Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
halifelik, ömer

Ömer Ve Halifelik

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ömer Ve Halifelik




ÖMER VE HALİFELİK



Halifeliğin inşa edilmesi




Resulullah (sav) hayati boyunca Medine'de kurulan ilk Arap devletinde kanun koyan, yargı organını yürüten ve yargılayandı Onun hükümeti dış görünüş itibariyle, dini olup Müslümanların imanına dayanıyordu Onlara göre Peygamber nevadan konuşmaz ve hatadan masundu [90]


Resulullah, genel prensipleri ilgilendiren ve bunların en önemlilerinden olan şûra prensibi dışında kendisinden sonraki hüküm sistemi hakkında açıklama yapmadan vefat etti Şûra prensibi hakkında Kur'an'da varid olan birden fazla ayet vardır Bunların bazıları aşağıdadır:


" Yapacağın işler hakkında onlara danış" [91] Allah, Müslümanların özelliklerini bildirirken şöyle buyurur:


"İşleri, aralarında danışma (konuşma) iledir" [92] Şûra hakkındaki hadis-i şeriflerden bazılarını da aşağıya alıyoruz


"İşlerinizi halletmek için müşavereden yardım (güç) alın"


"Hiçbir diktatör, görüşüyle (tek başına) iflah olmadığı gibi, hiç kimse de müşavereden helake gitmez"


"İşlerini en doğru şekilde yoluna koyanlar, ancak müşavere edenlerdir"


Resulullah'ın uyguladığı metod, söylediklerine mutabıktı O, günah işlemekten masun olmasına rağmen, Müslümanlarla müşavere yapmadan herhangi bir mes'elede neticeye gitmezdi Çoğu zaman, herhangi bir Müslüman onun görüşünün aksi bir görüş ortaya attığı zaman, kendi görüşünden vazgeçerdi Ebu Hureyre (ra) bu konuyla ilgili olarak diyor ki:


"Resulullah (sav)'dan daha fazla arkadaşlarıyla müşavere yapan kimse yoktu"


Devlet başkanlığı makamının boşalması Müslümanlar için şaşırtıcı bir sürpriz oldu Bu olay, soğukkanlılığıyla ve cesaretiyle tanınan Hz Ömer'i bile etkiledi Ömer Müslümanların karşısında duruyor ve şöyle diyordu:


"Bazı münafıklar Resulullah'ın vefat ettiğini iddia etmektedirler Vallahi O ölmedi Musa b İmran gibi o da Rabbinin yanına gitti Kırk gece halkından ayrı kaldı"


Daha sonra kendisi için öldü denildikten sonra onlara geri döndü


"Vallahi Musa nasıl döndüyse, Resulullah da dönecek Onun öldüğünü iddia eden erkeklerin ellerini ve ayaklarını keseceğim" dedi


Ömer'in bu tavrına Ebu Bekir'den başka kimse karşı koymaya cesaret edemedi Resulullah'ın Rahmet-i Rahmana kavuştuğunu tesbit ettikten ve Ömer'in sözlerinin tehlikesini anladıktan sonra halkın karşısına çıkıp ünlü sözlerini söyledi:


"Kim ki, Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki, Muhammed vefat etti Kim ki, Allah'a tapıyorsa, bilsin ki, Allah vardır ve birdir Allah ölmez" Daha sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:


"Muhammed bir peygamberden başka (birşey) değildir Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir Şimdi o ölür, yahut öldürülürse ökçelerinizin üstünde (gerisin geri) mi döneceksiniz? Kim böyle iki ökçesi üzerinde (ardına) dönerse elbette Allah'a hiçbir şey zarar vermiş olmaz Allah, şükür (ve sebat) edenlere mükâfat verecektir" [93]


Bunun üzerine Ömer (ra), ayetin anlamını idrak etti, sanki daha önce hiç okumamış gibi ayaklan kendisini taşımayıp yere yıkıldı


Ömer'in bazı insani zaaflarını ortaya koyan bu pozisyon, aynı zamanda onun kusursuz bir siyasi kişiliğe sahip olduğuna da işaret etmektedir Müslümanlar üzerine yapmış olduğu bu ağır etkiye rağmen bu musibet, onu meşgul edip ümmetin geleceğini düşünmekten alıkoymadı İslam Ümmeti liderini kaybetmişti O, Müslümanların tarihin bu kritik merhalesinde tefrikaya düşmeleri tehlikesini idrak etmiş, gayet sür'atli bir şekilde harekete geçmişti Onun bu kararlı ve sür'atli hareketi, milletin birliğini korumayı ve ümmetin irtibatım sağladı


Resulullah'ın yerine kim geçecekti? Devlet Başkanı kim Olacaktı?


Resulullah'ın vefatı kesinleşince, gündemdeki mecburi soru bu idi Eski çağlardan beri, beşeriyetin tanımış olduğu devlet başkanlığı seçme yollarını kısa bir şekilde arzetmemiz gerekir


Devlet başkanını seçme yolları kesinlikle iki metodun dışına çıkmaz Mutlaka bunlardan biri uygulanır:


1- Veraset: Hükmün, hakeme en yakın olan kişiye intikal etmesidir Ne şekilde isimlendirilirse isimlendirilirsin krallığın tesis edilmesine sebep olmuştur [94]


2- Seçim: Bu metoda göre hüküm belli bir aileyi kapsamaz (Kanunla belirtilen) mukarrer yol ile halkın seçeceği her vatandaşın hakkı olarak tayin eder


Günümüzde devlet başkanlıklarını ve seçim sistemlerini gözden geçirdiğimiz zaman, üç gruptan birine mensup olduklarını görürüz:


a) Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi: Bu sistem, devlet başkanlığı sistemlerinde olduğu gibidir Bunların en meşhuru Amerika Birleşik Devletleridir


b) Cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçilmesi: Parlamento ister tek isterse iki meclisten oluşsun, çoğunlukla bu sistem, parlamento sistemini benimseyen ülkelerde görülür Buna en güzel örnek, Fransa'daki Üçüncü Cumhuriyet'tir [95]


c) Cumhurbaşkanının (iki sistemin karışımından) seçilmesi: Yani bahsettiğimiz iki sistemin bir araya gelmesiyle mümkün olur Başka bir ifade ile, cumhurbaşkanının seçilmesinde hem parlamentonun hem de halkın rol oynamasıdır Bu en modern ve ikinci dünya savaşından sonra ortaya çıkan ve aynı zamanda en yaygın olan metoddur Mısır anayasası 1956, bu güne kadar bu metodu benimsemiş, halen de uygulamaktadır


Şüphesiz böyle bir etüd Resulullah'in sahabileri için kolay değildi Çünkü onlar milletin liderini kaybettiklerinden şiddetli hüzün ve keder içindeydiler Fakat şimdi Halifeliğin uygulanmasındaki metod ve Ömer'in bu konudaki pozisyonunu arzetmeden önce şu soruyu,sorabiliriz: Bu, verasetle intikal eden krallık metodu mu, yoksa seçime dayanan cumhuriyet metodu mudur?


Şayet Ali'nin Şia'sını istisna edecek olursak İslam hukukçuları tek noktada birleşmektedirler: Halifenin belirlenmesi ancak seçim yoluyla mümkündür


Şia ise bundan farklı bir yol seçti Onların görüşlerine göre halifeyi Resulullah (sav) seçer İbn Haldun onların mezhebini şu şekilde özetlemektedir:


Şia mezhebinin tamamı ittifak ettiler ki, imamlık ve onu tayin edecek birinin tayin edilmesine terk edilecek kamu çıkarlarından değildir O, dinin rüknü ve İslamın kaidesidir Peygamber'in bu işi unutması (ihmal etmesi) veya halkın seçmesi için halka terk etmesi caiz değildir Peygamber'in imamı tayin etmesi ve imamın büyük ve küçük günahlardan masun olması gerekir Mezheplerinden naklettikleri ve te'vil ettikleri metinlere dayanarak ne Sünni alimlerin ve eleştirmenlerin ne de İslam yasasını nakledenlerin bilmediği, çoğu mevzu (daha sonradan uydurulmuş) ve rivayet yolu itibariyle itiraz konusu olan ve söyledikleri bozuk düşüncelerden ibaret olan mezheplerine göre, Ali b Ebi Talib Resulullah tarafından halife olarak tayin edilmiştir


Çağın tabiriyle bu iki metodu açıklamak gerekirse, Şia mezhebi verasete dayanan halife seçim sistemini seçer diyebiliriz ki, bu veraset de yalnızca İmam Ali'nin zürriyetini kapsamaktadır [96]


Ehl-i Sünnetin büyük çoğunluğu ise halifenin seçim yoluyla işbaşına gelmesine taraftardırlar


Halifenin seçilmesinde Ehl-i Sünnet'in ittifak ettiği kanuni vasıf, halife ile halk arasında yapılan bir kontrattan ibarettir Bu sebeple seçim veya seçme işlemi "Bey'at" tabiriyle isimlendirilir Bu anlamda İbn Haldun şöyle demektedir


"Emire biat edip onunla kontrat akdettiklerinde ahdi vurgulamak için ellerini emirin veya halifenin eline koyarlardı Buradaki işlem alıcı ile satıcı arasındaki ilişkiye benzer Bu sebeple "bey"at" diye isimlendirilmiştir Bey'at ise bai'in maştandır"


Resulullah Ali b Ebi Talib'i direkt veya dolaylı bir şekilde vefat etmeden önce halife olarak tayin etti mi? Bu hususta (fitnenin patlak vermesinden bugüne kadar) karşılıklı delilleri göz önünde bulundurmaksızın, İslam tarihini gözden geçiren herhangi tarafsız ve insaf sahibi bir kişi, şüphesiz bu soruya olumsuz olarak cevap verecektir Bu konudaki akli deliller çok olup kesindirler Bazılarını aşağıda sıralıyoruz:


a) İnsaf sahibi olan kişinin Ebu Bekir'in ve Ömer'in imanlarında şüpheye düşmesine imkan yoktur Acaba onlar Resul Allah'ın Müslümanlardan birini kendisinden sonra halife tayin ettiğini bilselerdi veya yalnızca tahmin etselerdi, Allah'ın Resulü'ne muhalefet etmeyi akıllarına getirebilirler miydi? Genç olması, hayatta gerçekleştireceği emellerinin önünde olması itibariyle şayet bu tartışmayı Ömer için doğru kabul edecek olursak bu konuda mücerred düşünmek bile kabul edilmeyeceği gibi aynı itibar Ebu Bekir, Allah'tan korkan yaşlı zat için doğru olabilir mi? O ki, hayatı boyunca Resulullah'a yalan söylememiş, vefatından sonra mı yalan söyleyecekti?


b) Şayet Allah'ın Resulü Ali b, Ebi Talib'e, halifeliği bırakmış ve bu konuda kendisine bilgi vermişse, bu kadar önemli bir konuda Resulullah'ın isteğinin aksini Ali'nin kabul etmesini mantık alır mı? Çünkü O Resulullah'ın iradesinin Allah'ın iradesinden kaynaklandığım biliyordu Acaba Ali (ra) "bey'a"ı yapmayacak kadar cesaretsizmiydi? Oysa bu imanın en zayıfıdır


Tarih kaydeder ki, biraz sonra göreceğimiz gibi bütün Müslümanlar, toplu olarak Ebu Bekir'i halife kabul ettikten sonra, Hazreç'in lideri Sa'd b Ubade Ebu Bekir'e halifelik için bey'at yapmayı reddetti


Kendisine:


"Herkes, senin kavmin de bunlara dahil bey'at yaptı Sen de bey'at yapmayı kabul et," denildiği zaman Sa'd bunu kesin bir şekilde reddederek dedi ki:


“Vallahi, mızrağımın ucunu boyar, ok torbasında bulunan oklarla sizlere ok atar, elimden geldiğinde kılıcımı elime alarak sizlerle çarpışır, kendi evimin halkı ve bana itaat eden kavmimle sizlerle savaşırım ama sizin bu isteğinizi yine yerine getirmem


Bu haber Ebu Bekir'e ulaşınca Ömer kendisine dedi ki:


“Bey'at yapıncaya kadar onu bırakma” Orada hazır bulunanlardan bazıları Ömer (ra)'e muhalefet ederek dedilerki:


“O, reddetti ve inat etti Ölünceye kadar da sizlere biat etmez Çocuklarını, aile fertlerini ve bir grup aşiretini öldürmedikçe onu öldüremezsiniz Onu serbest bırakmak size zarar vermez O tek bir kişidir Ebu Bekir bu görüşü benimseyerek Sa'd'ı kendi haline bıraktı Sa'd onlarla namaz kılmaz, hacca gittiğinde de onlarla ifaze yapmazdı Ebu Bekir vefat edinceye kadar bu durum devam etti Acaba Ali (ra),Hicret gecesinde Peygamber'in yerinde yatarak kendisini ölüme manız bırakan, hiçbir savaşta yenilmeyen Benî Haşim'in savaşçısı, Sa'd b Ubade'den daha mı az cesurdu?”


Bunun tam aksine, Ali'nin ve Benî Haşim'in Ebu Bekir'e daha sonra da Ömer'e biat ettiklerini, ayrıca Ali'nin Ebu Bekir ve Ömer'le işbirliği yaptığını hem de en mükemmel manasıyla bunu gerçekleştirdiğini biliyoruz Halife Ömer Şam'a gittiği zaman yerine kendisi bakardı Daha sonra Ali (ra) kızı ü Gülsüm'ü Ömer (ra) ile evlendirdi


Ali (ra) bütün dindarlığına, takvasına ve cesaretine rağmen Resulullah'ın halifelikle ilgili vasiyetine muhalefet eden kişilerle mi işbirliği yapıyordu?


c) Halifelik konusu ilk olarak ortaya atıldığında daha sonra ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi her grup kendi delillerini takdim edince hiçbir grup uzaktan veya yakından Peygamber'in veraseti prensibine işaret etmedi Şayet Benî Haşim'in Sakîfe toplantısında temsilcilerinin bulunmadıkları ve bu işin onlardan uzak bir şekilde tamamlandığı söylenirse Evs ve Hazreç'ten olan Ensarın Benî Haşim'i, hakkı olan halifelikten uzaklaştırmaları gibi bir komploya az veya çok iştirak etmeleri, özellikle Sa'd b Ubade'nin almış olduğu pozisyondan sonra, mümkün değildir Halifelik şayet kendine intikal etmiyorsa, en azından Resulullah'ın tayin ettiğine gitmesi en uygun olanıydı Fakat ne Evs ne de Hazreç'ten bir kişi yakından veya uzaktan halifeliğin ne Benî Haşim'in hakkı olduğunu ne de Ali'ye Resulullah'tan vasiyet olduğuna işaret etmedi


d) Farzedelim ki, Ömer Ali'yi veya Benî Haşim'i uzaklaştırıp halifeliği Ebu Bekir'e takdim etmeyi aklından geçirdi Eğer Resulullah'ın halifeliği Ali'ye bıraktığı doğru ise mallarını ve canlarını Allah'ın Resulü'ne ve onun dinine feda eden bu Müslümanlar acaba Ömer'e boyun eğerler miydi?


Bu sebeple, en küçük bir şüphe olmaksızın söyleyebiliriz ki, Resulullah vefat ettiği zaman kendisinden sonrası İçin herhangi bir kimseyi halife olarak tayin etmedi Kur'an ve Sünnet'te varid olan hükümlerin ışığında, bu işi Müslümanların şûrasına bıraktı Şia'nın dayandığı bütün nakli deliller, İbn Haldun'un da zikrettiği gibi mevzu deliller olup İslam devletinin tesis edildiği merhalelerden bu merhaledeki gerçek tarihle bağdaşmaz


Bu konunun başında sorduğumuz soruyu cevaplandırmakla Sakıfe'de bir birlerine cephe alan Müslümanların akıllarından veraset düşüncesinin geçmediği sonucuna varabiliriz Onların düşüncesi daha iyi olan seçime yöneldi Yani başka bir ifade ile içgüdüsel ve selim bir fıtrat ile cumhuriyet metoduna dayanan seçime yöneldiler Bu sahada Ömer b Hattab'm siyasi hayatının en tehlikeli dönemlerde rol oynadığını görürüz Sakîfe'de Sakıfe'ye karşı tavır olup o tavırla onu uçurumdan kurtaran ve emniyetli sahile çıkaran odur


Sakîfe'deki tartışmalar, Müslümanların benimsedikleri ve alıp uyguladıkları proje ile "seçim prensibi" sonuçlandı Veya günümüzün ifadesiyle, "seçim" ise Ömer'in hayatı (tarihi) halife seçmede üç metodla ilişkili oldu Bu metodlar ışığındaki gibidir:


1- Mutlak seçim: Ebu Bekir'in seçilmesinde görüldüğü gibidir


2- Halife istihlafı: Ömer'in seçilmesinde olduğu gibidir


3- Ehl-i Şûra: Osman'ın seçilmesinde görüldüğü gibidir


Bu metodlardan her birini ayrı ayrı arzetmek suretiyle Ömer (ra)'in ne derece içtihad ettiğini göstermeye çalışacağız





1- Ebu Bekir'in Seçilmesi




Ebu Bekir (ra)'in halife seçilmesindeki metod ve bunun önemi:


Bir taraftan İslam devletinde gerçekleşen ilk örnek seçim, diğer taraftan ise yeni kurulmuş devletin fitneye kapılarını kapatmasına dayanmaktadır Buna ilave olarak ayrıca Sa'd b Ubade ve Fatıma binti Muhammed'in babasına kavuşuncaya kadar ilk halifeye kırgın olduğunu istisna edecek olursak, bu seçim bütün Müslümanların onayı ile gerçekleşmiştir


Olaylar Resulullah'ın vefatının sabit olmasından sonra başlar


Tarihin kaydettiğine göre, geleceği ilk düşünenler Ensar olmuştur Çünkü şehirleri otorite merkezi ve devletin başkenti olmuştu İslam'dan önce onlar şehirlerinde söz sahibi idiyseler de İslam'a girmekle şehirlerinde kendilerine iştirak etmek suretiyle yaşayan çok sayıda Muhacir buldular Sevgi ve mukaddeslik sıfatlarını ihtiva eden Resulullah'ın şahsiyeti, hayatı boyunca kötülük alametleri görülür görülmez kesin sonuca bağladı ise de, Resulullah Rahmet-i Rahman'a intikal ettikten sonra, Ensar'ın Evs ve Hazreç müstakbel için binlerce hesap yapması onların hakkıydı Sorumluluk hissinin tamamen kesildiği ve durumun tehlike derecesinin hissedildiği Resulullah'ın defnedildiği esnada meşhur Sakıfe toplantısı gerçekleşti


Ensar birbirlerini çağırarak Sakıfe-i Benî Saide'ye geldiler Hazreç'in lideri Sa'd b Ubade hasta olduğu için evinde yatıyordu Onu evinden çıkardılar Tarihin aşağıdaki gibi kaydettiğine göre, işte o zaman Ebu Bekir'in seçilmesiyle sonuçlanan tarihi tartışmalar başladı


Sa'd şöyle dedi:


“Ey Ensar topluluğu! Bizde hiçbir Arap kabilesinde bulunmayan İslam'da fazilet ve dinde (daha önce İslama girmekle) örnek olma vardır Muhammed (sav) putları terketmeleri, Allah'a ibadete dönmeleri için halkının arasında on sene ve birkaç sene kaldı ise de kavminden kendisini tasdik edenler sayıları az olanlar erkeklerden ibaretti


Onlar ne Resulullah'ın dinine güç katabiliyor, ne onu alıkoyabiliyorlar, ne de onlara yapılan zulmü kendilerinden uzaklaştırıp defedebiliyorlardı Rabbiniz size fazilet bahşetmek isteyince nimetleri ve izzet-i nefsi vererek Allah'a ve Resulüne iman etmeyi, ona ve sahabilerine (düşmanlarına karşı) engel, kendisi ve dinine karşı güç ve kuvvet düşmanlarına karşı ise cihat etmeyi nasip etti Sizler onun düşmanlarına karşı herkesten daha şiddetli davranır ve zarar verdiniz Böylece Araplar Allah'ın dinine gerek isteyerek gerekse istemiyerek girdiler O kadar ki, uzaktaki bir kişi az bile olsa biriktirdiği malı verdi Böylece sizin vasıtanızla Allah resulüne yeryüzünü fethetmeyi nasip eyledi Araplar ona sizin kılıçlarınızla boyun eğdi Sizden razı olarak vefat etti Bu işe herkesten önce sizler başlayın Halifelik herkesten önce sizindir Orada bulunanlar dediler ki:


“Görüşünde başarılı oldun Doğru konuştun Senin görüşünden vazgeçmeyiz Halifeliği sana bırakalım İçimizde ikna gücüne sen sahipsin ve Müslümanların çıkarlarını onları razı edecek şekilde gözetirsin


Halk, bu görüş üzerinde ittifak etmiş olsaydı tarihin yönü değişecekti


Ancak bazıları tereddüde düştüler Belki de bu tereddüt eskiden beri Evs ile Hazreç arasındaki rekabetten kaynaklamyordu Belki de Evs halifeliğin Haz-reç'e intikal etmesini istemiyordu Saad'e doğru mübaya için henüz kimse ilerlememişken onlardan biri dedi ki:


“Kureyş'in muhacirleri ya karşı çıkar ve şöyle derlerse: Bizler Muhacirler olarak Resulullah'ın ilk arkadaşları, aşireti ve akrabalarıyız Bundan sonra bu konuda neye dayanarak bize karşı çıkarsınız derlerse?”


Biz de o zaman deriz ki: Bir emir bizden bir emir de sizden olsun Böyle bir çözümden başka hiçbir reye kesinlikle razı olmayız


Görüşlerindeki ayrılığın etkileri Sa'd b Ubade'nin gözünden kaçmıştı Dedi ki:


“Bu, ilk rehindir


Ensarm pozisyonu buydu Acaba Muhacirlerin vaziyeti nasıldı?


Tarihin kaydettiğine göre, ilk başlangıç adımını atan veya günümüzün ifadesiyle ilk defa mukabil hücumda bulunan Ömer b Hattab idi Onun sür'atli tavırları olmasaydı, işler bilindiği istikamete girmeyecekti İbn Sa'd "Tabakat" isimli eserinde diyor ki:


Ömer, Ebu Ubeyde b el-Cerrah'a geldi ve kendisine dedi ki; elini uzat, sana bey'at edeyim Resulullah'ın tabiriyle sen bu ümmetin eminisin Güvenilir kişisisin Ebu Ubeyde Ömer'e verdiği cevapta şöyle dedi:


“İslamı kabul ettiğinden beri bir hata işlediğini görmedim Sıddik aramızda varken bana mı bey'at edeceksin?” Onlar bu şekilde konuşurlarken Ensar'ın Sakîfe toplantısı ve bu konuyla ilgili gelişmeler kendilerine yetişti Ömer, Ebu Bekir'in kendilerinin yanına gelmesi için Aişe'nin evine haber gönderdi Ebu Bekir, Resulullah'ın vefatı sebebiyle meşgul olduğunu belirterek özür beyan etti Ancak Ömer dışarı çıkması için ısrar ediace Ebu Bekir dışarı çıktı Ömer Sakîfe'deki gelişmeler hakkında kendisine bilgi verdi Bu toplantıma tehlikesi Ebu Bekir'in gözünden kaçmış değildi Üçü birlikte sür'atle oraya doğru yürüdüler Ensar onları aralarında gördüklerinde bu durum kendileri için sürpriz oldu Belli bir süre sessiz kalmayı gerekli gördüler Ömer diyor ki:


“Oraya varınca aralarında konuşmak için hazırlanmıştım Onlara doğru gidince, bu gidişimin amacı konuşmaya başlamaktı” Ebu Bekir bana dedi ki:


“Yavaş ya Ömer! Bırak da ben konuşayım Ondan sonra istediğin gibi konuş!”


Ebu Bekir muhtemelen Ömer'in şiddeüi ve hiddetli konuşacağından çekiniyordu


Ebu Bekir (ra) ayağa kalktı, Allah'a hamd ve senada bulundu, Resulullah'ı ve getirdiği tevhit risaletini zikrettikten sonra konuşmasına şöyle başladı:


“Araplara babalarıma ve atalarının dinlerini terketmek çok ağır geldi Allah, Resulullah'ın kavminden olan ilk Muhacirleri ona iman etme, onu tasdik etme, onunla acı çekme, onunla sabretme, kavimlerinin onlara şiddetli işkencede bulunmalarına ve onları yalanlamalarına rağmen onunla sabretmeyi kendilerine tahsis etti Özellikle onları seçti Herkesin onlara karşı olması ve onlara iftira etmeleri, onların sayı bakımından az olmaları, onlara özlem çektirmediği gibi, halkın onlara karşı olan nefret, kızgınlık ve kavimlerinin onlara karşı toplu olarak cephe almaları için Allah taralından onlar yani Muhacirler tahsis edildiler Yeryüzünde Allah'a ilk tapan, Allah'a ve Resulüne ilk iman edenler onlardır Onlar Resulullah'ın aşireti ve dostu olup kendisinden sonra bu iş için en haklı olan kimselerdir Bu konuda onlarla ancak zalimler sürtüşmeye girer Ey Ensar! Kimse sizin dindeki faziletinizi ve İslamdaki samimiyetinizi inkar edemez Allah dinine ve Resulüne sizleri Ensar (yardımcı) olarak kabul ederek hicretini size getirdi İçinizde Resulullah'ın büyük sahabileri ve eşleri mevcuttur İlk Muhacirlerden sonra bize göre sizin makamınıza kimse ulaşamaz Emirler bizden, vezirler (bakanlar) sizden olsun Sizler olmadan ne bir istişare yapılacak ne de herhangi bir işte hükmedilecektir


Ne var ki, Ebu Bekir'in delilleri itibarlı ve sağlam olmasına rağmen Ensarın tamamını ikna edemedi Aralarından biri ayağa kalktı ve şöyle dedi:


“Bizler Allah'ın Ensarı ve İslamın taburuyuz Sizler ey Muhacirler, bizlerden (içimizde ileri gelen) bir grupsunuz Kavminizden bir grup (Medine'ye, içimize) geldi Şimdi onlar bizleri başarısız koymak (bizleri parçalayıp saf dışı ederek bu işe tek başlarına hakim olmak istiyorlar) ve halifeliği gasbetmeyi arzu ediyorlar


Ebu Bekir (ra) bir daha cevap verdi:


“Ey halk! Bizler İslamı ilk kabul eden, en fazla şeref sahibi olan, mali durumu orta halli bulunan, yüz olarak en güzel çehreye sahip olan, Araplar içinde en fazla çocuk sahibi ve Resulullah'a yakınlığı açısından en fazla yakın Muhacirleriz Bizler sizlerden önce İslamı kabul ettik Kur'an sizden önce bize öncelik tanıdı” Allah, kitabında şöyle buyurmaktadır:


"(Ulamda) birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar (yok mu?) Allah onlardan razı olmuştur Onlar da Allah'dan razı olmuşlardır (Allah) bunlar için kendileri içinde ebedi kalıcı olmak ü'zere altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı İşte bu, en büyük bahtiyarlık" [97]


Bizler Muhacirler, sizler de dinde kardeşlerimiz, fey'de ortaklarımız ve düşmana karşı destekçimiz olan Ensarsınız Kendinizle ilgili bahsettiğimiz faziletlerin hepsine sahipsiniz Yeryüzündeki insanların hepsinden daha fazla teşekküre değersiniz Ancak Araplar halifeliği sizin için kabul etmezler Ancak Kureyş'ten olan bunlar için kabul eder Emirler bizden, bakanlar da sizden olsun


Fakat Ensar, bu kafi deliller karşısında ümitsizliğe kapılmadı Hubab b Münzir b el-Cemuh ayağa kalkarak şöyle konuştu:


“Ey Ensar topluluğu! İşinize (halifeliğe) sahip çıkın Halk sizin re'yinizdedir Hiçbir cesur kişi size ters düşmeye cesaret edemez Sizin görüşünüzden başka halk başka bir karar çıkarmaz Siz servete, izzet-i nefse, tecrübeye, çıkara, savaş için gerekli olan malzemelere, cesarete ve şiddete sahipsiniz Halk şu anda yapacaklarınızı beklemektedir İhtilafa düşmeyin Görüşleriniz aleyhinize, içiniz ise aksine dönüşür


Bunlardan duyduğunuz ancak onların (bizim için olması gerekeni) reddetmeleridir Bizden bir emir sizden bir emir olsun


İşte burada Ömer (ra) kendisini tutamadı, ayağa kalkarak şöyle konuştu:


“Her şey olabilir, ama bu asla Aynı asırda iki halife bir arada bulunamaz Vallahi, Peygamber'i başkalarından (Kureyş'ten) iken Araplar sizin hükmetmenize razı olmaz Fakat Araplar peygamberliğin kendilerinde olanlara, halifeliği kabul etmekten kendilerini alıkoyamazlar Araplardan bize karşı çıkacak olan herkese karşı bu, bizim için bariz delil ve açık yücelik (hakimiyet) tir Biz Muhammed (sav)'in akrabaları ve aşiretiyiz Onun hakimiyetini ve imaretini biza karşi tartışanın ancak delili batıl, günah işlemeye meyilli ve heîakete kendisini atan kişidir


el-Hubab Ömer (ra)'e şöyle cevap verdi:


“Ey Ensar! Kendinize sahip olun bunun ve arkadaşlarının sözünü dinlemeyin Halifelikteki nasibinizi elinizden almak istiyorlar İstediklerinizi kabul etmedikleri takdirde onları bu memleketten (Medine'den) sürün ve bu işe sahip çıkın elinizde bulundurun Vallahi bu işe siz onlardan daha müstehaksınız Bu dine boyun eğmeyenler sizin kılıçlarınızla itaat etti Bu işin aslı bendedir Vallahi, isterseniz yeniden baştan başlayalım


Bunun üzerine Ömer (ra) :


“O halde Allah canını alsın,” dedi El-Hubab:


“Senin canını diye cevap verince Taberi'nin zikrettiğine göre el-Hubab konuşurken kılıcını çekti, Ömer eline vurup kılıcını düşürdü Daha sonra kılıcı yerden alarak Sa'd b Ubade'ye doğru sıçradı!” O zamana kadar hiç konuşmamış olan Ebu Ubeyde b el-Cerrah (ra) müdahale ederek şöyle söyledi:


“Ey Ensar! İslamı ilk defa destekleyen ve ona güç veren sizlersiniz İlk değişen ve teodil olan da yine siz olmayın


Hazreç'in liderlerinden Beşir b Sa'd bu basiretli sözü Ebu Ubeyde'den duyunca halkına hitabem şöyle söyledi:


“Biz Allah'a aitiz Şayet müşriklere karşı cihat etmekte en faziletli ve dine en önce girenlerden isek, bunları ancak kendi rızamızla peygamberimize olan itaat ve nefsimizi frenlemek için yaptık Bunları yaptığımız için halka dil uzatmamız uygun değildir Biz dünyadan herhangi bir çıkar beklemiyoruz Böylelikle üzerimizde nimet sahibi olan (bize nimetleri bahşeden) Allah'tır Muhammed (sav) Kureyş'ten değil midir? Onun kavmi bu iş için bizden daha önceliğe sahip ve müstehaktır Vallahi Allah bu iş için onlarla sürtüşeceğimi asla görmeyecektir Allah'tan korkun, onlarla ihtilafa düşüp sürtüşmeye girmeyin


Bu söz üzerine Ebu Bekir (ra), işin düzeldiğinden ve çözüm anının geldiğinden emin olunca ayağa kalktı Ömer ile Ebu Ubeyde'nin arasında oturuyordu ve her ikisinin elinden tutarak Ensarı bir araya toplamayı ve bölünmekten kendilerini uyararak dedi ki:


“Bu Ömer, bu da Ebu Ubeyde İkisinden hangisini istiyorsanız ona bey'at edin


Bu sırada gürültü çoğaldı ve ihtilaf çıkmasından korkuldu Ömer ayağa kalkıp gür sesiyle dedi ki:


“Elini uzat ya Ebu Bekir!”


Ebu Bekir elini uzattı, Ömer kendisine bey'at ederken şunları söylüyordu:


“Müslümanlara namaz kıldırman için Allah'ın Resulü sana emretmemiş miydi? Ya Eba Bekir Sen Allah'ın halifesisin Biz sana bey'at ederiz Sen ki, Resulullah'ın hepimizden daha fazla sevdiği hayırlı bir kişisin


Ebu Ubeyde ayağa kalkıp bey'at ederken şöyle söylüyordu:


“Sen Muhacirlerin en faziletlisisin


“Hani yalnız iki kişiden biri olduğu halde, inkar edenler kendisini (Mekke'den) çıkardıkları sırada ikisi mağarada iken arkadaşına "Üzülme, Allah bizimle beraberdir" diyordu” [98]


Ve namazda Resulullah'ın halifesi, İslam dininin en faziletli ferdi, sensin Halifeliği senden almak ve senin önüne geçmek kim için uygun görülebilir ki?


Beşir b Sa'd sür'atle gelip bey'at etti Hubab b Münzir onun biat ettiğini görünce dedi ki:


“Ya Beşir b Sa'd, parçaladın Bu yaptığına iten nedir Emirlikte amca oğluna rekabet mi ettin?” [99]


Beşir cevap verdi:


“Hayır vallahi, Allah'ın kendilerine hak verdiği (tanıdığı) bir kavimle sürtüşmekten nefret ederim


Evs'in lideri Üseyd b Hudayr kavmine göz attığında onların Beşir b Sa'd'ın yaptıklarını seyrettiklerini gördü ve kendilerine dedi ki:


“Vallahi, Hazreç halifeliğe bir kere siz olmadan sahip olsaydı, bunun sizin üzerinizde faziletleri olurdu Kendileriyle birlikte size asla bir nasip (pay) vermezlerdi Kalkın ve Ebu Bekir'e bey'at edin


Evs ayağa kalkü ve Ebu Bekir'e bey'at etti Daha sonra Hazreç'ten Beşir'in sözüyle tatmin olanlar kalkıp sür'atle bey'at etmeye başladılar Öyle ki, Sakîfe'de yer daraldı, biat için o kadar insan toplanmıştı ki, neredeyse Sa'd b Ubade'yi ayaklarının altında ezeceklerdi


Sa'd'ın arkadaşlarından bazıları:


“Sa'd'ı ayaklarınızın altında ezmekten sakının,” dediler Ömer:


“Onu öldürün, Allah canını alsın, dedi” Sa'd'a ağır sözler söyledi Ebu Bekir kendisine yönelerek:


“Ya Ömer, biraz sabret burada iyilik ve şefkat daha yerindedir,” dedi


Sa'd'ın arkadaşları kendisini taşıyarak evine götürdüler Evinde günlerce kapalı kaldı Daha önce de bahsettiğimiz gibi hayatı boyunca Ebu Bekir'e bey'at etmeyi reddetti


Sire kitaplarının rivayetlerine göre [100] "Sakîfe konferansı" böyle idi İslam devletinin hayatındaki önemli delili dile getiren ilk tecrübe olduğundan burada bu konferansı naklettik


Ancak, Sakıfe Beni Saide'de olan özel bey'atla Ebu Bekir (ra) halife olmadı Ertesi günün sabahı camiye gitti Ömer yanında ayağa kalkarak Resulullah'ın vefatıyla ilgili söylediklerinden dolayı özür diledi ve kendilerine şöyle dedi:


“Allah, en hayırlı olanınızın halife olması için aranızda birlik sağladı O, Resulullah'ın arkadaşı ve mağarada olan iki kişiden biridir Kalkın ve ona bey'at edin


Sakıfe'deki özel bey'attan sonra bütün halk genel bey'at olarak kalkıp ona bey'at etti Bazı rivayetlere göre Beni Haşim ve Ensardan bazıları başlangıçta bey'at etme konusunda tereddüde düştüler Fakat zaman geçmeden onlarda bey'at ettiler Gerçek tarihte Resulullah'ın sahabilerinden Ebu Bekir'e tesbit etmekten kaçınan ve etmeyen Sa'd b Ubade'den başka hiç kimseye rastlanmamıştır


Bu ilk örnek olay, halifelik için siyasi İslam düşünürlerinin de tesbit ettikleri gibi, (bunların başında da el-Maverdi, İbn Haldun ve diğerleri gelir) hukuki esasların kurulmasına sebep oldu Onlar düşüncelerini, Sakîfe toplantısı ve genel bey'edeki ileri sürülen delilleri esas oalarak bina etmektedirler Halifelik makamına aday olacak kişi, için şart koşulan kültürel ve fiziki şartları bir yana bırakacak olursak, ve yine halk grupları arasından ve tarafından halifenin seçilmesine binaen Ensan halifelikten mahrum eden kafi delil, Muhacirlerin Resulullah'ın kavmi ve aşireti olmaları ve Arapların ancak Kureyş'ten olan bir hakime itaat edip boyun eğeceği delilidir


Ama Resulullah'a olan yakınlığına gelince; şayet peşpeşe delil gösterilirse, halife adayının Resulullah'ın ailesi sınırları dahilinde olması sonucunu doğurur Yani halifenin Benî Haşim'den olması gerekir Bu kişinin gerek Resulullah'ın amcası, Abbas (ra)'ın zürriyeti gerekse amcasının oğlu ve kızının eşi Ali b Ebi Talib'in zürriyetinden olması gerekir Bu sebeple bazı rivayetlere göre Ali b Ebi Talib (ra), Ebu Bekir (ra)'e bey'at etmeden önce şöyle demiştir:


“Size bey'at etmem Bu işe ben sizden daha layıkım Sizin bana bey'at etmeniz daha önceliklidir Halifeliği Ensardan aldınız ve onlara delil olarak Resulullah'a olan yakınlığınızı gösterdiniz Biz Ehl-i Beyt'ten gasp ederek alıyorsunuz Ensar'a Muhammed'in sizden olduğunu ileri sürerek bu işte öncelik sahibi olduğunuzu iddia eden sizler değil misiniz? Bu iddialara istinaden size emirliği teslim ettiler Otoriteyi verdiler Sizin Ensar'a delil beyan ettiğiniz gibi, ben size beyan ediyorum Diri veya ölü olarak Resulullah'a en yakın (öncelik sahibi) biziz İnanıyorsanız insaf edin, yoksa bile bile zulmünüze devam edin


Ali (ra)'ye isnad edilen bir sözde de şöyle dediği rivayet edilmektedir:


“Allah, Allah! Ya Muhacirler! Muhammed (sav)'in Araplar içindeki hakimiyetini evinden çıkarmayın, evinin ortasından çıkarıp kendi evinize götürmeyin Akrabalarının halk içindeki yerini (statüsünü) def ederek onlardan olmayın Çünkü bu, onların hakkıdır Ya Muhacirler, vallahi biz buna en müstehak olanlarız Çünkü biz Ehl-i Beyt'teniz Allah'ın kitabını okuyun Allah'ın dininde alim ve fakih olan, Resululah'ın sünnetini bilen, raiyenin işiyle ilgilenen, raiyenin kötülüklerini def eden, eşit şartlarda hakları taksim eden bizde bulunduğu müddetçe bu iş sizden daha fazla bizim hakkınızdır Vallahi bu özelliklere sahip olan bizde mevcuttur Hevaya tabi olmayın Allah yolundan sapan, dalâlete gider ve Hak'tan daha fazla uzaklaşır


Rivayet edildiğine göre Sakîfe'de Ebu Bekir (ra)'e bey'at edilmesinde etkili olan Beşir b Sa'd oradaydı Ali b Ebi Talib'in bu sözlerini duyunca şöyle konuştu:


“Ya Ali! Ebu Bekir'e bey'at etmeden önce Ensar bu sözü senden duymuş olsaydı, senin halife olman için kimse ihtilafa düşmezdi


Bu rivayetler şayet doğru ise ki, tasdik edilmekten izak değildir bu Benî Haşim ve Ali'den amme işleriyle ilgili olan görüşlerinin açıklandığı içtihatlarını temsil eder Fakat aynı zamanda daha önce de bahsettiğimiz gibi, herhangi bir şekilde Ali'nin halifeliğiyle ilgili açık veya kapalı bir şekilde vasiyet bulunduğunu ifade etmez


Fakat Ali ve Benî Haşim'in ileri sürdükleri delillere karşı, karşı deliller ileri sürüldü Gerek Sakîfe toplantısında gerekse camideki genel bey'atte bu deliller Resulullah'ın bütün sahabilerinden Ebu Bekir'i üstün kılan ve ayırt eden delillerdir Erkekler içinde ilk Müslüman olan, Müslümanlar için Resulullah'ın en çok sevdiği kişi odur Şartların bütün ağırlığına rağmen Resulullah'ı tasdik eden ve en fazla destekleyen odur Öyle ki, Resulullah hicret edince, onunla birlikte hareket etmeye itina gösterdi Bu sebeple şu ayet-i kerime nazil oldu:


"Hani yalnız iki kişiden biri olduğu halde, inkar edenler kendisini (Mekke'den) çıkardıkları sırada ikisi mağarada iki arkadaşına 'üzülme, Allah bizimle beraberdir' diyordu " [101]


Ve son olarak kafi bir şekilde sabit olan Resulullah'ın kendisine vekil olarak Müslümanlara namaz kıldırması için onu seçmiştir Öyle ki, Ömer'in sesini duyduğunda (namaz kıldırırken) çok şiddetli bir şekilde sinirlendi O, namazla gayesinin Ebu Bekir'in halife olmasını halka açıklamak ve ifade etmek istiyordu Bu sebepledir ki, bütün sahabiler, Resulullah'a daha yakın olanların bulunduklarını bilmelerine rağmen, bu sıfatların Ebu Bekir'de bulunması sebebiyle oy bicliğiyle seçtiler


Ali (ra) daha sonra Ebu Bekir'in halifeliğe daha layık olduğunu ikrar ederek ve Müslümanların parçalanmalarından korkarak ona bey'at edip komutası altında çalıştı Vefatından sonra da onu hep övdü İkisinin arasında olan ilişki, Resulullah'ın iki sahabisi arasında olması gereken en iyi arkadaş ilişkisinden ibaretti


Bu sebeple Ehl-i Sünnet, halife adayı olan kişi için Resulullah'a olan özel akrabalık şartını kaldırdılar Ancak Kureyş'ten olması şartını aday için şart koştular Kureyşliler muhtelif derecelerde Resulullah ile birleştiler


İbn Haldun, Ehl-i Sünnet'in bu şartını şu sözüyle ifade eder:


"Kureyş nesebine gelince; Sakîfe gününde sahabenin icma etmesi ve Ensar'a Sa'd b Ubade'ye bey'at için, bir emir bizden, bir emir sizden, demelerine karşı Kureyşlilerin Resulullah'ın "İmamlar Kureyş'tendir" hadisini delil olarak göstermeleridir Ayrıca hadis kitaplarında gerçek ve sabit olan bu konudaki hadisler çoktur"


"Bu işe (halifelik) Kureyş'ten olan bu (kalbleri bir araya toplayan) kaimdedir Veya "Bu işe (halifelik) Kureyş (boyunun) dur"


Buna benzer deliller çoktur [102]


Ehl-i Sünnet ulemasının te'kit ettikleri gibi bu şart doğru ise acaba bu şart kalıcı ve daimi bir şart mıdır? Şüphesiz halifelik için Müslümanların ilk dönemlerinde Kureyş nesebinin şart koşulmasının Resulullah'a olan yakınlık bağları, İslamın daha yeni olması sebebiyle, hemen hemen içtihad şartlarının yalnızca kendilerinde bulunması gibi gerekçeler vardı Ancak Resulullah'ın döneminden sonra Müslümanların muhtelif bölgelere dağılmalarından ötürü cahiliyede ve sadrül İslam’da olduğu gibi, soy ilişkileri aynı güç ve açıklıkla kalmadı


Bu sebeple bu şart özelliğini ve önemini kaybeder İbn Haldun'un ancak bir başka metodla vardığı sonuç budur


İbn Haldun Mukaddime'sinde diyor ki:


"Şimdi nesebin Kureyşî olarak şart koşulması hikmetinden bahsedelim ki, bu dokrinlerdeki doğru olan görüş ortaya çıksın Deriz ki, yasal hükümlerin şüphesiz tamamının belli gaye ve hikmetleri olup bunları kapsamakta ve bu amaçla yasama işlemi gerçekleşmektedir Biz şayet Kureyş nesebinin şart koşulmasındaki hikmeti ve kanun koyucunun (Allah ve Peygamberi) buradaki maksadını araştıracak olursak, savunma ve savunma isteğini oluşturan asabiyet (akrabalık) itibarından başka bir şey olmadığını ve bunun mevcut olmasıyla otorite sahibi için ayrılıkların ve bölünmelerin yok olduğu, milletin ve (onun) halkının (o hakim olduğu için) sükun içinde yaşaması ve birliğin organize edilmesidir Kureyş, "Mudar" soyundan gelen ve hakimiyet sahibi olan halk olarak bilinirler Bütün Araplar onları bu şekilde kabul eder Onların hakimiyetieriyle sükun bulurlardı Şayet halifelik onlardan başkasına verilseydi, onlar lider olmayıp buna karşı gelselerdi, görüş ayrılıkları doğar ve birlik bozulurdu Bunun aksine halife Kureyş'ten ise onlar istedikleri şekilde halkı galibiyetleri ve hakimiyetleri sebebiyle diledikleri yöne sevkedebildikleri gibi, herhangi birinin onlara muhalif düşmesinden korkulmadığı gibi, hiç kimse çıkarmaya teşebbüs edemezdi Sürtüşmelerin önüne hakimiyet ve asabiyetleriyle geçmeleri için, Kureyş için bu şart tesbit edilmişse bildiğimiz gibi kanun koyucu (Allah ve Resulü) hükümleri ne bir nesile ne belli bir aşıra ne de belli bir toplum için tahsis eder Bunun da yeterli olduğunu gördük ve Kureyşi kasteden illetin kapsamım terk ederek asabiyetin var olması olarak kabul ettik Müslümanların işlerini üstlenen asabiyetin güçlü, çağdaşlarına galip olan bir kavimden olması şartını koştuk ki, herkes ona tabi olsun ve en iyi şekilde güvenlik için fikir ve oy birliği sağlasın"


Gerçekte İslam ruhu, mücerred nesep için siyasi hükümlerden bir hükmün düzenlenmesini kabul etmez Bu anlamda Kur'an ayetleri ve hadis-i şerifler kafi deliller ifade etmektedirler Bu sebeple İbn Haldun'un neseb şartı, takdim ettiği açıklama kabul edilir olarak nitelendirilebilinir Eskiden olduğu gibi, güç ve itaat artık asabiyete dayanmıyorsa, ve halife güç ve ittati devletin sistemi ve sahip olduğu silahlı kuvvetlerden alıyorsa bu şart artık söz konusu olamaz Yeter ki, halifenin seçilmesi meşru yolla olsun ve Müslümanların rızasını elde etmiş bulunsun [103]


Ömer (ra)in devletin başında iki emirin bulunması düşüncesine kesin bir şekilde karşı çıkarak kabul etmemesi tavrı karşısında biraz durmamız gerekmektedir Ensardan bazıları bu düşünceyi ileri sürmeye teşebbüs ettikleri zaman Ömer bununla ilgili olarak şunları söylemişti:


"İki kişi, bir çağda asla halife olamaz"


Şayet çağdaş siyasi sistemlerde hakim olan düşünce, devletin başında kral olsun, cumhurbaşkanı olsun bir kişinin bulunması düşüncesi hakim ise, beşeriyet eski çağlarda ve günümüzde devletteki yüksek politika otoritesi üzerinde birden fazla kişinin bulunmasını tanımış ve tanımaktadır Eski Roma bunu birden fazla konsolos, Fransa'daki devrim hükümeti ise bunu meclis suretiyle tanıyordu İsviçre'de ise halâ bugüne kadar başkanlık meclisi olarak bu durum bilinmektedir Sosyalist ülkelerde ise "toplu liderlik", "müşterek veya ortak liderlik" devlet düzeyindeki liderlerin toplu liderlerden seçilmesi bu ülkelerde sapıtmayı önlemek, liderleri genç liderlerle yenilemek ve atılgan devrimcilerin teminatı için idari liderlerin "toplu liderler" den seçilmesi bu ülkelerde başta gelen garanti olarak görülmektedir Acaba yeni tesis edilmiş olan İslam devletinde müşterek liderlik düşüncesi başarılı olabilir miydi? İnsaf sahibi kişi buna inanmaz Çünkü devletler ilk kuruluş merhalelerinde güçlü yürütme organı ve sağduyu sahibi liderlere muhtaçtırlar Bu merhalede yürütme organının dağıtılması halinde bu dağılma devletin dağılmasına ve bilahare yıkılmasına sebep olur Özellikle İslam devletinin pozisyonuna baktığımız zaman, Ebu Bekir mürtedlere karşı koyduğu gün aynı şekilde Ömer'in Kisra ve Kayser'in ordularına karşı koyduğu gün devletin başında şayet iki emir bulunsaydı durumu nasıl tasavvur edebilirdik?


Şüphesiz bu düşünce henüz beşiğinde iken Ömer'in bunu ortadan kaldrması ve birden fazla veya iki emirin bir arada olması düşüncesine basiretle karşı koyması konusunda Ömer (ra) haklıydı [104]


Resulullah defnedilirken Ehl-i Sünnet, Sakîfe toplantısındaki Müslümanların tavırlarından çıkardıkları sonuca göre halifenin seçilmesi vacip, hatta her şeyden önce geldiği sonucuna vardılar Said b Zeyd'in rivayetine göre Taberi bu konuda şöyle demektedir:


Said b Zeyd'e soruldu:


“Resulullah'ın vefatına şahit oldun mu?” Said:


“Evet, dedi” Kendisine soruldu:


“Ebu Bekir'e ne zaman bey'at edildi?” Said cevap verdi:


“Resulullah'ın vefat ettiği gün Birkaç gün toplu (belli bir başkan ve sistemli toplum) olmadan yaşamaktan nefret ettiler


Kendisine soruldu:


“Onun seçilmesinde kimse ihtilafa düştü mü?” Dedi ki:


“Hayır, ancak mürted (dinden çıkan) veya Ensar'dan Allah eğer onları kurtarmasaydı neredeyse mürted olacaklardı


Kendisine soruldu:


“Muhacirlerden kimse ona bey'at etmekten kaçındı mı?”


“Hayır, Muhacirleri kimse çağırmadan kendileri peşpeşe gelerek ona bey'at ettiler


Son olarak, İslam politika düşünürleri Sakîfe toplantısında olup bitenlere kıyas olarak halifenin seçilmesi için ideal bir metod çizerek, halk arasında üç grubu birbirinden ayır ettiler Bunlar:


İmam olmaya ehliyeti bulunan, yani imam olmanın şartlarını taşıyan


İmamı seçme şartlarına sahip olan


Geriye kalan diğer Müslümanlar


Bu anlamda Maverdi şöyle demektedir:


"Halife seçimi farz-ı kifayedir Başka bir ifade ile, hilafete ehil olan kişi, görevini yapmak suretiyle ifa ederse herkes üzerinde farz olan zorunluluk düşer Şayet kimse bunu yerine getirmezse halktan iki grup ayrılır: Bunlar biri el-ihtiyar, (seçme hakkı olan) olup imamı seçmekle görev alır İkincisi ise imam olma şartlarına sahip olan kişi olup bunların arasından biri imam olarak seçilir İmamın seçilmesindeki gecikmede ümmet içinde bu iki grup dışında kimse için ne günah ne de haram söz konusudur"


Müslüman siyasi ilim uzmanlarına göre, bu makamı elde edecek şahısta bulunması gereken şartlara kimseler sahip ise halife onların arasından seçilir Geriye kalan iki grubun buradaki rolleri nelerdir?







[90] Bununla beraber şunu not etmek gerekir: Resulullah'ın masumiyeti dini işlerle sınırlıdır Yani bunlar Allah'tan naklettikleriyle ilgili dini konulardır Dünya işlerinin büyük çoğunluğunda ise Resulullah, diğerleri gibi hareket eder Hataya maruzdu Bir beşer olarak Şu hadis-i şerif bunu vurgulamaktadır:


“Sizler, dünya işlerini daha iyi bilirsiniz" Savaş konularında çoğu zaman kendi görüşünden vazgeçer, herhangi bir Müslümanın ileri sürdüğü görüşü benimserdi O, gayenin gerçekleşmesine en yakın olduğunu takdir ediyordu Ama pratik açıdan baktığımız zaman, şüphesiz ki, Müslümanların Resulullah'a bakış açısı gerek dünya gerekse din işleriyle ilgili olsun O'na ait her söz mukaddestir


[91] Al-i İmran: 3/159


[92] Şûra: 42/39


[93] Al-i İmran: 3/144


[94] Verasetle idare edilen sistemlerde "hakim" bazılarında kral, bazılarında sultan, bazılarında emir, bazılarında imparator, bazılarında mikado, bazılarında ise han diye isimlendirilirler


[95] 1875


[96] Şiî fakihlerin aynntıda kendi aralarında ihtilafa düşmelerine rağmen


[97] Tevbe: 9/100


[98] Tevbe: 9/40


[99] Sa'd b Ubade'yi kastediyor


[100] Dr Muhammed Hüseyin Heykel'in "es-Sıddık Ebu Bekir" isimli eserinin 47 sayfası ve sonrasından naklettik Baskı tarihi: 1964


[101] Tevbe: 9/40


[102] Maverdi'nin "Ahkâmüs-Sultaniye" isimli eserinde aynı anlamda ve yaklaşık olarak aynı söz-lerie zikredilmektedir Sayfa 4'ten altıya kadar


[103] Bu konuda açıklamada bulunmakta yarar vardır kanaatindeyim Hocam burada kendi görüşünü beyan etmektedir Oysa bu konuda aynı düşünceyi paylaştığımızı sanmıyorum Çünkü bu konuda halifelerin Kureyş'ten olduğu hususunda çok sayıda ve oldukça önemli deliller mevcuttur:


1- Hadis-i şerifler: Bu hadisler kafi olup hiç kimse bunların mevzu hadisi olabileceğini iddia edemez


2- İcma': Ebu Bekir'in halife seçilmesinde hadis-i şerifler delil olrak ileri sürülmüş ve sahabiler arasında buna itiraz eden olmadığı gibi, halifenin Kureyş'ten olacağı oy birliğiyle kabul edilmişti


3- Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğu, bu şartı bahsettiğimiz naslara (hadis-i şeriflere ve icma'a) binaen Kureyş'ten olması şartını kabul etmiş ve Abbasilerden sonra kurulan devletlerin başkanlarına (Memlük, Fatimi, Selçuklu, Osmanlı) muhtelif (sultan, padişah, melik, şah) tabirlerle hitap edilmiş ve kendilerini halife olarak kabul etmemişlerdir Buna ek olarak Şia mezhepleri de halifenin Kureyş'ten olmasıyla yetinmeyip aynı zamanda Ehl-i Beyt'ten olması gerektiği şartını ileri sürmüş ve sürmektedirler Yani bütün mezheplere göre, gerek Ehl-i Sünnete, gerekse Şia'ya göre, halifenin Kureyşi olması şarü ağır basmaktadır


4- Eskiden olduğu gibi bugün de, -bizim görüşümüze göre, halifenin mevcut olduğunu farzedersek- Kureyş'ten olması İslam birliğinin sağlanması açısından bir başkasından daha etkilidir Bütün İslam aleminin bugün de Kureyş'e karşı olan saygılı tavrı ve onu ileri sürme arzısu halen halk arasında mevcuttur Halkın onu gerçekten kalbinde benimsemesi ve sevip sayması ile sağlanacak birliğin en güçlü silahlarla teçhiz edilmiş odulann yapacağından daha etkilidir Günümüzde bunun bariz örneklerini gördük Devletin ve silahlı kuvvetlerin tahakkümüne dayanan otoritenin ömrü pek uzun sürmez Buna örnek olarak Mısır'daki Enver Sedat'ı, Filipinler'deki Karlos'u, İran'daki Şah'ı verebiliriz Bu konuyu okuyucuya daha açık bir şekilde delillerle sunmakta yarar var sanaatindeyim


Ebu Berze'den gelen bir rivayete göre Resulullah şöyle buyurmuştur:


"İmamlar Kureyş'tendir Hükmettiklerinde adaletle hükmederler Vaad ettiklerinde sözlerini yerine getirirler Kendilerine rahmet edilince başkalarına rahmet ederler" Bununla Kureyşlilerin adalet, fedakarlık, sözünü yerine getirmek gibi sıfatlara sahip olduğu vurgulanmaktadır (Müsned, Ebu Yala, Müsned İmam Ahmed ve Taberani) Ebu Hureyre'den bir rivayete göre Resulullah şöyle buyurmuştur:


"Mülkiyet (idare, halife) Kureyş'te, kaza (adliye) Ensar'da ve ezan Habeşlilerdedir" Senedi doğrudur Tirmizi


Utbe b Ebdan'dan rivayet edildiğine göre Resulullah şöyle buyurmuştur:


"Halifeler Kureyş'te, hüküm (idare) ensar'da, çağrı (ezan) da Habeşlilerdir” (İmam Ahmed'inmüsnedi)


Al b Ebi Talib'in rivayetine göre Resulullah şöyle buyurmuştur:


"Emirlei Kureyş'tendir Ebrarları (evliyaları, zahitleri, abitleri) ebrarların emirleri, facirleri (kötüleri, bozuk olanları) facirlerin emirleridirler"


Bununla Resulullah'ın ima ettiği husus şudur: Şayet halk saüh, doğru ve temiz olursa onların başlarına Kureyş'in evliya olanlarından, bunun aksine halk arasında fücur ve kötülükler yaygın olursa halkın başına da o zaman şerir olan halife gelir


Ebi Ya'la Muhammed b Hüseyin Ferrai el-Hanbeli "Ahkamü's-Sultaniye" isimli eserinde halife adayı için gerekli olan şartları şöyle sıralar:


1- Kureyşi olması: (Kureyş b Bedr b en Nadr 'den (İbn Hişam'ın Siresinde olduğu gibi) Nadr b Kinane soyundan olan Kureyşidir)


Nadr b Kinane b Huzeyme b Müdrike b Üyas b Mudi b Nezar İbn Mud b Adnan soyundan olan Kureyşidir İmam Ahmed'in başka bir rivayetine göre, Resulullah şöyle buyurmuştur:


"Kureyş'siz halife olmaz” (Yani Kureyş'in dışından halife olmaz) Halifede aranan şartların diğerleri şu anda etüd ettiğimiz konunun dışında oldukları için onlara temas etmeden geçeceğiz Ali b Muhammed Habib el-Basri el-Maverdi eş-Şafii "Ahkamü's-Sultaniye" isimli eserinde halife adayının şartlarını sıralarken 7 şartta şöyle demektedir:


Neseb: Nasın varid olması (hadis-i şerif) ve üzerinde icma' olması sebebiyle Kureyşi olması şartıdır Resulullah şöyle buyurdu:


"İmamlar Kureyş'tendir"


Diğer bir hadîs-i şerifte ise şöyle buyurulmuştur:


"Kureyş'in önüne geçmeyin Onu önünüze geçirin" Abdullah (ra)'ın rivayetine göre Resulullah şöyle buyurmuştur:


"Halkta iki kişi mevcut olduğu takdirde halifelik Kureyşindir"


Öyle sanıyorum ki yaptığımız bu açıklama ile konuyu az da olsa izah etme fırsatını bulabildik Ve yine bizim kanaatimize göre bu konuda varid olan hadisler belli bir süre için değildir (İslam ulemasının icma ettiği gibi) Çünkü tarafsız ve insaf sahibi olan kişi İslam tarihine baktığı zaman, -Kureyş'in en kötü halifesi dönemi bile- daha sonraki dönemlerde gelen hakimlerden daha adil hükmetmiş ve İslam onların dönemlerinde izzet ve güç dini olmuştur Onların dönemlerinden Cinden Atlas Okyanusu'na ve Fransa'ya kadar olan topraklar İslam’a boyun eğmiş, İslam hakimiyeti buralara kadar gelmiştir Bu fetihlerden de önemlisi, bu dönemlerde İslam toplumu tüm insanlığa ilim, medeniyet ve adalet meş'alesini takdim etmiş, adalet sistemi dünyada eşi görülmeyecek bir şekilde uygulanmıştır (Dört halife dönemi, Emevilerin bazı dönemleri, Ömer b Abdülaziz ve diğerleri gibi ve Abbasilerin bazı dönemleri) Bunların hepsini Şu anda burada açıklamamız mümkün değildir Otorite onların ellerinden çıktıktan sonra tedrici olarak önce devletin idaresi ve adalet mefhumu, daha sonra da ilim, kültür ve medeniyette İslam alemi gerilemeye yüz tutmuş ve bugünkü haline gelmiştir Zaten bir devlette devlet idaresi, adalet ve demokrasi ortadan kalkmaya başlamışsa o devletin diğer sahalarda kalkınmasından söz edilemez


[104] Ömer (ra)'in sözüne binaen, daha sonraki tarihlerde tek imam ve birden fazla imam konusu etrafında çeşitli etüdler yapıldı İslam hukuku ve İslam siyasi ilimlerdeki uzman kişilerin büyük çoğunluğu ve siyasi düşünürlerin büyük çoğunluğu "tek imam" prensibini benimsediler

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.