Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arasindaki, halk, ilişkiler, ömer

Ömer (Ra) Ve Halk Arasindaki İlişkiler

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ömer (Ra) Ve Halk Arasindaki İlişkiler




ÖMER (ra) VE HALK ARASINDAKİ İLİŞKİLER


Ömer (ra) başa geçtiği zaman İslam devleti henüz ayaklarının üzerinde durabiliyordu Resulullah bütün Arap yarımadasını tek fikir etrafında toplamayı, sonra da Ebu Bekir henüz beşiğinde iken irtidad fikrini ortadan kaldırmış ve birbirleriyle savaşmaları yerine iıepsini ortak düşmana karşı sürmeyi başarmıştı Ömer'e düşen tohumu ekmesi ve geniş dallara sahip olan ağacın meydana gelmesini beklemekti Bundan dolayı Ömer İslam toplumuna büyük bir kamp gözüyle bakıyor ve fertler arasındaki ilişkileri de bu esaslar üzerine tasarı şekliyle proje ediyordu

Halk arasındaki ilişkileri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

1 Tam anlamıyla organizasyon ve toplumun bu organizasyona tabi olması

2 Halk arasında saygı ve sevgi ilişkileri

3 Kişilerin özel ve kamu hayatındaki tavırlarını, gerçek İslami değerlerin muhafaza edilmesine gerekli itinayı göstermeleri

Şimdi bunların izahına geçelim:

Organizasyon ve toplumun buna tabi olması:

İslam'dan önce Arap toplumu aşırı bireycilik esasları üzerinde kurulmuştu Araplar, zorla yetkililerin raiyelerine empoze ettikleri merkezi hükümet sistemine alışmamışlardı Onların kabul ettiği ve boyun eğdiği tek otorite, bağlı bulundukları kabilelerin otoritesi idi Çoğu zaman kabilesine karşı isyan eden kişiden kabilenin velayeti kaldırılır, serbest ve hür olarak uçsuz bucaksız çöllerde yaşar, kılıcıyla ve okuyla avlayabildiği hayvanlardan yiyeceklerini temin ederdi Böyle bir hayat metodundan güçlü bir devletin doğması mümkün değildir Özellikle bu devlet asrının en güçlü iki devletiyle karşı karşıya gelmiş ve önemli bir tecrübe geçirmekte ise Bu iki devletin biri Fars, diğeri de Roma imparatorluğu idi

Resulullah tedrici bir şekilde Müslümanlara organizasyonu öğretmeye başladı Yudum yudum sindirdi Namaz saflardan oluşan bir formasyon ve belirli hareketlere uyulması; gereken bir sistemden müteşekkil olup önlerinde namaz kıldıran imama uygun olarak onun durduğu yerlerde durulan ve hareket ettiği yerlerde hareket edilen bir organizma idi Oruç da bilinen bir ayda olup başlangıcında ve bitiminde halk saygı göstermeyi bu dönemde öğrendi Zekat ise devlet otoritesinin çok aktif bir yönünü meydana getiriyordu Buna paralel olarak, günlerin isteyerek veya istemeyerek fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamada katkıda bulunmak için devlete mallarından belli bir miktar ödemek zorundaydılar Ayrıca Resulullah’ın tabi olduğu savaş metoduna Araplar daha önceleri uymuyor ve bu metodu bilmiyorlardı Bu metoda göre Müslümanlar düşmalarma karşı tek saf halinde ve sanki bir savaşçı gibi savaşırlardı

Daha sonra Ömer (ra) başa geçti Onun nazarında organizasyon disiplin, ve itaat İslam ümmeti için hayati bir meseleydi

Bundan dolayı gerek özel gerekse kamu hayatlarında halka organizasyonu ve disiplini, itaat etmeyi, toplum çıkarlarına uygun olarak davranmasını ve alışılmasını öğretmesi gerekiyordu

Bütün bunları halka uygulayıp kendilerini yükümlü ve sorumlu tutmadan önce, kendi nefsini sorumlu tutmuş ve kendisine uygulamıştır Ve bu sebeple şu sözün onun için söylenmesi gerçeği aksettirmektedir:

"Başarılı devlet başkanı, ideal hükmedilen (vatandaşın)dır" bu hususta onun hakkında aşağıdaki şu olay rivayet edilmektedir: Resulullah’ın emriyle Hicret'ten sonra yedinci yılın Şaban ayında Ömer otuz kişilik bir grup savaşçıyla ve Benî Hilal'den bir kılavuzla birlikte Hevazinlilere Türebe'de saldırmak için yola koyuldu Ancak düşmanlar bu saldırı haberini aldılar ve beraberlerindeki mallarını ve hayvanlarını da alarak bulundukları yerden kaçtılar Bunun üzerine Ömer Medine'ye geri dündü Zi elCidre'ye geldiklerinde (Medine'den altı mil uzaklıkta olan bir yer) kılavuz dedi ki:

“Geriye dönüp, memleketlerine saldırmak suretiyle ortadan kaldırmak istemez misin?” Ömer kılavuza şu cevabı verdi:

“Resulullah bana böyle bir emir vermemişti Bana verdiği emir, Türebe'de bulunan Hevazinlilere saldırmaktır” Ve işte bu şekilde Ömer fıtratıyla ve içgüdüsüyle bir askere düşen en önemli görevin kendisine verilen emirleri yerine getirmesi ve bunun sınırını aşmaması gerektiğini idrak etmişti Bundan dolayı valilerinin aynı metoda bağlı kalmalarını kendilerinden istemesi, uymamaları halinde onları cezalandırması en tabii hakkıydı Daha önce de ayrıntılı bir şekilde arzettiğimiz gibi, bizim görüşümüze göre, Ömer ile Halid, arasındaki anlaşmazlığın gerçek sebebi, özellikle bu metoddan kaynaklanıyordu

Ömer'in müşriklere karşı olan katılığını yine bu metod açıklamakta ve onun bu metoda bağlılığını dile getirmektedir Gerek Bedir esirlerine, gerek Übeyy b Selul başta olmak üzere, münafıkların hepsinin katledilmesi için ileri sürdüğü görüş ve gerekse Mekke'nin fethinden önce Resulullah’a teslim olan müşriklerin büyüklerinden Ebu Süfyan b Harb'in öldürülmesi ile ilgili görüşleri onun bu metodunu ifade ediyordu Ömer'in görüşleri, ileri sürdüğü sadece nasihatlerden ibaret değildi O görüşlerini aynen uyguluyordu Bunun en bariz örneği de meşhur Bedir savaşında dayısı As b Hişam b elMugîre'yi öldürmekte tereddüt etmemesiydi

Toplumun birliğini ve maneviyatını muhafaza etmek için onun Resulullah yerine halife seçilmesi, için acele etmesine sebep olmuş ve henüz Resulullah defnedilmeden bu teşebbüse geçmiştir Aynı şekilde Ensarın lideri olan Sa'd b Ubade'ye hasta olmasına rağmen kati muamelede bulunmuş, Beni Haşim'den Ebu Bekir'e bey'at etme konusunda tereddüd eden, bazı rivayetlere göre bunların başında Ali'ye karşı olan katı tutumu yine bu metodunun tabii bir sonucundan kaynaklanmaktadır

Ömer'in ümmetin parçalanmaması ve tefrikaya düşmemesi için gösterdiği itina zirveye ulaşmış ve halife seçme metodunda bunu bizzat uygulamıştır, Müslümanlarla istişarede bulunmadan kendi başına bir şey yapmak isteyenin katledilmesi için emir vermiş ve şura üyelerinin sıkı bir denetim altında bir evde hapsedilmesini, kendilerinin ilişkiden men edilmelerini ve üç günden fazla kendilerine süre tanınamayacağını emretmişti

“Şayet beş kişi bir kişinin seçilmesinde uzlaşır, bir kişi muhalefet ederse onu kılıçla öldürün Şayet dört kişi bir kişinin seçilmesinde uzlaşır, iki kişi buna karşı çıkarlarsa muhalefet eden bu iki kişiyi öldürün Şayet üç kişi birini ve diğer üç kişi de diğer bir kişiyi seçmek isterse O zaman Abdullah b Ömer aranızda hakemlik yapsın Şayet Abdullah b Ömer'in hükmüne razı olmazlarsa, aralarında Abdurrahman b Avf in bulunduğu grupla beraber olun ve şayet halk oy birliğiyle kabul ederse diğer grubun üyelerini öldürün

Hatırlayacak olursak şura üyeleri, Kureyş'in ileri gelen liderleridirler Halifenin çoğunluğun iradesinin dışına çıkanın öldürülmesi için verdiği emir, Ömer'in ümmetinin iradesinin bir ceset gibi tek olması, birliğini muhafaza etmesi, ne pahasına olursa olsun, toplumun tefrikaya düşmemesi için belirtmiş olduğu iradesini ve buna ne kadar bağlı olduğunu ifade etmektedir Bu onun için hiç de garipsenecek bir durum değildi Yine bu hususta şöyle demektedir:

“Cennetin nimetlerine sahip olmanın sırrı, çoğunluğa uymaktır”[97] Toplum birliği ve devletin güvenliği sahasındaki Ömer'in politikası, bir taraftan valilerine karşı katı davranmasını gerektirmiş diğer taraftan ise valilere ve emirlere raiyenin saygı duymasını empoze etmiştir Bu sebepden dolayı ancak valiliğe ehil olanı vali olarak atardı Ayrıca valide kuvvet unsurunun da bulunmasına önem veriyordu Daha güçlüsünü ve kuvvetlisini bulduğu zaman eski vali görevini yürütmede yeterli olsa bile, onu değiştirip yerine yenisini atamada hiç tererddüt etmediğini daha önce de görmüştük Şurahbil b Hasene'yi görevinden azledip yerine Muaviye b Ebi Süfyan'ı ataması olayı bunu açık bir şekilde göstermektedir Şurahbil b Hasene görevden azledilmesinin sebebini kendisine şöyle sormuştu:

“Bunun sebebi bana olan kızgınlığınız mıdır?”

“Hayır Seni gerçekten seviyorum Fakat güçlüden daha güçlü olanını istiyorum

Azledilen valiye insaf etmek, isminin, itibarının zedelenmesini önlemek için bütün halka durumu aynen ilan etti

Ömer (ra) birliğin muhafaza edilmesi ve devleti ilgilendiren büyük ve önemli işlerde tefrikaya düşmeme hususuylan yi a yetinip bunların yanında durmadı Bunun Müslümanların arasında genel bir kural olması ve bütün işlerinde bu metoda uymaları için çaba gösteriyor ve alışkanlıkların onların nefislerinde yerleşip kendilerine tabiat haline gelmesini amaçlıyordu Daha önce bu metodla ilgili bazı örnekler arzetmişıik Bunlardan bazılarım da şimdi arzedeceğiz:

Daha önce her grup tek başlarına teravih namazını kılarken Ömer halkı teravih namazlarında tek bir cemaat haline getirdi

Kureyş'ten bazılarına şöyle söyledi: "Aldığım habere göre siz gruplar halinde meclisler kuruyorsunuz ve iki kişi bir araya geldi mi bunlara falancanın meclisi denmektedir Böylece meclisleriniz çoğaldı Vallahi, bu sizin dininiz için, şerefiniz için ve kendi aranızdaki ilişkileriniz için zararlıdır Sizlerden daha sonra gelecek olan nesil şöyle diyecektir:

Bu falancanın görüşüdür İslamı kısımlara bölmüşler Kendi aranızdaki meclislerinizi boşaltın ve hep birlikte oturun Bu, sizin birlikte yaşamanız ve birbirinize alışmanız için daha devamlı ve başkalarına karşı sizi daha caydırıcı gösterir

Safları düzeltmeden namaz kılmazdı Salların düzeltilmesi için bir kişi görevlendirmişti,

Çarşıda ve ana yollarda yürürken asasını yamnda taşır ve halkın disipline, nizama uyması için bununla uyarırdı Yolu işgal edene ve kapatana asasıyla vurur, yolları kapayan dükkanların eşyalarını kırar ve Müslümanların yollarım kesen ufak su kanallarını keserdi Bütün bu yaptıkları kendisinden sonra daha önce açıkladığımız gibi Hisbe vazifesinin inşa edilmesinin esasım teşkil etmektedir

Ömer'in İslam için, insanları harcadıkları çabalarına göre ayırması, bunlar arasında ayrıcalık göstermesi, halkı disipline, nizama ve itaate alıştırma metodlarından biridir Çünkü sistemli olmanın faktörlerinden biri de kişinîn toplumdaki yerini, rütbe ve sistemli derece kriterlerini bilmesidir Ömer (ra) bunu ilk önce kendi nefsine uyguladı Ebu Bekir'in yerine durmayıp onun kendisinden daha üstün olduğunu itiraf ederek minberden bir basamak aşağı indi Ayrıca oturduğu ve katıldığı meclislerde İslama ilk girenlere ve ilim adamlarına öncelik vermeye itina gösteriyor ve kendisinde bu iki özellik bulunmayan kimseyi kendisinden uzaklaştmyordu Kendisine:

“Elden kaçırdığımız fırsatları şimdi nasıl değerlendirebiliriz,” diye sorulduğunda verdiği cevap kesindi:

“Allah’ın yolunda cihad edin

Toplumdaki rütbe makamına veya basamağına sahip olma, Allah’ın dininde ilim sahibi olmak ve onun yolunda cihad etmek esaslarına dayanıyordu Bu iki unsur da gerekli ve zaruri idi

Bütün bunlardan sonra Ömer (ra)'in devlet hizmetlerini organize etmede başarı göstermesi hiç de garipsenecek bir durum değildir Çünkü kim sistemi ve organizasyonu ister ve onun gerekliliğini idrak ederse, bunu bütün sahalara taşıması gerekir Özellikle ve her şeyden önce Ömer'den evvel bilinmeyen devlet organlarına bunu intikal ettirir ki, Ömer de zaten bunu yaptı Divanları ilk inşa eden, İslam devletinde ilk defa nüfus sayımını ayrıntılı bir şekilde yapan, böylece askere gidecek olanların sayılarını tesbit eden odur Her erkeğin, kadının ve çocuğun ismini yerini ve beytülmaldaki hissesini biliyordu Her askerin niteliklerini, rütbesini, İslami giriş tarihini, mücahitleri birbirlerinde üstün kılan özelliklerini biliyordu Bedir savaşına katılanları diğer mücahitlerden faziletli ve üstün sayıyordu Bu gruptan sonra gelenler ise Hudeybiye'ye katılanlardı İrtidad savaşlarına katılanlar ise bu iki gruptan sonra geliyordu Rum ve Fars imparatorluklarına karşı savaşanlar ise daha önce belirttiğimiz gruplardan sonra yer alıyorlardı Daha sonra gelecek olan rütbelerin ve hakların bu değerlendirmeye göre öncelik, takdir ve taksim etmeye göre mukayese edilmesi mümkündür [98]

Devleti eyaletlere ayıran, askerleri onar kişilik bölüklere göre tanzim eden, bölükleri ve alayları kuran ilk devlet adamı Ömer b Hattab'dır Organize ve disiplin komutanlarına ve valilerine gönderdiği emirlerden sanki fışkırıyor ve etrafı aydınlatıyordu Bazı mektuplarını konuyla ilgisi bakımından daha önce arzetmiştik

Bundan dolayı meydana gelen büyük veya küçük önemli veya önemsiz her hadisenin vuku bulmasından hemen sonra halifenin bundan haberdar olması hiç de garipsenmemelidir Devletin çok geniş sahaları kapsaması, sınırların gittikçe genişlemesi ve iletişim araçlarının ilkelliğini göz önünde tutacak olursak bu hiç de kolay gerçekleştirilebilecek bir hadise değildir

Toplumun uymakta kendisim zorunlu hissettiği bu mükemmel sistem, Ömer'in gerçekleştirdiği tarih boyunca görülmemiş bir sistemdir Çünkü adaletin temel esası organizasyonlu sistemde gizlenmektedir Başı boşluğun, düzensizliğin olduğu yerde adaletten söz edilemez Çünkü adaletin gereklerinden, açık ve herkesçe bilinen normların olması, bu normlara saygı duyulması ve içtimai statü ne olursa olsun, bu normların herkese uygulanabilme imkanına ve otoritesine sahip olmasıdır Bunların gerçekleşmesi de ancak organize edilmiş bir toplumda mümkün olabilir Bu sebeple günümüzde kalkınmakta olan üçüncü dünya ülkelerinin karşı karşıya kaldıkları en önemli mes'ele, organize edilememiş, düzensiz sistem mes'elesidir Gerek eskiden gerekse günümüzde mucizeler gerçekleştiren milletler, muhtelif gelir kaynaklarından önce organize edilmiş sağlam sistemlerle gerçekleştirmişlerdir

Bu sebeple organizasyon teorisi, kamu idaresi bilimin temel taşım teşkil etmektedir Bu teori Ömer döneminde bilinen veya kaim olan bir teori değildi Ancak o üstün zekası ve fıtratı ile idrak etmiş, liderliğe olan zati hazırlığı bu teoriyi daha o zaman uygulamasını sağlamıştır Çünkü liderlik, bilimden önce sanattır

Halk arasında saygı ve sevgi ilişkileri:

Toplum organizasyona ne kadar ihtiyaç duyarsa duysun, organizasyonun bizzat kendisi bünyeyi teşkil etmektedir Sağlamlığı ise taşlarının ve kısımlarının birbirine kenetlenmesini gerçekleştiren maddelerini metanetine bağlıdır Toplum fertlerini birbirine bağlayan ve kaynaşüran madde ise sevgi, saygı ve karşılıklı sempatidir

Ömer (ra), devlet nizamının egemenliğine ve toplumun buna bağlılığına itina gösterdiği kadar, aynı zamanda halk arasındaki sevgiye saygı bağlarını kuvvetlendirmeye o kadar dikkat ederdi Çünkü sevgiye dayanmayan sistem, ruhsuz ceset gibidir Böyle bir sistem hayatı köleliğe çevirir

Bundan dolayı Ömer'in en çok nefret ettiği şey, halkın ruhunda gururun, kibirin ve cehaletin izlerinin bulunmasıydı İşte bu sebeple kendisine kamu işlerini öğretmek için Sa'd b Ebi Vakkas'a şunları yazdı:

Kabileler arasında etkili bir fitnenin varlığı söz konusu olup birbirlerine şöyle seslenmektedirler: Falancanın aşireti veya soyu Bu, şeytanın sırlarındandır Onlara karşı kılıcınla savaş, Allah’ın ve İmam'ın emrine uyana kadar bu savaş devam etsin Mü'minlerin emirine gelen haberlere göre, Dubba ehli (bir kabile ismi) birbirini şöyle çağırmaktadır "Dubba oğulları, vallahi Dubba'nin Allah yolunda bir hayır işlediğini veya bir kötülüğü def ettiğini asla bilmiyorum (Duymadım)" Bu meklubu aldığın zaman şayet anlayıp (kendiliklerinden böyle söylemekten) vazgeçmeyip ısrar ederlerse onları cezalandır

Ömer (ra) burada yine, halk arasındaki ilişkileri düzenleyen ve buna şekil veren İslam teorisini Allah’ın şu ayetine dayandırmaktadır:

"Muhammed Allah’ın Resulüdür Onun maiyyetinde bulunanlarda kafirlere karşı çetin (ve metin) kendi aralarında merhametlidirler Onları rüku ediciler olarak görürsün Onlar Allah'tan (daima) fazl u(kerem) ve rıza isterler Secde izinden meydana gelen nişanları yüzlerindedir İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur İncil'deki vasıfları da (şöyledir: Onlar) filizini yarıp çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, saplan üzerine doğrulup kalmış bir ekine benzerler ki, bu ekicilerin de hoşuna gider, (Ashap hakkındaki bu teşbih) onunla kafirleri öfkelendirmek için (dir) İçlerinden iman edip de iyi amel (ve hareket) de bulunanlara Allah hem mağfiret hem büyük mükafat vad etmiştir" [99]

Resulullah bu ayeti açık bir şekilde şu hadisiyle gözler önüne sermektedir:

"Bir mü'min diğer bir mü'min için ceset gibidir Onlar birbirlerine kenetlidirler Bir duvardaki taşlar gibidirler Biri düşerse duvarın tamamı yıkılır"

"Mü'münlerin birbirlerine karşı olan sevgisi, acıması ve sempatisi ceset gibidir Organlardan biri ağrırsa, diğer organların hepsi birden ağrır Geceler ve ateşlenirler"

Bu sebeple adaletin halk arasında yerini bulması (hakim olması) açısından İslam metodu olağan üstü bir metottur Çünkü o kin ve nefreti, bir sınıfın başka bir sınıfa galip gelip tahakküm etmesini kabul etmez Onun gölgesinde, bütün bunlar yerlerini barışa ve sevgiye bırakırlar Bu kaide bütün semavi dinler için prensip olarak olarak geçerlidir

"Ne (her) iyilik ne de (her) kötülük bir olmaz Sen kötülüğü en güzel haslet ne ise onunla önle O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile sanki yakın dostun olmuş olur" [100]

Bu sevgi, hakkaniyete, hakkın sahibine kavuşması, Allah’ın emrine gelinceye kadar birey olsun veya toplum olsun, zalimlerin ellerine vurması esasına dayanan adalettir Hata işleyen hatasından vazgeçip pişmanlık duyar ve topluma katılırsa haklarının hepsini kendine veren adalettir bu sistem

Ömer, Zeyd b Hattab'ın katiline toprağın kandan nefret ettiği kadar ben de senden nefret ederim dediğinde o halifeye şu soruyu sormuştu:

“Bundan dolayı herhangi bir hakkımın bana verilmesine engel olur masun (Benden nefret ettiğin için haklarımı gasb eder misin?)” demişti Ömer ona şu cevabı vermişti:

“Hayır!”

“O zaman zararı yok (haklarımın tarafıma verilmesine engel olmadıktan sonra benden nefret etsen de zararı yok)"

Hak hususundaki katılığıyla ve sertliğiyle şöhret sahibi olmasına rağmen, Ömer halkı seviyor ve arkadaşlarına karşı vefalı ve fedakar bir şekilde davranıyordu Bu husustaki meşhur rivayetlere göre, arkadaşını akşamları hatırladığı zaman şöyle derdi:

“Geceler ne kadar uzundur

Sabah namazını kıldıktan sonra ona gider, birbirlerine sarılırlardı Halka şöyle derdi:

“Kardeşlerin bir araya gelmeleri, ne güzeldir” Arkadaşlığın korunması için nasihat eder, sevgiye itina gösterilmesini şu sözüyle dile getirirdi:

“Biriniz kardeşinizin birinde sevgi ve dostluk görürse, buna bağlansın, belki de bir daha böyle bir sevgiyi bulamaz

Ömer'in arkadaşlarına karşı olan vefasıyla ilgili rivayetlere göre, Mekke'den Medine'ye hicret etmek istediğinde, iki arkadaşıyla birlikte hicret edecekleri hususunda anlaştılar Bunlar Ayyaş b Ebi Rabia, Hişam b elAs idi Hişam henüz yola çıkmadan akrabaları ve yakınları tarafından yakalanmış ve hapsedilmişti Ömer ve Ayyaş birlikte hicret ettiler Ve Medine civarında bulunan Küba'ya vardılar Ancak burada Ebu Cehil ve kardeşi elHaris onlara yetişti ve Ayyaş'ı geri götürmek için hile ve oyunlara başvurdu Uydurduktan hilelere göre, annesinin onu görmeden eve girmeyeceği ve güneşin altında kalmaya devam edeceğine dair yemin etmesidir Ömer Ebu Cehil'in hilesini anladı ve Ayyaş'a dönmemesi gerektiğini hatırlattı Aynı zamanda bütün servetini onunla paylaşmayı teklif etti Ancak Ayyaş onların dediklerine kandı ve aldatılmış oldu Bunun üzerine Ömer kendisine smür'atli koşan devesini verdi Şayet yolda tehlikeli ve şüpheli bir duruma karşı karşıya kalırsa bu deveyle kendisini kurtarabilecekti Ancak Ebu Cehil onu yakalayıp hapsetmeyi başardı Arkadaşının İslam'ı kabul ettikten sonra, tekrar irtidad etmesinden Ömer büyük elem ve ıstırap duydu Ömer ve arkaşları Medine'de birbirlerine şöyle diyorlardı:

“İslam’ın nurunu gördükten sonra, gerçekten Allah mürtedin tevbesini kabul etmez” Ancak Allah’ın şu ayeti nazil oldu:

"Size azap gelip çatmadan Rabbinize dönün Ona teslim olun Sonra size yardım edilmez Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sıra size azap gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun" [101]

Bu ayetin nazil olmasından sonra Ömer (ra) çok sevindi ve kendi eliyle bu ayeti yazıp baskı altında irtidad eden arkadaşı Hişam b elAs'a gönderdi Bununla tevbe yolunun henüz önünde açık olduğunu kendisine müjdeledi

Ömer valilerinin ve komutanlarının da halkın sevgisini kazanmalarna itina gösteriyordu Onlara verdiği nasihatlerde sürekli çalışmak suretile halkın sevgisini kazanmalarını kendilerinden istiyordu Bu husustaki nasihatlerinin en meşhurlarından biri Sa'd b Ebi Vakkas'a yönelik olan nasihatidir:

“Kalblerin hakikat gerçek yönleri vardır Ve bunları Allah yaratır Bu gerçeklerin bazıları aşikar diğer bazıları ise saklıdır Sır şeklindedir Aşikar olanı hakta (şartlar ve deliller) lehinde ve aleyhinde (olduğu zaman) eşit davranmak (lehinde de olsa aleyhinde de olsa başkasının hakkı ne ise kendisine vermek) saklı olan sır ise, halkın bireyi sevmesi ve kalbden doğanın lisan üzerinde zuhur etmesidir Sevgi için zühd (ibadet) etme peygamberlerde sevgi talep etmişlerdir Allah şayet bir kulunu severse, onu başkalarına da sevdirir Bir kuluna buğz ederse halka da onu sevdirmez Senin halkın arasındaki yerin ne ise bil ki, Allah katında da odur

Halife genel nasihatlerle ikna olmadı Sa'd'a halkın kalbini ve sevgisini nasıl kazanacağını da açıkladı ve bu meyanda şöyle söyledi:

“Müslümanların hastalarını ziyaret et Cenazelerine katıl Evini onlara aç Onların işlerini bizzat kendin yap Unutmak ki, sen de onlardan birisin Ancak Allah sana daha çok sorumluluk yüklemiştir Bana gelen haberlere göre sen ve ailen, Müslümanların sahip olmadıkları binek, yiyeceklere ve giyeceklere sahipsiniz Ey Allah’ın kulu, kesinlikle verimli bir vadiden geçen ve bütün derdi ve tasası bu vadiden yeyip şişmanlamak (yağ bağlamak) olan ve ölümü de bundan kaynaklanan bir hayvanın durumuna düşmekten sakın

Aynı şekilde Amr b As'a şu nasihati veriyordu:

“Emirinin sana karşı nasıl olmasını istiyorsan, sen de raiyene karşı öyle ol Aldığım habere göre meclisinde otururken, bir şeylere yaslanıyormuşsun Oturduğun zaman sen de herkes gibi otur Bir şeye yaslanma

Harkus'a ise şunları söylüyordu:

“Aldığım habere göre sen sapa, varılması güç olan yere yerleşmiş ve oraya gelenler büyük sıkıntı çekmektedirler Müslümanın da muahidin de işini güçleştirme Aksine onların işlerini kolaylaştır Dünyayı sana iyi vasfedebilen ve ahireti için de tedbirli olan birini işlerin için görevlendir Acele etmeye kalkma Aksi takdirde hem dünyada hüzüne ve kedere boğulur hem de ahirette kayba uğrarsın"

Bu nasihatler, idare edenlerle idare edilenler arasındaki kamu ilişkileri sahasında, kamu idaresi bilimi metodlarının vardığı en modern yönleri temsil etmektedir

Sevginin bütün halk kitleleri arasında hakim olması için, halka sevgi ile nefretin sebeplerini açıklamaya Ömer büyük itina gösteriyor ve bu hususta şunları söylüyordu:

“Şayet insanda on özellik bulunuyor, bunların dokuzu iyi de biri kötü ise bu özellik diğer dokuz özelliği ifsat eder

“Kişinin değeri malıdır Mertliği (keremi) ise dinidir Kişiliği ise ahlakıdır

“Halkı medhetmekten sakının Çünkü bu zehirdir, vebadır Allah’ı zikredin Biliniz ki, gerçekten Allah’ı zikretmek şifadır

“Kişiyi helake götüren üç şeydir: Cimriliğe itaat etmek, arzulara, şehvetlere uymak, kendini beğenmek

“Üç şeyi Allah garanti altına almış ve vaad etmiştir; Allah bu vaadinden gerçekten dönmez:

"Allah, iyi hareket edenlerin mükafatını zayi etmez" [102]

"Allah, hainlerin hilesini hiç şüphesiz muvaffakiyete erdirmez" [103]

"Allah, elbette fesatçıların işini düzenlemez"

“Kendi nefsine karşı bile olsa, nefsini halis, (dürüst, iyi niyet) tutanı, Allah onunla halk arasında olabilecek herşeyden onu yeterli kılmıştır (Onu gelebilecek kötülüklerden korumuş ve garanti altına almıştır)”

“Eski bir günahın yeni bir iyilikle yok edilmesi ve ona kavuşup ortadan kaldırması gibi) ne aşın istek ne de sür'atli kavuşmayı (buluşmayı) gördüm

Kötülükle galip olan gerçekten yenilmiştir Kötülükle zafer kazanan gerçekte zafer kazanamamıştır (Bu bir zafer değil, bir vehimdir)

“Nefsinde kibir olan, yani kendisini beğenen ancak kendisinde aşağılık (kompleks) bulan kişidir

“Üç musibet ve kötü insan çeşidi vardır: İyiliği gördüğü zaman saklayan, kötü bir şeyini gördüğü zaman herkese duyuran komşu, yanına girdiğin zaman karşı konuşan (çenesi durmayan), kendisinden uzakta olduğun zaman kendisine güvenilmeyen kadın, iyilik yaptığı zaman seni kutlamayan (mükafatlandırmayan), kötülük yaptığın zaman da seni öldüren sultandır

Ancak Ömer, Müslümanın diğer bir Müslüman kardeşini methetmesini veya onun yanında onun iyi yönlerini zikretmesinden nefret ederdi Bu husustaki rivayetlere göre, Müslüman savaşçılardan iki kişi, Medine'ye geldi Bunlar, Amr b Ma'dikerb ve elEcleh b Vakkas idi Halife onlara Müslümanların genel durumlarını sorduğu zaman Amr dedi ki:

“Ey mü'minlerin emiri! elEcleh b Vakkas, aşırı şekilde inciten, oyuna gelmeyen, (gaflete düşmeyen) yakından çabuk saldıran bir savaşçıdır Vallahi onun gibi düşmanla çarpışıp düşmanı yok ederek ortadan kaldıranını görmedim” Ve konuşmasına şöyle devam etti:

“Vallahi o sanki hiç ölmeyecek gibi, çarpışır” Ömer yüzünü çevirdi Kızgın olduğu anlaşılıyordu Daha sonra elEcleh'e bakındı Kendisine durumun nasıl olduğunu sordu elEcleh dedi ki:

“Ey mü'minlerin emiri! Halkın durumu iyidir Nesilleri çoğalmaktadır Erzakları boldur, ziraatleri verimlidir Düşmanlarına karşı cesurdurlar Düşmanları ise onlara karşı korkaktır Ve devlet başkanları iyi olduğu müddetçe onlar da iyi olacaklardır” Ömer (ra) sordu:

“Arkadaşının senin hakkında söylediklerinin aynısını onun hakkında söylemenden seni alıkoyan nedir?”

“Senin yüzünden okuduklarım, beni bundan alıkoydu

“Doğru söyledin Onun senin için söyledikleri gibi, sen de onun için söyleseydin her ikinizi de incitecek ve cezalandıracaktım” Adam Ömer'e teşekkür ettikten sonra arkasına dönüp dedi ki:

“Hem beni hem de kendini helak mı etmek istiyorsun?” Hayat akışında İslami metodu muhafaza etmek:

İslam her şeyiyle mutedil bir dindir İnsanları tamamen dünya kazancına teşvik etmediği gibi, tamamen ibadet etmelerim de istememiştir İçtima sistemlerin esaslarını kurarken, çıkarların zıtlaşması ve çakışması durumlarında toplumun çıkarlarını bireylerin çıkarlarından üstün tutmuştur Daha önce de belirttiğimiz gibi, İslam bireyin insaniyetini ve hürriyetini, garanti altına alan başlıca ihtiyaçları ile toplumun maneviyatı arasında makul bir biçinde ölçü koymuştur Bu anlamı Allah’ın kelamı olan Kur'anı Kerim'de çok açık bir şekilde görmekteyiz Aynı şekilde Resulullah da hadisi şeriflerinde bunu açık bir biçimde beyan etmektedir Allah şöyle buyurmaktadır:

"Böylece sizi (Ey Muhammed'in ümmeti) vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır İnsanlara karşı hakikatin şahidleri olasınız, bu peygamber de sizin üzerinize tam bir şahit olsun diye (Habibim) senin hala üstünde dura geldiğin (Kabe'yi tekrar) kıble yapmanız, o peygambere (sana) uyanları (senin izinde gidenleri) ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden (irtidad edeceklerden ve münafıklardan) ayırt etmemiz içindir Gerçi (Kıblenin bu suretle çevrilmesi) elbette büyük bir (mes'ele)dir Ancak bu Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler hakkında asla varid değil Allah imanınızı zayi edecek değildir Çünkü Allah insanları çok esirgeyendir Onlara rahmet ve inayetini rayegan edendir" [104]

"Ey iman edenler Allah'a itaat edin Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah'a ve peygambere döndürün Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız Bu hem hayırlı hem netice itibariyle daha güzeldir"[105]

"Her nefis kazandığı şey mukabilinde bir rehindir" [106]

"Hakikaten hiçbir günahkar diğerinin günah yükünü çekmez Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur Hakikaten çalıştığı ileride (kıyamet gününde mizanından) görülecek, sonra buna en kamil mükafat verilecektir Şüphesiz ki, en son gidiş Rabbinedir Hakikat şu: Güldüren de ağlatan da odur” [107]

"İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyor idiyse onun sevabını görecek, kim de zerre ağırlığında şer yapıyor idiyse onun cezasını görecek" [108]

"Herkesin dünyadaki amel ve hareketini kendi boyunda doladık Kıyamet günü onun için bir kitap çıkaracağız ki, neşredilmiş olarak kendisine kavu(şup şöyle çat)acak" [109]

"Andolsun asra ki, muhakkak insan kat'i bir ziyandadır Ancak iman edenlerle güzel güzel amel (ve hareketlerde bulunanlar, bir de birbirlerine hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değil (onlar ziyandan müstesnadırlar" [110]

"Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki, (onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler Kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridirler" [111]

"Onun (ve her insanın) önünde, arkasında kendisini Allah’ın emriyle gözetleyecek takipçi melekler vardır Bir kavim, özlerindeki güzel hal ve ahlakı değiştirip bozuncaya kadar Allah şüphesiz ki, onun halini değiştirip bozmaz Allah bir kavmin de fenalığını (azabını) diledi mi artık onun reddine hiçbir çare yoktur Onlar için ondan (Allah'tan) başka bir veli (ve yardım eden) de yoktur" [112]

Ve Resulullah bu hususta şöyle buyurmaktadır:

"Hepiniz çobansınız Ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz"

"Sizler nasıl olursanız, sizi yönetenler de öyle olur"

Ayetleri ve hadisleri arzetmek ve tekrarlamak belki kolaydır Aslı zor olan, bu hükümleri uygulama safhasına koymaktır İşte Ömer'in görevi bu idi İslam şayet orta yolu seçmişse, bu metoda sürekli bir şekilde tabi olmak hiç de kolay değildir Çünkü gerek birey gerekse toplum önüne çıkan arzuların ve isteklerin tahrikiyle hayat yolunda sağa sola sapabilir Ömer halifelik görevini üstlendiğinde, toplumu bu metod üzerinde yürütmeye ve bu yolda ilerlemeye kesin karar vermiş ve and etmişti

Bundan dolayı o devamlı olarak Müslümanlara hem dünyayı hem de ahireti hatırlatıyor, her ikisini de ihmal etmemelerini tenbihliyordu

Dini işlere gelince; Bu halifenin en kolay görevlerindendi Çünkü o dönem Resululllah'ın dönemine yakın olup bu sırada akide Müslümanların benliklerine tam anlamıyla yerleşmişti

Ömer'in korktuğu taraf, hayat metodu idi Dünya rahaü ve zevkleri karşısında Müslümanın basit bir hayat biçimini seçmesini ve bunu muhafaza etmesini nasıl sağlayabilirdi? Çünkü insan nefsi tabii olarak rahata ve bolluğa mütemayildir

"Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma güzel atlara, (deve, sığır, keçi, koyun gibi) hayvanlara, ekinlere olan ihtiraskarane sevgi insanlar izin bezenip süslenmiştir Bunlar dünya hayatının geçici birer faidesidir Allah(a gelince) nihayet dönüp varılacak yerin bütün güzelliği onun nezdindedir" [113]

İşte burada Ömer (ra) İslam metodunun hayatta ideal bir şekilde bütün dünyaya karşı canlı uygulamasını sağlamak için bu hususta kendisini, aile fertlerini, valilerini ve büyük sahabileri Müslümanlara örnek olarak takdim etmiş ve bunu fiili bir şekilde gerçekleştirmeyi başarmıştır



Alıntı Yaparak Cevapla

Ömer (Ra) Ve Halk Arasindaki İlişkiler

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ömer (Ra) Ve Halk Arasindaki İlişkiler




İnsanların en önemli ihtiyaçları her zaman ve her yerde yiyecek, giyecek ve barınak olup bunlar her zaman söz konusudur


1 Yiyecek:


Daha önce de gördüğümüz gibi, Ömer'in yiyeceği her asında ve dönemde alışılmış bir şekilde bilinen kralların ve devlet başkanlarının sofralarına kesinlikle benzemiyordu Bunun tam aksine Müslümanlardan hiç kimse onun sofrasına oturup yiyeceğinden yemek istemezdi Daha önce de gördüğümüz gibi Ömer (ra), halkın kendi metodunu benimsemesi (yemek hususunda) ve buna uyması için hiç kimseyi zorlamıyordu Onlar zaten onun yiyeceğinden yemeyi reddediyorlardı Çünkü evlerinde kendilerini bekleyen yemekleri Ömer'inkinden çok daha iç açıcı ve iştah çekiciydi Ancak Ömer her zaman İslam doktrinini hatırlatıyor ve israf etmemeleri için kendilerini uyarıyordu Öyle ki, her gün et almaları için kendilerini ikaz ediyor, güçleri her gün et almaya ve yemeye yetmeyenlere fırsat olarak bırakmaları için hatırlatıyordu Aşın bir şekilde yemenin ve israfın zararlarını onlara hatırlatıyordu Bu husustaki sözlerinden bazıları aşağıdaki gibidir:


“Fazla yemekten sakının Mideyi aşın şekilde doldurmak insanı tenbelleştirir ve namazına engel olur Vücuda zarar verir, hastalıklara sebep olur Rızkınızı kazanmayı kastedin, israftan kaçının Kulun şehveti dinine galip gelmedikçe helak olmaz


“Et yemekten sakının İçkide ki, vahşilik gibi bunda da vahşilik mevcuttur


2 Giyecek: Her yerde konuşulan ve kendisinden bahsedilen elbiseleri hakkında burada bir tekrar yapmamıza gerek yoktur Daha önce ilgili bahsinde buna temas etmiştik Bu hususta da Ömer Müslümanları kendisi gibi giyinmeleri için zorlamadı Aksine orta şekilde giyinmelerini istedi Yemen'den gelen valilerinin giyecek konusunda israf eniklerini gördüğü zaman, kendilerine nasıl kızdığını daha önce görmüşlük Daha sonra yıpranmış ve eski elbiselerle yanına geldikleri zaman, bunu da kabul etmemiş ve orta şekilde giyinmelerini istemişti


Görevlisi, Ziyad b Abdullah, huzuruna üzerinde kitan (bir çeşit lüks elbise) ve ayaklarında sazıcan (bir çeşit lüks ayakkabı) ile girdi Ömer (ra), buna razı olmadığım belirtti Ertesi gün geldiğinde sırlında pamuktan elbise ve sıradan ayakkabılar vardı Halife kendisini görünce dedi ki:


“İşte böyle ya Ziyad İşle böyle ya Ziyad” Ayakkabılarının fiyatını kendisinden sorduğunda Ziyad bir dirheme aldığını söyledi Halife aynı fiyata bir çift de kendisine almasını söyledi


Ancak bu, bazı durumlarda Ömer’in birtakım Müslümanlara uygun olan elbisenin bizzat kendisi tarafından seçilmesine de engel olmadı Resulullah’ın torunları olan Hasan ve Hüseyin'e seçtiği gibi Yemen'e onlar için özel olarak elbise ısmarlamıştı Elbiseler gelip onlara giydirince şöyle dedi:


“İşte şimdi içim rahat etti Yine bir defasında Yemen'den kendisine güzel bir elbise gelmişti” Yakında bulunanlara sordu:


“Kureyş'ten iyi terbiye görmüş bir genci bana söyleyin de bu elbiseyi kendisine vereyim” Onlar birini teklif ettiler, elbise o şahsa verildi


3 Mesken: Özel olarak Ömer b Hattab, genel olarak Resulullah’ın sahabileri meskende israftan ve lüksten kaçmıyorlardı Öyle ki, başlangıçta Ömer askerlerine gerek sazlardan gerekse tuğladan ev yapmalarını yasaklamıştı Onların çadırlarda yaşamalarım istiyordu Çünkü askeri hayata en uygun olanı bu idi Kufe'nin yanmasından sonra tuğladan ev yapmalarına izin verdiğinde de bir evin üç odadan büyük olmaması şartını koşmuştu Kendilerine evlerin nasıl yapılacağım şöyle açıklıyordu:


“Tuğlalardan ev yapmanızı istemezdim Madem ki, bu işi yaptınız Duvarlarını kalın yapın, tavanları da uzatın” Şam'a giderken yolda biriketten ve alçıdan yapılmış bir saray gördüğünde tekbir getirmiş ve şunu söylemişti:


“Bu ümmetten herhangi birinin Firavun'a Haman'ın yaptığını bina edeceğini zannetmezdim


Ebu Zer Gıfari'nin mal hususunda benzer bir şekilde mesken hususunda da bir tutumu vardı Ancak öyle görünüyor ki, bazı sahabiler onun bu görüşüne katılmıyorlardi


Müslümanların sahip olması gereken mal miktarında kendisine muhalefet ettikleri gibi, bu hususla da muhalefet ettiler Görüşünün aksine hareket edenlerin doğruluğundan şüphelenirdi Çünkü o düşündüklerinin İslam’ın kesin prensiplerini temsil ettiğine kesin olarak inanıyordu Bu husustaki rivayetlere göre, meşhur sahabi Ebu Hureyre, Ebu Zer'e rastladı ve kendisiyle kucaklaştı Kendisine şöyle söyledi:


“Merhaba ey kardeşim” Ebu Zer kendisine sordu:


“Sen de yüksek binalar yapıyor musun?” Ebu Hureyre:


“Hayır, cevabını verdi” Ebu Zer bu cevaptan memnun oldu ve kendisine şöyle söyledi:


“Sen benim kardeşimsin Sen benim kardeşimsin


Şüphesiz İslam devletinin kurulduğu bu merhalede ilk Müslümanların büyük, lüks ve birkaç katları meydana gelen binaları yapmaktan nefret etmeleri bir taraftan İslam’ın yasaklamış olduğu israf görünümünü verdiğinden diğer taraftan ve en önemli olan taraf da budur Savaşçının bina kurduğu yere bağlanması ve Allah yolunda cihad etmekten evin onu alıkoymasıdır Oysa İslam davası henüz ilk dönemlerini yaşıyor hareket etmeyi, bir yerden başka bir yere taşınmayı gerektiriyordu Bu gayeyi gerçekleştiren ve en kolay vesile yolunu teşkil eden eskiden olduğu gibi şimdi de çadırdır


Bu politakaya paralel olarak Ömer b Hattab daha önce de gördüğümüz gibi valilerine diğer Müslümanların oturdukları evlerden farklı evlerde oturmalarını yasaklamış, Saad'a verdiği emirde, halkın tanımıyla "Sa'd'ın Kasrı" olan evini terketmesini emretmişti Aynı zaman halk ile ilişki ve diyalog kurmayan, kapıların arkasına çekilerek gizli hayat sürmek isteyen valilerin kapılarının yakılması için emir vermişti


Bu hususta Abbas Mahmud elAkkad şöyle demektedir:


"Ömerin imar sahasındaki politikası çağının gayelerini ve amaçlarını hedef edinmiştir Bu çağın evlatlarına bazı şeyler ters gelebilir Katların sınırlanması, sarayların yapılmaması gibi Onun imar politikasında hedef edindiği henüz genç ve yeni kurulmuş olan devleti lüksten ve aşın masraflardan korumak, asker ile lüks saraylarda eğlenmeyi birbirinden uzaklaştırmak gaye haline getirilmiştir Çünkü bunların her biri tenbelliğin, hantallığın, uyuşukluğun simgeleridir


Çağın filozoflarından biri olan "Sheengler"den şu paragrafı nakletmektedir:


"Milletler doğrulup ayağa kalkarlarken iki farklı yolu takip ederler: Akide yolu (ideolojik metod), güçlü moral ve beraberinde basit görünüm (dış görünüm) ve büyük vicdan vardır Diğer yol veya metod ise, bol maddi imkanların ve sayı çokluğunun yanı sıra vicdanlar bozulmuş, yücelik ve büyüklük kiloya ve dinara dayanmıştır Ancak daha önce bu, ahlak ve azimetlere göre mukayese ediliyordu


Hayat metodu yiyecek, giyecek ve içecekten ibaret olan maddi görünümlerden ibaret olmayıp yeteri derecede insanoğlunun bütün ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır Hayat metodu aynı zamanda manevi ve ruhi yönleri de kapsamaktadır Doğrulmak, ayakta durmak isteyen milletlerin manevi yönlere olan ihtiyaçları maddi yönleri teşkil eden ihtiyaçlarından daha fazla gerekli ve zaruridir Tarihin bugüne kadar kaydettiği ebedi bir hakikat vardır, o da milletlerin uyanması ve kalkınması genel olarak basit hayat metoduna dayanan yaşayış tarzı ve dünya zevklerinden ve şehvetlerinden uzaklaşma esasına dayanır Milletlerin uyanması ve kalkınması genel olarak basit hayat metoduna dayanan hayat tarzına uymaları ve dünya zevklerine ve şehvetlerine boğulmama esasına dayanır Lüks hayat ve eğlence peşine düşen ve buna başlayan milletlerin güneşleri batmış ve yıldızlarının sönmesine izin verilmiştir demektir Allah bu anlamı Kur'anı Kerim'de şöyle ifade etmektedir:


"Bir memleketi helak etmeyi dilediğimiz zaman, onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına emrederiz de orada (bu emre rağmen) itaatten çıkarlar Artık o (memlekete) karşı söz (azap) hak olmuştur İşte biz onu artık kökünden mahvü helak etmişizdir" [114]


Aynı zamanda kamu hizmetleri ihmal edilip halk saraylar bina etmeye yöneldikleri zaman Ömer şöyle söylüyordu:


“Kuyular bozuk ve elverişsiz iken halk saraylar bina ediyor


Bütün bunlardan dolayı Ömer Müslümanların babası idi Bütün gücünü ve enerjisini onların ruhi ve manevi özelliklerini muhafaza etmek için harcıyordu Çünkü o daha önce de değindiğimiz gibi güç ve kuvvetin halkın hür ve serbest görüşünde gizlendiğini biliyordu Bu sebeple devlet idaresindeki politikası ve valilerine verdiği emirler bu özellikleri ve karekterleri korumayı amaçlıyordu


Halife kesin bir şekilde herhagi bir valiye, Müslümanları dövmesi için yetki vermemiş, otorite sahibi kılmamıştı Çünkü böyle bir hareketin kişiyi zelil edeceğini biliyor, hür toplumları etkileyen sosyal bir hastalık olduğunu idrak ediyordu Bu husustaki hükmü kesindir: Hangi devlet adamı olursa olsun, haksız yere birini dövmüşse, hak sahibi kendisini bağışlayıp davasından vaçgeçmediği takdirde halife, bu devlet adamına kısas uygulayacaktır (Aynı şekilde cezalandıracaktır) Bu hususla ilgili çok sayıda örnek arzettik Bu davaların taraflarından Amr b As ve Ebu Musa el Eş'ari gibi büyük devlet adamlarının olduğunu görmüşlük


Ömer, her devlet adamının, iyi niyetli de olsa, hata yapabileceğini ve bunu önlemenin en hayırlı çözüm yolunun da halk ile istişare yapmak olduğunu biliyordu Bu sebeple Müslümanları devletin en ücra köşelerinde bile olsalar fikirlerini, düşüncelerini, ve görüşlerini en hür bir biçimde kamu işlerini ilgilendiren her hususta belirtmelerini kendilerinden istiyordu Ömer kendi nefsine karşı katı davranmasına, çok basit bir hayat yaşamasına ve raiyesine empoze etmediğini kendi nefsine etmesine rağmen eleştirilere maruz kalmıştır O, bu eleştirilerden rahatsız olmuyordu Aksine eleştiri yapılmasını istiyordu Eleştirinin Müslüman için sadece bir hak olmadığını, aynı zamanda görev olduğunu hatırlatıyor ve bunun bir sorumluluk olduğunu kendilerine öğretiyordu


Ömer, kendisini elcşüren birine engel olmak isteyene kızmış ve şu meşhur sözü söylemişti:


“Onları düşüncelerini söylemek sureliyle ileri sürmedikçe kendilerinden hayır gelmez


Ömer üstün zekası ve dehasıyla milletler için en hayırlı öğretmenin fikir hürriyeti olduğunu, idare edenler için de en yararlı ilaç, vuku bulmadan hataların düzeltilmesi açısından en iyi çözüm yolu olduğunu idrak etmişti Şayet halife kendi görüşünde hatalı ise, bir kadının ona doğruyu göstermesinde zarar yoktur Halifenin kendisini bizzat eleştirmesi ve halka hitap ederek onlara hatalı davrandığını itiraf etmesinde de bir sakınca yoktur O şöyle diyordu:


“Ömer hala işledi, kadın doğrusunu yaptı Eleştiren kişi şayet hata yapıyorsa, kendisine hatasını söylemekte hiçbir mahzur yoktur Şayet eleştirinin niyeti iyi ve halifeye karşı olan itaati gerçek ve bağlılığı şüpheli değilse, tabii bu mümkündür Müslümanlardan biri Ömer'e karşı koyup Müslümanların sahip olmadığı feylerden aldığından şüphelendiğinden kendisine itaat etmeyeceğini beyan etliğinde, bunun hemen akabinde halife kendisine hatalı davrandığını deliflerle açıkladığında Müslüman nefsine giren şüpheden dolayı Allah'tan af ve mağfiret diler, halifeye karşı olan itaati daha da kuvvetlenir ve halifenin Müslümanların kalblerindeki yeri dahada yücelir ve yükselir


Yine bu sebeple herhangi birinin valililerine karşı takdim ettiği şikayeti, şikayetin doğruluktan ve haktan çok uzakta olduğu bilse bile, geri çevirmez ve ihmal etmezdi Şikayet edenle edileni yüz yüze getirir, gerçeğin ortaya çıkması için her iki tarafa eşit şartlarda fırsat verirdi Hiçbir şikayetçiyi yalan söylediği gerekçesiyle cezalandırdığına rastlanılmamıştır Şikayet edilen valinin suçsuz olduğunu tesbit ettiği zaman daha önceki örneklerde de arzettiğimiz gibi serbest bırakır ve şikayet edeni de cezalandırmazdı Öyle görünüyor ki, raiyesine nazaran o, valilerine daha katı tavır alıyor, haklarında kesin işlem yapıyordu


Buna delil olarak, çok değerli ve yüce kişiliğe sahip olan valilerini azletmesini gösterebiliriz Bunun en bariz örneği, Resulullah'ın dayısı, Kadisiye kahramanı Sa'd b Ebi Vakkas'ı gösterebiliriz Suçsuz olmasına rağmen halkın kendisini şikayet etmesinden dolayı Ömer onu görevinden azletmiştir Ömer milletlerin başına gelen büyük felaketlerin ve musibetlerin nifaktan kaynaklandığını ve bunda gizlendiğini biliyordu Bu sebeple Müslümanları nifak konusunda uyarıyor, kendilerinden oldukları gibi görünmelerini istiyordu Kendi kalbinde olduğundan daha fazla, halka karşı takva sahibi olduğunu göstermemelerini ve bunun için çabalamalarını isliyordu Bu sebeple onun yanında Müslümanların birbirlerini medhedmelerini veya halifeyi medhedip övmelerinden nefret ediyordu Müslümanları Resulullah'ın dili düşük münafıkların halini anlatan hadiseyle korkutuyordu


Müslümanın elinden ve tavrından çıkan ve gurur anlamı taşıyan her şeyden nefret ediyordu Hamid b Naim'in rivayetine göre, Ömer b Hattab ve Osman b Affan yemeğe davet edildiler Onlar da bu teklifi kabul ettiler Yemekten sonra Ömer Osman'a dedi ki:


“Bugün öyle bir yemekle karşılaştım ki, öyle bir yemeği görmeyi istemezdim” Osman (ra) sordu:


“Neden?”


“Bu yemeğin bizim için bir gurur sayılmasından korkarım


Ömer (ra) raiyyesiyle uyguladığı metodu, kendisinden önceki emirlere tabi olarak uyguluyordu Bunların başında da Resulullah geliyordu Ömer İslam’ı kabul ettikten sonra ilk olarak imanını herkese karşı ilan eden ve bu sebeple "Faruk" ismini kazanan yüce sahabidir Çünkü haklı bir dava gizli tutulmamalı aşikar bir şekilde herkese bildirilnıeliydi Müslümanlar içinde herkesin Kureyş despotlarının gözlerinin önünde ilk defa Mekke'den Medine'ye lıicret eden yine odur Hudeybiye barış antlaşmasının şartlarıyla ilgili acı konuşması hiç hafiflemedi Öyle ki, bu hususta Resulullaha olan tavrı yüzünden Allah'tan af ve mağfiret diledi


Gerek özel gerekse kamuyu ilgilendiren değişik hususlarda Resulullah'a başvurduğu konuların inhisar edilmesi imkan dahilinde değildir Buna bazı örnekler vermiştik Ebu Bekir halife olduktan sonra, kendisine baş vurduğu ve nasihat ettiği hususlar oldukça çoktur Ömer bir şeyi kendisine meşru Müslümanlara gayri meşru hale getirmezdi


Günahtan ve hatadan masun olmasına rağmen Allah Resulü ile, Müslümanlarına yararına kararların alınması için tartışmanın gerekli olduğuna inanıyor ve böyle görüyor ise ve yine Ebu Bekir'e baş vurup halifeliği döneminde almış olduğu bazı kararları ilga etmiş ise acaba o halife olduğu zaman kendisi için uygun gördüğünü ve oynadığı rolün ve görevin aynısını Müslümanlardan mahrum etmeyi düşünebilir miydi?


Halifenin her konuda Müslümanların görüşlerine başvurması, kamu işlerinin tartışılması için en iyi ve en hayırlı öğretici ve bir işin birçok yönden bakılıp incelenmesine sebep olmuştur Bugün bilinen gerçeklerden biri de şudur:


Yazılı belgelerle milletlere hak tanımakla demokrasi gerçekleşemez Demokrasinin yaşayabilmesi için pratik bir şekilde uygulanması gerekir İşte bu Ömer'in valilerini şikayet edenlere karşı olan pozisyonu idi Şikayetçi şayet bir hata yapmışsa onun bir özrü vardır Çünkü o dış görünüşe göre hükmeder ve gizli olan şeyleri bilemez Bu durumlarda o sadece şikayetçiyi uyarmakla yetiniyordu Ancak durum "kazf" (iftira) ile ilgili ise o zaman şikayetçi cezasını çekmek zorundadır Ömer'in Mugîre b Şu'be'yi zina ile suçlayanları cezalandırdığı gibi Çünkü onlar davalarını isbatlayacak delil getirememişlerdi Vali ise ne hata onun için özür sayılabilir ne de kendisini şüpheli duruma sokmak Bir valiyi şikayet edenlerin sayıları çok ise ve vali teknik terime uygun olarak hata sayılan herhangi bir suç işlemişse bile, bu onun halk arasında istenmediğini ve sevilmediğini ifade eder


Ömer'in valilerinden istediği, mektuplarında da nasihat ettiği gibi, halkın kalblerine yakın olmaları ve kendilerini onlara sevdirmeleriydi Şayet vali bu görevinden dolayı başarı sağlayamamışsa çok muttaki ve Allah'tan korkan biri bile olsa, bu görevden azledilmesi için yeterli bir sebep idi Bu hususlarda aralarında büyük farklılıklar olmasına rağmen, Ömer'in neden Sa'd b Ebi Vakkas ve Şurahbil b Hasene gibi valileri görevlerinden azledip Muaviye b Ebu Süfyan ve Amr b As gibi valilere de görevlerine devam etme izni verdiğini bize açıklamaktadır


Ömer (ra)'in idrak ettiği büyük hakikati ne kadar zikredersek edelim, bundan bıkmamız mümkün değildir Bu da Müslümanları çalışmayı öğretmesi ve kendisinin bu sahada örnek olmasıdır İslam’dan önceki durumunu her zaman halka hatırlatır ve cahiliyede işlediği kötülükleri anar idi Bütün bunların Ebu Bekir döneminde açıklıyordu Onun bununla kastettiği hataların keşfedilmesi için halkın kendisine yardımcı olması için, gerekli yolu kendilerine açmaktı


Resulullah'ın vefatının ertesi günü, kendisini şahsen eleştirmek için mescidde durup şu sözleri söylemekle tereddüd etmedi:


Ey insanlar! Ben dün sizlere bir söz söylemiştim Söylediğini bu sözü ne Allah'ın kitabında ne de Resulullah'ın sünnetinde buldum Ben Resulullah'ın bütün işlerimizi idare edeceğini sanıyordum Allah aranıza Resulü için hidayet olan kitabını bıraktı Ona sarılırsanız, Resulullah’ı doğru yola götürdüğü gibi, sizleri de götürecektir


Halife olduğu zaman da yine kendisiyle Ebu Bekir'in arasında mukayese yapmak suretiyle kendisini eleştirdi ve halka şöyle hitap etti:


“Ey insanlar! Ben size Ebu Bekir ile kendim hakkında bilgi vereceğim Resulullah vefat edince Araplar irtidat ettiler (dinden döndüler)” Biz Resulullah'ın sahabileri hep birlikte şu karara vardık ve kendisine şöyle söyledik:


“Ey Resulullah'ın halifesi! Allah'ın Resulü Araplarla savaşırken Allah vahiyle ve meleklerle kendisine yardım gönderiyordu Ancak Resulullah’ın vefatından sonra söz konusu yardım ve destek kesildi Evine ve camine bağlı kal (bunlarla yetin) Sen Araplarla savaşacak güce sahip değilsin” O zaman Ebu Bekir bana şöyle söylemişti:


“Hepinizin vardığı görüş bu mudur?”


“Evet


“Vallahi gök yüzü düşüp kuşların beni kaçırması bu görüşte olmamdan benim için daha hayırlıdır” Sonra minbere çıktı, Allah'a hamdetti, tekbir aldıktan ve Resulullah'a salavat getirdikten sonra tekrar halka hitap etti:


“Ey İnsanlar! Şayet düşmanlarınız çoğalır ve sizler de sayıca azalırsanız vallahi müşrikler nefret de etseler Allah bu dini bütün dinlerden üstün kılacaktır Onların söyledikleri hak ve vaadi doğrudur


"Hayır, biz hakkı batılın tepesine (indirip) atarız da, o bunun beynini parçalar Bir görürsünüz ki, bu yok olup gitmiştir (Allah'a karşı) vasf (ve isnat) etmekte olduğunuz (iftiralardan) dolayı yazıklar olsun size" [115]


"Nice az bir cemiyet, daha çok bir cemiyete Allah'ın izniyle galebe etmiştir Allah sabır (ve sebat) edenlerle beraberdir" [116]


“Ey İnsanlar! Vallahi beni zincire ve prangaya da vursalar yine bunun için cihad ederdim Allah'tan yardım diler, onlara karşı savaşırdım O en hayırlı yardımcıdır” Sonra minberden indi


İşte bu şekilde deha sahibi olan halife, insanları doğru yola sevketmeyi ve sapmalardan kurtarmayı başardığı gibi, İslami kavramlardan sadece teorik felsefe değil, aktüel gerçekleri çıkarmayı da başardı Resulullah’ın dediği gibi o, fitneye karşı güçlü bir set idi Allah Ömer'e rahmetler yağdırsın Özel olarak Arap alemine, genel olarak İslam dünyasına takdim ettiği hizmetlerden dolayı Allah onu en büyük mükafatlarla mükafatlandırsın









[97] Buradaki çoğunluğa uyma, kişinin katıldığı her topluluğa kayıtsız şartsız bütün kurallarına uyma anlamında değildir Müslüman ancak Müslümanların toplu olarak vardıkları kararlara uyabilir Burada kastedilen husus, Müslümanların Kur'an ve Sünnet'e ters düşmemesi kaydıyla, toplu olarak kabul ettikleri ve bu sahada içtihadın gerekli olduğu hususlarda toplumu birbirine düşürmemek, parçalamamak, çeşitli gruplara ayırmamak, fitneye atmamaktır Toplumun bu görüşünü tercih etmese bile karşı eylemci bir tavır takınmaması gerekir


[98] Abkariye Ömer / Abbas Mahmud elAhhad


[99] Fetih: 48/29


[100] Fussilet: 41/34


[101] Zümer: 39/5355


[102] Hud: 11/15


[103] Yusuf: 12/52


[104] Bakara: 2/143


[105] Nisa: 4/59


[106] Müddesir: 74/38


[107] Necm: 53/3843


[108] Zilzal: 99/78


[109] İsra: 17/13


[110] Asr: 103/13


[111] Ali İmran: 3/104


[112] Ra'd: 13/11


[113] Ali İmran: 3/14


[114] İsra: 17/16


[115] Enbiya: 21/18


[116] Bakara: 2/249

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.