Doğru Pedagoji Uygulansa Psikologlara |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Doğru Pedagoji Uygulansa PsikologlaraEkrem Altıntepe Dr Mustafa Merter:"Doğru Pedagoji Uygulansa Psikologlara Daha Az İhtiyaç Duyulur" Çocuk psikolojisine göre bir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez, davranış bozukluğu sonradan oluşur Çocuğun terbiyesine önem vermemekle çocukların davranışlarını bozuyoruz, sonra da psikologlara gidiyoruz Buradaki kısır döngü için Dr Mustafa Merter “Doğru pedagoji yani doğru eğitim sistemi uygulandığı takdirde biz psikiyatr ve psikologlara daha az ihtiyaç duyulur” diyor Dr Mustafa Merter, akademik eğitimini İsviçre Lozan Tıp Fakültesi’nde 1975 yılında tamamladıktan sonra Almanya’nın Wesel şehrinde iki sene dâhiliye uzmanı olarak çalıştı Daha sonra İsviçre’ye dönerek psikiyatri uzmanlık eğitimine başladı Eğitimini Zürih Üniversitesi Hastanesi’ne bağlı Burghözli Psikiyatri Hastanesi’nde ve psikiyatri polikliniğinde, doktorasını biyolojik psikiyatri “Flufenazin Dekanoat” nöroleptik çalışmasıyla tamamladı Türkiye’ye 1987 yılında yerleşen Dr Mustafa Merter, serbest psikiyatr olarak mesleğini icra ediyor Son on senedir, var olan tecrübesini Benötesi/transpersonal Psikoterapisi alanına aktardı Dr Merter, özellikle tasavvufî açıdan Benötesi Psikolojisi’ni anlamaya gayret etti Bu alanda uluslararası araştırmalardan feyiz alarak bir sentez oluşturmaya çalıştı 2005 yılında İstanbul Üsküdar’da Türkiye Benötesi Psikolojisi Derneği’ni kurdu Tasavvuf ve Benötesi Psikolojisi çalışmalarını “Dokuz Yüz Katlı İnsan” isimli bir kitapta anlatan Dr Mustafa Merter’e yaptığımız söyleşide psikoloji ve pedagojinin toplumumuz tarafından ne zamandan beri ve nasıl kullanıldığını sorduk Aldığımız cevaplar bizi bildiklerimizin bir adım ötesine götürdü Özelikle tasavvufta bilinen insanın hâllerinin modern psikoloji tarafından henüz keşfedilemediğini söylemesi oldukça ilginçti Türk toplumunun sağlıklı yapısının bir zamanlar din adamlarının toplumda psikolog ve pedagog işlevi görmesinden kaynaklandığını söyleyen Dr Merter, Batı eğitim sisteminin çöktüğünü, sağlıklı nesiller yetiştiren ve geçmişte uygulanan eğitim sistemimizin ciddi bir şekilde araştırılması gerektiğini belirtiyor Psikolojik terimler bize yabancı olsa da bu terimlerin Anadolu’da halk arasında kullanıldığını görüyoruz Mesela olabilecek herhangi bir şeyi hayal edip, en kötü senaryoları çizerek o en kötü senaryolara göre her şeyin olabileceğini düşünme hali olan “anksiyete” halk arasında “evham” olarak çok önceden beri bilinmekte Acaba biz psikoloji ile çok daha önceden tanışmış olabilir miyiz? Anadolu’da bazı psikolojik terimler kullanılıyor Mesela bizim “depresyon” dediğimiz hastalığa halk arasında “daral” deniyor Bana gelen hastalar “İçim daralıyor, ümüğüm sıkışıyor” diyerek özellikle göğüslerini göstererek o daralma halini tarif ederler Buna benzer değişik psikolojik tabirler vardır halk arasında… Bütün tasavvuf ekolleri ve tasavvuf ekollerinin ana kaynağı olan Kur’an ayetleri ve hadis-i şerifler psikoloji ile doludur Kur’an-ı Kerim ayetlerine eğer bir psikiyatr gözüyle bakarsınız insanın nefis yapısıyla ilgili çok derin bilgiler ve bilgelikler görebilirsiniz Mevlana’nın Mesnevi-i Şerif ve Divan-ı Kebir’i baştan sona kadar insan psikolojisiyle, özellikle insan hâlleriyle ilgili incelikler içerir “İnsan hâlleriyle ilgili incelikler” derken, psikolojinin bir adım ötesinden mi bahsediyorsunuz? Normal psikoloji insanın hâllerini pek tanımaz Mesela kabz, bast, sekine, itminan, havf, reca, vecd, huşu hâlleri… Bunlar insanın tasavvuf yoluyla bildiğimiz hâlleri Normal psikoloji; kaygı, korku, öfke, nefret, kıskançlık, hırs gibi temel 8-10 duyguyla çalışır Ama bu duyguların bazı alt birimleri olan, esas bu duyguların daha derinlerinde yatan insanın hâlleri vardır Latif hâlleri vardır Modern psikoloji bu latif hâlleri bilmez Bilmez çünkü nefis yapısını bilmez Dolayısıyla İslam eğitim sisteminde tasavvufa eğer o gözle bakarsanız psikolojiyle ilgili birçok bilgelik bulursunuz Mesela… Mesela Efendimiz (asm) “Mümin müminin aynasıdır” der Bu o kadar derin bilgelik içerir ki saatlerce bunun üzerinde konuşabiliriz Yine Hz Mevlana’nın Mesnevi-i Şerif’inde “Başkasında gördüğün kusurlar aslında senin kusurlarındır” gözlemi çok derin bir bilgelik taşır Bu bizim psikolojideki “yansıtmalı özdeşleşme” dediğimiz sürece tekabül eder Tasavvuf başından sonuna kadar böyle psikolojiyle ilgili bilgeliklerle doludur Dolayısıyla, biz şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Evet, biz psikolojiyle daha evvel tanıştık Nitekim toplumun genel nefis sağlığı konusunda toplum şimdiki hâline göre daha sağlıklıydı Nefis sağlığı derken ruh sağlığını mı kastediyorsunuz? Hayır, ruh sağlığı demek istemiyorum Ruh başka bir kavramdır Zaten başından beri bizim Tababet-i Nefsaniye dememiz gerekirdi Ruh hekimliği değil de Tababet-i Nefsaniye dememiz gerekirdi Şimdiye kadar söyledikleriniz ve nefis terbiyesi daha çok dinî kavramlar Kur’an-ı Kerim ve tasavvufa bakıldığında insanın nefsinin terbiye edilmesi ile davranışlarının düzeltildiğini görüyoruz Buradan yola çıkarak acaba psikoloji, dinin uğraş sahası mıdır? Bu sorunuza cevap vermeden önce din insanda ne yapar, onu açıklamamız lazım Bunu kısaca özetlersek, insanın olabilecek dört ilişki kategorisi vardır Bunlardan bir tanesi diğer insanlarla olan ilişkileridir, akraba ilişkilerinden başlayarak arkadaş ilişkileri, işyerindeki ilişkileri vs birinci kategoriye girer İkinci ilişki kategorisi, insanın kendi kendisiyle olan ilişkisidir Bazen kendimize sanki yüksek bir yerden bakıyor gibi olduğumuz olur Bu nefs-i levvame katından nefis psikolojisine göre daha yukarıdan bakabilmektir İnsan varoluşunu ve kendisini, hayatta oynadığı rolü yukarıdan görme potansiyeline sahip bir varlıktır Bu insanın çok büyük bir özelliğidir Üçüncü ilişki kategorisi; insanın dünyayla, eşyayla -buna tabiat da dâhil- ilişkisidir Bu ilişkide insan, tabiata, dünyaya bakışına göre çok sathî veya derinlik kazanmış olabilir Efendimiz’in (asm) “Rabb’im bana eşyanın hakikatini göster” hadis-i şerifinden anladığımız kadarıyla biz çevremizdeki eşyanın gerçek manasını, hakikatini genelde görmekten aciziz Bu böyle ise insanın hakikatini ne kadar görebiliyoruz bunu ayrıca düşünmek lazım Bunun üzerinde tefekkür etmek gerekir Dördüncü ilişki kategorisi ise insanın Rabb’iyle yani üst âlemiyle olan ilişkisidir İşte din bu dört ilişki kategorisini tanzim ettiği için dinin kendi yöntemleriyle bu ilişki kategorileri düzeltildikten sonra insan psikolojisi de düzelir Ama bu hak din için geçerlidir Yani ilahî vahiy mesajının tahrif edilmediği, bozulmadığı dinler için geçerlidir Özellikle değişik kültürlerde din adına yapılan bazı uygulamalar insanı bu sonuca ulaştırmaz Peki efendim, günümüzde psikoloji ve pedagojide tüm imkânların kullanılmasına, tüm ileri teknik gelişmelere ve ilaç tedavilerine rağmen çocuklarda ve yetişkinlerde sorunlar azalmak yerine artıyor Oysa eskiden psikoloji ve pedagoji olmamasına rağmen çok sağlıklı bir aile yapısı ve bireyler olduğunu biliyoruz Bu fark neden kaynaklanmaktadır? Çünkü modern psikoloji aydınlanma hareketinin ürünüdür Aydınlanma hareketi de Avrupa’da Avrupalıların kendi dinlerine küstükten sonra akıllarına taparak dünyayı ve insanı anlama çabalarından kaynaklanır Bütün olayın ilahî boyutunu, vahiy mesajını bir tarafa bırakarak insan her türlü sorunu, her türlü derin felsefeyi, derin varoluşsal insanî yönleri akılla anlayacağını zannetmiştir Bütün filozofların çabası zaten budur Filozoflar insanı anlamak istemişlerdir Hz Mevlana’mız güzel bir benzetme yapar ve filozofları tek kanatlı kuşlara benzetir Tek kanatlı kuş derken aklın gönülle beraber çalışması gerekliliği vurgulanır Akıl ve gönül bir arada olmadan neticeye varamayız, insanın ne olduğunu anlayamayız İşte bu aydınlanma hareketi esnasında zuhur eden aşağı yukarı 200 senedir var olan modern psikoloji bilimi, dinlerin vahiy mesajını küçümsediği için, tasavvufla uzaktan yakından ilişkisi olmadığı için -istisnaları olmakla birlikte- insanın yapısını bilmez Nefis dediğimiz insan yapısını bilmez Dolayısıyla bu nefis yapısını, dinamiğini, işlevselliğini, kurallarını ve bu nefis yapısının normal çalışmasının hangi kriterlere göre olması gerektiğini bilmediği için nefis yapısını koruyamaz Neticede de bugünkü insan manzaraları meydana çıkar Eskiden insanlar nefis yapısını daha iyi bilip hayatlarına tatbik mi ediyorlardı? Tabi, nefis yapısı eskiden bilimsel olarak incelenmediği halde yapılan uygulamalarla yani dinî ve tasavvufî uygulamalarla eğitim sisteminin daha efektif, daha etkili şekilde çalışmasıyla tabii ki daha fazla koruyordu insanları Mustafa Bey, bütün bu anlattıklarınızın ışığında biraz da çocuk eğitimiyle ilgili konulara değinmek istiyorum Çocuk psikolojisine göre bir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez Dolayısıyla davranış bozukluğu sonradan oluşur Bu söylediğiniz kısmen doğrudur Bazı istisnaların dışında insanın aslı, özü, ilk yaratılış hâli ahsen-i takvimdir Ama tabi bunun bazı biyolojik rahatsızlıkları var, istisnaları vardır Ama bundan sonra insan ilk eğitim dönemlerinde, aile ilişkilerinde, yaşadığı şartlar altında bulunduğu durumlarda insan bir şekilde bu ilk dengesini, ilk huzur hâlini kaybeder Şimdi sizin sorunuza geçebiliriz Ahsen-i takvim olarak yaratılan çocuğun terbiyesine önem vermemekle çocukların davranışlarını bozuyoruz, sonra da psikologlara gidiyoruz Burada bir çıkmaz yok mu? Var tabi Doğru pedagoji yani doğru eğitim sistemi uygulandığı takdirde tabii ki biz psikiyatr ve psikologlara daha az ihtiyaç duyulur Yani biz çocuk terbiyesini ihmal etmekle çocuk psikologlarının işini artırmış oluyoruz Tabi ki Biz daha ataerkil bir toplumuz, geleneklerimiz hüküm sürüyor ama bu geleneklerin güneşin altında eriyen buz gibi kaybolduğunu görüyoruz Bunu büyük şehirlerde gitgide daha yoğun bir şekilde müşahede ediyoruz Tasavvuf ehli kişiler sadece yetişkinlerle değil aynı zamanda çocuklarla da ilgilenmiş Bu açıdan din büyükleri bir dönemin psikologu ve pedagogu olmuşlardır diyebilir miyiz? Tamamen öyledir Tasavvuf, bugünkü gibi biraz böyle marjinal, varoşlarda kaldığı dönemlerin dışında, tasavvufla iç içe olduğumuz dönemlerde hakikaten çocuk eğitiminde de ergen eğitiminde de büyük rol oynamıştır Mesela bir kişilik eğitim akademisi, insan eğitim akademisi diyebileceğimiz Mevlevi dergâhlarını buna örnek verebiliriz Orada “çile” adı verilen uygulamalar esnasında hem psikoloji hem pedagoji -böyle adlarla olmasa bile- eğitimleri verilmiş Mevlevi dergâhları ki çok yaygın biçimde Osmanlı içinde ta Azerbaycan’dan Bosna’ya kadar var olan eğitim müesseseleriydi Diğer tasavvufi eğitim müesseseleri içinde de çocukların ve ergenlerin eğitimine çok önem verilmiştir Efendim, burada size 1818-1884 yılları arasında yaşamış Fransız gözlemci Jean-Henri-Abdolonyme Ubucini’nin Osmanlı ile ilgili bir gözlemini aktarmak istiyorum Ubucini diyor ki; “…Çocuklarını bundan daha fazla sevgi, özen ve şefkat içinde yaşatan bir memleket bilmiyorum İşin garibi, bütün bu şefkatle ihtimamın annelerden çok babalarda derinleşmiş olmasıdır Cuma günleri (Cuma Osmanlı’da tatil günüdür) veya bir bayram günü, Osmanlı Türk’ünün, çocuğunun elinden tutup sokakta gezdirmesi, adımlarını çocuğun adımlarına göre ayarlaması, çocuğun yorulduğunu görünce omzuna alması veya bir aralık dinlendiği kahve peykesinde yanına oturtup en derin şefkatle konuşarak çocuğun bütün hareketlerini dikkatle takip etmesi görülecek şeydir” Bu gözlemden yola çıkarak Osmanlı’nın pedagojiyi çok iyi bir şekilde kullandığını düşünebilir miyiz? Burada dikkati başka bir kültürden örnek üzerine çekmek istiyorum Sonra sizin sorunuzun cevabına geleceğim Japon kültüründe “amae” diye bir kavram vardır Amae, müsamahakâr bir bağımlılığı dile getirir ve annenin özellikle çocuğuna gösterdiği o müsamahakâr tutumu ve çocuğun da artık yetişkin olduktan sonra da bir ömür boyu o ebeveyne gösterdiği saygıyı, o boğucu olmayan yapıcı bağımlılığa işaret eder Herman W Smith’in bir makalesinde Japon işçisinin fabrikadaki davranışlarından üniversitedeki eğitimcilerin üstleriyle yaşadıkları ilişkilere kadar Japon toplumunun ilişkilerinde amae kültüründen esinlenilmiş diye bir yorumu vardır Bu hatırlatmadan sonra sizin müşahedenize geri dönersek bizim de bize has bir eğitim sistemimiz olduğunu, özellikle babaların çocuk eğitimindeki rolünü bahsettiğiniz Fransız gözlemcinin yazısında çok güzel bir şekilde görüyoruz Bunu Anadolu’da hâlâ hissedersiniz Bazı yerlere gittiğiniz zaman çok büyük bir müsamahakârlık gösterirler çocuklara Avrupa eğitim sisteminde bu biraz şımartılma gibi gözükür Ne kadar şımartılmadır, nasıl bir eğitim sistemidir doğrusunu söylemek gerekirse tam vâkıf değilim Ama bizim sistemimizi ciddi bir şekilde araştırmak gerekir Japonların sistemi nasıl araştırılıyor ise bizim sistemimizin de araştırılmasında fayda vardır Çünkü Batı eğitim sistemi iflas etmiştir Christopher Lasch’ın “Narsisistik Medeniyet” isimli kitabında o narsisistik yani özsavar medeniyet, anti-otoriter eğitim sistemi, Batı medeniyetinin çöküşünün en büyük nedenlerinden bir tanesi olarak görülüyor Bizde de 60’lı 70’li yıllarda -öyle olmayanları tenzih ederim- Batı’dan gelen her şeyi maymun gibi kopyaladığımız için anti-otoriter eğitim sistemi yani çocuğa ne istersen yap şeklinde yaklaşma uygulaması bugünkü durumu meydana çıkarmıştır Amerikalılar bu hatayı görüp tekrar otoriter sisteme geri dönmüşlerdir Hocam, bizim Anadolu Pedagojisi tezimiz yani bir zamanlar bu topraklar üzerinde çocuk terbiyesinin çok daha iyi bilindiği ve uygulandığı, dolayısıyla sağlıklı nesiller yetiştirmek için tekrar geçmişin keşfedilmesi gerektiği noktasında neler söylersiniz? Bütün bu söylediklerimizden öyle bir şey çıkıyor Bizim yaklaşımımızda temel bazı doğrular varmış Sonradan Batı’dan aldığımız, üstümüze pek oturmayan bir elbise giymiş gibiyiz biz Bizim temel yaklaşımımızda, eğitim sistemimizde kaybettiğimiz bazı doğrular varmış Buna Anadolu Pedagojisi diyebiliriz, buna Yakındoğu İslam Pedagojisi diyebiliriz, buna Tasavvuf Pedagojisi diyebiliriz Ama bu pedagoji sisteminde hakikaten bazı temel doğrular varmış Çünkü o sistem altında yetişmiş çocuklar bugünküne göre daha sağlıklıymış Bunu görüyoruz Bu artık bilinen bir gerçek… Son 50 yıl içerisinde Amerika’daki anksiyete, evham artış oranı ergenlerde yüzde 48 Yani çok büyük oranlarda bir yozlaşma söz konusu Burada sorulması gereken soru şu: Biz neyi doğru yaptık da -ki doğru yaptığımız istatistiklerden anlaşılıyor- o zamanlarda sağlıklı nesiller yetişiyordu, neyi yanlış yapıyoruz da şimdi böyle oluyor? Bu soruya verilecek cevap çok önemlidir |
|