Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bihamdihi, estağfirullâhe, etûbü, ileyh, sübhânallahi

Sübhânallahi Ve Bi-Hamdihî, Estağfirullâhe Ve Etûbü İleyh

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sübhânallahi Ve Bi-Hamdihî, Estağfirullâhe Ve Etûbü İleyh






Sübhânallahi ve bi-hamdihî, estağfirullâhe ve etûbü ileyh
1881 Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefatından önce sık sık “Sübhânallahi ve bi-hamdihî, estağfirullâhe ve etûbü ileyh: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim” derdi
Buhârî, Ezân 123, 139; Müslim, Salât 218-220

Açıklamalar
Sübhânallahi ve bi-hamdihî zikrinin önemini Resûl-i Ekrem Efendimiz muhtelif ifadelerle dile getirmiştir 1415 numaralı hadiste geçtiği üzere, bu zikrin “Allah’ın en çok hoşlandığı söz” olduğunu söylemiştir1413 numaralı hadiste gördüğümüz üzere“Bir kimse günde yüz defa sübhânallahi ve bi-hamdihî derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır”buyurmuştur Yine 1442 numaralı hadiste okuduğumuz üzere sübhânallahi ve bi-hamdihî diyen kimseye “cennette bir hurma ağacı dikileceğini” müjdelemiştir Tövbe ve istiğfâr etmenin faziletini ve değerini ise üzerinde durduğumuz bu konudaki hadislerden anlamaktayız
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Rabbine kavuşacağını bildiği günlerde bu zikri dilinden düşürmemesi, onun önemini göstermeye yeterlidir
115 numaralı hadiste hem bu rivayet hem de onun benzeri birkaç rivayet bir arada bulunmaktadır Onlardan öğrendiğimize göre Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, hem tesbihi hem hamdi hem de tövbe ve istiğfârı ihtiva eden bu zikri, Mekke’nin fethinden sonra kıldığı namazlarda, özellikle bu namazların rükû ve secdesinde çokça okumaya başlamıştı Hz Âişe bunun sebebini sordu Peygamber aleyhisselâm da “Rabbim bana ümmetimde bir alâmet göreceğimi, onu gördüğüm zaman bu zikri çokça söylememi emretmişti Ben de alâmeti gördüm”buyurdu (Müslim, Salât 220) Demek oluyor ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz Mekke’nin müslümanların eline geçmesinden, müslümanların düşmanları karşısında büyük bir zafer kazanmasından ötürü Allah’a şükrünü, hamdini ifade ediyordu Bunu ona, “İzâ câe nasrullâhi ve’l-feth” diye başlayan 110 Nasr sûresini göndermekle Cenâb-ı Hak emretmiş ve “Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir” buyurmuştu
114 numaralı hadisten öğrendiğimize göre, Nasr sûresinin nâzil olmasının bir başka mânası daha vardı Bu sûre Resûl-i Ekrem’e vefatının yaklaştığını da haber veriyordu İşte bu sebeple Allah'ın Resûlü, hadisimizde Hz Âişe annemizin de dediği gibi, vefatından önce Rabbine bol bol hamdediyor, O’nu tesbih ediyor, O’ndan bağışlanma diliyordu
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Resûlullah Efendimiz vefatının yaklaştığını öğrenince, Cenâb-ı Hakk’ın emrine uyarak, hadisimizde geçen zikri bol bol söylediği gibi, biz de belli bir yaştan sonra dünyaya vedâ etme zamanının yaklaştığını daha çok düşünmeli ve bu zikri daha çok okumalıyız
2 Peygamber-i Zîşân Efendimiz bizim biricik örneğimizdir Onun izinden gitmeli, yaptığını yapmalıyız
1882 Enes radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım
Ey Âdemoğlu! Günahların gökyüzünü kaplayacak kadar çok olsa, sonra da benden affını dilesen, seni affederim
Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen; fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan, şüphesiz ben de seni yeryüzü dolusu bağışla karşılarım
Tirmizî, Daavât 98 Ayrıca bk Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 172

Açıklamalar
Peygamber Efendimiz’in bu hadîs-i kudsîde belirttiğine göre Allah Teâlâ kulundan iki şey beklemektedir:
Birincisi, kulunun kendisini biricik ilâh olarak bilip tanıması, O’na bütün varlığı ile inanması, hiçbir varlığı Rabbine denk ve ortak tutmaması, şirk koşmamasıdır Zira kulun bağışlanmasını sağlayacak tek ve en önemli şey, işte bu tevhid inancıdır
İkincisi de, günah batağına düştüğü zaman Rabbine el açıp “Ne olur, beni bağışla Rabbim!” diye yalvarıp dua ettiği takdirde, Rabbinin kendisini bağışlayacağını bilmesidir 1438 numaralı hadiste gördüğümüz üzere, Allah Teâlâ “Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim” buyurmakta, kulu kendisini “bağışlayıcı” olarak bildiği ve buna gönülden inandığı takdirde onu bağışlayacağını belirtmektedir Cenâb-ı Mevlâ bunun sadece bilgi olarak kalmayıp aynı zamanda uygulamaya dönüşmesini istemekte, kulundan kendisine dua etmesini beklemektedir Kitabımızın dua bölümünde genişçe belirtildiği üzere dua, kulun Mevlâsına kulluğunu arzetmesinin en güzel şekillerinden biri, başlı başına bir ibadet, hatta ibadetin özü sayılmaktadır (bk 1468 hadis) Kulun, günahı ne kadar çok olursa olsun bağışlanacağını bilmesi ve kesinlikle ümitsizliğe düşmemesi için hadisimizde dikkat çekici ifadeler vardır Her biri cihana bedel şu müjdeler ve insana ümit telkin eden sözler üzerinde minnetle, şükranla ve sevinçle durup düşünmek gerekir:
“İşlediğin günahlar gökyüzünü kaplayacak kadar çok olsa”, “Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen” yine de seni bağışlarım Burada, insanın gönlünü ümitle dolduran şu âyet-i kerîmeyi hatırlamak gerekecektir: “De ki: Ey kendilerine zulmedip aşırılığa sapmış olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir” [Zümer sûresi (39), 53]
Demek ki günahın çokluğu, büyüklüğü, kulun tövbe ettikten sonra bir daha günah işlemesi, onun bağışlanmasına ve önünde sonunda cennete girmesine engel değildir Çünkü Allah, dilediğini yapmakta hür ve serbest olan tek varlıktır Ona, “Bunu niye böyle yaptın?” diye soru soracak bir güç yoktur Yeter ki kul tövbesinde samimi olsun Yaptığı tövbeye de tövbe etmeyi gerektirecek şekilde ihlâs ve samimiyetten uzak bulunmasın
Bu hadîs-i şerîf 443 numarayla “Allah’ın Rahmetini Ümit Etmenin Faydası” bahsinde geçmiş ve orada da açıklanmıştır
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Allah’ın rahmeti hudutsuzdur
2 Allah’ın rahmetini elde edebilmenin ilk şartı, O’na şirk koşmadan varlığına ve birliğine bütün kalbiyle iman etmektir
3 Günahlarına tövbe ve istiğfâr eden kimse, yaptığı hata ve kusurlardan büsbütün uzaklaşmalıdır Bunu başaramıyorsa, Allah Teâlâ’dan af dilemekle yetinmelidir Zira durmadan günah işleyip ardından tövbe ve istiğfâr etmek yalancılıktan başka bir şey değildir

Riyazüs Salihin

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.