|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
ahlâkından, allah, dostlarının, hak, için, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –12- Allah İçin M |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –12- Allah İçin MHak Dostlarının Örnek Ahlâkından –12- Allah İçin Muhabbet ve Buğz Yıl: 2008 - Ay: Ekim - Sayı: 272 Muhabbet, sevenin sevdiğinde kendi özelliklerini görmesinden kaynaklanır ![]() ![]() ![]() Bu âlemde her şey zıddıyla kâimdir ![]() ![]() Nitekim Cenâb-ı Hak, Habîbim buyurduğu Sevgili Rasûlü’ne eziyet veren Ebû Leheb’e lânet etmiş ve bu ilâhî gadabını Kur’ân-ı Kerîm’de bir sûre ile bütün insanlığa beyan buyurmuştur ![]() ![]() Muhabbetin Hâlık’ı, menbaı ve nihâî gâyesi Allah Teâlâ’dır ![]() ![]() ![]() ![]() “Cenâb-ı Hak, bir yudumcuk ilâhî muhabbete öyle bir husûsiyet vermiştir ki, ondan nasîb alan, iki âlemin endişesinden kurtuluşa erer ![]() Hak dostları, muhabbette zirveleşmenin müşahhas misalleridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nübüvvet Ağacının Meyveleri Birgün Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ali’ye sorar: “–Yâ Ali! Allah Teâlâ’yı seviyor musun?” “–Evet yâ Rasûlallah, seviyorum ![]() “–O’nun Rasûlü’nü de seviyor musun?” “–Evet yâ Rasûlallah!” “–Kızım Fâtıma’yı da seviyor musun?” “–Evet yâ Rasûlallah!” “–Peki ya Hasan ve Hüseyin’i seviyor musun?” “–Evet yâ Rasûlallah!” Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “–Yâ Ali! Gönül bir tane, sevgi ise dört ![]() ![]() Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- bu suâle bir türlü cevap veremez ![]() ![]() ![]() “–Sizi durgun görüyorum; üzücü bir şey mi oldu?” diye söze girer ve; “Eğer üzüldüğünüz şey, bu dünya ile ilgili ise kederlenmeye değmez ![]() ![]() Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- başından geçenleri anlatır ![]() “–Haydi babamın yanına var ve bu suâli şöyle cevaplandır ![]() ![]() “–Yâ Rasûlallah! İnsanın sağı, solu, önü, arkası diye yönleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() İki Cihan Güneşi Efendimiz bu cevap karşısında tebessüm eder ve: “–Yâ Ali! Bu sözler ancak nübüvvet ağacının dalından alınmış meyvelerdir ![]() ![]() Görüldüğü üzere temelinde Allah rızâsı bulunan bütün muhabbetler makbuldür ![]() ![]() Gönlü Çelen Dünya Muhabbetleri Cenâb-ı Hakk’ın kuluna vaad ettiği ebedî saâdete mukâbil dünyevî arzulara kapılarak Rabbini unutmak, -Ferîdüddin Attâr’ın naklettiği bir hikâyede olduğu gibi-, bir pâdişâhın yanında büyük îtibârı olan bir av köpeğinin, bir av seferinde basit bir kemik parçasına takılıp, asıl sahibi olan pâdişâhı unutması gibi bir ahmaklıktır ![]() ![]() “Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur ![]() Bir kulun, nefsânî arzularının esiri olup Rabbini unutması da bundan farksızdır ![]() ![]() “Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz ![]() ![]() ![]() Gerçek mü’min, mahlûkâtın en şerefli varlığıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmede buyrulur: “(Rasûlüm!) Hevâsını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? ![]() ![]() Hadîs-i şerîfte ise: “Yeryüzünde tapılan sahte tanrılardan Allâh’ın en çok buğz ettiği, hevâ ve hevestir ![]() ![]() Zünnûn-i Mısrî Hazretleri de muhabbet ve buğzu doğru kullanmanın yolunu şöyle îzah eder: “Allâh’ın dostu olup nefsin hasmı olmak gerekir; nefsin dostu olup Allâh’ın hasmı olmak değil! ![]() ![]() Yâni Allâh’a dost olmak için, nefsin esâretinden kurtulmak gerekir ![]() ![]() Fakat îmânın rehberliğinden mahrum bir şekilde, muhabbetini nereye hasredeceğini bilmeyen kimse, okyanus ortasında dümeni kırılan bir gemi gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Îman izzetine ters düşen muhabbetler, mü’minin kendisiyle çatışmasına, îmânını zedelemesine, hattâ inkâr bataklığına düşmesine bile sebebiyet verebilir ![]() ![]() Lâyıkına Muhabbet, Müstehakkına Nefret Muhabbet ve nefret duyguları, Allah için olmaz ise, buğz edilmesi gerekene muhabbet beslenip muhabbet duyulması gerekene de bîgâne kalınırsa, bu bir mânevî felâket olur ![]() ![]() “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119) buyrulur ![]() Çünkü sâlihlerden dâimâ feyz, rûhâniyet ve pozitif enerji sirâyet eder ![]() ![]() “…Zâlimler topluluğu ile oturma ![]() ![]() Bir din düşmanının yaptığı bir duvara bile “aman ne güzel” demekten dolayı kalbe menfî bir tesir ârız olur ![]() ![]() ![]() Bu hususta, târihimizde 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “–Şâyet bunu kabul edersek, ülkemizde üslûb ve rûh itibârıyla kilise mîmârîsinin benzeri bir mîmârî hâkim olur, kendi İslâmî mîmârîmiz inkişâf edemez ve şahsiyet kazanamaz! ![]() ![]() İşte bu isâbetli görüş; firâsetli bir mü’minin İslâm vakârını ve îman asâletini ifâde eder ![]() ![]() ![]() ![]() Şâyet bu hassâsiyet gösterilmemiş olsaydı, İslâm’ın huzûrunu, zarâfetini, estetiğini, ihtişâmını aksettiren sanat eserleri meydana gelemezdi ![]() ![]() ![]() Hak dostları; zâlim, fâsık ve kâfirlerin hayat tarzlarına meyletmek bir yana, onların iyiliğine bile muhâtap olmaktan sakınmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim ihtiyacı için başkalarından bir şey isteyip isteyemeyeceğini soran bir sahâbîye Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “–Hayır, isteme! Ancak istemek zorunda kalırsan, hiç olmazsa sâlihlerden iste!” buyurmuşlardır ![]() Bu hususta Firavun’un sihirbazlarının hâli de çok ibretli bir misaldir ![]() Firavun’dan evvelâ izzet ve îtibar gören sihirbazlar, şâhid oldukları mûcizeler sebebiyle îmân ettiler ![]() ![]() ![]() “–Senin zulmün dünyâya âittir, sen dilediğin gibi hükmedebilirsin, biz nasıl olsa Rabbimize döndürüleceğiz ![]() ![]() “ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asr-ı saâdetten şu hâdiseler de Allâh’ın gadab ettiği kimselere karşı sahip olunması gereken kalbî kıvâmın en güzel misallerindendir: Müşrikler, Hudeybiye Sulh Anlaşması’nı, iki sene sonra, müslümanlara karşı işledikleri büyük bir katliâm ile bozmuşlardı ![]() ![]() ![]() Medîne’de hiç kimse Ebû Süfyân’a yüz vermedi ![]() ![]() “–Kızım, minderi mi bana, beni mi mindere lâyık görmedin?” diye sordu ![]() Ümmü Habîbe vâlidemiz: “–Bu minder, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e âittir ![]() ![]() Ebû Süfyân işittiği bu cümleler karşısında âdeta dondu kaldı: “–Kızım, sen bizden ayrılalı bir acâyip olmuşsun!” dedi ![]() Ümmü Habîbe vâlidemiz: “–Hayır, Allah beni İslâm ile şereflendirdi ![]() ![]() Yâni îman şerefi, bütün fânî asabiyetlerin üstündedir ![]() ![]() Yine asr-ı saâdetten, îman celâdetiyle sergilenen diğer bir misal: Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hudeybiye Anlaşması öncesinde Hazret-i Osman’ı, elçi olarak Mekke’ye göndermişti ![]() ![]() “–İstiyorsan sen Kâbe’yi tavâf edebilirsin! ![]() ![]() ![]() Bütün müslümanlar tavaf hasretiyle yanıyor, Kâbe gözlerinde tütüyordu ![]() ![]() “–Hazret-i Peygamber Kâbe’yi tavâf etmedikçe ben de edemem! Ben Beytullâh’ı ancak O’nun arkasında ziyâret ederim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ümmeti olarak bizler de Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalb-i şerîfleri ile aynı hassâsiyetleri taşımak durumundayız ![]() ![]() Gerçek Muhabbetin Alâmetleri Bir sohbet esnâsında Sevbân -radıyallâhu anh-, Habîbullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e pek derin ve dalgın bir sûrette bakıyordu ![]() ![]() “–Yâ Sevbân! Nedir bu hâlin?” Peygamber âşığı Sevbân -radıyallâhu anh- şöyle dedi: “–Anam, babam ve canım Sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Sen’in hasretin beni öyle yakıp kavurmaktadır ki, nûrundan ayrı geçirdiğim her an bana ayrı bir hicrân olmaktadır ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “Kişi sevdiği ile beraberdir ![]() ![]() ![]() ![]() Allah ve Rasûlü’nü sevmenin alâmeti ise, itaat ve teslîmiyettir ![]() ![]() “(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın ![]() ![]() ![]() Yâni Allah ve Rasûlü’ne itaate götürmeyen muhabbet sözleri, kuru bir iddiâdan öteye gidemez ![]() ![]() “Ey insanlar! «Kişi sevdiği ile beraberdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fudayl bin Iyâz -rahmetullâhi aleyh- de nefsini şöyle hesâba çekerdi: “Firdevs Cenneti’nde Peygamberler ve sıddîklarla bir arada bulunmayı istiyorsun ama, buna karşılık hangi ameli işledin? Hangi şehevî arzunu kırdın? Hangi hiddetini yendin? Sana gelmeyen hangi akrabâna gittin? Kardeşinin hangi kusurunu bağışladın? Allah için hangi yakınından uzaklaştın veya hangi uzağına yaklaştın? ![]() ![]() ![]() ![]() Allah için sevmek; sevgiye, sevgiden başka karşılık tanımamaktır ![]() ![]() “1 ![]() 2 ![]() 3 ![]() ![]() ![]() Tabiî ki îmânın lezzetini tadabilmek için muhabbetin sırf Allah için olması şarttır ![]() ![]() “Allâh’ı sevmenin alâmeti, Kur’ân-ı Kerîm’i sevmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Velhâsıl, gerçek seven, sevdiğinin sevdiklerini de sever, sevmediklerinden hoşlanmaz ve sevdiğini çokça anar ![]() “Allah için sevmen, Allah için nefret etmen ve dilini Allâh’ın zikrinde çalıştırman…” (Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 5/247) Allah İçin Muhabbet ve Buğz Rivâyetlerde bildirildiğine göre Allah Teâlâ Hazret-i Mûsâ’ya: “–Ey Mûsâ, sırf Ben’im için işlediğin bir amelin var mı?” diye sorar ![]() Mûsâ -aleyhisselâm- da: “–Allâh’ım! Sen’in için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim, secde ettim ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ buyurur ki: “–Yâ Mûsâ! Namaz senin kılavuzundur, oruç sana kalkandır, verdiğin sadaka üzerine gölge olacaktır, secdedeki tesbih senin için cennette ağaç olacaktır ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Mûsâ -aleyhisselâm-: “–Yâ Rabbî! Bana sırf Sen’in için olacak bir amel bildir ki, onu işleyeyim ![]() ![]() “–Ey Mûsâ! Ben’im için hiç dost edindin mi? Yine Ben’im adıma hiç kimseyi düşman bildin mi?” buyurur ![]() Böylece Hazret-i Mûsâ, Allah katında en makbul amelin, O’nun için sevmek ve O’nun nâmına düşmanlarından nefret etmek olduğunu anlar ![]() Bu hususta Îsâ -aleyhisselâm-’a da şu şekilde vahyedildiği rivâyet olunur: “Eğer bütün yerdekilerin ve göktekilerin ibâdetini yapsan ve içinde Ben’im için dostluk ve Ben’im için düşmanlık olmazsa, bütün bu ibâdetlerinin Sana hiçbir faydası olmaz!” Bütün ibâdet ve muâmelâtımızın kemâli, rûhî derinliğimiz nisbetindedir ![]() ![]() Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de hakîkate îtiraz edilmesi ve hakkın çiğnenmesi hâricinde öfkelenmezdi ![]() ![]() ![]() Yâni mü’min, îman asâletinden olan buğz-i fillâh’ı, kuru bir öfkeyle karıştırmamalı; nerede, ne zaman ve nasıl öfkeleneceğini bilmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın Allah için cenk ettiği bir kâfiri tam öldürecekken o kâfirin can havliyle yüzüne tükürmesi karşısında onu öldürmekten vaz geçmesi, bu hususta müstesnâ bir numûnedir ![]() “–Yâ Ali! Beni tam öldürecekken niye durdun? Ne oldu ki, şiddetli bir hiddetten târifsiz bir sükûna geçtin? Bir şimşek gibi çakmakta iken bir anda sâkin bir hava gibi duruluverdin ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şu cevâbı verir: “–Ben ancak Allah yolunda cihâd ederim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bu fazîlet karşısında o düşman kişi îmân ile şereflenir ![]() Velhâsıl, aklı baştan gideren ve insanı hata ve yanlışlara iten öfke, nefisten kaynaklanan ve dizginlenmesi îcâb eden öfkedir ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, küfre, zulme, haksızlığa karşı son derece sert ve celâlli biriydi ![]() ![]() ![]() Keşif ehli bir zât, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri’nin yanına gider ![]() ![]() “–Ey Cüneyd! Biliyoruz ki, insan öfkelenince şeytan ona yaklaşır ![]() Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şu cevâbı verir: “–Bilmez misiniz ki, biz nefsimiz için kızmayız ![]() ![]() ![]() Cenâb-ı Hak bu kalbî kıvâmı bizlere de ihsân eylesin! Muhabbetimizi de buğzumuzu da rızâ-yı ilâhîsine muvâfık kılsın! Bizlere hakkı hak bilip ona sarılmayı, bâtılı da bâtıl bilip ondan sakınmayı nasîb eylesin! Büyük bir sabır ayından sonra lutfeylediği mübârek bayram günlerini de, garipleri sevindirecek, mâtemlere tesellî olacak, feryatları dindirecek rûhânî gayret ve hizmetlerle ebediyyet bayramının sermâyesi kılsın! Âmîn! ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|