|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
ahlâkından, alla, dostlarının, hak, maiyyet, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –21- Maiyyet Alla |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –21- Maiyyet AllaHak Dostlarının Örnek Ahlâkından –21- Maiyyet Allah ile Beraberlik Yıl: 2009 - Ay: Temmuz - Sayı: 281 Maiyyet; Allah -c ![]() ![]() ![]() ![]() Bu şuur ve idrak, Cenâb-ı Hakk’ın kuluna en büyük lutfudur ![]() ![]() ![]() ![]() Gönlün Allah ile olması, dünya imtihanındaki muvaffakıyetin şehâdetnâmesidir ![]() ![]() Şu kıssa, Cenâb-ı Hak’la beraber olmanın hakîkatini ne kadar da veciz bir sûrette ifade eder: SEN KİMİNLEYDİN? Bir vâiz, kürsüde âhiret ahvâlini anlatmaktaydı ![]() ![]() Vâiz efendi, Cenâb-ı Hakk’ın âhirette soracağı suallerden bahisle: “–İlmini nerede kullandın, sorulacak! Malını-mülkünü nereden kazanıp nereye harcadın, sorulacak! Ömrünü nasıl geçirdin, sorulacak! İbadetlerin ne durumda, sorulacak! Harâma, helâle dikkat ettin mi, sorulacak! ![]() ![]() Bunların ardından, şunlar şunlar da sorulacak! ![]() ![]() ![]() Vâizi dinleyen Şiblî Hazretleri, yumuşak bir ifadeyle şöyle seslendi: “–Ey vâiz efendi! Suâllerin en mühimlerinden birini unuttun! Allah Teâlâ kısaca şunu soracak: «Ey kulum! Ben seninleydim, sana şah damarından daha yakındım; fakat sen kiminle beraberdin?!»” İşte Hakk’a kullukta bütün mesele, bu şuur, idrak ve iz’âna ve böyle bir kalbî kıvama sahip olabilmektir! ![]() ![]() Hakîkaten, insanoğlu Rabbiyle beraberliği nisbetinde hak yolda ve istikâmet üzeredir ![]() ![]() “Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın ![]() ![]() İnsanın rûhu, imtihan gâyesiyle bulunduğu şu fânî dünyada, ten kafesine hapsedilmiş muzdarip bir kuş gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhakkak ki, ölüm yolculuğunun hangi keyfiyette tecellî edeceği, yani cennet huzuruyla mı, yoksa cehennem azâbıyla mı neticeleneceği, rûhun bu âlemde Rabbiyle ne kadar beraber olduğuna bağlıdır ![]() ![]() Bu dünyada gönlü Allah ile olan bir mü’min; ömrünü nefsâniyetin hoyratlığında ziyan etmez; sefahat ve rezâletlerde bozulmaz; lüzumsuz mâcerâlar peşinde koşmaz; abeslere, bâtıllara, azgınlıklara dalmaz, boş sevdâlara aldanmaz; câ*hil*ler kendisine sataştığında onlarla muhâtap olmaz; dedi-kodularla ömür takvimini lekelemez; Cenâb-ı Hak ile dostluk gayreti içinde yaşar ![]() Yine mü’min, ömrünü hayır-hasenatla müzeyyen kılar, Kur’ân ve sünneti rehber edinir, Allah rızâsına mâtuf işlerle meşgûl olur, mülkün gerçek sahibini tanıyarak malını ve canını nasıl kullanacağını bilir ![]() ![]() ![]() ![]() BENİ KİMİNLE SANIRDIN? Hükümdarlık yıllarının neredeyse tamamını seferlerde geçiren, binbir türlü çilenin kendisine hiçbir zaman bezginlik ve yorgunluk vermediği Yavuz Sultan Selîm’in son anlarını, nedîmi Hasan Can şöyle anlatır: “Yavuz’un sırtında şîrpençe adı verilen bir çıban çıkmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() «–Hasan Can, bu ne hâldir?» dedi ![]() Ben de, artık fânî yolculuğun sonuna, bâkî hayatın başına ulaşmış olduğunu sezdiğim için hüzünle: «–Pâdişâhım, artık Allâh ile beraber olma zamanınız herhâlde geldi!» dedim ![]() Koca sultan döndü, yüzüme hayretle baktı: «–Hasan, Hasan! Sen beni bu âna kadar kiminle beraber zannederdin?! Cenâb-ı Hakk’a teveccühümde bir kusur mu müşâhede eyledin?» dedi… Artık bambaşka âlemlere dalmış olan Sultan, bana son olarak Sûre-i Yâsîn’i okumamı emretti ![]() ![]() Hayatlarında Allâh ile olanlar, son nefeslerinde de bu nîmete mazhar olurlar ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bir misal: Dünya saltanatında Süleyman -aleyhisselâm-’ın seviyesine hiçbir beşer ulaşamamıştır ![]() ![]() Rivâyete göre; kıyâmet gününde zengin bir kul getirilir ![]() “–Seni bana kulluktan alıkoyan ne idi?” diye sorar ![]() “–Yâ Rabbî! Malımın çokluğu beni meşgûl etti ![]() ![]() Cenâb-ı Hak, Süleyman -aleyhisselâm-’ı misâl getirerek: “–Sen Süleyman kulumdan da mı zengin idin? Onu niye o kadar mülkü meşgul etmedi?” buyurur ![]() ![]() Yine insanın en kıymetli varlıkları olan mal, can ve evlâttan imtihan noktasında Eyyûb -aleyhisselâm-’ın hayatı, her hâlükârda Allah ile beraberlik şuurunun kazandırdığı sabır ve şükrün müstesnâ bir numûnesidir: Allah Teâlâ, Eyyûb -aleyhisselâm-’ı çok ağır imtihanlardan geçirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “–Sen bir peygambersin; duân makbûldür ![]() ![]() Hazret-i Eyyûb -aleyhisselâm- ise: “–Allah bana seksen sene sıhhat verdi ![]() ![]() ![]() ![]() Ne zaman ki hastalığı, kulluk vazîfelerini gönül huzuruyla yapabilmesine mânî olmaya başladı, o zaman Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulundu ![]() “Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki, Eyyûb belâdan inlemedi, sızlanmadı ![]() ![]() ![]() ![]() O’nun bu dâsitânî sabrı ve teslîmiyeti neticesinde Allah Teâlâ, kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa hepsini giderdi ve ona eski hayatını misliyle iâde etti ![]() Eyyûb -aleyhisselâm-, hastalıktan âfiyete kavuşmuş olarak geçirdiği ilk gecenin sabahında derinden bir «âh!» çekti ![]() “–Her gece seher vaktinde: «Ey bizim hastamız, nasılsın?» diye bir ses duyardım ![]() ![]() ![]() EN FECÎ HASTALIK Rivâyete göre Îsâ -aleyhisselâm-, teninde alacalar bulunan ve hastalıktan iki şakağı da çökmüş bir şahsa rastladı ![]() “–Yâ Rabbî! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, insanların pek çoğunu müptelâ kıldığın dertten beni halâs eyledin! ![]() ![]() ![]() Îsâ -aleyhisselâm-, muhâtabının idrâk seviyesini anlamak ve mânevî kemâlini yoklamak maksadıyla ona: “–Ey kişi! Allâh’ın seni halâs eylediği hangi dert var ki?!” dedi ![]() Hasta şöyle cevap verdi: “–Ey Rûhullâh! En fecî hastalık ve belâ, kalbin Hak’tan gâfil ve mahrum olmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Cenâb-ı Hak da bizleri en fecî hastalık olan Hak’tan gâfil kalmaktan sakındırmakta ve âyet-i kerîmelerde kullarına yakınlığını, her an onlarla olduğunu şöyle hatırlatmaktadır: “…Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir ![]() ![]() ![]() “…Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız ![]() “…Şunu iyi bilin ki Allah, insan ile kalbi arasına girer…” (el-Enfâl, 24) “Doğu da Allâh’ındır batı da ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hususla ilgili olarak hadîs-i şerîfte de: “Îmânın en üstün mertebesi, nerede olursan ol, Allâh’ın seninle beraber olduğunu bilmendir ![]() ![]() YÜCE YÂR HUZURUNDA… Cenâb-ı Hak her an ve her yerde bizimle beraberdir ![]() ![]() ![]() ![]() Şu kıssa, bu hakîkati ne güzel izah eder: Leylâ’nın aşkıyla çöllere düşmüş olan Mecnun, farkında olmadan namaz kılmakta olan bir kimsenin önünden geçer ![]() “–Namaz kılanın önünden geçilmez, bilmez misin?!” Mecnun, o kimseye şu mukâbelede bulunur: “–Ben, Leylâ’nın aşkından seni göremedim ki! Asıl sen huzurunda namaz kıldığın Allâh’ın aşkından beni nasıl görebildin?!” Demek ki bir fânîye sevdâlı gönlü bile, âşık olduğu kimseye dâir hissiyat kaplar ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Âişe vâlidemiz buyurur ki: “Rasûlullah J namaza durduğunda, zaman zaman yüreğinden kazan kaynaması gibi ses gelirdi ![]() Hazret-i Ali d da ibâdet hayâtında müstesnâ bir huzur ve huşû iklîmine girerdi ![]() ![]() ![]() “–Ben namaza durayım da öyle çıkarın!” dedi ![]() Dediği gibi yaptılar ![]() ![]() ![]() İşte kalbi Allah ile olanın ibadetindeki huşû ve mânevî haz bambaşkadır ![]() Öte yandan maiyyet, yani Cenâb-ı Hak’la beraberlik şuuru, sadece ibadetlere mahsus da değildir ![]() ![]() EL KÂRDA GÖNÜL YÂR’DA… Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin yetiştirdiği büyük velîlerden Muhammed Pârisâ Hazretleri, hacca giderken uğradığı Bağdad şehrinde nur yüzlü genç bir sarrafa rastlar ![]() ![]() “–Yazık! Tam da en güzel şekilde ibâdet edecek bir çağda kendisini dünya meşgalesine kaptırmış!” der ![]() ![]() “–Mâşâallâh! El kârda, gönül yarda! ![]() ![]() ![]() Muhammed Pârisâ Hazretleri Hicaz’a vardığında da Kâbe’nin örtüsüne sarılmış içli içli ağlayan aksakallı bir ihtiyarla karşılaşır ![]() “–Keşke ben de böyle ağlayarak Hakk’a ilticâ edebilsem ![]() ![]() ![]() ![]() İşte gönüller Allâh ile olduktan sonra dünya işlerinin zararı yoktur ![]() ![]() ![]() İnsanoğlunun en kıymetli sermayesi zamandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahmed er-Rufâî Hazretleri buyurur ki “Kul için vaktin bereketi odur ki, o vakitte Cenâb-ı Hakk’a yakınlık bulur ![]() Abdullah bin Zeyd Hazretleri’nin hikmetle dolu pek çok nasihat ve sözleri vardır ![]() “–Hem dünya hem de âhirette yaşayan kimseye ne mutlu!” buyurdu ![]() “–Hem dünya hem âhirette nasıl yaşanır?” diye sorulunca; “–Dünyada Allah Teâlâ’yı gönlünden çıkarmamak, (ilâhî kudret akışlarının tefekküründe derinleşerek) dâimâ duâ hâlinde yaşamak ve bu sâyede âhirette O’nun rahmetine mazhar olmakla ![]() ![]() Bir gün, Hak dostlarından İbrahim bin Edhem’in yolu İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri’ne uğramıştı ![]() ![]() “–Buyurun efendimiz, meclisimize şeref veriniz!” diye seslendi ![]() İbrahim bin Edhem mahcup bir edâ ile selâm verip oradan ayrıldı ![]() Talebeler, dünya çapında zirve bir hukukçu olan Ebû Hanîfe’nin, bir dervişe gösterdiği ihtiram ve iltifata şaştılar ![]() İbrahim bin Edhem oradan ayrıldıktan sonra talebeler İmâm-ı Âzam’a: “–Bu zât, sizlerle kıyas edildiğinde efendilik ve büyüklük sıfatına ne bakımdan lâyıktır? Sizin gibi bir zât ona nasıl «efendimiz» der?” diye sordular ![]() İmâm-ı Âzam Hazretleri, kendisinin yüksek tevâzuunu da ifâde eden şu muhteşem cevâbı verdi: “–O, dâimî bir sûrette Allâh ile meşgul, biz ise işin zâhiriyle ![]() ![]() ![]() Ebû Bekir Şiblî Hazretleri de tasavvufu tarif ederken: “İki dünyada Allâh ile beraber O’ndan başka bir şey görmemektir ![]() ![]() ![]() HAK’TAN GAFLETİN FECAATİ Hayatın med-cezirleri karşısında hamd, rızâ, teslîmiyet ve şükür göstereceği yerde nankörlük, şikâyet, îtiraz ve nâdanlık gösteren bir gönül, Allah ile beraberlik hassâsiyetini kaybetmiş demektir ![]() Zira bir kul, ne kadar Rabbiyle beraberse, Rabbi ona, şân-ı ulûhiyetinin fazlı ve keremiyle daha çok yakın olur ![]() ![]() ![]() ![]() Şu bir hakîkattir ki maddî-mânevî huzur ve refah içinde iken Rabbini unutmayan ve O’nunla beraber olan bir gönül, herhangi bir sıkıntıya uğradığında da Rabbini yanında bulur ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ, fâil-i muhtardır, yani fiilinde serbesttir ![]() ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmede buyrulur: “Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hattâ peygamber ve beraberindeki îmân edenler; «Allâh’ın yardımı ne zaman?» derlerdi ![]() ![]() Bu sebeple bir müslümanın, meşakkat veya zorluklarla karşılaştığında ümitsizce sızlanmaya ve; “Kulu olduğum Allah niçin bu zor zamanımda yanımda değil?” nevinden ucu küfre sarkan isyan ifadeleri kullanmaya aslâ hakkı yoktur ![]() Bu sebeple hayatın zorluklarıyla karşılaşan bir mü’min; “…Mahzûn olma, Allah bizimle beraberdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Unutmamak gerekir ki gönülleri Allah ile olan kâmil mü’minlere, dünyada da âhirette de hüzün ve korku yoktur ![]() “Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner ![]() ![]() ![]() Bu ilâhî müjdelere nâiliyetle neticelenecek şekilde hayatın med-cezirleri ve nefsânî fırtınaları karşısında dâimâ Hakk’ın huzurunda sâbit kalabilen gönüllere ne mutlu! Şunu da hatırlatalım ki, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin tuğyân ettiği üç aylar mevsimine girmiş bulunuyoruz ![]() ![]() Cenâb-ı Hak, kendisiyle maiyyet duygumuzu artırarak bu mübârek ayların bereketinden lâyıkıyla istifâde edebilmemizi nasip ve müyesser eylesin! Rabbimiz, her zaman ve mekânda Allah ile beraberlik şuurunu gönüllerimizin saâdet hazînesi kılsın! Cümlemizi, bu dünyada maiyyet iklîminde yaşatıp ukbâda da yüce cemâlini müşâhede nîmetiyle şereflendirdiği mesud ve bahtiyar kulları arasına ilhâk eylesin! Âmîn! Dipnotlar: 1) Bkz ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|