Bulaşıcı Hastalık Olan Yerden Dışarı Çıkmanın Ve Böyle Bir Yere Girmenin Mekruh Olduğ |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bulaşıcı Hastalık Olan Yerden Dışarı Çıkmanın Ve Böyle Bir Yere Girmenin Mekruh OlduğBulaşıcı hastalık olan yerden dışarı çıkmanın ve böyle bir yere girmenin mekruh olduğ BULAŞICI HASTALIK OLAN YERDEN DIŞARI KAÇMANIN VE BÖYLE BİR YERE GİRMENİN MEKRUH OLDUĞU Âyetler 1 "Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile" Nisâ sûresi (4), 78 Âyet-i kerîmenin devamı şöyledir: "Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler "Hepsi Allah'tandır" de Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar" İnsan yıldızlara çıksa, başka gezegenlere gitse, gökdelenlerin en üst katında, en sağlam kalelerde, en lüks saraylarda da olsa ölüm onu her yerde yakalar Bu sebeple ölümden korkmanın hiçbir anlamı yoktur Mühim olan, ölüme her an hazır olmak, dünya hayatına bağlanıp kalmamak, üzerimize düşen vazifeleri eksiksiz yerine getirmektir Bu âyetin iniş sebebi hakkında şöyle bir rivayet vardır: Resûl-i Ekrem Efendimiz Medine'ye geldiğinde orada bolluk ve ucuzluk olmuştu Peygamberimiz insanları İslâm'a davet etmeye başlayınca yahudilerin inadı ve münafıkların nifakı ortaya çıkmış, o sıralarda kıtlık ve pahalılık görülmeye başlamıştı İşte o zaman yahudi ve münafıklar, "Biz böyle uğursuz adam görmedik Bu geleli meyvelerimiz azaldı ve fiyatlar arttı, pahalılık çoğaldı" dediler Bolluğu ve ucuzluğu Allah'a, darlığı ve pahalılığı peygambere isnad ettiler Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu Cenâb-ı Hak bu gerçeğin iç yüzünü bir başka âyette şöyle açıklar: "Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını (peygamberlere baş kaldırmalarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır" [A‘râf sûresi (7), 94] 2 "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" Bakara sûresi (2), 195 Cenâb-ı Hak, Bakara sûresi'nin bundan önceki bir kaç âyetinde Allah yolunda cihadın önemini, zaruretini ve müşriklere karşı takınılacak tavrı açıklar Bu âyet-i kerîmenin baş tarafında da Allah rızâsı için harcamayı emreder İnsanın başına gelen musîbetler ve kötülükler, karşılaştığı tehlikeler ve uğradığı sıkıntılar çok kere kendi ihmallerinin ve hatalarının sonucudur Sadece dünyalık elde etme, para pul peşinde koşma, sıkıntılara göğüs germeme ve rahatına düşkün olma, insanları ve toplumları esaret ve mahkûmiyete sürükler İşte bu âkibet aklı başında ve hürriyetine düşkün bir insan için en büyük tehlikedir Müfessirler, Allah yolunda cihaddan ve cephede çarpışmaktan, Allah'ın rızâsı uğrunda mal harcamaktan kaçınmanın büyük bir tehlike olduğunu hatırlatmış olması bu âyetin nüzul sebebidir, derler Bir hadiste, elleriyle kendini tehlikeye atmanın, günah işlemek suretiyle Allah'ın af ve mağfiretinden ümidini kesmek anlamına geldiği beyan buyurulmuştur (Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, X, 45) Düşman karşısında bilinçsizce harbe atılmak, kazanma şansı olmayan ve ölümü açıkça davet eden bâdirelere girmek de kendi elleriyle kendini tehlikeye atmanın bir başka çeşidi kabul edilir Bu çeşit tedbirsizlikler yasaklanmıştır Âhiretteki cezasını bile bile günah işlemek, günahta ısrar etmek, haramlara dalmak da kendi eliyle kendini tehlikeye atmaktan başka bir şekilde açıklanamaz Hadisler 1795 İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh Şam'a doğru yola çıktı Serg denilen yere varınca, kendisini orduların başkomutanı Ebû Ubeyde İbni Cerrâh ile komuta kademesindeki arkadaşları karşıladı ve Şam'da vebâ hastalığı başgösterdiğini ona haber verdiler İbni Abbâs'ın dediğine göre, Hz Ömer ona: – Bana ilk muhacirleri çağır, dedi; ben de onları çağırdım Ömer, onlarla istişare etti ve Şam'da vebâ salgını bulunduğunu kendilerine bildirdi Onlar, nasıl hareket edilmesi gerektiğinde ihtilaf ettiler Bazıları: – Sen belirli bir iş için yola çıktın; geri dönmeni uygun bulmuyoruz, dediler Bazıları da: – Halkın kalanı ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı senin yanındadır Onları bu vebânın üstüne sevketmenizi uygun görmüyoruz, dediler Bunun üzerine Hz Ömer: – Yanımdan uzaklaşınız, dedi Daha sonra: – Bana ensarı çağır, dedi; ben de onları çağırdım Fakat onlar da muhacirler gibi ihtilâfa düştüler Hz Ömer: – Siz de yanımdan gidiniz, dedi Sonra: – Bana Mekke'nin fethinden önce Medine'ye hicret etmiş olan ve burada bulunan Kureyş muhacirlerinin yaşlılarını çağır, dedi Ben onları çağırdım; onlardan iki kişi bile ihtilaf etmedi ve: – Halkı geri döndürmeni ve bu vebânın üzerine onları götürmemeni uygun görüyoruz, dediler Bunun üzerine Hz Ömer insanlara seslendi ve: – Ben sabahleyin hayvanın sırtındayım, siz de binin, dedi Ebû Ubeyde İbni Cerrâh radıyallahu anh: – Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? dedi Hz Ömer: – Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebû Ubeyde! dedi Ömer, Ebû Ubeyde'ye muhalefet etmek istemezdi Sözüne şöyle devam etti: – Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz Ne dersin, senin develerin olsa da iki tarafı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğertaraf çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah'ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın? İbni Abbâs der ki: – O sırada, birtakım ihtiyaçlarını karşılamak için ortalarda görünmeyen Abdurrahman İbni Avf radıyallahu anh geldi ve: – Bu hususta bende bilgi var; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i: "Bir yerde vebâ olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz Bir yerde vebâ ortaya çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız" buyururken işitmiştim, dedi Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh Allah'a hamd etti ve oradan ayrılıp yola koyuldu Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 98 Bir sonraki hadisle beraber açıklanacaktır ` 1796 Üsâme radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıktığını duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkarsa, oradan da çıkmayınız" Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 100 Açıklamalar Vebâ ve tâun, bir hastalık adı olarak kullanılırsa da, bütün bulaşıcı hastalıkları kapsayıcı bir mâna genişliğine sahip oldukları için, çoğu kere bu ikinci anlamıyla kullanılmışlardır İbni Esîr, tâunu tarif ederken, "Havayı, mizâcı, bedeni ifsad eden umûmî bir hastalıktır" der Bu sebeple tâun denilen bulaşıcı hastalıklara yakalananların sadece elbise ve eşyalarından, onlarla temastan değil, aynı zamanda nefeslerinden de sakınmak gerekir Hz Ömer'in Şam yolculuğu hicretin 17 veya 18 senesindedir Bu yolculuğun gayesi, halkın genel durumunu, yönetenlerle yönetilenlerin uyumiçinde olup olmadıklarınıteftiş etmekti Daha önce 16 senesinde, Hz Ebû Ubeyde Beyt-i Makdis'i kuşattığı zaman da teftişe çıkmış, Kudüslüler sulh anlaşmasını Hz Ömer'le yapmışlardı Serg, Şam'dan Hicaz'a giden yol üzerinde bir kasabanın adıdır Ebû Ubeyde'nin orayı fethettiği söylenir Ebû Ubeyde, Şam orduları genel komutanı idi Bu görev daha önce Hz Ebû Bekir'in hilafet yıllarında Hâlid İbni Velîd'e verilmişti Hz Ömer onun yerine Ebû Ubeyde'yi getirdi; Hâlid'i de onun emrine verdi Onun diğer komutan arkadaşları Hâlid İbni Velîd, Yezîd İbni Ebû Süfyân, Şürahbil İbni Hasene ve Amr İbni Âs'dır Şam, bu günkü Suriye, Filistin, Ürdün ve Irak'ın bir bölümünü kapsayan geniş bir bölgenin adıdır Serg kasabasında Hz Ömer'e haber verilen vebâ, İslâm devletinde ortaya çıkan ilk yaygın bulaşıcı hastalık kabul edilir Kaynaklar, Şam topraklarında bu hastalıktan otuz bin kişinin öldüğünü kaydederler Hz Ömer'in vardığı sıralarda bu ölüm olaylarının yaygın olarak devam ettiği bilinmektedir Onun bu topraklara girip girmeme konusundaki tereddüdünün sebebi de budur Hz Ömer, bireyler ve toplum açısından herkesi ilgilendiren bir konuda karar vermek için Kur'an ve Sünnet'in temel prensibini uygulamıştır Ashâb-ı kirâm ile istişare etmiş ve onların her seviyedeki gruplarını ayrı ayrı huzuruna dâvet ederek kendileriyle konuşup tartışmıştır Neticede sahâbe çoğunluğunun geriye dönme arzusunda olduklarını tesbit etmiş, bunun tedbire uygun olduğunu düşünmüş, kendi ictihadı da aynı yönde olduğu için kararını bu doğrultuda vermiştir Abdurrahman İbni Avf'ın naklettiği hadis üzerine Hz Ömer'in Allah'a hamdetmesinin sebebi, kendi ictihadının Resûl-i Ekrem Efendimiz'in sünnetine uygun düşmesinden dolayıdırÇünkü Hz Ömer'in Peygamber Efendimiz'in sünnetine uygun düşmeyen ictihadlarından derhal vazgeçtiği bilinen gerçeklerden idi Halife Ömer'in Ebû Ubeyde'nin "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" sözüne hayıflanması, bunca ilim ve fazilete sahip bir kişiden böyle bir tavır beklememesinden dolayıdır Ona verdiği cevap ise son derece açık bir kıyas olup, geri dönmenin kaderi değiştirmek anlamına gelmediğini, fakat ihtiyatla hareket etmenin Allah'ın emri olduğunu ortaya koyar Çünkü bir insan zarar veren, helâk eden her şeyden kaçınmak zorundadır Buna rağmen her şey Allah'ın kaza ve kaderi ile olur Fakat insan tedbir almazsa Allah katında sorumlu olur Dönmek veya dönmemek de Allah'ın kaderine dahildir Binaenaleyh bir insanın bütün hareketleri kader çerçevesinde cereyan eder; fakat bu, tedbirden yüz çevirmek ve ihtiyatı elden bırakmak anlamına gelmez Hadislerden Öğrendiklerimiz 1 Bulaşıcı hastalık olan bir yere girmemek, böyle bir hastalığın ortaya çıktığı yerden de hastalıktan kaçarak çıkmamak gerekir Bu dinimizin koruyucu hekimlik konusundaki önemli kurallarından biridir Günümüz tıbbında buna karantina denilmektedir 2 Sorumluluk duygusuna sahip bir yönetici, halkın durumunu yerinde görmek, yönetenlerle yönetilenlerin arasının nasıl olduğunu öğrenmek için ülkesini teftişe çıkabilir 3 Halkın ve görevlilerin yöneticileri karşılamaya çıkması ve onlara memlekette olup bitenleri haber vermesi, memleketin selâmeti açısından önemli bir görevdir 4 Ülkeyi ve orada yaşayan insanları ilgilendiren olaylar konusunda ilim ehli ve sorumluluk hissi taşıyan insanlarla istişarelerde bulunmak müstehaptır 5 Kıyas yapmak ve neticede onunla amel etmek câizdir 6 Fertlerin ve toplumun helâkine sebep olacak şeylerden kaçınmak ve bu yönde gerekli tedbirleri almak yöneticilerin görevlerinden biridir 7 Haber-i vâhid dediğimiz, bir kişinin diğer bir kişiden rivayet ettiği haberle amel etmek câiz ve makbuldür Riyazüs Salihin |
|