Prof. Dr. Sinsi
|
Davet-İ Ruh
Davet-i Ruh
“Bedene yapışan her yük, ruhu daraltırmış aslında Beden, olduğu boyutlarda kalsa da; ruhun hacmi daralırmış zamanla ”
Bugün tüm hüzünlerimden arındım ben, bütün yüklerimi bir kenara savurdum Kürtlüğümü, Türklüğümü, ismimi, cismimi; fiziksel boyuta ait ne varsa; hepsini bir kenara attım Tüm dışsallıklardan, yüzeyselliklerden ve bütün zoraki aidiyetliklerden soyutlandım Ruhumu azat ettim adeta!
“Mazide, bir ruh vardı bedende; şimdi, bir beden var ruhumda”
Eskiden bakan bir çift göze sahipti bu beden; şimdi ruhumun her zerresidir gören Duyan kulaklarım vardı benim; şimdi ise işiten ruhum Bakıyordum, duyuyordum, tutuyordum önceleri; şu an görüyorum, işitiyorum ve nihayet hissediyorum Her şeyi hissediyorum, her şeyi… Kuşları, baharı, güneşi, çocukları, gülüşleri, hatta ruhumu bile hissediyorum
“Son radde değil midir; kendi ruhunu hissedilmek?”
Beynin iradesinden, stratejiden, bilinçten, zihniyetten; kısacası faydacılık üzerinde temellenen ne varsa yıkıp, her şeyi kalp minvalinde şekillendirebilmek, ruh deryasında harmanlayabilmek… Şimdi sen, beni davet ediyorsun ya? Bedenimi değil güzelim; ruhumu davet etmelisin, ruhumu Fiziksel cazibeyle değil üstelik ruhani çekicilikle cezp etmelisin beni
“Çıplak bedeninle değil, çırılçıplak ruhunla davet etmelisin beni ”
Öyle cezp etmelisin ki, gelmekten başka alternatifim, senden başka seçeneğim kalmamalı Öyle bir cezp etmelisin ki mesela; Tarık bin Ziyad olabilmeliyim, bütün gemileri yakabilmeli, tüm geri dönüş yollarını kapatabilmeliyim
“Ya sen diyebilmeliyim; ya da sen! ”
Çağırdığında önce ruhum koşabilmeli sana, ilk adımı ayaklarım değil, kalbim atmalı Zihinmiş, bilinçmiş, iradeymiş, olanakmış… Öyle davet etmelisin ki beni; tüm bunlar manasız, bütün hepsi kifayetsiz kalmalı… Duyular yanıltabilir, fizik vazgeçebilir, beyin aldatabilir belki, ruh ve kalp ise; asla Ruhumu çağırmalı davetin; ruhumu bir de kalbimi…
Ve kutsal olmalı davetin; kutsal Öyle kutsal olmalı ki, pılımı pırtımı toplayıp gelebilmeliyim; hatta pılısız pırtısız bile koşabilmeliyim sana Öyle gelebilmeliyim ki hem, sadece ruhumla gelebilmeli; diğer bütün ‘ben’lerimi bir tarafa bırakabilmeliyim Tüm egolarımdan geçebilmeli, bir senden geçememeliyim; bir kalbimden, bir de ruhumdan…
“Öyle davet etmelisin ki beni; namaza davet eder gibi, ezanın davet ettiği gibi…”
Ezan gibi olmalı davetin, doğduğumda da sen okunmalısın bana; öldüğümde de… Doğaya da medyan okuyabilmeli; fizik kuralları da alt üst edebilmeli Sabah ezanı gibi olmalı mesela, tüm bedeni hazlara inat; sımsıcak yatağımdan doğrultabilmeli beni… Sımsıcak yatağımdan uyanabilmeli, buz gibi suyu tenime dokundurabilmeliyim
Kaynak:
yoledebiyat
|