Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikmeti, kaderiyye, kelimesindeki, üzeyir

Üzeyir Kelimesindeki Hikmet-İ Kaderiyye

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üzeyir Kelimesindeki Hikmet-İ Kaderiyye




ÜZEYİR KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ KADERİYYE

Bil ki, “kazâ” denilen şey, Allah’ın şeylerdeki hükmüdür Ve Allah’ın şeylerdeki hükmü; şeylere ilişkin ve şeylerdeki ilmiyle sınırlıdır Ve Allah’ın şeylerdeki ilmi de, bu bilinen şeylerin [eşyâ-yı ma’lûme] nefslerinde değişmez olarak bulundukları halden Hakk’a verdikleri ilimle sınırlıdır
Kader, şeyler kendi aynlarında ve nefslerinde ne üzere değişmez iseler, (ilahi) hükmün buna göre fazlalık olmaksızın zamansal olarak verilmesidir Ve ilahi kazâ, şeyler üzerine ancak şeyler ile hükmeder Ve bu kader sırrının ta kendisidir Ve bunu bilmek, (zuhur mahallerinde Hakk’ı) müşahede ederek, (hissî ve aklî zuhur mahallerinde Hak ile dönüşüme uğrayan bir) kalbi olan ve kulak veren kimseye özgüdür Ve apaçık delil Allah’ındır Böyle olunca, Hüküm Verici, gerçekte hüküm verilenin ayn’ına uyarlık içerisinde hüküm verir — hüküm verilenin zatı neyi gerektiriyorsa o şekilde hükmeder Hükmolunan, kendisinde olan şeyle Hüküm Verici’nin nasıl hüküm vereceğine ilişkin hüküm vericidir İmdi, hüküm verme konumunda olan, (hüküm verdiği şeyin zatının ve hakikatının gerektirdiğine göre hüküm verdiğinden dolayı) hüküm verdiği şeyle ve hüküm verdiği şeyde hükmolunandır
İmdi, bu meseleyi iyice anla! Çünkü kader sırrı, ancak zuhurunun yeğinliğinden dolayı bilinmez oldu Ve nebiler kader sırrını bilmeyi çok istedikleri ve bu konuda ısrarlı davrandıkları halde, bu kader sırrı bilinmez olarak kaldı
Bil ki, resuller –Allah’ın selamı onların üzerine olsun– evliya ve arif olmaları dolayısıyla değil, resul olmaları dolayısıyla, ümmetlerinin bulundukları hal mertebesi üzeredirler Bundandır ki, resullerde kendilerine bildirilen ilim, ancak artıksız ve eksiksiz olarak ümmetlerinin gereksindiği kadar vardır Ve ümmetler arasında üstünlük derecelenmesi sözkonusudur Kimi ümmetler, kimi ümmetlerden daha fazlasına sahiptir Resuller de –ümmetlerin arasındaki üstünlük derecelenmesi dolayısıyla– resullük ilminde [ilm-i irsal]biri diğerinden daha üstündür Buna ilişkin olarak Allahu Teala şöyle buyurur: “Resullerin bazısını bazısından üstün kıldık” [Bakara Suresi, 2/253] Ve yine resullerin, kendi zatları gereğince ilimlere ve hükümlere olan istidadları dolayısıyla, kendi aralarında üstünlük derecelenmesi sözkonusudur Ve Allahu Teala buna ilişkin olarak şöyle buyurur: “Nebilerin bazısını bazısından üstün kıldık” [İsra Suresi, 17/55]
Ve Hak Teala, yaratılışa ilişkin olarak şöyle buyurdu: “Allah kiminize kiminizden daha fazla rızık verdi” [Nahl Suresi, 16/71] Ve rızık bir yanıyla ilim gibi ruhani ve bir yanıyla da yiyecek gibi duyumsaldır Ve Hak Teala rızkı bilinen kader [kader-i malum](yani, bir şeyin istidadının gerektirmesiyle bu şey hakkında kazâ olunan hüküm) ile indirir — ve “bilinen kader” denilen şey, yaratılmış olanların [halk] talep ettiği istihkaktır — ve “O, her şeye halkını verdi” [Taha Suresi, 20/50] İmdi Hak Teala, bir şey için ne dilemişse [meşiyyet] o kadar rızk indirir Ve O, bildiği şey ölçüsünce ve hükmettiği şey yoluyla diler Ve önceden dediğimiz gibi, Hak Teala bilinen’i [malum] ancak bu bilinen’in kendi nefsinden Hakk’a verdiği kadarıyla bildi İmdi, zamanlama [tevkît], asıl itibarıyla, bilinen (yani, istidadıyla bu zamanlamayı talep eden bilinen-değişmez-ayn) içindir Ve ilim, irade ve meşiyyet kadere tabidir
Böyle olunca, kader sırrı, ilimlerin en üstünlerinden ve en büyüklerinden biridir ve Allahu Teala bu ilmi ancak eksiksiz marifete eriştirdiği kimse için anlaşılır kılar Kader sırrını bilmek, onu bilen kimseye hem büyük bir rahatlık, hem de elemli bir azap verir Dolayısıyla kader ilmi, bu ilme sahip olan kişiye birbiriyle çelişen iki şey verir Ve bundandır ki, Hak Teala Kendi nefsini gazab ve rıza ile nitelendirdi Ve böylelikle İlahi İsimler birbirlerine karşıt oldu Böyle olunca, mutlak varlıkta ve kayıtlı varlıkta tek bir hakikat (yani, kader sırrı) hükmeder; ve (bu kader sırrının) hükmü geçişli [müteaddi] ve geçişsiz olarak genel olduğundan (yani, bütün şeyleri kapsadığından), bundan (yani, kader sırrının hakikatından) daha kusursuz, daha güçlü ve büyük bir şeyin olması olanaksızdır
Nebiler –Allah’ın selamı onların üzerine olsun– ilimlerini belli bir şekilde (yani, melek aracılığıyla) ilahi vahiy yoluyla aldıkları için; aklın, düşünsel kurgulamasından dolayı, işlerin hakikatini ne ise o olarak görmek konusunda eksikli olduğunu bildiklerinden, kalpleri aklî kurgulamadan arınıktır Ve yine, ancak deneyimleme [zevk] ile erişilerek idrak olunan şeyin (yani, kader sırrının; ilahi vahiy yoluyla) haber verilmesi de eksiklidir İmdi, kusursuz ilme, ancak ilahi tecelli yoluyla ve Hakk’ın gözlerden ve kalplerden örtüyü kaldırmasıyla erişilebilir ve böylelikle kişi, kadîm olanı ve sonradan olanı; yokluğu ve varlığı; olanaksız ve zorunlu ve olabilir olanı kendi hakikatlerinde ve aynlarında değişmez [sabit] oldukları şey üzere idrak eder
Üzeyir aleyhisselam (kader sırrını) vahiy yoluyla öğrenmek istediğinden dolayıdır ki –hadis-i şerifte belirtildiği gibi– azarlandı Eğer bizim sözünü etmiş olduğumuz keşfi istemiş olsaydı, bu isteğinden dolayı azarlanması sözkonusu olmazdı Ve Üzeyir aleyhisselam’ın kalbinin arınıklığının kanıtı, bir yönden bakıldığında, onun, “Allah, ölümünden sonra bunları nasıl diriltir acaba?” [Bakara Suresi, 2/259] sözüdür Ve bizim anlayışımıza göre, Üzeyir aleyhisselam’ın bu sözleri, İbrahim aleyhisselam’ın (“Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster”) sözleri gibidir “Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti ve ona ‘Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz’ dedi” [Bakara Suresi, 2/259] Bu şekilde, Üzeyir aleyhisselam, cisimlerin nasıl dirildiğini doğrudan inceleme [muayene-i tahkik] yoluyla gördü Böylelikle Allah, (kendi kayıtlı nefsinde) ona, bunun (yani, diriltmenin) nasıllığını göstermiş oldu
Ne var ki Üzeyir aleyhisselam, şeyleri ancak yokluklarındaki değişmezlik hallerinde keşf etmekle idrak edilebilecek kader sırrını öğrenmek istedi Bundandır ki, ona bu kader sırrı verilmedi — çünkü bu kader ilmi ıttıla-ı ilahi hasâisındandır Kaderi Allahu Teala’dan başkasının bilmesi olmayacak bir şeydir Çünkü bunlar (bu aynlar), ilk anahtarlardır [mefatih-i üvel], yani gayb anahtarlarıdır ki, bunları Allah’tan başka hiç kimse bilmez Ama Allah kullarından dilediğine buna ilişkin bazı şeyleri bildirir Bil ki, anahtarlar, ancak fetih halinde “anahtarlar” olarak adlandırılırlar Ve fetih hali de, tekvin’in şeylere ilişkilenmesi halidir — veya, dilersen, buna kudretin takdir olunmuşa [makdur] ilişkilenmesi halidir de diyebilirsin Ve bunu Allah’tan başkası deneyimleyemez [zevk] Ve bu hal içerisinde ne tecelli ne de keşf sözkonusu olmaz Çünkü kudret ve fiil ancak –herhangi bir şekilde kayıtlanmamış mutlak varlık sahibi olan– Allah’a özgüdür
Kadere (yani, kader sırrını bilmeye) ilişkin isteğinden dolayı Hakk’ın Üzeyir aleyhisselam’ı azarladığını gördüğümüzde, bildik ki, Üzeyir aleyhisselam bu erişimi [ıttıla] istemiş ve sonuçta, kendisi için, takdir olunmuşa [makdur] ilişkilenir olan bir kudret istemiştir Ne var ki bu, ancak mutlak varlık sahibi olan için sözkonusu olabilir Dolayısıyla Üzeyir aleyhisselam, yaratılışta [halk] deneyimlemesi olanaklı olmayan şeyi istedi — ve bir işin nasıllığı ancak deneyimleme yoluyla idrak olunur
Ve Allah Üzeyir aleyhisselam’a, “Eğer bu isteğinden vazgeçmezsen adını nübüvvet defterinden silerim” dediğinde, bununla kastolunan şey şudur: “Ben sana vahiy yolunu kapatır ve işi sana tecelli yoluyla bildiririm Ve bu da ancak senin istidadına göre olur Ve sonuçta sen, ancak istidadın kadarınca idrak etmekte olduğunu bilirsin (Tecelli sırasında) bu istediğin şeye bakarsın Ve tecellide istediğin şeyi görmeyecek olursan, görmek istediğin bu şeye istidadın olmadığını ve bu istediğin şeyin Allah’a özgü niteliklerden [hasâis-i ilahiyyeden] olduğunu bilirsin Biliyorsun ki, Allahu Teala her şeye halkını vermiştir Eğer ki, Allahu Teala sana bu özel istidadı vermemiş ise, bu senin yaratılışın değil demektir Eğer bu senin yaratılışın olsaydı, ‘O, her şeye halkını verdi’ [Taha Suresi, 20/50] sözünü bildiren Hak, elbette onu sana verirdi” Ve (azarlama suretindeki) bu (sesleniş), Üzeyir aleyhisselam’a (keşf ve tecelli üzere ilim verilmesi vaadinden ibaret olmakla) Allah’ın bir inayetidir — bunu bilen bildi, bilmeyen bilmedi



Alıntı Yaparak Cevapla

Üzeyir Kelimesindeki Hikmet-İ Kaderiyye

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üzeyir Kelimesindeki Hikmet-İ Kaderiyye




Bil ki, velayet (ilahi sıfat olması ve ilahi keşfin onunla hasıl olması itibarıyla) her şeyi içine alan felek [felek-i âmm] olduğundan ardı kesilmemiştir Ve (nübüvvetin batını olan) velayet için haber verme [inba](hem nebiler hem de evliya için) genel bir nitelik taşır Ama, Muhammed (sav) ile birlikte şeriat getiren nübüvvet ve risaletin ardı kesildi ve artık ondan sonra nebi yoktur; yani, şeriat getirici ve kendisine (önceki bir nebinin getirdiği) şeriat verilmiş nebi, ve şeriat getirici olan resul yoktur Ve Resulallah’ın (sav), “Benden sonra nebi yoktur” hadisi, eksiksiz kâmil kulluk zevkinin kesilmesini içerdiğinden dolayı, evliyaullah’ın (eksiksiz kâmil kullar olarak) zuhurunu kısıntıladı İmdi, eksiksiz kulluğa özgü olan “nübüvvet” ismi, bundan böyle, kulluğa ilintilendirilemez Çünkü kul, efendisi olan Allah’a, isim yönünden ortak olmamayı diler — yani, “Allah” isminde ortak olmamayı diler
Allahu Teala “Nebi” ve “Resul” isimleriyle adlandırılmazken, “Veli” ismiyle adlandırıldı ve bu isimle nitelendi — ki O şöyle buyurmuştur: “Allah inananların Veli’sidir” [Bakara Suresi, 2/257] ve “O gerçek Veli’dir, övülmeye layık olandır” [Şura Suresi, 42/28] Bu “Veli” ismi dünyada ve ahirette kullar için kalıcıdır İmdi, nübüvvet ve risaletin sona ermesinden dolayı, Hakk’a özgü olmayıp da yalnızca kula özgü olan bir isim kalmadı Ancak Allahu Teala, kullarına lütfundan dolayı, onlara şeriat getirici olmayan genel nübüvveti [nübüvvet-i âmme](yani, birleyici ve ayrımsızlayıcı istidadın kusursuzluğuyla Hakk’ın sıfatlarını, isimlerini ve fiillerini Allah’tan haber alma’yı) kalıcı kıldı Ve Allahu Teala, kulları için, hükümlerin değişmezliği korunarak içtihad yoluyla şeriat getirmeyi kalıcı kıldı — yani, kulları için şeriat getirme konusundaki veraseti kalıcı kıldı Bundandır ki, Resulallah (sav) şöyle buyurmuştur: “Alimler, nebilerin vârisleridir” Bu veraset, ancak hükümlerden içtihad yoluyla şeriat getirmelerine ilişkindir
İmdi sen bir nebiyi, şeriat getirmenin dışında bir söz söylerken gördüğünde, o, arif bir veli olması dolayısıyla konuşmaktadır Bundandır ki, o nebinin, alim bir nebi ve bir veli olması dolayısıyla olan makamı, resul veya şeriat getirici ve şeriat sahibi olması dolayısıyla olan makamından daha üstün ve daha kâmildir İmdi, ehlullahtan birisinin, “Velayet, nübüvvetten üstündür” dediğini işitecek olursan, o bu sözüyle ancak bizim sözettiğimiz şeyi (yani, peygamberin velayetinin, yine peygamberin nübüvvetinden üstün olduğunu) kastediyordur Veya, ehlullahtan birinin, “Veli, nebi ile resulün üstündedir” dediğini işitecek olursan, o bu sözüyle (iki ayrı kişiyi değil) tek bir kişiyi kasteder — onun veli olması dolayısıyla bulunduğu makam, nebi veya resul olması dolayısıyla bulunduğu makamdan üstündür Yoksa, nebiye tabi olan veli, nebiden üstün değildir Çünkü tabi olan bir kimse, hiçbir zaman tabi olduğu kimseyi geçemez — eğer tabi olan, tabi olduğu kimseyi geçecek olsaydı, tabi olmaklığından söz edilemezdi Bunu iyi anla!
[size="4"]İmdi, resulün ve şeriat getiren nebinin varacağı nokta velayet ve ilimdir Görmez misin ki, Allahu Teala, Resul’e (sav) daha fazla ilim istemesini emretti İlimden başka bir şey için, elinde olandan daha fazlasını istemesini emretmedi Böylece ona şöyle buyurdu: “De ki: Rabbim, ilmimi artır!” [Taha Suresi, 20/114]
[size="4"]Şeriat, belirli amellerle yükümlendirme ve belirli amellerden sakındırmadır Ve bu amellerin mahalli de, geçici olan dünyadır Ama velayetin geçici olması sözkonusu değildir Eğer velayet geçici olsaydı –tıpkı risalet için sözkonusu olduğu gibi– hakikati ile birlikte geçici olurdu Ve eğer velayet bu şekilde hakikatı ile birlikte geçici olsaydı “Veli” ismi kalıcı olmazdı — halbuki, “Veli” ismi Allah için kalıcıdır ve bu İsim, hallenme yoluyla ve gerçeklenme yoluyla [tahakkukan] ve ilişkilenme yoluyla [taallukan] Hakk’ın kuluna özgüdür
İmdi, Hak Teala’nın Üzeyir aleyhisselam’a söylediği, “Eğer kaderin mahiyetine ilişkin sorup durmaktan geri durmayacak olursan, adını nübüvvet defterinden silerim” sözü, “İş, sana keşf ve tecelli yoluyla gelir ve senden ‘nebi’ ve ‘resul’ isimleri kalkar” demeye gelir Ve böylece, (yani, nübüvvetinin ve risaletinin kalkmasıyla) velayeti kalır Ne var ki, hal karinesi, kendisine yönelik ilahi seslenişin bir tehdit şeklinde olduğuna delalet edince, Üzeyir aleyhisselam, bu seslenişin, velayet mertebelerinden kimisinin bu dünyada kendisinden alınacağı şeklinde bir tehdit olduğunu bildi — çünkü nübüvvet ve risalet, velayetin içeriyor olduğu (ilme ilişkin) mertebelerden kimi mertebeleri içeren özel bir rütbedir Böylece Üzeyir, şeriat getirici nübüvveti ve şeriat getirici risaleti olmayan veliden üstün olduğunu bildi Ve böylece, nübüvvet mertebesinin gerektirdiği sonraki hallere yaklaşan kimse için, bu seslenişin tehdit değil, verilen bir söz olduğu ortaya çıkar Böyle olunca, Üzeyir’in dileyişte bulunduğu şey hiç kuşkusuz makbuldür — çünkü, bir nebi olmaklığıyla has bir veli olduğundan hal karinesi ile bilir ki, bir nebi’nin –velayetin bu özel mertebesine sahip olmasından dolayı– Allah’ın kerih gördüğünü bildiği ve olmasının olanaksız olduğunu bildiği bir şeyin peşinden gitmesi olmayacak bir şeydir Ve bu haller, bunlara yakın olan kimse indinde yakın ve sabit olduğundan, böylesi bir kimse, “adını nübüvvet defterinden silerim,” biçimindeki ilahi seslenişi kendisi için (bir tehdit değil) verilmiş bir söz olarak görür Ve bu sesleniş, kalıcı mertebeye (yani, velayete) delalet eden bir haber olur Ve bu mertebe, ahiret yurdunda kalıcı olan mertebedir — ki bu ahiret yurdu öyle bir yerdir ki, yaratılmış olanlar bir kez cennete veya ateşe girdiklerinde artık orada şeriata yer yoktur
Biz şeriatı, cennet ve ateş olan iki yurda girilmesiyle kayıtladık (Ama sözkonusu olan bir istisnai durum vardır) çünkü, kıyamet gününde ara-dönem [fetret] ehli olanlar (yani, ne önceki peygamberin, ne de bir sonraki peygamberin davetini işitememiş olanlar), henüz çocukken ölmüş olanlar ve deliler için şeriat sözkonusudur Bunlar, adaletin yerine getirilmesi ve suçlu olanların cezalandırılması ve cennet ehlinden olanların iyi amellerinin ödüllendirilmesi için bir arada haşrolunurlar Bunlar diğer insanlardan ayrı bir yerde haşrolunduklarında, aralarındaki iyi olanlarından biri kendilerine nebi olarak gönderilir Ve bu arada kendilerine bir ateş gösterilir Nebi şöyle der: “Ben size gönderilmiş Hakk’ın resulüyüm” Kimileri ona inanır ve kimileri de onu inkar eder Sonra, bu nebi onlara şöyle der: “Kendinizi bu ateşe atın, içinizden her kim bana uyacak olursa, kurtulacaktır; ama her kim bana isyan edecek ve emrime karşı gelecek olursa helak olup, ateş ehlinden olacaktır” Sonra, ona uyup kendilerini ateşe atanlar said olurlar ve içine atladıkları ateşin serin ve esenlikli bir yer olmasıyla ödüllendirilirler Ve her kim o nebiye asi olmuşsa, ceza çekmeyi hakederek ateşe girer ve karşı gelmesinden dolayı ateşe iner Ve sözü edilen günde (yani, kıyamet gününde) bu nebinin gönderilmesi, Allah’ın kullarına yönelik adaletini yerine getirmesi içindir
Ve yine Allahu Teala’nın, “O gün hakikat apaçık ortaya çıkar ve secdeye davet edilirler; fakat güç yetiremezler” [Kalem Suresi, 68/42] sözü de teklif ve şeriat getirmedir İmdi, onlardan kimileri secde etmeye güç yetirir, kimileri de güç yetiremez Nitekim dünyada, Ebu Cehl ve başkaları Allah’ın emrine uymaya güç yetiremediler İmdi, ahirette, kıyamet gününde, ateşe ve cennete girmeden önce, şeriattan bu kadarı kalır İşte bundan dolayıdır ki, biz, ahiret şeriatını kayıtladık Allah’a hamdü senâ olsun

Ahmet Baydar


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.