Prof. Dr. Sinsi
|
Bakara Süresi Meali
151 Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik 152 Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin! 153 Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir
Sabır ve namaz, nefsin kötü arzularına karşı en büyük silahtır
154 Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız 155 Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele ! 156 O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler 157 İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır Ve doğru yolu bulanlar da onlardır
Bedir’de şehit düşen 14 kişi hakkında nazil olduğu rivayet edilen bu ayet, kabir azabına yahut safasına da delildir Ölüm, korku, açlık, mal azlığı, fakirlik, hastalık; bunların hepsi birer imtihandır Bunlar dünya hayatının ayrılmaz parçalarıdır, hiç kimse bunlardan birisine yakalanmaktan kurtulamaz En sonunda herkes ölecektir İnanan akıllı kişi, bunları Kur’an’a göre anlayıp değerlendirendir
158 Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir
Safa ile Merve, Kabe’nin doğu tarafında iki tepenin adıdır Hacer validemiz Hz İsmail için su ararken bu iki tepe arasında yedi defa koşmuştur Bugün hac ve umre için Beytullah’ı ziyaret ve tavaf edenler, aynı zamanda Safa ile Merve arasında sa’yederler Ayette, iki tepe arasında sa’yetmekte(gelip gitmekte) günah yoktur, denilmiştir Çünkü cahileye devrinde her iki tepede de birer put vardı Her ne kadar İslam bu putları kaldırmışsa da bazı kimselerin içinde bir şüphe kaldı İşte yukarıdaki ayetle bu şüphe tamamen giderilmiş oldu
159 İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder 160 Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır Zira ben onların tevbelerini kabul ederim Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim 161 (Ayetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir 162 Onlar ebediyen lânet içinde kalırlar Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır 163 İlâhınız bir tek Allah'tır O'ndan başka ilâh yoktur O, rahmândır, rahîmdir
Bundan önceki ayetlerde Allah’a ve O’nun gönderdiği dine karşı nankörlük edenlerin nasıl kötü bir akıbete sürüklendikleri, onların ebediyen kötülenecekleri anlatılmıştır Bundan sonraki ayetlerde ise, her insanda en büyük ilahi nimet olan aklı herkesin yerli yerince kullanması, etrafına dikkat ve ibretle bakması için kainat olaylarına temas edilmiştir Zira hakkıyla düşünen, etrafına ibretle bakan kimse, mutlaka Allah’ı bulur ve O’na inanır
164 Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır 165 İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi 166 İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır
Dünyada hiç düşünmeden bazı kimseleri kendilerine önden edinen, böylece batıl yola giden kimseler ahirette o önderlerin kendilerinden uzaklaştıklarını görürler Ancak her iki taraf da içine girecekleri azabı görecekler ve ondan kurtuluş olmadığını anlayacaklardır Dünyadakinin tersine, bu sefer uyanlar konuşurlar, ama artık faydası yoktur
167 (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar 168 Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır 169 O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder
Şeytan insanın içinde bulunan kötü düşünce ve arzuları körükler, insan nefsine kötülüğü sevdirir Bu sebeple insanın kötülük yapmasını kolaylaştırır O yüzden Hz Ebubekir:”Büyük adam, nefsinin isteklerine uymayan kimsedir” demiştir
170 Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler? 171 (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir Bu sebeple düşünmezler
Bu ayetlerde insanların körü körüne eskiye bağlanmaları, yeni ortaya konmuş fikirlere kulak vermemeleri kötülenmiş, bu konuda doğru olanın, akılcı olarak hareket edilmesi olduğu söylenmiştir Zemahşeri’ye göre ayetin meali şöyledir:Kafirleri doğru yola çağıran davetçinin (Peygamber’in) durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyenlere seslenen çobanın durumu gibidir
172 Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin 173 Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir
slam’da zorluk yoktur Zaruretler mahzurları ortadan kaldırır Bir kimse elinde olmayan sebeplerle haram olan bir şeyi yemek ya da bir işi işlemek zorunda kalırsa, haddi aşmamak ve o şeyi devamlı helal saymamak şartıyla zaruret miktarınca yiyebilir Bu durumda dinen günah işlemiş sayılmaz
174 Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır
Yahudi hahamları Peygamberinizin Tevrat’ta zikredilen vasıflarını gizlediler ve yaptıkları bu kötü iş için de maddi karşılık aldılar Ayette bunun ne kötü bir davranış olduğu anlatılmaktadır
175 Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! 176 O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır (Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir
Allah Teala’nın Kur’an’ı hak olarak indirdiği apaçık ortada iken, ondaki ahkamı;sağlam delillere dayanmadan kendi arzularına göre yorumlamak isteyenlerin, gerçeklerden uzak kaldıkları ve içinden çıkılmaz ayrılıklara düştükleri, bu yüzden de hem dünyada hem de ahirette zarara uğrayacakları anlatılmıştır
177 İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır Müttakîler ancak onlardır! 178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür) Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır
Bütün dinler, hukuk ve ahlak sistemleri, haksız olarak adam öldürmenin, cana kıymanın büyük bir suç olduğunda birleşmişlerdir Farklılık, bu suçun önlenmesi için alınması gereken tedbirde kendini göstermektedir İslam, suça iten sebepleri azami ölçüde ortadan kaldırmış, insanı iman, ibadet ve ahlak terbiyesi ile olgunlaştırmak için gerekli tedbirleri almış, bütün bunlardan sonra da kısas adıyla “cana kıyanın canına kıyılır” kaidesini koymuştur Haksız aflarla bir gün hürriyete kavuşmak ümidi içinde beslenen kimselerin bu hali (hapis cezası) hiç de caydırıcı ve suçu önleyici bir tedbir değildir Kısası tazminata (diyete) çevirme hakkı, öldürme suçunun acı neticelerine katlanmakta olan ölü yakınlarına (velilere) aittir Başkası bu cezayı bağışlayamaz
179 Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız
179-“Kısasta hayat vardır” sözü, gerçekten dikkate değer bir ifadedir Zira kısas tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle pek çok kimsenin yaşaması sağlanır Çünkü cezasının ölüm olduğunu bilen kimse, bu suçu işlemeyecektir
180 Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur
Mirasla ilgili ayetler gelmeden önce, kişinin servetinden ana, baba ve akrabalarına bir miktar verilmesi için vasiyet etmesi emredilmiştir Ancak, Nisa suresinde gelen miras ayetleri ile herkesin hakkı kesin ve net olarak belirlenmiş, Efendiniz de “Allah her hak sahibine hakkını vermiştir Bundan sonra varise vasiyet yoktur” buyurmuş, böylece yukarıdaki ayet nesh edilmiştir Fakat mirastan payı olmayan akraba ve düşkünlere ve hayır müesseselerine vasiyet bakidir Her müslüman gönüllü olarak servetinden istediği yere vasiyet edebilir
181 Her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir
İslam’da vakıf müessesesi hadislere dayanmakla birlikte sadaka-i cariye mahiyetinde olan ve ammeye hizmet veren vakıfları, bunların şekil ve şartlarını haksız olarak değiştirenler de vasiyeti değiştirenler gibi telakki edilmiş, bu ayet birçok vakıf eşya üzerine ve vakıfnamelere yazılmıştır
182 Her kim, vasiyet edenin haksızlığa yahut günaha meyletmesinden endişe eder de (alâkalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur Şüphesiz Allah çok bağışlayan hem de esirgeyendir
Bundan sonra gelecek ayetlerde Allah Teala müslümana farz kılınan ramazan orucundan söz eder Oruç, İslam’ın beş temelinden biridir Orucun farziyeti Kur’an’da belirtilmiştir Oruca tahsis edilen ramazan ayı faziletli bir aydır Bu ayın fazileti, içinde Kadir gecesi bulunmasındandır Kadir gecesinin üstünlüğü ise, kendisinde Kur’an indirilmiş olmasındandır Çünkü Kur’an ramazan ayında ve Kadir gecesinde topluca, levh-i mahfuzdan Beytü’l-izze denilen makama indirilmiş ve yine Kadir gecesinde ilk olarak Hira dağında, Peygamberimize vahiy olarak gelmeye başlamıştır Buna göre ramazan ayının ve Kadir gecesinin üstünlüğü, Kur’an’ın bu ayda ve bu gecede inmesinden ileri gelmektedir Bu üstünlükleri sebebiyle ramazan ayı, büyük bir ibadet olan oruca tahsis edilmiştir
183 Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı Umulur ki korunursunuz 184 Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı) Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır 185 Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir
Dinde güçlük yoktur Allah orucu emretmiştir Oruç tutma şartları bulunan kimseler oruç tutarlar Hastalık, yolculuk gibi geçici bir engelden ötürü oruç tutamayan, sonra kaza eder İhtiyarlık ve iyileşmeyen müzmin hastalık gibi devamlı özrü olanlar fidye verirler Her türlü zahmete rağmen kendi arzusu ile gönülden oruç tutan ve hayır yapanlar övülmüştür
186 Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar
Rivayete göre bir bedevi Resulullah(s a)a “Rabbimiz yakın mıdır yoksa uzak mıdır? Yakınsa ona fısıltı şeklinde dua edelim, uzaksa bağıralım” dedi Bunun üzerine ayet indi Allah’ın istediği iman ve itaattir Allah, iman edip itaat edenlerin dualarını kabul edeceğini vadetmiştir Gerçek manada iman edip Allah’a kulluk edenlerin duası kabul olunur
187 Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır Sakın bu sınırlara yaklaşmayın İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar Umulur ki korunurlar
İslam’ın ilk zamanlarında farz olan ramazan orucunu tutarken sahur yemeği yoktu Oruç tutan kimse, akşam orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar yer içerdi Bundan sonra yemek, içmek ve kadınlara yaklaşmak haramdı Bazı müslümanlar dayanamayıp kadınlara yaklaştı Bazıları iftardan sonra yorgunlukları sebebiyle hemen uyudukları için, ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler Cenab-ı Allah müminlere acıdı ve bir kolaylık olmak üzere bu ayeti indirdi “Beyaz iplik ve siyah iplik” ifadelerinden maksadı, “mine’l-fecr:tanyerinin ağarmasından” ilavesi açıklığa kavuşturmuştur Buna göre orucun başlaması gereken zaman (imsak), güneşin doğmasına değil, fecrin doğmasına, yani tanyerinin ağarmaya başlamasına bağlıdır İplik tabiri de, tanyeri, ağarmasının başlangıcını ifade etmektedir Aydınlık yayılıp yükselince, artık ona ”beyaz iplik” denemez Aydınlığın başladığı an sahurun bittiği ve imsakın başladığı, aynı zamanda sabah namazı vaktinin de girdiği andır
188 Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin
Bu ayette işaret edilmek istenen mana, daha ziyade rüşvet ve çıkarcılıktır Binaenaleyh aldatma ve dalavere ile elde edilen bütün kazançlar haramdır
189 Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir Lâkin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz
Peygamberimize yeni doğan hilalin önce incecik olması, sonra her gün büyümesi, dolunay olduktan sonra tekrar incelip kaybolması ve tekrar aynı şekilde doğup devam etmesi sorulmuştu Ayette verilen cevapta ”Ayın bu şekildeki hareketi, kameri senenin hesap edilmesini, özellikle hac günlerinin bilenmesini sağlamaktır ”denildi Ayrıca eskiden Araplar hac için ihram giydiklerinde veya hac dönüşünde evlere kapısından değil de arkadan açılan bir delikten girmenin iyilik olduğuna inanırlardı Yukarıdaki ayette bunun da yanlış olduğu anlatılmıştır
190 Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez 191 Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün İşte kâfirlerin cezası böyledir 192 Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafûr ve rahîmdir 193 Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur 194 Haram ay haram aya karşılıktır Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir
Resulullah (s a) hicretin altıncı yılında umre yapmak maksadıyla Mekke’ye doğru yola çıkmıştı Mekke yakınlarındaki Hudeybiye’ye gelince müşrikler Mekke’ye girmelerini önlediler Orada çetin münakaşalar oldu Sonunda İslam tarihinin en mühim hadiselerinden biri olan Hudeybiye antlaşması yapıldı Bu antlaşmada yer alan maddelerden birine göre, müslümanlar o sene Harem-i Şerif’i ziyaret etmeden geri dönecekler, gelecek sene aynı haram ayı içinde Mescid’i ziyaret edip umre yapacaklardı Müşrikler bunu başarı saydılar Allah, müslümanları ertesi sene aynı anda Mescid-i Haram’a getirdi Böylece haram ay, haram aya karşılık oldu
İslam hukukuna göre saldırıya ancak misli ile mukabele edilir, aşırı gitmek suçtur Bütün harplerde önce insanlar dine çağrılır Müslüman olmayı yahut cizye vermeyi kabul etmeyenlerle savaşılır
195 Allah yolunda harcayın Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın Her türlü hareketinizde dürüst davranın Çünkü Allah dürüstleri sever
Ayette geçen “ihsan” kelimesi, bir işi tam ve noksansız yapmak, işin hakkını vermek ve dürüst olmak demektir
Nitekim bir hadiste Resulullah (s a)a “İhsan nedir?” diye sorulmuş O da: “ Allah’a, O’nu görüyormuş gibi kulluk etmendir, her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni görüyor” buyurmuştur Kulluk umumi bir davranıştır Bu itibarla hadisteki manayı, özellikle ibadete yöneltmek doğru değildir Esasen Arapça’da ihsan, işi doğru dürüst yapmaktır Onun için işinin ehli olana “muhsin” denir Tercüme bu anlayışa göre yapılmıştır Sosyal yardımı ve adaleti de içine alan ihsan ve infakı, “tehlikeyi önleyen bir tedbir” olarak gösteren ayet, adaletin anarşiyi ve ihtilali önlediğine de işaret etmektir )
196 Haccı ve umreyi Allah için tam yapın Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir Allah'tan korkun Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır 197 Hac, bilinen aylardadır Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının
Eskiden Araplar, hac mevsiminde bir takım panayırlar kurarlar, orada çeşitli sahalarda alışveriş yaparlardı Bunlar o zaman cahiliye devri adetlerine göre cereyan ederdi Müslümanlar bunları günah saydılar Allah Teala aşağıdaki ayetlerde bu hususa açıklık getirdi
198 (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz
Diğer ibadetler gibi haccın da ferde ve topluma sayısız faydaları vardır Bunların en önemlilerini şu maddelerde toplayabiliriz:
1-İhram, tek tip ve basit bir elbisedir Bütün hacı namzetleri bunu giyerek sonradan edindikleri mal, mülk, rütbe, makam ve benzerlerini geride bırakır, tek farkın şahsi faziletten ibaret olduğu gerçek eşitliği yaşarlar
2-Kefeni andıran ihram içinde yapılan Arafat vakfesi aynı zamanda bir mahşer örneğidir Bu manzara, belki bir ömür boyu insana ölümü ve haşri hatırlatır
3-Çeşitli ırk ve kültürlere mensup müslümanların toplanmalarına vesile olan hac, bir “maddi ve manevi değerler” alışverişine vasıta olmakta, problemlere ortak çözümler arama imkanı vermektedir
4-Kabe etrafında tavaf tevhid fikrini temsil etmekte, farklı yönlere, fakat daima Kabe’ye yönelerek kılınan namaz “Nereye dönseniz Allah oradadır” prensibini ruhlara işlemektedir Metodlar, ictihatlar, kanaatler farklı olabilir, ancak her şey Allah içindir, Allah rızasına yönelmelidir
199 Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın Allah'tan mağfiret isteyin Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir 200 Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur 201 Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver Bizi cehennem azabından koru! derler 202 İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir 203 Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur Bunlar günahtan sakınanlar içindir Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız
Aşağıda gelen üç ayet Ahnes b Şurayk hakkında inmiştir Güzel konuşan ve yakışıklı bir kimse olan Ahnes, münafık idi Resulullah’ın yanına gelir, güzel sözlerle müslümanlık taslardı Halbuki içi fenalık dolu idi İşi gücü müslümanlara zarar vermekti İşte ayetlerde böyle konuşan, hoş görünen kimselere hemen kanmamak, iyice emin olmadan kimseye güvenmemek gerektiği anlatılmıştır
204 İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar Halbuki o, hasımların en yamanıdır 205 O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır Allah bozgunculuğu sevmez 206 Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevkeder (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter O ne kötü yerdir! 207 İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder Allah da kullarına şefkatlidir
İbn Abbas’tan gelen rivayete göre bu ayet Suheym b Sinan er-Rumi hakkında inmiştir Mekke müşrikleri bu zatı yakalamış, dininden döndürmek için işkence etmişlerdi Suheyb, Mekkelilere “Ben ihtiyar bir adamım Malım da var Sizden veya düşmanlarınızdan olmamın size bir zararı olmaz, ben bir söz söyledim ondan caymayı iyi görmem, malımı ve eşyamı size verir, dinimi sizden satın alırım” demişti Onlar buna razı olmuşlar, Suheyb’i salıvermişlerdi Oradan kalkıp Medine’ye gelirken bu ayet nazil oldu Şehre girerken kendisine rastlayan Hz Ebubekir, “Alışverişin karlı olsun ya Suheyb” demiş, o da “Senin alışverişin de zarar etmesin” cevabını vermiştir
208 Ey iman edenler! Hep birden barışa girin Sakın şeytanın peşinden gitmeyin Çünkü o, apaçık düşmanınızdır 209 Size (Kur'an ve Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer barıştan saparsanız, şunu iyi bilin ki Allah azîzdir, hakîmdir 210 Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler Halbuki iş bitirilmiştir (Allah nizamı artık değişmez ) Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür 211 İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (âyetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir 212 Kâfir olanlar için dünya hayatı câzip kılındı (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler Oysa ki, (iman edip) inkârdan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir Allah dilediğine hesapsız rızık verir
Ebu Cehil ve arkadaşları, fakir müminler ile alay ettiler, bunun üzerine bu ayet nazil oldu Hayat gerçeğini sadece dünya malı ile değerlendiren kafirler için dünya malı cazip hale getirilmiştir Onun için bunlar, üstün değerlere değil, geçici dünya malına kıymet vermişler, sonunda dünya malı onlara hiçbir fayda sağlamamıştır
213 İnsanlar bir tek ümmet idi Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi Allah dilediğini doğru yola iletir
Bütün insanlık başlangıç itibariyle bir tek ümmet idi Hz Adem’den çoğalmıştı Zamanla ihtilafa düştüler Peygamberler insanlar arasında beliren anlaşmazlıkları gidermek için gönderildi
214 (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır
Bu ayet, bir rivayete göre, Hendek savaşında müslümanların çektiği sıkıntıları dile getirir Diğer rivayete göre, Uhud savaşı ile ilgilidir Bir başka rivayete göre ise evlerini, mallarını ve yakınlarını Mekke’de bırakıp çeşitli sıkıntılara katlanarak Medine’ye göç eden müslümanları teselli için inmiştir
215 Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir 216 Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür Allah bilir, siz bilmezsiniz
Savaş insanların severek, zevk alarak yaptıkları bir şey değildir Fıtratı ve ruh sağlığı bozulmamış kimseler öldürmek, yakıp yıkmak, acılar vermekten zevk almaz, bunlardan hoşlanmaz Ancak vücudu kurtarmak için kangren olmuş elin kesilmesi, içeride kalmış çocuğu kurtarmak için kapının kırılması nasıl zaruri ise savaş da toplumların hayatında böyle zaruret haline gelebilir Din ve vicdan hürriyetini sağlamanın, zulmü ve fitneyi önlemenin, tecavüzlere son vermenin yolu savaştan geçebilir İşte bu durumlarda savaşmak şüphesiz insanlık için daha hayırlı ve daha şerefli bir davranıştır Cihad ise hiçbir zaman bir saldırı değildir Çünkü önce İslam’a davet yapılır, kabul eden müslümandır İslam’ı kabul etmeyenden tabi olması istenir Bunu da kabul etmezse, ancak o zaman savaşılır Savaştaki sırrı biz bilemeyiz ama onu Allah bilir Bazı milletler cezaya müstahak olunca, Allah onları çeşitli belalarla cezalandırır İşte onlardan birisi de savaştır
Resulullah Efendimiz, Abdullah b Cahş kumandasında bir müfrezeyi, Kureyş kervanından haber getirmeleri için Mekke’ye göndermişti Kureyş kervanını görünce, dayanamayarak hücum ettiler Kervandan bir kişiyi öldürdüler, iki kişiyi esir aldılar Kervanı sürüp Peygamberimize getirdiler O gün receb ayının ilk günüydü Müşrikler:Muhammed, haram aylarında savaşıyor, diye yaygara kopardılar Bunun üzerine bu ayet indi
217 Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mes-cid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar
“Fitne” savaş, anarşi; din ve vicdan hürriyetine karşı baskı demektir
218 İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler Allah, gafûr ve rahîmdir 219 Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar "İhtiyaç fazlasını" de Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz
Şarap haramdır Şarabın haram olması onun hiçbir faydasının olmamasını gerektirmez Zararı faydasından çok olduğu için haram kılınmıştır Kumarda da kazanan taraf için zahiri bir fayda görülür, ama kaybeden taraf için büyük bir zarar vardır Onun için kumar oynamak haram kılınmıştır Bu ayetin başı, bundan önceki ayetin son cümlesi olan “ki düşünesiniz” ile bağlantılıdır Dünya ve ahiretle ilgili işlerinizi iyi düşünüp gereğine göre hareket ederseniz, hem dünyada hem de ahirette saadete nail olursunuz, demektedir
220 Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin) Sana yetimler hakkında soruyorlar De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir Allah, işleri bozanla düzelteni bilir Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir
Yetimlere iyi muamele edilmeli, yetim oldukları hissettirilmemelidir Yetimin velisi durumunda olan kimsenin, onu ifsat mı ettiğini, yoksa ıslah mı ettiğini Allah bilir O yetimdir diye ona iyi davranmayanlar, Allah’ın murakabesi altında olduklarını unutmamalıdırlar
221 İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar
İslam’a göre insanın değeri imanına bağlıdır Allah katında köle ve cariye bile olsa imanlı kimse daha üstündür ve daha temizdir Onun için bir müslümanın dinsiz ve putperestlerle evlenmesi kesin olarak haram kılınmıştır
222 Sana kadınların ay halini sorarlar De ki: O, bir rahatsızlıktır Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever 223 Kadınlarınız sizin için bir tarladır Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!
Cinsi temasın şekli sınırlı değildir Yasak olan sapık ilişkidir Temastan önce hazırlık hem maddi ve cinsi hem de besmele vb gibi manevi olarak anlaşılmıştır
224 Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın Allah işitir ve bilir 225 Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz Lâkin kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar Allah gafûrdur, halîmdir 226 Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir 227 Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar) Biliniz ki, Allah işitir ve bilir
“İla” yemin manasınadır Kişinin eşine yaklaşmamak için yaptığı yemin karşılığında kullanılmıştır Cahiliye devri Arapları, kadınlar üzerinde bir baskı olmak üzere, onlara darıldıkları vakit kadınlardan uzak dururlar, hiç yanlarına varmazlar, cinsi temas yapmazlar ve onlara yaklaşmamak hususunda yemin ederlerdi İşte İslam bu şekilde
yapılan haksız davranışları önlemiş, doğru yolu göstermiştir Belli müddet içinde yeminini bozan kefaret verir Müddet tamamlanırsa evlilik sona erer
228 Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler Allah azîzdir, hakîmdir
Bu üstünlük aile reisliğinden ibarettir
229 Boşama iki defadır Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır Sakın onları aşmayın Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir 230 Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helâl olmaz Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde beis yoktur Bunlar Allah'ın sınırlarıdır Allah bunları bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar
Cahiliye devrinde erkekler eşlerini defalarca boşar, sonra geri alırlardı İslam dini, kadına, hakime ve hakemlere başvurarak kocasını boşamak hakkını elde etme imkanı tanıdığı gibi, erkeğin boşanma hakkını da üç talak ile sınırlamıştır Bundan sonra erkeğin aynı kadınla tekrar evlenebilmesi hem kadının iradesine hem de ciddi olarak başka bir erkekle evlenip boşanmış olmasına bağlıdır
231 Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikâh altında tutmayın Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur Allah'ın âyetlerini eğlenceye almayın Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın Allah'tan korkun Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir 232 Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir Allah bilir, siz bilmezsiniz
Bu ayetin iniş sebebi, rivayete göre, Ma’kıl b Yesar’dır Bu zat, kız kardeşini boşayan kocası onu tekrar almak isteyince buna karşı çıkmış ve mani olmak istemişti O esnada bu ayet inmiş, Resulullah (s a), Ma’kıl’ı çağırmış ve bu ayeti okumuştu Ma’kıl, “Rabbimin emri benim arzuma uymadı O’nun emrine rıza gösteriyorum” demiş ve kız kardeşini eski kocasıyla evlendirmiştir Cabir b Abdullah hakkında da buna benzer bir olay nakledilir Ancak her ne kadar nüzul sebebi bunlar ise de ayetin hükmü umumidir
233 Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır Onun benzeri (nafaka temini) vâris üzerine de gerekir Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur Allah'tan korkun Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür 234 Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur Allah yapmakta olduklarınızı bilir
İddetin hikmeti, rahimin temiz olduğunun tesbitidir Bunda vasıta, hayızdır Dört ay içinde üç veya dört hayız vaki olur ki bu, kadının hamile olmadığını gösterir Ölüm sebebiyle ayrılmada ayrıca matem durumu da vardır Mühim olan, bu dört aylık müddet dolmadan kadının başkasıyla evlenmemesidir Bu müddet içinde evlenme ile ilgili açık konuşmalar yapılmaması da tavsiye edilmiştir Gerek boşanma, gerekse ölüm sebebiyle ayrılmadan sonra tekrar evlenme için iddet bekleme zorunluluğu hem kadın hem de onun yakınları için bir teselli ve alıştırma devresi olması sebebiyle psikolojik bakımdan faydalı bir uygulamadır Bilhassa kadının yakınlarından meydana gelecek hoşnutsuzluklar belli ölçüde azaltılmış olur
235 (İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur Allah bilir ki siz onları anacaksınız Lâkin, meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir Bu sebeple Allah'tan sakının Şunu iyi bilin ki Allah gafûrdur, halîmdir 236 Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur Bu durumda onlara müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir Münasip bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur 237 Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür 238 Namazlara ve orta namaza devam edin Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın
“Namaz dinin direğidir” hadisinde belirtildiği üzere en büyük ibadet Allah rızası için kılınan namazdır Ayette geçen ”orta namaz”dan maksat, ikindi namazıdır Resulullah s a) Hendek savaşında şöyle buyurmuştur:”Orta namazdan yani ikindi namazından bizi alıkoydular Allah onların evine ateş doldursun!” Orta namazın hangi vakit olduğu hususunda farklı rivayetler de vardır
239 Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın) Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın (namaz kılın) 240 Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkında yaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur Allah azîzdir, hakîmdir 241 Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde (kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur 242 Allah size işte böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız 243 Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler) Sonra onları diriltti Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır Lâkin insanların çoğu şükretmez
Rivayetlere göre Vasıt yakınlarındaki Daverdan’da bulaşıcı bir hastalık zuhur etmiş, kasaba halkı oradan kaçmışlar, Allah onları öldürmüş, sonra da ibret için diriltmişti Bu kıssa Peygamberimize “Görmedin mi?” şeklinde ifade edilmiştir, halbuki Peygamberimiz onları görmemiş yani o devirde yaşamamıştır Gerek diğer semavi kitaplarla, gerekse Kur’an-ı Kerim’le bu nevi haberler Hz Peygamber’e bildirilmiş olduğundan, Kur’an-ı Kerim bu bilgiye, Arapların ifade üslubuna uygun olarak “Görmedin mi?” şeklinde dikkat çekmiştir
244 Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir 245 Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır Sadece O'na döndürüleceksiniz 246 Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım" demişlerdi "Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?" dedi "Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?" dediler Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar Allah zalimleri iyi bilir
Mısır’la Filistin arasında yaşayan Amalika, o devirdeki kralları Calut’un kumandasında İsrailoğullarına saldırdı ve onları perişan edip yurtlarından çıkardı Bunun üzerine İsrailoğulları, o anda aralarında bulunan peygamberlerinden kendilerine bir kumandan tayin etmesini istediler Devrin peygamberi, Talüt adında haktan birini hükümdar ve kumandan tayin etti Aşağıdaki ayetlerde kıssa tafsilatıyla anlatılmaktadır
247 Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi dedi Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler "Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi Allah mülkünü dilediğine verir Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir" dedi
247-İsrailoğullarının ileri gelenlerine göre iktidar, servet ve sermaye sahiplerinin olmalıdır Halbuki bu fikir, toplum menfaatine ve adalete aykırıdır Doğru olan iktidara zenginlerin değil, ehil olan kimselerin gelmesidir Kişinin ehliyetini, onun manevi gücü, bilgisi ve görgüsü ile beden kuvveti ve cesareti temsil eder
248 Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi
Rivayete göre “Tabut” sandıktır Hz Musa onu savaşlarda ordunun önünde bulundurur, bu sayede askerleri güç ve moral kazanırlardı Zamanla yahudiler zayıflayınca Tabut’u Calut ellerinden almıştı Talut’un hükümdarlığına itiraz ettiler ve “eğer sahiden hükümdarsa delil getirsin dediler Onlara “onun hükümdar olduğuna hüccet Tabut’un geri gelmesidir” denildi ve Tabut geri geldi
249 Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek Kim ondan içerse benden değildir Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir Allah sabredenlerle beraberdir, dediler 250 Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır Bize cesaret ver ki tutunalım Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler 251 Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler Davud da Câlût'u öldürdü Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir
Bu ayette, dünya hayatında cari olan ilahi nizamın bir ölçüde izahı vardır Allah, insanlar arasında içtimai dengenin kurulmasını bazı sebeplere bağlamıştır Bu itibarla insanlardan bir kısmı zengin bir kısmı fakir, bir kısmı güçlü, bir kısmı zayıf, bir kısmı sıhhatli bir kısmı hasta, bir kısmı mümin bir kısmı münkir olacak ki, bunlar arasında kurulacak alakalar, yeryüzünün imar edilmesini temin edecektir Tıptı müsbet ve menfi kutuplar arasında ışık ve enerji meydana geldiği gibi insanlar arasında vuku bulan savaşlar da bu hikmete bağlıdır İşte bu ayetlerde ilahi nizamın bazı prensipleri anlatılmıştır
252 İşte bunlar Allah'ın âyetleridir Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin
Bu ayetlerde askeri disiplin anlatılır Bir ordunun başarılı olması, her şeyden önce komutanın emirlerine harfiyen uymakla mümkün olur Savaşta galip gelmek sayıya bağlı değildir Haklı olmaya, doğruluğa, iman ve moral gücüne bağlıdır Calut’u öldüren Davud, rivayetlere göre yedi yaşında çocuk imiş, Allah o Peygambere Calut’u Davud’un öldüreceğini bildirmiş, o da Davud’u beraber götürmüş, yolda üç taş dile gelip “Bizi al, Calut’u bizimle öldüreceksin” demişler, onları almış, sapanı ile atmış ve Calut’u öldürmüştür Bu bir mucizedir
253 O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar
Ruhu’l-Kudüs’ten maksat Cebrail’dir
254 Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir 255 Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir (O'na hiçbir şey gizli kalmaz ) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez O, yücedir, büyüktür
İçinde “kursi” kelimesi geçtiği için bu ayete “Ayetü’l-kürsi” denilmiştir Burada kürsi bildiğimiz taht manasında olmayıp Allah’ın şanına layık, mahiyetini ancak kendisinin bildiği bir varlıktır O'nun yüce sıfatlarını ve eşsiz kudretini anlatan bu ayetin azameti, onu okumanın büyük sevabı ve tesirleri hakkında hadisler vardır Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kur’an’da en büyük ayet, Ayetü’l-kürsi’dir Onu okuyana Allah bir melek gönderir, onun hasenatını yazar İçinde okunduğu evi, şeytan otuz gün terkeder O eve kırk gün sihir ve sihirbaz giremez Ya Ali! Bunu evladına, ailene ve komşularına öğret ” Başka bir hadiste de: “Günlerin önemlisi cuma, sözlerin üstünü Kur’an, Kur’an’ın en önemli suresi el-Bakara, Bakara’nın en büyük ayeti de Ayetü’l-kürsi’dir” denilmiştir Hayy, lügatte diri, canlı manasına gelir Allah’ın sıfatlarından olup, devamlı var olan, kesintiye uğramayan, varlığı ezeli ve ebedi olan demektir Kayyum ise, bütün mahlukatın idaresini bizzat yürüten, hepsini hesaba çeken demektir
256 Dinde zorlama yoktur Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır Allah işitir ve bilir
Tağut, şeytan ve Allah’tan başka tapılan her şey demektir İnsanın nefsi yani kötü arzuları şeytanın saptırmasına kanar Onun için nefsine uymayan kimse kolay kolay günah işlemez Aslında dinin koyduğu kaidelere uymamıza mani olan, içimizdeki kötü arzulardır Bu arzuları eğitmek suretiyle insan kendini kötülüklerden koruyabilir İslam insanları, din duygularını uyandırmak ve akıllarını doğru yönde işletmek suretiyle kendisini davet etmektedir Kur’an’ın açıklamalarıyla doğru eğriden ayırt edilir hale gelmiştir Bu irşadın ışığında İslam’a ilk adımı atmak, hür iradeleriyle insanlara aittir
257 Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür İşte bunlar cehennemliklerdir Onlar orada devamlı kalırlar
Bu ayette mümin ile kafir mukayese edilmiş, Allah’a onun gönderdiği peygamberlere inananları Allah’ın aydınlığa götürdüğü, şeytana uyup kafir olanları da şeytanın karanlığa ittiği, bu sebeple cehennemlik oldukları anlatılmıştır
258 Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez 259 Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti Ne kadar kaldın? dedi "Bir gün yahut daha az" dedi Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır Eşeğine de bak Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik) Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi
258 Ayette Hz İbrahim ile tartışan kimse ile 259, ayette yıkık kasabaya uğrayan kimselerin her ikisinin de kafir olduğunu söyleyen müfessirler vardır Ancak daha yaygın olan rivayete göre, yıkık kasabaya uğrayan Uzeyr (a s) dır Uzeyr azığını almış, eşeğine binmiş giderken evleri yıkılmış harabe haline gelmiş, orada oturanlardan kimse kalmamış bir kasaba veya köy yıkıntılarının yanına gelir, orada konaklar Etrafına bakar, bu şekilde ölenlerin nasıl dirileceğini düşünür O anda uykusu gelir yatar Allah onu öldürür, yüz sene sonra diriltir Yiyecekleri hiç bozulmamış, ancak eşeği çürümüş sadece kemikleri kalmıştır, yıkık kasaba da imar edilmiştir Uyandığı ilk anda, bir gün kadar veya daha az bir zaman uyuduğunu zanneder Yiyeceklere bakınca gerçekten böyle olduğunu sanır Eşeğine bakınca durumu anlar Allah, Uzeyr’in gözü önünde eşeğini diriltir Böylece Allah’ın kudret ve azametini çıplak gözle müşahede eder
Hz İbrahim ile münakaşa edenin ise Nemrut olduğu söylenir Bazı müfessirler bu kıssasın Hz İbrahim Mısır’a gittiği zaman vuku bulduğunu, “hayat veren ve öldüren benim” diyenin Firavun olduğunu söylemişlerdir Burada mühim olan Hz İbrahim’e verilen mucizedir ki Kur’-an’da ona sözle hasmı mağlup etmek manasına gelen “hüccet” denmiştir Hz İbrahim bu hüccet ile hasımlarını yenmeyi başarmıştır
260 İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu
Hz İbrahim ölen bir canlının yeniden nasıl dirileceğini merak etmiş ve bunun kendisine gösterilmesini Rabbinden istemiştir Allah Teala ona, ayette geçtiği gibi maddi bir örnekle cevap vermiş, dirilişin mahiyetini izah etmiştir Çünkü insanın bilgi kapasitesi, dirilme,canlanma olayını kavramaya elverişli değildir Bundan önceki ayetlerde de geçtiği gibi peygamberlere verilen bu örnekler birer mucizedir Mühim olan, Allah’ın bütün canlıları, özellikle insanı mutlaka diriltip hesaba çekeceğine kesinlikle iman etmektir
261 Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır Allah dilediğine kat kat fazlasını verir Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir 262 Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir 263 Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir Allah zengindir, acelesi de yoktur 264 Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar Allah, kâfirleri doğru yola iletmez
Bu ayetlerde hayır yapma teşvik edilmiş, ancak hayır yaparken kalp kırılmaması, fakirin küçümsenmemesi, eziyet edilmemesi ve yapılan iyiliğin başa kakılmaması, gösterişten kaçınılması emredilmiştir Aksi halde yapılan hayırdan fayda ve sevap yerine karşılık olarak günah ve azap gelir
265 Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir) Allah, yaptıklarınızı görmektedir 266 Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez ) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar
Bu ayette verilen örnek son derece ilginçtir Zira insanın dünya hayatında daima karşılaşması beklenen durumları dile getirmektedir Kişinin dünyada elde ettiği mevki, makam, zenginlik gibi değerlerin aslında hiçbir garantisi yoktur Nice saltanatlar, devletler yıkılmakta, zenginler fakir düşmekte, iç savaşlar ve ihtilaller sebebiyle beklenmedik olaylar meydana gelmeden önce insanlar neler temenni ediyorlar, ne düşler kuruyorlardı İşte her şeye rağmen insanı teselli edecek tek çare Allah’a iman ve ona dayanmaktır
267 Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır 268 Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir 269 Allah hikmeti dilediğine verir Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar
Derin ve yararlı bilgiye hikmet denir Allah’ın kendisine hikmet verdiği kimseler öncelikle peygamberler, ilmiyle amel eden alimlerdir Bilgili olmanın en çok değer verilen tarafı, insanlığa yararlı olmaktır Peygamberimiz bir hadisinde:”Yararlı bilgi isteyin, yararsız bilgiden Allah’a sığının”buyurmuştur Doğruluk, adalet, ihlas, sevgi, saygı,ağırbaşlılık, başkalarına faydalı olmak, cömertlik, alicenaplık gibi yüksek vasıfları taşıyan kimseler de hikmet ehlinden sayılır İslam’a tam olarak inanan, Kur’an’ın emirlerini öğrenip noksansız uygulamak için çaba sarf eden, tüm kötülüklerden uzak duran kimse hikmet sahibidir ve kendisine büyük hayır verilmiştir
270 Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir Zalimler için hiç yardımcı yoktur 271 Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter Allah, yapmakta olduklarınızı bilir
Zekata aynı zamanda sadaka denmesinin iki sebebi vardır:Birincisi, malın temizlenip artması, ikincisi de imanda sadakat ve kemale delalet etmesidir Zekat olsun sadaka olsun, yapılan hayırların gizli yapılması, aşikar yapılmasından üstün sayılmıştır, zira gizlice yapılan hayırlar riya ve gösterişten uzak olması sebebiyle hem Allah’ın rızasına daha uygundur, hem de insan haysiyet ve şerefini muhafaza bakımından daha faydalıdır
272 (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız Hayır olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız 273 (Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder Sen onları simalarından tanırsın Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir
Bu ayette anılan fakirler hayatlarını Allah yolunda savaşa adayan mücahitler ile ilim yolcularıdır Bunlar, bu kudsi meşguliyetleri dolayısıyla kazanca yönelme imkanından mahrumdurlar Maddi yardımların bilhassa bunlara yapılması, cihadı ve ilmi teşvik edecektir
274 Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler
Bu ayetlerde teşvik edilen hayırlardan birinci derecede murat edilen zekattır Zira İslam'ın emrettiği şekilde, zekat noksansız verilirse fakirlik yok denecek kadar azalır Ancak zekatın sarf yerleri belli ve sayılı olduğundan zekat sarf edilmeyen yerlere de zekatın dışında hayır yapılır Vakıflar bunlardan biridir
275 Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar 276 Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez
Faiz yasağı İslam’ın kesin hükümleri arasındadır ve her çeşidi ile faiz haramdır Ferdi ve içtimai zaruret halleri müstesna olmakla beraber bunlar devamlı değildir İslam’ın iktisadi, içtimai, ahlaki  nimazı bir bütün halinde işletildiği zaman faize zaruret hasıl olmaz İslam ekonomisi sermaye birikimini teşvik için faizi değil, ortaklık usulünü ileri sürmüştür Bu usulde sermaye faizsiz olacağı için maliyet enflasyon problemi ortadan kalkacak, mülkiyete iştirak tabana doğru yaygınlaşacak, ekonomik ve sosyal farklılaşma asgari seviyeye inecek; sermayeye, yatırımlara ve ticarete kötü gözle bakılmayacaktır Para bir değişim vasıtasıdır Onu, alınıp satılan mal haline getirmek ve rizikoya girmeden gelir sağlamak tatlı fakat zehirli yiyeceklerle beslenmeye benzer, tesirini gösterince çok defa iş işten geçmiş olur
277 İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler 278 Ey iman edenler! Allah'tan korkun Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin 279 Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz 280 Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir) Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır 281 Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının 282 Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun) Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir Allah'tan korkun Allah size gerekli olanı öğretiyor Allah her şeyi bilmektedir
Kur’an-ı Kerim, bu en uzun ayeti ile noterlik müessesesinin esaslarını koymuş, müslümanlarda bu tavsiyeyi genellikle uygulamışlardır İslam’ın titizlikle üzerinde durduğu prensiplerden biri de hakkın korunmasıdır Alacak ve borcun korunması, ifası gereken haklardandır Hakkın icra ve ifası, onun bilinmesine, gerektiğinde isbat edilebilmesine bağlıdır Gerek yazma ve yazdırma ve gerekse şahit tutma, isbat için hala kullanılan en geçerli vasıtalardandır
İslam kadını, tabiat ve fıtratına uygun bir eğitim gördüğü, hayası ve duyguları güçlü olduğu için şahitlik gibi resmi ve ammeye açık konularda, hemcinsiyle takviye edilmesi uygun görülmüştür “İşin yoksa şahit, paran çoksa kefil ol” şeklindeki meşhur söz, İslam’ın getirdiği kardeşlik ve dayanışma ruhunun söndüğü, ahlakın zayıfladığı devirlere aittir Kur’an, müminleri, işleri olsa da şahitlik etmeye çağırmış, böylece hakların korunması görevine katılmalarını istemiştir “Hak” yücedir, hiçbir şey onun üzerine çıkarılamaz
283 Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah'tan korksun Şahitliği bildiklerinizi gizlemeyin Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkârdır Allah yapmakta olduklarınızı bilir 284 Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder Allah her şeye kadirdir 285 Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler) Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız İşittik, itaat ettik Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler 286 Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağış
Bakara Suresi’nin son iki ayetini oluşturan ve “Amenerresulü” diye anılan bu mübarek ayetler, ilahi emirler karşısında mutlak itaate yönelen müminlerin inançlarındaki sadakatlerini ifade etmektedir Ayrıca bir önceki ayette geçen “İçinizdekileri açıklasanız da, gizleseniz da Allah sizi hesaba çekecektir” haberiyle endişeye kapılan müminlere bu ayetlerle kolaylık bahşedilmiş, mükellefiyetler hafifletilmiştir Böylece Allah’a tam itaat ve iltica meyvelerini verirken yersiz kuşkular da bertaraf edilmiştir
Mirac gecesinde Peygamberimize vasıtasız şekilde vahyolunan bu ayetler, Resulullah’ın hadislerinde övülmüş, her zaman ve özellikle yatmadan önce okunması tavsiye edilmiştir Bir hadiste de:”Bu ayetlerin geceleyin yatmadan önce okunması kişiye yeter” denilmiştir
|