Terbiyede Zikrin Yeri Ve Gereği |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Terbiyede Zikrin Yeri Ve GereğiTERBİYEDE ZİKRİN YERİ VE GEREĞİ İslâm dini, insan terbiyesine son derece önem vermiş,Kur'an ve sünnet ölçüleri içinde terbiye edilen, ona göre hareket eden insan, meleklerden daha üstün olan bir makama yükselmiş kabul edilmiştir İslâm terbiyesinden mahrum olan, nefsine, şehevi duygularına ve maddi menfaatine göre hareket edenler de, hayvanlardan daha aşağı olan bir dereceye düşmüş olurlar Onun için ilk peygamber Âdem (as)'dan son peygamber Hz Muhammed (sav)'e kadar, bütün peygamberlerin ana gayesi, insanları tevhit inancı ile terbiye etmektir Bu, daima insanları iyi ve güzel şeylere götürür Hedef, insanları iyi ve faydalı olan şeylerle eğitip terbiye etmektir Günümüzde terbiye yerine eğitim kelimesi kullanılmaktadır Bu iki kelime bir bakıma eş anlamlıdır Bütün peygamberler, insanları eğitmek, terbiye etmek için gönderilmişlerdir Peygamberler insanları eğitirken, en güzel metotları takip etmişlerdir İnsan eğitiminde en güzel metot, peygamberlerin metodudur Terbiye, bir insanın bütün hayatını ve amellerini ilgilendirir Akıllı bir insan buluğ çağından ölene kadar Cenab-ı Hakk’a karşı sorumludur Olgun mümin, her gün güzel kulluğu ile Yüce Rabbine yaklaşır Buna terakki denir Bu terakki, kalp ile olur; manen ilerlemek, meleklerin alemine yükselmek ve ilahi huzurda kabul görmek demektir İnsanoğlu yaratılış icabı değişik değişik yaratılmışlardır Bir kısmı,yaratılışta kamil ve kusursuzdurlar Bunlar Peygamberlerdir Bir kısmı, mücahede ve riyazetle huylarını değiştirip nefislerini ıslah etmişlerdir Mücahede, nefsin arzularına boyun eğmemek; riyazet ise nefsin arzularına boyun eğmeyip amel-i salih işlemektir Buyuruluyor ki, bir insan, nefsinin sıfatlarını Sîret-i Nebi’deki (Hz Peygamber’in yaşantısındaki) itidal derecesine getirdiği oranda kamil olur Ahlakı güzelleştirmek için, ilk olarak öfke ve şehvet kuvvetini aklın iradesiyle ilahî emir ve yasaklara tabi hale getirmelidir Buna ilaveten, yaptığı ibadetlerden ve iyiliklerden zevk almalıdır Islah işinde zevk almak şarttır İbadetlerinden zevk derecesi arttıkça, hem nefsinin dış ayıplarını hem de nefsinin içindeki gizli ayıpları ıslah eder İbadetler kalbe tesir etmeli ve nefsin ıslahına vesile olmalıdır Bir kimse senelerce ibadet ettiği halde kalbi düzelmiyorsa ibadetten bir menfaat elde edememiş demektir Bunun için ibadetler nefsi dünya sevgisinden kesip Allah’a döndürmelidir İşte tasavvuftaki hedef, kalbi gafletten uyandırıp Yüce Allah’a bağlayarak ebedi huzuru ele geçirmektir Bunun en birinci ve en kolay yolu, kalbi devamlı zikirle meşgul etmektir Zikir, kalbi Yüce Allah’a bağlayan en kısa, en kolay bir yoldur Zikrin en büyük fazileti, zikreden kulu, Yüce Allah’ın özel olarak huzurunda zikretmesidir Alemlerin Rabbi Yüce Mevla’mızın: “Siz beni zikredin; ben de sizi zikredeyim“ [370]Müjdesi, zikrin faziletini anlatmaya yeter de atar bile Şu kutsi hadis de, zikir ehline özel müjde vermektedir: “Kulum beni zikrettiğinde, ben onunla beraberim Kulum beni gizlice içinden zikrederse, ben de onu özel olarak zatımla zikrederim O beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde(meleklerimin arasında) zikrederim“ [371] Şu ayet gerçek akıl sahiplerini bize tanıtmaktadır: “O gerçek akıl sahipleri,ayakta (yürürken) otururken ve yanları üzere yatarken (bütün hâl ve zamanlarında) Allah’ı zikrederler Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler” [372] Büyük müfessir Fahruddin Razî (rah): “Bir kalp ancak Yüce Allah’ın muhabbeti ile dirilir, sevgisiyle hayat bulur, zikriyle huzura erer, diyor ve ekliyor: Bir kul ancak diliyle zikir, azalarıyla şükür, kalbiyle fikir içinde kaybolup bütün varlığı ile devamlı Allah’a kulluk yaptığında gerçek insan olur” [373] Diğer bir ayette Yüce Allah, kendisi ile her an beraber olanların hâlini şöyle belirtir: “Onlar öyle erlerdir ki, herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz Onlar, yüreklerin ve gözlerin dehşetten ters döneceği ahiret gününden korkarlar“ [374] Allame Âlusî (rah) bu ayetin tefsirinde der ki: “İslam Ümmeti içinde bir çok ehl-i tarik ve özellikle Nakşibendî büyükleri, ayette anlatılan daimî zikir hâline ulaşmışlar ve bu zikre ulaşmayı en büyük gaye edinmişlerdir Zikir onların kalbinde iyice yerleşmiştir Öyle ki hiçbir halde Yüce Allah’ı zikirden gafil olmazlar” [375] İşte Allah dostları, bizlere bu zikir çeşidini yaptırarak, bizleri bu müjdelere ulaştırmak istemektedir Resûlullah (sav) Efendimiz hangi zikrin faziletli olduğunu da: “Zikrin en hayırlısı, gizli zikirdir,” [376] buyurmuşlardır Onun içindir ki,Allah Resulü(sav)’in varisi alimler zikri, veliliğin diploması olarak tarif etmişlerdir Zikirsiz, kalb uyanmaz, Allah dostu olunmaz Gavs-ı Sânî Seyyid Abdulbaki (ks) Hzleri, bir sohbetlerinde zikir hakkında şöyle buyurdular: “Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar, sonra ölür Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur Haramlar ve işlenen günahlar ise, şeytanın gıdasıdır İşlenen günahlar, insanın kalbini zayıflatır; onun düşmanı olan nefsi ve şeytanı kuvvetlendirir Bu nedenle, insanın içinde kalp, nefis ve şeytan devamlı mücadele hâlindedir Rabbü’l-Alemin: “Dikkat edin,uyanık olun;kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur,” [377] buyurmuştur” [378] TERBİYEDE ZİKİR FAKTÖRÜ Manevi terbiye ve yolculukta ilk hedef, kalbin uyanmasıdır Ardından kulun manevi kirlerden arınması gelir Onu Yüce Allah’ın razı olduğu güzel ahlaki özellikler takip eder Bunun sonucunda kalp ilâhi dostluğa hazır olur Bu kalbin hediyesi Allah ile huzur bulabilmektir Seyri sülûktan maksat da budur Bu uğurdaki mücadelenin (mücahede) sonucu ise Yüce Allah ile dost olmak ve ilâhi himayeye girmektir Kalp, ruhun sarayı hükmündedir Nefis, terbiye edilmezse, zamanla kalbi istila eder, hükmü altını alır ve artık orada nefsin arzuları hakim olur Nefis ve şeytanın hakim olduğu kalp, asıl vazifelerini göremez olur Kalp, günahlar nedeniyle zayıflar, kirlenir, katılaşır ve tedavi edilmezse ölür Üzerine perde çekilir, hak olan şeyleri görmez, işitmez ve anlamaz olur Bu, büyük bir felakettir Nefis kalbi tamamen istila ettiği zaman, orada Allah için hiçbir şey kalmaz Bu durumda ruh, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir Artık kalpte güzel sayılacak ve makbul olacak hiçbir güzel huy kalmaz İkisi de ölmüşçesine derin bir gaflete düşerler Bütün Allah dostlarının tecrübe ve tespitlerine göre,manevi terbiyede ilk olarak kalp ele alınır Kalbin temizlenmesi ve nefsin terbiyesi için en etkili ilaç Allah’u Teala’yı zikretmektir Zikir lügat manası olarak,Anma, anımsama, ezberleme, hatırlama Söylenmesi tavsiye edilen hamd, sena ve dua için kullanılan sözler Bazı alimler zikri, insana sevap kazandıran her türlü hareket olarak tarif etmişlerdir Zikir denilince hemen akla anmak, hatırlamak, unutmamak ve yad etmek gelir Bu doğrudur Ancak burada anmaktan gaye sevmek, yüceltmek ve özlemektir Bu yüzden zikrin asıl manası, gönülden masivayı çıkarıp, Mevla’yı sevmektir Allahu Teala’nın dışındaki her şeye masiva denir Zikir nefsi ezip, Yüce Rabbi yüceltmektir Zikir fikrin meyvesidir Fikir de muhabbetin eseridir Muhabbet ise Allah vergisidir Sevgisiz insan yoktur Her insanın bir şeye muhabbeti vardır Kalbi bu durumda İnsan, bir mürşid-i kamilin elinde eğitilinceye kadar istenilmeyen haller devam eder Mürşid-i kamil, kendisine intisap eden müride önce zikir telkin eder Bu zikrin nuru, ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaiflere sirayet eder Önce, kalpten Allah’tan gayri varlıkların sevgisi silinir, kalbin onlarla ilgisi kesilir Kalb, zikre devam ederek kuvvetlenir, Allah tarafından desteklenir, içine feyiz ve nur akıtılır Kalp uyanır, böylece gaflet yok olur Zikir sayesinde insanın sıfatları değişir İnsanda Cenab-ı Hakk’ın sıfatları tecelli etmeye başlar Büyük arif Mevlana Halid Bağdadi (ks), sadık müridi Şeyhu’l-İslam Mekki Zade Mustafa Asım Efendiye yazdığı bir mektupta zikrin önemini kısaca şöyle anlatmıştır: “Sağlam bir itikada sahip olup, hak mezheplerden birisine uyarak farzları yerine getirdikten sonra, ibadetlerin en yücesi ve en faziletlisi olan gizli zikre devam etmek gerekir Zikir esnasında insan, Allahu Teala’nın kendisini gördüğünü, işittiğini ve hiçbir şeyin O’ndan gizli kalmadığını bilmelidir Burada bilmek taklit değildir Tahkikle elde edilen bir ilimdir Bu ilme yakin ilmi denir Bu ilme ulaşmak için, insanın Allah’tan başka her şeyden yüz çevirip ihlas, edep ve sevgiyle sünnete sarılması gerekir Bunun en güzel yolu, irşatla görevli Allah dostlarından birisinin terbiyesi ve tasarrufu altına girmektir Gücünüzün yettiği kadar, gizli zikre özen gösteriniz, bu yolun büyüklerinin (Sâdatı Kiram) himmet ve tasarruflarını üzerinize çekmeye çalışınız Sahip olduğunuz yüksek rütbeler sizleri bunlardan alıkoymasın Bu büyüklerden alacağınız azıcık nispet bile size çok şey kazandırır“ [379] Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere,zikir kalp hastalıkları için tecrübe edilmiş en tesirli ilaçtır Ebu Said Hadimî Hazretlerinin ifadesiyle nefsi ıslah etmenin en kolay yolu Allah’ın zikrine devam etmek ve haramlardan uzak durmaktır Onun için, ders alan müride mürşidi ilaç olarak sabır ve metaneti tavsiye edeceği gibi zikir dersi de verir Zikrin fazilet ve sevabı yanında, nefsi ıslah eden ve güzel ahlâka yönlendiren tarafı da bir gerçektir Sohbetlere devam, hatme-i hacegân, cemaatle namazlara ve gece namazlarına verilen önem, ilmi teşvik gibi hususlar nefsi yavaş yavaş geçici dünya lezzetlerinden kestiği için ibadetlerden zevk alma tabiat haline gelir Onun içindir ki,tasavvufta verilen kalp, letâif, nefy-ü ispatgibi zikir derslerinden maksat müridi nefsin esaretinden kurtarmak içindir Mürit Allah’ın zikrindeki nur ile nefsin üstüne vura vura nefsini ıslah eder Nasıl ki,bir su damlası bir yere yüzbir bin defa damlasa iz bırakırsa,onun için dervişler beş, yedi, onbir, yirmi bir, otuzbeş, kırk beşbin diye Allah ömür verdiği sürece zikir yapmaya gayret eder Böylece Allah’ın zikri o zalim nefsin kötülüklerini kırmaya başlar ZİKİR,EHLİNİN TELKİNİ İLE OLURSA KALBE İLAÇ OLUR Hz Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Her şeyin bir madeni vardır; takvanın madeni de ariflerin kalpleridir” [380] “Allah’u Teala’nın yeryüzünde yaşayanlar içinde (feyiz ve nûr) kapları vardır Rabbinizin kapları, salih kullarının kalpleridir Bu kalplerin O’na en sevgili olanları da en yumuşak ve en ince olanlarıdır” [381] Allame Münavî (rah) bu hadisin şerhinde şunları söylüyor: “Kalp zikir, tefekkür ve tâatla incelip yumuşadığı zaman parlak bir ayna gibi olur Melekût nurları oraya yansıdığında göğüs aydınlanır ve o nurların şualarıyla dolar O zaman kalp gözüyle Allah’u Teala’nın halk ve eşyadaki tecellîlerinin iç yüzünü görür Bu onu Allah’u Teala’nın nurlarını müşahedeye sevkeder Kul bu nurları müşahede edince, elde ettiği safâ ve sâfilikle tam olarak süslenir ve yücelir İşte o zaman bu kalp Allah’u Teala’nın özel olarak nazar ettiği bir yer olur Cenab-ı Hak o kalbe her nazar edişinde kalbin sevinci, sevgisi ve şerefi artar Mevlâ onu rahmetiyle kuşatır, içinden sıkıntıyı giderir ve manevi ilimlerin nurlarıyla doldurur” [382] Kamil insanın kalbi Allah’u Teala’nın nazar ve tecelli ettiği bir yerdir Bu kalbe “nazargâh-ı ilâhi” denir Burası Allah’ın rahmet nazarı ile baktığı yerdir Böylesi bir kalp Rabbine bağlanmış demektir Bu kalp ilâhi aşk ve zikirle canlanmıştır Ona bağlanan kalpler de o aşk ve zikirden nasiplenir, feyizlenir, kuvvetlenir, ihya olur Şah-ı Nakşibend Hazretleri şöyle buyurur: “Zikir telkininin fayda oluşturabilmesi için, kamil bir mürşit tarafından öğretilmesi gerekir Çünkü bir ok bile kendisini himaye etmesi için ok sadağına ihtiyaç duyar“[383] Bunun içindir ki,zikir, ehil bir kimsenin tarif ve telkini ile olursa kalbe ilaç olur Kendi başına yapılan zikirlerin sevabı olur fakat terbiyede faydası azdır,aksi tesiri de olur Nakşi yolunun büyüklerinden Abdulhâlık Gücdevanî (ks) gençlik yıllarında hocası Şeyh Sadreddin Efendi’den tefsir dersi alıyordu Şu ayete geldiler: “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin O haddi aşanları sevmez” [384] Hocası ayetin tefsirini bitirince, Abdulhalık Gücdevanî, hocasına şunu sordu: “Efendim! Bu ayette bahsedilen gizli dua ve zikir nasıl yapılır Eğer insan zikir ve duayı açıkça yapsa insanlar görür ve işitir Bunda gösteriş tehlikesi var Eğer bu zikri kendi içinden yapacak olsa onu da şeytan fark eder Çünkü hadis-i şerifte: “Kan damarları içinde kanın dolaşması gibi, şeytan da insanın içinde dolaşır” [385] Buyuruluyor İnsanlara ve şeytana fark ettirmeden Yüce Allah gizlice nasıl zikredilir?” Hocası soruyu hayranlıkla karşıladı ve: “Evladım! Bu ledünni, ilahi bir ilimdir Allah’u Teala dilerse seni dostlarından birisi ile buluşturur, o sana bu gizli zikri öğretir” dedi [386] Hâce Azîzân Ali Râmîtenî (ks)de:“Allah yolunda bir insanı terbiye eden mürşid-i kâmilin, müridinin yeteneğini bilmesi gerekir Her mürşid, müridinin kabiliyetine göre zikir dersi verir Bir mürşid-i kâmilin terbiyesi altına giren kişi, günlük bakımını yapan yetiştiricisi elindeki kuşa benzer Kuş bakıcısı, kuşun kursağına ne kadar yem gireceğini bilmezse kuş ölür Bir mürşid-i kâmil de bir müridin Allah’ı ne kadar zikredebileceğini ve bu işe nasıl devam edebileceğini çok iyi bilir Buna göre müridine zikir telkin eder“ [387] İşte onun içindir ki;Allah’u Teala’ya giden yolun anahtarı zikrullahtır Zikrin, kalbe, akla, letaiflere yansıyan nuru vardır Zikirsiz Allah bulunmaz Zikir parçalanmış olan kalplerin can damarıdır; nefis ve şeytana karşı koyabilmenin en önemli silahıdır Mürşidi kamiller düşmanı da silahı da gayet iyi bildiklerinden, müridinin istidadına göre kendisine silah verir, zikir verir, onu talim ettirir Ve müridinin sık sık kendisini ziyaret etmesini isteyerek onun silahını, yaptığı talimini denetler, onun için müridinin virdini, zikrini öğrenmek ister, müritte bu muhabbet halini görmek ister ZİKİRSİZ KALP HASTADIR Zikirsiz kalp hastadır Gafil insan yüce Allah’a güzel kulluk yapamaz İnsan kalbinin iki özelliği vardır: Biri halk âlemi, diğeri ise emir âlemiyle ilgilidir Tüm âlem Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarına mazhar olmuştur; O’nu yansıtır İnsanın kalbi de buna benzer Yüce Allah’ın sıfatlarını yansıtan küçük âlemdir Bu yüzden kalp, Allah’ın nazargâhıdır Ruhlar âlemini içine alır Kâinatın yaratılışında arş ne ise, bedendeki kalp de odur Arş, mâna âlemiyle madde âlemi arasında bir köprüdür Emir âleminden gelen ilâhî tecelliler önce arşa iner Sonra madde âlemine yansır İşte beden dünyasına gelen tecelliler de önce kalpte yer bulur Sonra ruh, mânevî zevk alır ve gelen tecellileri bedenin bütün organlarına ulaştırır O zaman saçımızın bir teline varıncaya kadar bütün organlarımız bu mânevî hissi elde eder Meselâ harama bakan gözü düşünün; mânevî kiri önce kalbe gider, diğer organlarla kazanılan günahların mânevî kirleri de böyledir Onun için kalbin günahlardan arındırılması gerekir Bu da zikirle olur Kalp zikretmezse, günahların kirini atamaz hale gelir O zaman ilâhî feyizleri de anlamaz Bu yüzden büyüklerimiz, kalbin Allah’tan gafil kalmaması için çok gayret etmişlerdir Kalbin temizliğine önem vermişlerdir İnsanın kalbi sağlam olursa, bütün vücudu da iyi olur Kalp bozulursa, bütün vücut bozulmuş olur Kalp Allah Teala’nın zikrinin yapıldığı yerdir Kalp ölürse, bütün vücut yok olur Nakşibendîlikte asıl önemli olan, kalbi ıslah etmektir Zikirden maksat, kalbi bütünüyle çalıştırmaktır Çalışmaya başlayan kalp, saat gibi işler O zaman kalbin sahibi hangi işle meşgul olursa olsun, kalp çalışmasına devam eder Böylece insanın her ânı zikirle ve ibadetle geçer Bizim yolumuza giren bir mürit tövbe edince, Allah Teâlâ onun ervahı yanında mürşidinin de ervahı ile kendisine güç verir Bu sayede mürşit, müridin kalbine tasarrufatta bulunur Rabbü’l-âlemin mahzun kalplere rahmet eder Mahzun gönülleri çok sever Çünkü mahzun kalplerin huzur bulması, ancak Allah Teala’nın merhamet etmesi ile rahatlar O zaman yüce Allah’ın nazargâhı olan kalpler de yücelir, ilâhî sevgi ile dolar Bu, kalbe Allah zikrinin yerleşmesidir Ama dünya sevgisi ile dolu olan kalpler, Allah’tan gafildir Kişi ne kadar mahzun olur ve Allah’a muhtaç olduğunu idrak ederse, o kadar Allah katında değerli görülür Kalbin temizliği ancak Allah Teala’nın hoşnut olacağı amelleri işlemekle olur Allah’ın haram kıldığını işleyen kalp nasıl tertemiz olabilir? Bilakis böyle kimselerin kalpleri günah kirleriyle dolu olur Ancak paslı bir kabı, kalayın temizlediği ve parlattığı gibi, günahlardan dolayı kararan ve kirlenen kalpleri de Allah’ın zikri temizleyebilir Onun içindir ki,bütün terbiye meşreplerinde zikir birinci ve devamlı bir derstir ZİKRİN MEYVESİ Zikrin meyvesi güzel ahlaktır Her işinde helal ve harama dikkat eden kul sürekli zikir halindedir Zikir, bütün hayır kapılarının anahtarı olmuştur - Zikirsiz Allah dostluğu mümkün değildir Bütün ibadet çeşitleri bir tür zikirdir Ancak asıl zikir kalbin derinliklerine inen, kalbi fetheden ve nefsi terbiye eden zikirdir Bu zikrin sonucu kalbin Yüce Allah’ı tanıması, O’na bağlanması ve O’ndan başkasını aramamasıdır Arifler bu hali gerçek hürriyyet olarak tarif etmişler, bütün şerefi onda görmüşler ve bir ömür boyu onu ele geçirmek için çalışmışlardır Rasulullah (sav) Efendimiz zikir meclislerini Cennet bahçelerine benzetmiş ve herkesi bu bahçenin meyvelerini toplamaya davet etmiştir [388] - Zikir bahçelerinde, ilahi aşk, muhabbet, rahmet, sekinet, nur, ihlas edep, tövbe, göz yaşı, sevgi, feyiz, meleklerin teşrifi, istiğfarı ve hayır duası gibi manevi meyveler mevcuttur - Zikir vuslat yoludur Zikir kulu Yüce Rabbine yaklaştırır Zikir insanın marifetini ve muhabbeti artırır, manevi derecesini yükseltir İhlasla yapılan zikir kul ile Rabbi arasındaki bütün perdeleri kaldırır, engelleri aştırır Rasulullah (sav) Efendimizin belirttiği gibi, zikirdeki bu özellik hiçbir amelde yoktur [389] - Zikir kalbin cilasıdır, onu manevi kirlerden temizler, içindeki gafleti yok eder Kalp zikrin nurları ile aydınlanır ve parlar Bu nur insanın bütün vücuduna yayılır, her organ ondan bir pay alır, nurlanır, vücut Allah sevgisiyle tatlanır - Zikir nurları içinde kaybolan kimsenin yüzü güzel, sözü tatlı olur Bakışı feyiz akıtır, gülüşü huzur verir Her hali hayrı yansıtır Bu kimse yer yüzünde Allah’u Teala’nın canlı şahididir Kendisine bakana Allah’ı zikrettirir, hayrı sevdirir - Zikir manevi zevk kapılarını açar Zikir sayesinde kul Allahu Teala ile özel sohbet ve muhabbet eder Allah’u Teala zikredenin en yakın dostu ve sohbet arkadaşı olur, kalbini şenlendirir, onu doyumsuz ve benzersiz zevklere ulaştırır Büyük ariflerden İbrahim b Ethem (rah) bu zevki şöyle tarif eder: “Yüce Rabbim kendisini seven ve çokça zikreden dostlarının kalbine öyle bir zevk koymuştur ki, eğer dünya sultanları bunun ne kadar tatlı olduğunu bilselerdi onu ele geçirmek için bütün ordularıyla ariflerin kalbine hücum ederlerdi Ancak Allah dostları onu gizlerler, sultanlar da ondan habersizdirler” - Zikir kalbi şenlendirir, kalpten gamı, kederi, stresi giderir Alemlerin Rabbi ile huzur bulmuş kalpten boş sıkıntılar ve yersiz korkular çeker gider Kalbi zikir ile şenlenmiş bir kul hiçbir zaman yalnızlık korkusu yaşamaz, ne olacağım sıkıntısı çekmez, rızık endişesine düşmez Zindana atılsa saraydaki gibi rahat eder - Zikir kalpteki imanı kuvvetlendirir, kalbe manevi hayat ve neşe verir, kalpten şek ve şüpheyi giderir, böylece insan inandığı şeyleri tereddütsüz kabul eder, Allah’a teslimiyeti tam olur, yakini artar, ihlası elde eder O zaman ibadetler tatlı ve kolay olur Kul taklitten kurtulur Balık için su ne ise, kalp için de zikir odur Zikirsiz kalp ölür Kalbi ölü bir insandan hayırlı ve tatlı işler çıkmaz - Zikir şeytanın vesvese,hile ve hakimiyetinden kalbi kurtarır Allah’u Teala şeytanı “hannas” sıfatıyla tanıtmıştır [390] Hannas, sinsi, korkak, boş bulunca dalan, karşı durunca kaçan demektir Şeytan kalbi boş bulunca dalar, kalp zikre geçince hemen kaçar Zikir devam ettiği sürece şeytan kalbe yol bulamaz Kalbe girmek ister fakat zikrin nuru onu yakar Böylece insan en büyük düşmanından kurtulmuş olur - Şeytanı yakan zikir ihlasla edep üzere yapılan ve gafletten uzak olan zikirdir İçinde Allah rızası ve edep bulmayan zikir, kalpten şeytanı değil, ilahi rahmeti uzaklaştırır Şeytanı kalbimizden, işimizden, evimizden, ailemizden, çocuklarımızdan, soframızdan uzaklaştırmak istiyorsak bunun tek yolu ihlasla zikirdir - Zikir kötülüklere karşı en sağlam bir kaledir, insanı haramlardan kurtarır Zikirle meşgul olan bir kalp ve dil, gıybet, yalan, laf taşıma, fitne yayma gibi haram ve boş işlere vakit bulamaz Bir çeşit ibadet, hizmet ve zikir ile meşgul olmayan kimsenin boş işlerden korunması mümkün değildir Kalbe gelen günah arzularını zikirle söndürme ve hayra yönlendirme imkanı vardır Zikir ile desteklenen kalp iyiyi kötüyü fark eder - Zikir bütün zamanlarda ve mekanlarda yapılabilir Zikrin dışındaki her ibadetin belirlenmiş bir zamanı ve şekli varken, zikir için herhangi bir zaman ve mekan sınırlaması yoktur Bazı yer ve zamanlarda dil ile zikir yapılamaz ise de, kalple zikre hiçbir mani yoktur - Zikir kalbin kapılarını açar Allah’u Teala’yı çokça zikreden kul, zikrin nuru ile kendisini tanır, kalbini, ruhunu ve diğer manevi cevherlerini keşfeder Onları çalıştırır, geliştirir ve kullanır Onlarla yepyeni ilimler elde eder, kalp gözü açılır, dünyanın ve ahiretin gerçek yönünü görür Allah’u Teala’nın kainattaki tecellilerini ve sanatını seyreder Böylece Yüce Allah’a imanı ve muhabbeti artar Ona hayran olur, sevgi ve tazimle teslim olur - Zikir insana rahmet kapılarını açar Kul Yüce Rabbini zikrettiği sürece O’nun nazarı ve rahmeti altında bulunur Allah’u Teala kendisini genişlik anında çokça zikreden kullarını dar ve zor zamanında yalnız bırakmaz, dua ve isteğini boş çevirmez Onu özel olarak destekler - Zikir kula semanın kapılarını açar Zikir meclislerine ilâhi rahmet, nur ve feyiz iner Melekler zikredenlerin meclisine gelir, onların affı için Allah’a yalvarırlar Zikreden kimseyi Allah’u Teala kendi katındaki melekler arasında zikreder, melekler onu tanır ve kendisiyle dost olurlar Böylece kulun göklerde ismi anılır, cismi tanınır, hatırı sayılır - Zikir insana cennet kapılarını açar Allah’u Teala’yı çokça zikreden mümin erkek ve kadınlara Yüce Rabbimiz mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır Bu mükafat Cennet ve Allah’ın nur cemalidir [391] - Zikir mahşer gününün zafer biletidir Dünyada çok zikredenler ahirette çok güler Allah’u Teala mahşerde zikir ehlini özel himayesine alır, rahmet gölgesinde gölgelendirir - Rasulullah (sav) Efendimizin müjdelediği gibi, Allah’u Teala’yı çokça zikreden erkek ve kadınların hesabı kolay olur [392] - Zikir insanı en büyük felaket olan cehennem ateşinden korur Rasulullah (sav) Efendimiz, insanı ateşten kurtaracak en güzel amelin zikir olduğunu müjdelemiştir [393] - Allah’u Teala, müminleri kalblerine yerleşen kelime-i tevhid ve zikir üzere dünyada ve ahirette sabit tutacağını haber vermiştir [394] - Kulun Yüce Rabbini zikretmesi öyle büyük bir sermayedir ki, ömründe bir kere olsun samimi olarak “La ilahe illallah” diyen kimse, bu zikrin bereketine ebedi ateşte kalmayıp cennete girecektir [395] - Zikre ait bütün müjdeler herkes içindir Erkek-kadın, genç-ihtiyar, fakir-zengin herkes bu nimetlere davet edilmiştir Kul kalbi ve dili ile ne kadar zikir çeker ve buna devam ederse o derece ilahi ikram ve müjdelere ulaşır - Allah dostları iman ve namazdan sonra en fazla zikrin üzerinde durmuşlardır Çünkü onlar zikirle elde edilecek nimetleri bizzat tatmışlar, onun kalp hastalıklarına kesin ilaç olduğunu görmüşler ve zikri herkese tavsiye etmişlerdir - Kısaca, Allah’u Teala’yı zikir kalbin hayatıdır, tadıdır, ilacıdır, gıdasıdır, cilasıdır Zikirsiz kalp zayıflar, hastalanır, kararır, kapanır, katılaşır, sonunda ölür[396] HER AN ZİKİR Zikir için mekruh vakit yoktur Özellikle kalp ile her vakit zikir yapılabilir Kalpler ise “Ancak Allah’ın zikriyle itminan bulur” [397] Yani ancak Rabbi’nin zikriyle tatmin olur Zikir kulu Mevlâ’sına yaklaştırır Kulu yaratan, onun kalbini kendisini zikretmekle mutmain olacak şekilde yaratmıştır Kalp nazaragâh-ı ilâhidir İnsanın kendisini bilmesi, gayesini, yani “Rabbi’ni bilmesi” yolunda bir anahtar ve ilk adım hükmündedir Çünkü Rabbül Alemin’in bütün sanat ve kudretinin incelikleri insanda mevcuttur Bu sanatı ve incelikleri tanıyan, sanatkârın vasıflarındaki mükemmelliği, harikuladeliği anlar ve gizleyemez Zikir, müstakil bir ibadet olması yanında bütün ibadetlerin de özüdür Zikrin genel manası Allah’ı hatırlamak, O’nu dil, kalp ve azalarla anmak, şanına layık biçimde O’nu yüceltmektir Evet; Allah’u Teala kalplere nazar eder, oraya bakar Zengin-fakir, güzel-çirkin herhangi bir ayrım bu gerçeği değiştirmez Zira Mevlâ’ya yakınlık için çalışan, beden değil kalptir Unutulmamalıdır ki; insanın içi aleminde sürekli,nefs-i hayvani ile ruh-i insanî arasında devamlı bir mücadele vardır Ruhu ve kalbi nefis düşmanının karşısında askersiz ve silahsız bırakmamak gerekir, işte zikir, nefs düşmanına karşı ruhun askerlerinin silahıdır, hasta kalplere devadır Madem ki kalplerimiz hasta, öyleyse hemen ilaca sarılmamız, yani zikir ehli olmamız gerekir Zikir, imanı kalbe indirmenin; hakka’l-yakîn imanı elde etmenin yoludur Aksi taktirde hakiki imanı elde etmek mümkün olmaz Onun içindir ki,Allahu Teala, zikir için belli bir miktar ve zaman belirtmeden: “Ey iman edenler! Allah’ı ayakta, otururken ve yanınız üzeri yatarken çokça zikrediniz”[398] emrini vermiştir Zikri terk etmek için aklın baştan gidip kulun deli olması dışında hiçbir özrü kabul etmemiştir Bu ayette Yüce Allah sanki şöyle diyor: “Ey müminler! Gece, gündüz, karada, denizde, mukim iken, seferde, zengin ve fakirlik hallerinizde, sıhhat ve hastalık durumlarında, gizli, açık her halde Allah’ı zikredin Onu sabah akşam tesbih edin Böyle yaparsanız, Allah size rahmet eder, melekler de sizin için dua ve istiğfar ederler“ [399] Allah Rasülü (sav), ümmetinin zikir delisi olmasını istiyor ve şöyle emrediyor: “Yüce Allah’ı o kadar çok zikredin ki, insanlar size deli desinler“[400] Demek ki, Yüce Allah’ın velisi olmak için zikrin delisi olmak gerekiyor İnsanların deli demesi, zikir ehlinin ileri seviyedeki itaat, cömertlik, mertlik ve iyilik sahibi olmasından kaynaklanıyor Çünkü gerçek zikir ehlinin kalbi, Yüce Allah ile öyle bir huzur bulmuş ve kuvvet kazanmıştır ki, her şeyden çok sevdiği ve zikrettiği Yüce Mevla’sı yolunda canını, malını, bütün imkanlarını ortaya koyar Gerçek aşık, kendisi için değil, sevgilisi için yaşarKendini değil onu düşünür [370]-Bakara suresi ayet-152 [371]-Buhari, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 21; Tirmizi, Deavat, 131; İbnu Mace, Edeb, 58 [372]-Al-i İmran suresi ayet-161 [373]-Razî, Mefatihu’l-Ğayb, IX, 110 [374]-Nur suresi ayet-37 [375]-Âlusî, Rûhu’l-Meanî, Cild: IX, Cüz: XVIII, 378 [376]-Ahmed, Müsned, I, 172; Ebu Ya’la, Müsned, II, 82; İbnu Hıbban, Sahih, No: 809 [377]-Ra’d suresi ayet-28 [378]-Muhammed Saki Haşimi,Arifler yolunun edepleri,96-98 [379]-Mevlana Halid,Mektubat,10Mektup [380]-Taberânî el-Mu’cemu’l-Kebîr,XII,234;Suyûtî,el-Câmiu’s-Sağîr,No:3720;Heysemî,Mecmau’z-Zevâid,X,268 [381]-Ebu Nuaym, Hilye, VI, 97; Abdullah b Ahmed, Zevaidü’z-Zühd, 153; Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, No: 2375; Elbani, Sahiha, No: 1691 [382]-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, II, 496 [383]-Ahmed Sıddıkî,Şah-ı Nakşibend,111 [384]-Araf suresi ayet-55 [385]-Buhari, Ahkam, 21; Ebu Davud, Savm, 78; Sünnet, 17; İbnu Mace, Sıyam, 65; Darimi, Rikak, 66; Ahmed, Müsned; III, 156, 285 [386]-Muhammed Saki Haşimi,Arifler yolunun edepleri,112-113 [387]-Muhammed Nakşibendi;Altın Silsele,157 [388]-Tirmizi,Deavat,82;Ahmed,Müsned,III,150 [389]-Tirmizi,Deavat,6;İbni Maca,Edep,53;Ahmed,Müsned,I,190 [390]-Bkz:Nisa suresi ayet-4 [391]-Bkz:Ahzab suresi ayet-35 [392]-Müslim,Zikir,4;Tirmizi,Deavat,128;Ahmed,Müsned,I I, 323 [393]Tirmizi Hadis o:3377;İbnu Mace No:3790 [394]-Bkz:İbrahim suresi ayet-27 [395]-Buhari,İman,34;Müslim,İman,325;Tirmizi,Sıfatu Cehennem,9;Ahmed,Müsned,V,236;İbnu Hibban,Sahih No:200 [396]-Dilaver Selvi,Kayaklarıyla Tasavvuf,I,65-69 [397]-Ra’d suresi ayet-28 [398]-Al-i mran suresi ayet-191 [399]-İbnu Ebi Hatim,Tefsiru’l-Kur’ani’l Azim,IX,3138;Süyuti,ed-Durrü’l-Mensur,VI,618-619 [400]-Ahmed,Müsned,III,68;Hakim,Müstedrek,I,499;İbnu Hibban Sahih No:817;Heysemi,Mecmau’z-Zevaid, X, 75 |
|