|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
yaratan’dan, ahlâkından, dostlarının, hak, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlakından –28-Yaratan’Dan Ö |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlakından –28-Yaratan’Dan ÖHak Dostlarının Örnek Ahlakından –28-Yaratan’dan Ötürü Yaratılanlara Merhamet 2010 - Subat, Sayı: 288 Ona dedim ki: «–Biliyorum! Fakat bu kıtlık, seni niye bu kadar teessüre gark ediyor ki ![]() ![]() Bunun üzerine o kemâl ehli dostum, sanki âlimin câhile bakışı gibi bana mânidar mânidar baktı ve şöyle dedi: «–Sâhilde olup da dostlarının denizde boğulmakta olduklarını gören bir insanın kalbinde huzur olur mu? Benim şu benzim, halkın sefâletinden sarardı ![]() ![]() ![]() ![]() Zavallı fakir bîçârelerin hâlini gördükçe, yediğim her lokma boğazıma diziliyor ![]() ![]() ![]() Muzdaribin çilesiyle derinleşen kâmil mü’minlerin ince ve hassas gönüllerinde âdeta bir mahşer kaynar ![]() ![]() ![]() HAK YARATTI DİYE… Îman, muhabbetin hakîkatine vâsıl olmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() Yunus Emre Hazretleri; “Yaratılanı severiz, Yaratan’dan ötürü…” derken ve sarı çiçekle içli ve derin bir hasbihâle dalarken, varlıklardaki ilâhî kudret mührünü seyretmenin ulvî hayranlığıyla mest olmuş bir hâldeydi… Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, intisâbının ilk yıllarında hizmetiyle meşgûl olduğu hayvanâtın hazin hazin sesler çıkararak Hakk’a yalvarışlarına vâkıf olurken, bambaşka bir mânevî hazzı tatmaktaydı ![]() Hüdâyî Hazretleri, hangi çiçeği koparmak için elini uzatsa, o canlıların kendi dillerince Hakk’ı tesbîh ettiklerini işitip hiçbirini koparmaya kıyamamıştı… Zira Hak âşıkları için kâinatta hikmetsiz ve abes bir varlık yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() RAHMET NAZARI Muhyiddîn ibn-i Arabî Hazretleri buyurur ki: “Allâh’ın kullarına, şefkat ve merhametle muâmele et ![]() ![]() ![]() Kâmil bir îmânın ilk meyvesi merhamettir ![]() ![]() ![]() Hakk’ı seven, O’nun mahlûkâtını da sever ![]() ![]() ![]() Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz r şöyle buyurur: “Cenâb-ı Hak rahmetini yüz parçaya ayırdı; bunun doksan dokuzunu kendi katında tuttu, bir cüz’ünü de yeryüzüne indirdi ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla ilâhî ahlâk ile ahlâklanan bir gönül insanı da Yaratan’dan ötürü yaratılanı hoş görür; kendini, yüreğinin uzanabildiği her yerde vazifeli addeder; muhtaçların imdâdına koşar; şefkat ve merhamet tevzî eder ![]() Zira mü’minin gönlünde îman muhabbeti arttıkça, nihâyet bütün varlıkları -Allah katındaki kıymetleri ölçüsünde- bu muhabbet hâlesinin içine alacak seviyeye ulaşır ![]() ![]() Hak dostları da mahlûkâta, daha ziyâde özüne îtibâr ederek davranırlar ![]() ![]() ![]() Bu sebeple dînimizde insanın dirisine olduğu kadar ölüsüne bile hürmet gösterilmesi emredilmiştir ![]() ![]() ![]() Günümüzde, bilhassa uzaktaki dost ve akrabâların da cenâze merâsimine iştirâk edebilmeleri için soğuk hava depolarında veya morglarda cenâzeleri günlerce bekletmenin, aslında mevtâlara cefâ etmek olduğunu unutmamak gerekir ![]() ![]() Öte yandan, mahlûkâta Hâlık’ın merhamet nazarıyla bakabilen kâmil mü’minler, günahkâr bir insana bile, -ne kadar günaha batmış olursa olsun- özündeki mükemmelliğe îtibâr ederek, sırt çevirmezler ![]() ![]() Mevlânâ Hazretleri’nin dergâhındaki bir sohbet esnâsında, sarhoşun biri çıkagelir ![]() ![]() “–Şarabı o içmiş, âdeta siz sarhoş olmuşsunuz!” îkâzında bulunur ![]() Zira mahlûkâta Hâlık’ın nazarıyla bakabilmek; günâha olan nefreti günahkâra taşırmamayı ve günahkâra öfkelenmek yerine acımayı îcâb ettirir ![]() ![]() Mü’minin vazifesi, günahkâra öfkelenip onu kendi hâline terk etmek veya ona bağırıp çağırmak değil, onun elinden tutarak nezih bir hayâta dönmesine yardımcı olmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tâbiînden hadis ve fıkıh âlimi Mutarrif bin Abdullah buyurur ki: “Günahkârlara karşı içinde bir merhamet hissi duymayan kimse, hiç olmazsa onların lehine (onlar için) tevbe ve istiğfâr ile duâ etsin ![]() ![]() İşte Allâh ile dost olanlar, bilhassa da din kardeşleriyle dost olurlar ![]() ![]() ![]() “–Allâh’ın velî kulları halk içinde nasıl tanınır? Alâmetleri nelerdir?” sorusuna Ebû Abdullah el-Basrî şu cevâbı vermiştir: “–Velî, dilinin çok tatlı ve ahlâkının güzel olmasıyla, özür dileyenlerin özrünü kabûl etmesiyle, -ister iyi ister kötü olsun- bütün mahlûkâta tam bir şefkat ve merhametle bakmasıyla anlaşılır ![]() Hakîkaten, kâmil bir mü’minin yüreği, bir insanın ebedî kurtuluşuyla bahtiyar olurken; mânevî çöküntü içinde olmasından da mahzun olur ![]() ![]() ![]() Nitekim Rahmet Peygamberi Efendimiz r, Tâif’te taşlanırken Rabbine, o belde halkının helâki için değil, hidâyeti ve ebedî kurtuluşu için duâ etmiştir ![]() Yâsîn Sûresi’nde kıssası anlatılan Habîb en-Neccar, dünyaya âit perdeler kapanıp ilâhî perdeler açılınca kendisini taşlayanlara merhamet ederek: “…Âh keşke Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrâma mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi ![]() ![]() ![]() İLÂHÎ AHLÂK Rabbimizin “Rahmân ve Rahîm” sıfatlarından hisse alan Hak dostları, Allâh’ın kullarından kendilerine karşı vâkî olan hata ve kusurlara aynıyla karşılık vermek veya onları cezâlandırmak yerine, affetmeyi tercih ederler ![]() ![]() ![]() ![]() Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri, kendisine karşı edepsizlik yapan birine kızmayıp, onu tebessümle karşılamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() “–Allah Teâlâ şifâ vericidir, korkma, iyileşirsin inşâallah!” dedi ![]() O kimse bu söz üzerine büyük bir nedâmetle: “–Efendim! Size edepsizlik ettim, hatırınızı incittim, beni affediniz ![]() ![]() Bunun üzerine Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri buyurdu ki: “–Kalbimiz o zaman incindi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mahlûkâta Hâlık’ın nazarıyla bakıldığında, insanların sıkıntı ve meşakkatlerine katlanmak da kolaylaşır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine kâmil bir mü’min, Hakk’ın muhtaç ve muzdarip kullarını gördüğünde hemen nefis muhâsebesine yönelerek; “Ben onların durumunda, onlar da benim durumumda olabilirdi ![]() ![]() ![]() Şeyh Sâdî, Bostan adlı eserinde şöyle bir kıssa nakleder: “Bir gece Bağdad’ın yarısı yanmıştı ![]() «–Çok şükür, bu yangın bizim dükkânımıza zarar vermedi! ![]() ![]() ![]() Cihan görmüş birisi ona şu karşılığı verdi: «–Ey menfaatperest adam! Sen yalnız kendini mi düşünürsün? Koca bir şehir yansın da, senin evin kurtulsun, bu hoşuna gider mi? İnsanların açlıktan karınlarına taş bağladıklarını gören kimse, eğer taş yürekli değilse, midesini doldurmaz! Bir fakirin açlıktan kan yuttuğunu gören vicdanlı bir kişi, ağzına aldığı lokmayı nasıl çiğner? ![]() ![]() ![]() ![]() İşte gönül sultanlarının hâli de böyledir ![]() ![]() Rahmet Peygamberi Efendimiz r bir koyunu kulağından çekerek boğazlamaya götüren birine rastlamıştı ![]() ![]() “–Hayvanın kulağını bırak da boynunun kenarından tut!” buyurdu ![]() Yine Efendimiz r, yolda bir grup insana rastlamıştı ![]() ![]() “–Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve güzel bir şekilde istirahat ettirin ![]() ![]() ![]() Bu nebevî beyanlar, mahlûkâta bakış husûsunda ne kadar da muhteşem bir gönül ufku telkin etmektedir ![]() ![]() Nitekim Ömer bin Abdülaziz Hazretleri’nin de bir katırı vardı ![]() ![]() ![]() “–Bugün niçin böyle fazla para geldi?” diye sorduğunda; “–Pazar kalabalık ve bereketliydi ![]() ![]() “–Hayır, öyle değil! Sen katırı çok çalıştırıp yormuşsun ![]() ![]() ![]() Yine Hak dostlarından Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, Allâh’a muhabbetinin şiddetiyle rûhen o kadar hassaslaşırdı ki, Yaratan’dan ötürü yaratılanlardan her birinin ıztırâbını sînesinde hissederdi ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ömer t’ın gönlünde, mahlûkâtın ilâhî bir emânet olduğu ve müslümanın gücünün yettiği her şeyden mes’ûl bulunduğu şuuru öylesine yer etmişti ki; “Dicle kenarında bir koyun suya düşüp boğulsa, Allah onun hesâbını Ömer’den sorar ![]() ![]() Hak dostlarından Süfyân-ı Sevrî Hazretleri de, mahlûkâta karşı çok merhametliydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Allah Teâlâ’nın mahlûkuna olan merhameti yüzünden, Süfyân’a Allah Teâlâ çok merhamet etmiştir ![]() Bâzen, çok basit ve önemsiz gibi görünen küçük bir iyilik, Cenâb-ı Hakk’ın merhametini o kadar celbedebilir ki, büyük ikram ve lutuflara vesîle olur ![]() ![]() ![]() Asbâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden Ebu’d-Derdâ t Şam’da ağaç dikmekteydi ![]() “–Sen, Hazret-i Peygamber’in dostu olduğun hâlde, ağaç dikmekle mi meşgul oluyorsun?” diyerek şaşkınlığını ifâde etti ![]() Ebu’d-Derdâ Hazretleri, yapmakta olduğu işi küçümseyen o kimseye şu cevâbı verdi: “–Dur bakalım, hakkımda böyle rastgele, çarçabuk hüküm verme! Ben Rasûlullah (sav) şöyle buyururken işittim: «Bir kimse ağaç diker de o ağacın meyvesinden bir insan veya Allâh’ın mahlûkâtından herhangi bir varlık yerse, bu, o ağacı diken kimse için sadaka olur ![]() Tabiî bunun aksine bitkilere ve diğer canlılara zarar vermek de vebâli mûcip bir davranıştır ![]() ![]() ![]() İslâm toplumlarında Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat ve merhamet düstûrunun devamlılık arz ederek müesseseleşmesi, vakıfları meydana getirmiştir ![]() ![]() Mübârek ecdâdımızın -tespit edilebildiği kadarıyla- yirmi altı bin küsur vakıf kurarak insandan hayvanâta ve hattâ nebâtâta kadar hizmet götürmeleri ve bütün mahlûkâtı ilâhî bir emânet telâkkî etmeleri, bugün sahip çıkmamız gereken en mühim vicdânî vazîfelerimizden biridir ![]() Çünkü İslâm ahlâkına göre, insana musahhar kılınmış olan bütün mahlûkât, ilâhî bir emânettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Velhâsıl Cenâb-ı Hak, varlıklar içinde Âdemoğlunu tekrîm etmiş, onun şânını yüceltmiş ve her şeyi onun emrine musahhar kılmıştır ![]() ![]() ![]() “Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesâba çekileceksiniz!” (et-Tekâsür, 8) Dolayısıyla, canlı-cansız bütün mahlûkâta iyi davranmak; geçici bir süreliğine tasarrufumuza emânet edilmiş olan nîmetleri israf etmeden, saçıp savurmadan, sırf nefsimize hasretmeden, nezâket, hassâsiyet ve hürmetle kullanmak; onları bize bahşeden Rabbimize muhabbet ve tâzîmin açık bir nişânesidir ![]() Merhum Üstâdımız Mûsâ Efendi Hazretleri’nin giyim-kuşamından, yiyip-içmesine, hattâ bir bardağı tutuşuna kadar her hâl ve hareketinde göze çarpan incelik, nezâket ve zarâfet de; yaratılmış her şeyi ilâhî bir emânet görme hassâsiyetinin fiilî bir ifâdesiydi ![]() ![]() Merhametli bir mü’min, amel defterini hayırlarla doldurabilmek için, hayat sermâyesini en verimli bir şekilde kullanıp karşısına çıkan her türlü hayır imkânını değerlendirme gayreti içinde olur ![]() “Dünya, mü’minlerin pazarı; gece ile gündüz, sermâyeleri; sâlih ameller, ticâret malları; cennet, kazançları; cehennem de zararlarıdır ![]() Yani insanın önünde iki yol var: Saîdlere cennet, şakîlere cehennem ![]() ![]() ![]() ![]() Rabbimiz, kalplerimizi, Hâlık’tan ötürü mahlûkâta şefkat, merhamet ve muhabbetin bereketli bir menbaı eylesin! Cümlemizi, elinden, dilinden, hâlinden, kālinden mahlûkâtın istifâde ettiği sâlih kullarından kılsın! İlâhî rahmetine, inâyetine, af ve mağfiretine mazhar eylesin! Âmîn… [1] Bkz ![]() ![]() [2] Bkz ![]() ![]() [3] Evliyâlar Ansiklopedisi, c ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|