Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
nimeti, peygambersav’i, sevme

Hz Peygamber(S.A.V)’İ Sevme Nimeti

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz Peygamber(S.A.V)’İ Sevme Nimeti




HZ PEYGAMBER(SAV)’İ SEVME NİMETİ

En şerefli ve en üstün varlık olarak yaratılan, dünyadaki canlı ve cansız varlıkları emrine ve hizmetine verilen insanoğlu, kendisini doğru yola, hidayet ve selamete kavuşturan gerçek inançların, Rabbinin rızasını kazandıran makbul ibadetlerin ve güzel ahlak esaslarının neler olduğunu, nereden geldiğini, öldükten sonra ne olacağını bilemez, aklı ve fıtratı ile bu gerçekleri kavrayamaz

İnsanlar, tek başlarına hayırların hepsine, insanî fazilet ve ahlâkî kemallere ulaşamaz ve bu ulvi sıfatlarla birleşemezler Çünkü, bencillik, nefis ve havâi arzu ve istekler, onları hak ve hakikatlerden alıkoyar, rezalet, ahlâksızlık, zulüm gibi batıl ve şerlerin peşlerinde koşarlar, adeta ormanlarda yaşayan iptidai ve vahşi insanlar gibi olurlardı

Akıl her ne kadar Allah Teala’nın insanoğluna bahşettiği en büyük nimet olsa da, yaratılışındaki latifliği ile Allah’u Teala’nın varlığını ve bazı sıfatlarını bilmesine karşın O'na layık olduğu şekilde ibadeti, ahireti ve ondaki mükafat ve mücazâtı da bilemez Halbuki insanların ıslahı ve hayatta amellerini düzeltmeleri için bunların bilinmesine çok ihtiyaç vardır Bunların normal ilim yolları ile bilinmesine imkân yoktur Bu dünyada ve ahirette ebedi saadetimiz için gerekli olan bütün bu bilgileri, doğruluklarına dair kendilerinde emareler yaratılmış ve mucizelerle tasdik olunmuş resuller haber verir

Bu cihetle,hayrı,ahlakî kemali ve faziletlerin hepsini bilmede insanlar bir öndere muhtaç olmuşlardır

Bu muhtaciyet insanların; ferd ve toplumlarını ıslah edip ahlâk ve fazilette yükseltmede örnek alınacak ve örnek olacak, her bakımdan doğru dürüst bir eğitici ve terbiyeci olan Peygamberlerdir

İşte Allah (cc), üstün vasıf ve yetenekte yarattığı insanların kendilerine verilen sınırlı akıl ve melekelerle doğru yolu, yüce gerçekleri bulamayacağını, bu dünya ve ahiret hayatında huzur ve mutluluğunu sağlayacak hukuki, sosyal ve ahlaki esasları bilemeyeceğini, Allah’ın rızasını kazandıracak itikat ve ibadet esaslarını, bunların uygulama usullerini tespit ve tayin edemeyeceğini bildiği için, ilk insan olarak yarattığı Hz Adem’e peygamberlik payesi ve yeryüzü halifeliği görevi vermiş, meleklerini ona saygıya davet etmiştir Koyduğu ilahi esasları, emirleri ve yasakları bildirmek, onları talim ve telkin etmek ve bu esasları kendileri de bizzat uygulayarak insanlara güzel örnek ve önder olmak üzere, her millete peygamber göndermiştir

Gerçek şudur ki; peygamberlik müessesesine inanılmadan din, yani ilâhî emir ve yasaklar söz konusu olmaz Çünkü peygamberler, Allah Teala’nın insanları irşad için gönderdiği birer ilâhî elçi olarak kendilerine vahyolunan ilâhî hükümleri, emir ve yasakları yalnız tebliğ etmekle kalmazlar; aynı zamanda bu hükümleri kendi nefislerinde aynen tatbik eder ve günlük hayatımızda fert ve toplum olarak nasıl uygulayacağımızı gösterirler Peygamberler, herkes tarafından takip edilebilecek üstün vasıflı, yüksek ahlâklı, kâmil ve örnek insanlardır Onlar, her hususta çok güzel birer örnek oldukları için, insanları kolayca etkiler, onlara Allah sevgisi ve O'na imanı aşılar ve peşlerinden sürükleyerek hayatlarında esaslı değişiklikler yaparlar Çünkü nefsi ve aklı ile başbaşa olan insanların ıslahı ve doğru yola yöneltilmeleri, ancak yine birer insan olan, günahlardan arınmış (masum) peygamberlerin önderliğinde başarılabilir Onun içindir ki, melekler insanlara değil, yalnız peygamberlere elçi olarak gönderilmişlerdir:

"(Onlara) de ki: Eğer yeryüzünde yaşayıp huzur içinde dolaşanlar melekler olsaydı, muhakkak Biz, onlara gökten melek bir peygamber indirirdik" [593]

Her varlık, kendi cinsinden olan varlıkları bilir ve onların halinden anlar Yeryüzündeki insanlara, yemeyen, içmeyen ve beşeri herhangi bir ihtiyacı bulunmayan bir Melek, Peygamber olarak gönderilecek olsaydı elbette ki o Melek, insanların halinden anlamayacak, o insanlar için neyin uygun olduğunu takdir edemeyecek ve her hususta onlara örnek olamayacaktı Bu itibarla Allah Teala’nın, insanlara, kendi cinslerinden birini Peygamber olarak göndermesi onun bir lütfü ve merhametinin ifadesidir[594]

Allah Teala, insanlara insan olarak, kendi aralarından peygamberler göndermiş ve onların yolundan gitmelerini, peygamberlerine her hususta itaat etmelerini emretmiştir



O’NU SEVMEK FARZDIR

İslam akidesi açısından peygamberlik kurumu gerçekten büyük değer taşır Peygambere iman, tevhid kelimesinin ikinci kısmıdır Peygamberlik inancının tezahürleri pratik hayatta mutlaka görülmelidir Normalde her insan, peygamberlere inandığını söyleyebilir Fakat bu akide gerçeklere dayandırılırsa görülür ki, mü’min olduklarını iddia eden pek çok insan bu bağdan kopmuştur Peygamberlere iman veya diğer iman esaslarına iman olsun, her zaman kulluk ve itaat gerektirir İtaat ve kullukla beslenmeyen bir iman, iman olarak kalamaz Günün birinde tamamen söner veya yön değiştirir Bunun içindir ki, itaat imana bağlı kılınmıştır Böylece, Allah’a inanan kimse, Rasül’e bağlanmak zorundadır Rasül’e bağlanmayanlar, Allah’a da bağlanmamışlardır

Peygamber’e itaat etmeden İslâm yaşanamaz Zira Allah Teala:

“Biz peygamberleri ancak itaat olunsunlar diye gönderdik” [595] buyurmuştur

Tevhid dini(İslam)’nin son halkasını Hz Muhammed (sav) teşkil etmektedir Artık Resulullah gönderildiğinden itibaren, Resulullah(sav)’siz bir din, Resulullah (sav) ’ siz bir akide ve inanç olamaz Öyleyse, yeryüzünde Allah’a bağlanmak isteyenlerin ve Müslüman olarak kalmak isteyenlerin rehberi, kılavuzu Resulullah’tan başkası olamaz Bu konuda şanı yüce olan Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Kim Resul’e itaat ederse, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur Kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin Zira seni onlara koruyucu ve gözetici olarak göndermedik (ancak tebliğci olarak gönderdik)” [596]

Fahreddin Razi bu ayet-i celile hakkında:”Bu, “Kim, onun bir peygamber olduğu ve insanlara Allah'ın hükümlerini tebliğ ettiği için, Resulullah’a itaat ederse, aslında ancak Allah'a itaat etmiş otur Bu da gerçekte, ancak Allah'ın muvaffak kılmasıyla olur Kim de yüz çevirirse, zaten biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik" demektir Çünkü Allah Teala, kimi hak ve hakikati görmez hale getirir ve hak yoldan saptırırsa, hiç kimse onu doğruya irşad edemez” Der daha sonra Peygamberlerin masumluğunu da:

“Bu ayet,Resulün bütün emir ve nehylerde, Allah'tan tebliğ ettiği bütün hususlarda masum olduğuna delalet eden en güçlü delillerden birisidir

Zira Hz Peygamber (sav) bunlardan herhangi birinde hata etmiş olsaydı, O'na itaat, Allah'a itaat etmek kabilinden olmazdı Yine, Hz Peygamber'in bütün fiilleri hususunda da masum olması gerekir” Diyerek Peygamber Efendimiz(sav)’e inkîyad [597] etmenin Allah'a itaat ve O'nun hükümlerine inkîyad etmek olduğunu belirtmiştir[598]

İmam Şafiî (rah), "er-Risale" adlı kitabının "Hz Peygamber'e itaat farzdır" babında şöyle demektedir: "Cenâb-ı Hakk'ın, "Kim peygambere İtaat ederse, muhakkak Allah'a itaat etmiştir" ifadesi, abdest, namaz, zekat, oruç, hacc ve diğer konularda, Hak Teala’nın kullarını mükellef tuttuğu her teklifin (emrin) Kur'an'da bulunduğuna delalet eder Halbuki bu gibi mükellefiyetler Kur'an'da bütün yönleriyle açıklanmamıştır İşte o zaman, bu mükellefiyetleri ancak Hz Peygamber'in beyan etmesiyle yerine getirebiliriz Durum böyle olunca, Hz Peygamber'e yapılan itaatin, Allah'a yapılan itaatin aynısı olduğuna hükmetmek gerekir" [599] diyerek Efendimiz(sav)’in beyanlarının,Allah’u Teala’nın emirlerinin yerine getirilmesindeki ehemmiyeti göstermektedir

Öyleyse Hz Peygamber(sav)’i sevmek ve kendisine tabi olmak farzdır

“De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır” [600] ayeti bu düşüncenin hakikatini vurgulamaktadır

Sevgi (muhabbet), kendisinde idrak et*tiği bir mükemmellik dolayısıyla nefsin bir şeye meyletmesidir İbni Arefe der ki: Araplara göre sevgi, bir şeye doğru kasıt duyarak onu istemek de*mektir el-Ezherî der ki: Kişinin Allah'ı ve Resulünü sevmesi, onlara itaat edip emirlerine uymasıdır Allah'ın kulları sevmesi ise, mağfiret etmek su*retiyle onlara nimet ihsan etmesidir

Selh b Abdullah der ki: Allah'ı sevmenin alâmeti Kur'an-ı Kerim'i sev*mektir Kur’an-ı Kerim'i sevmenin alâmeti Peygamber (sav)'i sevmektir Pey*gamber (sav)'i sevmenin alâmeti sünnet-i seniyyeyi sevmektir Allah'ı ve Kur'an'ı sevmenin, Peygamberi sevmenin, sünneti sevmenin alâmeti ise ahireti sevmektir Ahireti sevmenin alâmeti ise kendisini sevmektir Kendisini sev*menin alâmeti ise dünyaya buğz etmektir Dünyaya buğz ettiğinin alâmeti ise yeteri kadar azık ve asgari ihtiyacındın fazlasını almamaktır[601]

İbni Kesir der ki: Bu ayet-i kerime Allah'ı sevdiğini iddia edip Hz Muhammed'in yolunu izlemeyen herkesin aleyhine hüküm vermektedir Böyle bir kim*se bu iddiasında yalancıdır Kişi İslam dinine bütün söz ve fillerinde tabi olmadıkça bu iddiasında doğru sözlü olamaz Nitekim sahih hadiste Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğu sabittir: "Her kim bizim bu işimize uyma*yan bir iş işlerse o reddedilmiştir" [602]

Şurası bir gerçektir ki Allah’ı tanıdığını ve sevdiğini iddia eden herkesin Allah’ın Peygamberi olan Hz Muhammed(sav)’i de tanıması, sevmesi ve de onun yolundan ayrılmaması gerekir Bilinmeli ki,Resulullah’ın yolundan ayrılan herkes, sapıklık içindedir

Ha*san Basri'den gelen rivayete göre demiş ki:

"Resulullah (sav) döneminde bazı kimseler ve toplumlar Allah'ı seviyor iddiasında bulundular İşte bunu üzerine ileri sürdükleri ve söyleyip durdukları iddialarını amelleriyle doğrulanmalarını istedi Çünkü sevgi, doğrulanmayı gerekli kılar Dolayısıyla kim Allah'ı se*viyor iddiasında bulunuyorsa ve buna rağmen de Allah Resûlünün sünne*tine ve onun getirdiği dinin uygulamalarına karşı çıkıyorsa, o ve benzerleri kesin yalancıdırlar Çünkü; Allah'ın Kitabı olan Kur'an onlar yalanlamaktadır" [603]

Kur’an’ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiy*le Allah'a itaat ediniz Sünnetine uymak, onun gösterdiği yoldan gitmek ve izi*ni takip etmek suretiyle de Resulüne itaat ediniz Bu da Yüce Allah'ın size pey*gamberine tabi olmanızı farz kıldığını göstermektedir

Bütün bu anlatılanlardan sonra denilebilir ki,dil ile Allah'ı sevdiğini söylemek yeterli değildir;Allah'ı sevmenin gös*tergesi Peygamber'e uymaktır Verilen görevi yerine getirmek, sevginin ala*meti olduğu için, Yüce Allah Peygamber'e tâbi olmayı, Allah'ı sevmenin de*lili olarak kabul etmektedir

Allah sevgisinin ilk alameti, Peygamber'e uymak ve ona alaka göster*mektir Allah sevgisi, gönül oluşumu safhasında kalmamalı, insanın davra*nışlarına yansımalıdır ki bunun ilk basamağı da Peygamber'e uymaktır Bu yorumdan hareketle diyebiliriz ki, sevgi bir eylemdir Sevgiyi soyut ol*maktan çıkarıp somut hale getiren eylem, sevginin hem delili, hem de ta*nımıdır

Öyleyse,sevilen varlık eylem ister, onun için Allah, kendisini sevenlerden ilk iş olarak Peygamber'e tâbi olmalarını istemektedir Eylem haline dönüşmeyen sevgi, başak haline gelmeyen tohuma benzer Çünkü seven gönül, insanı ha*rekete geçirir Allah'ı sevmek, aynı zamanda Allah'a inanmak manasına gelir

İmam-ı Gazâlî rha İhyâu Ulûmi'd-Dîn isimli eserinde şöyle der: "Şu dört şeyi yapmadan dört şeyi iddia eden kişi yalancıdır: /41/

Kim cenneti sevdiğini iddia eder de, ibadetleri yerine getirmezse o kişi yalancıdır!

Kim Hazret-i Peygamber'i sevdiğini iddia eder, fakat alimleri ve fa*kirleri sevmezse, o kişi yalancıdır!

Kim cehennemden korktuğunu iddia eder, fakat günahları terk et*mezse o kişi yalancıdır!

Kim Allah'ı sevdiğini iddia eder, fakat başına gelen belalardan şika*yetçi olursa, o kişi yalancıdır! [604]



ASHAB-I KİRAMIN PEYGAMBER SEVGİSİ

Yukarıdan beri Peygamber Efendimiz(sav)’i sevmenin farz olduğunu,onu sevmeden Allah Teala’yı sevilemeyeceğini anlattık

Peki bu sevgi bugün Müslümanlardan isteniyorsa,acaba saadet devrinde Ashab-ı Kiram Peygamberler Efendimiz(sav)’i nasıl ve hangi sevgi yoğunluğunda seviyorlardı

İbn Abbas (ra) anlatıyor: "Bir ara Resulullah (sav) büyük bir sıkıntıya düşmüş, yiyecek bir şeyi bile kalmamıştı Ali keyfiyeti öğrenince dışarı çıktı, Allah Resulü'ne yardım etmek için iş arıyordu Bir Yahudi’nin bostanına geldi Kovası bir hurmaya Yahudi’ye on yedi kova su çekti Yahudi, Ali'ye dilediği hurmalardan alabileceğini söyledi O da “Acve” diye adlandırılan hurmalardan on yedi tane aldı, Peygamberimize getirdi

Resulullah (sav) sordu:

“Eba Hasan, bunlar nereden?”

“Ya Resulullah, aç olduğunuzu duymuştum Bunun üzerine senin için iş aramaya çıktım, kazanacağım parayla sana yiyecek alacaktım Bunları kazandım

“Seni buna, Allah ve Resulü'ne olan sevgin mi sevk etti?”

“Evet!”

“Allah ve Resulü'nü seven hiç bir kul yoktur ki fakirlik ona, selin akışından daha süratli gelip çatmasın Allah ve Resulü'nü seven belalara karşı silah (zırh) hazırlasın, ancak öyle korunur, buyurdu» [605]

Allah Resulünün sevgisi,Ashab-ı Kiram da öylesine olgunlaşmıştı ki,Onun sevineceği bir şeyin olabilmesini kendilerine olabilecek güzel seye tercih ederlerdi

Enes (ra) anlatıyor: «Ebu Bekir'in babası Ebu Kuhafe (ra) biat etmek üzere elini uzatınca Ebu Bekir ağlamaya başladı

Allah Resulü {sav} :

“Eba Bekir, niçin ağlıyorsun?” buyurdu

“Ya Resulullah, bu el babamın eli değil de, amcan Ebu Talib'in eli olsaydı ve bu vesile ile Allah seni sevindirseydi daha çok memnun olurdum! diye karşılık verdi" [606]

İbn Ömer (ra) anlatıyor: «Mekke'nin fethedildiği gün Ebu Bekir (ra), gözleri kör bir piri fani olan babası Ebu Kuhafe'nin elinden tutup Resulullah’ın huzuruna getirince Allah Resulü:

“İhtiyarı evinde bıraksaydın da biz yanına varsaydık! “dedi

“Allah'ın ona sevap vermesini istedim! Gözlerinizin aydınlandığını görmek için babamın İslam'a girmesinden çok amcanız Ebu Talib'in İslam'a girmiş olmasını çok isterdim! “dedi

Allah Resulü:

“Doğru söylüyorsun!” buyurdu» [607]

İbn Ömer (ra) anlatıyor: «Bedir harbinde alınan esirler arasında Peygamberimizin amcası Abbas da vardı Ensarlı Müslümanlar kendisini öldürmekle tehdit etmişlerdi

Allah Resulü bunu duymuştu Ertesi günü:

“Bu gece amcam Abbas yüzünden hiç uyuyamadım, çünkü Ensar'ın kendisini öldüreceklerini söylediklerini haber almıştım” buyurdu

Bunun üzerine babam Ömer:

“Ya Resulullah, ben Ensar' a gideyim” dedi

“Evet, git

O da Ensar'ın yanına vardı ve:

“Abbas'ı serbest bırakın” dedi

“Yok, vallahi bırakmayız” dediler

“Bunu Allah Resulü istiyorsa! “

“Eğer Resulullah istiyorsa peki, al götür” dediler

Ömer, Abbas'ı teslim alınca:

“Ey Abbas, Müslüman ol! Allah'a yemin ederim ki senin İslam'a girmen beni babam Hattab'ın Müslüman olmasından daha çok sevindirir Çünkü öyle seziyorum ki senin Müslüman olman Allah Resulü’nü çok memnun edecektir, dedi» [608]

Şa'bi anlatıyor: «Peygamber Efendimizin amcası Abbas (ra) bir mesele hakkında Ömer'e (ra) ısrar ederek:

“Ey Mü'minlerin Emiri! Hz Musa’nın amcası sana gelseydi ona ne yapardın?” diye sordu

“Vallahi ona iyilikte bulunurdum! “

“Ben de Peygamber Muhammed'in (sav) amcasıyım! “

“Ebu Fazl, sen ne zannediyorsun? Vallahi ben senin babanı kendi babamdan çok severim

“Öyle mi?”

“Evet, öyle! Çünkü ben iyi biliyordum ki Allah Resulü senin babanı benim babamdan çok seviyordu Ben ise, Resulullah’ın sevdiğini kendi sevgime tercih ederim» [609]

İbn Sa'd'daki diğer bir rivayete göre: «Abbas (ra), Ömer'in (ra)huzuruna çıktı ve:

“Peygamber (sav) Bahreyn arazisini bana vermişti” dedi

“Bunu bilen var mı? “

“Şu'be oğlu Mugire “ deyip onu şahit olarak getirdi

Hz Ömer, Mugire'nin şahitliğini kabul etmeyerek Abbas'ın isteğini yerine getirmedi Bunun üzerine Hz Abbas, Ömer'e çok ağır laflar söyledi Ömer de, Abbas'ın oğlu Abdullah'a: «Babanın elini tut," dedi ve :

“Ebu Fazl, kızma! Babam Hattab Müslüman olsaydı senin İslam'a girdiğin kadar sevinmezdim çünkü Allah Resulü’nü, senin İslam'a girmen bahtiyar etmişti, dedi” [610]

İşte görüldüğü gibi Allah Resulünün bir an sevinmesi onlara bütün dünyanın bağışlanmasından daha sevimli geliyordu

Onların sevgisi öylesine kavileşmişti ki,iki dostu hariç bütün sahabe edebinden yüzüne bile bakamazlardı

Enes (ra) anlatıyor: «Aralarında Ebu Bekir ile Ömer'in de bulunduğu Muhacir ve Ensar'dan oluşan Sahabeler oturup Resulullah(sav)’i beklerken Allah Resulü çıkageldi

Ebu Bekir ile Ömer hariç kimse gözünü kaldırıp kendisine bakamazdı Ancak Ebu Bekir ile Ömer gülümseyerek bakarlardı O da bu iki zata bakar, tebessümlerine tebessümle mukabele buyururdu” [611]

Ebu Said (ra) anlatıyor: «Peygamber (sav) vefat ettiği hastalığında bir gün başı bir bezle sanlı olarak mescide yanımıza geldi İlerleyip minbere çıktı ve: «Ruhumu elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki şu anda ben (Kevser) havuz üzerinde duruyorum,[612] dedikten sonra kendisini kastederek:

«Bir kula, dünya ve dünya ziynetleri teklif edildi· de o, ahireti seçti,» buyurdu

Ebu Bekir'den başka hiç kimse Resulullah’ın bu sözüyle neyi kastettiğini anlamamıştı Ama onun gözlerinden yaşlar boşandı, ağladı ve: «Ey Allah'ın Resulü, anam babam sana kurban olsun!

Yok, yok, babalarımız, analarımız, canlarımız, mallarımız sana feda olsun! “dedi [613]

Onlar bu sözü söylerken sadece dilleri ile değil,imanlarının gereğince bütün hüsnü kalpleriyle inanarak söylüyorlardı Zaten onların bu sadakat ve samimiyetlerini her alanda göstermekten de kaçınmamışlardır

Enes b Malik (ra) anlatıyor: "Uhud harbinin vuku bulduğu gün Medineliler (Resulullah’ın öldürüldüğü şayiasını duyunca) şehri terk etmek üzere harekete geçtiler ve: «Muhammed öldürülmüş» dediler Medine'nin her tarafından çığlıklar geliyordu O sırada Ensar'dan ihram1ı bir kadın, durumu Öğrenmek üzere yola çıktı, savaş alanına vardı Burada babasının, oğlunun, kocasının ve biraderinin cesetleriyle karşılaştı Önce hangisinin cesediyle karşılaştığını bilmiyorum Kadın harp alanında maktuller arasında yürürken: -Bu kim?» diye soruyor, -Baban, biraderin, kocan, oğlun!» diye cevap veriyorlardı

“Peki, Resulullah ne oldu?” diye sorduğunda:

“İleride” diyorlardı

Kadın Resulullah’ın yanına varınca Allah Resulü’nün elbisesinin kenarından tuttu ve :

“Ey Allah'ın Resulü, anam babam sana kurban olsun! Sen sağsın ya, kim öldürülmüşse öldürülmüş olsun, umurumda değil! dedi» [614]

Zübeyr (ra) anlatıyor:”Uhud savaşına ben de katılmıştım Medine'de Ashap’tan kimse kalmamıştı Pek çok kimse şehit düştü

O sırada birisi:”Muhammed öldürüldü!» diye feryat edince kadınlar ağlamaya başladılar Bunun üzerine kadının biri: «Durun, hemen ağlamayın Gidip bir bakayım,» diyerek hareket etti Yolda yürürken Allah Resulü’nden başka ne kimseyi düşünüyor, ne de birisini soruyordu» [615]

Sa'd b Ebü Vakkas (ra) anlatıyor: «Uhud savaşında Neccar oğullarından bir kadına, kocasının, babasının ve kardeşinin öldürüldüğü haber verildiğinde kadın:

“Peygamber ne yaptı (nasıldır)? Siz onu söyleyin! “ dedi

“Allah'a hamd olsun, istediğin gibi o iyidir, “ dediler

“Bana onu gösterin, gözlerimle göreyim

“İşte!”

Kadın:

“Ey Allah'ın Resulü, sen sağ olduktan sonra her musibet kolay (göğüslenir)! dedi» [616]

Enes (r,a) anlatıyor: «(Babalığım) Ebu Talha (ra) Uhud savaşında Peygamberimizin önünde ok atıyordu Allah Resulü de arkasında korunmaya çalışıyordu Ebu Talha iyi bir okçu idi O, okunu attığında Resulullah gözlerini kaldırıyor, okunun düştüğü yere bakıyordu

Ebu Talha da:

“Anam babam sana kurban olsun, ya Resulullah, sana ok değmesin, şöyle yapalım, diyerek göğsünü Resulullah’ın göğsüne siper ediyor ve: Ya Resulullah, ben güçlü bir adamım, bütün işlerine beni gönder, bana dilediğin emri ver, diyordu» [617]

Numan oğlu Katade (ra) anlatıyor: «Peygamber Efendimize bir yay hediye edilmişti Uhud savaşının yapıldığı gün onu bana verdi Ben de kenarları aşınıncaya kadar onunla Allah Resulü’nün önünde ok attım Hep Peygamberimizin önünde durdum, gelen okları yüzümle karşılıyordum» [618]



O’NA HER VARATILMIŞ AŞIKTI

O öylesine seviliyordu ki,yaratılmışların en şereflisi olan insanoğlu’nun sevgisinin yanında hayvanlar,ağaçlar hatta cansız varlıklar bile ona olan aşklarını muhtelif hadiselerde dile getirmişlerdir

Hz Ali (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav)'le Mekke'de idim Beraberce bir tarafına gitmiştik O'nun karşısına çıkan her ağaç, her dağ O'na selam veriyor ve: "Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın Resulü!" diyordu" [619]

Cabir İbnu Semüre (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki:

"Mekke'de bir taş var, peygamberlik geldiği zaman günler boyu bana selam verdi, şu anda o taşı biliyorum" [620]

İbnu Abbas (ranhümâ) anlatıyor: "Bir bedevi gelerek Aleyhissalâtu vesselâm'a:

“Senin Allah elçisi olduğunu ne ile bileyim?" dedi

Aleyhissalâtu vesselâm: "Hurma ağacından şu salkımı çağırmamla O benim Allah'ın elçisi olduğuma şahadet eder!" dedi ve onu çağırdı Salkım, ağaçtan inmeye başladı Resulullah (sav)'in yanına düştü ve: "Selam senin üzerine olsun ey Allah'ın Resulü!" dedi Sonra Aleyhissalâtu vesselâm ona:

"Haydi yerine dön!" emrettiler Salkım, yerine döndü ve eski yerine kaynadı Bedevi (bu manzara karşısında) Müslüman oldu" [621]

Hafız el-Beyhakî, Cabir'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah’la beraber bir yolculuğa çıktım O, def-i hacete gitmek istediği zaman uzaklaşırdı Kimse onu göremezdi Çölde bir menzile va*rıp mola verdik Orada ne bir işaret, ne de bir ağaç vardı Bana dedi ki: “Ey Cabir, ibriği al, benimle gel

Ben de ibriği doldurdum Yürümeye başladık Kimse tarafından gö*rülmeyecek kadar uzaklaştık Orada iki ağaç gördük, aralarında birkaç ziralık mesafe vardı Resulullah bana dedi ki:“Ey Cabir, git şu ağaca de ki: Resulullah (sav), diğer ağaçla bir araya gelip birleşmeni emrediyor ki, duldanıza girip def-i hacette bulun*sun

Ben de gidip söyledim, geri döndüm Ağaç da diğeriyle bir araya ge*lip birleşti Resulullah da ağaçların duldasına girip def-i hacette bulun*du [622]

İmam Ahmed b Hanbel,şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah’tan üç şey gördüm(Hadis-i şerif uzun olduğu için konumuzla ilgili bölümü aldık) Bir menzile varıp konakladık Resulullah (sav) orada uyudu Kendisi uykuda iken bir ağaç, yeri yara*rak yanına geldi, üzerine eğildi Sonra tekrar yerine döndü Resulullah (sav) uyanınca, bu durumu kendisine anlattım O da şöyle buyurdu:

“O ağaç, Resulullah’a selam vermek için yüce Rabbinden izin iste*di Rabbi de ona izin verdi…” [623]

İbnu Abdurrahman anlatıyor: "Babam merhumu dinledim Diyordu ki: "Mesruk'a sordum: "Kur'an-ı dinledikleri gece, cinleri(n geldiğini) Resulullah (sav)'a kim haber verdi?" Bana şu cevabı verdi: "Baban, yani İbnu Mesud bana bildirdi ki: "Onların yani cinlerin geldiğini bir ağaç haber verdi" [624]

Hz Enes (ra) anlatıyor: "Resulullah(sav)bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulun(ur)du (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı Hurma kütüğü Aleyhissalâtu vesselâm'ın kendisini terk etmesi üzerine) bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı Bunun üzerine Resulullah (sav) minberden inip kütüğü meshedip okşadı Kütük inlemeyi bırakıp sükunet buldu" [625]

Mescid-i Nebevî'de cemaatin artmasıyla arkada kalanlar Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuşmalarını yeterince işitemez olurlar Bunun üzerine, hutbelerin yüksekçe bir yerden verilmesi zaruret haline gelir ve bir minber inşa edilir Resulullah minberin inşasından sonra, daha önce hutbe sırasında dayandığı hurma kütüğünü terk ederek minberin üzerinden hutbe vermeye başlar

Kütük bu ayrılığın tesiriyle inler ve deve gibi ses çıkarır Hadisin Buhârî'de, Hz Cabir'den gelen veçhinde kütüğün çocuk gibi bağırdığı ifade edilir Bu vaka, mescid de çok sayıda kimsenin huzurunda cereyan etmiş olduğu için, pek çok sahabi tarafından rivayet edilmiştir[626]

"Ebu Zerr(ra)'nın şöyle rivayet edilir:

Ben, Resulullah (sav)'in yalnız bulunduğu vakitleri araştı*ran bir adamdım Bir gün onun yalnız başına oturmakta olduğunu gör*düm Yalnızlığını fırsat bilerek gidip yanma oturdum O esnada Ebu Be*kir gelip selam verdi Resulullah’ın sağ tarafına oturdu Sonra Ömer ge*lip selam verdi, Ebu Bekir'in sağ tarafına oturdu Sonra Osman gelip se*lam verdi, Ömer'in sağ tarafına oturdu Resulullah (sav)'m önünde de yedi (yahut dokuz) çakıl tanesi vardı Onları avucuna aldı Çakıl tanele*ri teşbih getirdiler O hurma dalının inleyişi gibi inlediklerini işittim Sonra onları yere bıraktı İnlemeleri kesildi Tekrar alıp Ebu Bekir'in avucuna bıraktı O çakıl tanelerinin teşbih getirdiklerini ve hurma dalı gibi inlediklerini işittim Onları yere bırakınca sesleri kesildi Tekrar onları alıp Ömer'in avucuna bıraktı Teşbih getirdiklerini ve hurma dalı gibi inlediklerini işittim Yere bıraktı, sesleri kesildi Sonra yine alıp Osman'ın avucuna bıraktı Teşbih getirdiklerim, hurma daimin inleyişi gibi inlediklerini işittim Sonra yere bıraktı ve sesleri kesildi Resulullah (sav): "İşte bu, nübüvvetin hilafetidir" buyurdu" [627]

İmam Ahmed b Hanbel, Cabir b Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Resulullah (sav) ile bir yolculuktan dönüyorduk Beni Neccar ka*bilesinin bahçelerine vardığımızda bir devenin bahçeye girmediğini ve sahipleri tarafından zorlandığını gördük Sahipleri, durumu Resulullah’a anlattılar O da bahçenin yanma geldi Deveye seslendi, deve dudağını yere sürerek gelip Resulullah’ın Önünde diz çöktü Resulullah (sav):

“Bana bir yular getirin” dedi Getirilen yuları devenin boynuna taktı Sonra da sahibine teslim etti Arkasından insanlara dönüp şöyle buyurdu:

“Göklerle yer arasında (cinlerle insanların asileri dışında) benim Allah Resûlü olduğumu bilmeyen hiçbir şey yoktur" [628]



Beyhaki Ebû Said el-Hudri'den şöyle nakleder: "Peygamber (sav), yakaladıkları bir geyiği, çadırlarının direğine bağlamış bulunan bâzı kimselere uğradığı zaman, buradaki geyik kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, beni salıver de gidip yavrularımı emzireyim ve geri geleyim!" diye yalvardı Peygamberimiz: "Bâzı kimselerin yakalayıp bağladıkları zavallı bir geyik!" buyurdu ve ondan, kesin döneceğine dâir yeminli söz aldıktan sonra onu serbest bıraktı Geyik koşarak gidip yavrularını emzirdi ve derhal geri döndü Resulullah da onu tekrar eski yerine bağladı Bu sırada oraya gelen sahihlerine de, onu serbest bırakmalarını istedi Onlar, o geyiği Hz Peygamber'e hibe ettiler Peygamberimiz de bunun üzerine bağını çözüp o geyiği serbest bıraktı" [629]



PEYGAMBER EFENDİMİZİ SEVMENİN TEZAHÜRÜ SALAT U SELAM

Peygamber Efendimiz(sav)i sevmenin bir alameti de O’na bolca salat u selam getirmektir Bu hem O’nu sevmenin bir tezahürü hem de mü’minin menfaati açısından önem arzeder

Allah Teala’nın ve meleklerin bile peygamberlerin şerefini yücelttiklerini, bizim de salavat getirmemiz gerektiğini:

"Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin”[630] buyurmaktadır

Allah Teala bu âyet- i kerimede, Peygamberi Hz Muhammed’in kendi nezdinde ve yüce varlıklar olan Melekler katında üstün bir makamı olduğunu bildiriyor Kendisinin Hz Muhammed (sav) i övdüğünü, Meleklerin de onun için duada bulunduklarını bildiriyor ve yeryüzünde yaşayan biz insanların da onu övmemizi emrediyor

Âyet-i kerimede "Salât" kelimesi geçmektedir Bu kelime, Allah’a isnat edildiğinde 'Rahmet", Meleklere isnat edilginde "Dua ve af dileme" anlamına gelmektedir[631] ümmetten salât ise, ona dua ve onu tazim etmek demektir[632]

Savi şöyle der: Bu âyette Peygamber (sav)'in üzerine rahmet inen bir kimse olduğuna ve mutlak olarak öncekilerin ve sonrakilerin en üstünü olduğuna en büyük delil vardır Çünkü, Allah'ın Peygamberine salatı, yüceliğini ifade ile birlikte rahmetidir Peygamber'in (sav) dışındakilere salâtı ise, mutlak rahmettir Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Allah size salât edendir Melek*leri de salât eder" [633] İki salât arasındaki farka ve iki makam arasındaki üstünlüğe bak İşte bu sebeple, Hz Muhammed (sav) rahmetlerin kaynağı ve tecellilerin menbaı olmuştur [634] siz de ey mü'minler! Peygambere çokça salât ve selâm getiriniz Onun, sizin üzerinizde çok hakkı vardır Sizi sapıklıktan hidayete ileten, karanlıklardan nura çıkaran odur Öyleyse, onun şerefli ismi ne zaman anılırsa, Allah'ım! Muhammed'e ve âline rahmet et Ona çokça selâm et" deyin Kâ'b b Ucre'den şöyle rivayet edilmiştir: Dedik ki, yâ Resulullah! Sana selâm vermeyi biliyoruz, sana salât nasıl olur? Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Ey Allah'ım! İbrahim'e salât ettiğin gibi, Muhammed'e ve âline de salât et" deyin[635]

Savi şöyle der: “Meleklerin ve mü'minlerin Peygambere (sav) salât etmelerinin hikmeti, onları bununla şereflendirmektir Şöyle ki, onlar Peygambere (sav) salat ve onu yüceltme hususunda Allah'a uymuşlardır Aynı zamanda, onun insanlar üzerindeki bazı haklarından do*layı bir mükâfattır Çünkü Hz Peygamber (sav), insanlara ulasan bütün nimetlerde en büyük vasıtadır Bir kimseye herhangi bir şahıstan bir nimet gelirse, o şahsı mükâfatlandırması onun üzerine bir haktır Ancak insanlar Rasulullah (sav)'a mükâfat vermekten âciz oldukları için, her şeyin sahibi ve herşeye güç yetiren Allah'tan ona mükâfat vermesini istediler”[636]

İmam Nesaî'nin rivayetine göre Abdullah b Ebi Talha'nın babasından nakletti*ğine göre Resulullah (sav) bir gün sevinç ifadeleri yüzünden okunarak gel*di Ben: “Bizler yüzünde sevinç ifadelerini görüyoruz, dedim Şöyle buyurdu: "Melek bana gelip dedi ki: Ey Muhammed, Rabbin buyuruyor ki: Bir kişi sa*na salât getirecek olursa, mutlaka Ben de ona on defa salât getireceğim, bir kişi sana selâm getirecek olsa, mutlaka Ben de ona on selâm getirecek ol*sam, seni razı etmez mi?” dedi" [637]

Yine İmam Nesaî'nin rivayetine göre Abdullah(b Mesud)şöyle demiştir: Resulullah (sav)buyurdu ki: "Şüphesiz Allah'ın yeryüzünde seyahat eden melekleri vardır Ümmetimden bana getirilen selâmları bana ulaştırırlar " [638]

Resulullah Efendimiz(sav) getirilen salavatların mü’minlere menfaatini :

“Kim bana bir defa salavat getirirse Allah ona on defa salavat getirir ve on hatasını bağışlar “ [639]

Peygamberimiz diğer bir Hadis-i Şerifinde de şöyle buyurmuştur:

"Kim bana salavat getirirse, bana salavat getirdiği müddetçe Melekler de ona salavat getirirler Kişi salavatı isterse çoğaltsın isterse azaltsın” buyurmaktadır

Bir başka hadis-i şerif de ise,Abdullah İbni Amr İbni Âs(ra)Resulullah(sav)’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:“Kim bana bir defa salât ü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teala da ona on misli merhamet eder” [640]

Bir başka hadis-i şeriflerinde ise,İbni Mesud (ra)^dan rivayet edildiğine göre Resulullah (sav)şöyle buyurdu: “Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir” [641]

Rivayet olunduğuna göre ona ey Allah'ın Resûlü aziz ve celil olan Allah'ın: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ederler" buyruğu hakkın*da ne dersin? diye sorulmuş, Peygamber (sv) şöyle buyurmuştur: "Bu örtü*lüp gizli tutulmuş ilimdendir Şayet siz bu hususta bana sormamış olsaydınız, bu hususu ben size haber vermezdim Yüce Allah, benim için iki melek görevlendirmiştir Bir Müslüman’ın yanında anılıp da o bana salât getirecek olursa, mutlaka o iki melek: Allah sana mağfiret buyursun, derler Yüce Al*lah ve melekleri de bu iki meleğe cevap olarak: Amin derler Bir Müslüman’ın yanında adım anıldığı halde, o da bana salât getirmeyecek olursa, mut*laka o iki melek: Allah sana mağfiret etmesin derler Yüce Allah ve melek*leri de o iki meleğe amin diye cevap verirler" [642]

Bir başka hadis-i şeriflerinde ise Resulullah(sav)şöyle buyurmuştur:

Cenab-ı Hak, bir kuş yarattı; bunun bir kanadı doğuda ve bir kanadı ise batıdadır Başı Arş'ın altında ayakları ise yedinci kat yerin altındadır Bu kuşun üzerinde, Allah Teala'nın yaratıkları sayısınca tüy vardır Üm*metim*den bir erkek veya bir kadın bana salat u selam getirdiği zaman, Allah Teala, bu kuşa Arş'ın altında bulunan nurdan denize dalmasını em*reder Kuş, nur denizine dalar ve kanatlarını çırpar Kuşun her bir kana*dından bir damla damlar Allah Teala, bu damlaların her birinden bir melek yaratır ve o kişi için kıyamet gününe kadar istiğfar ederler" [643]

Anlatıldığına göre, Resulullah sav'e salât u selâm getirmekten ga*fil olan biri rüyasında Efendimizi görür Fakat Hazret-i Peygamber ona hiç iltifat edip bakmaz Adam der ki:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bana kızgın mısınız?” Hazret-i Peygamber: “Hayır! “

Adam: “O halde neden bana bakmıyorsun?”

Hazret-i Peygamber: “Çünkü seni tanımıyorum! “

Adam:“Beni nasıl tanımazsın! Ben senin ümmetinden bir kişiyim Halbuki alimler, senin ümmetinden olan birini,ananın evladını tanımasından daha iyi tanıdığını söylerler! “

Hazret-i Peygamber:

“Alimlerin söylediği doğrudur Fakat sen salât u selâm getirmek sure*tiyle beni hiç hatırlayıp anmadın Çünkü benim ümmetimi tanımam, onların bana getirdikleri salât u selâm nispetindedir! “

Adam bu sözler üzerine kendine gelir ve her gün Hazret-i Peygamber'e yüz defa salât u selâm getirmeye söz verir ve bunu da ye*rine getirir Bir süre sonra Hazret-i Peygamber'i tekrar rüyasında görür Efendimiz buyururlar ki "Şimdi seni tanıyorum ve senin için şefaat edece*ğim!" Çünkü artık o kişi Hazret-i Peygamber'in sevgisiyle dopdolu olmuştu [644]

Peygamberimiz (sav)'in adının geçtiği her zaman ya da her mecliste bir defa vacip oluşu yahut sayı ile sınırlamaksızın çokça salavatta bulun*mak, salavat getirmeyi teşvik eden ve salavatı terk etmekten sakındıran hadisleri delil olarak kabul etmektir İyilikte bulunmayı teşvik eden: "Kim bir iyilik getirirse, ona on misliyle karşılık vardır" [645] ayeti bu delillerden biridir

Peygamber Efendimiz(sav)Salat u selam getirmeyi önemsemeyenleri ise:

"Cimri o kimsedir ki ben yanında anılırım da bana salavat getirmez"

Peygamberimiz yine bir Hadis- Şerifinde de şöyle buyuruyor:

"Yanında zikredildiğim halde bana salavat getirmeyenin bumu yere sürül*sün, Ramazan gelip çıkıncaya kadar kendisini affettiremeyen adamın bumu yere sürülsün» Baba ve annesi yanında yaslandığı halde onların vasıtasıyla (onların duasıyla) cenneti kazanamayanın burnu yere sürülsün” [646]

Ebû Cafer ra Resulullah sav'den şöyle rivayet eder:

"Kim bana salavat getirmeyi unutursa cennetin yolunu şaşırır!" [647] buyurmuştur

Anlatıldığına göre adamın biri çölde giderken gayet çirkin bir surat gö*rür "Sen kimsin?" diye sorar O çirkin surat "Ben senin çirkin amelinim!" der "Senden kurtulmanın yolu nedir?" diye tekrar sorar Der ki:

“Hazret-i Peygamber sav'e salât u selâm getirmek! “

Nitekim Resulullah sav şöyle buyurur:

"Bana getirilen salât u selâm sırât üzerinde nurdur Kim bana Cuma günü seksen defa salât u selâm getirirse, Cenab-ı Hak cc onun seksen yıllık günahını affeder!" [648]

Cuma günü, Peygamberimiz (sa)'in kabrini ziyaret etme esnasın*da, namaz için ezan okunduktan sonra ve cenaze namazında Rasulullah (sav)'e çokça salât ve selâm getirmek sünnettir

İmam Ahmed, Ebu Davud, Nesai ve İbni Mace'nin Evs b Evs es-Sekafî (ra)'den rivayet ettikleri hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav) şöyle bu*yurmaktadır: "En faziletli günlerinizden biri cuma günüdür: Âdem o gün yaratıldı O gün ruhunu teslim etti Sur'a üfürülme o gündür Bütün insan*ların bayılıp helak olmaları o gündür O halde o gün bana çok salavat geti*rin Zira sizin salavatınız bana arz olunur" Sahabe-i Kiram dediler ki:

“Ya Resulullah! Bizim salavatımız nasıl sana arz olunur? Halbuki sen çürümüş olacaksın” Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki Allah yeryüzüne, peygamberlerin cesetlerini yemesini ha*ram kıldı”[649]

Allah Teala bir ayette şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladı*ğına baksın Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdar*dır" [650]

Not:Salavat okumayı günlük vird hâline getirmek isteyenlerin bunun için izin ve talimat almaları gerekir Vird hâlinde okunacak salavatlar için “Delailü’l-Hayrât” kitabı tavsiye edilir Belli bir sayı olmaksızın istenildiği kadar salavat okunabilir

EFENDİMİZ(SAV)’E AŞIK OLAN ZÜMRE VELİLER[651]

Veliler Resulullah(sav)’ın vârisi ve halîfeleridir Muhammedî nûru yayar, sünneti ihyâ, kulları ıslâh ederler Onlara hürmet, Allah ve Resûlüne hürmet olur Bu konuda Rasulullah (sav) buyurur:

“Alimler, peygamberlerin varisleridir Şüphesiz peygamberler, altın ve gümüş cinsi maddî şeylerden mîras bırakmazlar

Onlar sadece ilim bıraktılar Kim o ilmi alır ve hakkı ile amel edip yayarsa, (dünya ve Ahirette) büyük bir nasîp ve derece elde etmiş olur” [652]

Allame İbnu Hacer (rah) vâris kimdir? sorusuna kısaca şu cevabı verir:

“Vâris, vâris olduğu kimsenin makamını ayakta tutan zattır Dolayısı ile bu makamı temsil etme ve kendisine itaat edilme yönüyle onunla aynı hükümdedir” [653]

İmam Kastallânî (rah), peygamberlere varis olmanın şerefini şöyle açıklar:

“Nübüvvetten daha şerefli bir rütbe olmadığı gibi bu rütbeye vâris olmaktan daha yüksek bir şeref yoktur” [654]

Sultânu’l-ülemâ lakabıyla meşhur İzzuddin b Abdüsselâm (rah), Hz Peygamberden (sav) kimin ne elde ettiğini şöyle açıklar:

“Marifet ve manevi hallerde en üstün derecede bulunan peygamberlere varis olan alim ve arifler, onların farklı yönlerine varis olmuşlardır

Bunlar içinde arifler, peygamberlerin söz ve amellerine sarılarak, onlardaki Allah’a yakınlık hâline varis olmuşlardır

Fakihler, zâhirî amellerle ilgili hükümlere varis olmuşlardır

Ehl-i tarik, bâtınî amellerle ilgili manevi hallere vâris olurken, zâhidler, dünyayı terk ve aza kanâaat ahlâkına, veli ve abdâllar ise, peygamberlere has marifet ve kerametlerin bir kısmına varis olmuşlardır“ [655]

Hz Rasulullah (sav) şöyle buyurur:

“Alimlere ikram ve hürmet ediniz Onlar peygamberlerin vârisleridir Kim onlara ikram ve hürmette bulunursa Allah ve Rasulüne hürmette bulunmuş olur“ [656]

“Rasulullah (sav), ‘Allah halîfelerime rahmet etsin!’ diye dua etti Ashab, ‘Halifeleriniz kimlerdir, ey Allah’ın Resulü!’ diye sordu Efendimiz (sav) şu cevabı verdi:“Onlar sünnetimi ihya eden ve onu Allah’ın kullarına öğretenlerdir“ [657]

Hz Ebu’d-Derdâ (ra), Hz Peygamberden (sav) sonra bu ümmetin yükünü çeken ulu zatları şöyle tanıtır:

“Allah’ın öyle kulları vardır ki kendi zamanlarında arzın manevi direkleri olan peygamberlere hâlife olmuşlardır

Peygamberlik kesilince Allahu Teala Ümmeti Muhammed içinden abdal denilen velilerden bir grubu peygamberlerin yerine koydu

Onlar ne çok namaz kılarak, ne çok oruç tutarak, ne de çok tesbih çekerek insanları öne geçtiler Fakat onları öne geçiren husus, güzel ahlak, verâda sadakât, güzel niyet, bütün müslümanlar için sahip oldukları gönül selameti ve Allah için nasihat gibi güzel ahlaklarıdır“ [658]

Resulullah’ın (sav) âilesinden sayılmışlardır Onlar bu şerefli yakınlığa takvalarıyla ulaşmışlardır İman ve takva bağı nesep bağından daha kuvvetlidir ve daha geçerlidir Bu konuda Resulullah (sav) buyurur:

“Bütün muttakîler, Muhammed’in âlidir” [659]

“Ehl-i beytimden bazıları kendilerinin bana insanların en sevgilisi olduğunu düşünüyorlar Halbuki durum öyle değildir Şüphesiz benim içinizdeki dostlarım, muttakîlerdir Onlar(neseb ve yer olarak)kim olursa olsun,nerede bulunursa bulunsun, değişmez” [660]

[593]-İsrâ suresi ayet-95

[594]-Ebu Cafer Muhammed b Cerir et-Taberi,Taberi Tefsiri,V,318

[595]-Nisâ suresi ayet-64

[596]-Nisâ suresi ayet-80

[597]-Boyun eğme,mutî olma,itaat etme

[598]-Fahreddin Er-Razi,Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb,VIII,178-179

[599]-Fahreddin Er-Razi,Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb,VIII,180

[600]-Al-i İmran suresi ayet-31

[601]-İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an,IV,168-169;Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir,II,190-192 (İstenildiği şekilde kısaltılarak alınmıştır)

[602]-Müslim,K el-Akdiye bab,17-18,Hadis No1918,Ebu Davud Kes-Sünne,bab,5 Hadis No4606

[603]-İmam Nesefi,Nesefi Tefsiri,II,250

[604]-Gazali,Kalplerin keşfi,56

[605]-İbn Asakir,Kenz,III,321

[606]-Ömer b Şebbeh, Ebu Ya'la, Hakim, İsabe: 4/116;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,359

[607]-Taberani,Bezzar rivayet etmiştir;Hayatü's-Sahabe,II,359

[608]-İbn Merdeveyh, Hakim, İbn Asakir rivayet etmişler;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,359-360

[609]-İbn Sa'd: 4/20;Hayatü's-Sahabe,II,360

[610]-Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,360

[611]-TirmiziKadı Iyaz,Şifa-i Şerif,II,33;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,361

[612]-Resülul1ah'ın böyle buyurmasının bir sebebi vardı Çünkü bir hadis-i şeriflerinde: «Benim minberim havuzumun tam üzerindedin diyerek minberinin bulunduğu mahallin altında Kevser havuzunun olduğunu bildirmişlerdi

[613]-Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,368

[614]-Taberani, Heysemi,VI,115;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,367

[615]-Bezzar rivate etti;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,367

[616]-İbn İshak, el-Bidaye,IV,47;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,367

[617]-İmam Ahmed,el-Bidaye,IV,27, İbn Sa'd,III,65;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,368

[618]-Taberani rivayet etti;Kandehlevi,Hayatü's-Sahabe,II,368

[619]-Tirmizî,Menakıb,8,(3630);İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XV,440Hadis no:5586

[620]-Müslim,Fezail,2,(2277);Tirmizî,Menakıb,7,(3628) ;İb rahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XV,440

[621]-Tirmizî, Menakıb 9, (3632);İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XV,441,Hadis no:5588

[622]-İbn Kesîr,El Bidaye Ve'n-Nıhaye,VI,184

[623]-İbn Kesîr,El Bidaye Ve'n-Nıhaye,VI,180

[624]-Buharî,Menakıbu'l-Ensar,32;Müslim,Salat,153;İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XV,441

[625]-Tirmizî, Menakıb 9, (3631);İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XV,442;Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,II,145-147

[626]-İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XV,442;İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nıhaye,VI,167-172

[627]-İbn Kesîr,El Bidaye Ve'n-Nıhaye,VI,173;Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,II,143

[628]-İbn Kesîr,El Bidaye Ve'n-Nıhaye,VI,177(Daha Çok misal için:İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nıhaye,VI,163-187)

[629]-Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,II,114-115;Hayvanların,Efendimiz (sav)’e olan sevdaları için geniş açıklama-109-124

[630]-Ahzab suresi ayet-56

[631]-Taberi,Tefsir,VI,518

[632]-İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an,XIV,171

[633]-Ahzab sûresi ayet-43

[634]-Savi Haşiyesi,III,287

[635]-Buhârî,Tefsir,33/10

[636]-Savi Haşiyesi,III,287;Sabuni, Safvetü’t-Tefasir,V,105-106

[637]-İbn Hibban, Sahih, III, 196; Darimî, II, 408; Nesâî, III, 50; müsned, IV, 29, 30

[638]-Muvatta,I,165;Müslim,I,305;Tirmizî,V,359;Darimi, I, 356;Ebû Davud,I,258;Ne*sâî,III,45,47;Müsned,V,273

[639]-Ahmed b Hanbel,Müsned,III,102,261

[640]-Müslim,Salât,70;Ayrıca bkEbû Davud,Vitir,26;Tirmizî,Vitir,21;Nesâî,Ezân,37, Sehv ,55

[641]-Tirmizî, Vitir 21;Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi,402,Hadis no:1401

[642]-Taberanî,el-Kebri,III,89;el-Heysemî,Mecmau'z-Zevaid,VIII 93,

[643]-Gazali,Kalplerin Keşfi,58;

[644]-Gazali,Kalplerin Keşfi,55-56

[645]-Enam suresi ayet-160

[646]-Ahmed b Hanbel Müsned,II,254;Taberi,Tefsir,VI518

[647]-İbnu Mâce, 908; Tuhfetü'l-Ahvezî, 3683

[648]-Gazali,Kalplerin Keşfi,55;Hadis bu lafızla bulunamamıştır Ancak Tirmizî şu lafızla rivayet edilmiş bir hadis-i şerif mevcuttur: Resulullah sav buyurdular ki:"Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavât okuyandır" Tirmizî, Salât 357, (484)

[649]-Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir,XI,394

[650]-Haşr suresi ayet-18

[651]-Bu bölüm;Dilaver Selvi,Kaynaklarıyla Tasavvuf,I,131-134(İstenildiği şekilde kısaltılarak alınmıştır)

[652]-Ebû Davud, İlim, 1; Tirmîzî, İlim, 19; İbnu Mâce, Mukaddime, 17; Darimi, Mukaddime, 32

[653]-İbnu Hacer, Fethu’l-Bârî, I, 216

[654]-Kastallânî, İrşatu’s-Sârî, I, 167

[655]-İzzet b Abdüsselâm, Kavâidü’l-Ahkâm, 354

[656]-Hatib, Târih, IV, 438; Süyûtî, el-Câmi’u-s Sağîr, No: 1428

[657]-Ebu Nuaym, Ahbaru Isfahan, I, 81; Tabarani, el-Evsat, No: 5842; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, I, 126

[658]-Tirmîzî,Nevâdiru’l-Usûl,I,165Suyûtî,el-Haberu’d-Dâl (el-Hâvî içinde),II,465;Zebîdî,İthâfu’s-Sâde,473

[659]-Taberânî,el-Mu’cemu’s-Sağîr,no:318, el-Evsat, IV, 204 (No: 3356); Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, X, 269

[660]-Taberânî,el-Mu’cemu’s-Sağîr,no:318Ayrıca bkz:Buhârî,Edepü’l-Müfred,No:896;Beyhakî,Kitâbu’z-Zühd 882

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.