Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harun, hikmeti, imamiyye, kelimesindeki

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye




HARUN KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ İMAMİYYE

Bil ki, Harun aleyhisselam’ın varlığı, “Biz ona rahmetimizden, kardeşi Harun’u nebi olarak bağışladık” [Meryem Suresi, 19/153] ayetinde belirtildiği gibi, rahamut hazretindendi Dolayısıyla Harun’un nübüvveti rahamut hazretinden oldu Harun yaş itibarıyla Musa’dan ileri, Musa da nübüvvet itibarıyla Harun’dan ileriydi Nübüvvetinin rahmetten olmasındandır ki Harun, kardeşi Musa’ya –babasını değil de annesini anarak– “Ey anamın oğlu!” [Meryem Suresi, 19/153] diye seslendi Çünkü rahmet, annede babadan daha çok vardır; eğer annede bu rahmet olmasaydı, çocuğu yetiştirmeye sabredemezdi
Sonra Harun, (kardeşine) “Sakalımı ve saçımı tutma!” ve “Düşmanlarımı güldürme!” [Taha Suresi, 20/94] dedi Bütün bu sözler (Musa’nın öfkesini yatıştırmaya yönelik olduğundan, Musa için) rahmet nefeslerinden bir nefestir Bunun (böyle olmasının) sebebi, elinden yere attığı levhalara yeterince dikkatli bakmamış olmasıydı Eğer yeterince dikkatli bakmış olsaydı, bu levhalarda “Hüda” ve “Rahmet” (yazılı olduğunu) görürdü Hüda, kendisini öfkelendiren işin nasıl olup bittiğinin ve Harun’un bu işte hiçbir suçu olmadığının beyanıydı Rahmet ise Musa’nın kardeşine yönelikti — (eğer levhada yazılanı görseydi) kendisinden yaşlı olan kardeşinin sakalını kavminin gözü önünde çekiştirmezdi Dolayısıyla bu (yani, Harun’un sözleri), Harun’dan Musa’ya yönelik bir merhamet oldu Harun’un nübüvveti Allah’ın rahmetinden olduğu için, ondan ancak böylesi bir söz çıkar
Sonra cenab-ı Harun, Musa’ya şöyle dedi: “Senin bana, ‘İsrailoğulları arasına ayrılık soktun’ diyerek, beni aralarındaki ayrılığın sebebi olarak görmenden korktum” [Taha Suresi, 20/94] Çünkü, İsrailoğulları arasında, buzağıya tapma konusunda ayrılık çıkmış; kimileri Samirî’ye uyup, onu taklit ederek buzağıya taparken, kimileri de ne yapmaları gerektiğini Musa’ya sormak üzere buzağıya tapmaktan geri durmuşlardı İşte, Harun aleyhisselam, onlar arasındaki bu ayrılığın kendisine nisbet olunmasından korktu
Ve Musa, işin hakikatini Harun’dan daha iyi biliyordu Çünkü Musa, Allah’ın, hiç kimsenin Kendinden başka bir şeye kulluk edemeyeceğini hükme bağlamış olduğu [kaza] ve ancak O’nun hükmettiği şeyin ortaya çıkabileceği konusundaki ilminden dolayı, buzağıya tapanların (gerçekte) neye kulluk ettiklerini biliyordu Musa’nın, kardeşini ayıplaması, kardeşinin inkarı ve anlayamamasından dolayı idi Arif odur ki, Hakk’ı her şeyde müşahede eder ve O’nun her şeyin ayn’ı olduğunu görür Böylece Musa –yaşça ondan daha küçük olsa da– kardeşini eğitiyordu
Ve Harun’un kendisine söylediği şeyleri söylemesinden sonra Musa, Samirî’ye dönerek şöyle dedi: “Amacın neydi, ey Samirî?” [Taha Suresi, 20/95] Yani, “(İlah’ı) buzağı suretine özgü kılarak, ne diye insanların mücevherlerinden bu buzağıyı yaptın da, malları yönünden onların kalbini çeldin?” dedi (İnsanın kalbi, malının bulunduğu yöne eğilimli olduğundan) İsa aleyhisselam İsrailoğulları’na şöyle dedi: “Ey İsrailoğulları, her insanın kalbi malının bulunduğu yöndedir O halde siz, malınızın gökte olduğunu farzedin ki, kalpleriniz gökte olsun” Mala, “mal” denilmesi, tabiatı gereği kalplerin ona kulluk etme eğiliminde olmalarından [“tumilu”] dolayıdır Ve kalbin mala duyduğu gereksinimden dolayı, mal kalbin en çok istediği şeydir
Ne var ki, suretler kalımlı değildirler Ve eğer Musa buzağıyı yakmaya davranmasaydı, bu buzağı sureti (zaten)(buzağının Allah’tan) başka-olmaklığı (düşüncesi) baskın geldiği için, buzağıyı yakarak, bu suretten arta kalan külleri denize savurdu ve Samirî’ye “İlahına bak!” dedi Tenbih yoluyla eğitmek için, buzağıyı “ilah” olarak adlandırdı, çünkü buzağının ilahi tecelli mahallerinden bir parça olduğunu biliyordu Ve şöyle dedi: “Biz onu elbette yakarız” [Taha Suresi, 20/97]




Alıntı Yaparak Cevapla

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye




İnsanın hayvaniyeti, hayvanın hayvaniyetini teshir ettiğindendir ki, insan hayvan üzerinde tasarrufta bulunur — buzağıya gelince, onun aslı hayvan değildir, dolayısıyla hayvana göre daha fazla teshir edilebilir Hayvan olmadığından, iradesi de yoktur ve bundandır ki, tümüyle, kendisinde tasarruf eden kimsenin hükmü altındadır Hayvan ise, irade ve garaz sahibi olduğundan, kimileyin, kimi yönlendirimlere ayak diremesi sözkonusu olur Hayvan, irade ve garazını gösterme kuvveti bulacak olursa, insanın kendisinden istediği şeye kafa tutar Eğer böylesi bir kuvveti kendisinde bulamayacak olursa veya insanın garazıyla hayvanın garazı uyuşacak olursa, kendisinden istenen şeyi boyun eğerek yerine getirir
Aynı şekilde, insan da, Allah’ın (mal ve ilim ile) yücelttiği benzerine (yani, başka bir insana), ondan bir mal ummasından dolayı boyun eğer Bu mala bazı durumlarda “ücret” denilir Ve Allahu Teala, şöyle buyurmuştur: “Biz onların kimisini, kimisinin derecelerinden üstün kıldık — kimisi kimisine uyup peşinden gitsinler diye” [Zuhruf Suresi, 43/32] İnsan, benzerine (yani, başka bir insana) ancak hayvaniyeti yönünden boyun eğer, insaniyeti yönünden değil; çünkü benzer olan iki şey (birbirlerinden başka oldukları için)(ve birbirine zıd olan iki şey arasında biri diğerine boyun eğmeklik sözkonusu olamaz) Mal ve mevki yönüyle mertebesi yüksek olan, insaniyeti yönünden teshir eder Ama diğeri, ya korkusundan ya hırsından dolayı, hayvaniyeti yönünden onun emri altına girer — insaniyeti yönünden değil O halde kendisine, benzeri olan boyun eğmiş değildir Hayvanlar arasında, uyuşmazlıktan dolayı ortaya çıkanı (yani, birbirleri arasındaki didişmeleri) görmez misin? Bunun böyle olması, benzer olmalarından dolayıdır ve benzer olanlar birbirlerine zıddırlar Ve bundandır ki, Hak Teala, “Allah kiminizin derecesini kiminizinkinden üstün kıldı” [En’am Suresi, 6/165] buyurdu Böylece, birinin derecesi diğerininkiyle aynı değildir Dolayısıyla emir altına alma, derecelerin farklılığından ortaya çıkar

[color="LightBlue"]Ve iki türlü emir altına alma

Ve ikinci tür, hal olarak emir altına almadır Ve bu, uyrukların, kendilerini zulme karşı savunan, onları koruyan, düşmanlarıyla savaşan ve onların mallarını ve nefslerini muhafaza eden sultanı emir altına almaları gibidir Sultanın yaptığı bütün bu işler, uyrukların sultanı (hal ile) emir altına almasıdır Aslına bakılırsa bu, “mertebenin emir altına alınması”dır Ve bu mertebe (yani, sultanlık mertebesi) sultanın bütün bu işleri yapmasını gerekli kılar Böylece, bazı sultanlar kendi nefsleri için çalışırken, kimisi de işin hakikatini bilerek, kendi mertebesi yönünden uyrukların emri altında olduğunu bilir ve uyrukların kadrini ve hakkını bilir Arif olan böylesi bir sultana Allahu Teala, işin hakikatini bilen alimlere verdiği mükafatı verir Ve Allahu Teala, kullarının yapıp etmelerinde [şuun] (tecelli ediyor) olduğundan, (kulları için yapılanlara) karşılık vermek Allah’ın üzerine düşer Ve bütün bir alem, emir altına alınabilir olduğundan söz edilemeyecek olan Hakk’ın Zatı’nı emir altına alır — ve O, şöyle demiştir: “O her an bir iştedir” [Rahman Suresi, 55/29]
Musa’nın buzağının üzerine varmasının (ve onu ortadan kaldırmasının) tersine, Harun’un buzağıya tapanları –buzağının üzerine vararak, ona tapmaktan– fiilî olarak alıkoymaya güç yetirememesi, Allah’a herbir surette ibadet edilmiş olunabilmesi için varlıkta bir hikmet olarak zahir oldu Ve her ne kadar bu suret, kendisine ibadet olunduktan sonra ortadan kalkacak da olsa, ortadan kalkması ancak kendisine ibadet eden tarafından uluhiyete büründürüldükten sonra olur Ve böylece her şeye ilah veya emir altına alıcı olarak ibadet edilmiş olur Ve akıl sahibi bir kimse bunun böyle olmasındaki kaçınılmazlığı bilir Ne var ki, alemdeki hiçbir şeye, bu şey kul indinde yüceliğe [rifat] bürünmedikçe ve kulun kalbinde (yüksek) bir derece ile zuhur etmedikçe ibadet edilmez Bundandır ki Hak, Kendini “derecenin yükseği” olarak değil de, “derecelerin yükseği” [Mü’min Suresi, 40/15] olarak adlandırmakla, bir-olan-ayn’da [ayn-ı vahid] dereceleri çoğalttı Çünkü Allahu Teala hiç kuşkusuz, birbirinden farklı birçok derecelerde ancak kendisine kulluk edilmesini ve her derecenin, kendisinde O’na ibadet edilen bir ilahi tecelli mahalli olmasını hükme bağladı [kaza]



Alıntı Yaparak Cevapla

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye




Ve kendisinde (Hakk’a) kulluk edilen en büyük tecelli mahalli hevadır Nitekim Hak Teala, “hevasını kendisine ilah edinen kimseyi gördün mü?” [Casiye Suresi, 45/23]

Heva hakkı için, heva hiç kuşkusuz hevanın sebebidir
Eğer kalpte heva olmasaydı, hevaya kulluk edilmezdi
Allah’ın eşyaya ilişkin ilminin ne kadar kâmil olduğunu ve hevasına kulluk eden ve onu ilah edinen kimsenin ilmini nasıl eksiksiz kıldığını görmüyor musun? “Allah onu ilim üzere dalalete düşürdü” [Casiye Suresi, 45/23] buyurdu Ve dalalet, hayrettir Ve (ilmi) eksiksiz ve kâmil kılan bu hayrettir
Hak Teala gördü ki: Kul ancak kendi hevasına ve hevasının taatına boyun eğmesi nedeniyle kulluk eder Ve kul, kendi hevasının –kendi hevalarına kulluk eden kişilerde olduğu gibi– kulluk etmesini emrettiğini ve Allah’a kulluğunun bile hevadan olduğunu görür; çünkü, o kulda mukaddes olana yönelik heva olmasaydı –ki bu heva sevme iradesidir– Allah’a kulluk etmez ve O’nu başkasına tercih etmezdi Ve yine, alemdeki suretlerden bir surete kulluk edip onu ilah edinen kimse, bu sureti ancak heva ile ilah edinmiştir Kulluk eden kimse, hiçbir zaman kendi hevasının egemenliğinden kendini kurtaramaz
Sonra, Hak Teala gördü ki: O kulluk edilenler, kulluk edenlerle değişir Bir şeye kulluk eden, bir başkasına tapan kimseyi kafirlikle suçlar Ve az biraz kavrayış sahibi bir kulluk edici [abid], hevanın birliğinden ve tek-olmaklığından [ahadiyet] dolayı hayrete düşer — çünkü, bu heva bütün kulluk edenlerde bir-olan-ayn’dır [ayn-ı vahid] Böylelikle Allahu Teala, (tafsilî varlıkta bu hallerin böyle olduğunu gördüğü ve sınama -ihtibar- ilmi ile bildiği için)(yani, şaşkınlığa) düşürür Yani, her kulluk edenin ancak kendi hevasına kulluk ettiğini ve –meşru olan bir şeye uysun veya uymasın– o kulu kullukta kullananın kendi hevası olduğunu bilmesi, bu kimseyi hayrete düşürür

Kâmil olmuş bir arif, kendisine kulluk edilen herbir mabudun, Hakk’ın bir tecelli mahalli olduğunu gören kimsedir Böyle olduğu içindir ki, onların hepsi, (kulluk ettikleri şeyleri) kendilerine özgü olan isimleriyle “taş,” “ağaç,” “hayvan,” “insan,” “yıldız,” “sultan” olarak adlandırmanın yanısıra, “ilah” olarak da adlandırırlar Ve uluhiyet bir mertebedir ki, kulluk edici olan, bu uluhiyetin kendi mabudunun mertebesi olduğunu tahayyül eder; halbuki bu mabud, bu özgül tecelli mahallinde bu mabuda kulluk edici olanın görüşüne göre gerçekten de Hakk’ın tecelli mahallidir Bundan dolayıdır ki, bazı arifler, cehaletlerini gösteren şu sözü söylediler: “Biz onlara ancak bizi Hakk’a yaklaştırsınlar diye tapınıyoruz” [Zümer Suresi, 39/3] dediler ve tapındıkları şeyleri “ilahlar” olarak adlandırdılar Hatta şöyle dediler: “Muhammed bu ilahları tek bir ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şeydir” [Sâd Suresi, 38/5] Gerçi onlar, (tek ilah olan) Hakk’ı inkar etmediler, ama suretlerin çokluğu ve uluhiyetin bu suretlere nisbet edilmesi ile sınırlı bir anlayışa sahip olduklarından, (Resul’ün daveti karşısında) şaşkınlığa düştüler Ve Resul (sav) geldiğinde onları –bu suretlerin taşlardan yapılmış olduklarını bilmelerinden dolayı– “Biz onlara ancak bizi Hakk’a yaklaştırsınlar diye tapınıyoruz” [Zümer Suresi, 39/3] sözleriyle itikat ettikleri ve kendilerince isbat ettikleri ve şehadet ettikleri ve görünmeyen tek İlah’a davet etti Ve putlara tapanlar bu suretleri gerçekten bu suretlere özgü olduklarını bildikleri isimlerle (yani, “taş,” “ağaç” ve saire olarak)[Ra’d Suresi, 13/33]
Ama işi ne ise o olarak bilenlere gelince, onlar, putlara tapanların, bu suretlerin aynlarına kulluk etmeyip, yalnızca bu suretlerde farkına vardıkları tecelli sultanının hükmüyle bu suretlerde Allah’a kulluk ettiklerini bilmekle birlikte, kendilerine kulluk edilen bu suretleri zahirde inkar ederler Çünkü onların ilim mertebeleri, iman ettikleri resulün hükmü doğrultusunda, vaktin hükmüne uymalarını gerekli kılar ki, onlar bu nedenle “müminler” olarak adlandırılmışlardır Ve onlar, vaktin kullarıdır Ve (şeylerde) tecelli eden Hakk’ı bilmeyen inkarcı, bunu (yani, Hakk’ın şeylerde tecelli ettiğini) bilmez; ve resullerden, nebilerden ve vârislerden olan kâmil bir arif böylesi (cahil) bir kimseye karşı bunu (yani, Hakk’ın şeylerde tecelli ettiği gerçeğini) örter Böyle olunca, (bu arif kişi) vaktin resulünün bu suretlerden uzak durmasından dolayı, vaktin resulüne uyarak ve Allah’ın “Ey resulüm! De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin” [Âl-i İmran Suresi, 3/31] sözü gereğince Allah’ın kendisini sevmesini istediğinden dolayı onlara (bu cahil kimselere) o suretlerden uzak durmayı emreder
Ve Resul, kendisine muhtaç olunan, icmal yönünden bilinen ve müşahede olunmayan İlah’a davet etti Ve, “Gözler O’nu algılayamaz” –ama şeylerin aynlarındaki latifliğinden ve yayınımından dolayı– “O gözleri görür” [En’am Suresi, 6/103] Gözler O’nu göremez, tıpkı kendi şekillerini ve zahirî suretlerini yöneten ruhlarını göremedikleri gibi Dolayısıyla O Latif’tir Batınlar ve zahirlerden Haberdar’dır [Habîr] Ve haberdar olma [hibret] deneyimlemedir [zevk] ve deneyimleme ise tecellidir ve tecelli suretlerdedir Böyle olunca (Hakk’ın tecellisi için) suretler kaçınılmazdır Ve (suretlerde tecelli etmek için) Hak kaçınılmazdır Ve Hakk’ı gören kimsenin kendi hevasıyla O’na kulluk etmesi kaçınılmazdır — eğer anladıysan Ve yol Allah’a varır

Ahmet Baydar


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.