Prof. Dr. Sinsi
|
Kur'ân Ve Sünnet Karşısında Ömer Bin Hattab (R.A.)
Kur'ân Ve Sünnet Karşısında Ömer Bin Hattab (r a )
Kur'an ve sünnetin İslâm ümmeti için anayasa olduğunu daha önce belirtmiştik Dolayısıyla içtihadın bu sınırlar içinde olması gerekmektedir Daha önce de gördüğümüz gibi, çağdaş anayasaların çoğu yazılı anayasalardır Müslümanlar Kur'an'ı yazılı metodla, hadisi ise sözlü metodla aldılar Bu konuda Ömer b Hattab, farklı bir özelliğe sahipti
Resulullah, Kur'an ayetleri iner inmez, hemen yazdırmayı bir mecburiyet haline getirmiş, bu hususta büyük itina göstermişti Günün veya gecenin hangi saatinde olursa olsun, ayetler nazil olur olmaz hemen vahiy kâtiplerini çağırır ve yazdırırdı Kur'an'dan olmayan şeylerin bu ilâhî kitaba sızmaması için sahabilerine şöyle söylerdi:
“Benden Kur'an'dan başka birşey yazmayınız Kînî benden Kur'an'dan başka bir şey yazmışsa, onu yok etsin ” Herhangi bir olay karşısında ayetler ya tek tek veya toplu halde nazil oluyor, daha sonra peygamberimiz o ayetlerin surelerdeki yerlerine konması için emir veriyordu Resulullah Efendimiz, Kur'anı Kerim'i, vefat edinceye kadar Cebrail ile birlikte her ramazan ayında tekrar ederdi
Bu hususta en sağlam rivayet şudur: Kur'an ayetlerinin bugünkü şekilde tertip edilişi, Resulullah'ın vefatından hemen sonra ortaya çıkmıştır Başka bir ifadeyle, Cebrail Aleyhisselâm'a arzettiği en son şeklidir
Resuli Ekrem Efendimiz dari bekaya göç edince, Kur'an sureleri, o zamanın ibtidaî yazı malzemelerine yazılı olarak sahabilerin elinde bulunuyordu Sahabiler Kur'an ayetlerini hurma ağaçlarından alınan parçalara, geniş ve beyaz taşların üzerine, derilere yazıyorlardı
SahabiIer namaz kılarken okumak için Kur'anı Kerim'in hepsini veya bazı ayetlerini ezberliyorlardı
Yemame vak'asında aralarında Kur'an hafızları bulunan büyük sahabilerden otuz dokuz kişi, bütün Müslümanlardan ise toplam bin ikiyüz insan şehit olmuştu Bu hadise Ömer b Hattab'ı çok düşündürdü Bundan sonra durum ne olacaktı Çıkacak savaşlarda yine bu şekilde hafızı Kur'an olan Müslümanlar şehid olabilirdi Bu, ihtimal dışı bir şey değildi Nihayet bir karara vardı: Zarurî durumlarda Müslümanların problemlerini çözmek üzere Kur'an bir kitap halinde toplanmalıydı Bu konuyu açmak üzere Ebu Bekir (r a )'e gitti Onu mescidde buldu Kendisine dedi ki:
“Yemame gününde, ölüm insanlar için şiddetlendi Korkarım ki ölüm Kur'an hafızları için başka yerlerde de şiddetini korur Bu şekilde Kur'an'ın ayetlerinin birçoğu kaybolur Binaenaleyh Kur'an'ın bir araya toplanmasını lüzumlu görüyorum ”
Ebu Bekir (r a ) bu teklif karşısında biraz şaşırdı ve dedi ki:
“Resulullah'ın yapmadığı bir şeyi ben nasıl yaparım?”
İkisi arasında başlayan diyalog sonunda Ömer (r a) görüşü itibariyle isabetli bulundu Düşüncesinin uygulanması için Zeyd b Sabit'i çağırdı Buhari'nin Zeyd b Sabit'ten rivayet ettiğine göre, Ebu Bekir (r a ) kendisine şöyle dedi:
“Sen gerçekten akıllı ve genç bir delikanlısın Seni suçlamayız Resulullah'a vahiy nazil olunca yazıyordun Kur'an'ı lakip et ve bir araya getir ” Zeyd b Sabit şu cevabı verdi:
“Vallahi dağlardan herhangi bir dağı bir yere taşımamı emretseydin, Kur'an'ı bir araya getirmek için verdiğin bu emirden daha ağır olmazdı ” Zeyd b Sabit de aynı şekilde sordu:
“Resuîullah'ın yapmadığı bir şeyi ikiniz birlikte nasıl yaparsınız?” Ebu Bekir:
“Vallahi bunda hayır vardır,” dedi Zeyd b Sabit (r a ) şöyle konuştu:
“Allah Ebu Bekir ile Ömer'in (Allah onlardan razı olsun) kalblerini nasıl aydınîattıysa, benim de kalbimi aydınlatıncaya kadar bu mes'eleyi düşündüm Kur'anı Kerim'i hurma ağaçlarından alınan parçalardan, derilerden ve geniş taşlardan toplamaya başladım Kur'an hafızlarından aldım Tevbe suresinin iki ayetini Huzeymetü'lEnsari'den başka kimsede bulamadım
Andolsun içinizden size öyle bir peygamber geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir Size düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir Eğer (inanmaktan) yüz çevirirlerse de ki:
"Allah bana yeter, ondan başka tanrı yoktur Ona dayandım, o, büyük arşın sahibidir" [48]
Ayetler mushaflara kaydedilirken Ahzab suresinden bir ayeti kaybettim Bu ayeti Resulullah'ın okuduğunu daha önce de duyardım Resulullah'ın şahitliğini, iki kişinin şahitliğine denk kabul eden Huzeymetü'lEnsari'den başka kimsede bu ayeti bulamadım
"Mü'minlerden Öyle erkekler var ki, Allah'a verdikleri sözde durdular Onlardan kimi adağım yerine getirdi (Şehid oluncaya kadar çarpışacaklarını adamışlardı Çarpıştılar ve şehid düştüler ) Kimi de (şehidlik) beklemektedir" [49]
Bu ayetleri surelerine ekledim Bu sahifelerle toplanan Kur'an, vefat edinceye kadar Ebu Bekir'de kaldı Daha sonra ise mü'minlerin annesi, Ömer b Hattab'ın kızı Hafsa validemizde muhafaza edildi
Ebu Bekir (r a )'e nisbet edilen bu mes'ele kesinlikle onun faziletinden kaynaklanmaktadır Bu hareketiyle Müslümanların semavi olan anayasalarını muhafaza altına almıştı Ali b Ebi Talib bununla ilgili olarak şöyle buyurur:
“Allah, Ebu Bekir'e rahmetler yağdırsın Kur'an'm toplanması işinde en büyük mükâfat sahibi odur!”
Bu düşüncenin sahibi olan Ömer ile birlikte kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Allah'ın kitabı böyle erken bir zamanda toplanmamış olsaydı netice ne olurdu?” [50]
Şimdi gelelim sünnete İslâmî yasama sisteminin ikinci kaynağı olan sünnete karşı halifelerin durumu ne idi? Hemen ifade edelim ki, her iki halifenin de Kur'an'a karşı takındıkları tavır, sünnete karşı takındıkları tavırdan çok farklıydı Bu tavrın sünnete olan saygıyla ilgisinin bulunmadığını ayrıca belirtelim Bu tavır Kur'an'ın yazılmasiyla ilgiliydi Rivayete göre, Ebu Bekir (r a ) Resulullah (s a v )'ın vefatından sonra halkı topladı ve kendilerine şöyle dedi:
“Resulullah (s a v ) hakkında konuştuğunuz hadislerde ihtilâfa düşüyorsunuz Sizden sonra gelecekler, daha fazla ihtilâfa düşecekler Resulullah (s a v ) hakkında bir şey söylemeyin Size kim sorarsa, bizimle sizler arasında Allah'ın kitabı vardır deyin, onun helâlini helâl, haramını da haram kılın!”
Halifelik Ömer (r a )'e geçince, o da Ebu Bekir (r a )'in uyguladığı metodu takip etti İhtilâfa düşmemeleri için, halka Resulullah hakkında konuşmamalarını emretti Bu emrin uygulanması konusunda o kadar kesin kurallar ortaya koydu ki, işi üç büyük sahabinin hapsedilmesi derecesine vardırdı Bunlar, İbn Mes'ud, Ebu'dDerda ve Ebu Mes'ud elEnsari idi Bu sahabiler rivayet mes'elesinde çok titiz davranmalarına rağmen fazla rivayette bulunmuşlardı
Bazı sahabiler Irak'a gitmeye hazırlanırken Ömer kendilerine şöyle nasihatta bulunuyordu:
“Sizler ehlü'lKarye'den geliyorsunuz Arıda bulunan ilâç gibi onlarda da Kur'an ilacı (şifası) vardır Onları hadislerle meşgul etmeyin, Kur'an'ı en iyi bir şekilde açıklayıp Resulullah (s a v )'dan rivayeti azaltın Bu konu sebebiyle meydana gelecek hayır ve serde ben sizin ortağınızım
Ortaya çıkan yeni durumlar karşısında Müslümanlar Resulullah'dan hadisler rivayet ediyorlar, Ebu Bekir ve Ömer (Allah ikisinden de razı olsun) buna engel olmuyorlardı Çünkü içtihad, ancak Allah'ın kitabında ve Resulullah'ın sünnetinde belli bir hüküm bulunmadığı zaman caiz idi Buna ilâve olarak Müslümanlar, herhangi bir mes'eleyle karşılaştıkları zaman araştırmak mecburi yetindey diler Resulullah (s a v )'ın bu konuda söylediği bir söz, yaptığı bir iş veya ikrar var mıydı acaba?
Bu sebeple Ömer (r a ) hadis konusunu da uzun uzun düşündü Kur'an'da olduğu gibi, hadislerin de bir araya toplanmasını arzu ediyordu Her zaman yaptığı gibi sahabileri çağırıp bu mes'eleyi istişare etti Sahabilerin büyük bir kısmı, hadislerin bir araya toplanması fikrine taraftar oldular Sünnetin yazılmasını ima ettiler Takva sahibi halife, bir ay süreyle bu konuyu düşündü Daha sonra bir gün Allah'ın kendisine verdiği bir azimle halka şunları söyledi:
“Bildiğiniz gibi sünnetin yazılmasını sizlere söylemiştim Ancak daha sonra şunu hatırladım: Sizden önceki kitap sahipleri Allah'ın kitabıyla birlikte başka kitaplar da yazdılar Bu kitaplara meylederek Allah'ın kitaplarım unuttular Vallahi Allah'ın kitabına hiçbir şeyle leke sürmem!”
Ömer (r a ) hadislerin yazılmasından vazgeçti, şu haberi bütün beldelere gönderdi:
“Kimin yanında bir şey varsa yok etsin!”
Merhum Dr Muhammed Hüseyin Heykel diyor ki; Ömer (r a ) hadisleri yazma işinden vazgeçmekte haklı mıydı? Yoksa hata mı yaptı? Daha sonraki hatalar bundan mı kaynaklanıyordu? Yazar bu soruya şöyle cevap vermektedir:
"Hata yaptığı söylenebilir " Bu hatasının üzerinden zaman geçti Ondan sınırsız bir şekilde hadisler doğmaya ve tedavül etmeye başladı Osman (r a ) öldürülmesinden sonra Ümeyye oğulları ile Haşim oğullan arasında zuhur eden düşmanlık daha sonra Ali b Talib ile Muaviye b Ebi Süfyan arasında kendini gösterdi Patlak veren iç savaş esnasında Aişe (r a ) Ali (r a )'ye cephe aldı Bir kısım insanlar ise Ali'yi desteklemeye başladılar Ali (r a ) kendi lehine ve aleyhine mevzu hadislerin çoğaldığını görünce buna karşı çıktı ve dedi ki:
"Size, Kur'an'dan başka okuyacak kitabımız yoktur Resulullah'dan aldığım bu sahifede zekât farizeleri vardır "
Bu sözler, hadisle meşgul olanları vazgeçirmedi Onlara göre, hadislerin Resulullah'a mal edilmesiyle halk kendisine tabi olmak için hadislerin faziletine daha fazla inanacak ve itina göstereceklerdi Siyasî maksatla ortaya atılan veya herhangi bir siyasî amacı olmayan çok sayıda mevzu hadisler rivayet edildi Müslümanlar bu mevzuda çok itina gösterdiler
Emeviler zamanında bu türlü hadislerin rivayet edilmemesi için çaba sarfedildi, ancak başarılı olunamadı Üstelik bu sahadaki faaliyet kat kat artmaya başladı Abbasiler zamanında, Resulullah'ın vefatından yaklaşık iki asır sonra, Me'mun devrinde, bu şekilde mevzu hadislerden onbinlercesi, yüzbinlercesi yazılmıştı Bunların arasında aklın almayacağı, çelişkili ve tutarsız mevzu hadisler vardı
Buhari'nin altı yüz bin hadisten seçtiği sadece dört bin hadisi rivayet ettiğini zikredersek, artık siz düşünün Ebu Davud bir araya getirdiği beş yüz bin hadisten ancak dört bin sekiz yüz hadisi kitabına almıştır Hadis toplayıcıları tarafından doğru olarak tesbit edilen hadisler bazı alimler ve fakihler tarafından tenkit edildi Eğer Ömer (r a ) hilafeti zamanında sahih hadisleri bir araya toplayıp tanzim etmiş olsaydı, daha sonra bu şekilde bir hadis türetme işi ortaya çıkmazdı Darekutni dediği gibi, beyaz öküzdeki siyah kıl gibi, sahih hadis, mevzuundan hemen tefrik edilir, Muaviye'nin söylediği gerçekleşirdi; o şöyle demişti:
"Ömer (r a )'in devrine ait hadisleri alın Çünkü o, halkın Resulullah'dan hadis rivayet etmesini yasaklamıştı Bu hususta onları korkutmuştu "
Daha sonra hadis rivayetleri çoğaldı O kadar ki, halk hangi hadisin onun devrine ait hangisinin ondan sonra ortaya çıktığını birbirinden ayıramıyordu Bunun sonucu olarak, yukarıda da temas ettiğimiz gibi, uydurma hadisler ortaya çıktı Yazılı olan hadislerin yok edilmesi için emir verdiği ve sünnetin toplanmasından vazgeçtiği zaman Ömer hata yapmış oluyordu
Bu konuda şüphe edeceğin gibi, bu şekilde de söyleyebilirsin Fakat bu hükümde şüphe edersen, insafsız davranmış olursun Ömer (r a ), kendisinden sonra gelecek olan emirlerin yolunu takip ederek hadis rivayetlerini yasaklayacaklarını, Resulullah'dan fazla hadis rivayet edenleri kendisi gibi hapse atacaklarını sanıyordu
Daha sonraki halifeler böyle yapmadıysalar, aksine siyasî veya gayri siyasî birtakım sebeplerle ortaya çıkan hadislere kasıtlı olarak göz yumduysalar, hatta bu türlü hadislerin oluşması için teşvikte bulunduysalar bunun günahı Ömer (r a )'in değil, bu işi yapan halifelerindir Bu büyük günah, bu gibi hadislerin ortaya çıkmasını teşvik edenleredir Hatanın Ömer'e yüklenmesi adilce bir yargılama değildir
Dr Muhammed Hüseyin Heykel şöyle devam ediyor:
Farz edelim ki, Ömer (r a ) sünnetin yazılması için emir verdi Kendisinden sonra da fitne meydana geldi Ali (r a ) ile Muaviye ve Emevilerle Haşim oğulları arasında iç savaş patlak verdi Bu fitne ve savaşlarda Resulullah'dan rivayet edilen hadisler propaganda aracı olarak kullanıldı Acaba halk mevzu hadislerin rivayetine ve yazılmasına karşı çıkacak mıydı? Yoksa bunun için politikacıları teşvik mi edecekti? Ömer (r a )'in hadisleri bir araya topladığı gibi, bir araya mı getireceklerdi? Daha sonra ortaya çıkan menfaat sahipleri, hadis otoritelerinden ilâve hadisler mi isteyeceklerdi? Ömer (r a )'in yazılı resmî belgelerin değer kazanmasından çekinerek şu şekilde konuşması hiç de yadırganacak bir durum değildir
"Vallahi, Allah'ın kitabına hiçbir şeyle leke sürmem!" Bir keresinde de şöyle demişti:
"Allah'ın kitabıyla birlikte başka kitapları yazanların, bu kitaplara meylettiklerini ve Allah'ın kitabını terkettiklerini hatırladım "
Eğer Ömer (r a ), hadislerin bir araya toplanma işini gerçekleştirmiş olsaydı, söylediği bu sözün delili daha çok kendini gösterir, fitne ortaya çıkmaz, sahih hadisler siyah öküzdeki beyaz kıl gibi aşikâr olurdu Bu durumda halk karşısında iki kitap bulacaktı: Birincisi, Allah'ın vahiy yoluyla peygambere gönderdiği kitap, diğeri ise Resulullah'ın halka tebliğ ettiğiydi Bunlar yazıldıkları zaman birbirlerine yakın olacaklardı
Bu durum karşısında Ömer (r a ) insanların hadis kitaplarına yönelerek Allah'ın kitabını terketmelerinden korkuyordu Bu sebeple Ömer ihtiyatlı davrandı ve bu ihtiyatı ona başarı sağladı Allah'ın kitabı o günden bugüne kadar Peygamber Aleyhisselâm'a indirilen şekildeydi ve bu özelliğim kıyamete kadar muhafaza edecekti Beşeriyete nur saçmaya devam edecektir
Daha sonra muhaddisîer, hadisleri toplama işinde yepyeni metodlar gerçekleştirdiler Tesbit edilen salıih hadislerin Allah'ın kitabına karşı bir durum ortaya koymayacağı bilinen bir gerçekti Bu sebeple kimsenin Allah'ın kitabını terketmesi mümkün değildi Tam aksine bu hadisler Resulullah'a isnad edildiği için, hadislere büyük bir değer verildi
Büyük yazar analizini şöyle sonuçlandırıyor: Hadisin yazılması konusunda Ömer'in içtihadı, daha sonra bundan vazgeçmesi içtihadının gerekçesi olup onun bu görüşünü paylaşıp paylaşmamak arzettiğimiz açıklamadan sonra size kalmış bir şeydir
Ömer (r a )'in içtihat etmek suretiyle ortaya koyduğu devlet anayasası çağdaş terimleri kullanarak ifade edecek olursak iki kısımdan oluşmaktadır: asıl kaynak olarak kabul edilen ve hiçbir şüphenin söz konusu olmadığı yazılı kısımdır ki bu Kur'anı Kerim'dir Öteki de Resulullah'dan rivayet edilen hadislerdir Hadisler tamamlayıcı bir rol oynamaktadır Diğer bir ifadeyle, Allah'ın kitabında hüküm bulunmadığı zaman veya genel bir prensibin açıklanmasına ihtiyaç duyulduğu sırada ancak hadise başvurulur Ömer (r a )'in bu içtihadının gerçek sahasına yerleştirilmesi gerekir Ömer (r a ) hadislerin yazılmasını ve rivayet edilmesini yasaklarken bunu hadisleri haşa küçümsediğinden dolayı yapmıyordu Onun gayesi Allah'ın kitabını korumaktı Allah'ın kitabı ise Resulullah'ın ebedî bir mucizesidir Hadisin ravisi ve senedi doğru olduğu takdirde gerek Ömer, gerekse diğer bütün halifeler buna uymak zorundadırlar
Daha önce bahsettiğimiz ve sınırladığımız manaya istinaden içtihad halifenin yaptığı ilk tasarruftur Bu içtihadın genel bir kaideyle ilgili olması, içtihada sebep olan mes'eleyi ortaya çıkarması, gelecekte bunun benzerleri olan konuları ihtiva etmesi neticeyi değiştirmez Yasama, çağdaş manasıyla birinci anlamdaki içtihadı kapsar Başka bir ifadeyle ve çağdaş genel tanımlama ile mücerred kaidelerin meydana gelmesine sebep olan, gelecekte uygulanması mümkün bulunan içtihaddır Ömer (r a )'ın diğer mes'elelerdeki içtihadını ise yürütme ve yargı organlarına karşı olan pozisyonunu arzettiğimizde işleyeceğiz
Daha sonra arzedeceğimiz kaidelerin çoğu, şayet usulü fıkhın ilk kaideleri olup günümüzde talebelere okutulan kaideler ise Ömer'in bu kaideleri okumadığını hatırlatmakta fayda vardır Bu kaideler onun zamanında ilmî bir metodla henüz ortaya konmamıştı İmamı Şafii ve benzeri fıkıh bilginleri bu ilmin kaidelerini ortaya koyarken Ömer (r a )'in içtihadını esas almışlardır Ömer bunun liderliğini yapıyor, fukaha ise bu kaideleri ilmî bir metodla gözler önüne seriyorlardı

[48] Tevbe: 9/128-129
[49] Ahzab: 33/23
[50] İngiliz müsteşriki Willyam bu önemli işin faziletini itiraf ederek şöyle demektedir: "Kesinlikle tercih edilen görüş şudur ki, on iki asır boyunca bütün metinleriyle değişikliğe uğramayan, ta*zeliğini, dakikliğini ve sadeliğini koruyan Kur'an'dan başka bir kitap mevcut değildir "
|