Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aleyhisselam, nuh

Nuh Aleyhisselam

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nuh Aleyhisselam




NUH
aleyhisselam


"BİZ DE NUH aleyhisselam VE BERABERİNDEKİLERİ,
DOLU BİR GEMİ İÇİNDE TAŞIYARAK KURTARDIK"
Şuara; 119


Her şey, Sir Leonard Wooley isimli amatör bir İngiliz arkeoloğun Mezopotamya'da yaptığı kazılar sırasında başlamıştı Ele geçen bulgular, o güne kadar bir efsane gözüyle bakılan Nuh Tufanıyla bağlantılıydı Batı insanı çok haklı sebeplerden dolayı Kitab-ı Mukaddes'i güvenilir bir kitap olarak saymadığı için bu kitapta anlatılan Tufan olayını da mitolojik bir hikaye olarak değerlendirmekteydi Ama Wooley'in araştırması bu inancın yanlışlığını ortaya koyuyordu Özellikle sevinenler Hıristiyan ve yahudi din adamları oldular Derhal heyetler oluşturulup çalışmalara başlanıldı



Bu arada dünyanın her tarafında yapılan araştırmalar, Tufanın hemen bütün toplumların efsanelerinde yer aldığını gösterdi Asya'da 13, Avrupa'da 4, Amerika'da 37, Avustralya ve Okyanusya adalarında ise 9 adet Tufan efsanesi tespit edilmişti Bunların en şaşırtıcısı da Hopi kızılderililerine ait olanıydı Denizden çok uzakta, Kuzey Amerika'nın güney batısında yaşayan Hopilerin destanlarında kabaran suların ülkelerini baştan başa kapladığı, dağların tepelerine kadar yükseldiği ve yeryüzündeki canlıları yok ettiği anlatılıyordu Amerika'nın eski sahiplerinden olan Azteklerin destanlarından ise Tufanın süresi bile veriliyordu Bütün bunlar, insanlık tarihinin hemen hemen başlarında meydana geldiğini gösterir

Sir Leonard Wooley'in bulduğu izler, Nuh tufanı değildi elbette Mezopotamya ve çevresinin zaman zaman yaşadıkları büyük çaplı su baskınlarından birinin iziydi
Öte yandan, arkeolojik araştırmalarda ele geçen bulgular büyük bir tufanın yaşandığını ortaya koyuyordu Bunun yanısıra bulunan her parça Tevrat'ın tahrif edildiğini, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerin doğruluğunu teyid ediyordu Gerçekten Kitab-ı Mukaddes öylesine tahrif edilmiş, olaylar öylesine birbirine karıştırılmıştı ki Nuh aleyhisselam adeta iki ayrı tufanı yaşayan bir peygamber durumunda resmedilmiştir Bu acımasız tahrifat, ileride göreceğimiz gibi hala devam etmektedir

NUH KAVMİ
Kur'ân-ı Kerîm, Tufanı Nuh aleyhisselamın etrafında gelişen bir olay olarak bildirmektedir Hazret-i Nuh, alabildiğine dejenere olmuş bir kavme peygamber olarak gönderilmiştir Bu topluluk putlara tapınır, insanlara zulmeder ve kötülüğün her türlüsünü açıkça işlerdi Nuh aleyhisselam yüzyıllar süren mücadelesine rağmen onlardan çok azını Allahü tealanın varlığına ve birliğine inandırabilmişti Fahreddin-i Râzî hazretlerinin bildirdiğine göre yola gelmemelerinin üç sebebi vardı; "Birincisi; kendi aralarından çıkmış bir fani insana peygamberlik makamını yakıştıramamışlardı İkincisi; Nuh aleyhisselama inanan insanlar, hayat seviyeleri düşük, fakir insanlardan oluşuyordu Eğer Nuh aleyhisselam gerçekten peygamber olsaydı, kendisine zenginler ve kavmin ileri gelenleri bağlanırlardı Üçüncüsü ise; onlara göre kavmin ileri gelenlerin zengin ve kudretli olmaları zeki kişiliklerinden kaynaklanıyordu Bu sebeple fakir kişiler aptaldı ve muhatap alınmaya değmezdi"

Bu kavmin ne zaman yaşadığı bilinememektedir Elimizde bu kavimle ilgili iki önemli ip ucu vardır ki bunlardan birisi Nuh aleyhisselamla ilgili Kur'ân-ı Kerîm'de verilen süre ve Gemi'nin Cûdî dağına oturması haberidir Geminin, sonrakilere ibret olarak bırakıldığını biliyoruz Bulunduğunda yaşı tespit edilebilecek ve böylece Nuh kavminin hangi zaman diliminde yaşadığı öğrenilebilecektir Nuh aleyhisselamın ömrü ise, eğer o dönemin zaman anlayışına bir atıf yapmıyorsa insanlığın, bilinenden çok eski dönemlerinde yaşadıklarını gösterir Gelelim efsanelere Bütün kavimlerde en eski arkeolojik bulgularda bile tufandan efsanevi olarak bahsedilmektedir Bu bulguların en eskisi MÖ 6 bin sene öncesine ait olmasına rağmen bile yine de efsane olarak görmekteyiz Bu da, Nuh kavminin tahminlerden çok çok önceki devirlerde yaşadığını göstermektedir Şüphesiz ayet-i Kerîmelerde pek çok işaretler var ama işin erbabının konuya eğilmesiyle anlaşılacaktır

İLK PUTÇULUK
İnsanlığın ilk devirlerinde, sanıldığı gibi insanlar putperest değillerdi Saf ve duru bir yaratıcı inancları vardı Zamanla bu inanış dejenere olmuştu Hazret-i Âdem'den Hazret-i Nuh'a kadar olan dönemde putperestlik yaygın değildi Ancak, Nuh kavminde işler değişti Bu kavmin dindarlıkta temayüz etmiş; Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nesr isminde beş önemli şahıs vardı Bunlar bin nakle göre İdris aleyhisselamın eshabıydılar Birbiri ardınca vefat etmeleri büyük üzüntü meydana getirdi Geride kalanlar da onların hatırasını canlı tutmak amacıyla onlara benzeyen beş heykel yaptılar Zaman zaman heykelleri ziyaret eder, o Sâlih insanların nasihatlerini birbirlerine anlatırlardı Ne var ki bir kaç nesil sonra gelenler, sözkonusu heykelleri putlaştırarak tanrı ilan ettiler Artık putperestlik bu topluluğun resmi dini olmuştu İnanç sapkınlığı ahlaki ve sosyal çözülmeyi di beraberinde getirince Allahü teala Nuh aleyhisselamı peygamber olarak onlara gönderdi

PEYGAMBERLİĞİ
Nuh aleyhisselam işte bu topluluğun içinde doğmuş ve yetişmiş birisiydi O, yeryüzüne gönderilmiş ilk Resuldür Gerçi peygamberlik müessesesinden haberdar olan ve kendilerini ibadete verip peygamberlik beklentisinde olanlar vardı Fakat bu şerefin bir rivayete göre marangoz olan ve mütevazi bir hayat süren Nuh aleyhisselama verilmesi, ilahi gayeyi kavrayamayan o insanları da tepkiye sürükledi Bununla da kalmayarak putperestlerin safına geçmişlerdi Öyle ki hanımı ve öz oğlu da Nuh aleyhisselama inanmıyorlar ve onu yalancılıkla itham ediyorlardı

Böylece tüm halk Nuh aleyhisselamı yalanlamakla kalmıyor, onu horluyorlardı Çocuklara taşlatıyorlar, Nuh aleyhisselamı dövdürüyorlardı Bu topluluğun içinde bulunan ve Hazret-i Nuh'a inanan 80 kadar mü'mine de çeşitli işkencelerde bulunuyorlardı Böyle davrandıkları takdirde ilahi gazapla karşılaşacakları ihtar edildiğinde ise; "Bunca senedir seni yalanladığımız halde her hangi bir azap gelmediğine göre sen yalancının birisin MÂdem ısrar ediyorsun, korkuttuğun azabı getir" diye açıkça meydan okuyorlardı

Nuh aleyhisselam, peygamberliğin verdiği engin şefkat ve merhametle mütecavizleri yatıştırmaya çalışıyor, "Allahü teala dilerse o azabı başınıza getirir Siz bu konuda Rabbimi engelleyemezsiniz Yine onun izni olmadan, size ne kadar nasihat etsem de faydasızdır O sizin Rabbinizdir Mutlaka ona döneceksiniz" diye nasihat ediyordu

Nuh aleyhisselamı davasından vazgeçiremeyeceklerini anlayan topluluk, bu sefer işi öldürme tehtidine kadar vardırdı Artık iyice artan baskılar karşısında Hazret-i Nuh Rabbine yalvardı; "Rabbim, yeryüzünde inkarcı bırakma Dorusu bu inkarcıların, sana inanan bir avuç insanı da yoldan çıkarmasından korkuyorum Rabbim, beni, annemi, babamı ve sana inanan erkek ve kadınları bağışla Yalnızca zalimleri yok et"

GEMİNİN İNŞASI
Nuh kavmi Nuh'a demiş; Gemin kızakta kalır Devran göstermiş ki; kimler tuzakta kalır
Yapılan duaların akabinde Allahü tealanın emirleri gelir; "Ey Nuh, önceden sana iman edenlerden başka, kavminden hiç kimse iman etmeyecek O halde sana yapılanlara kederlenme Bizim vahyimizle bir gemi yap Zulmedenler hakkında da şefkate kapılıp azabın kaldırılması için sakın dua etme Çünkü onlar suda boğulacaklardır"

Bu emirler üzerine, Nuh aleyhisselam hemen harekete geçer O zamana kadar görülmemiş boyutlarda olan geminin planlarını bizzat Cebrâil aleyhisselam bildiriyor, Nuh aleyhisselam da kendisine iman edenlerle beraber gemiyi inşa ediyordu Kur'ân-ı Kerîm'in buyurduğu şekliyle gemi; elvahlı ve düsurlu idi Elvah; levhin çoğuludur Levh de tahta gibi yassı şeylere verilen isimdir Düsur ise; disarın çoğuludur Geminin parçalarını birbirine bağlayan nesne (çivi, halat, perçin vb) anlamlarına gelmektedir Müfessirler bu bilgilerden geminin, birbirine raptedilmiş tahta plakalardan inşa edildiğini söylemişlerdir

Geminin inşası hızla sürerken putperest topluluk müminlerle alay ediyorlardı Bu kadar büyük bir geminin yüzemeyeceğini iddia ediyorlardı Bununla da kalmayıp geceleri geminin içine girip ihtiyaçları gidermek suretiyle pisletiyorlardı

TUFAN
Çalışmaların tamamlanmasından sonra, ilahi bir işaret olmak üzere "tennûr, faryâb etmeye başladı" Tennûr; fırın, ocak anlamına gelmektedir Cevâlikî ve Sa'lebî'ye göre ekmek pişirmek için yerde açılmış ve çamurla sıvanmış, içi ateş dolu olan yerdir İslam alimleri Hazret-i Havvâ'nın ekmek pişirmek için kullandığı fırını da tennur olarak isimlendirmişlerdir Faryâb ise; kuvvetle, şiddetle kaynamak anlamına gelmektedir Tennûr'un şiddetle kaynaması atmosferik bir dizi hadisenin başladığına işaretti İlim adamları, göğün boşalabilmesi için çok ani ve muazzam ısı değişikliklerinin olması gerektiğini söylerler Belki de bölgedeki yanardağlar aniden faaliyete geçerek atmosferdeki bu ısı değişikliğini meydana getirmişti

İşaret alınınca; "Her cinsten birer çifti ve inkarcılar müstesna inanan insanları gemiye bindir" mealindeki ilahi emir geldi Nuh aleyhisselam bu emri süratle yerine getirdi; "Binin gemiye, onun yüzmesi de, durması da Allahü tealanın adıyladır" Gemiye biniş sona erince olaylar birbiri ardınca gelişiverdi Bu durum Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle anlatılmaktadır; "Bunun üzerine biz de gök kapılarını boşanan sularla açtık Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık Her iki su, belirtilen bir ölçüye göre birleşti Ardından gemi, Allahü tealanın korumasında dağlar gibi dalgaların arasında akıp gitti"

Bu korkunç olay, kesin olarak bilinmeyen bir zaman ve kapsamda, Allahü tealanın takdir ettiği sürece devam etti İslam alimleri bu sürenin 6 ay civarında olduğunu bildirmişlerdir Neticede, gemidekiler kurtulurken, geriye kalan tüm insanlar helak oldular

Nihayet; "Ey arz suyunu yut, ey gök sen de yağmurunu tut" emri geldi Böylece sular çekildi Gemi Cûdî'ye oturdu Kur'ân-ı Kerîm'de Tufan ve geminin izlerinin sonraki nesiller için saklandığı belirtilmekte ve "Buna rağmen ibret alan var mı?" buyurulmaktadır

Tufa'nın bir bölgeyi mi, yoksa bütün dünyayı mı kapladığı konusunda tereddüt vardır Bazı alimler Kur'ân-ı Kerîm'de geçen; "Biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik" ilahi sözünü delil göstererek bir bölgede olduğuna işaret etmişlerdir Ancak bazı alimler de; "Tufan, Kur'ân-ı Kerîm'de mutlak olarak zikredilmiştir Arabi dil kaidelerine göre böyle mutlak ve kayıtsız söylenen ifadelerle o şeyin kemali kastedilir Dolayısıyla Tufan bütün dünyayı kaplamıştır" demişlerdir

TUFANIN İZLERİ
Bu bilgilerden sonra başlangıç noktamıza dönelim İngiliz arkeolog Sir Leonard Wooley, 1922-1929 yılları arasında, Mezopotamya'nın antik şehirlerinden Ur'da uzun kazılar yaptı Wooley ve ekibi, büyük başarılar göstererek MÖ 4 bin yılından kalma kral mezarlarını ortaya çıkardılar Mezopotamya tarihinin öğrenilmesinde dönüm noktası olan bu çalışmalar sırasında arkeolojik değeri çok yüksek kap, kaçak, miğfer, silah vs yanında Tufandan önceki kralların listesini ihtiva eden kil tabletler de bulundu O zamana kadar kral listeleri mitolojik olarak görülüyordu Tabletlerin bulunmasından sonra, Wooley vakit kaybetmeden aynı yerde kazılara devam etti Ne var ki 12 metre daha derine inildiğinde izler tamamen kesilmişti Tarihi hiç bir bulguya rastlanmıyordu Bu arada toprağın yapısı incelendiğinde tuhaf bir şeyle karşılaşıldı Zemin tamamen balçıkla kaplıydı, fakat bu kadar derinlikte saf balçığın ne işi vardı? Üstelik kazı çukurunun dibi, denizden çok uzakta ve nehir seviyesinden de bir kaç metre daha yukarıdaydı Hiçbir arkeolog tatmin edici cevabı bulamamıştı





Alıntı Yaparak Cevapla

Nuh Aleyhisselam

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nuh Aleyhisselam




Wooley kazıyı devam ettirdi ve daha aşağılara indi Derken 3 metreden fazla derinlik tutan balçık tabakası birden bire kesildi Şimdi normal toprak tabakalarına gelindiği düşünülebilirdi ama hayır, zımpara taşlarına ve kap kaçak gibi eşyalara rastlanılmıştı yeniden Demek oluyordu ki bu çok eski medeniyetin üzerini 3 metrelik balçık tabakası örtmüş, en üstte de Ur medeniyeti yeşermişti

Balçığın sebebi ve kapladığı sahayı öğrenebilmek için civar bölgelerde bir dizi kazı daha yapıldı İlk çukurdan 300 metre uzakta açılan ikinci çukurda da aynı sonuç elde edildi Wooley, bu sefer de yüksekçe bir tepeyi kazdırdı Sonuç değişmemişti, Böylece, balçık yığılmasının, ancak çok kuvvetli bir su baskını, yani Tufanın eseri olabileceğine dair rapor hazırlandı ve bütün dünyada heyecanlı yankılar doğdu Bu arada bazı çevreler su baskınının dar bir çevrede yaşandığını ileri sürmüşlerdi ama yeni kazılar, onların iddiasını iflas ettirdi Şuruppak kralı Ubartutu zamanında bölgenin bütünüyle korkunç bir felakete uğradığı ve kültür izlerinin tamamiyle gömüldüğü açıkça anlaşılıyordu

Tufanla ilgili olarak Mezopotamya dışında etraflıca bir çalışma yapılmadığından, su baskınının nerelere kadar uzandığını tam olarak bilemiyoruz Tahmin edilen mıntıka, Basra körfezinin kuzeybatısında, 400 mil uzunluğunda ve 100 mil genişliğinde bir sahadır Olayın tarihi ise, MÖ 4 binden çok önceki yüzyıllardır Bu tufan bildiğimiz Nuh tufanı değildi elbette Ama bu bile, geniş çaplı bir su baskınının neler yapabileceğini göstermesi bakımından önemlidir

Öte yandan yapılan jeolojik araştırmalar, mahiyeti bilinemeyen sebeplerden dolayı dünyamızın yer yer bir kaç defa suya gömüldüğünü gösteriyor Miami Üniversitesinden jeokimyacı Jerry Stip'e göre, dünyanın yaşadığı en müthiş su baskını, günümüzden yaklaşık 11600 sene önce olmuştur Ancak bütün bu bulgular Nuh aleyhisselam zamanındaki tufana ait midir bilinememektedir Mezopotamya dışında yapılacak kazıların bizi sonuca daha fazla yaklaştıracağı muhakkaktır Özellikle Hazret-i Nuh'un inşa ettiği geminin kalıntıları ortaya çıkarılabilirse tufanın ne zaman meydana geldiğini öğrenmemiz mümkün olacaktır
DİNOZORLARI TUFAN MI YOK ETTİ?
Günümüzden 65 milyon yıl önce Dinozorların ortadan nasıl kalktıklarıyla ilgili olarak kimse kesin bir sebep ileri sürememektedir Kimi göktaşlarını, kimi volkanik hareketleri, kimi de soğuyan iklime ayak uyduramamalarını sebep gösterse de hiç birisi soruna tam olarak çözüm getirememiştir

Dinozorlar, bir zamanlar dünyanın mutlak hakimi olan yaratıklardı
Kısa bir sürede yeryüzünden nasıl silindikleri hala bilinmiyor
Bir kere dinozorlar, yaşadıkları dönemin dünyasına hakim olan yaratıklardı Sibirya buzullarından Amerika çöllerine kadar yaşamadıkları yer yoktu Yeryüzüne böylesine dağılan bir canlı türünün aniden ortadan kalkması eğer meteor yağmuru veya volkanik hareketlerle olmuş olsaydı, bitkiler dahil tüm yaşayan dünyanın tamamen ortadan kalkmış olması gerekecekti Oysa hayatın kesintiye uğradığı hiç olmamıştır Dinozorlar ve bazı canlı türleri aniden yok olurken, diğer canlı türleri hayatlarına devam edebilmişlerdir Hem de dinozorlara göre son derece narin olan Karınca, çekirge, Yûsufçuk, hamam böceği gibi hayvanlar hayatlarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir Demek ki dinozorların başına öyle bir kaza gelmişti ki, bu onların felaketi olduğu halde diğerlerine bir zarar vermemişti Dolayısıyla bu felaket ateşin sebep olduğu bir yok olma değildi Canlılar için hem ölüm, hem de hayat kaynağı olan tek madde su olduğuna göre dinozorların felaketi dünya çapında bir su baskınının sebep olduğu fikrini akla getirmektedir Bir Tufan sonucu dinozorlar ve bazı hayvanlar yok olmuşlar ama bazı hayvanlar hayatta kalmışlardır Bu, aklımıza Nuh aleyhisselamın hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere birer çift almasını getirmektedir

Dinozorlar büyük bir ihtimalle devasa bir tufan sonucu ortadan kalkmışlardı Ancak bu tufan bildiğimiz Nuh tufanı olamaz Zira insanoğlunun ilk görüldüğü dönem, bundan milyonlarca yıl sonra olmuştur Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i şeriflerde insanın hangi tarihte dünyada gözüktüğü hakkında açıkça bir kayıt yoktur Ancak bazı islam alimleri, her 1000 senede bir resulün gönderilmesi ve 313-315 resulün bulunmasını gözönüne alarak ilk insanın 313-315000 sene önce yeryüzüne ayak bastığını bildirmişlerdir
Şurası unutulmamalıdır ki, Jeoloji, astronomi, arkeoloji gibi bilimler çok genç ve çok hareketli bilimlerdir Her gün yeni bir şey keşfedilmekte, kainat ve insanlık tarihi adeta yeniden yazılmaktadır


HAZRET-İ NUH'UN ÖMRÜ
Nuh aleyhisselamdan, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde çokça bahsedilmiştir Çeşitli vesilelerle Kur'ân-ı Kerîm'de 43 yerde ismi geçer Ayrıca bir surenin adı da Nuh'dur Zamanında meydana gelen Tufan sebebiyle "İkinci Âdem" diye de anılagelmiştir Asıl isminin Yesker olduğu, fakat kavminin kurtuluşu için çok ağladığından, ağlamak manasına gelen "nevh" kökünden türemiş Nuh sıfatının asıl ismine dönüştüğü kayıtlıdır Bu isim sami kökenlidir Mezopotamya metinlerinden Gılgamış Destanında bu isim yerine Utnapiştim kullanılmıştır Gerek Nuh'un ve gerekse Utnapiştim'in sözlük manaları bilinmemektedir Sümerlerin Tufan kahramanına verdikleri isim ise Zî-ud-Sudra'dır Zî; hayat/can/ruh, Ud; zaman, Sudda ise; uzun manasına gelmektedir Bu üç kelimeden meydana gelen ismin anlamı; Uzun ömürlü demektir

Nuh aleyhisselamın kavmi içerisinde 950 sene kaldığı bildirilmektedir Bugünkü yaş ortalamaları gözönüne getirildiğinde akıl almaz bir durumla karşılaşıyoruz Kur'ân-ı Kerîm, Hazret-i Nuh'un dışındaki hiçbir peygamberin ömründen bahsetmez Hemen ilave edelim ki; Mezopotamya'da bulunan tabletlerde anlatılan Tufan'dan kurtulan insanların önderi Ziussudra adını taşımaktadır ki; uzun ömür sahibi anlamına gelmektedir

Arkeologların Mezopotamyada buldukları bütün kral listeleri birbirini doğrular mahiyettedir Arkeoloji literatürüne göre tufandan önceki Sümer krallarına Er sülaleler 1 (ES-1) denilmektedir ki Tufan'a kadar 10 hükümdarın ismini içerir 1932 yılında Irak'ın Horsabad şehri civarında, arkeologların WB-444 adını verdikleri 205 cm kalınlığında bir tablet daha bulunmuştur Bu tablete göre Tufan'dan önce tam 10 kral yönetici olmuştur Bunlardan 7 nin adı Enok olarak verilmiştir ki, kayıtlardan İdris aleyhisselam olduğu tahmin edilmektedir Eğer böyleyse İdris aleyhisselamdan 3 hükümdar sonra Nuh aleyhisselam göreve başlamış ve onuncu kral zamanında Tufan meydana gelmiştir

Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler başta olmak üzere diğer İslami kaynaklar tarandığında pek çok arkeolojik, antropolojik ve jeolojik bilmece kolaylıkla çözülecek gibi görülmektedir Tabletlerdeki kayda göre Tufanın 10 Kral zamanında meydana geldiğini belirtmiştik Bir hadîs-i şerîfte bunu teyid eden bir ifade vardır Efendimiz, Eshab-ı kiramdan gelen bir soru üzerine; "Âdem aleyhisselam ile Hazret-i Nuh arasında 10 karn (kuşak, asır, dönem) geçmiştir" buyurmuşlardır İslam alimlerinin nakillerine göre ilk peygamberler Âdem, Şit, İdris aleyhimüsselam, hem peygamber, hem de o zamanki insanların yöneticisiydiler Tabletlerde de buna benzer bazı ifadelere rastlanmaktadır Tabletlere göre Tufandan önce gelen hükümdarlar, aynı zamanda birer din adamıdırlar Maalesef tabletler İslami birikimden yoksun insanlar tarafından deşifre edildiklerinden, pek çok muğlak ifadenin açıklanmasında zorluk çekilmektedir

ARARAT YALANI
Tufan olayının, Kur'ân-ı Kerîm'de ve Tevratta yer alması, geminin üzerine oturduğu dağın isminin bile verilmesi, nihayet arkeolojik bulgular bir çok araştırmacıyı bu geminin bulunmasına sevketmiştir Babilonya kayıtlarına göre gemi Nisir dağına, Tevrat'a göre Ararat dağları üzerine, Kur'ân-ı Kerîm'in buyurduğu şekliyle Cûdî dağına oturmuştur Kurtuluş anlamına gelen Nisir, Asur topraklarının doğusunda bulunan bir bölgedir ki; Musul şehrinin kuzeyinde yer almaktadır Yeni bulgularla, Babilonyalıların hangi dağa Nisir adı verdikleri tespit edilebilir Hahamlarca tahrif edilmiş Tevrat'ta ise Ararat dağları kaydı vardır Metinler üzerinde çok oynanmış olmasına rağmen bu isimlendirme doğrudur Zira Ararat, Urartu kelimesinin İbranice transliterasyonudur ve MÖ 1000 yıllarında Van bölgesinde hakim olan Asya menşeli Urartuların yaşadığı topraklar için kullanılmaktadır Asurlular bu bölgeye Uruadri adını vermişlerdir ki; Ararat ve Urartu kelimelerinin değişik söylenişidir Manası ise yüksek dağlar ülkesi veya yüksek ülkedir Arkeolojik verilere ve tahrif edilmiş Tevrat'a göre gemi; Ağrı dağına değil "yüksek ülke"ye, yani Ararat-Uruadri-Urartu bölgesinde bir dağın üzerine oturmuştur Yine aynı Tevrat'ta geminin, suların (Fırat-Dicle) doğduğu bölgeye yürüdükleri bildirilmektedir Kısacası eldeki bütün belgeler bizi Ağrı dağından çok daha aşağılara götürmektedir

Ağrı dağında görülen gemi silueti ve bulunduğu yeri gösteren kroki 1950'li yıllarda Türk Hava Kuvvetlerine mensup bir pilot binbaşının çektiği bu fotoğraf zihinleri bir hayli meşgul etmişti
Bunun basit bir yeryüzü şekli olduğu anlaşıldı

Zaten bir asrı aşkın bir zamandır Ağrı dağında yapılan onca araştırmaya rağmen hiç bir ize rastlanılamamıştır Böylesine karış karış taranmış bir ikinci dağ yeryüzünde yoktur Tabiatiyle yabancıların Ağrı'yı seçmelerinin sebebi politiktir Nitekim araştırmacıların yüzde 70'inin Ermeni asıllı olması da bunca çabanın sebebini açıkça göstermektedir Maksat Ermenileri Nuh aleyhisselama bağlamak suretiyle Anadolunun en eski Ermeni toprakları olduğunu güya ispat etmektir

Havadan çekilen objenin yerden görünüşü

HANGİ CÛDÎ?
Geminin Ağrı dağıyla bir alakası olmadığı kesindir Kur'ân-ı Kerîm Cûdî dağı ismini vermiştir Katade'den gelen bir habere göre ilk müslümanlar yani eshab-ı kiram gemi enkazını gördüklerine göre Arap yarımadasına en yakın yükseltilerde kalıntılarını aramak gerekmektedir Cûdî adında iki dağ vardır Birincisi Cizre yakınlarındaki Cûdî dağıdır İslam tarihçilerine göre Cizre, Tufandan sonra kurulan ikinci şehirdir Mu'cemul Buldan; Cûdî dağında Nuh aleyhisselamın mescidinin, Herevi ise evinin bulunduğunu yazmaktadır Halen Cizre'de, Nuh aleyhisselama nisbet edilen bir türbe vardır Anadolunun en eski kavimlerinden olan Gutilere ait olan ve halen Londra'da bulunan tabletlerde de Nuh aleyhisselamın mezarının "Rayat" bölgesinde olduğu yazılıdır Rayat, Dicle nehrinden itibaren, Cizre ovasının Silopi'ye kavuştuğu bölgenin adıdır ki, bu noktada Cûdî dağı bulunmaktadır Daha eski bir kaynak olan ve MÖ 250 yıllarında Babilli bir rahip olan Berossus'un yazdığı tufan kayıtlarına göre gemi, Cordiyan dağlarında durmaktadır ve yöre halkı, geminin dışını kaplayan katranı kazıyıp muska şeklinde kullanmaktadır Berossus'un bahsettiği bölge Van gölünün güneyinde bulunmaktadır 2 bin metrelik Cûdî, Mezopotamya ile Ararat arasındaki sınır dağdır Bu dağ, Ağrı gibi kapsamlı bir şekilde araştırılmamıştır Ancak bu dağda yürütülen araştırmalardan biri sırasında, geminin izlerine rastlandığı öne sürülmüşse de bu keşif ilmi açıdan kesin sonuca bağlanamamıştır 1949 yılında batılı bir ekip tarafından yapılan araştırmanın sonuçları France Le Soir gazetesinin 31 Ağustos 1949 tarihli sayısında; "Nuh'un gemisini gördük fakat Ağrı'da değil" şeklinde sansasyonel bir başlıkla verilmiştir Bu yazıya göre geminin boyu 150 metre, genişliği 24 metre, yüksekliği ise 15 metredir

23 yıl önce de, Cûdî dağında bazı antik tahta parçaları bulunduğu iddia edilmiş, 6 Şubat 1972 tarihli Türk gazeteleri bu keşfi; "Nuh'un gemisinin Cûdî dağında olduğu tespit edildi" başlığıyla vermişlerdir Keşfi yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü ilim adamlarından Friedrich Bender'dir Bender, Cûdî dağında bulduğu katrana benzer bir madde ile birbirine yapışmış kalın tahta parçalarını Almanya'ya götürerek analiz ettirmiştir Sonuçta katranımsı maddenin 50 bin, tahta parçalarının ise; 6630 yıllık olduğu açıklanmıştır İlim adamları bu tarihlemedeki hata payının 300 yılı geçmeyeceğini söylemişlerdir Bender'in, çalışmaya başlamadan önce Kur'ân-ı Kerîm'i ve Tufanı anlatan Gılgamış destanını incelediği ve geminin Dicle ile Zap suyu arasında karaya oturduğu kanaatine vardığı da bildirilmiştir

Cûdî adını taşıyan ikinci yer ise, Doğu Beyazıt bölgesindeki Cûdî tepesidir Halen bu tepede gemiye benzeyen bir kütle mevcuttur Buradan alınan örneklerde, silisleşmiş ağaç kırıntıları ve saf demiroksitten ibaret parçacıklar bulunmuştur Kütlenin yapısı, etrafındaki topraktan son derece farklıdır ve civarda yapılan jeolojik araştırmalar bu bölgede bir su baskınının meydana geldiğini doğrulamaktadır Ancak buraya Cudi adının verilmesi son yıllarda olmuştur Bu bakımdan burayı, Kur'an-ı Kerim'de bildirilen Cudi olarak göremeyiz

Özetle; araştırmalar sürüp gidiyor ama dişe dokunur bir mesafe alındığını söylemek hala mümkün değil Avrupa gazetelerinde geminin Cûdî'de bulunduğu şeklindeki haberler aniden ve şüpheli bir şekilde kesilivermişti Bundan sonra yapılacak iş, tufanla ilgili bütün belge ve dökümanların Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler ve bunları yorumlayan İslam alimlerinin değerli kayıtları ışığında tekrar incelemektir Bu verilerin ehil kişilerce etraflıca gözden geçirilmesi daha sağlıklı araştırmalara zemin hazırlayacaktır Böylece dünya tarihinin en büyük keşiflerinden biri için önemli bir adım atılmış olacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.