![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 1: Elestü: Kâlû–belâ ne demektir? Cevap: Bu sözler, Yaradan’ın yaratıklarıyla; hususiyle insanla olan mukâvelesine ait bir kısım sözlerdir ki bu mukâvelede: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorulur ![]() ![]() Bu meselenin iki yönü vardır: 1 ![]() 2 ![]() Birinci şık itibariyle, birkaç mülâhaza arzedilebilir ![]() a ![]() ![]() b ![]() ![]() ![]() Bu iki şekilde cereyan eden “soru-cevap” veya “teklif ve kabul” söz ve beyanla değil gibidir ![]() ![]() ![]() Aslında, binbir çeşit hitab ve binbir çeşit cevab sahibi Rabbin, “hitab ve cevab” indeksini (fihristini) nazara almadan böyle bir hükme varmak, tekellüfden sâlim olamaz ![]() ![]() c ![]() ![]() ![]() ![]() İnsana emânet edilen nefis veya benlik (ego), Yaratıcı’nın yüce varlığını bilmek ve itiraf etmek için ona verilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu mukâvele, kudret ve irâdenin yazdığı muhteşem kitabın ma’nâsını anlama ve hâdisat satırlarının esrârını kavrama neticesinde, âdetâ bir “icab ve kabul” gibidir ![]() d ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah’ın, bu çeşit konuşması, insanın kalbine gelen esintilerden, melekler âlemine kadar çok geniş bir dâirede cereyan ediyor olmasına rağmen, her dâirenin “alma-verme” keyfiyeti başka başka olduğundan, bu dâirelerden herhangi birine, ne gelen mesajı, ne de ondan yükselen söz ve ifadeyi, bir başka daireye göre ne duymak, ne de tesbit etmek mümkün değildir ![]() Aslında bizlerin herşeyi duyabileceğini iddia etmek de çok yanlış bir kanaattir ![]() ![]() ![]() Bu îtibarla, Cenab-ı Hakk’ın zerrelerle konuşması; sistemlere emirler vermesi; terkibler, tahliller yapması, çok yüce buudlarda cereyan edip durduğundan bizim küçük ölçücüklerimizle tesbit edilmesi mümkün değildir ![]() Allah (cc), zerrelerle mukâvele yapacak, moleküllerle mukâvele yapacak, hücrelerle mukâvele yapacak; atomlar âleminde, anne karnında, çocukluk devresinde mukâvele yapacak, fakat biz bunları, kendi ölçücüklerimiz içinde açık seçik olarak hiçbir zaman tesbit edemeyeceğiz ![]() Hele bu görüşme, insan ruhu ve o ruhda bir mekanizma olan vicdanla olmuşsa ![]() ![]() İnsan ruhu, müstakil bir varlıkdır ve bu husus bugün artık münakaşa götürmeyecek şekilde vuzûha kavuşmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ruh, insan bedeninden evvel ve bir bakıma zaman üstü mahiyete sahip bulunduğundan, mîsâkla alâkalı icâb ve kabul onunla yapıldığı takdirde, anlama ve anlatma kıstaslarımız içinde onu kavramamız kat’iyen mümkün değildir ![]() ![]() ![]() Binaenaleyh, “elest bezminde” de ruhlar Rab’le mukâveleye çağrıldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kitab başlı başına yüce hakikatin en yanılmaz şahidi ve mukâveleye imza atan âkiddir ama, böyle bir dili öğrenme cehdinden mahrum olanlara bunu anlatmak çok da kolay olmasa gerek ![]() ![]() Şayet kafalar, şartlanmışlıkdan arınabilse, insan, vicdanının bu ilk mîsâka “evet” dediğini duyacak ve görecektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi, gelelim meselenin ikinci yönüne, acaba bu mukâvele ne zaman yapıldı? Hemen arzedeyim ki; bu mevzuda, nasslarda kat’î bir şeyin gösterilmesi oldukça güçtür ![]() ![]() Bu îcab ve kabul, spermin döl yatağına seyahati esnasında olmuştur ![]() ![]() ![]() Bütün bu mütâlâaların kendilerine göre müdafaa yol ve usulleri de vardır ![]() ![]() Bu misâk ruhlar âleminde olabildiği gibi, ruhun kendi atomlarıyla münâsebete geçtiği başka bir âlemde de olabilir ![]() ![]() ![]() Düne, bugünle beraber seslenen ve dünü bugünle beraber duyan ve dinleyen Allah (cc), bütün bu devrelerin hepsinde de bu misâkı almış olabilir ![]() ![]() Ne var ki, mide, açlığını kendine has diliyle anlattığı, vücud, elem ve acılarını kendi kelimeleriyle dile getirdiği gibi, vicdan da kendi dilini kullanarak, kendi terminolojisine sâdık kalarak sözleşmelerden bahisler açıyor; duyduğu acı ve ızdırablar için inliyor; verdiği sözde sâdık kalmak için çırpınıyor ve muttasıl bir dalgalanma hâlinde heyecanlarını sürdürüyor ![]() ![]() En yüce hakikate bir mir’ât-ı mücellâ olan gönül ne zengin bir kütüphane, ne muhteşem bir kayıt defteri, ne âli bir mahfaza, ama, ondan anlayan mütâlâacının nazarında! ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 2: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine “Evet Rabbimizsin” ile cevab verildiğine aklî delil var mıdır? Cevap: Bazı meseleler vardır ki, bunları aklen izâh etmek çok zordur ![]() ![]() ![]() Bu soruyu iki cihetten ele alabiliriz: 1 ![]() 2 ![]() Evvelâ, Cenab-ı Hakk’ın, herhangi bir âlemde, ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Onların da: “Evet, Rabbimizsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kısmı “zerrât âleminde daha atomlar halindeyken, ileride terkib hâline gelecek bu zerrelerden, ruhları ile beraber söz alınmıştır” demektedir ![]() ![]() ![]() Esas itibariyle Cenab-ı Hakk’ın varlıklarla konuşması çeşit çeşit ve değişiktir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalbin kendine göre bir konuşması vardır ki, kalb konuşur ama bu konuşma duyulmaz ![]() ![]() ![]() Bazan olur ki, rüyalarımızda birşeyler konuşuruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı kimseler uyanıkken dahi, misâl âleminden nazarlarına arz edilen misâlî levhaları görür ve misâli şahıslarla konuşurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vahiy ise, bambaşka bir konuşma tarzıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Velinin kalbine ilham geliyor: Âdeta onun içine birşeyler fısıldanıyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir de telepati var ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Allah (cc), “lâ yuâd ve lâ yuhsâ” (sayısız, pek çok) konuşma stilleri yaratmış ![]() Şimdi gelelim meselemize ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şu nokta çok önemlidir: İnsanlar, misâl âleminde, berzah âleminde veya ervah âleminde gördükleri, duydukları şeyleri, bu âlemin mikyasları ile değerlendirdikleri takdirde yanılırlar ![]() ![]() İster cesedine sorsunlar, ister ruhuna; netice değişmez; ama, ölü duysa bile, onun yanında bulunan kimseler kat’iyen bunu duymazlar ![]() ![]() ![]() ![]() Binaenaleyh, bu (A’râf, 7/172) Allah’ın (cc) ruhla olan, ruha mahsus bir mükâlemesidir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir keresinde bu meselenin izâhını yaparken, birisi dedi ki: “Ben bunu duymadım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vicdan dediğimiz şey ne ise, kendisine ait fakülteleriyle, bölümleriyle daima Allah’ı terennüm eder ve o hiç yalan söylemez ![]() ![]() ![]() ![]() Bir diğer husus da şudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ama, aklî isbatına gelince, tabiî, bazı meselelere aklî dendiği zaman mahsusatı isbat ettiğimiz gibi, yani size bir çınar ağacını, bir çam ağacını göstermek gibi, bunu göstermemiz mümkün değildir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 3: İrâde-i Külliyenin yalnız ve yalnız Allah’a ait olduğu Kur’an-ı Kerim’de beyan olunmuştur ![]() ![]() Cevap: Meselenin kısaca ifadesi şudur: İnsanın elinde irâde vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâinatta olup biten herşeyi Allah yaratır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsterseniz biraz daha açalım: Meselâ; hazırlanıp, işler, çalışır, yürür hâle getirilmiş bir makina düşünelim ki; sadece çalıştırmak için onun düğmesine dokunma vazifesi, size verilmiş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() A) Küllî İrade B) Cüz’î İrâde ![]() İrâde dediğimiz; murad etme, dileme demektir ki tamamen Allah’a aittir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu husus, yanlış anlaşılmasın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meseleyi daha fazla tenvir için, burada bir büyük zâtın bu mevzûda irad ettiği bir misâli arzetmek istiyorum: Diyor ki: “Sen bir çocuğun isteğiyle, onu kucağına alsan; sonra sana dese ki, beni falan yere götür; sen de onu oraya götürsen; o da orada üşüyüp hastalansa; şimdi o çocuk sana: “Beni niye buraya getirdin” diye itirazda bulunabilir mi? Bulunamaz, çünkü, kendisi istedi ![]() ![]() Şimdi bu hususta çocuğun iradesi inkâr edilebilir mi? Edilemez; zira, o talep etti ve istedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşin doğrusunu, herşeyi takdir eden Allah bilir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 4: Kur’ân-ı Kerim’de, “Ben, kime dalâlet murad edersem, dalâletten ayrılmaz; kime hidayet murad edersem hidayetten ayrılmaz” deniliyor ![]() ![]() ![]() Cevap: Bu soruda iki şık var; birincisi: “İrade-i külliye ile, Cenab-ı Hakk nasıl diliyorsa, öyle mi oluyor; yoksa insan kendi iradesini mi kullanıyor?” Bu sorudaki âyet şöyledir: “Allah bir kimseyi hidayete erdirirse, kimse onu saptıramaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dikkat edilirse, bunların her ikisi de birer iş, birer fiildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ama, bu demek değildir ki; kulun hiçbir dahli, mübaşereti olmadan, Allah tarafından cebren dalâlete itiliyor veya hidâyete sevk ediliyor da, o, ya dâll (sapık) veya râşid (dürüst) bir insan oluyor ![]() Bu meseleyi kısaca şöyle anlamak da mümkündür ![]() ![]() ![]() Müsaade buyurulursa biraz daha açayım: Allah hidayet eder ve hidayetinin vesileleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan, demhâneye, meyhâneye, puthâneye gider; böylece “Mudill” isminin kapısının tokmağına dokunmuş ve “beni saptır” demiş olur ![]() ![]() ![]() ![]() Misâl mi istiyorsunuz? Bakınız! Siz Kur’ân-ı Kerim’i ve va‘z u nasihatı dinlediğiniz zaman; keza, ilmî bir eser okuduğunuz zaman, içiniz nûra gark oluyor ![]() ![]() Demek oluyor ki; hidâyet eden de, dalâleti veren de Allah’tır (cc) ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 5: Allah (cc) çok insanlara, araba, apartman, mal, mülk, itibar, arkadaş, şan, şöhret vermiş ![]() Cevap: Böyle bir soru, ancak öğrenmek maksadı ile sorulabilir ![]() ![]() ![]() Allah (cc) dilediğine at, araba, han, hamam, taksi, apartman verir; dilediğini de fakr u zaruret içinde kıvrandırır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir de, mal-mülk mutlaka hayır sayılmamalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet, istikâmetin yoksa, fakirlik senin için küfre bir vesiledir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Binâenaleyh, bunlara, Cenab-ı Hakk’ın mal ve menâl vermesi bir istidraç ve sapmalarına bir vesiledir ![]() ![]() Bu arada, Efendimizin (sav) şu hadislerini kaydetmek de yerinde olur: “İçinizde öyleleri vardır ki, ellerini kaldırıp Allah’a kasem ettikleri zaman, Allah (cc) onların yeminlerini yerine getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onun için; ne müstakillen servet, ne de fakirlik bir felakettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ama, öyle fakirlik de vardır ki, -Allah muhafaza buyursun- küfür ve dalâlettir ![]() ![]() Demek ki, yerine göre fakirlik nimet, yerine göre de devlet ![]() ![]() “Ya Rabbi, senden ne gelirse gelsin makbûlümdür ![]() Hoştur bana Sen’den gelen, ya hıl'at ü yahut kefen; Ya taze gül, yahut diken, lûtfun da hoş, kahrın da hoş” Şarkî Anadolu’da; “Sen’den, o hem hoş, hem bu hoş” derler ![]() İnsan hil’at giyip servet içinde de yüzse, Allah’la beraber olduğu takdirde, Abdülkadir Geylânî gibi, yine ayağı velilerin omuzunda ve mübarek başı da Rasul-ü Ekrem’in (sav) dâmenine dokunacaktır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 6: Allah niçin kullarını bir yaratmadı? Kimini kör, kimisini topal olarak yarattı? Cevap: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah-u Teâla Hazretleri seni yokluktan çıkarıp var etmiş; hem de insan olarak ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çok nâdir olarak bazı kimseler bu mevzuda küskünlük, kırgınlık, bedbinlik ve aşağılık duygusu ile inhiraf etseler bile, pek çok kimselerde bu kabil eksiklikler, daha fazla Allah’a teveccühe vesile olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan, hayvan, nebât ve diğer bütün varlıklar, kendilerine hükmeden bir kudretle gün yüzüne çıkar, teşhîr ve âyinedarlık vazifelerini yerine getirir, sonra yerlerini başkalarına bırakarak sahneden silinip giderler ![]() Bu âlemde, hem doğuşlar, hem de ölüşler birer teşhîr, birer imtihan olarak cereyan etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Gelişin sırrını kavrama, bulunuşun imtihanını verme ve gidişe hazır olma ![]() ![]() Şimdi bu küçük hazırlıkdan sonra, mevzuumuz olan “bir anda ölenlerin hepsinin eceli birden mi gelmiştir” hususunu ele alalım: Evet, hepsinin eceli birden gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Kudreti Sonsuz’un tasarrufunu göstermek için, tamı tamına o kudreti aksettirecek misâl bulamamakla beraber, yine de, O’na ayna olabilecek ve bir fikir verebilecek pek çok şeyden bahsetmek mümkündür ![]() Ezcümle; güneşe yönelen değişik evsaf ve keyfiyetteki varlıklar, herhangi bir karışıklığa sebebiyet vermeden, ona bakarak hayatlarını sürdürür; onun ziyâsı altında renkten renge girer; onunla en revnekdâr hâle gelir ve onun doğuşu ve batışıyla ölgünleşir, pörsür ve söner giderler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağaçların, otların, tohumların, dânelerin hayat ve ölümleri, gelişme ve semereleri bu kadar ciddi takip edilip de, insan gibi en ekmel bir varlık hiç başıboş bırakılır mı? Bir şeyi görmesi diğer şeyi görmesine; bir şeyi işitmesi diğer şeyi işitmesine mâni olmayan kâinatların Yüce Sâhibi, elbette en aziz mahlûku, en değerli san’atı olan insanın, her hâline ehemmiyet verecek ve O’nun bir ferdine, sâir varlıkların cins ve nev’inin mazhar oldukları şeyleri lûtfederek, âlemlerin fihristi olan insanı, hususi olarak ele alacak, hususi iltifatına mazhar edecek, husûsî sevkiyâtıyla huzurunda şereflendirecektir ![]() Bu da’vet ve sevkiyat, bazen bir döşekte, bazen bir harp meydanında, bazen de herhangi bir felâket ve âfetle olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca, ruhların kabziyle vazîfeli meleğin vazîfesinin şümûlüne temas edildiği yerde de belirtildiği gibi, ruhları kabzetme vazifesiyle mükellef o kadar çok melek vardır ki; bir anda binlerce âfetin kol gezdiği her yerde, sâhibinin irâde ve takdiri altında, her vefat edenle bir değil birkaç melek görüşebilir ve ellerindeki kitaplara göre, değişik takdirlerle kurbanlarını istikbâl edebilirler ![]() Bu türlü âfetler, çok ciddi tetkiklere tâbî tutulduğu zaman, gerçekten, hem bir ilk takdîri, hem de ölenlerin ecellerinin birden geldiğini görmemek mümkün değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Meselâ, şehirlerin altını üstüne getiren korkunç bir zelzelede, binlerce insan bütün gayretlere rağmen kurtarılamamalarına mukâbil, zelzeleden günlerce sonra, kendilerini korumaktan aciz yüzlerce çocuğun, hiçbir zarar ve ziyâna uğramadan toprağın altında istirahat ederken bulunmaları ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayâta, birer birer veya toplu olarak gelen her varlık, kütük ve sicil defterlerindeki vazife bitimi ve ecellerine kadar, fıtratın ince sırlarını kavrama, tabiat ötesi gizlilikleri keşfetme, bizleri ve onları gönderen Zât’a âyine ve tercüman olma mükellefiyetiyle ömürlerini doldurur, parça parça veya toplu olarak terhis edilirler ![]() Bu bilme, tesbit ve sonra da vefat ettirme, yâni aynı anda ecellerini getirme ve işlerini bitirme, herşeyi baştan sona en iyi şekilde bilen Allah (cc) için, gayet kolaydır ![]() ![]() ![]() Hemen arzedeyim ki, bu istifham da yine, akîde ve tasavvurdaki bir yanlışlıkdan doğmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hâsılı; ölüm ve ecel, bu dünyada bulunma ve hizmet etme süresinin bitiminden ibarettir ![]() ![]() ![]() Öyle zannediyorum ki, pek çok meselelerde olduğu gibi burada da, Yüce Yaratıcı’nın sonsuz ilim, kudret ve irâdesini bilememe; inhirafın başlıca sebeplerinden birini teşkil etmektedir ![]() ![]() ![]() Bir de gönül dünyamızın fakirliği ve yeterince beslenememesine karşılık -mesnedsiz dahi olsa- her gün kâse kâse şüphe ve tereddütlerin içirilmesi, öyle korkunç bir felâkettir ki; nesillerin istikâmetinin bozulmasına değil de, hâlâ istikâmetini muhafazada muvaffak olmalarına hayret edilmelidir ![]() Ehemmiyetsiz gibi görünen bu kabil meselelerde, haddinden fazla tahşidat yapıldığı iddia edilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hususu nazar-ı îtibara alan arkadaşlarımızın sıkılmayacaklarını ve bizi bağışlayacaklarını umarız ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 7: İnsanın ne zaman ve nasıl öleceği önceden belirlendiğine göre, onu öldürenin suçu nedir? Cevap: Herşey gibi ölümün de zaman ve keyfiyeti, önceden tesbit edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zerrelerden sistemlere kadar, hayret verici bir düzen ve baş döndürücü bir âhenkle işleyen şu koca kâinatın bağrında doğan ve gelişen pozitif ilimler, o ilimlere âit sâbit prensibler ve âlemşümûl kâidelerde, herşey için böyle bir ilk belirleme, bir ta’yin ve takdir açıkça müşâhede edilmektedir ![]() ![]() ![]() Âhenksiz bir kâinatta, plânsız programsız bir dünyada ve nizamsız işleyen bir tabiat mecmuasında, pozitif ilimlerden hiçbirini düşünmeye imkân yokdur ![]() ![]() Bu ifadelerle ilimleri ve keşifleri küçümsemek istemiyoruz; sadece onların yer, önem ve ağırlıklarını hatırlatıyor ve onlardan çok daha mühim hususlara dikkat edilmesi lâzım geldiğini belirtiyoruz ki; o da, ilimlerden ve keşiflerden evvel kâinatın sinesinde bir kalb gibi atan nizam ve âhenktir ![]() Bu, yukarıdan inme ve hâkim kanunları, insan topluluklarına tatbik etmek isteyen içtimaiyatçılar bile çıktı ![]() ![]() Aslında inanç ve itikada müteallik bir hakikat, kendi kendine vardır ve hâricî desteklere, tasdiklere dayanma ihtiyacından da çok muallâ ve müberrâdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak, insan ve benzeri diğer irâde ve hürriyete sahip varlıklar için de, ilk yaratılış tamamen cebrî ve sâir varlıklarla aynı çizgide olsa bile, daha sonra bu iradeli varlıklar, iradeleri altına giren hususlarda, emsâllerinden tamamen ayrılırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evet, insanın diğer varlıklardan farklı olarak bir hürriyet ve irâdesi, bir meyil ve seçme istidadı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meselâ, O yüce Zât, iklimlerin değişmesi gibi çok büyük bir hâdiseyi, bizim nefes alıp vermemize bağlayıp sonra da dese ki: “Şu miktarın üstünde nefes alıp verirseniz, bulunduğunuz yerin coğrafî durumunu değiştiririm ![]() ![]() İşte bunun gibi, herkes elindeki cüz’i irâde ve ihtiyariyle, sebebiyet verdiği şeylerin neticelerinden ötürü, ya suçlu sayılır ve muâheze görür veya vefâlı sayılır, mükâfâta mazhar olur ![]() Şimdi, biraz da meselenin ikinci şıkkı üzerinde duralım ![]() ![]() ![]() ![]() Allah’ın (cc) ilmine göre, bütün varlık ve varlık ötesi herşey, sebeb ve neticeleriyle iç içe ve yan yanadır ![]() ![]() ![]() Kimin, hangi istikametde, nasıl bir temâyülü olacak ve kim âdî bir şart ve sebebden ibaret olan irâdesini, hangi yönde kullanacaksa, bütün bunlar, önceden bilindiği için; o sebeblere göre meydana gelecek neticeleri takdîr ve tesbit etmek, insan irâdesini ne bağlamamakta ne de zorlamamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Binaenaleyh, ilk belirlemede irâdeyi bağlama olmadığı gibi, insanı, rızâsı hilâfına herhangi bir işe zorlama da yoktur ![]() Ayrıca kader ve ilk belirleme Allah’ın (cc) ilmî programlarından ibarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hâsılı: Allah, olmuş, olacak herşeyi ihâta eden geniş ilmiyle; sebebleri neticeler gibi; neticeleri de sebebler gibi bilmektedir ![]() ![]() ![]() Onun için, bir insanın nasıl ve ne zaman öleceğinin ve bir başkasının da bu fiile sebebiyet vereceğinin önceden ta’yin edilmiş olması, mesûliyeti giderici değildir ![]() ![]() ![]() Kaderle alâkalı, bu derin meselenin, bilhassa kendi kaynaklarında, tekrar tekrar mütâlaa edilmesi şarttır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 8: İrade-i külliye ve irade-i cüz’iyye ne demektir? Cevap: İrade-i Külliye, avam halk arasında, Cenab-ı Hakk’ın iradesine verilen bir isimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Esasen böyle bir ıstılah, vak’aların neticelerinden çıkarılmış tabiî bir değerlendirme ifadesidir ![]() ![]() Aslında, Cenab-ı Hakk’ın iradesine Külli İrade denmekle, şu ma’nâlar kasdolunmuştur: Bütün irade Allah’a aittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâinatta cebir hâkimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yani, biz hayrı istediğimiz zaman kat’iyen inanıyoruz ki, Cenab-ı Hak o hayrı yaratacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir? |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?Soru 9: Cenab-ı Hakk’ın atâ kanununu izah eder misiniz? Cevap: Atâ kelime olarak, lütuf, ihsan ve bahşiş demektir ![]() ![]() Mevzumuzla alâkası ise atânın kaza ve kader ile alâkalı yönüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atâyı ise şu şekilde anlayabiliriz: Meselâ kul, iradesini, meylini şer istikametinde sarfeder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atâ bir lütufdur ![]() ![]() ![]() 1) Keşfu’l-Hafâ, II/343 ![]() 2) Elmalılı, IV/167-175; (İstanbul 1992, Azim Dağıtım) 3) Buharî, Cenâiz, 87 ![]() 4) Bediüzzamân, Sözler, 26 ![]() ![]() ![]() ![]() 5) Mecma’uz-Zevâid, X/90, 228; Deylemî ![]() 6) Tirmizî,Menakıb,55 ![]() 7) Buharî, Tefsîr, Sure (66), 2; Müslim, Talak, 31 |
![]() |
![]() |
|