Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arzettiğine, cihanşümul, dair, islamın, mahiyet

İslâm'ın Cihanşümul Bir Mahiyet Arzettiğine Dair K

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslâm'ın Cihanşümul Bir Mahiyet Arzettiğine Dair K




İslâm'ın Cihanşümul Bir Mahiyet Arzettiğine Dair Kur'ân'ın Tevcihleri:


“Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz (hakiki imânı yansıtan) iyilik ve erdemlik değildir Ama (gerçek) iyilik ve erdemlik; Allah'a, Ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inananların, malı -ona olan sevgisine rağmen- yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere köle ve esirleri kurtarmaya harcayanların, namaz kılan ve zekat verenlerin; andlaşıp anlaştıkları zaman verdikler sözü yerine getirenlerin; zorda, darda ve savaşın kızıştığında sabredenlerin (bu durumları ve imanları)dır İşte bunlardır doğru olanlar ve bunlardır korunup sakınanlar”[265]

“Sana her şeyi açıklayıp ortaya koyan, doğru yolu gösteren, rahmeti yansıtan ve müslümanlara müjde olan bu kitabı indirdik”[266]

“Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık ve ihmal de etmedik Sonunda (hepsi de) Rab'lerine haşr olunurlar”[267]

Hukuki Kurallarla ilgili Kur'an Tevcihleri:

“Şüphesiz ki Allah emanetleri ehline vermenizi; insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder Doğrusu Allah» bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki, Allah her şeyi işiten ve görendir” [268]

Düstur olarak şûra kaidesiyle ilgili tevcih:

“Onları affet, onlar için istiğfarda bulun, (dünya) işiyle ilgili hususlarda onlara danış (da görüşlerini al) Azmettiğin zaman artık Allah'a güvenip dayan Çünkü Allah kendisine güvenip dayananları sever”[269]

“Onlar işleri kendi aralarında danışma ile çözerler” [270]

İnsanları eşit kabul etme kaidesiyle ilgili tevcih:

“Ey insanlar! Hakikat biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık Şüphesiz ki sizin Allah yanında en şerefli ve itibarlınız, (O'ndan en çok saygı ile) korkup (fenalıklardan) sakınanınız dır Muhakkak ki Allah bilendir, haberlidir” [271]

Buraya kadar naklettiklerimiz, vaaz ve nasihat hususlarındaKur'an'ın en önemli uslûb ve kaideleridir Bunlar çok çeşitli metodlar ve kurallardır Te'sirleri hayli yüksektir, doğuracakları hassasiyeti oldukça ileri bir anlam taşır Kalblerin anlayış tellerini iyice titreştirir

Gayet açık ve net bir gerçektir ki, bütün terbiyeciler Kur'an'ın bu metod ve kurallarına bağlı kalıp eğitim ve öğretimlerini sürdürecek olurlarsa, eğittikleri çocuklar, faziletli bir terbiye düzeyine en hayırlı biçimde gelmiş olurlar ve övgüye değer bir ahlakla süslü, insanlıktan yana en sağlam yolda yürüyen, İslam'ın cihanşümul sesine kalb ve kafa kulağını veren ciğer parelerini görme bahtiyarlığına erişirler

Rasûlüllah (sav) Efendimiz vaaz ve nasihata gereken önemi vermiş; terbiyecilerle Hakk'a davetcileri bu iki önemli konuya yöneltmiş ve müslüman olan her kişiye, bulunduğu her yerde, oturduğu çevrede, okuduğu okulda insanlan Allah'a, O'nun dinine çağırma direktifini vermiştir Böylece umulur ki, kişinin yapacağı vaaz ve vereceği nasihat, kalbi onlara ve hazır bulunduğu halde gönül verenlere kalp kulağını açık tutanlara fayda verip geniş te'sirler bırakır Hem umulur ki, davet ve vaaz yolunda davetcinin kurtarma himmetiyle, cahiliyyet bataklığına saplanıp kalan kişiler; çılgınca eğlenme, her şeyi mubah sayma duygusuyla ahlaki çöküntü ve çözüntü içinde kayıp gidenler; sapıtıp yozmak suretiyle kendim zayi' edenler, yitirenler daldıktan uykudan uyanabilirler ve asıl kurtuluş yolunu seçebilirler

Rasûlüllah (sav) efendimizin vaat ve nasihati yaygınlaştırmadaki en önemli tevcihlerinden bir kısmını size naklediyorum:

“Din nasihattir” Bunun üzerine Ashab-ı Kiram:

“Kime nasihattir?” diye sordular Efendimiz buyurdu ki:

“Allah'a, kitabına, peygamberine, müslüman liderlerine ve bütün müslümanlara nasihattir” [272]

Ashab'dan Cerîr bir Abdillah (ra) diyor ki:

“Rasûlüllah (sav) efendimize, namaz kılmak zekat vermek ve her müslümana nasihatcı olmak üzere bey'at ettim” [273]

“Hayra yol gösterene, onu işleyen gibi sevap ve mükafatvardır”[274]

“Kim doğru yola davet ederse, kendisine bu hususta uyan kimselerin elde edeceği ecir ve sevabın bir misli -ecir ve sevaplarından hiçbir şey eksiltmeksizin- vardır” [275]

Sahih tesbitlere göre, Rasûlüllah (sav) efendimiz, Hz Ali'yi (ra) Hayber'in fethine tevcih ederken ona şöyle buyurmuştur:

“Kolaylığınla, rahatlığınla geçip yürü, onların sahasına ininceye kadar devam et Sonra onları İslam'a çağır ve üzerine vacib olan ilahi hakkı kendilerine haber ver Allah'a and olsun ki, Allah'ın onlardan birini senin vasıtanla doğru yola eriştirmesi, senin için kızıl tüylü develerden (güzel şeylerin en güzelinden) daha hayırlıdır”[276]

Bu konuda birçok hadisler vardır, istifade edilecek çok rivayetler mevcuttur Terbiyecilere gereken, bu hadislerin tevcihlerini ele alıp uygulamaları ve bu hususta gerçekçi olmalarıdır Özellikle çocuklarıyla, talebe ve müridleriyle ilgili emir ve tavsiyeleri gerçekleştirmede çok duyarlı davranmalıdırlar

İlk muallimimiz Hz Muhammed (sav) Efendimizdir

O bize en faziletli ve üstün yolu ve en örnek caddeyi açmış, bu hususta en feyizli ve üstün misali kendi yasayı şiarıyla vermiş; vaaz ve irşad konularında durmadan üslûbunu yenilemek suretiyle ve sergilediği çok çeşitli mevzularla en güzel tevcihlerde bulunmuştur

O'nun açtığı yol ve sergilediği metoddan bazı örnekler verelim:

Kıssa anlatmakta takib ettiği açık uslûb:

Alacatenli, kel ve kör üç adamın kıssası:

Rasûlüllah (sav) efendimiz şöyle anlattı:

“İsrail oğullarından biri alacatenli, biri kel, biri kör olmak üzere üç kimseyi Allah denemeyi dileyerek onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi Melek onlara sordu:

“En çok sevdiğiniz nedir?” Alacatenli şu cevabı verdi:

“Güzel bir cilt rengi, sıhhatli bir deri! İnsanların benden tiksindiği şu hastalığın ayrılıp gitmesini isterim Bunun üzerine melek eliyleonu sıvazladı ve böylece hastalığı iyileşti bedeni güzel bir renk aldı Sonra melek ona sordu:

“Hangi malı daha çok seversin?” Alacatenli cevap verdi:

“Deveyi çok severim Bunun üzerine melek ona, on aylık gebe bir deve verdi ve şu duayı yaptı Allah bunu sana mübarek eylesin!”

Melek bu defa kel olan adama geldi ve sordu:

“En çok neyi seversin?” Kel cevap verdi:

“Güzel bir saç, insanların benden tiksindiği şu kelliğin gitmesini severim Bunun üzerine melek eliyle onun başını sıvazladı, kelliği gitti ve başında güzel bir saç bitti Sonra melek yine sordu

“Maldan daha çok neyi seversin?” Kel adam cevap verdi:

“İneği severim, dedi

Bunun üzerine melek ona bir gebe inek verdi ve “Allah bunu sana mübarek eylesin!” diye dua ettikten sonra kör olan adama geldi ve:

“En çok neyi seversin?”Diye sordu Kör şu cevabı verdi:

“Allah'ın gözlerimi bana çevirmesini, dünyayı insanları görmeyi çok severim” Bunun üzerine melek eliyle onun gözlerine dokundu ve adam görmeye başladı Bu defa melek ona sordu:

“Hangi malı çok seversin?” Kör adam cevap verdi:

“Koyunu çok severim” Melek de ona gebe bir koyun verdikten sonra şu duayı yaptı:

“Allah bunu sana mübarek ve bereketli eylesin!”

Çok geçmeden deve ve inek doğurdular Koyun da yavruladı, derken birinin bir vadi dolusu devesi, birinin bir vadi dolusu sığırı, diğerinin de vadi dolusu koyunu üredi ve çoğaldı

Aradan bir süre geçtikten sonra melek alacatenli bir adamın Şekline girerek o alacatenli adama geldi ve aralarında şu konuşma geçti:

Melek:

“Yoksul bir adam, yolculukta urganlarım koptu bineğim elden gittiBugün için beni yerime ulaştıracak hiçbir malım yoktur, ancak Allah’ın ve senin yardımınla yoluma devam edebilirim Sana bu güzel rengi, bu güzel teni ve bunca malı veren Allah adına istiyorum, beniyurduma götürecek bir deve vermez misin?” Alacatenli:

“Üzerimizde bir çok haklar vardır!” (Sana verecek bir şey yoktur) Melek:

“Seni tanıyor gibiyim, sen o alacatenli, herkesin senden tiksindiği adam değil misin? Çok fakir idin, Allah sana verdi?”Alacatenli:

“Hayır, ben bu malı ancak baba ve dedelerimden kalan mirasla elde ettim”Melek:

“Eğer yalan söylüyorsan, Allah sen eski haline çevirsin!”

Sonra melek kalkıp kel adama geldi, kendisini kel bir adam suretine sokarak ona yaklaştı ve aralarında şu konuşma geçti:Melek:

“Yoksul bir adamım, yolculuğumda urganlarım koptu, bineğim elden gitti Yerime ve yurduma bugün ancak Allah'ın ve senin yardımınla ulaşabilirim Sana şu güzel saçları ve güzel görünümü ve bunca malı veren Allah adına beni gideceğim yere ulaştırmaya medar olacak bir binek istiyorum”Kel:

“Üzerimizde birçok haklar vardır, (sana verecek bir şeyim yoktur)”Melek:

“Seni tanıyor gibiyim, sen şu kel adam değil misin ki halk senden tiksinmekte idi Fakir bir kimse idin, Allah sana mal verdi”Kel:

“Hayır ben bu serveti ancak baba ve dedelerimden intikal eden mirasla elde ettim”Melek:

“Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin” dedikten sonra kalkıp bir a’ma suretinde o kör adama geldi ve aralarında şu konuşma geçti:Melek:

“Yoksul ve fakir bir adam, yolculukta urganlarım koptu, bineğim elden gitti Bugün ancak varacağım yere Allah'ın ve senin yardımınla gidebilirim Sana gözünü çevirip veren Allah için beni yerine ulaştıracak bir koyun vermeni istiyorum”Kör:

“Ben de a’ma bir adam idim Allah gözümü bana geri çevirdi, İşte koyunlarım dilediğin kadar al, istediğin kadarını bırak Allah'a andolsun ki, alacağın koyun miktarında seninle asla dalaşmayacağım, müdahele etmeyeceğim”Melek:

“Malın hepsi senin olsun Ben ancak seni denedim Allah senden razı oldu, o iki arkadaşına ise gazap etti”[277]



Şaşılacak Tahtanın Kıssası:


Rasûlüllah (sav) efendimiz şu kıssayı anlattı:

“Doğrusu israil oğullarından bir adam, kendi hem seril erin den kendisine bin dinar ödünç vermelerini istemişti Bunun üzerine onunla ödünç vermek isteyen kişi arasında şu konuşma geçmişti:

“Sana ödünç verebilmem için şahit tutacağımız tanıdık bir kaç kişi getir

“Şahit olarak Allah yeter!”

“O halde bir kefil bul getir

“Kefil olarak Allah yeter!”

“Doğru söyledin, dedi ve onun istediği bin dinarı belli bir süreye kadar ödünç olarak verdi

Dinarları olan adam bir vapura binip deniz yolculuğuna çıktı Gideceği yere varınca vapurdan ayrıldı ve görülecek işlerini gördükten sonra süresi dolan borcunu vaktinde ödemek üzere yine deniz yolculuğu yapacak bir vasıta aradı Ne çare ki bulamadı Bunun üzerine bir tahta parçası alıp içini iyice oyduktan sonra borcu olan bin dinarı ve bir de alacaklıya hitaben bir kağıt parçasını yazıp yerleştirdi ve ağzım iyice kapadıktan sonra deniz kenarına gelerek şöyle dedi:

“Allah'ım! Sen bilirsin ki falan adamdan bin dinar ödünç aldım Benden kefil istedi Seni kefil gösterdim, razı oldu Benden şahit istedi; seni şahit gösterdim, yine razı oldu Bütün gayretimi kullanıp bir vasıta bulmaya çalıştım, borcumu göndermek izin her çareye başvurdum, bu mümkün olmadı Bu bakımdan borcum olan dinarları sana emanet bırakıyorum,” dedi ve elindeki tahta parçasını denize fırlattı Dalgalar tahta parçasını gözden kayboluncaya kadar sürükledikten sonra adam oradan ayrıldı Kendi beldesine gitmek için bir vapur beklemeye koyuldu Derken kendisine bin dinar ödünç veren adam da iskeleye gelip sipariş verdiği malların geleceğini ümit ederek beklerken dalgalarınkıyıya doğru bir tahta parçasını sürükleyerek attığını gördü Odun olarak yakılır diye alıp evine getirdi Tahtayı açtığında içinde bin dinar ile borçlusunun yazdığı kağıdı buldu Bir süre sonra borçlusu da çıkageldi ve bin dinarı da getirmiş bulunuyordu Aralarında şu konuşma geçti:

Borçlu:

“Size malınızı getirmem için bir vasıta çok aradımsa da vallahi bulamadım va ancak şimdi kendim gelebildim

Alacaklı:

“Daha önce bana bir şey gönderdin mi?”Borçlu:

“Sana haber vereyim: Şu size getirdiğimden önce borcumu gönderecek bir vasıta bulamadım”Alacaklı:

“Doğrusu, tahta parçası içine yerleştirip gönderdiğin borcu Allah senden yana ödedi

Bunun üzerine borçlu sevindi ve ayrıca getirdiği bin dinarı alıp yoluna koyuldu[278]



Hacer İle İsmail'in Kıssası:


İbn Abbas'dan (ra) yapılan sahih rivayete göre:

İbrahim (as) eşi Hacer'i ve ondan doğma oğlu ismail'i alıp Kâ'be'nin olduğu yere Zemzem kuyusunun üst tarafında Mescid'in yukarı kısmında bir ağacın altına koydu, ismail bu sırada henüz süt emen bir bebek idi O gün için Mekke'de hiçbir kimse barınmıyordu Aynı zamanda o kesimde su da yoktu, İbrahim peygamber onları oraya koyduğu zaman yanlarına, içinde hurma ve su bulunan bir torba da bırakmıştı

Sonra İbrahim (as) dönüp ayrıldı, İsmail'in annesi arkasından koşup dedi ki:

“Ya İbrahim! Nereye gidiyorsun, bizi içinde hiç bir insan bulunmayan ve yiyeceği olmayan bu vadiye mi bırakıyorsun?” Kadıncağız bu sözü birkaç defa tekrarladıysa da İbrahim (as) cevap vermedi ve dönüp bakmadı Bunun üzerine şu konuşma geçti:Hacer:

“Allah mı sana böyle yapmanı emretti?”İbrahim:

“Evet”Hacer:

“O takdirde Allah bizi zayi' etmez!

Dedi ve geri döndü, İbrahim (as) ise yolunda devam etti, tâ ki Mekke'de Seniyye denilen yere geldi, artık Hacer onu göremiyordu Yüzünü Beytullah'a çevirdi ve şu duayı yaptı:

“Ey Rabbımız! Doğrusu ben çocuklarımdan bir kısmını Beytü'l-Haram'ın yanına ziraatsız bir vadiye yerleştirdim Rabbımız! Namazı kılsınlar diye (böyle bir yer seçtim) Artık sen insanlardan bir kısmının gönlünü hevesle onlara meylettir; onları bazı meyve ve ürünlerle rızıklandır Umulur kişükrederler,”

Artık Hacer, gerektiğinde İsmail'i emziriyor ve yanındaki sudan içiriyordu Ta ki, yanındaki su tükendi, hem kendisi, hem çocuğu susuz kaldılar Çocuk susuzluktan kıvranıp duruyordu Dayanamadı, gözlerle manzarayı görmesin diye uzaklaştı, oraya en yakın tepe Safa bulunuyordu Üzerine çıkıp vadiye baktı, acaba bir kimse görebilir miyim, diye Ne yazık ki, hiçbir kimse göremedi Safa tepesinden indi, vadiye doğru ilerlerken entarisinin bir ucunu tutup kaldırdı ve yorgun bir insanın koştuğu gibi koşmaya başladı, vadiyi geçip Merve tepesine geldi Üzerine çıkıp, bir kimse görebilir miyim diye bakındı, kimseleri görmedi Bu iki tepe arasında yedi defa gidip geldi ve her defasında tepenin üstünde durup bir kimse görebilir miyim diye bakındı

İbni Abbas (ra) bu konuda Rasûlüllah (sav) efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor: “İşte bundan dolayı insanlar Safa ile Merve arasında sa'yederler

Hacer, Merve tepesine çıkınca kendi kendine “sus!” diye fısıldadı Sonra bir şeyler duymaya çalıştı ve kendi kendine:

“Kendini duyurmaya çalıştın Eğer yanında imdada yetişecek biri varsa, ondan yardım ve imdad iste!” dedi ve ansızın Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde bir melek topuğuyla toprağı eşeliyordu veya kanadıyla toprağı yarıyordu derken su ortaya çıkıverdi Hacer koşup suyun akmaması için eliyle bir havuz yapıverdi Kırbasını veya su tulumunu su ile doldurmaya başladı, aldığı su nisbetinde su kaynıyordu Kanasıya içti ve çocuğunu emzirdi

İbni Abbas (ra) diyor ki:

“Rasûlüllah (sav) efendimiz bu hususta şöyle buyurdu: “Allah rahmet eylesin İsmail'e, bıraksaydı da Zemzem kaynayıp akan bir pınar olsaydı!”

Sonra melek dönüp Hacer'e dedi ki:

“Helak olmaktan endişe duyma Çünkü burada Allah'a ait bir ev vardır Onu bu çocukla babası birlikte yapacaklar Allah onların ehlini zayi' etmiyecektir

Beytullah, yerden yüksekçe bir yığın halinde idi Akan sel sağından ve solundan yol alıp gidiyordu

Hacer böylece orada yaşamaya çalışırken Cürhüm kabilesinden bir kafile Keda' yoluyla Mekke cihetine yönelip geliyorlardı Mekke'nin alt kesiminde konakladılar Bir kuşun havada dönüp dolaştığını gördüler ve dediler ki: Bu kuş ancak suyun bulunduğu yerde dönüp dolaşır Ama nice yıllardır biz bu vadide su olmadığını biliriz Bir araştırıcı gönderdiler, gidip dolaştı, suya rastladı ve elindeki kabı su doldurup getirdi Hepsi birden kalkıp suyun başına gidince, İsmail'in anasını orada gördüler Ona seslenip,

“Senin yanında bu suyun başına konmamıza izin verir misin?” diye müsaade istediler Hacer hiç tereddüt etmeden,

“Evet” dedi

İbn Abbas (ra) diyor ki: Bu konuda Rasûlüllah (sav) efendimiz şöyle buyurdu: “O kabile, ismail'in anasıyla karşılaştılar, zaten o kadın insanları severdi

Bu müsaade üzerine Cürhüm'lü kafile suyun başına taşındılar ve kendi kabilelerine haber salıp gelmelerini tavsiye ettiler Onlar da güzel bir suyun bulunduğunu duyunca toplu halde geldiler ve oraya yerleştiler, ismail'e Arapça öğrettiler ve onun zekasını çok beğendiler, İsmail evlenme çağına girince, kendi kızlarından biriyle onu evlendirdiler Az sonra da Hacer vefat etti

İsmail (as) evlendikten sonra İbrahim Peygamber (as) geldi, İsmail'i bulamadı Onun nerede olduğunu karısından sordu Kadıncağız, İsmail'in yiyecek bir şeyler bulmak için ava çıktığını söyledi, İbrahim, ailenin durumundan ve geçiminden sordu Kadın,

“Durumumuz çok kötü, sıkıntı içindeyiz” dedi ve hayli dert yandı! İbrahim peygamber (as) kadına şöyle dedi: “Kocan avdan geri dönüp gelince, benden ona selam söyle ve kendisine de ki:

“Kapısının eşiğini değiştirsin!” Bununla karısını boşamasını ima ediyordu

İsmail avdan dönünce karısına sordu:

“Size bir kimse geldi mi?” Karısı cevap verdi:

“Evet, şu ve şu sıfat ve hey'ette yaşlı bir adam geldi Bizden seni sordu Ben de gereken cevabı verdim Sonra yaşayışımız ve durumumuzdan sordu, ben de, sıkıntı ve şiddet içinde bulunduğumuzu söyledim

İsmail (as) tekrar sordu:

“Sana hiç tavsiyede bulundu mu?” Karısı cevap verdi:

“Evet, sana selam söylememi emretti, sonra da “kapının eşiğini değiştir” diye söyledi

İsmail (as):

“O yaşlı benim babamdır Senden ayrılmamı emretmiştir Artık sen kendi ailene git,” dedi ve karısını boşadı İsmail (as) ikinci defa Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendi Aradan Allah'ın dilediği kadar bir süre geçtikten sonra İbrahim (as) kalkıp Mekke'ye geldi ve oğlunun evine uğradığında yine onu orada bulamadı, eşiyle karşılaştı, İsmail'in nerede olduğunu sordu; ayrıca geçimlerinin nasıl olduğunu, hayatlarından memnun olup olmadıklarını öğrenmek istedi ve aralarında şu konuşma geçti:

“İsmail nerede ve siz ne durumdasınız?”

“Bizim için ava çıktı Hamdolsun hayır ve iyilik içindeyiz Sıkıntımız yok İnip yemeğimizden yiyip, suyumuzdan içmez misiniz?”

“Ne gibi yemeğiniz ve içmeniz var?”

“Yemeğimiz et, içeceğimiz ise sudur Bunun üzerine İbrahim(as):

“Allah'ım! Bunların yemeğini ve suyunu mübarek ve bereketli eyle” diye dua etti

Rasûlüllah (sav) efendimiz, “bu İbrahim peygamberin duasının bereketidir” dedi

Sonra aralarındaki konuşma şöyle devam etti:

“Kocan avdan döndüğünde, benden ona selam söyle ve kendisine de ki: “Evinin eşiğini sabit tutsun, değiştirmesin

Bir süre sonra İsmail (as) dönüp geldi ve eşine sordu:

“Size bir kimse geldi mi?”

“Güzel şimali ve heybetli bir yaşlı geldi, (onu övdükçe övdü) benden seni sordu Ben de iyi olduğumuzu, hayır ve genişlik içinde bulunduğumuzu haber verdim

“Sana hiçbir tavsiyede bulundu mu?”

“Evet, sana selam bıraktı ve kapının eşiğini sabit tutmanı emretti

“O, benim babamdır; sen, kapının eşiğisin Seni tutmamı, yani eş olarak bulunmanı bana emrediyor

Aradan uzun bir süre geçtikten sonra, bir gün İsmail peygamber bir ağacın gölgesinde yay yapmakla meşgulken babası İbrahim (as) çıkageldi Onu görünce hemen ayağa kalktı, kucaklaşıp öpüştüler ve aralarında şu konuşma geçti:

“Ya İsmail! Şüphen olmasın ki, Allah bana bir emir verdi

“O halde Rabbın ne ile emrettiyse onu yerine getir!”

“Sen bu hususta, bana yardım eder misin?”

“Elbette yardımcı olmaya çalışırım

“Doğrusu Allah, şurada bir ibadet evi yapmamı emretti (ve tümsekçe bir yere işarette bulundu)

İşte böylece baba ile oğul o tümsek yerde Kâ'be'nin temellerini yükselttiler, ismail taş taşıyor, İbrahim ustalık yapıp taşları duvar şeklinde düzüp yükseltiyordu, inşaat epeyce yükseldikten sonra, halen Kâ'be'de bulunan Makam-ı İbrahim diye anılan yüksekçe taş getirildi, İbrahim onun üstüne çıkıp duvarları yükseltmeye devam etti Bu arada İsmail taş taşıyor, İbrahim ustalık yapıyorken şöyle dua ediyorlardı: Rabbimiz! Bu hizmetimizi bizden kabul buyur Çünkü elbette sen her şeyi işiten bilensin

Evet, Kur'an'da bundan başka nakledilen bazı kıssalar daha var Uzman vaaiz, hakim, terbiyeci, başarılı davetci, bu ve benzeri kıssaları muhataplarının anlayışları seviyesine göre yumuşatıp daha çekici ve duyarlı biçimde anlatabilirler Aynı zamanda kıssalardan birçok ibret ve öğüt alınacak safhaları da tesbit edip sergileyebilirler Çünkü bu durumda te'sir daha başarılı, davete icabet daha güçlü olur

O halde terbiyeciye gereken şudur: Bir kıssayı genişletip açıklarken dinleyicinin ruhunda bir heyecan, zihninde bir açıklık getirmek için onun şefkat duygularını kamçılar duyarlıkta işlemeli, intibaha gelmesini sağlayacak bir anlatımla cümlelere yer vermelidir Böylece dinleyicilerin kalblerine, duygularına şuurlarına ibret pınan akıtmış, Öğüt selsebili damlatmış olur Bu durumda, bir de bakarsın ki, dinleyiciler kendilerini konuya bütünüyle vermiş, derin bir saygı ve korku içinde alemlerin Rabbı Allah'a yönelmiş olurlar, İşte bu ortamda terbiyeci, dinleyicilerin îslamî davaya hizmette bulunmaları hakkında kendilerinden kesin söz alabilir ve günlük yaşayışlarında İslam'ın esas ve prensibleriyle yaşayacaklarına dair teahhüdde bulunabilirler

İşte vaaz veren terbiyeci akıcı uslûbuyle ibretli safhaları cilalayıp çok çekici kalıba döküp şekillendirdikten sonra kıssayı bütün azametiyle işler, ruhlar üzerinde derin izlerini bırakır Böylece dinleyici dinlediklerini kulağından ruhunun semasına nakledip ruhaniyetin huşuu içinde mest ve hayran olur[279]



Cevaplama Ve Sorup Cevap Verme Usulü:


Bu, arkadaşlarına birtakım sorular sormak suretiyle yerine getirilir Onları daha uyandırmaya, zekalarını harekete geçirmeye, anlayış ve sezişlerini işler duruma getirmeye yönelik bir metoddur Böylece terbiyeci, çok te'sirli öğütleri ikna ve karşılıklı delil ve hüccet getirme kalıbına dökerek arkadaşlarının susuzluğunu giderir

Bu konuda birkaç misal verelim:

Yapılan sahih tesbite göre, Rasûlüllah (sav) efendimiz bir konuyu işlemek istediğinde şöyle bir soruyla söze başlamıştır:

“Müslüman kimdir bilir misin?” Ashab-ı Kiram:

“Allah ve Peygamberi daha iyi bilirler,” efendimiz kendi sorusunu şöyle cevaplamıştır:

“ Müslüman, diğer müslümanların onun dininden ve elinden güven içinde kaldıkları kimsedir

“Mü’min kimdir, bilir misiniz?”

“Allah ve Peygamberi daha iyi bilirler

“Mü’min, diğer Mü’minlerin kendi canlarına ve mallarına karşı güven duydukları kimsedir

Sonra da efendimiz (sav) “muhacir” hakkında sormuş ve şöyle açıklamıştır:

“Muhacir, kötülüğü terkedip uzaklaşan kimsedir” [280]

Yine Rasûlüllah (sav) efendimiz soruyla cevabı içice mezcedip şöyle buyurmuştur:

“Ne dersiniz, sizden birinin kapısı önünde bir ırmak bulunur da hergün o ırmakta beş defa yıkanırsa, üzerindeki kirden pastan bir şey kalır mı?”

Bunun üzerine Ashab-ı Kiram:

“ Hayır, üzerinde kirden birşey kalmaz” diye cevap verdiler Efendimiz asıl anlatmak istediğini şöyle açıkladı:

“İşte bu, beş vakit namaza bir misaldir Allah beş vakit namazla hataları silip temizler” [281]

Diğer bir hadislerinde de yine soru ve cevap içice konularak şöyle buyurmuştur:

“Müflis kimdir, bilir misiniz?” Ashab-ı Kiram:

“Bize göre müflis, hiçbir dirhem ve malı olmayan kimsedir,” diye cevap verince; efendimiz şöyle açıklamıştır:

“Benim ümmetimde müflis o kimsedir ki, Kıyamet gününde namazıyla, orucuyla ve zekatıyla gelir ve bir de şuna sövmesiyle, şuna iftira atmasıyla, şunun malını yemesiyle, şunun kanını dökmesiyle, şuna dayak atmasıyla gelir Şuna iyiliklerinden, şuna da iyiliklerinden verilir Üzerindeki haklar henüz tamamen ödenmeden iyilikleri tükenirse bu defa kötülükte bulunduğu kişilerin günah ve hatalarından alınıp onun üzerine atılır ve sonra da Cehennem ateşine atılır” [282]


[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref265] Bakara: 2/177

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref266] Nahl: 16/5

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref267] En'âm: 6/6

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref268] Nisa: 4/58

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref269] Al-i İmrân: 3/159

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref270] Şûra: 42/38

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref271] Hücurat: 49/13

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref272] Sahîh-i Müslim: Temîm bin Evs ed-Dârî (ra) den
Açıklama: Allah'a nâsihat, Onun buyruklarıyla amel etmektir Kitabına nasihat, Ondaki hükümlere inanıp uygulamaktır Peygamberine nasihat, O'nun sünnetiyle yaşamaktır İslâm liderlerine nasihat, yanlış yola girdikleri zaman onları uyarmak ve doğru yolu göstermektir Umum müslümanlara nasihat, onları İslâm esas ve prensipleriyle eğitip yetiştirmektir (Mütercim)

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref273] Buharî-Müslim: Cerîr b Abdillah (ra) den

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref274] Sahîh-i Müslim: Ebû Mes'ud el-Ansarî (ra) den

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref275] Sahîh-i Müslim: Ebû Hüreyre (ra) den

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref276] Buharî-Müslim: Sehl bin Sa'd es-Sâidî (ra) dan

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref277] Buharî-Müslim ve Ashab-ı Siyer Prof Dr Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 2, Uysal Kitabevi, 10 Baskı, Konya, 1994: 123-129

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref278] Sahîh-i Buharî: Ebû Hüreyre (ra) den Prof Dr Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 2, Uysal Kitabevi, 10 Baskı, Konya, 1994: 129-130

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref279] Prof Dr Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 2, Uysal Kitabevi, 10 Baskı, Konya, 1994: 130-134

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref280] İmam Ahmed bin Hanbel kendi Müsned'inde

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref281] Sahîh-i Müslim: Ebû Hüreyre (ra) den

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref282] Buharî-Müslim: Ebû Hüreyre (ra) den Prof Dr Abdullah Nasıh Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, Evlilik, Evlat Terbiyesi Ve Esasları- 2, Uysal Kitabevi, 10 Baskı, Konya, 1994: 134-135

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.