?e, O Habîb?e koşmamak mümkün mü? Hele O?nun Kur?ân iklimine girmemek mümkün mü? Hazret-i Peygamber?le o iklime girenler, elbette idrak ederler ki:


Ne tatlı söz, ne güzel öz, ne muhteşem bu kitap,

Ne ince dil, yüce kandil, ne muhterem bu kitap!

Yegânedir; eşi yoktur, misâli yok özünün,

Şerîki, benzeri yok, dengi yok bu Hak sözünün

O tek sadâ, bu nidâ; misli yok, muazzam edâ,

Yolunda harfine kurban, beden de ruh da fedâ!

Evet, yegâne kelâm; Rabbimin kelâmı, sözü,

Çekince besmele, bir noktasıyla dağlar özü

Hudâ buyurdu: Kitâbım, ne şüphe, emsâlsiz,

Ki indiren de bu Kur?ân?ı hıfzeden de Biz?iz!? (el-Hicr, 9)


Ne mutlu, ömrünü Kur?ân eden hatırlı kula,

Ne mutlu, hâfıza hizmet eden hayırlı kula! (Seyrî)


İçinde bulunduğumuz günler, bu hususta en güzel fırsat günleri Tatilin atâlet ve rehâvetine kapılmayıp önündeki fırsatları fark edenler ve üzerine düşen vazifeleri, hizmetleri, gayretleri göstermeyi bilenler; gerçek diplomaların namzetleridir Gökten alkış alacak diploma ve karnelerin namzetleri Daima sormalı:


Yerden alkış alacak diploma çoktur sende,

Gökten alkış alacak karnelerin var mı gönül? (Seyrî)


Medeniyetimizin bütün âbide şahsiyetleri, gökten alkış alacak karnelere ve diplomalara göre bir eğitimle yetiştiler de ölümsüz zirvelerin destanı oldular Ebûbekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler, Üsâmeler, Muazlar, Muhyiddîn-i Arabîler, Mevlânâlar, Yûnuslar, Şâh-ı Nakşibendler, Şâh-ı Geylânîler, Fuzûlîler, Hüdâyîler, Âkifler, niceler, niceler, nice dâhîler, hep böyle doğdu


Her biri;


Gerçek diploma, vuslat diploması idrakiyle verilen mânevî eğitim ile doğdu Hazret-i Peygamber?in nefesiyle doğdu Kur?ân ile doğdu Aşk ile doğdu Tasavvufla doğdu Gayret ve hizmet ile doğdu Kulluk ve şuur ile doğdu Vuslat diyerek doğdu


Doğdular Yücelere tırmandılar Ulaştılar


Onlar aradıklarını buldu Bulduklarını da vasıta yaparak daha fazlasını aradılar Daha fazlasını buldular Onlar, şahdamarından yakın olanı ise, hiç kaybetmediler Durmadan arayıp buldukları; o yakını daha iyi tanımak için hikmet, sır, irfan ve hakikat tecellîleri idi Gayretlerinin özü; sonsuz derya içinde, suyu fark etmekti Mârifette derinleşmek ve ilimde hayretin artması ile feyz-i dâimî ve hazz-ı ebedîyi tatmaktı Hak ile yakınlığı fânîlik kefeninden kurtarmak ve O?nu temâşâyı bekā gözüyle gerçekleştirerek hiç kaybetmemekti


Çünkü;


Sonsuz vuslat diplomasının şartı buydu:


İştiyakın artması


İştiyak, ama fânîliğe ve pörsüyene değil Bâkîliğe ve solmayana


Yüce saltanata erişen kullar, o iştiyakın himmeti ile sultan oldular Hazret-i İbrahim, Cenâb-ı Hakk?a niyaz etti:


?Ey Rabbim, bana, ölüleri nasıl dirilttiğini göster!


?Sen inanmadın mı?


?İnandım, ancak kalbim mutmain olsun (da hayret, iştiyak ve mârifetim artsın)!


?Öyleyse dört kuş tut Onları kendine alıştır Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak Sonra da onları çağır Sana uçarak gelirler Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir(el-Bakara, 260)


İşte;


Gerçek diplomanın dersi:


Hikmet!


Sırları çözmek


İlâhî kudret tecellîlerini okumak


İrfana ermek


Hem de bitmez ve tükenmez bir sonsuzluk içinde Fakat insan âciz Kulların hepsi, mahdut bir idrakin esiri Peygamberler bile nihayette kul idraki çerçevesinde Bu sebeple Peygamber Efendimiz ilticâ ederdi ki:


Ey mârûf olan Allâh?ım! Sen?in mârifetini hakkıyla bilip tanıyamadık Sen, bizim bilip tanımamızdaki bütün kusur ve noksanlıklardan münezzehsin?


Hakk?ın mârifeti, böyle münezzeh


Sır ve hikmetler, o münezzeh mârifeti anlatan ilâhî dersler Hak dostları da; bu bakımdan sürekli irfanlarını artırma çırpınışı içinde, acziyetle secdeye kapanan Hak talipleri, mârifet talebeleri Onlar; Hakk?ı bulduktan sonra, O?nu mârifet ile tanımak için; bir ömür irfan tecellîlerini arayıp olgunluk ateşlerinde yanarak kül olmak üzere, kendilerini cılız bir çalı gibi olmaya memur ve mecbur tutan velîler Neticede vuslat diplomalarını alarak ateşlerin yakmadığı gül gönüllü bahtiyarlar arasına dâhil olan ârifler


Aslında mârifet-i ilâhî;


Ezelden beri gürül gürül akan bir ırmaktır İnsanlar da o ırmağın içinde kum tanecikleri O muhteşem ırmak, her taneyi bir yere çalkalaya çalkalaya götürür Bin bir kesret deryasına gark eder Her deryada o kumlar, çeşit çeşit tecellîler temâşâ ederler Hepsi de sonsuz bir hakikatin sadece bir damlası ve noktasıdır Ne sonsuzluk bir noktadır, ne de nokta bir sonsuzdur Bu sebeple hiçbir tane, kesret deryasında bırakılmaz Hepsi yine irfan akışıyla vahdete döner Tam dönen, vâsıl; dönemeyen, mahrumdur Gurbet kıyılarına takılan kumlar, mahrumdur Canını vuslat eteklerine atabilen kumlar ise, ebedî sarayların nurdan tahtlarına oturur Dünya gurbetinde bu hakikatleri idrak edemeyenler; fânîlik sahilinde zebûn olurken, idrak edenler de bâkîlik deryasında memnun ve mesrur olur O ârifler, Hak?tan gelirler, fânîliğe dalmadan Hakk?a dönerler:


Ey fasıl âlemi dünya, ne büyükler geldi,

Baktılar her şeye lâ, döndüler illâ dediler (Seyrî)


İşte gerçek diplomanın kazancı, ebedî kârı


Bu ebedî kâra azmederek şu hakikati görmeli:


Bak; şahdamarından da yakınken,

Hâlâ aramak yâri, ne hâcet!

Seyrî, arayanlar bulamaz, sen,

Çöz bâtını, en zâhiri seyret!


O?na îmân eden bulmuştur Ancak bulmak, her şeyiyle bilmek değildir Bulmayı değil, bilmeyi aramak lâzım Bilmeyi de bulduktan sonrası hiçlik vadisi Yûnus?un;


Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun! dediği vadi


Gerçekten bulanlar bilir ki;


O?nun hakkında malûmlar artıkça, meçhuller daha da artar Öyle ki her an sonsuz bir şekilde artan meçhuller içinde insan, bazen bulamadığını bile zanneder Zaten bütün insanlar; akıl akıl üstüne, fikir fikir üstüne, zikir zikir üstüne, ilim ilim üstüne, asırlardır O?nun şu fânîdeki sanatlarının ve tecellîlerinin zerresine bile, tam mânâsıyla henüz ârif olamadı Aslında bu, vuslat hazzının sonsuzluğudur Bitmez ve tükenmez rahmettir Bıktırmaz ve yormaz aşk enerjisidir Kulluğun nihayetsiz lezzetidir İdrak eden için, bin bir acziyet içinde bekānın sonsuz kapılarıdır


Her kapıda hayret, hayret, sadece hayret vardır


Her hayretin içinde de bin bir iştiyak


Her iştiyakın içinde de bin bir mârifet


Her mârifetin içinde de bin bir hiçlik


Her hiçliğin içinde de bin bir hikmet ve kudret


Her hikmette de bin bir vuslat ve sonsuz temâşâ


Kimi gönüller bu tecellîlerden nasiplidir Kimileri de nasipsizdir Buna göre Hazret-i Mevlânâ der ki:


Cebrâil?in ve Hak?la âşinâ olan ruhların kâbesi ve kıblesi, yedi kat göğün yüksek yeri olan Sidre?dir Şehvetine düşkün ve midesine kul olanların kıblesi de, sofradır


Ârifin kıblesi, vuslat nûrudur Filozoflaşmış aklın kıblesi de hayaldir


Zâhidin kıblesi, ihsan ve kerem sahibi olan Allah?tır Tamah sahibinin kıblesi de altın kesesidir


Mânâ sahibi olgun kişilerin kıblesi, sabır ve tahammüldür Şekle ve sûrete tapanların kıblesi de, taşlardaki nakışlar ve resimlerdir Putlar ve heykellerdir


İç dünya ile mânâ ve ruh âlemini kendilerine yurt edinenlerin kıblesi; nimetler veren, lütuf ve ihsanlarda bulunan Allah?tır Ancak iç âlemine inemeyip dışta kalan ve görünüşe tapanların kıblesi de, kadının yüzüdür



Bizim rızkımız, altın kâsedeki ilâhî şarap; o köpeklerin rızkı ise yal dedikleri yere dökülen tutmaç suyu


Bu hakikat, gerçek diploma erbabının bir ömür anlatmaya çalıştığı çok yönlü bir mânâdır Aynı hakikati Yûnus, şöyle dile getirir:


İlim hod göz hicâbıdır,

Dünya ahret hesâbıdır,

Kitap hod aşk kitâbıdır,

Bu okunan varak nedir?


Vuslat diplomasına götürmeyen her ilim, gözler için sadece perdedir Faydasızdır, üstelik görmeye de engeldir Dünyaya gelince, o da mahşer günü önümüzde hesap yığınından başka bir şey olmayacaktır O hâlde ilâhî kitap, aşk kitabıdır Bu okunan yaprağın ne olduğunu artık anla!?


Fakat aşk kitabını okumak kolay değil


Büyük bir fedâkârlık ve teslîmiyet gerek Mârifet mektebinde tahsil ve diploma gerek


Ârifler kutbu Sâmi Efendi Hazretleri, Dârulfünûn Hukuk Fakültesinden birincilikle mezun olmuştu Gençti Parlak bir dünyevî gelecek kendisini bekliyordu Tam o sırada esrarengiz bir zâtla karşılaştı Hazret-i Mevlânâ?nın Şems?le karşılaşmasında olduğu gibi gönüller birbirine aktı O mübârek, nur yüzlü zât dedi ki:


?Ey delikanlı! Hâlin çok güzel İçin pırıl pırıl Cazip bir dünya tahsili yapıp birincilikle diplomanı almışsın Bu güzel Ancak bir de gerçek diplomanın tahsiline besmele çek! O tahsilin yeri, mârifet mektebidir Oraya kaydını yapalım da dünya ve âhiretin sırlarını, kulluğun hakikatini, ilâhî kudretin hikmet tecellîlerini ve ledün ilmini tahsil et! Sonunda vuslat diplomasıyla mezun olmaya bak!


Unutma; ilk ders incitmemek, son ders de incinmemektir?


İşte o mektepte Sâmi Efendi Hazretleri, kutbu?l-ârifîn olur


Hâsılı;


Nasıl ki, bir işe giriş başvurusunda önce oraya muvâfık diploma istenir Sonra da ille liyâkat Aynı şekilde ebedî âlemde girilmek istenen cennetler için de insandan mutlaka bir diploma istenir: Vuslat diploması Geçerli bir vuslat diploması


O diplomayı insan, bu dünyada kendisi hazırlıyor Omuzlarına yazdırdığı bütün notlar, o diplomanın artısı veya eksisi


Eğer omuzlardaki notlar iyiyse, ne âlâ; fakat kötüyse, aman yâ Rabbî!


Yani mesele, sayfa sayfa doldurup gitmek değil O sayfaların nasıl doldurulduğu ve geçerliliği Çünkü en kolay bir uçağı bile; insanın elindeki kâğıda değil, ancak maharetine ve mârifetine teslim ediyorlar Yani dünya şartlarında bile; ciddî mesleklerde boş diplomalar, sadece kuru ve geçersiz bir kâğıttan ibaret Âhirette de böyle olmayacak mı? Olacak Hattâ bazı dünya diplomaları, orada, ömürlerin en acı hüsran vesikaları olacak


Bu durumda;


Ey talebeler, hocalar, anneler, babalar, tüm insanlar!


Kabir çukurunda ve cennet sırâtında geçersiz bir diploma, cehennem tuzağı


Cehennemde yanmayacak bir kâğıt ile kazanılan vuslat diploması da, cennet burağı


O hâlde;


Ne mutlu nâr tuzağından kurtulup nur burağına nâil olanlara!


Ne mutlu bunun için Kur?ân?a sarılanlara!


Ne mutlu;


İslâm?ın mukaddes rahminde kutlu bir nesil olarak, Hazret-i Peygamber?in mübârek ellerinde mânen doğanlara!


Doğup da vâsıl olanlara!



M Ali EŞMELİ

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.