Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikmeti, kelimesindeki, nuriyye, yusuf

Yusuf Kelimesindeki Hikmet-İ Nuriyye

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yusuf Kelimesindeki Hikmet-İ Nuriyye




YUSUF KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ NURİYYE

Bu, nur hikmetidir Bu nur hikmetinin yayılması Hayal Hazreti üzerindedir Ve inayet ehli (yani, nebiler) için, Hayal Hazreti, vahyin ilk başlangıcıdır [color="LightBlue"] Hz Ayşe, Allah ondan razı olsun, şöyle dedi: “Resulallah’a vahyin gelişi rüya [rüya-yı sadıka] ile başladı Ve gördüğü rüya, içerisinde herhangi bir gizli saklılık olmaksızın, gün ışıması gibi apaçık olurdu” Hz Ayşe’nin bilgisi bundan öteye geçmedi “Ve bu rüyalar altı ay sürdü, sonra (şehadet mertebesinde) Melek geldi” Bilmedi ki, Resulallah (sav), “İnsan uykudadır, öldüğünde uyanır” buyurmuştu Ve her ne kadar (uyurken görülen suretlerle, uyanıkken görülen suretlerin) halleri birbirinden farklıysa da, Resulallah’ın (sav) uyanıklık halinde gördüğü her şey, rüyada görülen gibidir Hz Ayşe, altı ay sürdüğünü söyledi, halbuki onun bütün yaşamı rüyadan farksızdı Ve sözünü ettiği altı aylık dönem, olsa olsa uyku içinde uykudur Ve uykuda görülen şey türünden gelen [color="LightBlue"] ne varsa, Hayal’dendir; bundan dolayı da tabir edilmesi gerekir Bu demektir ki, asıl suretinden başka bir surette beliren bir şey tabir edilir Böylece tabir eden kişi, rüyada görülen suretten, o şeyin kendi içinde ne ise o olan suretine geçer; tabii eğer bunu gereğince yapabilirse [color="LightBlue"] Resulallah’a ilim süt suretinde göründü ve o bunu yorumlarken, süt suretinden, ilim suretine geçti Ve bu süt suretinin anlamının [color="LightBlue"] ilim sureti olduğunu söyledi
Sonra, kendisine vahiy geldiği zaman Resulallah (sav), duyumsanan bildik şeylerden uzaklaşır [color="LightBlue"] ve yanında bulunanlardan örtülenirdi Ve örtü kaldırılınca, önceki haline dönerdi Dolayısıyla vahyi ancak hayal hazretinde idrak etmiştir — ama onun bu haldeyken uykuda olduğu söylenemez Ve yine, melek kendisine adam suretinde göründüğünde, bu da hayal hazretindendir Çünkü o adam değil, insan suretine bürünmüş bir melektir İmdi bu adam suretine bakan arif (yani, Resulallah), bu adam suretinden geçerek, onun gerçek suretine ulaştı Böylece, “Bu Cebrail’di, size dininizi öğretmeye geldi” dedi Halbuki, orada bulunanlara daha önce, “O adamı bana getirin” demişti Orada bulunanlara göründüğü suret dolayısıyla, Cebrail’i “adam” olarak adlandırdı Ama daha sonra, adam olarak tahayyül edilenin gerçek suretini gözönüne alarak “Bu, Cebrail’dir” dedi Her iki durumda da doğruyu söyledi: Gözün gördüğü suretine bakarak “adam” demekle doğru söylemiş olduğu gibi, “Bu, Cebrail’dir” demekle de doğruyu söyledi — çünkü o, hiç kuşkusuz Cebrail’dir
Yusuf, babasına (yani, Yakub aleyhisselam’a) şöyle dedi: “Onbir yıldız ve güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm” [Yusuf Suresi, 12/4] İmdi, kardeşlerini yıldızlar suretinde, babasını güneş ve teyzesini de ay suretinde gördü Onları bu şekilde görmesi, kendisinin onları bu şekilde hayal etmesinden dolayıdır Eğer, gördüğü kimselerden dolayı olsaydı, kardeşlerini yıldızlar, babasını güneş ve teyzesini ay olarak görmesi, onların istedikleri bir şey olurdu Ama, gördüğü şeyi bilmediklerinden, Yusuf’un gördüğü şey kendi hayal hazinesinden ortaya çıktı Yusuf bunu anlattığında, Yakub bunun böyle olduğunu bildi ve şöyle dedi: “Oğlum bunu kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar” [Yusuf Suresi, 12/5] Sonra da, hile yapmaklığı oğullarından geri tutarak, hile yapmayı şeytana özgü kıldı; ki o hilenin ta kendisidir Ve Yakub şöyle dedi: “Gerçekte şeytan insanın apaçık düşmanıdır” [Yusuf Suresi, 12/5] — yani, düşmanlığı apaçık ortadadır
Çok sonraları (kardeşleri, babası ve teyzesi Mısır’da kendi önünde saygıyla eğildiklerinde) Yusuf şöyle dedi: “Bu önceden gördüğüm rüyanın yorumudur Rabbim bu rüyayı doğru kıldı” [Yusuf Suresi, 12/100] — yani, önceden hayal suretinde görünen şeyi, duyumsal olarak da apaçık kıldı (Hayal ve his arasında yapılan ayrımdan dolayıdır ki) Kerem Sahibi Nebi (sav), “İnsanlar uykudadır” buyurdu (ve böylece, his ve hayali ayrımsızladı) Böyle olunca, “Rabbim bu rüyayı doğru kıldı” sözü; rüyasında uykudan uyandığını görüp, gördüğü rüyayı tabir eden kimsenin sözünden farklı değildir Bu kimse bilmez ki, hala uykudadır ve uykudan uyanmamıştır Ve gerçekten uyandığında ise, “Böyle böyle bir rüya gördüm; rüyamda, gördüğüm rüyadan uyanıp, bu rüyayı yorumladım” der
İmdi, Muhammed’in (sav) idrakiyle, Yusuf’un idraki arasındaki farkı gör! “Bu önceden gördüğüm rüyanın yorumudur Rabbim bu rüyayı doğru kıldı” [Yusuf Suresi, 12/100] derken Yusuf’un kastettiği şey histir (yani, rüyasında gördüğü hayal suretinin duyumsal olarak apaçık hale gelmesidir) Halbuki rüyada görülen şey, duyumsanandan başkası değildir (çünkü, eğer duyumsanır olmasaydı idrak edilemezdi) Çünkü hayal, hiçbir zaman duyumsanandan başka bir şey vermez Hayal için bundan (yani, histen) başkası yoktur
İmdi, (bu gerçeği bilen) Muhammedî vârislerin ilminin ne kadar şerefli olduğuna bir bak! Ve ben birazdan bu hayal hazreti hakkında söylenenleri, Muhammedî Yusuf’un diliyle açıklığa kavuşturacağım Cenab-ı Hak dilerse, bunu anlarsın
Bil ki, “Hak’tan başka” olan veya “alem” olarak adlandırılanın Hakk’a nisbeti, gölgenin kişiye nisbeti gibidir Böyle olunca alem, Allah’ın gölgesidir Ve bu, varlığın aleme nisbetinin aynısıdır Çünkü gölge hiç kuşkusuz duyumsanan bir şeydir Ama gölgenin görünmesi, ancak gölgenin üzerine düştüğü mahal varolduğu sürece sözkonusudur Eğer bu gölgenin görünmesini sağlayan mahallin yokluğunu varsayacak olsaydın, bu gölge aklî bir şey olarak kalır ve duyumsal olarak varolamazdı Olsa olsa, gölgenin sahibi olan kişide açığa çıkmamış olarak [bi’l-kuvve] kalırdı
O halde, Allah’ın, “alem” olarak adlandırılan gölgesinin düştüğü yer, mümkün varlıkların aynlarıdır ve gölge bunların üzerine düşer Dolayısıyla, zatın varlığına işaret eden bu gölge, üzerine düştüğü şey yoluyla idrak edilir Ama idrak, Nur ismiyle ortaya çıktı Ve bu gölge, mümkün varlıkların aynları üzerine, (ilim mertebesinde) bilinmez gayb suretinde (yani, yokluğun karanlığı üzere) düştü
Görmez misin ki, gölge, siyahlığa meyillidir Ve bu siyahlık, kişi ile gölge arasındaki ilişkinin uzaklığından dolayı, gölgedeki gizlenmişliğe işaret eder Ve kişi beyaz bile olsa, gölgesi yine de bu şekilde siyahtır Dağları görmez misin ki, bakan kişiden uzakta olduklarında kara gözükürler Halbuki renkleri göze görülenden farklıdır Ve böyle görülmelerinin tek nedeni aradaki uzaklıktır Ve gökyüzünün maviliği de bunun gibidir Gökyüzünün mavi oluşu, uzaklığın ışık vermeyen cisimlerde duyulara etkisidir
Ve yine, mümkün varlıkların aynları da ışık vermezler, çünkü yokturlar [ma’dum] Ve her ne kadar (ilahi ilim’de) “değişmezlik” [sübut] ile nitelenseler de “varlık” ile nitelenmezler — çünkü “varlık” nurdur Işıklı cisimlere uzaktan bakıldıklarında ise, (ışık vermeyen cisimlerin tersine, siyah görünmeyip) göze küçük görünürler Bu da uzaklığın bir diğer etkisidir Böylesi cisimler, duyulara küçük hacimli görünseler bile, aslında göze göründüğünden daha büyüktürler Örneğin, güneşin dünyadan çok daha büyük olduğu kanıtlanmış olduğu halde, gözle bakıldığında bir kalkandan daha büyük değildir Bu da uzaklığın bir etkisidir
Böyle olunca, Hak, bir şeyin gölgesinden bilindiği ölçüde bilinir Ve Hak, bir şeyin gölgesinden bilinmediği ölçüde bilinmezdir İmdi alemin Kendi gölgesi olmasından dolayıdır ki Hak, (aleme bakılarak, ayrıntılanımsız olarak) bilinir Ve gölgesi düşen kişinin suretinin, o gölgenin kendisine bakılarak bilinememesinden dolayıdır ki, Hak (aleme bakılarak) bilinmez İşte bundan dolayı biz deriz ki: Gerçekte Hak bizim için bir yönüyle bilinir ve bir yönüyle de bilinmezdir



Alıntı Yaparak Cevapla

Yusuf Kelimesindeki Hikmet-İ Nuriyye

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yusuf Kelimesindeki Hikmet-İ Nuriyye




Sen Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? Dileseydi, onu sakin kılardı[Furkan Suresi, 25/45] — yani, açığa çıkmamış olarak O’nda olurdu Ve bu, şu demeye gelir: Hak Teala gölgeyi zahir kılmadan önce, mümkün varlıklara tecelli etmeseydi, bu gölge, varlıkta ayn’ı zahir olmayan mümkün varlıklar gibi (yoklukta) kalırdıSonra, güneşi gölgeye delil kıldık” Ve güneş, daha önce sözünü ettiğimiz, Allah’ın Nur İsmi’dir Ve his, gölgenin varlığının güneş yoluyla olduğuna tanıklık ederOndan sonra, gölgeyi Kendimize kolaylıkla çektik” [Furkan Suresi, 25/46] Onu Kendisine çekmesi, Kendi gölgesi olmasından dolayıdır Nasıl ki O’ndan zahir olduysa, bütün her şey yine O’na döner
İmdi gölge, O’dur; O’ndan başkası değildir Böyle olunca, senin idrak ettiğin ne varsa, mümkün varlıkların aynlarında (tecelli ediyor) olan Hakk’ın varlığıdır Hakk’ın huviyeti yönünden, idrak edilen şey O’nun varlığıdır; öte yandan, içerisindeki suretlerin birbirinden farklılığı yönünden, bu idrak edilen şey mümkün varlıkların aynlarıdır Şu halde, mümkün varlıkların aynlarının birbirinden farklı suretlerde olmasından dolayı, idrak edilen şey her zaman için “gölge” olarak adlandırılır — ve yine aynı nedenden dolayı “alem” ve “Allah’tan başka” olarak adlandırılır Gölge olmaklığının tekliğinden [color="LightBlue"] dolayı, o (idrak edilen şey) Hak’tır — çünkü Hak, Bir [color="LightBlue"] ve Tek [color="LightBlue"] olan varlıktır Ama suretlerinin çokluğundan dolayı (bu idrak edilen şey) alemdir Öyleyse, senin için açıklığa kavuşturduğum şeyi anla ve uyanık ol!
Ve iş benim söylediğim gibi olunca; alem vehmolunmuş bir şeydir, gerçek bir varlığı yoktur — ve hayal bu demektir Yani sen alemin zaid bir şey olduğunu, kendi başına durduğunu ve Hakk’ın dışında olduğunu hayal ettin — ama aslında öyle değildir Gölgenin, gölgesi düşen kişiye ilişik olduğunu ve gölge için bu ilişikliğin ortadan kalkmasının olmayacak bir şey olduğunu görmez misin? O halde ayn’ını bil: Sen kimsin? Huviyetin nedir? Hakk’a nisbetin nedir? Ve sen ne yönden Hak’sın ve ne yönden alemsin, Hak’tan başkasın? Bu ve benzeri şeyler konusundaki bilgileriyle alimler arasında, bilenler ve çok bilenler olarak üstünlük dereceleri vardır
Hak, gölgenin düştüğü belli bir yerin durumuna göre, küçük veya büyük, saf veya daha saftır Hak, bakan kimseye camın (yani, ayan-ı sabitenin) rengiyle renklenmiş olarak görünen, ama aslında rengi olmayan kandildeki nur gibidir Ve sen bu misalin, Rabbin ile kendi hakikatin arasındaki ilişkiyi betimlediğini görürsün Ve eğer sen, camın yeşilliğinden dolayı “nur yeşildir” dersen, doğru söylemiş olursun — his bu konuda sana tanıklık eder Ve eğer sen, aklî delilden yola çıkarak “nur yeşil değildir” dersen, yine doğru söylemiş olursun — bu konuda sana tanıklık eden ise, doğru [color="LightBlue"] olan aklî kurgulamandır [nazar-ı aklî] Ve cam ile renklenen bu nur, camdan –yani, gölgeden– yansıyan nurdur Ve saf olmasından dolayı da, bu gölge, ışıltılı bir gölgedir Ve içimizden Hak ile gerçeklenmiş [mütehakkık] bazılarımızda Hakk’ın sureti, saflıklarından dolayı, başkalarında zahir olandan daha çok zahir olur Ve bizden öylesi (yani, Hakk’ın sıfatlarında kendi sıfatlarından fani olmuş olanlar) vardır ki, Hak’tan haber veren şeriat getirici’nin (yani, Resulallah Efendimizin) verdiği işaretlerle Hak bu kimsenin işitmesi, görmesi ve bütün yetileri ve uzuvları olmuştur
Buna rağmen (Hakk’ın Zat’ında değil ama yalnızca sıfatlarında fani olan bu kulda) gölgenin ayn’ı (hala) vardır Çünkü, (kudsi hadiste geçen) “onun işitmesi” sözündeki “o” zamiri, o kula ilişkindir Ve diğer kullar onun eriştiği bu noktaya erişmemişlerdir Bu kulun Hakk’ın varlığına yakınlığı, diğer kullara nisbetle daha fazladır
İş sana anlattığım gibi olunca, bil ki, sen bir hayalsin İdrak edip, “başkadır” “ben değilim” dediğin ne varsa hayaldir Bütün bir varlık (Hakk’ın gölgesi olan ayan-ı sabitenin gölgesi olduğundan), hayal içinde hayaldir Ve gerçek varlık [vücud-i hak] –Zat’ı ve ayn’ı dolayısıyla– ancak Allah’ın varlığıdır Ve “zat-ı ahadiyye” olarak adlandırılan Hakk’ın hakikati, belirmemişlik [la taayyün] ve belirmişlik [taayyün] koşuluna bağlı olmaksızın bir varlık olduğundan dolayı, katıksız varlıktan ibarettir Ve O, bundan (yani, tek olan zatıyla katıksız varlık olmasından) dolayı, sıfatlar ve isimlerden arınıktır Ve O’nun sıfatı, ismi ve şekli yoktur Ve kendindeki çokluğa hiçbir yönden itibar yoktur Ne var ki, çokluğa itibar olmaması, İsimler yönünden değildir (yani, Kendindeki çokluğa itibar, İsimler ile adlandırılması dolayısıyladır) Ve O’nun İsimleri iki şeye delalet eder: İsmin delalet ettiği ilk şey, (bu İsim’le) adlandırılanın ta kendisidir (yani, Zat’tır) Ve delalet ettiği diğer şey de, bu İsmin kendisini, diğer İsimler’den ayıran şeydir Böylece Gafûr (yani, Bağışlayıcı), Zahir ve Batın olmadığı gibi, Evvel de Ahir değildir Artık, herbir İsmin hangi itibarla diğer İsimlerin aynısı olduğunu ve bir İsmin hangi itibarla diğer İsimler’den başka ve onlardan ayrışık olduğunu anladın O İsim, diğer İsimler’in aynısı olması itibarıyla Hak’tır ve o İsim, diğer İsimler’den başka olması itibarıyla da –ele aldığımız bağlamda– hayal olunan Hak’tır [Hakk-ı mütehayyel](yani, zat-ı ilahi’nin gölgeleri olan İsimler, ayan-ı sabite ve onların hariçte varolan zuhur mahalleridir)
Kendine delili yine ancak Kendisi olanı tenzih ederim, ki O’nun varlığı ancak Kendi ayn’ı iledir İmdi, varoluşta O’nun ahadiyetine delalet etmeyen hiç bir şey yoktur Ve hayalde de her şey çokluğa delalet eder Anlayışı çokluk yoluyla olan kimse, alem ile ve İlahi İsimler ile ve alemin isimleri ile olur Ve anlayışı ahadiyet yoluyla olan kimse, Hakk’ın sureti (yani, sıfatları) dolayısıyla değil, alemlerden gani olan Zat’ı dolayısıyla Hak’la olur Ve Allah’ın alemlerden gani olması, İsimlerin Kendisine nisbet olunmasından gani olmasının ta kendisidir Çünkü İsimler O’nun Kendisine delalet ettikleri gibi, bu İsimlerin etkilerini [color="LightBlue"] gerçekleyen adlandırılanlara da delalet ederler
De ki: O Allah, Tek’tir” O ayn’ı dolayısıyla Tek’tir [color="LightBlue"] Bizim O’na dayanıyor olmamız dolayısıyla “Allah Samed’dir” Kendi huviyetinde ve bizimle ilişkisinde “O doğurmamıştır” ve aynı şekilde “doğurulmuş da değildir” Ve yine, “O’na denk olan tek bir şey yoktur” Böylece bu (İhlas Suresi) O’nun, Kendini nitelemesidir ve O, kendi Zat’ını “Allah, Tek’tir” sözü ile tek kılmıştır Ve Hakk’ın bu bilinen nitelenişi sayesinde çokluk, bizde zahir oldu — biz doğururuz ve doğuruluruz, Hakk’a dayanırız, ve kimimiz kimimize denk oluruz Halbuki Bir [color="LightBlue"] olan, bu nitelemelerden münezzehtir ve O, bizlerden gani olduğu gibi, bu nitelemelerden de ganidir Ve Hakk’ın, (bu nitelemelerden gani olmaklığıyla) bu İhlas Suresi’nden başka bir sıfatı yoktur İhlas Suresi, bu ahadiyeti nitelendirmek için indi
İmdi, Allah’ın ahadiyeti bizi talep eden İsimler’den dolayı çokluğun ahadiyetidir [ahadiyet-i kesret] Ve bizden ve İsimler’den gani olması dolayısıyla da, Allah’ın ahadiyeti, ayn’ın ahadiyetidir [ahadiyyet-i ayn] Her ikisi de ahadiyet olarak adlandırılır, (ama aralarında bir fark olduğunu) bil!
İmdi Hak, sağa ve sola dönerek secde eden gölgeyi senin kendine ve O’nun kendisine bir delil olarak senin için varetti — sen kendini bilesin; senin Hakk’a nisbetin nedir, Hakk’ın sana nisbeti nedir, anlayasın diye Allah’tan başka olanların hangi itibarla ve hangi ilahi hakikatten Allah’a karşı tümüyle yoksunluk içerisinde olduğunu ve kimisinin kimisine gereksinimi nedeniyle nisbî yoksunluk ile nitelendiğini bilesin diye Ve, nasıl ve hangi ilahi hakikat ile, Hakk’ın insanlardan ve alemlerden gani olduğunu ve alemin nasıl gani olmaklık ile nitelendiğini, yani insanların kimisinin kimisine bir yönden gereksinim duymazken, kimisinin de onların gani oldukları bu aynı yönden başkalarına nasıl muhtaç olduklarını bilesin diye
Hiç kuşkusuz alem (aslî varlığı olmayıp, yokluk üzere olduğundan) tümüyle sebeplere muhtaçtır Ve alemin muhtaç olduğu sebebiyet, Hakk’ın İlahi İsimleri’nden başkası değildir ve muhtaç olunan İlahi İsimler –ister muhtaç olanın, alemdeki benzeri olan İsim olsun, isterse Hakk’ın ayn’ından bir İsim olsun– alemin muhtaç olduğu herbir İsim’dir Ve muhtaç olunan İsim, Allah’tır, ondan başkası değildir Bundandır ki Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey insanlar, siz Allah’a muhtaçsınız; O ise Gani ve Hamid’dir” [Fâtır Suresi, 35/15]

Ahmet Baydar


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.