Prof. Dr. Sinsi
|
Adananın Tarihi Mekanları
Yılan Kale, bugünkü Adana-Ceyhan E-5 Karayolu üzerinde, Misis ile Ceyhan arasında birdenbire yükselen, ovaya hakim bir tepe üzerinde, karayolundan 3 km içeride yer alır İç Anadolu'dan gelip Külek Boğazı yoluyla Adana, Misis, Payas ve Antakya'dan geçen tarihi ordu ve kervan yolunun üzerinde bulunan Yılan Kale, dağ kaleleri zincirinin ilk halkasıdır
Yılan Kale, boyutları ve karmaşık tasarımı ile Ortaçağ'ın en etkileyici askeri yapıları arasındadır Günümüze olabilecek en sağlam şekliyle ulaşan kale, yapım karakteri, malzemesi ve Ortaçağ kalesi olması yönüyle Bizans'a dahil edilmektedir Korunması kolay, düşürülmesi çok güç bir kale olarak bilinen Yılan Kale çevresi dıştan 700 m kadardır ve kale, ikişer katlı 8 yuvarlak burçla tahkim edilmiştir Burçlar ve araları tamamen mazgallı olup, bu mazgalların ortaları ateş etmek için delikli bırakılmıştır

Edwards, Yılan Kale'nin planı üç avluya ayırarak incelemiştir Edwards'a göre, daha alt kısımda bulunan iki avlu, güneydoğudaki kanadı korumak amacıyla tasarlanmıştır Son derece zeki biçimde tasarlanan ve yerleştirilen surlar ile burçlar, dik yamaçların da yardımıyla saldırıyı oldukça güçleştirmektedir Avluların her birinin tek bir giriş kapısı vardır Üstte kot farkı zeminden biraz daha yükseltili, korunaklı bölüme, her yönden birer merdivenle ulaşılabilmekte ve her yöne gidiş geliş kolay olmaktadır Bu kısım en geniş ve yoğun biçimde savunulan birimi oluşturmakta ve garnizona ev görevi yapmaktadır
En yüksek ve en kuzeydeki birimlerinde sarnıçların büyük bir kısmı ve bir şapel bulunmaktadır Yılan Kale'nin güneye bakan bir demir kapısı vardır Kalenin beden duvarları adeta dantel gibi işlenmiştir Yapı üzerinde Bizans, Haçlı ve Ermeni onarımlarına ait duvar kalıntıları göze çarpar Ermeni onarımları, pervaz, pencere ve kapı üstü tonozlarında kendini gösterir; bu onarımları belgeleyen bir Ermeni yazıtı da yapı üzerinde mevcuttur
Halk arasında kale, "Şahmaran Kalesi" olarak bilinir Rivayete göre "Şeyh Meram" adında bir şahıs, burada yılan üretir ve terbiye edermiş
Yapıda kule kapılarından birinin üzerinde insan ve hayvan kabartması yer almaktadır Ayrıca antik dönem seyyahlarından bazıları, kalede Şahmaran ile ilgili bir figürün de olduğundan söz ederler Edwards, bu figürün Ermeni Prensliğinin ilk kralı olan Levon I'e (1198/99 - 1219) ait olduğunu söyler18
Ovalık Kilikya'nm tarih boyunca önemli bir üssü olan Yılan Kale, halk arasındaki rivayetlerde ve kayalıklar üzerindeki gözü yukarılara çeken mimarisiyle ovadaki hakimiyetini sürdürmektedir
Misis Antik Kenti
Misis Antik Kenti, Ceyhan Nehri kenarında, tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş, Adana'dan sonra gelen ikinci bir geçit durumundadır
Misis Antik Kenti'nin tarihi, antik kentin üzerinde bulunduğu ve Neolitik Çağ'a tarihlenen höyük ile başlar Misis'i Truva kahramanlarından Mopsos'un kurmuş olduğu söylenmektedir Hitit, Assur, Makedonya ve Seleukosların eline geçmiş, Roma ve Bizans devirlerinde de önemli bir merkez olmuştur M S 8 yüzyıldan itibaren Abbasiler döneminde yeniden imar edilmiştir
1517 yılından sonra Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girmiş olan Misis'te bugün ayakta kalmış olan eserler M S 4 yüzyıla ait bir bazilikanın mozaik taban döşemeleri, dokuz gözlü bir taş köprü, akropoldeki surlar, sukemerleri ve hamam kalıntıları ile Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalan Havraniye Kervansarayı ve tek kubbeli mescittir
ŞAR ANTİK KENTİ

Şar Antik Kent’inde Tufanbeyli İlçesi’nin kuzey ucunda Kayseri İl hudutlarına birkaç km uzaklıktaki örenyerinde Hitit, Roma ve Bizans dönemi eserleri yer almaktadır Günümüze sağlam kalabilmiş eserlerin çoğu Roma dönemine ait olanlardır
“Kilikya Komanası” diye anılan bu Şar, Etilerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki “Pontus Komanası” idi Hitit Kralları bizzat gelerek burada dini ayinlere katılırlardı Bu dini merkezlerde başrahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi hizmet görürdü Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alırdı Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahibin Kilikya ve Kappadokya komanalarındaki mevkii kraldan hemen sonra gelirdi
Şar’da ayakta kalabilen eserler çoğunlukla Roma eserleridir Bunlar arasında “amfiteatr”; yani kademeli açık hava tiyatrosu bilhassa dikkati çeker Yukarı mahallenin güneyinde, çayın sol kıyısındaki yamaçta yer alan bu tiyatro ne yazık ki bugün bir hayli harap durumdadır Ayakta kalan bölüm, yüksek bir duvar ile merdiven şeklinde yükselen bazı sıralardır Bu merdivenlerin altında hem destek vazifesi gören ve hem de vahşi hayvanların barınak yeri olarak kullanılan mahzenler vardır Bunların bir kısmı halen toprak altındadır
Şar Antik Kent’inde bir diğer önemli eser de Bizanslılardan kalma kilisedir Kubbesi yıldırım düşmesiyle yıkılmış olan bu tapınak muntazam yontulmuş gayet iri taşlarla inşa edilmiştir “Kilise Mahallesi” diye anılan yerdeki bu Hıristiyan tapınağının ayakta kalan tek bölümü apsis kısmına ait 5 metre yükseklikteki duvardır Bu binaya ait yerdeki taş bloklar üzerinde çeşitli geometrik motifler ile biri üzerinde bir haç şekli görülür
Şar’ın maziden kalan en kıymetli ve nadide eseri “Alakapı” dır Bulunduğu mevki bu ad ile anılır
Büyük mermer bloklarla meydana getirilen 6 metre boyunda ve 3 metre enindeki bu yüksek yapının, Ana Tanrıça Tapınağı’nın kapısı olduğunu söyleyebiliriz Tapınak tamamen yıkılmış olmakla beraber, bu kapının yanı başında görülen üzerleri bitkisel motiflerle süslenmiş cephe ve yan duvar taşları binanın orijinal durumu ve ölçüleri hakkında bir fikir verebilmektedir
Romalılar zamanında Hieropolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, arşitrav ve kemer gibi çeşit çeşit mimari öğeler görülmektedir
ANAVARZA-DİLEKKAYA
Anavarza, Antik Kilikya’da, Roma İmparatorluğu döneminde Caesarea ad Anabarsum olarak anılan yer, Adana İli Kozan İlçesi’nin 28 km güneyindedir Antik kent duvarlarının hemen dışına kurulmuş küçük köyün ismi Dilekkaya’ dır

Anavarza Antik Kenti’nin Roma İmparatorluk Devri öncesi tarihi hakkında hemen hemen hiçbir bilgimiz yoktur M Ö 19 yılında İmparator Augustus tarafından ziyaret edilen kent “Anazarbus yanındaki Caesarea” diye anılmaya başlamıştır Anavarza Roma İmparatorluk Devrinin ilk iki yüzyılı boyunca büyük bir varlık göstermemiş, Kilikya başkenti Tarsus’un gölgesinde kalmıştır Tarsus günümüze kadar yaşayabilmiştir; ama bunun karşılığında tarihi anıtlarının büyük bir bölümünü kaybetmiştir
Roma imparatorlarından Septimius Severus’un, Pescennius Niger ile yaptığı iktidar savaşı sırasında, Severus’un tarafını tutan kent, onun Niger’i 194 yılında İsos’ta yenerek imparatorluğun tek hakimi olmasından sonra ödüllendirilmiş, tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır M S 204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropolisi olmuştur
M S 260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir M S 4 yy ’da İsauria’lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza, İmparator II Theodosius zamanında M S 408 yılında kurulan Cilicia secunda’nın (Bitek Kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur 525 yılındaki büyük depremden zarar gören Anavarza Antik Kenti İmparator İustinianus tarafından onartılarak İustiniopolis adını almıştır Ancak 561 yılında ikinci kez deprem felaketine uğramıştır 6 yy da ise kent büyük bir veba salgınına uğramıştır
İslamın yükselmesini takip eden yüzyıllarda Anazarbus, Araplar ve Bizanslılar arasında tampon bölge olarak kalmış ve sık sık bu iki taraf arasında el değiştirmiştir
Anavarza Antik Kenti’nde; 1500 metre uzunluğunda 20 burçlu sur, dört giriş, sütunlu yol, hamam ve kilise kalıntısı vardır Sur dışındaki tiyatro ve stadyum, su yolları, kaya mezarları; kentin batısındaki nekropolleri yararak açılmış olan antik yol; korunmuş havuzlu mozaikler (M S 3 yy ’a ait deniz tanrıçası Thetis mozaiği), Adana bölgesinde tek örnek olan 3 girişli zafer takı ve ovanın ortasında bir ada gibi yükselen tepe üzerindeki Ortaçağ kalesi önemli eserlerdir
Stadyumun elli metre kadar kuzeydoğusundaki kayalık yapay bir yarıkla ayrılmıştır Roma veya ilk Bizans döneminde, Anazarbus’tan Flaviopolis (Kadirli) ve Hierapolis-Kastabala’ya giden yola geçit vermek için açıldığı sanılan geçit 250 metre uzunluğunda, 4-15 metre genişliktedir Yolun her iki tarafında kayalar 50 metre yüksekliğe kadar uzanır
Kuzey-güney sütunlu cadde üç gözlü takla başlar Anavarza’nın geçmişte karşılaştığı birçok deprem yüzünden, zafer takı ancak kısmen günümüze gelebilmiştir Güney yüzünde siyah granitten altı adet Korinth stili sütun başı bulunan, üç kemerli bir geçittir Kuzey yüzünde ana kemerin her iki tarafında birer heykel nişi vardır
Vahşi hayvanlı gösteriler için yapılmış olan amfiteatr tamamen taşlarla inşa edilmişti Antik çağda (birçok binada olduğu gibi) diğer binalara malzeme sağlamak amacıyla sürekli olarak yağmalanmış olduğu anlaşılmaktadır
Anavarza Antik Kenti’nin Kalesi üç bölüme ayrılmaktadır: Birinci sur ve küçük kilisenin de içinde bulunduğu kışla; iki sur arasındaki düz kayalık üzerine kurulmuş olan üç katlı kule; ikinci sur ve içinde bulunan bitişik odalar topluluğu, depolar ve su tankları
AKÖREN HARABELERİ

Aladağ İlçe Merkezine 12 km uzaklıkta, Adana’ya 52 km uzaklıktadır Eski bir yol sizi Kapadokya’nın Radandos Kilikya’ya ***ürür
Akören I (Yöresel adı Göveren) yaklaşık 1 km kuzeyde yeni kurulan köyün üst tarafında güneybatı yamacındadır Bulgulara göre Bizans Dönemine ait yaklaşık 30 ila 40 ev bulunmaktadır Köy merkezinde, dar sokak aralarındaki birbirine bitişik evlerin arasında üç kubbeli kilise mevcuttur (Uzunluğu yaklaşık 18 m eni yaklaşık 14,1 m ) Kilisenin güney kapısının üstündeki kalker taşından yapılmış konsolun üzerinde 572 tarihi yazılmıştır (M S 553)
Bizanslılar tarafından kilisenin tekrar restore edildiği düşünülmekte, yağ yapımında kullanılan bir taş bulunmaktadır
Akören II Girişinde “Kayabaşı” diye adlandırılmış, yerleşim alanlarının doğusunda ve batısında 30 ila 50 arasında sık biçimde duran evlerden oluşmaktadır Güneybatısındaki kiliseye ait bir haç bulunmakta (uzunluğu yaklaşık 32 m genişliği 20,5 m) Birden fazla yazıtta (M S 525) yazmaktadır
Kuzey kıyısındaki yerleşim yerinde ikinci bir kilise (uzunluğu yaklaşık 28m, eni 15 5 m ) görülmektedir Kuzeyinde Bizanslılardan kalma büyük ve gösterişli mezarlıklar bulunmakta, yazıtlarda M S 170) kazınmıştır Bir yanda güney yamaçlarında yıkılmazlığı simgeleyen, batısında da Bizans Döneminden kalma mezar odaları ağır kalker taşlarıyla döşenmiştir (Aynı Bingüç ve Ergen Uşağı gibi)
AEGAE-AYAS KENTİ

Yumurtalık Adana’nın en güzel iki sahil ilçesinden biridir İlk kurulduğu tarih tam olarak bilinmeyen Ayas/Aegae Antik Kenti, Helenistik dönemde Bergama’daki gibi dünyanın üç Asklepion Tapınağından biri ile ünlü idi Roma İmparatorluk döneminde gelişmesini devam ettiren Ayaş ortaçağda doğunun Akdeniz’e açılan en önemli liman kenti olmuştur Özellikle Cenevizli ve Venedikli tüccarlar Ayaş Limanında koloniler kurmuşlardır
Ünlü seyyah Marko Polo Çin seyahati için 1268 yılında bu limandan karaya çıkmış, seyahatini tamamladıktan sonra bu limandan gemiye binip Venedik’e geri dönmüştür
1337 yılında Türk Memlûk Devletinin hakimiyetine giren Yumurtalık Ramazanoğlu Beyliğinin önemli bir ilçesi ve iskelesi olmuştur Yumurtalık’taki Aegeae Antik kentine ait eserler Kaymakamlık binasının önünde toplanarak bir müze oluşturmuştur
Ayrıca Ayaş ve Atlas kaleleri (11 yy) ile Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1536 yılında yaptırılan üç katlı gözetleme kulesi, Osmanlı Hamamı ve Roma Hamamı, sur duvarları ile Yumurtalık bilinmeyen bir hazinedir
AKÇA(AĞCA) MESCİD

Adana’nın en eski Türk yapısı olarak bilinen Akça (Ağca) mescit, Ulu Cami Mahallesinde ve Ulu Cami’ye 60 metre mesafede, 2 Sokakla 4 Sokağın kesiştiği köşede bulunmaktadır Ramazanoğlu Şahabeddin Bey zamanında Türkmen beylerinden biri olan Ağcabey tarafından yaptırılmış olduğu için bu adı almıştır 1930′lu yıllarda müze deposu olarak kullanılan yapı, 1964′te ve 1998 depreminde ciddi ölçüde hasar gördükten sonra 2004′te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir ettirilmiştir
Eskiden, Türklerin yapmış oldukları eserlere eserin yapılış tarihini belirten yazılı kitabeler konulduğu gibi, bazı rumuzlarla da tarihlendirilmekte idi Ebcet denilen bu şekil tarihlendirmeyi Akça mescit üzerinde de görülmektedir
Bugünkü kitabenin bulunduğu cümle kapısının üzerinde daha önce kabartma olarak yapılmış ve bugün izleri mevcut iki kuş figürü bulunmaktadır ve bu kuş figürleri ebcet hesabıyla bir tarih meydana getirmektedir Böylece, burada 406 rakamına denk gelen kuş figürü iki tane olduğundan 406′nın iki katı olan 812 H tarihi ortaya çıkmaktadır Ebcet hesabı değerlendirmesinin doğru olduğu kabul edilirse, eser 812 H (1489) yılında yapılmıştır Bu tarihin Ulu Cami’nin ilk yapılış tarihi olan 1513 ten önceye ait olması bakımından büyük önemi bulunmaktadır Her ne kadar bugün için cümle kapısında kabartma olduğu söylenen iki kuş figürü bulunmamakta olsa da, kapı etrafını çeviren bordürün sağ kenarında karşılıklı iki kuş figürünün izleri görülmektedir
Eserin cümle kapısı üzerindeki alınlığa yazılmış olan kitabede 1184 H (1770) tarihi okunmakta olup, bu tarihten, eserin esaslı bir şekilde Hacı Hasan Ağa adında bir hayırsever tarafından onartıldığı anlaşılmaktadır
Yaklaşık 10 metre x 10 metre plan ölçülerinde, tek mekanlı, tek kubbeli küçük bir mescittir
İri, blok kesme taşlardan yapılmış olan mescidin beden duvarları alçak bir platform üzerinde ve kare plandadır Yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülmüş olan eser, dıştan bir türbeyi andırmaktadır Kare planlı tek kubbeli yapıda kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmaktadır Kubbe aynı zamanda yere kadar inen ve her cephede yer alan dört askı kemerine oturmaktadır Yapı güney ve batı cephede yer alan altta ikişer, üstte birer adet pencere ile aydınlanmaktadır Yapının giriş kapısı, bitkisel desenli rölyefle bezemeli olup mihrabı taştandır
|