Prof. Dr. Sinsi
|
İsra Ve Mirac
[ İsra ve Mirac ]
Değerli mü'minler!
Bugünkü sohbetimizde İsrâ ve Mi'rac'tan söz edeceğiz
İsrâ, gece yürüyüşü demektir Peygamberimizin, biraz sonra açıklayacağımız bu akıllara durgunluk veren mucizesi geceleyin olduğu için bu adı almıştır Kur'an-ı Kerim bu olayı bu kelime ile ifade etmiştir
Mi'rac ismi de yükseğe çıkmak manasına olan "uruc"tan alınmıştır ki merdiven, asansör demektir Mi'rac ile ilgili hadislerde bu kelime kullanılarak "Yükseğe çıkarıldım" buyurulduğundan bu olaya "Mi'rac" da denmiştir İslâm dünyasında bu olay genelde bu kelime ile bilinmektedir
Sözlük anlamları bu olan İsrâ ve Mi'rac, Peygamberimizin üstün makamlara yükselişi ve Allah'ın yüce katına kabul edilişi olayıdır Yüce yaratıcıya yakınlığın en üstün derecesi olan Mi'rac, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır Çünkü bu olayın fizik kanunları ile açıklanması mümkün değildir
Olay Nerede ve Ne Zaman Meydana Gelmiştir
Mi'rac olayının ne zaman meydana geldiği kesin olarak bilinmemektedir Bunun sebebi İslâmiyet'ten önce câhiliyet zamanında Araplar arasında yıl tarihin olmayışıdır
Kesin olarak bilinen, Mi'rac'ın hicretten önce Mekke'de meydana gelmiş olmasıdır
Tarihi, ayı ve günü konusunda birbirinden farklı rivayetler vardır Biz zamanı da dikkate alarak önemli bazı rivâyetleri özet olarak nakletmekle yetineceğiz
Büyük hadis ve kelâm alimi olan ve 1448-1517 tarihleri arasında yaşamış bulunan Kastalânî, Peygamberimizin hayatı üzerine yazdığı "el-Mevâhibu'l-Ledüniyye" adlı eseri ve 1710 tarihinde vefat etmiş olan Zürkânî'nin şerh ettiği bu eserde şu bilgilere yer verilmiştir: Ünlü alim ve tarihçi İbn Kuteybe (H 213-267) ile allâme İbn Abdülberr (H 368-463), Mi'rac'ın, kamerî aylardan Recep ayında olduğunu söylerler İmam Nevevî (H 631-676) bu tarihi gerçeğe daha yakın bulur Ayrıca hadis alimi Abdülganî el-Makdisî (H 659)'de bu tarihi kabul eder, hatta Mi'rac'ın Recep ayının 27'nci cuma gününde vuku bulduğunu söyledikten sonra: "Müslümanlar bu tarihi benimsemiş bulunuyor ve bunu en doğru rivâyet kabul ediyorlar" der 1
Mi'rac hakkındaki ihtilaf, sadece vuku bulduğu tarih konusunda değildir Olayın nasıl olduğu, ruh ile mi cesed ile mi vuku bulduğu da ihtilaflıdır Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber alimlerin çoğunluğuna göre Mi'rac hem ruh ve hem de cesetle birlikte meydana gelmiştir Esasen bu konudaki âyet ve hadisler incelendiği ve Mi'rac'ın Mekke'li müşrikler arasında meydana getirdiği yankı dikkate alındığında çoğunluğun görüşünün doğru olduğu yani Mi'rac'ın hem ruh ve hem de cesedle birlikte olduğu anlayışıdır
İşte buna göre İslâm dünyasında Mi'rac Recep ayının 27'nci gecesinde kutlana gelmiştir
Olay Nasıl Oldu?
Buhârî ve Müslim'de yer alan rivâyetlere göre olay şöyle olmuştur:
Peygamberimiz Mekke'de, evinde iken veya Kâbe'de bulunduğu sırada Cebrâil aleyhi's-selâm bazı meleklerle birlikte gelerek Peygamberimizin göğsünü açmışlar, içini zemzem ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman nuru doldurmuşlardır
Peygamberimizle ilgili göğüs açma (şerh-i sadr) denilen olay budur Ancak bu olay ne zaman ve nerede olmuştur? Bu, ihtilaflıdır Bazıları bunun, sütannesi Halime'nin yanında iken çocukluğunda olduğunu söylerken, diğer bazıları ise bir defa Halime yanında, bir defa da Mi'rac'tan önce olmak üzere iki defa olduğunu söylerler
Şah Veliyyullah ed-Dehlevî, bu olayı yani göğüs açma olayını manevî bir operasyon olarak değerlendirir ve: "Peygamberimizin ruhunda meleklik ruhunun üstün gelmesi, tabiat özelliklerinin yok olması, tabiatın, kudsiyet âleminin ilhamlarına tabi olması" ile yorumlamaktadır 2
Bir gün Peygamberimize soruldu:
- Ey Allah'ın Resülü, göğüs açılır mı? Peygamberimiz
- Evet, açılır, buyurdu
- Nasıl olur? diye sorduklarında, Peygamberimiz:
- Bir nurdur ki Allah onu mü'minin kalbine atar, o da onunla ferahlanır, açılır, buyurdu
- Onun alâmeti nedir? dediler Peygamberimiz:
- Aldanma yurdu (dünyadan) uzaklaşmak, ebediyet yurduna (âhirete) yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktır, buyurdu 3
Peygamberimizin Mi'rac'tan önce göğsünün açılması, o muazzam olaya bir hazırlık, göreceği olaylar karşısında rahat olması ve kendini kaybetmemesi içindir
Daha sonra Cebrâil aleyhi's-selâm Peygamberimizi "Burak"a bindirerek birlikte Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya geldiler Manevî bir binit olan Burak'ı Peygamberimiz şöyle tarif ediyor: "Bu, merkepten büyük, katırdan küçük uzun ve beyaz bir hayvandı Adımını gözünün görebildiği en son noktaya koyardı "
İsrâ sûresinde Mi'rac'ın bu bölümü ile ilgili şöyle buyurulmaktadır:
"Kulu Muhammed'i bir gece Mescid-i Haram'dan' kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için çevresini mubarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı ne yücedir ''Doğrusu O, işitir ve görür "4
Peygamberimiz burada (Peygamberlerin ruhlarına imam olarak) namaz kılmış ve bütün Peygamberler de onunla beraber kılmışlar
Sonra Mi'rac getirildi Mi'rac, asansör gibi yükseğe çıkaran manevî bir araçtır Buna Cebrâil aleyhi's-selâm ile beraber bindiler ve göklere çıktılar Birinci semaya vardıklarında, Cebrâil aleyhi's-selâm:
- Açınız, dedi İçerden bir ses:
- Kimsin? diye sordu
- Ben Cebrâil'im
- Yanında kimse var mı?
- Muhammed (s a v ) var
- Muhammed gönderildi mi? (Peygamber olarak görevlendirildi mi) Evet, gönderildi Kapı açıldı ve Peygamberimiz birinci semâya varmış oldu Orada, sağında ve solunda bir çok gölgeler olan bir adam gördü Bu adam, sağına baktıkça gülümsüyor, soluna baktıkça da ağlıyordu Peygamberimizi görünce:
- Merhaba sâlih Peygamber, hoş geldin, iyi oğul, dedi Peygamberimiz Cebrâil aleyhi's-selama kim olduğunu sordu Cebrâil aleyhi's-selam da Hz Adem olduğunu söyledi Etrafındaki gölgeler de onun soyu idi Sağındakiler cennetlik olanlar, solundakiler de cehenneme girecek olanlardı Onun için Hz Adem sağına baktıkça seviniyor, gülüyordu Soluna baktıkça da üzülüyor ve ağlıyordu
Peygamberimiz Cebrâil aleyhi's-selam'ın kılavuzluğunda yoluna devam etti İkinci semâya vardılar Orada birinci semâda olduğu gibi aynı sorular soruldu ve aynı cevaplar verildi Böylece her semada bir Peygamber ile karşılaştılar İkinci semada Yahya ve İsa, üçüncü semada Yusuf, dördüncü semada İdris, beşinci semada Harun, altıncı semada Musa ve yedinci semada İbrahim (a s ) ile karşılaştılar Karşılaştığı Peygamberlerin her biri kendisini selamlamış; hoş geldin salih Peygamber, iyi kardeş, dediler
Daha sonra, "Sidretü'l-Müntehâ"ya vardılar Sidretü'I-Müntehâ, gökleri, cennetleri kucaklayan ulu varlık ağacıdır Peygamberlerin ve meleklerin erebildikleri ilmin son noktasıdır Ondan ilerisine ne bir melek ne bir Peygamber yaklaşamaz İlerisi gayb alemidir Allah'tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşmaz
Peygamberimiz Sidretü'I-Müntehâ'ya varınca Necm sûresinde ifade buyurulduğu üzere: "Sidreyi bürüyen bürümüştü "5 Yani Sidre'yi bir nûr kaplamıştı Bundan ötesi tarif ve bayana sığmayan bir âlemdi Buraya kadar Peygamberimize arkadaşlık ve kılavuzluk eden Cebrâil aleyhi's-selam burada kaldı ve: "Bir parmak ucu kadar öteye yaklaşmış olsaydım yanardım" dedi
Bundan sonra Peygamberimiz: "Refref" ile yükselip Allah'ın divanına yaklaştı (Refref, görmeye engel geniş örtü ve perde demektir ve Allah'ın divanı hadimlerinden biridir ) Nitekim Mevlid'de Süleyman Çelebi bu anı tarif ederken:
- "Söyleşürken Cebrâil ile kelâm,
Geldi Refref önüne verdi selâm,
Aldı ol şâh-ı cihanı ol zaman
Sidreden gitti ve götürdü heman
Mirac'ın bundan sonra ki esrar dolu ulvî sahneleri ise Necm sûresinde şöyle ifade edilmektedir
"Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti Muhammed'in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı Ey inkarcılar onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışıyor musunuz? Andolsun ki Muhammed Cebrâil'i sınırın sonunda (Sidretü'I-Müntehâ'da) başka bir inişte de görmüştür Orada Me'vâ cenneti vardır Sidre'yi bürüyen bürüyordu Muhammed'in gözü oradan ne kaydı ne de onu aştı Andolsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü "6
Âyet-i Kerîme'lerde Peygamberimize vahyedildiği bildiriliyor, ancak neyin vahyedildiği açıklanmıyor
Bu makamda Peygamberimize üç ilâhî ihsanda bulunulduğu hadis-i şeriflerde ifade buyuruluyor Bunlar:
1 Beş vakit namaz Mi'rac hediyesi olarak Peygamberimizin getirdiği beş vakit namaz, aynı zamanda mü'minin Mi'rac'ı sayılmıştır
2 Allah'a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesidir
3 Bakara sûresinin sonundaki üç âyet ki, İslâm'ın temel inanç esaslarını tamamlamakta ve müslümanların çektiği üzüntü ve sıkıntıların sona erdiği müjdelenmektedir
Âyet-i Kerimeler şöyledir:
"Gökte ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir Sonra dilediğini affeder, dilediğine azap eder Allah her şeye kadirdir
"Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, mü'minler de iman ettiler Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler Rabbimiz! affına sığındık, dönüş sanadır, dediler
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde yükümlü kılar Herkesin kazandığı (hayır) kendisine, yaptığı kötülük de kendisinedir Rabbimiz! unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma Ey Rabbim, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme Bizi affet Bizi bağışla Bize acı Sen bizim Mevlâ'mızsın Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et "7 Âmîn
İşte Peygamberimiz bu müjdelerle Mi'rac'tan dönüyordu
Peygamberimiz Mi'rac'ta Allah'ı Gördü mü?
Yukarda özetlediğimiz Mi'rac, Peygamberler arasında yalnız Muhammed Mustafa (s a v )'e nasip olmuştur
Muhammed'den diğer yok dahil olmuş Kabe Kavseyn'e,
Kirâm-ı Enbiyâ'dan girmedi bir ferd o mabeyne,
Haremgâh-ı visale Ahmed'i tenha alıp Mevlâ,
O halvet mahsus oldu Hazret-i Sultan-ı Kevneyne
Yani Muhammed'den başka Kabe Kavseyn'e gıren yoktur Büyük Peygamberlerden hiç kimse o saraya girmedi Sevgili ile buluşma haremine yüce Allah Ahmed'i yalnız aldı O başbaşa kalma iki cihan sultanına tahsis edildi
Olay esnasında Peygamberimiz pek çok ilâhî âyetler görmüştür ki, sahih hadislerde bunlara işaret buyurulmuştur Esasen Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimizin Mi'rac sebebi açıklanırken, "Kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için'' buyurulmuştur O gece Peygamberimiz pek çok şey gördü, ancak Allah'ı gözleriyle görmüş müdür? Bu hususta ne Kur'an-ı Kerîm'de ve ne de hadislerde kesin bir ifade bulunmamaktadır Bunun için bu konuda İslâm âlimleri arasında farklı görüşler ortaya çıkmıştır Bu husus ile ilgili görüşlere ve bu görüşlerin dayandığı delillere yer vermeden önce bir hususu açıklamakta yarar vardır O da Allah'ı görmenin caiz olup olmadığı husustur
Akaid kitaplarında konu ile ilgili şu ifade yer almaktadır:
''Allah'ı görmek aklen câiz ve naklen sâbittir "8 Yani Alllah'ı görmenin imkânsız olduğuna dair aklî bir delil bulunmamaktadır Kur'an-ı Kerîm'de de Allah'ın görülebileceğini gösteren âyetler vardır Nitekim:
"Mûsa", Ey Rabbim, bana kendini göster, sana bakayım"dedi Allah, sen beni göremezsin, ama dağ yerinde kalırsa sen de benigöreceksin, buyurdu "9
Bu âyet-î kerîme Allah'ı görmenin mümkün olduğuna iki yönden delâlet etmektedir
Birisi, Hz Mûsa Allah'ı görmek istemiştir Eğer Allah'ın görülmesi mümkün olmasaydı, o, böyle bir istekte bulunmayacaktı Çünkü bir Peygamberin Allah hakkında caiz ve mümteni olan şeyleri bilmesi gerekir
Diğeri ise, Allah Teâlâ yüce zâtının görülmesini dağın yerinde kalmasına bağlamıştır Dağın yerinde kalması ise mümkün olan bir şeydir O halde Allah'ın görülmesi de mümkündür 10
Ayrıca mü'minlerin kıyâmet günü Allah'ı göreceklerine dair ayetler ve sahih hadisler vardır 11
Bu kısa açıklamadan sonra şimdi konumuza dönelim ve Peygamberimizin Mi'rac'da Allah'ı görüp görmediğini inceleyelim
Mi'rac olayına ışık tutan âyetlerde Peygamberimizin Allah'ı gördüğüne dair açık bir şey yoktur Bu olayın bazı safhalarını açıklayan âyetler ashab-ı kirâm tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır
Kadı Iyad (H 476-544) İslâm âlimlerinin bu konuda farklı görüşler ortaya koyduklarını söylüyor
Hz Aişe ve taraftarları Peygamberimizin Mi'rac'da Allah'ı gözleri ile uyanık halde görmediğini söylerken, İbn Abbas (r a ) ve onun görüşünü benimseyenler, bunun aksini savunarak Allah'ı gördüğünü iddia ediyorlar
Mesrûk (r a ) şöyle demiştir Hz Aişe'ye:
- Vâlide, Muhammed (s a v ) Rabbini gördü mü? dedim O:
- Söylediğin sözlerden tüylerim diken diken oldu Nasıl oluyor da bunu bilmiyorsun Üç şey vardır ki, onları her kim sana söylerse yalan söylemiş olur:
- Her kim Muhammed (s a v ) Rabbini gördü derse yalan söylemiş olur, dedi ve sonra:
"Onu gözler idrâk edemez O ise bütün gözleri idrak eder O, gerçek Iütuf sahibidir Her şeyden de haberdardır "12
"Ya bir vahiy ile bir perde arkasından, yahut bir elçi gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi olmadıkça, Allah'ın hiçbir beşere söz söylemesi vaki olmamıştır "13
Âyetlerini okudu
Sana her kim yarın ne olacağını bildiğini söylerse yalan söylemiş olur dedi ve:
"Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilemez "14 Âyetini okudu
Her kim sana Peygamberin bir şey sakladığını söylerse yalan söylemiş olur, dedi ve:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et Eğer yapmazsan Allah'ın Peygamberliğini tebliğ ve ifa etmemiş olursun "15 Ayetini okudu (Hz Aişe devamla) Fakat Peygamberimiz Cebrâil (a s )'i kendi sûretinde iki defa gördü, dedi 16
İbn Mes'ûd (r a ) da Hz Aişe'nin görüşündedir 17
Ebû Zer (r a ) da şöyle demiştir: "Peygamberimize sordum:
- Ey Allah'ın Resûlü, Rabbini gördün mü? dedim Peygamberimiz:
- O, bir nûr, O'nu nasıl göreyim, buyurdu 18
Hz Aişe ve onunla birlikte ashaptan bazılarının, Peygamberimizin, Allah'ı gördüğünü kabul etmemelerine karşılık İbn-i Abbas (r a ) ve onunla birlikte diğer bazı sahabiler ve bazı İslâm âlimleri Mi'rac'da Peygamberimiz Allah'ı görmüştür, demişlerdir
İkrime (r a ) Şöyle demiştir: "İbn Abbas (r a ): "Muhammed, (s a v ) Rabbini gördü " dedi Ben:
"Gözler O'nu idrak edemez " buyurulmuyor mu? dedim, İbn Abbas:
- Allah gerçek nuru ile tecelli ettiği zaman öyledir, diye cevap verdi 19
Yine İbn Abbas (r a ): "İbrahim (a s )'ın Allah'ın dostu olmasına, Mûsa (a s )'ın Allah ile konuşmasına ve Muhammed (a s )'ın Allah'ı görmesine şaşıyor musunuz?'' demiştir 20
Görülüyor ki, Peygamberimizin Mi'rac'da Allah'ı görüp görmediği konusunda iki görüş vardır Hz Aişe ve taraftarlarına göre Peygamberimiz, Allah'ı görmemiş; İbn Abbas ve onun görüşünde olanlara göre ise Allah'ı görmüştür
Bu incelemeden de anlaşılacağı üzere bu hususu ifade eden kesin bir şey yoktur Sadece Mi'rac'tan söz eden âyetlerin bir kısmının ashap tarafından farklı yorumlanması sonunda bu görüşler ortaya çıkmış bulunmaktadır Esasen Hz Aişe ile İbn Abbas (r a ) da onun kalbi ile Allah'ı görmüş olduğunu iddia etmiş olması muhtemeldir Böylece her ikisinin görüşü telif edilmiş olur Nitekim İkrime'nin İbn Abbas (r a )'dan rivayetine göre, İbn Abbas şöyle demiştir:
''Muhammed'in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı '' Âyet-i kerimesinin tefsirinde, "O'nu kalbi ile gördü " demiştir 21 Ata'nın da İbn Abbas'tan aynı mealde rivâyeti vardır 22 Hatta İbn Abbas (r a )'ın: "Resûlullah Rabbini gözü ile değil, kalbi ile görmüştür " dediği de rivayet edilmiştir 23
Bunun içindir ki Said İbn Cübeyr: "Peygamberimiz Rabbini gördü diyemem, görmedi de diyemem '' dediği rivayet edilmiştir 24
En doğrusunu Allah bilir
Evet, değerli mü'minler, Peygamberimiz böylece bu mübarek yolculuğu tamamlayarak aynı gece evine döndü
Mi'rac'ın Yankıları
Peygamberimiz evine döner dönmez gece olup bitenleri ailesine ve arkadaşlarına anlattı Her söylediğinin gerçek olduğunda şüphe olmayan Peygamberimize ailesi ve arkadaşları inanmıştı Mekke'lilerin bazıları olayı duyar duymaz şaşkına dönmüşler; bir gecede bu kadar yer hiç gezilir mi demişlerdi Çünkü onlar Mi'rac'taki üstün gerçekleri kavrayacak seviyede değillerdi Bu sebeple Mi'rac olayı kendilerine anlatılınca inanmadılar Her şeyi maddî ölçülere göre değerlendirdikleri için böyle şey olur mu? dediler Kainatta olup bitenlerden, Allah'ın sonsuz kudretinden haberleri yoktu Her yeni şeye karşı gelen câhil halk seviyesinden yükselmiş değillerdi Kervanların bir ayda gidip bir ayda geldikleri mesafeyi Muhammad (s a v ) bir gecede nasıl alabilecek, dediler Halbuki Hz Muhammed onların kullandıkları vasıtaları kullanmış değildi O, Burak'a binmişti Burak, şimşek manasındaki berk kökünden gelir O halde Mi'rac'ta şimşek sür'ati vardır
Evet, değerli mü'minler, Mekke'liler bu olay karşısında şaşkına döndüler Hemen Ebû Bekir (r a )'e koştular ve Peygamberimizin İsrâ'ya dair verdiği haberi ona naklettiler Hz Ebû Bekir onlara:
- Muhammed'in doğru sözlü olduğuna kanaatim vardır Bu kanaatimi size de bildiririm, dedi Onlar:
- Demek Muhammed (s a v )'in bir gecede Mescid-i Aksâ'ya gidip sonra dönüp geldiğini sen de tasdik mi ediyorsun? dediler Hz Ebû Bekir:
- Evet, tasdik ediyorum Değil bu, bundan daha ziyade uzaklarına da meleklerin gökten haber getirdiklerine de inanmışımdır, dedi Bu cihetle Ebû Bekir (r a )'e "Sıddık" denildi
Peygamberimizin daha önce Mescid-i Aksâ'ya gitmediğini biliyorlardı Onun için kendisine Mescid-i Aksâ ile ilgili sorular sordular Peygamberimiz çok bunaldı Çünkü bir an uğrayıp geçtiği bir yer hakkında ne kadar bilgisi olabilirdi Kendisi bu anı şöyle anlatıyor:
"Kureyş beni yalanlayınca Mescid-i Haram'a gidip Hicr'de ayakta durdum Bundan sonra Allah bana Beyt-i Makdis ile gözümün arasındaki mesafeyi kaldırdı da ne sordularsa bakarak haber vermeye başladım 25
İşte Mi'rac ve safhaları kısaca böyle
Mi'minin Mi'rac'ı sayılan namazın farz kılındığı bu mübarek gecede yüce yaratıcıya yönelmeli, O'ndan af ve bağış dilemeliyiz Birbirimize sevgi ile yaklaşmalı düşmanca davranışlardan uzak durmalıyız Sağlıkla kavuştuğumuz bu kutlu günleri değerlendirmeli ve Allah'ın Iütfettiği sayısız nimetlerine şükretmeliyiz
Bu duygularla hepinizin Mi'rac kandilini kutlar, bu mübarek gecenin hepimiz için hayra vesile olmasını yüce Mevlâ'dan dilerim
DİPNOTLAR
1 Zurkânî, c I, s 307-308
2 Şah Veliyyullah ed-Dehlevî, Hüccetüllahi'l-Baliğa, c II, s 866
3 İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azîm, c II, s 174
4 İsrâ, 1
5 Necm, 5
6 Necm, 10-18
7 Bakara, 284-286
8 el-Îcî, Şerhu'I-Mevakıf, c II, s 368
9 A'raf, 143
10 Şerhu'I-Mevakıf, c II, s 368
11 Kıyame, 23; Mutaffifîn, 15; Yunus, 26; Buhari, Salât, 16; Müslim, Mesâcid, 37
12 En'am, 103
13 Şûra, 51
14 Lokman, 34
15 Maide, 67
16 Buhari, Tefsîru'I-Kur'an, Sûre ve'n-Necm, 1; Müslim, İman, 77
17 Askalânî, Fethu'I-Bârî, c IX, s 493, Mısır, 1948
18 Müslim, İman, 78
19 Tirmizî, Tefsîru'I-Kur'an, 54
20 Fethu'I-Bârî, c VIII, s 492
21 Necm, 11
22 Umdetü'I-Kârî, c XIX, s 199
23 Müslim, İman, 77
24 Aliyyü'I-Kârî, Şifa Şerhi, c I, s 422
25 Buhari, Menakıp, 41; Müslim, İman, 75
DİB
|