Prof. Dr. Sinsi
|
Şifacı Kadınların Öyküsü
ABD'li psikoloji profesörü Jeanne Achterberg'in "Kadın Şifacılar" kitabı Everest Yayınları tarafından Türkçede yayımlandı Achterberg kitabında, Batılı kadınların şifacılık geçmişlerini, cadılıkla suçlanmalarını, erkeklerin kontrolü altına nasıl girdiklerini inceliyor İşte sadece Batılı değil, Osmanlı ve Türk şifacı kadınlarının sıradışı öyküleri…
"Hekim Hanımlar: İstanbul'da eskiden hekimlik yapanlardan başka ilaç tertibiyle uğraşan 'hekim hanımlar' vardı Sayıları azdı, herkesçe bilinirlerdi Sarayda bile her ihtimale karşı bir hekim hanım bulundurulurdu Bu hanımlar mesleklerini annelerinden öğrenirdi Sarayda oturmaları için ev ve eşya verilirdi Senelik maaşları vardı Dışarıdan başvuranlara da giderlerdi Hastanın evinde odalardan birine keçeden çadır, bir çeşit oba kurarlardı Hasta sıkı perhize sokulur, 40 gün birkaç saat bu çadırda oturtulurdu Sadece kendilerinin bildikleri bir tütsü yakar, ayrıca ağızdan da bazı ilaçlar vererek tedavi ederlerdi "
Bu satırlar 1850'de doğan Abdülaziz Bey'in, "Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri" adlı kitabından Aslında çok da uzak olmayan bir geçmişe ait Osmanlı hayatını anlatan Abdülaziz Bey, uzun kitabına "Bir çocuğun doğumundan önce ve sonra yapılan işler ve uyulan adetler" başlıklı bölümle başlar Bu bölümde ve kitabın sonlarına doğru yeralan "sağlık" bölümünde şifacı kadınlardan ve ebelerden söz eder "Kocakarı ilaçları"nın bazılarını över, ancak yine de modern tıp eğitimi görmüş doktorlara olan sempatisi hissedilir Abdülaziz Bey'in tam da Osmanlı modernleşme sürecinde yaşamış olduğu düşünüldüğünde aslında bu tavrı şaşırtıcı değildir Çünkü sadece Osmanlı'da değil, bütün dünyada, özellikle aydınlanma çağı sonrasında kadınlar tıp alanından uzaklaştırıldı Öncesinde şifacı kadınların nasıl bir takibe uğradıklarını, 19 yıl önce yayımlanan "Kadın Şifacılar" kitabında Jeanne Achterberg ayrıntılarıyla anlatıyor
Achterberg, kadınların tarih öncesi dönemlerde "eczacılık, yönlendirme ve ritüel"i birleştiren şifacılar olarak insanları iyileştirmelerinin izini ilk olarak M Ö 7500'lere dek giden Sümer uygarlığında buluyor "Batı'nın şifa sistemlerinin ebeveynleri" olarak tanımladığı Sümerlerde, M Ö 1000'lerde uygarlık çökene dek kadın "kendisine zevk veren, doğumla mutlu olan ve vücudu ayın dönümleriyle dans eden, egemen, yüce bir tanrıydı" Gücünü "Göklerin ve Yeryüzünün Kraliçesi, Akşamın Hanımefendisi, Sabah Yıldızı", sevgi, şefkat ve doğum üçlüsüne sahip Tanrıça İnanna'dan ve "Göklerin Kraliçesi" Tanrıça İştar'dan alıyordu Ölümlü kadınlar Tanrıça İnanna ve Tanrıça İştar'dan aldıkları bilgelikle şifa dağıtıyorlardı Ancak zamanla Tanrıçaların imgeleri değiştirildi ve kadınlar şifacılıktan uzaklaştırıldı Örneğin M Ö 2000'lerde yazılmış Gılgamış Destanı'nda İştar artık tehlikeli, yırtıcı ve uçarıdır Sadece Sümer Tanrıçaları değil, örneğin çocukları ve kadınları gözeten Demeter, hasta dişleri ve gözleri sağaltan Persephone, kısırlık sorunları için tapınılan Genetyllis, çocuk hastalıklarının uzmanı Hekate, körlüğü iyileştiren Athena, zehirler ve panzehirler üzerine bilgili olan Medea ve Kirke, cerrah Leto ve tanrıların ebesi Eilithyia gibi Antik Yunan Tanrıçalarının imgeleri de değiştirildi
Oysa modern Batı tıbbının babaları sayılan Yunan doktorlar bitkilere ve ameliyat tekniklerine dair bilgilerini kadınlardan öğrenmişti Örneğin tıbbı simgeleyen yılan dolanmış asaya, doktor Tanrı Aesklepios'un ailesindeki kadınların hepsi sahipti M Ö 7 yüzyıldan önce bu kadınlar seramiklerde, heykellerde ve fresklerde şifacılığı yalnız başlarına uygularken resmediliyorlardı Oysa sonrasında babalarının yanında, ona yardım ederken, asistan olarak gösterilmeye başlandılar İmgelerin değiştirilmesi o kadar ileri gitti ki, kadınların bizzat yazdığı tıp kitapları dahi sonradan erkeklere atfedildi Örneğin Kleopatra adında bir kadının yazdığı, 1500 yıl boyunca temel bilgi kitabı olarak kullanılan jinekoloji kitabı veya Metrodora adında bir kadının rahim, mide ve böbrek hastalıklarının iyileştirilmesine dair yazdığı kitaplar… Bu durum Roma İmparatorluğu'nda da benzerdi M S ilk yüzyıllarda kadınlar ebelik ve şifacılık yapıyordu ancak Baba Plinius, kadınların şifacılıkta sessiz olması ve göze çarpmaması gerektiğini belirtiyordu; ki böylece "öldükten sonra yaşadıklarını hiç kimse bilmez"
"Cadı", "ebe" ve "şifacı"
Şifacı kadın imgesinin zedelenmesi elbette zaman içinde bu kadınlara saygının azalmasına sebep oldu Yine de kadınlar halk arasında şifacılık yapmaya devam ettiler, ancak Hıristiyanlık ve kilise güç kazandıktan sonra şifacı kadınlar üzerindeki denetim artırıldı ve 14 yüzyılda başlayan ve 17 yüzyılın sonlarına dek süren "cadı avları"nın hedefi haline geldiler İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Fatmagül Berktay, kadınların tıp biliminin nasıl dışında bırakıldıklarını feminist bir açıdan ele alan "Cadılar, Büyücüler ve Hemşireler" kitabına yazdığı sonsözde, etimolojik ve tarihsel olarak Batı'da "kadın", "cadı", "ebe" ve "şifa verici" kelimelerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu belirtiyor Avrupa'da tıp 14 ve 17 yüzyıllar arasında erkek egemenliğindeki bir meslek haline geldi ve kadınlar tıp eğitiminden uzun süre dışlandılar
Jeanne Achterberg, kitabında bu süreci de ayrıntılı olarak anlatıyor Bilge kadınlardan, cadılara, hemşirelerden ebelere kadınların hikâyelerine yer veriyor ve ABD'de sağlık sektöründe çalışanların yüzde 80'inin kadın olduğu halde neden hâlâ çoğunun erkek doktorların hâkimiyeti altında çalıştıklarını sorguluyor Şifacı kadınların hikâyelerinden önce benzer bir sorgulamayı Türkiye için yaparsak durum hiç de iç açıcı değil Mart 2008'de yayımlanan, YÖK, DPT ve Sağlık Bakanlığı'nın hazırladığı "Türkiye Sağlık İnsan Gücü Durum Raporu"na göre Türkiye`de 103 bin 177 hekim aktif olarak çalışıyor Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi emekli Öğretim Üyesi Prof Dr Gültaç Özbay, bunların sadece yaklaşık yüzde 20'sinin kadın doktorlardan oluştuğunu belirtiyor Raporda ayrıca Türkiye`de 92 bin 509 hemşire ve 46 bin 172 ebenin aktif olarak çalıştığı yeralıyor Sağlık-Sen sendikasından aldığımız bilgiye göre hemşirelerin yaklaşık yüzde 5'i erkek Yani kadınlar sağlık sektöründe büyük oranda erkeklerin yönetimi altında çalışıyor Kadınların genellikle "yardımcılık" ve "asistanlık" seviyesine indirgenmiş pozisyonlarını sorgulamalarının yolu ise kuşkusuz, öncelikle tarih boyunca sahip oldukları "şifacılık" yeteneklerini yeniden keşfetmelerinden geçiyor
|