Prof. Dr. Sinsi
|
Hıkd (Kin Beslemek)
Hıkd, kalb hastalıklarının onaltıncısıdır Hıkd, başkasından nefret etmek, kalbinde ona karşı kin, düşmanlık beslemekdir Kendine nasîhat verenlere böyle kin beslemek harâmdır Ona hıkd değil, itâ'at etmek lâzımdır O, Allahın emrini yerine getirmişdir Onu sevmek, hurmet etmek lâzımdır Zulm edene karşı hıkd harâm değildir
Bir alacaklı ölse, bunun hakkı vârislerine ödenmese, kıyâmetde ödetilir Zâlimi afv etmek efdaldir Uhud gazâsında Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" mubârek yüzü yaralanıp, mubârek dişi kırılınca, Eshâb-ı kirâm "radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în" çok üzüldüler Düâ et, Allahü teâlâ, cezâlarını versin dediler (La'net etmek için gönderilmedim Hayr düâ etmek için, her mahlûka merhamet etmek için gönderildim) ve (Yâ Rabbî! Bunlara hidâyet et Tanımıyorlar, bilmiyorlar) buyurdu Düşmanlarını afv etdi La'net etmedi
Hadîs-i şerîfde, (Sadaka vermekle mâl azalmaz Allahü teâlâ, afv edenleri azîz eder Allah rızâsı için afv edeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyuruldu Gülâbâdî diyor ki, bu hadîs-i şerîfde bildirilen sadaka, farz olan sadaka demekdir Ya'nî zekât demekdir Tevâdu' edenin tâ'atlarına, ibâdetlerine, dahâ çok sevâb verilir Günâhları, dahâ çabuk afv olunur İnsanın yaratılışında, hayvânî rûhun ve nefsin arzûları bulunmakdadır Mâlı, parayı sever Gadab, intikam, kibr sıfatları görünmeğe başlar Bu hadîs-i şerîf, bu kötü huyların ilâcını bildiriyor Sadakayı, zekâtı emr ediyor Afv ederek, gadabı, intikamı temizliyor Hadîs-i şerîfde, afv etmek, mutlak olarak, şartsız olarak bildiriliyor Mutlak olan emr, mukayyedi göstermez Ya'nî, bir şarta bağlamaz Mutlak olan emr, umûmîdir Birkaç şeye mahsûs değildir Hakkını almak mümkin değilse de, afv etmek iyidir Mümkin ise, dahâ iyidir Çünki, hakkını geri almağa kudreti var iken afv etmek, nefse dahâ güç gelir
Zulm edeni afv etmek, hilmin, merhametin ve şecâ'atin en üstün derecesidir ihsânın en üstün derecesidir Kötülük edene ihsânda bulunmak, insanlığın en yüksek derecesidir Bu sıfatlar, düşmanı dost yapar
Îsâ aleyhisselâm buyurdu ki, (Diş kıranın dişi kırılır Burnu, kulağı kesenin, burnu kulağı kesilir demişdim Şimdi ise, kötülük yapana karşı, kötülük yapmayınız Sağ yanağınıza vurana sol yanağınızı çeviriniz diyorum)
Şeyh İbn-ül Arabî "kaddesallahü teâlâ sirre-hül'azîz" diyor ki, (Kötülük edene iyilik yapan kimse, ni'metlerin şükrünü yapmış olur İyilik edene kötülük yapan kimse, küfrân-ı ni'met etmiş olur) Hakkını alandan, yalnız hakkını geri almak, fazlasını almamak, (İntisâr) olur Afv etmek, adâletin yüksek derecesi, intisâr ise, aşağı derecesidir Adâlet, sâlihlerin en yüksek derecesidir Afv etmek, ba'zan zâlimlere karşı aczi gösterebilir Zulmün artmasına sebeb olabilir İntisâr, her zemân zulmün azalmasına, hattâ yok olmasına sebeb olur Böyle zemânlarda, intisâr etmek, afv etmekden dahâ efdal, dahâ sevâb olur Hakkından fazlasını geri almak (Cevr), zulm olur Cevr edenlere azâb yapılacağı bildirilmişdir Zâlimi afv eden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur Zâlimden hakkı kadar geri almak, adâlet olur
Kâfirlere karşı adâlet yapılır Fekat gücü yetdiği hâlde afv etmek, güzel ahlâkdır Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem", bir kimsenin zâlime beddüâ etdiğini görünce, (İntisâr eyledin!) buyurdu Afv eyleseydi, dahâ iyi olurdu (Berîka) birinci cildin sonundaki hadîs-i şerîfde, (Üç şey kendisinde bulunan kimse, Cennete dilediği kapıdan girecekdir: Kul hakkını ödeyen, her nemâzdan sonra onbir def'a ihlâs sûresini okuyan, kâtilini afv ederek ölen) buyurulmuşdur Zülkarneyn, Peygamber değildi, diyen âlimler dedi ki, fekat ona Peygamberlerde bulunan sıfatlardan dördü verilmişdi Bunlar, gücü var iken afv ederdi Va'd etdiğini yapardı Hep doğru söylerdi Rızkını bir gün evvelden hâzırlamazdı Zulmün çokluğu kadar afvın sevâbı çok olur
Hıkddan hâsıl olan kötülükler, onbirdir: Hased, şemâtet, hicr, istisgâr [aşağı görmek], yalan, gîbet, sırrı ifşâ, alay etmek, eziyyet vermek, hakkı ödememek ve mağfirete mâni' olmak
Hıkd eden kimse, iftirâ, yalan ve yalancı şâhidlik ve gîbet ve sır ifşâ etmek ve alay etmek ve haksız olarak incitmek ve hakkını yimek ve ziyâreti kesmek günâhlarına yakalanır (Üç şey bulunmıyan kimsenin bütün günâhlarının afv ve mağfiret olunması umulur: Şirke, küfre yakalanmadan ölmek, sihr yapmamak ve din kardeşine hıkd etmemek) hadîs-i şerîfi, sihr yapmanın islâmiyyetde yeri olmadığını göstermekdedir
Sihr, büyü [Efsûn] yapmak olup harâmdır Sihr yapana fârisîde (Câdû) denir Sihr vâsıtasiyle her dilediğini yapacağına inanırsa, kâfir olur Sihrin te'sîrine inanmayan da kâfir olur Sihrin, diğer ilâclar gibi, Allahü teâlâ dilerse te'sîr edebileceğine inanmalıdır Her dilediğini, Allahü teâlânın yaratacağına inanmak küfr olmaz ise de, büyük günâhdır Sihrin tedâvîsi (Se'âdet-i Ebediyye)de uzun yazılıdır
Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, Şa'bânın onbeşinci gecesi bütün kullarına merhamet eder Yalnız müşriki ve müşâhini afv etmez) buyuruldu Müşâhin, bid'at sâhibi, mezhebsiz demekdir
Hıkdın sebeblerinden biri, gadabdır Gadab eden, kızan kimse, intikam alamayınca, gadabı, hıkd hâlini alır Gadab, kanın hareketinin artmasından [tansiyonun artmasından], meydâna gelir Allah için gadaba gelmek, iyidir Dîne olan gayretindendir
Kendisine iyilik etmiyene hediyye vermek de,
Resûlullah, gündüz olurdu sâim,
Gece de, nemâza olurdu kâim
Ümmet isen, ol Müctebâya,
Sünnete, mekrûha dikkat et dâim
|