Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikayeler, kısa

Kısa Hikayeler

Eski 07-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kısa Hikayeler



Kısa Hikaye Örnekleri


Kısa Öykü Ve Hikayeler



Kuyumcu

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister


Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir


Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm Bizim çocuk oynasın" der


İkinci olarak bir manifaturacıya gider O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur


Üçüncü defa bir semerciye gidir: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der "benim semerlere iyi süs olur Bundan "kaş dediğimiz süslerden bir on lira veririm"


En son olarak bir kuyumcuya gider Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder "Buna kaç lira

istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm" Öğrenci, "Hayır veremem" diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:

"Ne olur bunu bana satın Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim" Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır


Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her

şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler


Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır

Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"

Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık" diye cevap verir

Bilge hoca çok kısa cevap verir: "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir"

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır

Mesele kuyumcuyu bulmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Kısa Hikayeler

Eski 07-28-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kısa Hikayeler



Sen Uyurken



Sevgili çocuğum, seni uyurken seyretmek, nefes alışını duymak için sessizce odana girdim Gözlerin kapalı,huzur içindesin Sarı buklelerin melek yüzünü çerçeveliyor

Bir kaç dakika önce çalışma odamda çalışırken birdenbire içimin sıkıldığını fark ettim Dikkatimi işime veremedim ve bu yüzden sessizce seninle konuşmak üzere odana geldim Bu sabah, yavaş giyindiğin için sabırsızlanıp, Sana söylendim Yemek fişini kaybettiğin için seni azarladım ve kahvaltı ederken gömleğine süt döktüğün için sana sert sert baktım

"Yine mi?" dedim, içimi çekerek ve başımı kızgınlıkla iki yana salladım Sense bana bakıp, tatlı tatlı gülümsedim ve bana "Hoşçakal, anneciğim!" dedin

Öğleden sonra, sen odanda oynayıp,yatağına dizdiğin oyuncaklarına bağıra çağıra şarkı söylerken, ben telefon konuşmalarımı yapıyordum

Sana sessiz olmanı işaret ettim, sonra yine bir saat kadar telefonda konuştum Daha sonra bir asker gibi sana emir verdim, "Oyalanıp durma, çabuk ödevini yap!" Bana "Peki, anneciğim" dedin ve hemen çalışmaya koyuldun Sonra da odandan hiçbir ses gelmedi

Akşam ben masamın başında çalışırken, korkarak yanıma geldin ve bana umutla, "Anneciğim, bu gece kitap okuyacak mıyız?" diye sordun Sana kesin bir dille, "Bu gece olmaz" dedim, "Odan hâlâ karmakarışık! Sana kaç kez anımsatacağım odanı toplamanı!" Başın önünde, odana gittin

Çok geçmeden geri geldin ve kapının yanından bana bakınca, "Şimdi ne istiyorsun?" diye sordum aksi bir ses tonuyla Hiçbir şey söylemedin Yanıma geldin, boynuma sarıldın ve beni öpüp, "İyi geceler, anneciğim Seni seviyorum!" dedin Sonra da aceleyle odana gittin Daha sonra, duyduğum vicdan azabı nedeniyle, boş boş masama bakarakuzun bir süre oturdum Acaba neden böyle davrandım, diye düşündüm Beni kızdıracakhiçbir şey yapmamıştın Sadece büyümeye ve öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi davranmıştın

Bugün yetişkinlerin sorumluluklarla dolu dünyasında kendimi kaybettim ve sana harcayacakenerjim kalmadı Bugün sen benim öğretmenim oldun, beni öpmeyi, bana iyi geceler dilemeyiunutmadın ve üstelik ruh halimin iyi olmadığını fark edip, parmaklarının ucunda gezindin

Şimdi seni uyurken seyrediyorum ve bugünü yeni baştan yaşamak istiyorum Yarın, ben de sana,bugün senin bana gösterdiğin anlayışı göstereceğim, böylelikle belki gerçek bir anne olabilirim -uyandığında sana sıcacık gülümseyip, okuldan geldiğinde sana moral vereceğim ve yatmadansana kitap okuyacağım Sen gülünce gülüp, sen ağlayınca ağlayacağım

Kendime daha büyümediğini, bir çocuk olduğunu ve senin annen olmaktan mutluluk duyduğumuanımsatacağım Bugün senin anlayışlı davranışın bana çok dokundu ve bu yüzden gecenin busaatinde sana teşekkür etmeye geldim, çocuğum, öğretmenim ve arkadaşım olduğun ve banagösterdiğin sevgi için









Alıntı Yaparak Cevapla

Kısa Hikayeler

Eski 07-28-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kısa Hikayeler



Haznedar
Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud’un kölesi olmuş Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedârı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş

Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikayet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar

Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş: “Köle Ayaz’ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim” Sultan kulaklarına inanamamış “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim” demiş

Duvara küçük bir delik yaptırıp, içeride olanları seyretmeye hazırlanmış Kölenin sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve sandığa gittiğini görmüş Orada sakladığı küçük bir bohçaymış bu Bohçayı öpmüş alnına koymuş ve sonra da açmış

İçinden çıkan köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbise! Aynanın karşısına geçmiş Kendi kendine, “Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun?” diye sormuş “Bir Hiçtin sen Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan’ın eliyle sana rahmetinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lutfetti Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, unutuluşlara sürükler Şimdi sen de, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla Ayaz, hatırla!” Sandığı kapatmış, kilitlemiş ve sessizce kapıya doğru yürümüş

Hazine dairesinden çıkarken birden Sultan’la yüz yüze gelmiş Sultan gözlerini Ayaz’ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyormuş ve boğazı öyle düğümlenmiş ki, konuşmakta güçlük çekmiş “Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedârıydın, ama şimdi kalbimin hazinedârısın Bana benim de önünde bir hiç olduğum kendi Sultanımın huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin

Alıntı Yaparak Cevapla

Kısa Hikayeler

Eski 07-28-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kısa Hikayeler



Kibritçi Kız



Bir yılbaşı gecesiydi Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu
Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı

Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi Ufak bir kız çoçuğu Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı Soğuktan morarmış tir tir titriyordu Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi

Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu

Evet, bu bir kibritçi kızdı O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle “Kibrit var, kibrit”diye bağırıyordu Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu

Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı
Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü Arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı

Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev

Zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı İçi de ısınmıştı Sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı Gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: Güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı

Isınmış, terlemeye bile başlamıştı… Derken kibrit sönüverdi Kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti Kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı

Bir kibrit daha yaktı Bu sırada soğuk bir rüzgar esti Kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü Öbür elini aleve siper etti Aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü İçeride geniş bir oda vardı Kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti Sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu Kızcağız’ın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti Ağzı sulandı Elini oraya doğru uzattı Kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu Kızcağız çöpü yere atıverdi Atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi

Üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı: Bir yaz gecesi… Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor Gece olduğu halde hava sıcak Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor… Küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu

Derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü Kızcağız: ‘işte, biri daha öldü’ diye mırıldandı Bir gün, ninesi söylemişti: Her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş… Ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı Soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu O şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı Kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu İşte ninesi geliyordu Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu… Geldi, geldi… Kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü…

Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı

-Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler… Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki

Alıntı Yaparak Cevapla

Kısa Hikayeler

Eski 07-28-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kısa Hikayeler



Armağan
Kaf Dağı' nın da ötesindeki masal ülkelerinden birinde, harikalar diyarının kraliçesinin bir bebeği olmuş Harikalar diyarının koruyucuları olan periler ve periler prensesi, küçük bebeğin beşiğinin etrafına birikmişler

Kraliçe etrafındaki perilere dönerek şöyle demiş: "Bu küçük bebeğe en değerli olduğunu düşündüğünüz şeyleri hediye edin!"

Birinci peri uyuyan bebeğe eğilip şöyle demiş: "Ben sihirli gücümle sana görenin hayran kalacağı bir güzellik armağan ediyorum Göz kamaştıracaksın!"

Ikinci peri şöyle demiş: "Sana öyle güzel ve derin mavi gözler armağan ediyorum ki, gördüğünü anlayacak, seni göreni büyüleyeceksin"

Üçüncü periye gelmiş sıra: "Selvi boylu olacaksın Senden daha narin bedenli kız olmayacak bu dünyada" Dördüncü peri eğilmiş beşiğe: "Çok zengin olacaksın Hiçbir sıkıntın olmayacak"

Periler prensesi, düşüncelere dalmış: "Insanların güzelliği geçicidir Gözlerin, yüzün, vücudun güzelliği çiçeklere benzer Yaşlanınca geçiverir Zamanla rüzgâr en biçimli palmiyeleri bile çarpıtır Insanlar, zenginliğini kendilerine dağıtmayanlardan nefret eder; hepsini dağıtırsa, kendisi de fakir olur" Bu düşünceler içinde: "Sizin şimdiye kadar bu bebeğe verdikleriniz çok kalıcı olmadı bence" demiş

Periler: "Peki ama başka ne verebilirdik ki?" diye sormuşlar Periler prensesi: "Ben ona iyiliği bırakıyorum," demiş "Güneşin ne kadar mükemmel ve sıcak olduğunu bilirsiniz, ama onun ısıtacak toprağı olmasa sıcak bir kayadan ne farkı kalır?

Kalbin saçtığı iyilik de güneş ışığı gibidir; hayat verir Iyiliğin olmadığı güzellik, kokusu olmayan çiçek gibidir Iyiliğin olmadığı zenginlik, bencillikten farksızdır Iyiliğin olmadığı aşk yok eder, kavurur Sizlerin armağanları geçiciydi, iyilik ise kalıcıdır Sonsuz bir kuyuya benzer Ne kadar çok su çekersen, o kadar çok sulu olur, o kadar bereketli fışkırır Iyilik, dünyada tek tükenmeyen şeydir"

Sonra, periler prensesi uyuyan bebeğe doğru eğilmiş ve dua etmiş: "Kalbin sıcak olsun küçük bebek, İYİ OL

Alıntı Yaparak Cevapla

Kısa Hikayeler

Eski 07-28-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kısa Hikayeler



Otuz Kuş



Kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar Yorulanlar ve düşenler olmuş

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kuşu bataklığını

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış

Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş

Onların hepsi Simurg'muş Her biri de Simurg'muş Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.