|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
ahlâkından, dostlarının, hak, ihlas, infakta, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -8- İnfakta İhlas |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -8- İnfakta İhlasHak Dostlarının Örnek Ahlâkından -8- İnfakta İhlas Yıl: 2008 - Ay: Haziran - Sayı: 268 İhlâs; kullukta samîmiyet ve niyet temizliğidir ![]() ![]() ![]() ![]() Kalpler ihlâstan mahrum olduğunda, kul nefsânî menfaatlerine râm olmaya başlar ![]() ![]() “Hevâ (ve heveslerini) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? (Rasûlüm!) ona Sen mi vekil olacaksın?” (el-Furkân, 43) buyrulmaktadır ![]() Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da, amellerdeki ihlâs eksikliğinin, ne hazin bir hüsran sebebi olduğunu şöyle ifâde buyurur: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allâh’a şirk koşmaktır ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla rızâ-yı ilâhî dışındaki gâyelerle ve riyâ, gösteriş gibi kalbî marazlarla icrâ edilen ibâdetler; içi boşaltılmış, kupkuru bir geometriden ibâret, faydası zâyî edilmiş amellerdir ![]() ![]() ![]() ![]() İnfak ibâdetinde ihlâs da; sadakayı boşa çıkarmama hassâsiyeti içerisinde; “hasbeten lillâh” yâni sırf Hakk’ın rızâsını kastederek, verdiğini doğrudan doğruya Allâh’ın kudret eline takdîm edebilme şuuruyla verebilmektir ![]() Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- buyurur: “Helâl maldan verilen her bir sadakayı, Rahmân olan Allah (kudret) eliyle alır ve kabul eder ![]() “Hiç şüphesiz ki sadaka, muhtaç onu almadan önce Allâh’ın (kudret) eline geçer ![]() ![]() Yâni infakta asıl muhâtap, Allah Teâlâ’dır ![]() ![]() ![]() ![]() İhlâsın Alâmeti: Gerçek Muhtâcı Bulabilmek Sadakayı, ona en lâyık olana vermeye çalışmak, mühim bir infak âdâbıdır ![]() ![]() ![]() Kendimize kıymetli bir şey satın alırken nasıl îtinâ gösterip araştırıyor isek, aynı îtinâ ve hassâsiyetle zamanımızı ve emeğimizi de verip emâneti gerçek hak sâhibine ulaştırmalıyız ![]() ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmede, infâk edenin gerçek muhtâcı araması şöyle emredilir: “(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç maksadıyla dolaşamayan fakirler için olsun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yâni infak hâlisâne olduğunda, gerçek muhtâcı sîmâsından tanıyabilecek bir kalbî rikkat ve hassâsiyet gelişir ![]() Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Gerçek fakir, ihtiyâcını giderecek bir şey bulamayan ve hâlini anlayıp kendisine yardım edecek biri çıkmayan, (buna rağmen) halktan bir şey isteyemeyen kimsedir ![]() Emir Külâl Hazretleri, âdeta bu hakîkatlerden ilhamla, talebesi Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri’ne şöyle nasihat eder: “Gönül almaya bak; güçsüzlere hizmet et! Zayıfları, gönlü kırıkları koru! Onlar öyle kimselerdir ki, halktan hiçbir gelirleri yoktur ![]() ![]() İşte asıl fazîlet, böyle muhtâcın elinden tutabilmektir ![]() ![]() ![]() Helâl maldan, sırf rızâ-yı ilâhî için ve cân u gönülden yapılan infak, Allâh’ın izniyle zâyî olmaz, Allah onu ehil kimselere nasîb eder ![]() Allah yolundaki bir vasıflı insana yardım etmek ise, bâzen binlerce insana bedel olur ![]() ![]() Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da, kendilerini Allah yoluna adamış fakir sahâbîler olan “ashâb-ı suffe” ile husûsî olarak ilgilenir ve varlıklı mü’minleri onlar için infâka teşvik buyururdu ![]() Hak dostu Mevlânâ Hazretleri de, gerçek muhtâcın hakkı olan infâkı kime ve nereye yönelttiğimize dikkat etmemizin ehemmiyetine binâen şöyle buyurur: “Adâlet nedir? Meyve ağaçlarını sulamaktır ![]() ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla infâkımızın rûhâniyet bahçelerini mi, yoksa nefsâniyet dikenliklerini mi yeşerttiğine dikkat etmemiz şarttır ![]() İnfâkın değeri, malın helâlliği nisbetindedir ![]() ![]() ![]() Nitekim Hak dostlarından Ebû Abbas Nihâvendî’ye, ticâretle meşgul olan zengin talebelerinden biri gelerek zekâtını kime vermesinin daha uygun olacağını sorar ![]() “–Gönlün kimde karar kılıyorsa ona ver!” buyurur ![]() Üstâdının yanından ayrılan talebe, yolu üzerinde dilenmekte olan bir âmâ görür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “–Dün bana bir beyzâde tam bir kese altın verdi ![]() ![]() ![]() ![]() Bu durum talebenin çok canını sıkar ![]() ![]() ![]() Talebe, bir şey diyemeden verilen vazifeyi îfâ etmek üzere oradan ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “–Ey yiğit! Allah için doğruyu söyle, bu ne hâldir! Şuraya attığın ölü keklik de nedir?” Adamcağız kendisine akçeyi veren şahsı karşısında görünce heyecandan kekeleyerek şunları söyler: “–Yedi gündür, bir şey bulup da çoluk çocuğuma yediremedim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hâle şaşırıp kalan talebe, derhal Ebû Abbas Hazretleri’nin yanına gelir ![]() “–Evlâdım! Demek ki, sen kazancına şüpheli veya haram bir şeyin karışıp karışmadığına dikkat etmemişsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demek oluyor ki, sadakayı ehil kimselere verebilmek, o malı hangi yollardan kazandığımızla da ilgilidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnfâkın mânevî durumu, çok bâriz bir şekilde kendini belli etmektedir ![]() ![]() Diğer taraftan, dînimizde her fırsatta sadaka vermek teşvik edilmektedir ![]() ![]() ![]() Bu hakîkate işâret buyuran Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde; vaktiyle bir adamın sadaka vermeye niyetlenip bir gece karanlığında onu bilmeden bir hırsızın, ikinci gece bir fâhişenin, üçüncü gece de bir zenginin eline tutuşturuverdiğini, bunu duyan halkın hayret dolu ifadelerle o adamı tenkid edip ayıpladığını, fakat o zâtın infâkındaki ihlâsı bereketiyle uykusunda şu sözlere muhâtap olduğunu bildirir: “Hırsıza verdiğin sadaka, belki onu yaptığı hırsızlıktan utandırıp vazgeçirecektir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hikmet ve hakîkatin bir benzerini de, Peygamber vârisi bir Hak dostu olan Sâmi Efendi -kuddise sirruh- Hazretleri’nin şu hâtırasında görmekteyiz: Bir Anadolu yolculukları esnâsında Ürgüp’te bir kişi otomobillerini çevirerek Hazret-i Pîr’den sigara parası ister ![]() Bazı yol arkadaşlarının muhâlefetlerine rağmen, Sâmi Efendi Hazretleri; “mâdemki istiyor vermek lâzım” diyerek hiç düşünmeden etrafındakilerin şaşkın bakışları arasında adamın istediği parayı uzatıverir ![]() ![]() İşte Allah için ihlâsla verilen bir sadakanın muhâtabında meydana getirdiği müsbet tesir! ![]() ![]() Bunun içindir ki Şeyh Sâdî şu îkazda bulunur: “Lutuf ve ihsânı bir kese içine koyup ağzını düğümleme! İhsânını kimseden esirgeme ![]() ![]() Niyetin Hâlis ise, Hak Bereket Lutfeder Cenâb-ı Hak, niyeti hâlis olanın, azını çok eyler ![]() ![]() ![]() ![]() Zîrâ hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere: “Mü’minin niyeti (maksat ve ihlâsı) amelinden hayırlıdır ![]() Bu bakımdan niyet hâlis olursa, küçük bir iyilik bile büyür ![]() ![]() Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bildirdiği üzere, susuzluktan soluyan bir köpeğe su veren günahkâr bir kadın, sırf bu merhameti sebebiyle günahları affedilerek cennete nâil olmuştur ![]() ![]() ![]() Bu yüzden kâmil bir mü’min olabilmek için Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı yolunda hâlis niyetle gayret etmek, büyük-küçük ayırmadan her hayra harîs olmak îcâb eder ![]() ![]() İnfakta ihlâsa lutfedilen bereketin en mühim tezâhürlerinden biri de hayır müesseselerine nasip edilen hizmet ömrüdür ![]() ![]() Bu hususta asırlardır İstanbul semâlarına rûhâniyet katan Süleymâniye külliyesi sayısız misallerden biridir ![]() ![]() ![]() “Ey din kardeşlerim, bu câmi-i şerîf Allâh’ın izni ile tamamlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Külliyenin inşâsında çalıştırılan hayvanlar için dahî bir program yapılmış; at, merkep ve katırların dinlenme ve çayırda otlatma saatlerine dikkat edilmiş, hiçbir canlının hakkının ihlâl edilmemesine âzamî gayret gösterilmiştir ![]() ![]() Bu muazzam külliyenin inşâsı, mîmârî dehânın zirve şahsiyeti Sinan eliyle gerçekleştirilmiştir ![]() ![]() “Süleymâniye’nin sahibi Sultan Süleyman, mîmârı Sinan, hamuru îmandır…” Câmînin açılış merâsiminde Kânûnî, büyük bir kadirşinaslık göstererek: “–Bu ulu mâbedi Sinan açsın! Zîrâ en çok emeği geçen odur! ![]() ![]() Sinan ise, Hünkâr’a: “–Sultanım! Hattat Karahisârî bu câmîyi hatları ile tezyîn ederken gözlerini kaybetti, âmâ oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Ulu mâbed, üst üste yaşanan böyle fazîletlerle, taltîfen hattat Karahisârî’ye açtırıldı ![]() Süleymâniye Câmii’nde mîmârîye ibâdetin rûhâniyeti sinmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câminin içindeki mânevî atmosferin insan hâlet-i rûhiyesinde icrâ ettiği tesir çok bârizdir ![]() ![]() Ne hâlis bir infâkın bereketidir ki, bu eser yaklaşık beş asırdan beri nice zelzelere rağmen dimdik ayakta durup vatanımızın toprağını İslâm sanatının zarâfetiyle yoğurmakta, gökkubbemizi de ezan sadâlarıyla doldurmaktadır ![]() Sağ Elinin Verdiğini, Sol Elin Bilmesin ![]() ![]() ![]() İhlâstan mahrum gönüllerin riyâ ve gösteriş gibi marazlarla bulanık hayırları ise, hiçbir değer ifâde etmez ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmede buyrulur: “Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz bu güzel bir şeydir ![]() ![]() ![]() ![]() Yâni gizlice infâk edenin, Allah da ayıp ve kusurlarını setreder ![]() ![]() Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Kulun gizli işlediği amele, Allah Teâlâ gizlilik mükâfâtını yazar ![]() ![]() ![]() Yine âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin beyanları vechile, infâkını gizleyebilenler, günahları affedilen ve kıyâmetin dehşetli ânında Arş’ın gölgesi altında bulunacak olan mes’ud kimselerdir ![]() ![]() Fakat bâzen infâkın açıkça yapılıp insanlara duyurulmasında da fayda mülâhaza edilebilir ![]() ![]() “Sadakaları açıktan verirseniz, bu güzel bir şeydir ![]() ![]() Velhâsıl hayırların gizli mi, alenî mi yapılması gerektiği, duruma ve şartlara göre değişir ![]() ![]() ![]() ![]() Sadakanın açıktan verilmesi, onu alan bâzı kişilerde hayâ duygusunun zayıflamasına, hayâ duygusunun zayıflaması ise zamanla sadaka bekleyişinin alışkanlık hâline dönüşmesine, bu da çalışma gayret ve azminin kaybolmasına sebebiyet verebilir ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- geceleri sırtında un çuvalıyla fakir mahalleleri dolaşır, kimselere görünmeden, hattâ çoğu zaman kim olduğunu da gizleyerek muhtaçları sevindirirdi ![]() Hazret-i Ali’nin torunu İmam Zeynelâbidîn Hazretleri de her gece Medîne fukarâsının kapılarına sırtında taşıdığı erzak çuvallarını bırakır, kimseye görünmeden geri dönerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Zeynelâbidîn Hazretleri’nin naaşı yıkanırken, sırtında içi su toplamış büyükçe yaralar olduğu görüldü ![]() ![]() ![]() İşte merhamet dolu mü’min gönüllerdeki ihlâs tecellîsi ve hayırlarının ecrini, beşerin iltifatlarıyla zedelememek için riâyet edilen hassâsiyet… Ecdâdımız da, bu hassâsiyetlerin en güzel numûnelerini sergilemişlerdir ![]() “Ben ki İstanbul fâtihi, Allâh’ın âciz kulu, Fâtih Sultan Mehmed; alın terimle mâliki bulunduğum 136 dükkânımı aşağıdaki şartlar muvâcehesinde vakfeyledim: Külliyemde binâ ve inşâ eylediğim aşhânede şehîdlerin hanımları, yetimleri ve İstanbul fukarâsı için yemek yapılsın! Ancak yemek yemeye veya almaya gelemeyen mâzeretlilerin yemekleri, hava karardıktan sonra, kapalı kaplar içinde, gözlerden ırak şekilde evlerine götürülsün! ![]() ![]() Vakfiyede görüldüğü gibi Fâtih Sultan Mehmed Han, toplumun korunmaya muhtaç fertleri için en hassas edep ve nezâket ölçüleriyle kâideler koymuştur ![]() Yine ecdâdımız zekâtlarını bir zarf içinde câmilerdeki zekât taşlarına bırakırlar, alan vereni, veren alanı görmeden bir infak şâheseri sergilenirdi ![]() ![]() Cenâb-ı Hak cümlemizi, ihlâsını koruduğu, amellerini hâlis niyetle îfâ eden sâlih kullarından eylesin! Sahâbe, evliyâ ve sâlih ecdâdımızın güzel hâllerinden kalplerimize hisseler lutfeylesin… Âmîn! Dipnot: 1) Bkz ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|