Prof. Dr. Sinsi
|
Allah Resûlü'nün Duâ İklimi
Allah Resûlü'nün Duâ İklimi
ALLAH RESÛLÜ;NÜN DUÂ İKLİMİ
Duâ, bir ibadettir,496 duâ kulluğun özüdür,497 duâ Rabbe dönüş ve yönelişin adıdır Kulluktan bahsedilen bir yerde, duâdan bahsetmemek mümkün değildir Zaten, Allah (cc) da “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var!” (Furkan, 25/77) buyurmuyor mu? ve “Duâ edin kabul edeyim”(Mü’min, 40/60) diyen de bizzat kendisi değil mi?
Duâ, Allah (cc)’la kul arasında kuvvetli bir bağdır Başka bir ifade ile, kulun düşüncesinin Rabbe takdim edilmesi şeklidir duâ Kul erişemeyeceği ve iktidarıyla elde edemeyeceği her şeyini, mutlak iktidar sahibi olan Kadîr-i Mutlak’tan ister; işte bu isteğin adıdır duâ O, helezonlar hâlinde kuldan Rabbe yücelen tatlı bir nağmedir ta arşa kadar 
Günümüzde, sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülen duâ, gerçekte hayatın ve hayat ötesinin en büyük lâzımıdır Hayatı, duâsız düşünmek mümkün değildir Yaşadığımız hayat, baştan sona kadar duâdan ibarettir Duâ, Rıza-i İlâhî’nin şifresi ve cennet yurdunun da anahtarıdır Yine duâ, “abd”den Rabbe yükselen kulluk nişanı, Rab’den “abd”e inen rahmet simgesidir498 Daha doğrusu o, Allah (cc)’la kul arasında olan münasebetin tam odak noktasıdır Duâ, bir cihetten ibadet, bir başka cihetten imkân âlemi ile lâhut âlemini birleştiren ulvî bir miraçtır İnsanı merdiven merdiven Hakk’a yücelten mukaddes bir miraç !
Rahmet elinin üzerimizde dolaşması, duâ sayesindedir Duâ, aynı zamanda gazabın da paratoneridir Evet, hakkımız-da rahmeti ve rızayı celp, gazap ve öfkeyi def edecek olan müessir bir ubudiyettir duâ Çok defa beşer imkânının tükendiği noktada duâ şuuru -keşke tâ baştan olsa!- başlar Haddizatında, ona başlangıç ve bitiş noktası tesbit etmek, ya yoktur veya imkansızdır Çünkü, duâdan müstağni olacak bir ânı yoktur insanın O hâlde kul, kendisinden tecellileriyle bir ân dur olmayacağı Rabb’ine, duâdan da bir ân dur olmaması lâzımdır Zira, Rabbin kapısına duâ ile varılır, o kapıda duâ ile konuşurlar ve rahmeti hakkımızda sağnak sağnak celbeden de duadır
Bize bakan yönüyle duâ, istemektir Biz maddî-mânevî ihtiyaçlarımızı isteriz Rabb’imizden Ne var ki, çok defa istediğimiz şeyi de, isteme şeklini de bilemeyiz, bilemeyiz de istemede bile sû-i edebde bulunuruz Zât-ı Zülcelâl’e karşı İstenilen şeyleri, Mutlak İrade sahibinin iradesi istikametinde görmek istemeyip, kendi arzumuz istikametinde diler dururuz Bundan dolayı da her istediğimizin âcilen yerine getirilmesini, yerine getirilmeyen arzularımızın da reddedildiğini düşünerek me’yûs oluruz Daha açık bir ifade ile, mutlak iradeyi, her zaman kendi cüz’î irademizin peyki olarak görmek isteriz Bütün bunlar, duâ âdap ve terminolojisine zıt olan şeylerdir Bu niyetle yapılan duâlar, Allah (cc)’la kul arasında râbıta olmaktan çok uzaktır Onun âdap ve erkanına riayet ise, icabete vesile olacak şartlardan birisi, belki de en birincisidir
Duâ, bazan ciddî bir istek ve iştiyak halinde sırf bir mülahaza olarak kalpten yükselir Bu durumda kul, hiçbir şey söylemez Belki dudakları bile kıpırdamaz; ama, O Allâmü’l-Guyub’un, hâline nigahbân olduğunu bilerek, tam bir tevekkül içinde bulunmaya çalışır ve bulacağını bulur Tıpkı Hz İbrahim Aleyhisselâm’ın ateşe atıldığı andaki durumu gibi Bütün imkânların kesildiği ve sebeplerin sükut ettiği bu noktada: “Ey ateş! İbrahim üzerine soğuk ve selâmet ol (İbrahim’i yakma)” (Enbiyâ, 21/69) ilâhî fermanı ona hiç umulmadık şekilde medet kaynağı olmuştur
Kalpteki duyguların, lisan yoluyla Rabbe ulaştırılması; bu da duânın ikinci bir şeklidir Burada kul, sadece hâlini arzeder, fakat isteğini dile getirmez Bazen de, hem halini arz eder hem de isteğini dile getirir Kur’ân, peygamber duâlarından her ikisini de misâl olarak seçmiştir ki, birinciye Hz Eyyûb Aleyhisselâm’ın: “Ya Rabbî! Zarar bana dokundu ve Sen Erhamü’r-Râhîminsin” (Enbiyâ, 21/83) duâsıyla, Hz Yûnus Aleyhisselâm’ın: “Senden başka hiçbir ilâh yoktur Hakikat ben haksızlık edenlerden oldum” (Enbiyâ, 21/87) duâsı gibi ikinci duruma da Hz Zekeriyâ Aleyhisselâm’dan misâl verilmiştir ki, O da, Rabb’ine:“ hiçbir ilâh yok yüce katından temiz bir nesil bağışla Muhakkak ki Sen duâları işiticisin” (Âl-i İmran, 3/3 diyerek duâda bulunmuştu
Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’in, duâ mevzûu üzerinde ısrarla durması ve yapılacak duâları Efendimiz’e bizzat ta’lim buyurması, mes’elenin ehemmiyetini göstermesi bakımından çok önemlidir Böyle olmasaydı, Kur’ân-ı Kerîm, yüzlerce âyet-i kerime ile, duâ mes’elesi üzerinde ısrarla durur muydu? Bunun dışında, Efendimiz’den rivayet edilen, yüzlerce, hatta binlerce hadîs-i şerif de duânın ehemmiyeti hakkında hem tahşidat yapıyor, hem de hayatın her faslında, yapılması gereken duâları bu ümmete ta’lim buyuruyor O halde insan, duygu ve düşüncelerini birer istek halinde takdim ederken, bunu en iyi şekilde ifade etmek ve az sözle çok mânâ dile getirmek ister ki, bu hususta da ona en büyük yardımcı da başta Kur’ân-ı Kerîm, ikinci derecede de Hadîs-i Şeriflerde öğretilen duâlardır
Öyledir, çünkü, bize istemeyi veren Zât, o duâlarda nasıl isteyeceğimizi de öğretmektedir Kendisine en güzel ve en müessir duâlar öğretilen de, hiç şüphesiz Allah Resûlü’dür Zira, duâ ile kapısı çalınan Zât’ı en iyi bilip tanıyan O’dur
O, bir istikamet insanıdır Zâten kulluk da istikamet demektir Cenâb-ı Hakk: “Bana kulluk edin Müstakim yol budur” (Yâsin, 36/61) derken bu hakikata işaret buyurmaktadır Allah Resûlü’nün bütün hareketlerin-de, bir ölçü ve denge vardır O, cihanı fethedecek orduları şuraya-buraya sevkederken, bir karıncayı dahi incitmeme prensibini de her zaman korumuştur Hep sebeplere tevessül etmiştir; ama duâyı da hiçbir zaman ihmal etmemiştir
Gece-gündüz münacaat ve inleme içinde geçen bir ömür görmek isteyen, Resûlullah’ın hayatına baksın! Baksın ve insanlık, duânın ne demek olduğunu, duâ etmenin âdâbını ve duânın, insana maddî-manevî kazandırdıklarını görsün, görsün ve ibret alsın
Yüzlerce insan, Efendimiz’in duâlarını bir araya getirip, duâ mecmuaları te’lif etmişlerdir Cenâb-ı Hakk, böyle bir lütfu, şu satırların yazarından da esirgemedi zaten o esirgemez! “Mecmuatü’l-Ed’iyyeti’l-Me’sûre” adı altında, Efendimiz’in duâları bir araya getirildi Mümkün mertebe, bu eser ebat olarak küçük tutulmaya çalışıldı Bu mini esere bakanlar dahi göreceklerdir ki, duâda dahi Allah Resûlü’ne ulaşmak mümkün değildir Sanki O, hayatının her ânını duâ ile geçirmiş gibidir Bir insan, başka hiçbir iş yapmasa ve sadece duâ etse, onun bir ömrü dolduran duâsı, ancak Allah Resûlü’nden mervî duâlar kadar olabilir 
Allah Resûlü, duâlarını hayatının içine paylaştırmış ve hep bu nurdan kristaller üzerinde yürümüştür Duâ, O’nun dudaklarından eksik olmayan virdi, gönlünde tütüp duran âh u efganıydı O, bir an dahi duâsız olmamış, dudaklarını ıslatan bu kevser dolu kadeh, hiçbir zaman elinden düşmemişti Aksiyon adamıydı, muhakeme insanıydı; fakat ibadet ve duâda da eşimenendi yoktu
Sahâbe de bir ibadet topluluğuydu Ancak O’nunla yürümeye kalktıkları zaman dökülüp kalırlardı -O dökülüp kalanlara kıtmirin ruhu feda olsun- O ise yorulma nedir bilmeden hep yürürdü Çünkü Allah (cc), O’nu hep ileriye doğru yürüsün ve hep önde bulunsun diye yaratmıştı Mi’rac’da Cibrîl bile O’nunla yürümeye kalkmış da, nihayet bir noktadan sonra onun da dermanı kesilmişti kesilmişti de “Yürü ya Resûl! Top senin çevgân senin” demişti evet O adetâ meleklerle maraton yapan bir insandı
O, ibâdet şuurunun ve duâ burcunun en zirvesindeydi Allah (cc)’ın büyüklük ve azametini en yüksek ufuklardan seyrediyor, varidatla dolup taşıyor ve doyma bilmeyen ma’sum bir hırsla:‚NÓ†ÂÓŸÚ—?·Ó ?„Ó†ÍÓ«†ÂÓŸÚ—ÔË·Ô † diyor ve Rabb’ini tam bilememekten -o bilememe gerçek bilmektir- ki, Hz †Ebu Bekir (ra) : «Ó‰ÚŸÓÃÚ“Ô†ŸÓÊ?†«Ú‰«?œÚ—Ó«Ï diyordu “Anlamaktan aciz olduğunu anlamak, işte hakiki idrak budur ” Dert yanıyor ve “hel min mezid” diyordu kendi kudsî ufkuna göre
1 Duâlarından Bir Demet
O’nun bütün duâlarını, burada ele alıp inceleyecek değiliz Zaten biz bu mevzuya da sadece Allah Resûlü’nün duâdaki büyüklüğüne bir işaret olsun diye temas ettik Şimdi O’nun binlerce duâsından birkaç nümûne zikredip bu mevzûyu noktalamak istiyorum
a Uykudan Önce
Uyku ölümün küçük kardeşidir499 İnsan uykuya girerken bu şuur içinde girmelidir Zira bu göz kapayış, onun için dünyaya ait bir son da olabilir Öyle ise gafletle değil de yatağa uyanık ve dikkatli girmelidir
Allah Resulü yatağa girmeden evvel şunları okurdu: Bakara sûresinin başı ve son üç âyeti500 Âyet’el-Kürsî,501 Yâsîn sûresi,502 Secde sûresi,503 Mülk sûresi,504 sonra üçer defa olmak üzere İhlas ve Muavvizeteyn sûrelerini ve bir defa da Kâfirûn sûresini okur;505 sonra da ellerini birleştirerek avucuna üfürür ve ellerini vücudunun ulaşabildiği her noktaya sürerdi506 Daha sonra da birçok duâ okurdu ki, zikri uzun süreceğinden biz bunları yukarıda ismini verdiğimiz esere ve daha başka duâ mecmualarına havale ediyoruz İsteyen, o duâların neler olduğunu oralardan bulup öğrenebilir ve hayatlarını o dualarla nurlandırırlar
b Yatağa Girdiğinde
Yatağına girdiği zaman 33 defa Sübhanallah, 33 Elhamdülillah ve 33 (Bir rivayette 34) Allahuekber der ardından da birçok duâ okurlardı507 Bu duâlardan birisi de şudur: "yüzümü Sana çeviriyor ve işlerimi Sana havale ediyorum Hem korkarak hem de ümit ederek sırtımı Sana dayıyorum Senden ancak yine Sana sığınılır, başka sığınak yoktur Allahım indirdiğin Kitab’a ve gönderdiğin Nebî’ye îmân ettim (Peygamberin kendi peygamberliğini tasdik etmesi şarttır ) Allahım kullarını dirilteceğin o gün, beni azabından koru Ben, ancak Senin adınla ölür yine Senin adınla dirilirim ”508 Sağ elini başının altına koyar, dizlerini hafif kıvırır ve sağ tarafına doğru yatardı509 Bu kalkmak için bir yatmaydı Zira O, hep gece kalkmanın heyecanını yaşardı
c Teheccüde Kalktığında
Teheccüd namazı için kalkışını da şu duâ ile süslerdi: “Allahım Sana hamdolsun Sen semâları, yeri ve içindekileri ayakta tutan ‘Kayyûm’sun Sana hamdolsun Sen semâların, yerin ve içindekilerin hakiki sahibi olan Melik’sin Ve Sana hamdolsun, Sen semâların, yerin ve içindekilerin Nûrusun ”510
Gecenin yarısında bu duânın okunması çok mânidardır Semâ bütün ihtişam ve görkemiyle gecede gözükür Yıldızlar ışıl ışıl göz kırpar ve oralardan insanın gönlüne neler neler akar gelir Yeryüzü de aynı âhenge dilbestedir Ve işte ihtişam, debdebe ve ahenk içinde, gökyüzünü ve yeryüzünü ayakta tutan Allah (cc)’a, bu duâda hamdedilmektedir
“Kayyûm” çoklarına göre, İsm-i A’zam’dandır Efendimiz Cenâb-ı Hakk’a hamdederken, çok defa bu ismin cilve ve tecellilerini şefaatçı yaparak hamdetmektedir
Mülk de Milk de Allah (cc)’ındır Öyle ise Melik de Mâlik de yalnız O’dur
O’ndaki şu ahd ü peymanâ, şu sadakata bakın ki, iki-üç saat evvel ahd ü peymanını yeniledi, uykuya girdi Kalkarken de ilk iş olarak yine ahd ü peymanını yeniliyor Çünkü uykuda gezip dolaştığı âlemlerden, şehadet âlemine yeni dönmüştür ahd ü peymanın da yenilenmesi gerekir
Ardından da aynı duâyı şu şekilde devam ettirir: Senin sözün haktır Cennet de, cehennem de haktır Nebîler ve Hz Muhammed Aleyhisselâm haktır Kıyamet günü de haktır
Allahım Sana teslim oldum Sana îman ettim Tevekkülüm Sana’dır ve bütünüyle Sana yöneldim Yalnız Sen’in inâyetinle mücâdele ettim, yalnız Sen’in hakemliğine başvurdum Sen benim geçmiş ve gelecek hatalarımı bağışla (Gelecekte bana günah işletme ve benim için günah kapılarını kapat) Gizli işlediklerimi de açık işlediklerimi de affet Ve bunlardan da öte Sen’in benden çok daha iyi bildiğin günahlarımı da bağışla (Çünkü ben kalbimden geçeni bilebilirim; fakat sır, hafî ve ahfamdan geçenleri bilemeyebilirim Eğer ben bilmeden bu duygularımda bir kopukluk oldu ise, Sen ondan dolayı da beni affet) Öne geçiren de geride bırakan da Sensin Senden başka İlâh yoktur Havl ve kuvvet sadece Allah’ındır ”511
|