Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
affedememek, günahlarımızdan, kendimizi, ötürü

Günahlarımızdan Ötürü Kendi Kendimizi Affedememek...

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Günahlarımızdan Ötürü Kendi Kendimizi Affedememek...






Günaha karşı Tövbe Mumine Sitesi
İNSAN GÜNAH işleyebilen bir varlık “Benim günah işlemem mümkün değil” diyebilen hiç kimse bulunmuyor Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor

Bizler, akıl ve kalb dengesi içinde hayatımızı sürdürüyoruz Fakat, insan sadece akıl ve kalbden ibaret olmadığı için, başta nefis olmak üzere baskın duygular, söz dinlemez hisler, önü alınmaz hevesler ve karşı konulmaz vehimler altında, bazen farkında olarak veya olmayarak irademize söz geçiremiyor ve günah işliyoruz
İşin aslına bakılırsa, Yüce Allah bizi kendisine yaklaştırmak, bizi kendisine muhtaç etmek, bizi kendisine çekmek için birbirinden farklı, değişik vesileler yaratmış Meselâ, acıkma gibi bir duygu verip, bizi rızka muhtaç etmiş, Rezzak olduğunu göstermiş ve bizi bu yolla Kendisine bağlamış Biz de kul olarak bütün ihtiyaçlarımızı O’ndan istemiş, O’nu Rezzak olarak bilmiş, gerçek anlamda rızık verici olarak O’nu tanımışız Demek ki, Rezzak ismi, acıkmamızı gerektiriyor

Aynı şekilde, biz günahkârız, Allah bağışlayandır Biz hata işliyoruz, Allah affedendir Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir Biz tevbe ediyoruz, Allah tevbemizi kabul edendir Allah Gafûr’dur, Afuvv’dur, Gaffâr’dır, Tevvâb’dır İşlediğimiz günahlar bizi Allah’ın bu isimlerine götürüyor, bizi O’na yöneltiyor Böylece Allah’ı Gafûr ve Gaffâr isimleriyle tanımış oluyoruz Bediüzzaman’ın dediği üzere, ‘Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusurların bulunmasını iktiza ediyor’ Açıkçası, günah işlensin ki Allah’ın Gaffâr ismi tecelli etsin; kusur edilsin, hata yapılsın ki, Allah da kulunun kusurunu yüzüne vurmayıp örterek Settâr olduğunu göstersin
Bir hadisinde, sevgili Peygamberimiz bu tatlı gerçeği ne de güzel dile getiriyor:

“Nefsim kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi”1
Ne kadar günah, o kadar tevbe
İnsan nefsine aldanır, şeytana kanar, hislerine hâkim olamaz, iradesine söz geçiremez de, sonunda bir günah işler, ardında da yaptığına, yapacağına bin pişman olur ve tevbe üstüne tevbe eder İşte, kulun günah işlemiş de olsa tevbe ile Rabbine rücu ettiği bu hal, hadislerden öğrendiğimize göre, Cenâb-ı Hakk’ı hoşnut etmektedir

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm Rabbinden naklen buyurdular ki:
Bir kul günah işledi ve ‘Yâ Rabbi, günahımı affet!’ dedi
Hak Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, günahımı affet!’ dedi
Allahu Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!’ dedi
Allahu Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim’ buyurdu”2

Büyük hadis âlimi İmam Nevevî, bu hadisten şu hükmü çıkarır:
“Günahlar yüz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar edilse de kişi her seferinde tevbe etse, tevbesi makbuldür Veya bütün günahlar için bir tek tevbe etse bile, yine tevbesi sahihtir

Bir hadiste de, istiğfar eden kimsenin günde yetmiş defa günahını tekrar etse bile, ‘günahında ısrar etmiş’ sayılmayacağı belirtilir3
Hz Ali’nin bu konuya getirdiği açıklama daha ilginçtir:
“Beraberinde kurtuluş reçetesi olduğu halde helâk olan kimsenin durumuna hayret ediyorum O reçete de istiğfardır
Zaten Gaffâr ve Tevvâb isimleri, ‘çok çok bağışlayan, tevbeleri çok çok kabul eden, her günah işleyişte istiğfar edeni affeden, her tevbe edişte tevbe edenin tevbesini kabul eden’ anlamına geliyor Şayet Cenâb-ı Hak kulunu hayatı boyu sadece bir sefere mahsus olmak üzere affedecek olsaydı, ondan sonra insana günah işleme imkânı ve fırsatı vermemesi gerekirdi Yani, Allah affetmek istemeseydi, bize af isteme duygusunu vermezdi

Diğer taraftan, Cenâb-ı Hakk’ın günahları bağışlaması O’nun fazlı, lütfu ve ikramıdır Hadiste de ifade edildiği gibi, günahı sebebiyle cezalandırması ise adaletinin tecellisidir Said Nursî’nin belirttiği üzere, “Cenâb-ı Hakk’ın günahkârları affetmesi fazldır, tâzib etmesi [azap ile cezalandırması] adldir

Efendimizin(asm) dizi dibinde yetişen sahabe nesli bu ince noktayı çok iyi kavramıştı Allah’ın yüce isimlerini mükemmel mânâda hem çok iyi anlamışlar, hem de hayatlarına yansıtmışlardı Rivayet ettikleri hadislere bakınca, bu eğitimin seviyesini ve anlayışlarının kapasitesini farketmek hiç de zor değildir

Meselâ, kulun günahı ne kadar çok olursa olsun ve kul ne kadar af dilerse dilesin, hiçbir zaman isteğinin karşılıksız kalmayacağını, Hz Enes haber veriyor
Enes radıyallahu anh, “Ben Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellemi şöyle buyururken dinledim” diyor

“Allahu Teâlâ [buyurdu ki]: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım”4
Peygamber Efendimiz de, bir hadisinde, kulun işlediği günahtan dolayı tevbe edip Rabbine dönmesini çöl ikliminde yaşayan, çöle çıkınca varı yoğu devesi olan bir insanın üzüntüsünü ve sevincini dile getirerek bize şöyle anlatır:

“Öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor Beraberinde devesi vardır Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş Derken uyur Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş Devesini aramaya koyulur Bir türlü bulamaz Açlıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der: ‘Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, ölünceye kadar orada uyuyayım’ Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar Bir ara uyanır Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir İşte Allah mü’min kulunun tevbe ve istiğfarı ile, böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır”5
Anne çocuğunu ateşe atar mı?
Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti, şefkati ve merhameti sonsuzdur Bütün kullara yeter, bütün bir âleme kâfi gelir Kendini tanıyan, fakat günahtan elini çekemeyen, nefsinin eline esir düşmüş kullarını kendi hâline bırakmaz Bir başka deyişle, Cenâb-ı Hak kendisine yönelen kulunu çeşitli vesileler yaratarak onu rahmet iklimine çeker Yani, Allah kulunu cezalandırmak için yaratmamış, bir fırsatını yakalayıp da onu Cehenneme atmak için dünyaya göndermemiş İnsan nasıl kendi çocuğunu hatasından dolayı ateşe atmazsa, Yüce Allah da kendisini Rab olarak tanıyan kullarından sonsuz merhametini esirgemez, onları Cehenneme atmaz

Hazret-i Ömer Saadet Asrında şahit olduğu bir olayı anlatırken, bu hususta Efendimizin müjdesini bize de ulaştırıyor
Bir savaş sonrasıydı Esirler arasında çocuğundan ayrı düşmüş bir kadın da vardı Kadıncağız çocuğuna olan özlemini gidermek için gördüğü her çocuğu kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem çevresindekilere:
“Bu kadının kendi çocuğunu ateşe atacağına ihtimal veriyor musunuz?” diye sordu
“Asla, atmaz” dediler
Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem, ”İşte Allahu Teâlâ kullarına bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu6
Hadis-i şerifler Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz mağfiretini ve rahmetini anlatıyor Aynı şekilde, şaşmaz bir prensip olarak âyet-i kerimeler, genel ölçüleri verdikten sonra önemli bir noktayı hatırlatıyor O da, kulluk şuurunu zedelememek, kulun Rabbine olan saygı sınırını taşmamaktır Tevbe, istiğfar ettikten sonra, nasıl olsa Allah affeder deyip suç işlemeyi sürdürmemeli ki, kulluk sırrı kaybolmasın Kur’ân bu gerçeğe şöyle işaret eder:
“Onlar çirkin bir günah işledikleri veya herhangi bir günaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar ve günahlarını bağışlaması için O’na niyazda bulunurlar Günahları ise Allah’tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler”7
Günahla manevî yükseliş
Kul işlediği günahtan dolayı Allah’a daha ciddi olarak sığındığı ve daha ihlaslı bir şekilde yöneldiği takdirde, manevî bir yükselişe de geçebilmektedir Kur’ân bu gerçeği ‘günahların sevaba dönüştürülmesi’ şeklinde anlatmaktadır

“Ancak tevbe eden ve güzel işler yapanlar bundan müstesnadır Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir”8
Cenâb-ı Hak, suç ve günahlarını itiraf eden, pişmanlık duyan kimselerin hem günahlarını bağışlıyor, hem de günahların yerini sevapla dolduruyor, böylece günah yerini sevaba bırakıyor, günah sevapla yer değiştiriyor Bu sırdandır ki, bazı hadis âlimleri, “Birtakım günahlar vardır ki, mü’min için birçok ibadetten daha faydalıdır” derler
Herkes hata işleyebilir, hatta herkes mutlaka hata eder, günaha girer Fakat günahkârların da hayırlısı vardır Bu hayrı Efendimiz şöyle ifade eder:
“Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tevbe edenlerdir”9

Hata işleyenlerin tevbeleri ile hayırlı bir insan olmalarının ötesinde, bir de Allah’ın sevdiği bir kul olma mertebesine yükselmeleri sözkonusudur Kur’ân’ın gösterdiği bu müjde, İslâm’ın insana sunduğu en tatlı müjdelerden biridir:
“Muhakkak ki, Allah çok çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever”10
Peygamber Efendimiz, bu âyeti şöyle tefsir ederler:
“Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste tevbe eden kulunu sever”11
Bu sevginin gerçek şuurunda olan Peygamberimiz, hiçbir günahı olmadığı, günahlara karşı korunduğu halde, günde yetmiş kere, bazı zamanlar yüz kere tevbe ve istiğfar ederdi Çünkü, istiğfarın içinde ‘mahbubiyet’ mertebesi ve sevinci vardır

Ancak, bu müjdeyi yanlış bir tarafa çekerek, “Madem günahlar sevaba dönüşebiliyor, önce günah işleyip sonra da tevbe etsek olmaz mı?” gibi cerbezelerle meseleyi istismar etmemek de gerekir

Böyle bir yaklaşım, herşeyden önce, kulluk edebine aykırıdır Bu durum, hâşa, Allah’ı imtihan etmek, dinî hükümleri ciddiye almamak sayılır ki, işin sırrını kavramamak olur Böyle bir istismara karşı, birçok âyette af yetkisinin Allah’a ait olduğu, Allah’ın istediğini bağışlayacağı, istediğini azaba çarptıracağı bildirilerek, havf-reca muvazenesine, ümit-korku dengesine dikkat çekilir

Kaldı ki, “Nasıl olsa tevbe ederim” düşüncesiyle günaha dalan kimse tevbe etme fırsatı bulabilecek midir, buna ömrü yetecek midir, bir garantisi var mıdır? Veya en önemlisi, davranışları Allah’ın gazabını çektiği halde, Allah kendisine tevbeye dönüş fırsatı verecek midir? Bütün bunların da gözönünde tutulması gerekir
“Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur”
Bütün bunlarla birlikte, özellikle her gün yüzlerce günahın hücumuna maruz kalan mü’minin en mühim meselesi, günahtan kaçınmaya çalışması, günahlı ortamdan uzak durması, günah işlemeye açık olan kapılara yanaşmamasıdır Bir bakıma, ‘def’i şer’ yapması, şerli işlerden uzak kalmasıdır Bu husus bu zamanda çok büyük önem kazanmaktadır Takva sırrına da ancak bu yolla erişilebilir Çünkü bir haramı, bir büyük günahı terk etmek farzdır Bir vacibi işlemek birçok sünnetten daha sevaplıdır Takvanın esas alınmasıyla binlerce günahın hücumuna karşılık bir kerelik yüz çevirme ile, yüzlerce günah terk edilmiş, dolayısıyla yüzlerce farz ve vacip işlenmiş olur Böylece, takva niyetiyle, günahtan kaçınmak maksadıyla çok sayıda salih amele yol açılır Çünkü bu zamanda “Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur”12
Bu kurtuluşu, yani büyük günahlardan kaçınanların nimete, ikrama ve Cennet saadetine ereceklerini Kur’ân haber veriyor:

“Eğer size yasaklanmış günahların büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günahlarınızı örter ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan Cennete koyarız”13
Madem öyledir, “Hayatınızı imanla hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz”14
1 Müslim, Tevbe 9
2 Buhârî, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29
3 Müsned, 5:130
4 Tirmizî, Daavât 98
5 Müslim, Tevbe 3
6 Buhari, Edeb 19, Müslim, Tevbe 22
7 Âl-i İmran sûresi, 3:135
8 Furkan sûresi, 25:70
9 Tirmizî, Kıyâme 49
10 Bakara sûresi, 2:222
11 Müsned, 1:80
12 Risale-i Nur Külliyatı, 2:1632
13 Nisa sûresi, 4:31
14 Risale-i Nur Külliyatı, 1:5

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.