Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adab, hayatında, ibadet

İbadet Hayatında Âdab

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbadet Hayatında Âdab






İbadet Hayatında Âdab
İbadet Hayatında Âdab

İbâdet, Kâinatın Sultanı olan Allahu Teâlâyâ itaatin, sadakatin ve kulluğun alâmetidir
İbâdet, haşir sabahında uyanıncaya kadar mezardaki hayatta bir nur, bir arkadaş ve o daracık kabri cennet bahçelerinden bir bahçe yapmaya vesiledir İbâdet kalbin huzurudur, gıdasıdır İbâdet ruhun âb-ı hayâtıdır
İşte bu bakımdan ibâdet insan hayatında çok mühim bir yer tutar En son ve en mükemmel din olan İslâmiyet, "Allah'ın halifesi" unvanına lâyık olacak bir mü'minin hangi ibâdetleri yapması gerektiğini belirtmiştir Bu ibâdetlerin şekli, usulü, âdabı ilmihal kitaplarında belirtilmiştir Temel ibâdetler; İslâmın şartları arasında yer alanlardır
Namazda en büyük âdap
Namazda en temel, en mühim, en büyük âdap; Vaktin evvelinde, cemaatle ve tâdil-i erkanla kılmaktır Peygamber Efendimizin (sav) tavsiyesi, sahabelerin, evliyaların ve bütün İslâm ulemâsının tatbikatı böyledir
"Vaktin evveli'nden kasıt nedir? Namaz vakti girer girmez kılınan namazdır Zira o vakitte, bütün mevcudat, bütün ehl-i Tevhid namaza durmaktadır İşte insan da o vakitte; Bütün mevcudatla, bütün ehl-i Tevhidle, vücudunun bütün zerreleriyle birlikte kalkıp namaza durmalıdır Yâni Rabbinin huzuruna çıkmalıdır Zira namaz mü'minin miracıdır
Namazı "Cemaatle kılmak" çok çok mühimdir Peygamber Efendimiz (asm) ve ashâb-ı Kiram, başta Bedir muharebesi olmak üzere savaşlarda dahi cemaatle namazı terk etmemişlerdir Bir grup mücâhit cemaatle namaz kılarken diğerleri savaşmış, daha sonra namaz kılanlar savaşa giderlerken diğerleri gelip cemaatle namaz kılmışlardır
Bu mühim âdet günümüzde maalesef çok ihmâl edilmektedir Aslolan namazı camide, cemaatle kılmaktır
Namazı "tâdil-i erkanla" kılmak lazımdır Bundan kasıt, namazın farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışmaktır Kıyamda dururken nasıl durulması lazımsa öylece durmak; rükuda ve secdede ne yapmak gerekiyorsa, onu yapmaktır Ayrıca bütün uzuvlara da bu "tadil-i erkan" çerçevesinde namaz kıldırmak gerektir Kalb, Allah'ın zikriyle ve muhabbetiyle meşgul olmalı; akıl, Allah'ın nimetlerini, azametini, kudretini tefekkür etmelidir Zihin, namazla meşgul olmalı, dünyevi işleri, hesabı-kitabı unutmalıdır
Cuma namazı kılınırken en çok ihlal edilen bir adap ta, iç ezan okunduktan sonra konuşulması, velevki zikir sözcüğü olsun söz söylenmesi, ezanın tekrarlanmasıdır Bu çokça yapılmaktadır Ebû Hüreyre'den (ra) Resul-i Ekrem'in (sav) şöyle buyurduğu rivayet edildi: "Cuma günü imam hutbe okurken yanındaki arkadaşına "sus" dediğin zaman boş konuşmuş olursun (sevap alamazsın)" (Tergib ve Terhib, c2/162) İbn Abbas (ra) Resulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kim Cuma günü imam hutbe okurken konuşursa kitap taşıyan merkebe benzer Ona "sus" diyenin de cuması tam olmaz" (age, c2/163)
Mü'minlerin bayram günü, tatil günü mesabesinde olan Cuma gününde, sünnet-i seniyyeye uyarak boy abdesti almalı, güzel elbise giymeli, erken vakitte camiye gitmeli ve imam minbere çıktığı andan itibaren hiç konuşmadan hutbeyi dinlemelidir
Oruçta Adap
Ramazan-ı şerif orucu, İslamiyet'in beş şartından birisidir Ramazan orucunun ehemmiyetine dair şu hadis-i kutsiye bakalım:
Ebu Hüreyre (ra) Resulullah'ın (sav) hadis-i kutsisinde şöyle dediğini rivayet etti: "Allah azze ve celle buyurdu ki:
"Ademoğlunun her ameli kendisi içindir Yalnız oruç hariç Çünkü o benim içindir Onun mükafatını da ben vereceğim Oruç bir kalkandır Sizden biri oruçlu olduğu günde edebe aykırı kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın Şayet biri ona kötü söz söyler veya kendisiyle dövüşürse 'ben oruçluyum, ben oruçluyum' desin (ona uymasın) Muhammed'i irade ve kudretiyle yaşatan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağzının kokusu, Allah katında misk kokusundan daha iyidir Oruçlu için ferahlayacağı iki sevinç vardır:
"1- İftar ettiği zaman (açlıktan kurtulduğu için) sevinir,
2- Rabbine kavuştuğu zaman orucunun sevabıyla (alacağı mükafattan dolayı) sevinir" (Tergib ve Terhib, c2/403)
Demek ki oruçlu bir kimse; bağırıp çağırmayacak edebe aykırı söz söylemeyecek, kimseyle kavga etmeyecektir Böylece diline ve nefsine de oruç tutturmuş olacaktır Ayrıca gözünü namahreme bakmaktan sakındırarak ona da oruç tutturacaktır Yoksa oruç, sırf aç kalmaktan ibaret değildir
Ramazan-ı Şerif orucu nefsi terbiye etmektedir Ramazanda en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi malik değil, memluktûr (köledir); hür değil kuldur Emir olunmazsa en adi ve rahat şeyi yapamaz, elini suya uzatamaz İşte bunu düşünen nefts kulluk vaziyetini takınır, hakiki vazifesi olan şükre girer
Nefis, her istediği yiyeceği yemekle iyice şımarmaktadır Aczini ve fakrını, ne kadar zayıf ve musibetlere hedef olduğunu, çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmemektedir Sanki demirden bir vücudu varmış ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya saldırır Şiddetli bir hırsla dünyaya atılır Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır Öyle ki git gide, kendisini şekatle terbiye eden Yaratıcısını unutur Hayatının gayesini, âhiret hayatını düşünmez ve kötü ahlâk bataklığında yuvarlanıp durur
İşte Ramazandaki oruç, en gafil ve inatçı bir nefis taşıyanlara da aczini ve fakrını hissettirmektedir Açlık vasıtasıyla midesini düşünür, midesindeki ihtiyacını hatırlar O midenin bütün ihtiyaçlarını hazır eden Mün'imi; o midenin öğüttüğü gıdaları ölü hücrelere yerleştiren Kudret Sahibini hatırlar Nefsin firavunluğunu bırakarak, sayısız belâ ve musibetler karşısındaki acziyetini ve sonsuz ihtiyaçlar karşısındaki fakirliğini idrak eder ve Dergâh-ı İlâhîyeye sığınmaya bir arzu hisseder ve bir manevî şükür eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır
Ramazan orucu, Kur'ân-ı Azumüşşan'a daha çok hürmet göstermeyi hatırlatır Zira Kur'ân-ı Kerîm Ramazan ayı içerisinde nazil olmaya başlamıştır
İşte mü'minler Ramazanda yemekten ve içmekten kesilerek bir nevi melekiyet vaziyetine benzemektedirler Bu surette, Kur'ân-ı Kerîmi sanki yeni nazil oluyormuş gibi okumaya ve dinlemeye çalışmaktadırlar Hattâ biraz gayret göstererek, tefekkür ederek, Kur'ân'ı sanki Peygamber Efendimizden (asm) işitiyormuş gibi, belki Hazret-i Cebrail'den dinliyormuş gibi bir hâle bürünmektedirler
Bu ayda, fakirler, dullar, yetimler, kimsesizler sevindirilmekte; onların yiyecek, yakacak, giyecek gibi zarurî ihtiyaçtan karşılanmakta, ekseriyetle zekâtlar bu ayda hesap edilerek fakirlere verilmektedir
Ramazan-ı Şerif orucu, vücuda çok faydalar sağlamaktadır On bir ay durmaksızın çalışan vücudun en hayatî uzuvları bir nevi istirahat etmektedir Aynı zamanda vücut sabra ve tahammüle alışmaktadır
İşte bu gibi ve daha pek çok hikmetleri bulunan Ramazan-ı Şerif orucunu bütün âdaplarını öğrenerek tutmak gerektir
Haccın ehemmiyeti
İslâmın şartlarından birisi olan Hac, aynı zamanda parlak bir şeâir-i İslâmiyedir Yâni İslâmiyet'in nişanıdır, sembolüdür İşte bu bakımdan varlıklı bir Müslüman vakit geçirmeksizin hacca gitmelidir Hacca gitmeden önce de, haccın farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini, âdabını iyice öğrenmelidir
Haccın ehemmiyetine dair pek çok hadis-i şerif vardır Bunlardan bazılarına bakalım:
Ebû Hüreyre (ra) der ki: Resûlullah'a (sav): "Hangi amel daha faziletlidir?" diye soruldu: "Allah ve Resulüne imân" buyurdu "Sonra nedir?" denildi "Cihad" buyurdu "Sonra nedir?" denilince: "Makbul olan hacdır" buyurdu" (Tergib ve Terhib, c2/545)
Yine Ebû Hüreyre (ra) "Resûhıllah'ın (sav) şöyle buyurduğunu, işittim" dedi: "Kim haccedip, çirkin söz söylemez ve dinî kuralları çiğnemezse, hacdan anasından doğduğu gün gibi günahlarından kurtularak döner" (age, c2/545)
Ebû Hüreyre'den (ra) Peygamber Efendimizin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Umre, gelecek umreye kadar kendi aralarında işlenen günahlara, kefarettir Makbul haccın mükâfatı ise ancak Cennettir" (age, c2/546)
Âişe (ra) der ki: "Yâ Resulallah! Cihadı amellerin en faziletlisi olarak görüyoruz Biz de cihad edelim mi?" dedim Bunun üzerine Resulü ilah (sav): "Fakat cihadın en faziletlisi de makbul hacdır" buyurdu
İbn Huzeyme'nin Sahih'indeki rivayetine göre Hz Âişe (ra) "Yâ Resulallah! Kadınlara hiç cihad var mıdır?" dedim
"Onlara dövüşsüz cihad vardır O da hac ve umredir" buyurdu, (age, c2/548)
Ebû Hüreyre (ra) Resûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Yaşlının, zayıfın ve kadının cihadı, hac ve umredir" (age, c2/548)
Haccın hikmeti
Haccın en mühim hikmeti, Mü'minlerin birbirleriyle görüşmeleri, tanışmaları, birbirleriyle irtibat kurmalarıdır Böylece birliğin temelleri atılmaktadır
Renkleri farklı, dilleri farlı, ırkları farklı insanların, omuz omuza Kabe'nin etrafında tavaf edişleri, Arafat'ta vakfeye duruşları birliğin en müşahhas, en canlı tablosudur Müslümanlar işte bu birlik tablosunu kendi ülkelerine de taşımalı, hem aynı ülkedeki kardeşleriyle, hem diğer beldelerde yaşayan Müslümanlarla kardeş olduklarını asla unutmamalıdırlar
Hacda, ağaç dalı, hattâ yaprak koparmak, hayvan öldürmek, başkasını incitmek yasaktır Bu yasağı ihlal edişin keffâreti vardır
İşte, hac modelini göz önünde bulunduran bir mü'min her zaman aynı şekilde davranmalı hiç kimseyi üzmemeli, incitmemeli, darıltmamalıdır
Çektiğimiz sıkıntıların, acıların mühim bir sebebi de, haccın hikmetini unutuşumuz ve haccın hikmetine uygun hareket etmeyişimizdir
Zekâtın ehemmiyeti
Dünyada bütün kargaşaların menşei iki kelimedir: Birincisi; "Ben tok olayını da başkası açlıktan ölsün, bana ne!"
İkincisi; "Sen çalış, ben yiyeyim!"
İslâmiyet bu iki dehşetli fikrin birincisinin tahribatını zekât ile, ikincisinin zehrini ise faizi haram kılmakla ortadan kaldırmıştır Zekat İslâmiyetin güzelliğini ortaya koyan, baştan sona güzelliklerle dolu bir ibâdettir
Zekâtla ilgili sevgili Peygamberimizin (asm) hadis-i şeriflerinden bazılarına bakalım:
Ebü Hüreyre (ra) Resûlullah'ın (asm) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Her sabah yeryüzüne iki melek iner ve birisi şöyle der: "Yâ Rabbi, malını Senin yolunda harcayana karşılığını ver
"Diğeri de şöyle der: 'Yâ Rabbi, cimrilik yapıp vermeyenin de malını helak et'" (Buhârî, Zekât:27)
Ebû Hüreyre (ra) Peygamberimizin (asm) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Allah'ın kendisine vermiş olduğu malın zekâtını vermeyen kimsenin malı, Kıyamet Gününde, iki gözünde iki siyah nokta bulunan, dehşetli, zehirli bir yılan şekline sokulur ve bu yılan o gün mal sahibinin boynuna sarılır Sonra ağzı ile mal sahibinin çenesinin iki tarafından yakalar ve 'Ben senin dünyada çok sevdiğin malınım, ben senin hazinenim' der"
"Peygamberimiz (asm) daha sonra şu mealdeki âyeti okudu: "Sakın ola ki, Allah'ın kendilerine ihsan etmiş olduğu mallan gerekli yerlere sarf etme hususunda cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar! Tam tersine, bu onlar için bîr şerdir, kötülüktür Cimrilik yaptıkları mal, Kıyamet Günü boyunlarına dolanacaktır" (Âl-i İmran Sûresi /180) (Buhârî, Zekât:3)
Nisap miktarı servete sahip olan mü'minler bu ikazları göz önünde bulundurarak zekâtlarını vermekten asla çekinmezler Zekâtla ilgili hususlar ilmihal kitaplarında genişçe yer almaktadır, oraya bakılmalıdır
Zekât verilirken dikkat edilecek en mühim husus, muhatabı rencide edici davranışlardan kaçınmaktır Bilâkis onlara, kendilerini bu yükten kurtardıkları için teşekkür edilmelidir
Kur'ân - Zikir - Dua
Günlük hayatın vazgeçilmez bir alışkanlığı da Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerif okumak, zikretmek olmalıdır Her gün bir miktar Kur'ân okumak alışkanlık haline getirilmelidir
Kur'ân-ı Kerimi yüzünden okumayı bilmeyenler bir an önce öğrenmelidirler En azından namaz surelerini ezberlemeli, bunların mealini öğrenmelidirler
Sevgili Peygamberimiz (asm) Müslümanları Kur'ân'ı okumaya, mânâsını ve sırlarını kavramaya teşvik etmiştir Çünkü Kur'ân kalblerin ve ruhların gıdasıdır Bir Mü'min Kur'ân-ı Kerîmi okuduğunda, Kâinatın Yaratıcı olan yüce Rabbimizle konuşmaya başlamakta, Allah'ın sözlerine muhatap olmaktadır İşte Kur'ân'ı bu şuurla okumak, Kur'ân okunurken onu edepli bir şekilde dinlemelidir
Sevgili Peygamberimizin (asm) Kur'ân-ı Kerim okumayı teşvik ettiği hadis-i şeriflerden bazıların bakalım:
Resûlullah (asm) buyuruyor: "Her kim Kur'ân'ı okur, ezberine alır, helâlini helâl; haramını haram bilirse, Allah bundan dolayı onu Cennete koyar ve kendisini, ailesinden Cehennemlik olan on kişiye şefaatçi yapar" (Tirmizî, Fezâil-i Kur'ân: 13)
Hz Âişe (ra) Resûlullah'ın (asm) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kur'ân'ı Kerim'i okuma ve anlamasını bilen Mü'min, mânâ alemindeki bazı meleklerle beraberdir Okuma, öğrenme ve ezberlemede zorlukla karşılaşan kimseye de iki kat sevap vardır" (Buhâri, Tevhid:52)
Osman bin Affan'dan (ra) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur: "En hayırlılarınız Kur'ân'ı öğrenen ve öğretenlerinizdir" (Buhâri, Fezâil-i Kur'ân:21)
Okunan Kur'ân-ı Kerîm, kabirde bir nur olacak, haşir sabahında uyanıncaya kadar o Kur'ân okuyan kimseye bir arkadaş olarak refakat edecektir
Kur'ân-ı Kerimi okumanın yanı sıra, hadis-i şerif okumayı da alışkanlık haline getirmeliyiz Böylece Peygamber Efendimizin (asm) rûhaniyatıyla aramızda bir bağ kurulmuş olunur Aynı zamanda Asr-ı Saadetin o muhteşem havasını teneffüs etmiş oluruz
Bir de bol bol salavat-ı şerife getirmeliyiz Salavat aynı zamanda hem dua, hem de duanın kabulüne vesiledir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.