|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
ahlâkından, dostlarının, hak, tebessüm, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlakından –5- Tebessüm |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlakından –5- TebessümHak Dostlarının Örnek Ahlakından –5- Tebessüm Yıl: 2008 - Ay: Mart - Sayı: 265 Dünyâ hayatı, kâh sevinç kâh hüzün, binbir med-cezirler içinde devam edip gider ![]() ![]() ![]() ![]() Mükemmel bir örnek şahsiyet olarak insanlığa armağan edilen Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatı, çileler ve ıztıraplar manzûmesidir ![]() ![]() Ancak çektiği çilelerin hiçbiri, Allah Rasûlü’nün metânetini ve muvâzenesini bozamadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendilerini Rasûlullah’ta fânî kılan ashâb-ı kirâm ve evliyâullâh’ın da iç dünyâlarının güzellikleri sîmâlarına aksetmiş, dâimâ tebessüm hâlinde olmuşlardır ![]() “Ebu’d-Derdâ, bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi ![]() «–İnsanların senin bu hâlini tuhaf karşılamasından endişe ediyorum!» dedim ![]() «–Allah Rasûlü bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi ![]() ![]() Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Allah yolundaki gayretleri, mübârek yüzünde bir gül gibi açan dâimî tebessümleri, O’nun Allah Teâlâ ile huzur verici beraberliğinin en güzel misâliydi ![]() Her insan sevinmekten haz duyar ![]() ![]() ![]() Mü’min, dâimâ rakik, ince, hassas bir kalbe sahip olmalı, sîmâsından da tatlı bir tebessümü eksik etmemelidir ![]() ![]() Hazret-i Mevlânâ, gülmek gibi sıradan görülen bir davranışın bile kişinin karakterini ele verdiğinden hareketle ince bir îkazda bulunur: “İnsanın nasıl güldüğünden edebini, neye güldüğünden aklını anlarım ![]() Haddinden fazla ve taşkınca gülüp neşelenmek, kimi zaman insanı gaflete sevk ederek ona bu âlemde imtihana tâbî bir kul olduğu hakîkatini unutturuverir ![]() ![]() ![]() Fazla ve taşkınca gülmenin, kişiyi mânen hangi handikaplara sürükleyebileceği husûsunda Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın şu îkazı çok ibretlidir: “Gülmesi çoğalanın heybeti azalır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() En mühim mânevî hastalık olan gaflet, insana içinde bulunduğu mes’ûd hâli kalıcı gibi göstererek onu aldatır ![]() ![]() “Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Ve siz, gaflet içinde oyalanmaktasınız ![]() ![]() Bu meyanda Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de: “Siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız ![]() ![]() Hazret-i Mevlânâ, bu hakîkatlerin îzâhı mâhiyetinde şu nasihatte bulunur: “Akıllılar önceden ağlar; sonunda tebessümlere gark olurlar ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Gazâlî Hazretleri de şöyle bir kıssa nakleder: Adamın biri, taşkınca gülmekte olan kardeşine: “–Cehennemden kurtulacağına dâir bir haber mi aldın?” diye sorar ![]() ![]() “–O hâlde nasıl (böyle) gülebiliyorsun!” der ![]() Zîrâ peygamberlerin dışında hiçbir kul, cennetle teminat altında değildir ![]() Vehb bin Verd -rahmetullâhi aleyh-, halkın bayram günü aşırı güldüklerini görünce onlara şu nasihatte bulunur: “Eğer günahlarınız bağışlandıysa bu hâl, şükredenlerin hâli değildir ![]() Muhammed bin Vasi’ -rahmetullâhi aleyh- de şöyle der: “Cennette duran bir adamın ağlaması ne kadar garip ise, dünyada henüz gideceği yeri(n cennet mi, cehennem mi olacağını) bilmeyen kimsenin aşırı gülmesi de o nisbette şaşılacak şeydir ![]() Bu hâl, İslâm ahlâkının mü’mine kazandırdığı şahsiyet ile ilgili olarak çok mühim bir ölçü ihtivâ etmektedir ![]() ![]() ![]() Mü’min, “havf ve recâ” arasında bir kalbî kıvam oluşturmalıdır ![]() ![]() Hâlid-i Bağdâdî -kuddise sirruh- talebesine yazdığı bir mektupta şöyle der: “Bak oğlum, şimdiye kadar yaptığım hiçbir ibâdete güvenmiyorum ![]() ![]() ![]() İşte mü’minin tabiat-ı asliyesi olan tebessüm, bir bakıma bu îtidal kıvâmını da ifâde eder ![]() ![]() ![]() “…Vay hâlimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş! ![]() ![]() ![]() Mü’minin Tebessümü Yüzünde, Hüznü ise Kalbindedir… Bütün bu hakîkatlere göre, mü’minin gönül kıvâmında belli miktarda hüzün ve endişeye de ihtiyaç vardır ![]() ![]() -radıyallâhu anh-’ın buyurduğu gibi: “Mü’minin tebessümü yüzünde, hüznü ise kalbindedir ![]() Yâni kâmil mü’minlerin hüznü ve gözyaşları, kendi kulluklarındaki hata ve noksanlıklarını düşünmeleri sebebiyle tenhâlarda, yalnızlıkta ve bilhassa seherlerdedir ![]() ![]() Mevlânâ Hazretleri, Hak dostlarının yüzlerindeki nûrun hikmetini ne güzel îzah buyurur: “Ben kendi yüzümü görmem de senin yüzünü görürüm ![]() ![]() ![]() Yâni yüzdeki nûrun bir sebebi de, kişinin kendi hâline dikkatle bakabilmesi, başkalarının kusurlarından önce kendi noksanlıklarını görebilmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur ki: “Mü’min, insanlara karşı yüzüyle sevinçli olduğunu gösterir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() …Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyâya düşkünlüğü bırak! Sevincini ve neşeni biraz azalt! Biraz hüzünlü ol! Bil ki Peygamber Efendimiz, başkalarının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı ![]() ![]() ![]() İnsanın taşkınca gülmesi, bir ifrat hâlidir ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber Efendimiz’in Tebessüm Hâli Tebessüm, fazla ses çıkarmadan, en fazla dişlerin görülebileceği şekilde olan gülmektir ![]() ![]() ![]() “Hazret-i Peygamber’in küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim ![]() ![]() Birçok sahâbînin rivâyetine göre, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- insanların en güzel huylusu olup en nâzik davrananıydı ![]() ![]() ![]() Ebû Kursâfe -radıyallâhu anh- şöyle der: “Ben, annem ve teyzem, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in huzûruna, bey’at etmek için gitmiştik ![]() «–Yavrucuğum, bu zât gibisini hiç görmedik! Yüzü ondan daha güzel, elbiseleri daha temiz ve sözü daha yumuşak başka birini bilmiyoruz ![]() ![]() ![]() Yahudî âlimlerinden Abdullah ibn-i Selâm, hicrette merakla Allah Rasûlü’nü sormuş, vech-i mübâreklerine bakınca da: “Bu yüz yalan söylemez!” diyerek müslüman olmuştu ![]() İnsanın yüzü-gözü, üstü-başı bir nevî vitrinidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur: “Nar alacak isen, gülen, çatlamış nar al ki, o gülüş, sana içindeki dâne*lerden haber versin ![]() ![]() Gülen nar, bağı, bahçeyi de güldürür ![]() ![]() ![]() Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de âlemleri aydınlatan nur çehresiyle insanların yanından yavaşça ve tebessüm ederek geçerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cerîr bin Abdullah -radıyallâhu anh- şöyle anlatır: “Fahr-i Kâinât Efendimiz, müslüman olduğum günden beri beni huzuruna girmekten alıkoymaz ve her gördüğünde gülümserdi ![]() Abdullah bin Hâris -radıyallâhu anh- ise: “Allah Rasûlü’nden daha çok tebessüm eden bir kimse görmedim ![]() ![]() Hadîs-i şerîflerde buyrulur: “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibâret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme ![]() “Her iyilik bir sadakadır ![]() ![]() Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yoksullara infâk edecek bir şey bulamadığında, utancından başını öbür tarafa çevirirdi ![]() “Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle ![]() Bu emr-i ilâhînin ardından Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- verecek maddî imkânı olmadığı takdirde yoksulların gönlünü kazanmak için onlara güler yüz ve tatlı sözle muâmele ederdi ![]() Bu itibarla müslümanın, din kardeşine tebessüm etmesi, selâm vermesi ve güzel söz söylemesi, aslâ küçümsenemeyecek kıymette bir ictimâî ibâdettir ![]() ![]() Hak Dostlarının Tebessüm Hâli Peygamber ahlâkıyla yoğrulan sâlih mü’minler de, kalb-i selîme ulaşmış yüksek şahsiyetler oldukları için her hâllerinde Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in izini tâkip ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayatın fırtınaları karşısında ümmet-i Muhammed’e yakışan da, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- ve Hak dostları gibi “gül tabiatlı” olabilmektir ![]() ![]() Dînin gâyesi de, işte böylesine zarif, güzel ve hassas insanlar yetiştirmektir ![]() ![]() ![]() ![]() Hak dostlarından Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri, din kardeşiyle dostlukta en mühim şart ve âdâbın, ona karşı dâimâ güler yüzlü olmak ve onu sevindirmek olduğunu; Ebû Osman Hîrî Hazretleri, günahta olmamaları şartıyla her zaman güler yüz göstermek olduğunu ifâde etmişlerdir ![]() ![]() Hâris el-Muhâsibî -kuddise sirruh- şöyle buyurur: “Güzel huyluluk dört şey iledir: - Gâfillerin eziyetlerine sabretmek, - Fazla kızmamak (kendini bilmezlerin câhilce sataşmalarına karşı «selâmetle» deyip geçebilmek), - İslâm’ın güler yüzünü gösterebilmek, - Ferahlatıcı ve huzur verici bir lisâna sahip olmak ![]() Hasan-ı Basrî Hazretleri de güzel ahlâkı şöyle hülâsa eder: “Güzel ahlâkın esâsı, iyiliği yaygınlaştırmak, kimseyi rahatsız etmemek ve güler yüzlü olmaktır ![]() Kâinâtın hamuru, muhabbet mayasıyla yoğrulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayatını amel-i sâlihlerle ihyâ eden bir mü’min, en güzel tebessüme vefât ânında rastlayacaktır ![]() “Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra istikâmet üzere olanların üzerine melekler iner ![]() ![]() Yine âyet-i kerîmede buyrulur: “Bilesiniz ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de ![]() Mahlûkâta ilâhî muhabbetin tebessümünü aksettirebilen kâmil mü’minler, âhirette kim bilir ne muhteşem tebessüm hazinelerine nâil olacaklardır ![]() Şeyh Sâdî, Bostan adlı eserinde bir kıssa nakleder: “Güzel ahlâklı bir adam vardı ![]() ![]() «–Öldükten sonra başına ne geldi, bana anlat! ![]() ![]() ![]() Vefât etmiş olan zât, ağzını gül gibi tebessüm ederek açtı ve bülbül gibi güzel bir sesle dedi ki: «–Ben hayatımda kimseye sert ve fenâ muâmele etmedim, sert yüz göstermedim ![]() ![]() ![]() Gönüllerini bir dergâh hâline getirmiş olan Hak dostlarında kat’iyyen abus ve asık bir yüz görülemez ![]() ![]() ![]() ![]() Bu huzurun asıl hikmeti ise, insanlara Allâh’ı ve âhireti hatırlattıkları için, rûhu bunaltan nefsânî ve dünyevî kaygılardan, ihtiras ve aşırı düşkünlüklerden insanları kurtarmalarıdır ![]() ![]() Hak dostlarının huzur ve ferahlık tevzî eden mütebessim bir çehreye sahip olmalarının bir hikmeti de, yüklenmiş oldukları irşad mes’ûliyetidir ![]() ![]() ![]() ![]() “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet Sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 159) İrşad hizmetinde güler yüz, tatlı söz ve zarâfetin ne kadar mühim olduğuna dâir Şeyh Sâdî, Bostan adlı hikemî eserinde çok ibretli bir hikâye nakleder: “Tatlı dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal satardı ![]() ![]() ![]() ![]() Öyle bir yiğit idi ki, faraza bal satmayıp zehir satacak olsaydı, herkes zehri onun elinden, bal gibi içerdi ![]() Suratsızın biri de, o yiğidin satışına özendi, kazancını kıskanıp bal satmak istedi ![]() ![]() ![]() ![]() Akşam oldu, eve döndü ![]() ![]() ![]() ![]() Karısı ona, latîfe sûretiyle: «–Ekşi yüzlünün balı acı olur! ![]() ![]() ![]() Çirkin huy insanı cehenneme götürür ![]() ![]() Arkadaş! Yürü, gerekirse ırmaktan sıcak su iç de, kızgın güneşte kavrulsan bile ekşi yüzlü insanın elinden soğuk şeker şerbeti içme! Kaşları diken gibi çatılmış olan kimsenin ekmeğini yemek rûha ziyanlıktır ![]() Efendi, hırçınlıkla işini sarpa sardırma; çünkü hırçınlar dâimâ bedbaht olurlar ![]() ![]() İşte güler yüz ve tatlı dil, îman ve güzel ahlâktan mahrumların irşâdında da en mühim sermâyelerden biridir ![]() ![]() ![]() Kâmil mü’minler bu hâlet-i rûhiye içinde sabırlı, mütebessim ve insanların dertlerini omuzlamaya tahammüllü olmalıdırlar ![]() ![]() ![]() Rabbimiz, cümlemizi yaratılan her şeye şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilen, ince ruhlu, kâmil mü’minlerden eylesin ![]() Âmîn! |
![]() |
![]() |
|