Prof. Dr. Sinsi
|
Nuh Aleyhisselam
Wooley kazıyı devam ettirdi ve daha aşağılara indi Derken 3 metreden fazla derinlik tutan balçık tabakası birden bire kesildi Şimdi normal toprak tabakalarına gelindiği düşünülebilirdi ama hayır, zımpara taşlarına ve kap kaçak gibi eşyalara rastlanılmıştı yeniden Demek oluyordu ki bu çok eski medeniyetin üzerini 3 metrelik balçık tabakası örtmüş, en üstte de Ur medeniyeti yeşermişti
Balçığın sebebi ve kapladığı sahayı öğrenebilmek için civar bölgelerde bir dizi kazı daha yapıldı İlk çukurdan 300 metre uzakta açılan ikinci çukurda da aynı sonuç elde edildi Wooley, bu sefer de yüksekçe bir tepeyi kazdırdı Sonuç değişmemişti, Böylece, balçık yığılmasının, ancak çok kuvvetli bir su baskını, yani Tufanın eseri olabileceğine dair rapor hazırlandı ve bütün dünyada heyecanlı yankılar doğdu Bu arada bazı çevreler su baskınının dar bir çevrede yaşandığını ileri sürmüşlerdi ama yeni kazılar, onların iddiasını iflas ettirdi Şuruppak kralı Ubartutu zamanında bölgenin bütünüyle korkunç bir felakete uğradığı ve kültür izlerinin tamamiyle gömüldüğü açıkça anlaşılıyordu
Tufanla ilgili olarak Mezopotamya dışında etraflıca bir çalışma yapılmadığından, su baskınının nerelere kadar uzandığını tam olarak bilemiyoruz Tahmin edilen mıntıka, Basra körfezinin kuzeybatısında, 400 mil uzunluğunda ve 100 mil genişliğinde bir sahadır Olayın tarihi ise, MÖ 4 binden çok önceki yüzyıllardır Bu tufan bildiğimiz Nuh tufanı değildi elbette Ama bu bile, geniş çaplı bir su baskınının neler yapabileceğini göstermesi bakımından önemlidir
Öte yandan yapılan jeolojik araştırmalar, mahiyeti bilinemeyen sebeplerden dolayı dünyamızın yer yer bir kaç defa suya gömüldüğünü gösteriyor Miami Üniversitesinden jeokimyacı Jerry Stip'e göre, dünyanın yaşadığı en müthiş su baskını, günümüzden yaklaşık 11 600 sene önce olmuştur Ancak bütün bu bulgular Nuh aleyhisselam zamanındaki tufana ait midir bilinememektedir Mezopotamya dışında yapılacak kazıların bizi sonuca daha fazla yaklaştıracağı muhakkaktır Özellikle Hazret-i Nuh'un inşa ettiği geminin kalıntıları ortaya çıkarılabilirse tufanın ne zaman meydana geldiğini öğrenmemiz mümkün olacaktır
DİNOZORLARI TUFAN MI YOK ETTİ?
Günümüzden 65 milyon yıl önce Dinozorların ortadan nasıl kalktıklarıyla ilgili olarak kimse kesin bir sebep ileri sürememektedir Kimi göktaşlarını, kimi volkanik hareketleri, kimi de soğuyan iklime ayak uyduramamalarını sebep gösterse de hiç birisi soruna tam olarak çözüm getirememiştir
Dinozorlar, bir zamanlar dünyanın mutlak hakimi olan yaratıklardı
Kısa bir sürede yeryüzünden nasıl silindikleri hala bilinmiyor
Bir kere dinozorlar, yaşadıkları dönemin dünyasına hakim olan yaratıklardı Sibirya buzullarından Amerika çöllerine kadar yaşamadıkları yer yoktu Yeryüzüne böylesine dağılan bir canlı türünün aniden ortadan kalkması eğer meteor yağmuru veya volkanik hareketlerle olmuş olsaydı, bitkiler dahil tüm yaşayan dünyanın tamamen ortadan kalkmış olması gerekecekti Oysa hayatın kesintiye uğradığı hiç olmamıştır Dinozorlar ve bazı canlı türleri aniden yok olurken, diğer canlı türleri hayatlarına devam edebilmişlerdir Hem de dinozorlara göre son derece narin olan Karınca, çekirge, Yûsufçuk, hamam böceği gibi hayvanlar hayatlarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir Demek ki dinozorların başına öyle bir kaza gelmişti ki, bu onların felaketi olduğu halde diğerlerine bir zarar vermemişti Dolayısıyla bu felaket ateşin sebep olduğu bir yok olma değildi Canlılar için hem ölüm, hem de hayat kaynağı olan tek madde su olduğuna göre dinozorların felaketi dünya çapında bir su baskınının sebep olduğu fikrini akla getirmektedir Bir Tufan sonucu dinozorlar ve bazı hayvanlar yok olmuşlar ama bazı hayvanlar hayatta kalmışlardır Bu, aklımıza Nuh aleyhisselamın hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere birer çift almasını getirmektedir
Dinozorlar büyük bir ihtimalle devasa bir tufan sonucu ortadan kalkmışlardı Ancak bu tufan bildiğimiz Nuh tufanı olamaz Zira insanoğlunun ilk görüldüğü dönem, bundan milyonlarca yıl sonra olmuştur Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i şeriflerde insanın hangi tarihte dünyada gözüktüğü hakkında açıkça bir kayıt yoktur Ancak bazı islam alimleri, her 1000 senede bir resulün gönderilmesi ve 313-315 resulün bulunmasını gözönüne alarak ilk insanın 313-315 000 sene önce yeryüzüne ayak bastığını bildirmişlerdir
Şurası unutulmamalıdır ki, Jeoloji, astronomi, arkeoloji gibi bilimler çok genç ve çok hareketli bilimlerdir Her gün yeni bir şey keşfedilmekte, kainat ve insanlık tarihi adeta yeniden yazılmaktadır
HAZRET-İ NUH'UN ÖMRÜ
Nuh aleyhisselamdan, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde çokça bahsedilmiştir Çeşitli vesilelerle Kur'ân-ı Kerîm'de 43 yerde ismi geçer Ayrıca bir surenin adı da Nuh'dur Zamanında meydana gelen Tufan sebebiyle "İkinci Âdem" diye de anılagelmiştir Asıl isminin Yesker olduğu, fakat kavminin kurtuluşu için çok ağladığından, ağlamak manasına gelen "nevh" kökünden türemiş Nuh sıfatının asıl ismine dönüştüğü kayıtlıdır Bu isim sami kökenlidir Mezopotamya metinlerinden Gılgamış Destanında bu isim yerine Utnapiştim kullanılmıştır Gerek Nuh'un ve gerekse Utnapiştim'in sözlük manaları bilinmemektedir Sümerlerin Tufan kahramanına verdikleri isim ise Zî-ud-Sudra'dır Zî; hayat/can/ruh, Ud; zaman, Sudda ise; uzun manasına gelmektedir Bu üç kelimeden meydana gelen ismin anlamı; Uzun ömürlü demektir
Nuh aleyhisselamın kavmi içerisinde 950 sene kaldığı bildirilmektedir Bugünkü yaş ortalamaları gözönüne getirildiğinde akıl almaz bir durumla karşılaşıyoruz Kur'ân-ı Kerîm, Hazret-i Nuh'un dışındaki hiçbir peygamberin ömründen bahsetmez Hemen ilave edelim ki; Mezopotamya'da bulunan tabletlerde anlatılan Tufan'dan kurtulan insanların önderi Ziussudra adını taşımaktadır ki; uzun ömür sahibi anlamına gelmektedir
Arkeologların Mezopotamyada buldukları bütün kral listeleri birbirini doğrular mahiyettedir Arkeoloji literatürüne göre tufandan önceki Sümer krallarına Er sülaleler 1 (ES-1) denilmektedir ki Tufan'a kadar 10 hükümdarın ismini içerir 1932 yılında Irak'ın Horsabad şehri civarında, arkeologların WB-444 adını verdikleri 20 5 cm kalınlığında bir tablet daha bulunmuştur Bu tablete göre Tufan'dan önce tam 10 kral yönetici olmuştur Bunlardan 7 nin adı Enok olarak verilmiştir ki, kayıtlardan İdris aleyhisselam olduğu tahmin edilmektedir Eğer böyleyse İdris aleyhisselamdan 3 hükümdar sonra Nuh aleyhisselam göreve başlamış ve onuncu kral zamanında Tufan meydana gelmiştir
Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler başta olmak üzere diğer İslami kaynaklar tarandığında pek çok arkeolojik, antropolojik ve jeolojik bilmece kolaylıkla çözülecek gibi görülmektedir Tabletlerdeki kayda göre Tufanın 10 Kral zamanında meydana geldiğini belirtmiştik Bir hadîs-i şerîfte bunu teyid eden bir ifade vardır Efendimiz, Eshab-ı kiramdan gelen bir soru üzerine; "Âdem aleyhisselam ile Hazret-i Nuh arasında 10 karn (kuşak, asır, dönem  ) geçmiştir" buyurmuşlardır İslam alimlerinin nakillerine göre ilk peygamberler Âdem, Şit, İdris aleyhimüsselam, hem peygamber, hem de o zamanki insanların yöneticisiydiler Tabletlerde de buna benzer bazı ifadelere rastlanmaktadır Tabletlere göre Tufandan önce gelen hükümdarlar, aynı zamanda birer din adamıdırlar Maalesef tabletler İslami birikimden yoksun insanlar tarafından deşifre edildiklerinden, pek çok muğlak ifadenin açıklanmasında zorluk çekilmektedir
ARARAT YALANI
Tufan olayının, Kur'ân-ı Kerîm'de ve Tevratta yer alması, geminin üzerine oturduğu dağın isminin bile verilmesi, nihayet arkeolojik bulgular bir çok araştırmacıyı bu geminin bulunmasına sevketmiştir Babilonya kayıtlarına göre gemi Nisir dağına, Tevrat'a göre Ararat dağları üzerine, Kur'ân-ı Kerîm'in buyurduğu şekliyle Cûdî dağına oturmuştur Kurtuluş anlamına gelen Nisir, Asur topraklarının doğusunda bulunan bir bölgedir ki; Musul şehrinin kuzeyinde yer almaktadır Yeni bulgularla, Babilonyalıların hangi dağa Nisir adı verdikleri tespit edilebilir Hahamlarca tahrif edilmiş Tevrat'ta ise Ararat dağları kaydı vardır Metinler üzerinde çok oynanmış olmasına rağmen bu isimlendirme doğrudur Zira Ararat, Urartu kelimesinin İbranice transliterasyonudur ve MÖ 1 000 yıllarında Van bölgesinde hakim olan Asya menşeli Urartuların yaşadığı topraklar için kullanılmaktadır Asurlular bu bölgeye Uruadri adını vermişlerdir ki; Ararat ve Urartu kelimelerinin değişik söylenişidir Manası ise yüksek dağlar ülkesi veya yüksek ülkedir Arkeolojik verilere ve tahrif edilmiş Tevrat'a göre gemi; Ağrı dağına değil "yüksek ülke"ye, yani Ararat-Uruadri-Urartu bölgesinde bir dağın üzerine oturmuştur Yine aynı Tevrat'ta geminin, suların (Fırat-Dicle) doğduğu bölgeye yürüdükleri bildirilmektedir Kısacası eldeki bütün belgeler bizi Ağrı dağından çok daha aşağılara götürmektedir
Ağrı dağında görülen gemi silueti ve bulunduğu yeri gösteren kroki 1950'li yıllarda Türk Hava Kuvvetlerine mensup bir pilot binbaşının çektiği bu fotoğraf zihinleri bir hayli meşgul etmişti
Bunun basit bir yeryüzü şekli olduğu anlaşıldı
Zaten bir asrı aşkın bir zamandır Ağrı dağında yapılan onca araştırmaya rağmen hiç bir ize rastlanılamamıştır Böylesine karış karış taranmış bir ikinci dağ yeryüzünde yoktur Tabiatiyle yabancıların Ağrı'yı seçmelerinin sebebi politiktir Nitekim araştırmacıların yüzde 70'inin Ermeni asıllı olması da bunca çabanın sebebini açıkça göstermektedir Maksat Ermenileri Nuh aleyhisselama bağlamak suretiyle Anadolunun en eski Ermeni toprakları olduğunu güya ispat etmektir

Havadan çekilen objenin yerden görünüşü
HANGİ CÛDÎ?
Geminin Ağrı dağıyla bir alakası olmadığı kesindir Kur'ân-ı Kerîm Cûdî dağı ismini vermiştir Katade'den gelen bir habere göre ilk müslümanlar yani eshab-ı kiram gemi enkazını gördüklerine göre Arap yarımadasına en yakın yükseltilerde kalıntılarını aramak gerekmektedir Cûdî adında iki dağ vardır Birincisi Cizre yakınlarındaki Cûdî dağıdır İslam tarihçilerine göre Cizre, Tufandan sonra kurulan ikinci şehirdir Mu'cemul Buldan; Cûdî dağında Nuh aleyhisselamın mescidinin, Herevi ise evinin bulunduğunu yazmaktadır Halen Cizre'de, Nuh aleyhisselama nisbet edilen bir türbe vardır Anadolunun en eski kavimlerinden olan Gutilere ait olan ve halen Londra'da bulunan tabletlerde de Nuh aleyhisselamın mezarının "Rayat" bölgesinde olduğu yazılıdır Rayat, Dicle nehrinden itibaren, Cizre ovasının Silopi'ye kavuştuğu bölgenin adıdır ki, bu noktada Cûdî dağı bulunmaktadır Daha eski bir kaynak olan ve MÖ 250 yıllarında Babilli bir rahip olan Berossus'un yazdığı tufan kayıtlarına göre gemi, Cordiyan dağlarında durmaktadır ve yöre halkı, geminin dışını kaplayan katranı kazıyıp muska şeklinde kullanmaktadır Berossus'un bahsettiği bölge Van gölünün güneyinde bulunmaktadır 2 bin metrelik Cûdî, Mezopotamya ile Ararat arasındaki sınır dağdır Bu dağ, Ağrı gibi kapsamlı bir şekilde araştırılmamıştır Ancak bu dağda yürütülen araştırmalardan biri sırasında, geminin izlerine rastlandığı öne sürülmüşse de bu keşif ilmi açıdan kesin sonuca bağlanamamıştır 1949 yılında batılı bir ekip tarafından yapılan araştırmanın sonuçları France Le Soir gazetesinin 31 Ağustos 1949 tarihli sayısında; "Nuh'un gemisini gördük fakat Ağrı'da değil" şeklinde sansasyonel bir başlıkla verilmiştir Bu yazıya göre geminin boyu 150 metre, genişliği 24 metre, yüksekliği ise 15 metredir
23 yıl önce de, Cûdî dağında bazı antik tahta parçaları bulunduğu iddia edilmiş, 6 Şubat 1972 tarihli Türk gazeteleri bu keşfi; "Nuh'un gemisinin Cûdî dağında olduğu tespit edildi" başlığıyla vermişlerdir Keşfi yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü ilim adamlarından Friedrich Bender'dir Bender, Cûdî dağında bulduğu katrana benzer bir madde ile birbirine yapışmış kalın tahta parçalarını Almanya'ya götürerek analiz ettirmiştir Sonuçta katranımsı maddenin 50 bin, tahta parçalarının ise; 6630 yıllık olduğu açıklanmıştır İlim adamları bu tarihlemedeki hata payının 300 yılı geçmeyeceğini söylemişlerdir Bender'in, çalışmaya başlamadan önce Kur'ân-ı Kerîm'i ve Tufanı anlatan Gılgamış destanını incelediği ve geminin Dicle ile Zap suyu arasında karaya oturduğu kanaatine vardığı da bildirilmiştir
Cûdî adını taşıyan ikinci yer ise, Doğu Beyazıt bölgesindeki Cûdî tepesidir Halen bu tepede gemiye benzeyen bir kütle mevcuttur Buradan alınan örneklerde, silisleşmiş ağaç kırıntıları ve saf demiroksitten ibaret parçacıklar bulunmuştur Kütlenin yapısı, etrafındaki topraktan son derece farklıdır ve civarda yapılan jeolojik araştırmalar bu bölgede bir su baskınının meydana geldiğini doğrulamaktadır Ancak buraya Cudi adının verilmesi son yıllarda olmuştur Bu bakımdan burayı, Kur'an-ı Kerim'de bildirilen Cudi olarak göremeyiz
Özetle; araştırmalar sürüp gidiyor ama dişe dokunur bir mesafe alındığını söylemek hala mümkün değil Avrupa gazetelerinde geminin Cûdî'de bulunduğu şeklindeki haberler aniden ve şüpheli bir şekilde kesilivermişti Bundan sonra yapılacak iş, tufanla ilgili bütün belge ve dökümanların Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler ve bunları yorumlayan İslam alimlerinin değerli kayıtları ışığında tekrar incelemektir Bu verilerin ehil kişilerce etraflıca gözden geçirilmesi daha sağlıklı araştırmalara zemin hazırlayacaktır Böylece dünya tarihinin en büyük keşiflerinden biri için önemli bir adım atılmış olacaktır
|