Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
biziz, ibadete, ihtiyacı, olan

İbadete İhtiyacı Olan, Biziz!

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbadete İhtiyacı Olan, Biziz!






İbadete İhtiyacı Olan, Biziz!
Peygamber Efendimiz (asm) “Dünya ahiretin tarlasıdır” buyuruyor Bu dünya tarlasında kim ne ekerse Allah ona o cinsten mahsul veriyor İnsanlar bu dünyada imanlarıyla, salih amelleriyle, güzel ahlaklarıyla manevi çiçekler ektikleri gibi, küfürleriyle, isyanlarıyla, kötü ahlaklarıyla da yine manevi dikenler ekmiş oluyorlar Her iki tür ekimin de mahsulleri ahirette kendini gösterecek Bu mahsullerin kârı da, zararı da insanlar için

Bir sohbette şöyle bir örnek verilmişti:

Bütün insanlar gözlerini açsa ve gündüz nimetinden faydalansalar güneşin ışığında bir artma olmayacağı gibi, bütün insanlar güneşe göz kapasalar onun ışığında bir azalma olmaz

Bu örnek, “İslamiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmazcümlelerinin açıklaması yapılırken söylenmişti

İman, irfan, ibadet, takva, güzel ahlak da öyle değil mi? Onlara kavuşan kişiler bir şeref kazanırlar, üstün insan olurlar Bütün insanlar bunlardan mahrum olarak yaşasalar bu manevi değerler aslî kıymetlerinden hiçbir şey kaybetmezler

Bir ilim dalını bütün insanlar takdir etseler, yahut inkâr etseler, o ilmin aslî değerinde ne bir artma olur ne de azalma

İnsan ilme muhtaçtır; ilmin ise insana ihtiyacı yoktur Herkes cahil de kalsa ilmin üstün mertebesinde bir değişme olmaz; onun aydınlığı cehaletin karanlığından daima üstündür

İlim tahsil eden kişi böylece bir mertebe kazanır Bu, öncelikle ruh ve kalb dairesinde gerçekleşir Alim insan, üstün insan olur “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9) ayetinde bu gerçek net biçimde ders verilir

Bilgili olmanın dünya işlerinde de faydası görülür Bir konuda bilgisi ve ihtisası olan kişi hak ettiği makama getirilir; diğer insanlardan daha fazla ücret alabilir

İbadet de bir yönüyle ilim gibidir İbadete kul muhtaçtır İbadet edilsin veya edilmesin onun değeri ne ise odur Bunda bir artma veya azalma düşünülemez

İbadet bir manasıyla itaat demektir, bir diğer manasıyla şükür

İbadet insanın yaratılışı gereğidir ve ibadeti emreden ayetler bir bakıma “insanı fıtratına uymaya” bir davettir

Gözün yaratılışında görme vardır, ona görmenin emredilmesi ne ise, insana ibadetin emredilmesi de onun gibidir Şu farkla ki, bu ikincisinde insan iradesi devreye girer Dünya imtihanının bir gereği olarak, insanoğlu kendi fıtratına uygun hareket edip etmemekte serbest bırakılmıştır

İnsan fıtratı ibadeti nasıl emrediyor? Bu noktada Nur Risalelerinden şu tespiti aktarmak isterim

“Fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek” Lem’alar

Güzelliği sevmek insanın yaratılışında var Gördüğümüz güzel bir manzarayı sevmemiz için aklımızı yorup, sonra karar vererek sevmeye başlamamız gerekmiyor, kalbimiz hemen sevgi ile ona meyleder

Mükemmel bir esere hayranlık duymak da böyledir O da yaratılışın bir gereğidir Eseri kimin yaptığını dahi sormadan öncelikle ona hayran olur, daha sonra sanatkârı hakkında bilgi ediniriz

Yapılan bir ikrama, bir insana karşı teşekkür etmek, minnet duygusu beslemek de yine fıtratın bir gereğidir

O halde, bütün sıfatları sonsuz kemalde, bütün isimleri güzel ve bütün icraatları nimet ve ihsan dolu olan Rabbimize ibadet etmemiz yaratılışımızda var

Gözün yaratılışında görme vardır, demiştik Göz bu görevi yaptığında hemen karşılığını görür; baktığı eşyanın görüntüsü onda tecelli eder Dağa bakmışsa onun görüntüsünü içine alır, güneşe bakmışsa güneşe kavuşur

O halde, ibadet görevini yerine getiren insan da bir şeyler kazanacaktır İşte bu kazanç Allah kelamında şöylece nazara verilir:

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vasıl olasınız (erersiniz)” (Bakarai, 21)

Ayetin başında, ibadetin illeti, yani “Niçin ibadet ediyoruz?” sorusunun cevabı şöyle verilmiş oluyor:

“O sizin Rabbiniz olduğu için

Kulluk, kulun görevidir İnsan, kendisini bir damla sudan bugünkü mükemmel hale getiren, gözünü görecek, kulağını işitecek, ağzını konuşacak… şekilde terbiye eden Rabbine şükürle, ibadetle mükelleftir

Ayetin devamında bu fıtri görevi yerine getirenlerin mükâfatı,“takva mertebesine nail olmak” şeklinde belirlenir

Takva üçe ayrılıyor:

-Şirkten takva: Allah’a ortak koşmaktan sakınmak

-Masiyetten takva: Günahlardan kaçınmak

-Masivadan takva: Allah’tan gayrı her şeyi kalbinden uzak tutmak (Sevgisini de korkusunu da Allah’a has kılmak Mahlukları ancak O’nun namına sevmek)

Takva konusu Fatiha’yı hemen takip eden Bakara Suresinin ikinci ayetinde şöyle nazara verilir:

“Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap (Kur’an), muttakiler (takva sahipleri) için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir

Bir sonraki ayette takva sahiplerinin sıfatları şöylece sıralanır:

-Onlar gabya inanırlar,
-Namaz kılarlar,
-Kendilerine verdiğimiz mallardan zekât verirler

Takva mertebesine ermek, imanın kuvvetlenmesini, namaz ve zekât gibi ibadetlerin daha mükemmel şekilde yerine getirilmesini netice veriyor Böyle bir mümin, “Allah’ın kendisinden razı olduğu kul” olma mertebesine erişir Rıza mertebesi ise bütün derecelerin üstündedir

Bu şerefe nail olmak, başlı başına bir mükâfattır Ama iş bununla kalmaz Allah, razı olduğu bu kullarını ebedî saadet diyarında, sonsuz nimetlerine kavuşturur

Takva sahipleriyle ilgili bir başka ayet-i kerimede bu bahtiyar zatların sıfatları şöylece sıralanır:

-Onlar bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar,
-(Kızdıkları zaman) öfkelerini tutarlar ve insanları affederler…
-Bir kötülük işlediklerinde, yahut nefislerine zulmettiklerinde hemen Allah’ı hatırlarlar ve günahlarına tövbe ederler…
-İşledikleri kötülüklerinde bilerek ısrar etmezler (Âl-i İmrân, 134-5)

Bütün bunlar kâmil müminin vasıflarıdır Demek oluyor ki, ibadetin meyvesi takva, takvanın karşılığı da böyle üstün bir mertebeye erişmektir

Bir kulun takva ile manen yükselmesi ve yücelmesi Rabbini razı eder Ancak şu da unutulmamalıdır ki, Allah her şeyden müstağnidir, hiç bir şeye ihtiyacı yoktur İnsanın bu yükselişi kendisi için bir kemaldir, bir menfaattir Allah, onun yükselmesine muhtaç olmadığı gibi alçalmasından da, (hâşâ), bir zarar görecek değildir Her iki halde de sonuç kula aittir; zarar da menfaat de onun içindir

“Herkesin kazandığı ya kendi lehine, yahut kendi aleyhinedir(Bakara, 286)

Bu nokta üzerinde biraz durmak gerekiyor Bir hadis-i kutsîde şöyle buyrulur:
“Ben gizli bir hazine idim Bilinmeye muhabbet ettim (bilinmek istedim) ve mahlukatı yarattım(Acluni, II, 132)

Allah vardı ve hiçbir şey yoktu Allah’ın bir ismi Samed, yani her şey O’na muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç değil

Bugün gördüğümüz her şey, yıldızından güneşine, dağından denizine kadar hep yoklukta idiler Onları Allah var etti

Ve Allah, onların var olmalarına muhtaç değil

Daha sonra canlıları yarattı Onlara göz verdi, kulak verdi

Ve Allah, onların görmelerine ve işitmelerine muhtaç değil

Sonra insanları yarattı, onlara akıl verdi, kalp verdi Bu varlık alemindeki harikaları düşünme ve onları yaratana iman etme kabiliyeti lütfetti

Ve Allah, aklın anlamasına da kalbin inanmasına da muhtaç değil

Kısacası, Allah, yarattığı mahlukların ne kendilerine ne de yaptıkları işlere muhtaç değildir Çünkü, onları da yaratan O, işlerini de

Konuyu bazı örneklerle biraz daha açalım:

Güneşi o yarattığı gibi ışığı da O yaratmıştır O halde, Allah ne güneşe muhtaçtır, ne de onun ışık vermesine

Ağacı o yarattığı gibi meyveyi de O yaratmıştır O halde, Allah ne ağaca muhtaçtır, ne de onun meyvesine

Mideyi O yarattığı gibi ondaki hazım faaliyetini de O yaratmıştır O halde, Allah ne mideye muhtaçtır, ne de onun hazmetmesine

Madde alemindeki bu üç örneği, ruh ve mana iklimine de taşıyabiliriz

Aklı Allah yarattığı gibi anlamayı da o yaratmıştır O halde, Allah ne aklın varlığına muhtaçtır, ne de onun anlamasına

Kalbi Allah yarattığı gibi ondaki inanma kabiliyetini de O yaratmıştır O halde, Allah ne kalbin varlığına muhtaçtır, ne de onun inanmasına

Allah kalbin inanmasına muhtaç olmadığı gibi o inancın amel alemine dökülmesi demek olan ibadete de muhtaç değildir

Allah’ın kemali sonsuzdur Sonsuz için ne artış düşünülebilir, ne de azalış Bütün insanlar kâmil müminler olsalar Allah’ın kemalinde bir artış olmayacağı gibi, bütün insanlar birer Firavun kesilseler Onun kemalinde bir azalma düşünülemez

Kazanan da insandır, kaybeden de Allah hakkında bu kelimeler konuşulamaz

Düşünme ve iman etme, insan ruhunun en büyük ihtiyaçlarıdır İnsan, bunlarla gerçek insan oluyor ve kemalini buluyor Aksi halde, bitkiler ve hayvanlarla ortak bir hayat sürüyor O büyük sermayesini bu küçük işlere harcamakla nefsine zulmediyor, zarar ediyor, küçülüyor ve Kur’anın ifadesiyle “hayvan gibi, hatta ondan daha aşağı” bir dereceye iniyor

Allah, onun bu düşüşünden bir zarar görmediği gibi, onun yükselişine de muhtaç değil; her ikisi de kulun kendisi için

Alaaddin Başar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.