Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
allah, aşure, günü, hicret, yolunda

Allah Yolunda Hicret Ve Aşure Günü

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Allah Yolunda Hicret Ve Aşure Günü




ALLAH YOLUNDA HİCRET VE AŞURE GÜNÜ

Hicret, kelime anlamı olarak genelde bir kimsenin yurdunu terk ederek başka bir yere gitmesi demektir İslam terminolojisinde ise Allah Resulünün (sav) Mekke'den Medine'ye göçmesi olayını ifade eder

Bu ikinci ve özel anlamında Hicret, İslam tarihînin en önemli olaylarından biri ve bu tarihin bir dönüm noktası saydır İslam tarihinin ve takviminin başlangıcı Hicret olayına dayandırılır İslam tarihini konu alan kitaplar bu olayın coşku verici evrelerini ayrıntılarıyla anlatırlar

Hicret, yalnızca bir yolculuk, bir diyardan bir diyara göç deÄŸildi Hicret, hayatın ve kainatın, membaına akışıydı Yokluktan varlığa, varlıktan ölüme, ölümden de ebedi diriliÅŸe bir akıştı Bir kaçış, firar, vazgeçiÅŸ deÄŸildi Bir yükseliÅŸ ve kemale eriÅŸti Sabrın, çilenin, fedakârlığın, kardeÅŸliÄŸin adıydı Batıl’dan Hakk’a yürüyüştü

İnsanın varlık macerası, bir bakıma hicretten ibarettir Zerreden kürreye her madde ve mana, geçirdikleri devreleri itibarıyla bakıldığında, bir halden diğer bir hale doğru seyir takip ettikleri görülür Bu merhaleler insanoğlu için de geçerlidir Madde cihetiyle ezelde ruhlarımız yaratıldıktan sonra, muvakkat bir süre kalmak üzere dünyaya gönderilişimiz ilk hicretimizdir Buradan da varlığın başka bir boyutuna, öteki aleme intikal edeceğiz Bu da ikinci büyük hicretimiz olacak Ayrıca, bu iki büyük hicretin çeşitli aşamalarındaki bir durumdan diğerine geçiş de birer hicret sayılabilir

Mana cihetiyle de böyledir İnsan, mesuliyet ve mükellefiyet öncesinde masumiyet, sonra nesf-i emmareden başlayarak, nefs-i safiyeye kadar çeşitli merhalelerden geçerek, adeta birinden diğerine hicretini tamamlar

Bütün bunlardan dolayıdır ki, hicret bir vazgeçiş, bir kaçış değil; bir yükseliş ve kemale varıştır Her bir hali, o halin engellerini adım adım geride bırakıp, yeni ve bir öncekinden daha üstün bir hale geçmektir

Hicret, gerekli olduğunda Rabbimiz'in bir emridir Müslümanlara, peygamberleri vasıtasıyla uygulama yolunu gösterdiği, kıyamete dek sürecek olan bir emir

İnsanın iç dünyasındaki hicrete bir atıf, hatırlatma ve yönlendirme olarak, nebevî bir sünnet olan zahiri hicret de son derece önemlidir Öyle ki, insanlığın atası ve ilk peygamber olan Hz Adem as'dan, Hz Fahr-i Alem sav Efendimize kadar gelen bütün peygamberlerin hayatlarında hep hicret vardır

Hz Adem as, rabbanî bir hikmet gereği, cennetten yeryüzüne gönderilmiştir Bunu nebevî hicretin ilki olarak mülahaza edebiliriz Hz Nuh as tufanı yaşamış, Hz İbrahim as Nemrut'un ülkesinden Şam dolaylarına göçmüş, Hz Lut as sapıkların diyarından çıkmış, Hz İsmail as Kabe-i Muazzama civarına hicret etmişlerdir Hz Musa as Mısır'dan Filistin'e, Hz Yusuf as Kenan ilinden Mısır'a göç etmiştir

Günümüzde hicreti yorumlarken, zahiri mananın ilk akla getirdiği üzere, bir göç etme, bir yerden kaçış olarak görmek; menfaat ve makam talebi için, sıkıntıların, keder ve ızdırabın bulunduğu yeri terk etmek olduğunu zannetmek çok yanlış olur

Hicret bir yolculuktur, ama mukaddes hedefleri olan bir yolculuk O halde hicretten önce, hicreti yapabilecek kalbe sahip olmak, o insanı yetiştirmek gerekir

Rabbimiz bütün enbiya ve evliyasını ve onlara tabi olan muhiplerini hicret imtihanına tabi tutmuştur Peygamber Efendimiz(sav), hicretle imtihan olan enbiyanın sonuncusudur O'nunla birlikte imtihan olunan sevdalıları Ashab-ı Kiramıdır Müminlerin hicretle imtihanı ise, kıyamete kadar türlü şekillerde devam edecektir

İLAHİ FERMAN HİCRET

İbn Abbas’tan rivayette şöyle demiÅŸtir: Hz Peygamber (sav) Mekke'de idi Sonra hicret etmekle emrolundu da kendisine: "Ve de ki: "Rabbim, beni doÄŸruluk yerine koy ve doÄŸruluk yerinden çıkar ve katından,bana destekleyecek bir kuvvet ver" [276]âyet-i kerimesi nazil oldu [277]

Hasen'in söyledikleri İbn Abbas’ın bu sözlerine biraz daha açıklık getiriyor O şöyle demiÅŸtir: KureyÅŸ kâfirleri Hz Peygamber (sav)'i baÄŸlamak veya Mekke'den çıkarmak istediklerinde Allah Teala da Mekkelilerin (helak olunmayıp) kalmalarını murat edip peygamberine muhacir olarak Medine'ye çıkmasını emretti ve bu âyet-i kerime nazil oldu[278]

Müfessirler, Allah Teala’nın, Resulullah’a hoÅŸnutlukla girmeyi ve hoÅŸnutlukla çıkmayı dilemesini emrettiÄŸi ÅŸeyin ne olduÄŸu hususunda farklı görüşler zikretmiÅŸlerdir

Taberi göre, hoşnutlukla girdirilmesi istenen Medine şehri, hoşnutlukla çıkarılması istenen ise Mekke şehridir[279]

Katade dedi ki: "Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et" cümlesindeki yerden kasıt, Medine'dir "Çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar" cümlesindeki yerden kastedilen de Mekke'dir «Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver" cümlesinde geçen destekleyici kuvvetten maksat, Allah'ın kitabı, farzları ve hududu (yasakları) dur[280]

GeliÅŸmelerden de anlaşılacağı üzere,hicret, tarihi bir hadise olarak, Efendimiz (sav)'in ve sahabelerin Medine'ye göç etmesidir Ama sadece bir göç deÄŸildir O halde bir Müslüman’ın hayatında hicret, sadece yıldönümlerinde hatırlanan tarihi bir olay olmamalıdır

Halbuki,hicret bir şuurdur Hem de öyle bir surdur ki,görünürdeki bütün sebeplerin suya düştüğü anda bile tereddütsüz Allah'a güvenenlerin şuurudur

Hicret,şuuruyla yaşamak, zamanı ibadete dönüştürür Bu şuurla alınan her nefes, manevi bir feyz ve sevap vesilesi olur Hakiki muhacir işte budur Allah'ın yasaklarından uzaklaşıp O'nun razı olduğu hayatı yaşayabilmek için bütün ümitsizliklere meydan okuyandır Gönlünü sadece tek olana bağlayandır

Hicret bir ruhtur Allah'ın istediği hayatı yaşayabilmek için canından bile geçerek yola çıkanların ruhudur

Hicret,Allah ve Resulüne muhabbet ve teslimiyetin bir göstergesidir

Hicret,tevekkülün simgeleştiği ufuktur

Åžanı yüce olan Allah Teala:“EÄŸer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder Hani o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kiÅŸiden biri iken, ikisi de maÄŸarada bulundukları sırada arkadaşına "Üzülme, çünkü Allah bizimledir" diyordu Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmiÅŸti ve onu görmediÄŸiniz bir orduyla desteklemiÅŸti Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı Yüce olan Allah'ın kelimesidir Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir” [281]

Âyet-i Kerime'de, Allah Teala’nın, Peygamberine yaptığı yardımlardan biri olan Hicret sırasındaki yardımdan bahsedilerek buyuruluyor ki: "Ey iman edenler, eÄŸer sizler, Allanın Resulüyle birlikte cihada çıkıp ona yardım etmeyecek olursanız bilin ki onun yardımcısı Allah'tır Allah ona yardım ettikten sonra artık onun, sizin yardımınıza ihtiyacı yoktur Nitekim Mekke'deki KureyÅŸ kâfirleri onu yurdundan ve evinden çıkarmak istedikleri zaman ona yardım etmiÅŸti O, Ebu Bekir'le beraberdi İkisi birlikte evlerinden çıkıp Sevr dağındaki maÄŸaraya gizlenmiÅŸlerdi Muhammed, arkadaşı Ebu Bekir'e; "Üzülme şüphesiz ki Allah bizimle beraberdir" diyordu Böylece Allah, Peygamber'in üzerine emniyet ve sükunet indirdi Onu, sizin görmediÄŸiniz Melekler ordusuyla destekledi Kâfirlerin sözünü ise ayaÄŸa düşürüp onları alçalttı Zira, yüce olan ancak Allah’ın sözüdür Şüphesiz ki Allah, her ÅŸeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir

Âyet-i Kerime, Resulullah (sav)'in Mekke'den Medine'ye hicretini bahis mevzuu etmektedir Hicret, İslâm tarihinde bir dönüm noktası ve en önemli olaylardan bir tanesidir Özet olarak şöyle cereyan etmiştir

Mekke'de Müslümanlara müşrikler tarafında iÅŸkenceler, kötülükler yapılıyordu Bu sebeple Müslümanların bir kısmı HabeÅŸistan’a hicret etmiÅŸti Daha sonraları, Medine'de bulunan Evs ve Hazreç kabilesinden, İslâmiyet’i kabul edenler çoÄŸalınca, Müslümanlar, Resulullah’ın müsaadesiyle Medine'ye hicret etmeye ve orada önemli bir güç haline gelmeye baÅŸladılar Mekkeli müşrikler bu durumdan endiÅŸelendiler Resulullah’ın da oraya giderek Müslümanların başına geçmesi halinde kendileri için çok tehlikeli olacağını düşünerek Dârünnedve denilen yerde toplanıp durumu müzakere ettiler Ve Ebu Cehil'in teklifiyle Resulullah’ı öldürmeye karar verdiler [282] Cebrail (as) gelip: "Sen, geceleri üzerinde yata gediÄŸin döşeÄŸinde bu gece yatma!" dedi [283]

Gecenin ilk üçte biri geçtiÄŸinde, Resûlullah’ın kapısında toplandılar Ne zaman uyuyacağını kolluyorlardı ki üzerine atılsınlar, Resûlullah, onların yerlerini aldıklarını görünce Hz Ali'ye şöyle dedi:

“Benim yatağımda yat Benim bu yeÅŸil Hadramî cübbemle örtün ve içinde uyu Sana hoÅŸlanmadığın hiç birÅŸey isabet etmeyecektir” [284]

Bunun üzerine Resulullah (sav) o gece, Hz Ali’yi kendi yatağına yatırarak evinden çıktı ve evinin etrafında bekleyen kâfirlerin yüzüne bir avuç toprak serpti Böylece kâfirler kendisini göremediler

Allah’u Teala bu hadiseyi:“Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmiÅŸiz, kendilerini sarmışızdır Baksalar da görmezler” [285] buyurmuÅŸtur

İşte bu durum mü’minlere,muhabbet ve teslimiyetteki ölçünün nasıl olması gerektiÄŸi hususunda ders olabilecek bir niteliktedir Zira Hz Ali(ra),Resulullah(sav)’in emri ile ona bir fenalık gelmemesi için ölümü göze alarak muhabbetini,emrini can baÅŸ üstüne kabul ederek de teslimiyetin ölçüsünü göstermiÅŸtir

Peygamber efendimiz(sav) doğruca Hz Ebu Bekir'in evine gitti ve beraberce hicret edeceklerini söyledi Hemen bir kılavuz tutuldu ve üç gün sonra develeri alıp Sevr dağına gelmesi söylendi

Resulullah (sav) ile Hz Ebu Bekir o gece şehirden çıkarak Mekke'ye bir saat mesafede bulunan Sevr dağına gittiler Ve orada bulunan mağaraya sığındılar

Ertesi sabah müşrikler, Resulullah’ın Mekke'den ayrılmış olduÄŸunu öğrenince onu aramaya baÅŸladılar Her tarafı arıyorlardı Sevr dağına kadar da geldiler Fakat maÄŸaranın aÄŸzına, Allah’ın takdiriyle örümcek ağını germiÅŸ bir kuÅŸ da oraya yuva yapmıştı Bu durumu gören müşrikler, bu maÄŸarada kimsenin bulunamayacağını düşünerek içeriye girmediler Böylece Resulullah ve arkadaşı müşriklerin saldırısından kurtuldular

Resulullah (sav) ile Hz Ebu Bekir, üç gün sonra, kılavuzun getirdiği develere binerek Medine'ye doğru yola çıktılar [286]

Ebu'l-Kasım el-BeÄŸavî, îbn Ebu Müleyke'nin şöyle dediÄŸini rivayet eder: Resûlullah (sav), Ebu Bekir'le birlikte Sevr maÄŸarasına çıkarlarken Ebu Bekir gah Resûlullah’ın önüne, gah arkasına geçiyordu Resûlullah’ın niçin böyle yaptığını sorması üzerine Ebu Bekir ÅŸu cevabı vermiÅŸti: "Arkana geçtiÄŸimde Önden sana saldırılmasından korkuyorum Önüne geçtiÄŸimde de arkadan sana saldırılmasından korkuyorum"

Nihayet Sevr mağarasına vardılar Ebu Bekir dedi ki:

"Ya Resûlullah, olduğun yerde dur Önce elimle içeriyi kontrol edeyim Temizleyeyim Eğer içeride bir canavar varsa, senden önce bana isabet etsin"

Nafî dedi ki: "Bana ulaÅŸan habere göre o maÄŸarada bir delik varmış Ebu Bekir oradan bir canavar veya herhangi birÅŸey çıkıpda Resulullah’a eziyet vermesin diye korkusundan ayağıyla bu deliÄŸi kapamıştı" [287]

İşte bu düşünce ve uygulamadan alacak ders,Allah ve Resulü’ne olan muhabbetin nasıl tezahür ettiÄŸidir

Mağarada bulundukları sırada Hz Ebu Bekir, mağaranın ağzına kadar gelen müşriklerin, kendilerini göreceği endişesine kapılarak demişti ki:

"Ey Allah’ın Resulü, eÄŸer bunlardan biri ayağım biraz daha kaldıracak olsa bizi görecekler" Resulullah (sav)'de buyurmuÅŸtur ki: "Ey Ebu Bekir, üçüncüleri Allah olan iki kiÅŸi hakkında ne düşünebilirsin” [288] Yani, Allah bizimle beraberdir hiç endiÅŸe etme

Âyet-i Kerime, Resulullah’ın, hicret sırasında Allah Teala’nın himaye ve lütfuna mazhar oluÅŸunu gösterdiÄŸi gibi Hz Ebu Bekir'i de anarak onun mertebesinin yüceliÄŸine de iÅŸaret buyurmaktadır [289]

Hicretin tarihsel boyutunda anlaşılan,sabrın, feragatin, çilenin, fedakârlığın, kardeÅŸliÄŸin adıdır Rabb’ül Alemin ile beraber olanlara, zerreden kürreye her ÅŸeyin yardımcı olduÄŸunun mucizelerle ispatıdır Allah'ın rızasından baÅŸka gayeleri olmayan iki kiÅŸinin, üçüncüsünün Cenab-ı Hak olacağının delilidir

Onun içindir ki,hicret teorik değil, fiili bir olaydır İnsan kendini Hicrette farz etmekle Hicret etmiş olmaz Zira her devirde olması gereken hicret çeşitleri vardır Cehaletten,gaflete kötü sıfatlardan ve kötülüklerden iyi huylara ve iyiliklere,zulümden, ve küfürden mücadele etmek için zulüm ve küfür ülkesini terk etmektir

Resulullah (sav)'ın "Kafirlerle savaşıldığı sürece hicret bitmez" şeklindeki hadisi Hicret'in sürekliliğini vurgulamaktadır

Ancak buradan hareketle, her türlü küfür ölçüsünü terk etmeyi, simgesel anlamda bir Hicret diye görmek de mümkündür

Rabbimiz bizleri kötülüklerden iyiliklere, günah çöllerinden sevap vahalarına, nefsin çirkinliklerinden ilâhi hoşnutluğa hicret edenlerden eylesin

Alıntı Yaparak Cevapla

Allah Yolunda Hicret Ve Aşure Günü

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Allah Yolunda Hicret Ve Aşure Günü




AŞURE GÜNÜ

Muharrem ayı, kamerî ayların birincisidir Tarih boyunca bu ayda birtakım önemli olayların meydana geldiği rivayet edilir Her şeyden önce Resulullah (sav) efendimiz bu aya önem vermiş ve onu ibadetle süsleyerek gereken ilgiyi göstermiştir

Zamanın kutsallığı, içinde cereyan eden olaylara nispetledir O bakımdan Muharrem ayında tecelli eden ilahi gufran ve rahmetten nasibimizi almak istiyorsak, bu hususta Resulullah (sav) Efendimiz'in sünnetine göre amel etmemiz söz konusudur

Hz Ali den rivayet edildiğine göre, bir adam Hz Peygamber'e: Ramazandan sonra bana ne zaman oruç tutmamı emredersin? diye sormuş Hz Peygamber de şu cevabı vermiştir:

"Muharrem ayında oruç tut Çünkü o,Allah'ın ayıdır O ayda öyle bir gün var ki Allah o günde bir kavmin tevbelerini kabul etmiş,bir kavminkini de kabul edecektir"[290]

Resûlullah (sav) Medine'ye hicret buyurduktan sonra da Aşure günleri oruç tutmaya devam etti ve sahabelere o gün oruç tutmalarını emretti Yahudiler de aşure günü oruç tutuyorlardı Peygamber (sav) ashabına, Aşure orucunu emrederken, Yahudilerle uygunluk sağlamayı da istemiştir Çünkü Efendimiz, hicreti takip eden zamanda Allah'ın kendisini menetmediği konularda ehl-i kitaptan olanların amellerine uygun ameller işlemeyi uygun buluyordu Nitekim kıblenin değiştiğini bildiren âyet gelmeden önce, ehl-i kitabın kıblesi olan Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılıyordu Ama sonraları onlara muhalefet etmeyi daha üstün tuttu

Câhiliye devrinde KureyÅŸlilerin ve HzPeygamber'in aÅŸure gününde oruç tuttukları bilinmektedir KureyÅŸlilerin o günde oruç tutmaları Hz İbrahim ve Hz İsmail gibi eski Peygamberlerden kendilerine gelen haberlerden dolayı olsa gerektir KureyÅŸliler aÅŸure gününü, o günde Kâbe’nin örtüsünü örtmek suretiyle de tazim ediyorlardı

AiÅŸe (ranha)'dan; demiÅŸtir ki:

"Aşure günü Kureyşlilerin câhiliye devrinde oruç tuttukları bir gündü O günde Peygamber (sav) de oruç tutuyordu Resûlullah (sav), Medine'ye gelince aşure günü (yine) oruç tuttu ve o günün orucunu emretti Ramazan orucu farz kılınınca artık farz oruç ramazan oldu ve aşure terk edildi (Bundan sonra) isteyen o gün oruç tuttu1, isteyen tutmadı" [291]

İbnu Abbas (ranhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (sav) Medine'ye gelince, Yahudileri Aşure günü oruç tutar gördü Onlara:

"Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu

"Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür Allah, o günde Benî İsrâil'i düşmanlarından kurtardı (Şükür olarak) Hz Musa o gün oruç tuttu" dediler Resûlullah (sav):

"Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını emretti" [292]

Ebû Mûsâ (ra)'dan: Aşure günü, Yahudilerin saygı gösterdiği ve bayram edindikleri bir gün idi Bu sebeple Allah Resulü(sav): "Siz, o günde oruç tutun!" buyurdu[293]

Hâmid bin Abdurrahman el-Himyerî(ra)den şöyle rivayet edildi

Aşure günü Hz Peygamber, ashabından birine:

“Git kendi ev halkına oruç tutmalarını söyle» diye emretti Oda: «Bugün onlar yiyip içtiler» deyince, «Olsun, günün geri kalanını oruçlu geçirsinler» diye tembih buyurdu[294]

Humeyd b Abdurrahman b Avf(ra) dan: Muaviye b Ebî Süfyan haccettiği sene Aşure günü minbere çıkarak:

“Ey Medine'liler! Alimleriniz nerede? Bugün için ben Resûlullah(sav)’in “Bugün aÅŸuredir, size oruç farz deÄŸil ama ben oruçluyum İsteyen tutsun, istemeyen tutmasın” buyurduÄŸunu duydum» diyordu[295]

Aşure gününün, Muharremin 9 günü mü, yoksa 10 günü mü olduğu konusunda farklı görüşler olduğunu ve ulemanın çoğunluğuna göre bu günün Muharrem'in onuncu günü olduğu belirtilmişti On manasına gelen "aşr" kelimesinden dolayı bu ismi aldığına da işaret edilmişti Bazı âlimlere göre ise, Muharrem ayının onuncu gününe Aşure günü denilmesi, o günde on Peygambere on tane büyük ihsanda bulunulmasından dolayıdır Aşure gününün değerini yücelten bu ihsanlar şunlardır:

1-Âdem (as)'ın tevbesi bu günde kabul edilmiştir

2-Nuh (as)'ın gemisi bugünde karaya çıkmıştır

3-İbrahim (as) bu günde dünyaya gelmiştir

4-Yakup (as)'ın gözleri Aşure günü görmeye başlamıştır

5-Yunus (as) balığın karnından bugün kurtulmuştur

6-Yusuf (as) kuyudan Aşure günü çıkmıştır

7-Hz Musa, Firavun ve ordusundan Aşure günü kurtulmuştur

8-Davud (as)’ın tevbesi bugünde kabul edilmiÅŸtir

9-Hz İsa o günde doğmuş o günde göklere çıkartılmıştır

10-Muhammed (sav)'ın gelmiş geçmiş bütün günâhları aşure gününde affedilmiştir

Buharı şârihi Aynî'nin bildirdiğine göre bazı âlimler, İdris Peygamberin semaya kaldırılışının, Eyyub Peygamber'in hastalıktan kurtuluşunun ve Süleyman (as)'a saltanatın ihsan edilişinin de bugünde olduğunu söylerler

Peygamber (sav) torunu, Hz Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilişi de Aşure gününe, yani Muharrem'in onuncu gününe rastlar Ancak adı geçen güne gösterilen saygı, bu yüzden değildir Çünkü Kerbelâ hâdisesi Hicretin 61 yılında olmuştur [296]

Sahabe ve Tâbiu'nun büyük çoğunluğu ile imam Mâlik, Şafiî ve Ahmed b Hanbel'e göre, aşure günü Muharrem ayının 10 günüdür: Arapça da on manasına gelen kelimesinden alınmıştır Bu durumda gün, geçmiş geceye izafe edilmiş olur

Tirmizî'nin İbn Abbas (ranhüma)'dan rivayet ettiği şu haber bu görüşü kuvvetlendirmektedir: "Resûlullah (sav) Aşure gününün yani) onuncu günün orucunu emretti"

İbn Abbas (ranhüma) Aşure gününün, Muharremin dokuzuncu günü olduğu görüşündedir Bu durumda gün, sonraki geceye izafe edilmiş olur[297]

Ahmed b Hanbel'in İbn Abbas'tan rivayet ettiği şu haber de bu ihtimali güçlendirir: "Aşure günü oruç tutunuz ve Yahudîlere muhalefet ediniz Ondan bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutunuz"

Demek oluyor ki, Aşure günü âlimlerin büyük çoğunluğuna göre Muharrem ayının onuncu günüdür[298]

İbn Abbas (ra)'dan rivayetle Resulullah(sav)Aşure günü oruç tutup; o gün oruç tutulmasını da emr edince dediler ki: "Ey Allah' in Resulü! Bu, Yahudi ve Hıristiyanların saygı gösterdiği bir gündür" Şöyle buyurdu: "Gelecek sene inşaallah dokuzuncu günü oruç tutarım" Fakat gelecek sene gelmeden Allah Resulü(sav)vefat etti [299]

İbn Abbas (ra)'dan rivayetle Resulullah(sav)buyurdu ki:"Aşure orucunu tutun; ancak bir gün önce ve bir gün de sonra tutarak Yahudilere muhalefet edin" [300]

Hadis-i şeriflerde de anlaşılacağı üzere Aşure günü oruç tutmak sünnettir Bu konuda bütün âlimler müttefiktirler Ancak ileride geleceği üzere Yahudilere benzememek için sadece aşure günü değil, bir gün önce veya sonrasıyla birlikte tutulur

Yahudilerin aşure günü oruç tuttukları kendisine haber verilince Resûlullah (sav) onlara benzememek için bir gün öncesinden tutmaya niyetlenmiştir Onlara benzememek için aşureden bir gün önce veya bir gün sonrasıyla tutmak (9-10 veya 10-11 veya 9-10-11) uygun olur [301]

Aşure günü oruç tutmanın sevabına gelince,

Ebu Katade (ra)’dan rivayetle Allah Resulü(sav)buyurdu ki:

"Aşure günü orucu; kanaatime göre, Allah o oruçla ondan önceki bir senelik (günahları) örter" [302]

Aşure Günü İle İlgili Bazı İşler:

Medhal adındaki kitapta Aşure günü aile efradına, fakirlere, akrabaya ve yetimlere sadaka ve ikramda bolluk göstermenin mendup olduğu kaydedildikten sonra, bunun tekellüfe kaçılmamak şartıyla kayıtlı olduğu belirtilip, Hatta bazı âlimler sırf halk tarafından öyle davranılmasının gerekli olduğu zannedilmesin diye o günde her zamankinden farklı bir şey yapmamışlardır

Aşure günü için özel bir yemek mevcut değildir Günümüzde pişirilen ve Aşure adı verilen tatlının herhangi bir dinî dayanağı yoktur

Aşure günü aile efradına ikramı çoğaltmayı teşvik eden hadislerle, o günün orucunu tavsiye eden hadis arasında her hangi bir tezat söz konusu değildir Çünkü ailenin nafakasını artırma ve onlara ikram, sadece yemek yedirmekle olmaz Giyim eşyaları almak, para vermek de bir ikramdır Ayrıca o gün alınıp hazırlanan yiyecekleri iftarda yemek veya oruç tutmayan küçüklere yedirmek de mümkündür[303]

Aşure günü ile ilgili olarak dinimizin diğer bir tavsiyesi de o günde aile efradına ikram, onlara birşeyler alma yedirme ve giydirmedir Bu konuda da bir çok hadisler vardır Meselâ Beyhakî'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: "Aşure günü, aile efradına fazlaca ikramda bulunan kişiye Allah senenin kalan kısmımda bol bol verir" [304]

Aşure gecesi ile aşure günü namaz kılmanın ve o gün sürme çekmenin faziletleri hakkında varit olan hadîsler sahih değildirler Bu bâbda İbni Abbas (ra) 'dan merfû olarak «Her kim aşure günü sürme taşı ile sürme çekinirse ebediyen göz ağrısı görmez» hadîsi rivayet olunmuşsa da, bu hadîs uydurmadır[305]

Aşure Orucu Hakkında Müçtehitlerin Görüşleri:

a) Hanefîlere göre: Muharrem'in onuncu gününü dokuzuncu günüyle birlikte oruçlu geçirmek sünnettir Yalnız onuncu gününde oruç tutmak mekruhtur [306]

b) Şafiilere göre: Muharrem'in onuncu ve dokuzuncu günleri oruç tutmak sünnettir

Kişi aşure günü ile birlikte dokuzuncu günde oruç tutmamışsa bugün ile beraber onbirinci günde oruç tutmak sünnettir Hatta İmam Şafi,el-Ümm ve el-İmla adlı eserlerinde üç günde(Muharremin 9-10-11)oruç tutmanın müstehap olduğunu açıkça belirtmiştir [307]

Aynı zamanda dört haram aylarında da oruç tutmak menduptur Muharrem de o dört aydan biridir

Bilindiği gibi, haram ayları dörttür; üçü ardarda gelir, biri ise münferiden gelir Ardarda gelen üç ay: Zilkade, Zilhicce, Muharrem Münferiden geleni ise, Receb'dir Hanefîlere göre, bu aylarda oruç tutmak mendup değildir

c) Hanbelilere göre: Aşure günü oruç tutmak müstehabdır Resulullah (sav) efendimiz dokuzuncu günde de oruç tutardı O bakımdan Muharrem'in dokuz ve onuncu günleri oruç tutmak müstehabdır Nitekim Ata'dan yapılan rivayete göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Dokuz ve onuncu günleri oruç tutun, Yahudilere benzemeyin!" Zira Yahudiler Muharrem'in sadece onuncu gününde oruç tutarlardı

AÅŸure orucuyla ilgili emir, yani Resulullah’ın (sav) "sizler de bugün oruç tutun" mealindeki emri, vacip için deÄŸil, tavsiye anlamındadır

d) Malikilere göre: Mu mezhebin görüş ve içtihadı da Hanbeli Mezhebine uygundur Onlara göre de Muharrem'in dokuz ve onuncu günleri oruç tutmak, aynı zamanda Muharrem ayını daha çok oruç ve benzeri ibadetlerle geçirmek müstehabdır [308]



SONUÇ:

1- Muharrem ayını oruç ve ibadetle süslemek müstehabdır

2-Muharrem ayının onuncu günü, aşure günüdür Yalnız bu günde oruç tutmak mekruhtur îlim adamlarının çoğunun görüş ve tesbiti bu doğrultudadır

3- Muharrem’in dokuz ve onuncu günleri oruç tutmak, sünnet veya müstehabdır

4- Aynı zamanda Muharrem’in dokuz, on ve onbirinci günleri oruç tutmak da müstehabdır

5- AÅŸure orucu vacip deÄŸildir

6- Îslam birçok konuda olduğu gibi, aşure orucu konusunda da kitap ehlinden ayrılıp kendine has bir sünnet meydana getirmiştir

7- Muharrem ayında hayır ve hasenatı çoğaltmamız, geniş rahmete ve gufrana kapı açar

8-Bu ayda Cenab-ı Hak, tevbe edip dönüş yapanların tevbesini daha çok kabul buyurur

9-Bu ayda tutulan oruçtan ve yapılan, ibadetten dolayı geride kalan bir yılda işlenen küçük günahların bağışlanacağı umulur Kul hakkı hariç büyük günahların da bağışlanacağı söz konusudur[309]

[276]-İsra suresi ayet-80

[277]-Tirmizî,Tefsîru'l-Kur'ân,17/9,hadis no: 3139;Ahmed b Hanbel,Müsned,1,223

[278]-Bedreddin Çetiner,Esbab-ı Nüzul,II,572-573

[279]-Taberi,Tefsir,V,310

[280]-İbn Kesîr,El Bıdaye Ve'n-Nıhaye,III,267

[281]-Tevbe suresi ayet-40

[282]-Taberi,Tefsir,IV,297-298

[283]-M Asım Köksal,İslam Tarihi,II,329Bkz:İbn İshak,İbn Hişam,II,126;Taberî,Târih,II,245,470;Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa,I,230,;İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,I,178-179;Ebu'l-Fidâ,III,176;Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye,I,78;Diyarbekrî,Hamîs,I,322;Halebî,I I,19 1;Zürkânî,Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, I,322

[284]-İbn Kesîr,El Bıdaye Ve'n-Nıhaye,III,269

[285]-Yasin suresi ayet-9

[286]-Taberi,Tefsir,IV,299

[287]-İbn Kesîr,El Bıdaye Ve'n-Nıhaye,III,272

[288]-Buhari,K Tefsir el-Kur'an,sure:9,bab:9;TirmiziK Tefsir el-Kur'an bab:10,Hadis No:3096;Tirmizî,Tefsir, Tevbe,(3095); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XVI,200

[289]-Taberi,Tefsir,IV,299

[290]-Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi,IX,369

[291]-Buharî,Savm,69,Hacc,1,47,Menâkıbu'l-Ensâr,26,Tefsir,Bakara,24;Müslim,Sıyâm,115;Muv atta ,3;Darimî, Savm,46;Ahmed b Hanbel,IV,29,50;VI,162;Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Åžerhi,IX,364-365, Hadis no:2442, ;Tirmizî,Savm:49,(753);İbrahim Canan,Kutub-i Sitte Tercüme ve Åžerhi,IX,462; Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid,II,53

[292]-Buharî, Savm: 69, Enbiya: 22, Fedâilu'l-Ashâb: 52, Tefsir, Yûnus: 1, Tâ-hâ: 1, Müslim, Siyâm: 127, (1130); Ebu Davud, Savm: 64, (2444); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,IX,463

[293]-Buhârî,Savm,69/6;Müslim,Siyam no129-130 Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid,II,53

[294]-Ebu Hanife,Müsned,Hadis no:198

[295]-Buhari,Savm,30/69;Müslim,Sıyâm,13/126Ayrıca Bkz:Şeybanî,374;Hanefi Mezhebi,bu hadisi delil alarak aşure orucunu nafile oruçlardan sayar

[296]-Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi,IX,367

[297]-Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi,IX,363

[298]-Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi,IX,364

[299]-Müslim,Siyam,134;İbn Mace,Siyam,41;Ebû Dâvud,no:2445;Beyhaki,IV,287;Taberânî,no:10785Ä °mam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an,II,87

[300]-Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid,II,54

[301]-Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi:365

[302]-Müslim,Sıyâm,197;Ayrıca bkEbu Dâvûd,Savm,54;Tirmizî,Savm,48;İbni Mace,Sıyâm,40;Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi,365,Hadis no:1256;Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, II,54;İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Åžerhi,IX,460;İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an , II,87

[303]-Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi,IX,376-378

[304]-Beyhaki,Åžuaybu’l-İman,III,365;Taberani,el-Mü’camu’l-Kebir,10007;Haysemi,Mecma’u’z-Zeva’id,5137

[305]-Gazali,Kalplerin KeÅŸfi,700-701

[306]-Mustafa Efe,Feteva-yi Hindiye,II,30

[307]-Vehbe Zuhayli,İslam Fıkhı Ansiklopedisi;II,130

[308]-Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri,III,647

[309]-Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri,III,651

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.



forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.