Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
belgelerinde, ermeni, fotoğrafları, katliamı, rus, vahşeti

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti









“Caminin avlusu takriben bir buçuk metre yüksekliğinde cesetle örtülü idi Bunlar arasında her yaşta kadın, erkek, çocuk ve ihtiyar bulunuyordu Kadınların vücutlarında ırza geçme alametleri gözüküyordu Kadın ve genç kızların tenasül aletlerine fişekler sokulmuştu

Erzincan’dan Erzurum’a çekilmekte olan Ermeni çetelerinin yolları üstündeki bütün Müslüman köylerini ve sakinlerini nasıl yok ettiği, bu defa da Rus komutan Yarbay Twerdokhleboff’un ağzından doğrulandı Yarbay Twerdokhleboff, notlarında dehşet verici Ermeni vahşetini şöyle anlattı: Rus ordusunun Erzurum’a ricati sırasında topçu cephanesini taşıtmak üzere Kürtlerden ve hiçbirinde silah bulunmayan bu civar sivil halktan arabacılar seçilmişti Erzurum yakınlarında Ermeniler Rus subaylarının istirahat etmek üzere çekilmiş olmalarından istifade ederek arabacıları öldürmeye başladılar

Biçarelerin feryatları üzerine koşuşan Rus subayları müdahale etmemeleri için silahla tehdit edilmişlerdir Katliam en vahşi bir şekilde cereyan etmiştir Topçu Teğmeni Medivani, Erzurum’da Rus topçu subayları kulübünde aşağıdaki sahneye şahit olduğunu şöyle anlatmıştır: Bir Ermeni, Kürt arabacılarından birine vurmuş, elinde tuttuğu değneği, ölüm halinde arka üstü düşen arabacının ağzına sokmak istemişse de, diğeri can havliyle dişlerini sıkmış olduğundan bu korkunç teşebbüsünde muvaffak olamamıştır Bunun üzerine öfkesinden ölüm halinde bulunan biçareyi vücuduna indirdiği tekmelerle öldürmüştür Medivani, Odişelice İlice köyünden (şimdiki Ilıca ilçesi) kaçamamış olan bütün Türklerin katledildiklerini ve başları kör satırlarla koparılmış olan sayısız çocuk cesedi gördüğünü bana söyledi

Cesetlere tükürdüler

28 Şubat’ta yani katliamdan üç hafta sonra İlice’den dönen Yarbay Griasnoff, bana şunları anlatmıştır: Köye giden yollarda uzuvları hurdahaş olmuş cesetlere rastlamıştır; yoldan geçen her Ermeni bir de küfür savurarak bunlara tükürmüş Caminin 10 - 15 saşen (10 metre = 469 saşen) büyüklüğündeki avlusu takriben bir buçuk metre yüksekliğinde cesetle örtülü idi Bunlar arasında her yaşta kadın, erkek çocuk ve ihtiyar bulunuyordu Kadınların vücutlarında ırza geçme alametleri gözüküyordu Kadın ve genç kızların tenasül aletlerine fişekler sokulmuştu Yarbay Griasnoff, Ermeni kıtalarında telefoncu olarak çalışan birkaç genç Ermeni kızını caminin avlusuna çağırarak, vatandaşlarının yaptığı vahşeti göstermiş ve kapalı bir tekdir mahiyetinde olmak üzere bununla iftihar edebileceklerini söylemiştir

Türk kızının kalbini çıkardılar

Fakat bu manzara karşısında dehşet içinde kalacakları yerde sevinçten güldüklerini görünce, Griasnoff’u nefretle karışık bir hayret kaplamıştır Bizzat bir subayın bile saçlarını dimdik yapan böyle bir manzara karşısında tahsil ve terbiye görmüş genç kızların sevinçten çılgın bir hale gelmelerinin bunların ırsi vahşetlerine inkar edilemez bir delil olduğunu ilave etmiştir Kızlar gülüşlerinin asabiyetten ileri geldiğini iddia etmişlerse de karşılarındakini ruhen kana ne kadar susamış oldukları hususunda aldatamamışlardır

Hamamda tecavüz ve katliam

Alaca mıntıka kumandanının müteahhidi olan bir Ermeni, 27 Şubat’ta bu köyde yapılan gayri insani muameleler hakkında şunları anlatmıştır: Ermeniler bir Türk kadınının kalbini çıkardıktan sonra bir duvara baş aşağı çakmışlardır Büyük Erzurum katliamı 7 Şubat’ta başlamıştı Ermeni topçuları sokaklarda 270 kişiyi yakalamış, bütün elbiselerini soyduktan sonra hepsini bir hamama götürmüş ve burada en haris hislerini tatmin etmişlerdir

Ilıca katliamı lanetlendi

Erzurum’un Ilıca ilçesine bağlı Alaca köyünde Ermeniler tarafından katledilen Türkler, düzenlenen törenle anıldı Alaca Köyü Şehitliği’ndeki törende Ermeni katliamına lanet yağdı Ermeni Katliamı Mağdurları Derneği Başkanı Doç Süleyman Çiğdemli, Roma ve Bizans’ın acımasız yönetimi altında inançlarını bile yaşayamayan Ermenileri bağrına basan Türk milletinin, hoşgörü ve merhametinin karşılığını ihanet olarak aldığını kaydetti Öğrencilerin şiirler okuduğu tören, şehitlikteki mezarların ziyaret edilmesi ve Soykırım Müzesi’nin gezilmesiyle sona erdi Öte yandan, Ilıca’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 90 yıldönümü de düzenlenen törenlerle kutlandı

Kurtuluş’u canlandırdılar

Ermeni mezaliminde ölenlerin anılmasının ardından, Ilıca’nın düşman işgalinden kurtuluş gururu, düzenlenen törenle yaşandı Türk askerinin ilçeye girmesi, gözü dönmüş Ermeni katillerin elinden anaları, bebeleri kurtarışı temsili olarak canlandırıldı

Sarkisyan’dan küstah açıklama:
İtiraf ettireceğiz

Ermenistan’ın yeni Devlet Başkanı seçilen katilliği tescilli Serj Sarkisyan, Türkiye’yi soykırımla suçlayarak, alçakça ifadeler kullandı

Sarkisyan, “Türkiye’nin soykırımı itiraf etmesini sağlayacağız” dedi Serj Sarkisyan, 1915 olaylarının Ermeni toplumunda yol açtığı travmayı unutmalarının olanaksız olduğunu söyledi 19 Şubat’ta yapılan tartışmalı başkanlık seçimlerini kazanan, 9 Nisan’da görevine resmen başlamaya hazırlanan Sarkisyan, Moskova’da yayımlanan Rossiskaya gazetesine yaptığı açıklamalarında, diplomatik ilişki kurulamamasından da Türkiye’yi sorumlu tuttu Sarkisyan, “Diplomatik ilişkiler için garip istekleri olan taraf Türkiye Ne yazık ki Türkiye henüz buna hazır değil Bu nedenle top onlarda” diye konuştu


KAYNAK

Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



Fotografların tümü Tarihi belgeler olarak arşivlenmiştir



Kars'ta, birbirlerine bağlanmış ve Ermeniler tarafından canice katledilmiş Türk askerleri







25 Nisan 1918'de, Subatan'da Ermeniler tarafından öldürülen Türk çocuklar, kadınlar ve karınları deşilerek bebekleri çıkarılan anneler






Silvan civarında, Beşnik ermeni köyüne Van ve Tolorya'dan gelip, Doryan Dano ve kardeşlerinin başında bulunduğu Ermeni çeteleri tarafından 11 Haziran 1915 tarihinde Şeytankaya mevkiinde şehit edilen milis subayı Hamid Efendi komutasında bulunan erzak kafilesi, jandarması ve subayları






Erzincan'da Ermeniler tarafından ırzına geçilerek öldürülen Pakize adlı bir Türk kadını






ubatan Köyü'nde, Ermeniler tarafından öldürülen kadın ve çocuklar






26 Şubat Katliamı







Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



1018-1922

1018

Selçuklu Türkleri, Çağrı Beğ kumandasında Anadolu'ya akınlar tertip etmeye başladı

1021

Van'da Ardzruni soyundan Ermeni prensi Senekerim, Türk fetihlerinden rahatsızlık duyarak ülkesini Bizans'a devretti

1064

Sultan Alparslan, Ani şehrini, Bizanslıların biri Gürcü diğeri Ermeni asılli iki valisinden aldı

1461

Fatih Sultan Mehmed, Bursa'daki Ermeni Piskoposu Hovakim'i (Ovakim) İstanbul'a getirterek kendisine Patrik ünvanını verdi ve Ermenilere birçok haklar tanıdı

1664

Abro Çelebi adında bir Ermeni, Köprülü Fazıl Paşa'nın bezirganbaşısı oldu

1790

İlk resmi Ermeni Okulu, Amira Miricanyan ve Şnork Mığırdıç tarafindan Kumkapı Fıçıcı sokakta kuruldu

1824

Patrik Karabet, Ermenice gramer okutan Kumkapı Okulu'nu patrikhanenin himayesine aldı

1824

(l0 Temmuz) Patrik Karabet, Anadolu'daki Ermeni cemiyetlerine gönderdiği talimatla, Ermeni okullarının sayısını çoğaltılmasını emretti

1823

Artin Bezciyan adlı Ermeni, Kumkapı'da Bezciyan Okulu'nu kurdu

1838

(13 Eylül) Üsküdar'da Cemeran Okulu inşa edildi

1848

(14 Nisan) Ermeni edebiyatının önemli simalarından Haçadur Apovyan, Çarlık yönetimince Sibirya'ya sürüldü Apovyan'dan bir daha haber alınamadı

1853

(22 Ekim) Ermeni Maarif Komisyonu kuruldu

1876

Meclise ilk defa Ermeni milletvekilleri katıldı

1877

Osmanlı-Rus Savaşları (93 harbi)

1877

(7 Aralık) Ermeni Milli Meclisi, Ermeni halkının askere yazılarak savaşa katılma kararını aldı

1878

(13 Nisan) İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada, Türklerle beraber yaşayamayacaklarını bildirdi

1878

(13 Temmuz) Berlin Anlaşması imzalandı Bu anlaşmaya, Osmanlı Ermenileriyle ilgili 61 madde eklendi

1878

(3 Ağustos) İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, İstanbul Büyükelçisi Layard'a gönderdiği talimatta, Osmanlı Hükümeti'nin Doğu'da reformlara başlaması gerektiğini bildirdi

1889

(21 Mayıs) İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu

1890

(20 Haziran) Erzurum İsyanı

1890

(Temmuz) Kumkapı Nümayişi

1892-1893

Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları

1890

Birinci Sason İsyanı

1895

(30 Eylül) Babıâli olayı

1895

Kasım ayında, Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü

1896

30 Ekim İstanbul'da Ermeni eylemi (ilk patırtı)

1896

(1 Haziran) Van isyanı

1896

(26 Ağustos) Banka Olayı

1902

Ermeni dilcilerden HAcaryan, “Ermeni Diline Türk Dilinin Tesiri ve Ermenilerin Türkçeden Aldıkları Sözler” adında bir eser yazdı

1904

İkinci Sason isyanı

1905

(21 Temmuz) Yıldız Camii'nde, Osmanlı Padişahı 2 Abdülhamid’e suikast teşebbüsü

1908

Ermenilerin Jamanak adlı gazetesi yayın hayatına başladı

1908

(17 Aralık) İttihat ve Terakki Cemiyeti, 2 Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Fırkası adını aldı

1908

İkinci meclis açıldı ve Ermeni komitecilerden bazıları millet meclisine girdi

1909

(13 Nisan) 31 Mart Vak'ası

1909

(14 Nisan) Adana'da Ermeni isyanı

1915

(3 Mayıs) Van'da Ermeni katliamı

1915

(24 Nisan) Osmanlı devleti aleyhinde faaliyette bulunan Ermeni komiteleri kapatıldı Bu komitelerin idarecilerinden 235 anarşist tutuklandı

1915

(14 Mayıs) Tehcir Kanunu çıkarıldı ve isyancı Ermeniler çeşitli yerlerde iskan edildi

1918

(1 Şubat) Ermeni komitacı Arşak, Bayburt'ta katliam yaptı

1918

(10 Şubat) Sultan II Abdülhamit vefat etti

1918

(14 Nisan) Doğubayezit, Rus işgali ve Ermeni mezaliminden kurtuldu

1918

(15 Nisan) Karaköse (Ağrı), Rus işgalinden ve Ermeni mezaliminden kurtuldu

1918

(25 Nisan) Ermeni komitacılar, Kars'ın doğusundaki Subatan köyünde 750 müslümanı şehit etti

1918

(1 Mayıs) Ermeni komitacılar, Kars'ta, aralarında çocukların da bulunduğu 60 müslümanı katletti

1919

(20 Kasım) Osmanlı bürokrasisinde üst düzeyde görev yapan Boğos Nubaryan ve Şerif Paşa, Ermerini-Kürt bağımsızlık belgesini imzaladılar

1920

(12 Ocak) 450 kişilik Ermeni süvari birliği, Antep'in Arapdar köyünde müslümanlara işkence yaptı

1920

(1 Nisan) Antep'te, Fransız ve Ermenilere karşı müdafaa cemiyeti kuruldu

1921

(15 Mart) Talat Paşa, Berlin'de Ermeniler tarafından öldürüldü

1921

(6 Aralık) Sait Halim Paşa'yı Ermeniler Roma'da katletti

1922

(22 Temmuz) Cemal Paşa, Tiflis'te Ermeniler tarafından öldürüldü


1922-1998

1923

Ermeni asıllı Münib Boya, Van Milletvekili olarak meclise girdi

1934

Franz Werfel'in, “Musa Dağ da Kırk Gün” adlı romanı, ABD'de İngilizce yayımlandı

1935

(15 Aralık) Pangaltı Ermeni Kilisesi'nde toplanan bir grup Ermeni, Franz Werfel'in, “Musa Dağ'da Kırk Gün” , adlı eserini, “Türk milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu” gerekçesiyle yaktı

1936

Franz Werfel'in, “Musa Dağ'da Kırk Gün” adlı eserinin Fransa da yayımlanması, Türk basınının tepkisini çekti

1937

Cevat Rıfat Atilhan, “Musa Dağı” adında kitap yazarak, Franz Werfel'in eserinin gerçekleri yansıtmadığını bildirdi

1937

Werfel'in, “Musa Dağ'da Kırk Gün” adlı eserinin filme alınmasının engellenmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı nezdinde gündeme geldi

1943

Ermeni asıllı Berç Türker Keresteci, Afyonkarahisar milletvekili oldu

1957

Mığırdıç Şellefyan, 27 Ekim seçimlerinde, Demokrat Parti listesinden İstanbul milletvekili seçildi

1960

(19 Eylül) Ermeni Milletvekili Zakar Tarver öldü

1964

(24 Aralık) Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanus Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde “Ermeni Meselesini” ortaya atarak Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalıştı

1965

(24 Nisan) Brezilya’nın Sao Paulo kentinde, Ermeniler tarafından Türkiye aleyhine gösteri düzenlendi

1969

(24 Nisan) Londra’da, Türk Elçiliği önünde Ermeniler tarafından gösteri yürüyüşü tertip edildi

1969

(2 Mayıs) Kadıköy’de, Baharettin Dedeşan adlı bir ülkücü, Hayko Gulis adlı bir Ermeni tarafından öldürüldü

1973

(27 Ocak) Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, yetmiş yaşlarında ki Mığırdıç Yanıkyan adlı Ermneni tarafından öldürüldü

1975

(20 Ocak) Asala örgütü kuruldu

1975

(22 Ekim) Viyana’da, Büyükelçi Danış Tunalıgil öldürüldü

1975

(24 Ekim) Paris’te, Büyükelçi İsmail Erez ile polis Talip Yener katledildi

1976

(16 Şubat) Beyrut Büyükelçiliği Birinci Kâtibi Oktay Cerit öldürüldü

1977

(9 Haziran) Vatikan Büyükelçisi Taha Carım katledildi

1978

(2 Haziran) Madrit’te, Büyükelçi Zeki Kunaralp’ın eşi Necla Kunaralp öldürüldü Bu saldırıda, emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu da vefat etti

1979

Fransa'nın Marsilya şehrinde, “Ermeni Kin Anıtı” dikildi Fransız bakan Joset Comitte, anıtın açılış törenine katıldı

1979

(15 Nisan) Yunan Hükümeti, Atina’nın Nea Simirna meydanında “'Ermeni İntikam Anıtı”nın dikilmesine izin verdi

1979

(12 Ekim) Lahey’de, Amsterdam Büyükelçisi Özdemir Benler’in oğlu Ahmet Benler öldürüldü

1979

(22 Aralık) Paris’te Turizm Müşaviri Yılmaz Çopan öldürüldü

1980

(6 Şubat) Büyükelçi Doğan Türkmen Bern’de saldırı sonucu yaralandı

1980

(8 Nisan) Asala, Sayda toplantısında, Kürtlerle Ermeniler arasında benzerlik olduğunu iddia ederek Kürtleri kan kardeşi olarak ilân etti

1980

(17 Nisan) Vatikan'da, Vecdi Türel silahlı saldırıya uğradı

1980

(19 Nisan) Asala, Marsilya Türk Konsolosluğu'na roketatarlı saldırı düzenledi

1980

(31 Temmuz) Atina İdari Ateşemiz Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen acımasızca katledildi

1980

(5 Ağustos) Lyon'da, Ermeniler tarafından konsolosluğun basılması sonucu Kadir Atılgan, Ramazan Sefer, Kavas Bozdağ ve Hüseyin Toprak adlı vatandaşlar yaralandı

1980

(26 Eylül) Paris'te, Basın Ataşemiz Selçuk Bakkalbaşı, silahlı saldırıya uğradı

1980

(10 Kasım) Asala örgütü, Strasburg Türk konsolosluğuna bir saldırı düzenledi

1980

(17 Aralık) Sidney Başkonsolosu Şarık Arıkyan ile koruma polisi Engin Sever öldürüldü

1981

(4 Mart) Paris'te Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ile din görevlisi Tecelli Arı şehit edildi

1981

(3 Nisan) Kopenhang'da, Çalışma Müşaviri Cavit Demir silahlı saldırıya uğrayarak ağır şekilde yaralandı

1981

(9 Haziran) Cenevre'de, sözleşmeli sekreter olarak görev yapan Mehmet S Yergüz öldürüldü Olayı ASALA üstlendi

1981

(24 Eylül) Paris Başkonsolosluğu'nu basan Ermeniler, güvenlik görevlisi Cemal Özen'i acımasızca katlettiler

1981

(25 Ekim) Roma'da ikinci katip Gökberk Ergenekon, silahlı saldırıya uğrayarak yaralandı

1981

(27 Kasım) Avrupa'da bulunan “Ermeni Öğrenciler Birliği" ile “'Kürt Öğrenci Derneği”, Londra'da ortak bildiri yayınladılar

1982

(28 Ocak) Los Angeles'te, Başkonsolos Kemal Arıkan, Harry Sasunyan ve Kirkor Saliba tarafından öldürüldü

1982

(8 Nisan) Ottowa Büyükelçiliği Ticari Müşaviri Kemalettin Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı

1982

(5 Mayıs) ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu Okan Gündüz öldürüldü

1982

(7 Haziran) Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut Akbay öldürüldü Bu arada, Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla Altıkat, Bulgaristan Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Süelkan ve Lizbon Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Yurtsev Mıhçıoğlu'nun eşi Cahide Mıhçıoğlu da silahlı saldırıya uğradırlar Türkiye’nin Kanada Büyükelçiliği görevinde bulunan Coşkun Kırca da, silahlı saldırya uğramış, ancak kaçarak kurtulmuştu

1982

(10 Ağustos) Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yakmak suretiyle Ermeni terörünü lânetledi

1983

(29 Ocak) Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğa baskını nedeniyle Ankara'da idam edildi

1983

Harut Levonyan ve Rafi Elbekyan adlı iki Ermeni militan tarafından Türkiye'nin Yugoslavya Büyükelçisi'ne düzenlenen suikast sırasında, yoldan geçen bir Belgradlı öldü

1983

(15 Temmuz) Asala mensubu teröristler, Paris Orly havalimanına bombalı saldırı düzenledi Olayda, 3'ü Türk olmak üzere 7 kişi öldü, 60 kişi de yaralandı

1983

(27 Temmuz) Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği'ni basan beş Ermeni ölü olarak ele geçirildi

1986

(19 Mart) Ermeni Halk Dansları Topluluğu MARAL'ı kuran Benon Kuzubaş öldü

1987

(10 Aralık) Demokrat Parti'nin İstanbul Milletvekili Ermeni asıllı Mığırdıç Şellefyan öldü

1988

Sovyet makamları, anti-Sovyet Ermenilerin lideri Paruyr Hayrikyan’ı, uçakla Etyopya'nın merkezi Adis Ababa'ya bıraktı

1989

Ermenistan'da deprem meydana geldi

1990

Erivan'da, “Arev” adında Yahudi-Ermeni Kültür Derneği kuruldu

1990

(11 Eylül) Ermeni Patriği Karakin Kazancıyan, İstanbul Valisi Cahit Bayar'a nezaket ziyaretinde bulundu

1991

(21 Ocak) Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldın düzenledi Saldırıda 3 Sovyet askeri ile 2 Azeri öldü Ermeniler ayrıca, Azerbaycan'ın Sesi gazetesi muhabiri Savâtin Askerova'yı katletti

1991

(5 Şubat) Elmira Kafarova, Azerbaycan Yüksek Sovyet Başkanlığına seçildi

1991

(22 Şubat) Bakü'de, Transkafkasya Müslümanları Dinişleri Başkanlığı'na bağlı faaliyetlerini sürdüren medrese, İslam Enstitüsü'ne dönüştürüldü

1991

(3 Nisan) Azerbaycan'ın Kazak bölgesine, sılahlı bir Ermeni grubu saldırdı Olay üzerine Sovyet ordu birlikleri ile Ermeniler arasında çıkan çatışmada, 15 Ermeni hayatını kaybetti

1991

(13 Nisan) Karabağ'da, Ermeniler ile Azeriler arasında çatışmalar çıktı Azeri köyleri Ermeniler tarafından top ateşine tutuldu

1991

(23 Nisan) Suşa kasabasına bağlı Azeri köyleri, Ermeni köylerinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz kaldı Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de oturulamaz hale geldi

1991

(26 Nisan) Karabağ bölgesinde, 4 Azeri güvenlik görevlisi öldürüldü Olayı “Karabağ Savaşçıları” adlı örgüt üstlendi

1991

(7 Mayıs) Diyanet İşleri Başkanlığı'nın daveti üzerine Türkiye'ye gelen Azerbaycan ve Kafkasya Müslümanlarının dini lideri Şeyhülislam Allahşükür Paşazade, Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek'i ziyaret etti

1991

(23 Eylül) Ermenistan bağımsızlığını ilan etti

1991

(26 Aralık) Sovyetler Birliği dağıldı 23 Eylül'de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan fiilen ve hukuken bağımsız oldu

1993

(Aralık) Dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Ermenistan Dışişleri Bakanı Arman Girakusyan'la Antalya'da biraraya geldi

1994

(Nisan) MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ile Türkiye'nin Bonn Büyükelçisi Onur Öymen, Ermenistanlı yetkililerle Frankfurt'ta görüştüler

1996

(Ocak) Müzisyen Onno Tunç, bir uçak kazasında hayatını kaybetti

1996

Levon Ter Petrosyan, ikinci defa Ermenistan devlet başkanı seçildi

1997

1960 yılında kurulan Aramyan Oda Orkestrası'nm yöneticilerinden kemanist İstepan Oskiyan, Nisan ayında öldü

1997

(4 Aralık) Türkiye Ermenileri Patriği Karekin II, Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos'a gönderdiği mektupta, Rum Patrikhanesi'ne yapılan saldınyı kınadı

1997

(20 Mart) Robert Koçaryan, Ermenistan başbakan oldu

1997

Ermeni cemaati, Karagözyan Vakfı yönetim kurulunda görev yapan Mardiros Balıkçıyan'ı Ağustos ayında kaybetti Balik¢yan, kültürel faaliyetlerle meşgul oluyordu

1997

(26 Temmuz) Jamanak ve Arşav gazetesi yazarlarından Lili Koç vefat etti

1997

(31 Ağustos) Etmenistan sinemasının yönetmen ve senaryo yazan Frunze Dovlatyan öldü

1997

(11 Ekim) Ermeni alfabesinin yıldönümü hatırasına, Kültür Haftası tertip edildi Hafta İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin öğretmen ve sanatçılarının işbirliğiyle düzenlendi

1997

(12 Ekim) Kumkapı Meryem Ana Kilisesi, geleneksel Madağ Günü'nü bu yıl da düzenledi

1997

İstanbul'da yayımlanan Ermenice gazete ve dergilerde araştırma yazıları çıkan Hırant Papazyan, Kasım ayında öldü

1997

(1 Aralık) Ermeni Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Aram Vardanyan, Türk-Ermeni İş Komitesi toplantısına katılmak üzere Türkiye'ye geldi Vardanyan, görüşmede, Ermenistan ve Türkiye arasındaki sınır kapısının açılması meselesini görüştü

1997

(6 Aralık) Eseyan Okulu'nun kuruluşunun 50 yıldönümü kutlamaları yapıldı

1997

(19 Aralık) Jamanak Gazetesi'nin 90 kuruluş yıldönümünü kutlamak için, Ermeniler Kazaz Amira'da bir dizi etkinlik düzenledi

1997

(20 Aralık) Ermeniler, Surp Agop Hastanesi'nin 160 yıldönümünü yılbaşı şöleniyle birlikte kutladılar

1997

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1997 Sedat Simavi Ödülü'nü gazetecilik dalında Garbis Özatay'a verdi

1997

(Aralık) Türkiye Ermenileri Patriki Karekin II, Doğuş Yortusu vesilesiyle kiliselere gönderdiği mesajda, Süryani, Kipti, Habeşistan, Rum, Rus, Bulgar, Romen, Gürcü patrikleri ile Papa II Jean Paul'un Doğuş Yortusu'nu kutladı

1997

Franz Werfel'in, “Musa Dağ'da Kırk Gün” adlı eseri, Belge Yayınları tarafından Türkçe'ye çevrilerek yayımlandı

1998

Ocak ayındaki törende, Yeşilköy Metropoliti Miran Hırisostomos Kalayci’nın denize attığı haçı, Ermeni genci Murat Köşker çıkardı

1998

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Jamanak gazetesinin 90 kuruluş yıldönümü vesilesiyle, gazetenin editörü Ara Koçunyan'ı Cumhurbaşkanlığı köşkünde kabul etti

1998

(Şubat) Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan istifa etti Böylece Robert Koçaryan'a liderlik yolu açıldı Petrosyan, Karabağ'da barış istediği için Şahin'lerin tepkisini çekmişti

1998

(Şubat) Petrosyan'ın istifasını değerlendiren Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryan'ın geçmişte Rusları arkasına alarak Karabağ'da Azerbaycan'a karşı ayaklandığını bildirdi

1998

Türkiye Ermenileri Patriki Karekin II (Bedros Kazancıyan) öldü Kazancıyan,10 Mart'ta toprağa gömüldü

1998

(30 Mart) Koçaryan, Ermenistan devlet başkanlığına seçildi

1998

(29 Mayıs) Fransa parlamentosu, sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını tanıdı

1998

(3 Haziran) Tebriz'de Azeriler, Fransız parlamentosu tarafindan kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını protesto ettiler

1998

(19 Haziran) Patrik Kazancıyan'ın ölümüyle kendisini patrik vekili ilân eden Mesrop Mutafyân'ın dilekçesi, İstanbul Valiliği tarafından iade edildi Mutafyan'ın bu sıfatı kullanamıyacağı ifade edildi

1998

Ozan-yazar Kevork Emin Muratyan, 79 yaşında Erivan'da öldü

1998

(Temmuz) Bölücü örgüt PKK'nın başı Abdullah Öcalan, Ermenistan yönetiminden, örgüte özel köy tahsis edilmesini istedi

1998

(Temmuz) Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, İngiltere'yi ziyaret ederek Başbakan Tony Blair ile görüştü

1998

(4 Temmuz) Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan'ı, Eylül'de Bakü'de yapılacak bölge liderleri toplantısına davet etti

1998

(3 Ağustos) Patrik Kazancıyan'ın ölümünden sonra kendini Patrik Vekili ilân eden Mesrob Mutafyan, gelen tepkiler üzerine istifa etti Mutafyan'ın yerine Şahan Sıvacıyan geçti

1998

(14 Ekim) Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84 Patriği seçildi Kumkapı Meryem Ana Kilisesi'nde yapılan seçimlerde, Sıvacıyan ilk turda 15 oy alınca adaylıktan çekildi İkinci turda 74 oy alan Mutafyan, yaptığı teşekkür konuşmasında, patrik seçilmesiyle yeni bir dönemin başladığını belirtti

1998

(23 Kasım) Ötanazi uygulamaları ile tanınan dünyaca ünlü doktor Jack Kevorkyan, ABD'nin en çok izlenen CBS televizyonundaki “60 Dakika” adlı programda, ötanazi'yi nasıl uyguladığını gösterdi Ermeni asıllı Kevorkyan, programda, hastası Thomas Youk'u nasıl öldürdüğünü anlattı

Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları




GENEL BAKIŞ


GİRİŞ


Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Ortaasya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir


Geçmişte Osmanlı devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur Osmanlı devletini parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler, bu entrikalarında yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullanmışlardır


Tarihte olduğu gibi günümüzde de, Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde de soykırım iddiasını tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir


Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19 Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkanlardan gayr-i müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir Bu çerçevede Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, hatta Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır


Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi baş gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştır Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır Böylece, çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan ve İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştir


Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmanlara karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Doğu Anadolu’yu bir harabe haline çevirmişlerdir


Devletin bunları yatıştırmak ve durdurmak için aldığı tedbirler istismar edilmiş ve dış devletlerin tahrik ve vaatleriyle Ermeniler, bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır


Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı ayaklanmaya sevk etmişlerdir


Osmanlı devleti, Birinci Dünya Savaşı içinde, Ermeni isyanının yoğun olduğu Doğu Anadolu’da, bir yandan cephede Rus ordularıyla ve Rusların yanında yer almış olan Ermeni kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalmıştı Diğer yandan da cephe gerisinde Türkleri katleden, Türk köy ve kasabalarını yakıp yıkan, ordunun ikmal tesislerine ve konvoylarına saldıran Ermeni çeteleri ile mücadele etmek zorunda kalmıştır


Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde savaşmak durumunda bırakılmasına rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme ulaştırmaya çalışmıştır Bu arada, 24 Nisan 1915’te, cephe gerisinde faaliyette bulunan Ermeni komitecilerine yönelik bir operasyon yapmış ve vatana ihanet eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır


Komitecilerin dışında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerdeki Ermeni halkın da devlete isyan halinde olduğunu görünce, son çareye başvurmuş ve bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanları savaş bölgesinden alıp, ülkenin emniyetli bölgelerine “sevk ve iskâna”, o dönemdeki ifadesiyle “tehcir”e tabi tutmuştur Bu uygulama ile aynı zamanda her şeyden önce cephe gerisinde iç savaş ortamında bulunan Ermeni halkın can güvenliği sağlanmıştır Çünkü Ermenilerin bölgedeki Türklere yaptıkları katliam ve mezalimin karşılığını müslüman halk da vermeye başlamıştı


Ermenistan ile bir takım siyasi ve ekonomik çıkarlar için Ermenileri kullanan bazı devletler, yer değiştirme uygulamasını ve 24 Nisan’daki tutuklamaları bir “soykırım” gibi göstermek ve dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmek için yoğun bir propaganda faaliyetine girişmişlerdir(1)


Oysa Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı devletini işgal eden devletlerden İngilizler, aralarında Osmanlı siyasi ve askeri liderleriyle önde gelen aydınların da bulunduğu 143 kişiyi “Ermeni olaylarında savaş suçu işledikleri” gerekçesiyle tutuklayarak Malta adasına sürmüş ve hapsetmiştir Suçlamalarla ilgili olarak Osmanlı, ABD ve İngiliz arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır Buna rağmen, Malta’daki tutuklular hakkında iftiraları kanıtlayacak deliller mahkemeye sunulamamıştır Sonuç olarak Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmadan 1922'de serbest bırakılmışlardır


Ancak Türkleri sözde soykırımla suçlama gayretleri durmamış; Malta’daki yargılama sürecinde İngiliz basınında Osmanlı Hükümeti’ni sözde soykırım ile suçlayan ve bu konuyu ispata yeltenen bazı uydurma belgeler yayınlanmıştır Söz konusu belgelerin General Allenby komutasındaki İngiliz İşgal Kuvvetleri tarafından Suriye'deki Osmanlı Devlet Dairelerinde ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan soruşturmalar, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris'teki Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik delegasyonlara gönderilen yazılar olduğu anlaşılmıştır(2)


Bütün bu gerçeklere rağmen, sözde soykırım iddialarını gündemde tutmak için olağanüstü gayret sarf eden Ermeni komiteleri, terör eylemlerine yönelmişlerdir 1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür


Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni’nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü", 1975'den itibaren tıpkı 1915 öncesinde olduğu gibi "Örgütlü Ermeni Terörü"ne dönüşmüştür Yurtdışındaki Türk görevliler, diplomatlar, elçilikler ve kuruluşlarına yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır


Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır(3)


Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir 1984 yılında PKK sahneye çıkarılmış ve Asala-Ermeni terörü geri plâna çekilmiştir Belgeler, Bekaa ve Zeli kamplarında ASALA ile PKK militanlarının birlikte eğitim gördüklerini ortaya koymuştur


Türk güvenlik güçlerinin PKK terörü ile mücadelede başarı sağlamasının ardından Ermeni komiteleri, sözde iddialarını Ermenistan devletinin açık desteği ve Ermeni Diasporası aracılığıyla sürdürmeye devam etmektedirler Çeşitli ülke parlamentolarından “sözde Ermeni Soykırımı”nı kabul eden yasaların ve önerilerin çıkmasını sağlamaya çalışarak, asılsız iddialarını dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmaktadırlar


Amaçları, sözde iddialarını tüm dünyaya “tanıtmak”, Türkiye’yi bu temelsiz iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" almak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmektir


DİPNOTLAR


1) Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000


2) Yıldırım, Dr Hüsamettin, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000, s 38 (PROFO 13 Temmuz 1921, 371 / 6504 / E8519)


3) Şimşir, Bilal, Şehit Diplomatlarımız, Bilgi Yayınevi, Ankara 2000, 2 Cilt





DÖRT T PLANI NEDİR




İşin ucunu insanların canına kastetmeye kadar götüren Ermeni terörünün amacı, sözde Ermeni soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktır Nihai hedef ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır Büyük Ermenistan'a giden yolda atılması gereken en önemli adım, sözde iddialar konusunda kamuoyu oluşturmak ve Türkiye'ye yönelik emelleri gerçekleştirmektir


Bunun için uygulamaya konan ve "Dört T" şeklinde adlandırılabilecek olan plan şu dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak Yani, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla "tanıtılacak", sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiyece "tanınacak", sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" alınacak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmek için gerekli olan "toprak" Türkiye'den koparılacaktır!


"Dört T" plânına dayanak oluşturan Ermeni iddiaları ise şunlardır


Türkler, Ermenistan'ı işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır


2 Türkler, 1877-78 savaşından itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi tutmuşlardır


3 Türkler, 1915 yılından itibaren Ermenileri plânlı şekilde soykırıma tabi tutmuşlardır


4 Talat Paşa'nın, Ermenilerin soykırıma tabi tutulması konusunda gizli emirleri vardır


5 Soykırımda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur


Bugün, maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan sözde Ermeni sorununun ne derece mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi anlayabilmek için iddiaların ve Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihsel gelişimini incelemek gerekmektedir




ERMENİ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ




Ermeniler, tarih boyunca başka devletlerin yönetimi altında kalmışlar ve bağlı oldukları devletlerin hizmetinde bulunmuşlardır


Ansiklopedik kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaşayan halka ise Ermeni denildiği yer almaktadır


Ermeni tarihçilerin bir kısmı, MÖ 6 yüzyılda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesinde yaşayan Hititlerden olduklarını; bir diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını söylemektedirler Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer halklara kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildir


Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşadıkları görülür Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur


Ermenileri Bizans'ın zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşeden, Selçuklu Türkleri olmuştur Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst düzeyde verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulmuştur Osmanlı idaresinde Ermeniler dini görevlerini tam bir hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiştir


Aynı şekilde Anadolu’nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yaşayan Ermeniler, kendi dillerini de tam bir serbestlikle konuşmaya devam ettiler Osmanlı yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı onlara da uygulayarak Ermenice’yi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik’te matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza 1567’de İstanbul’da bir Ermeni matbaası açması için izin verildi İstanbul’dan başka İzmir (1759), Van (1859), Muş (1869), Sivas (1871) gibi taşra şehirlerinde de yeni Ermeni matbaaları faaliyete geçmiştir 1908’de bütün ülkede Ermeni matbaası sayısı 38’e ulaşmıştır Nitekim 1910 yılında İstanbul’da Ermenice 5 gazete ve 7 dergi çıkarılmaktaydı


Osmanlı idaresinde Ermeniler, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşamışlardır Askerlikten ve kısmen de vergiden muaf tutulan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde etmişlerdir Devletin çeşitli kademelerinde görev yapan Ermeniler, Osmanlı devletince kendilerine tanınan bu hoşgörüye karşılık verdikleri hizmetten dolayı "millet-i sadıka" olarak adlandırılmışlardır 19 yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni halkının da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir



YAZILARIN TAMAMINI OKUMAYA SIKILANLAR BU VİDEOYA GÖZ ATABİLİR






Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



ERMENİ SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI

Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, misyoner okulları kurulup, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma devri başlamıştır Bazı devletler, Osmanlı devletini bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için, Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir

Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri "ıslahat" adı altında bir yandan Osmanlı devletinin iç işlerine karışırken, bir yandan da Ermenileri Osmanlı yönetimine karşı teşkilatlandırmışlardır Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliselerinin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır

Türklerin iyi tutumuna karşın, yabancı devletlerle işbirliğine girmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler, Batının desteğini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği" iddiasını dile getirmeye başlamışlardır

Islahat Fermanı ile müslümanlar ve gayr-i müslimler hukuk önünde eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Rusya'dan, "işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" istemişlerdirErmenilerin bu talebi, Rusya tarafından kısmen kabullenilmiş, Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Yeşilköy, eski adıyla Ayastefanos Anlaşması ve daha sonraki Berlin Anlaşması’yla Ermeni sorunu uluslar arası bir boyuta taşınmıştır Böylece, Türkiye’yi bölmek isteyen yabancı güçler, Türk-Ermeni ilişkilerine müdahale etmeye başlamışlardır

İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı devletini yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da işte bu politikanın propaganda ürünüdür!


ERMENİ İSYAN VE KATLİAMLARI

Berlin Antlaşması'nın imzalanmasını izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı devleti üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Kilikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır

İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir Doğu Anadolu'daki İngiliz Konsolosluklarının sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir

Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikâyeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır

Osmanlı Ermenilerini, içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak; 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır Bu komitelere, “Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterilmiştir

İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki izlemiştir Bu ayaklanma girişimlerinin ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır

İlk isyan 1890'daki Erzurum’da gerçekleşti Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir

1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da, 517955 bin Türk, Ermeniler tarafından katledilmiştir Sayısı tespit edilemeyenlerle birlikte bu rakam 2 milyonu bulmaktadır(1)

Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir

Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür

İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek daha geniş çapta bir uluslar arası sorun niteliğine büründürülmüştür Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, “Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak” olduğunu kaydetmektedir

Öte yandan büyük devletlerin diplomatik ve konsolosluk temsilcilikleri Anadolu'nun her köşesine dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte, Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır

DİPNOTLAR

1) Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, TC Başbakanlık Devlet Arşivleri, Yayın No: 23, 24, 34, 35





24 NİSAN 1915

Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında, Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine “Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmiştir Ancak, olayların durmak yerine giderek yoğunlaşması, savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına yönelik saldırıların artması ve ordunun bir çok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacı doğmuştur

Bu nedenle, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır Tutuklular Ankara ve Çankırı hapishanelerine yollanmıştır Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve yer değiştirme uygulamasıyla hiç bir şekilde ilgili değildir

Osmanlı hükümetinin bu kararı üzerine harekete geçen Eçmiyazin Katogikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı’na şu telgrafı göndermiştir:

"Sayın Başkan, Türk Ermenistanı’ndan aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir terör, Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum

Kevork,

Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu(1)"

Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları izledi Bütün olup biten, yasadışı Ermeni komitelerinin kapatılması ve elebaşlarının tutuklanmasıdır Fakat Ermeniler olayı bir "katliam" gibi göstermeye, ABD ile Rusya’yı kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır

DİPNOTLAR

1) Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 210




YER DEĞİŞTİRME KANUNU VE UYGULAMASI

YER DEĞİŞTİRMENİN NEDENLERİ
Ermeni isyanları ve katliamları karşısında Osmanlı Hükümeti, öncelikle bölgesel tedbirlere başvurmuş ve olayları yerinde bastırmayı ve savunma durumunda kalmayı tercih etmiştir Ermenilerin silahlarıyla firarlarına, dini liderlerinin isyanlardaki büyük rollerine rağmen, Hükümet bu isyanları münferit bazı teşebbüsler şeklinde kabul etmeyi uygun bulmuştur Aynı zamanda başta Ermeni Patriği ve Ermeni milletvekilleri olmak üzere, komitelere ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerine yeni karışıklıklar çıkması durumunda "ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda kalınacağı" anlatılmıştır

Osmanlı hükümetinin bu gayretleri belgeleriyle sabittir Fakat daha savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir Ermenilerin eylemleri, Osmanlı orduları cephede savaşırken, "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plâna uygun yürütülmüştür Ancak, Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir

Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer bölgelere yayılmıştır Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "müslüman halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "Bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlar”dır

Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmiştir Artık devletin varlığını ağır bir şekilde tehdit bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermekteydi

Osmanlı devletinin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları, Fransızca, Rusça ve Ermenice şifreli yazışmaların ele geçirilmesi gibi gelişmeler, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını gösteren en önemli kanıtlar olmuştur

Osmanlı hükümeti, isyan ve katliamlara karşı güvenlik tedbirleri almakla beraber, “Yer Değiştirme Kanunu”ndan önce de, bu tedbirlerin yeterli olmadığı durumlarda Ermenileri başka yerlere yerleştirme yoluna gitmiştir Ancak bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini doğuran olay, Van Ermenilerinin isyanı olmuştur Çevredeki Ermenilerin, Osmanlı devletinin savaşa girdiği tarihlerde Van'da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır

Ermenilerin başlattıkları isyanlar, -katliamlar ve tahriplerin dışında- Rusların bir ay içinde Van, Malazgirt ve Bitlis'i işgali ile sonuçlanmıştır Van örneği, Türk ordusunun daima arkadan vurulacağını ve ihanete uğrayacağını göstermiştir Bu durumda hükümet, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan bazı Ermenilerin, “yer değiştirmelerine” karar vermek zorunda kalmıştır

İtilaf Devletleri ve Rusya ile birlik olan Ermenilerin başlattıkları isyan ve katliamlar savaşın kaderini etkileyecek noktaya ulaşınca, Başkomutan Vekili Enver Paşa duruma bir çare bulmak amacıyla, 2 Mayıs 1915'te İçişleri Bakanı Talat Paşa'ya bir yazı göndererek, "Van bölgesindeki isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir halde bulunan Ermenilerin, isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmaları gerektiğini” bildirmiştir

Bunun üzerine Talat Paşa, 23 Mayıs 1915’te, 4 Ordu Komutanlığına bir şifre göndererek, “Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermenilerin, Musul vilâyetinin Güney kısmı, Zor sancağı ve Merkez hariç olmak üzere Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerinse Suriye vilâyetinin Doğu kısmı ile Halep vilâyetinin Doğu ve Güneydoğusu'na sevk ve iskân edilmelerini” istemiştir Sevk işlemlerini takip etmek üzere Adana, Halep ve Maraş bölgesine mülkiye müfettişleri tayin edilmiştir

Yer değiştirmeyi zorunlu kılan; Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan Ermenilerin, vatandaşı bulundukları Osmanlı devletini arkadan vurmaları ve isyanlarıdır Kafkas ve İran cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır

Yer değiştirme uygulaması nedense bu gözle görülmek istenmemekte, Ermenistan ve Ermeni diasporası Osmanlı aleyhine olumsuz, yalan ve iftiralarla dolu propagandalar yapmaktadır Halbuki, tarihi gerçek şudur: yer değiştirme kararı ile Osmanlı Devleti, Ermenileri yok olmaktan kurtarmış ve eşine az rastlanır bir şekilde korumuştur Bugün Ermeni milleti varlığını devam ettiriyorsa, bu Osmanlıların iyi niyeti ve başarısı sayesindedir

Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu

Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulamasını o günün şartlarında bir kanuna dayandırmıştır Keyfi bir uygulama değildir Dört maddelik kanun, “savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak tedbirleri” içermektedir Kanunun çıkış süreci şöyledir:

İçişleri Bakanlığı isyancı Ermenilere karşı tutuklama gibi bazı önlemleri alırken, 24 Mayıs 1915'te ortak bir bildiri yayınlayan Rusya, Fransa ve İngiltere hükümetleri, bir aydan beri, "Ermenistan" diye adlandırdıkları Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'da Ermenilerin öldürüldüklerini ileri sürmüşler ve olaylardan Osmanlı hükümetini sorumlu tutacaklarını açıklamışlardır

Konunun bu şekilde uluslar arası bir boyut kazanması üzerine Talat Paşa, yer değiştirme uygulaması hakkında hazırladığı bir yazıyı 26 Mayıs 1915 günü Başvekalet’e (Başbakanlığa) göndermiştir Yazıda, Ermenilerin isyan ve katliamlarına dikkat çekildikten sonra, savaş bölgelerindeki Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verildiği anlatılmıştır Bu durum, Başbakanlık’ça derhal Meclis gündemine getirilmiştir

Başbakanlık, devletin güvenliği için başlatılan yer değiştirme uygulamasının yerinde olduğunu belirtilerek, bunun bir usul ve kurala bağlanmasının zorunluluğunu dile getirmiştir Meclis, aynı tarihte uygulamayı kabul eden bir karar almıştır Böylece 27 Mayıs 1915’te Meclis’ten çıkan “Yer Değiştirme Kanunu”, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir

Kanunun;

1 maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesi",

2 maddesinde "Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların başka bölgelere yerleştirilmesi",

3 maddesinde kanunun yürürlüğe giriş tarihi ve

4 maddesinde de kanunun uygulamasından sorumlu olanlar belirtilmektedir

Görüldüğü üzere kanun; tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik, şiddete karşı bir yetki kanunudur En önemli özelliği ise; “kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemiş veya ima edilmemiş” olmasıdır Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek göçe tabi tutulmuştur

Başbakanlık tarafından 30 Mayıs 1915’te İçişleri, Harbiye ve Maliye Nezâretlerine (Bakanlıklarına) gönderilen bir yazıda, göçün nasıl uygulanacağı ayrıntılı şekilde anlatılmış ve şöyle denilmiştir(1):

“Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir;

Yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri Göçmen Ödeneği’nden karşılanacaktır;

Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazî verilecektir;

Muhtaç olanlar için hükümet tarafından konut inşa edilecek; çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir;

Geride bıraktıkları taşınır malları, kendilerine ulaştırılacak; taşınmaz malları tespit edilecek ve kıymetleri belirlendikten sonra, paraları kendilerine ödenecektir;

Göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir;

Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrıntılı bir tâlimatnâme hazırlanacaktır

Talat Paşa’nın Ermenilerin soykırımını isteyen telgrafı var mıdır?

Ermeniler hakkında alınan tedbirlerin onları imha maksadını taşımadığı, Talat Paşa tarafından her fırsatta dile getirilmiştir Nitekim 29 Ağustos 1915 tarihinde ilgili vilâyetlerin vali ve mutasarrıflarına gönderilen bir şifre telgrafta kullanılan üslup, bunun en açık delilidir Şifrede şöyle denilmektedir:

"Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkarılarak tayin edilen bölgelere sevklerinden hükümetçe takip edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki millî emellerini takip edemeyecek bir hale getirilmelerini temin etmektir Bu kimselerin imhası söz konusu olmadığı gibi, sevkiyat esnasında kafilelerin emniyeti sağlanmalı ve muhacirîn tahsisatından sarfiyat yapılarak iaşelerine ait her türlü tedbir alınmalıdır Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlara veya bu gibi saldırılara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanunî tedbir alınmalı ve bu gibiler derhal azledilerek Divan-ı Harplere teslim edilmelidir(2)"

Talat Paşa’nın verdiği emir böyle olmasına rağmen, sözde Ermeni soykırımı iddiacıları, gerçeği çarpıtmışlar; Talat Paşa’nın Ermenilerin katledilmesine yönelik emir verdiğini ileri sürmüşlerdir Dayanakları ise Aram Andonian adlı bir Ermeni’nin, 1920 yılında Londra’da yayınladığı "Naim Bey'in Anıları/Ermenilerin Tehcir ve Katliamına İlişkin Resmi Türk Belgeleri" isimli kitabıdır Kitapta yer alan ve Talat Paşa'ya atfedilen telgraflar; bir soykırım suçlusu yaratmak amacıyla üretilmiş sahte belgelerdir Bu belgelerin sahteliği, Şinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafından yapılan inceleme sonucunda kanıtlanmıştır(3)



Yer Değiştirme Sırasındaki Uygulamalar

Kanuna göre hazırlanan uygulama emri ile yer değiştirmenin nasıl yapılacağı tüm ayrıntıları ile belli kurallara bağlanmıştır Bu emirde; menkul ve gayri menkullerin nasıl teslim alınacağı, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunların kayda alınması, göç edenlere sıcak ve etli yemek verilmesi gibi konulara dahi yer verilmiştir Uygulama emrinde, menkul ve gayrimenkulun yok edilmesi ya da insanların öldürülmesi yönünde herhangi bir işaret olmadığı gibi; tam tersine uygulamada hata yapanların idam cezasına kadar uzanan ağır cezalarla cezalandırılacağı belirtilmektedir

Yukarıda verilen uygulama emrinden anlaşıldığı gibi, yerleri değiştirilenler taşınabilir mal ve eşyalarını beraberlerinde götürecekler veya bunlar sonra kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları ise açık attırma ile satılacak ve bedelleri kendilerine ödenecektir

Bu esaslar içinde göç ettirilen Ermeni kafileleri, yerleştirilecekleri yerlere gönderilmek üzere, yol kavşakları üzerinde bulunan Konya, Diyarbakır, Cizre, Birecik ve Halep gibi belirli merkezlerde toplanmışlardır

Kafilelerin sevk edildikleri güzergâhlar, göçmenlerin zorluklarla karşılaşmamaları ve güvenlikleri için mümkün olduğu kadar kendilerine yakın yollardan seçilmiştir Güzergâhların seçiminde tren yolları ve “şahtur” denilen nehir kayıklarının bulunduğu yerler tercih edilmiştir

Bir yandan Birinci Dünya Savaşı'nın sürmesine rağmen, yer değiştirmenin düzenli bir şekilde yürümesi ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramaması için azami dikkat gösterilmiştir Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau’ya gönderdiği raporda, “Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu; kalabalık yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir(4)

Eğer Osmanlı hükümeti bir grup insanı yok etme maksadıyla bu uygulamaya girişmiş olsa idi, göç edenlere yolda sağlanacak imkanları, kafilelerin eşkıya baskınlarına karşı korunmasını, hastalara yardım yapılmasını, çocukların korunmasını, geride bıraktıkları menkul ve gayrimenkullerin kayıt altında tutulmasını, etli yemek verilmesine ilişkin kararları uygulamaya geçirmezdi İşte bu nedenlerle, yer değiştirme, Ermenileri yok etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür



Yer Değiştirme Sırasında Yapılan Harcamalar

Yer Değiştirme Kanunu ile yerleri değiştirilen Müslüman, Rum ve Ermeniler ile Anadolu'ya yönelen göç hareketlerine ilişkin ihtiyaçları karşılamak amacıyla, Göçmen Genel Müdürlüğü kurulmuş, bu kurum tarafından göçmenlerin, yerleştirme, geçim ve diğer sorunları çözülmeye çalışılmıştır

Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin, sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır(5)

Göç esnasında oluşturulan kafilelere, vasıta veya binek hayvanı sağlanmış, kadın, yaşlı ve çocuklarla, hastalara özel ilgi gösterilmiştir Dönemin İçişleri Bakanlığınca yayınlanan yönetmeliğin 2 maddesinde, “nakledilen Ermenilerin taşınabilecek bütün mallarını ve hayvanlarını birlikte götürebilecekleri”, 3 maddesinde ise, “yerleştirilecekleri yerlere sevk edilen Ermenilerin yolculuk sırasında canlarının korunması, yiyeceklerinin temini ve istirahatlarının, geçtikleri yerlerde bulunan yönetim makamlarına ait olduğu; bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün memurların sorumlu olduğu” ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır

Deniz yoluyla göç edenlerin o dönemde salgın bulunan sıtma hastalığına karşı korunabilmeleri için kinin dağıtılmış, hastalar için sivil hastaneler yanında askeri hastanelerden de yararlanma imkanı getirilmiştir Göçmenlerden ailelerini yitirmiş olan kimsesiz çocuklar yetimhanelere veya göç edilen yerlerdeki ailelere yerleştirilmiş ve bunların geçimleri sağlanarak meslek sahibi olmaları için eğitim imkanı sağlanmıştır

Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulaması için ciddi harcamalar yaparken, bir yandan da göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve şahıslara olan borçlarını ya ertelemiş ya da tamamen silmiştir Bu arada Amerika'dan Ermeni göçmenlere verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan misyonerleri ve konsolosları tarafından Hükümetin bilgisi dahilinde Ermenilere dağıtılmıştır

Yer Değiştirmeden Önce Ermeni Nüfusu

Ermeni komitacılar ve bugünkü destekçileri tarafından günümüzde en çok istismar edilen ve çarpıtılan konu Ermeni nüfusunun göç öncesi ve sonrasındaki durumudur Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun birkaç katı bir rakam gösterilerek, rakamlar akıl almaz miktarlarda abartılmakta ve sözde soykırım iddialarına dayanak aranmaktadır Verilen rakamlardan bazıları, dünya genelinde bugün yaşayan toplam Ermeni nüfusunu bile birkaç kat aşmaktadır

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusu bazı yabancı kaynaklarda şöyle belirtilmiştir:

Ermeni Patrikhanesi'ne göre 25 milyon

Lozan Konferansı Ermeni Heyeti’ne göre 22 milyon

Fransız Sarı Kitabı'na göre 15 milyon

Britannica'ya göre 15 milyon

İngiliz yıllığına göre 1 milyon

Osmanlı devleti resmi belgelerine göre Ermeni nüfusu ise şöyledir:

1893 Nüfus sayımına göre 1001465

1906 Nüfus sayımına göre 1120748

1914 Nüfus istatistiğine göre 1221850 (6)

Gerek Osmanlı, gerekse Ermeniler ve yabancılara ait istatistikler değerlendirildiğinde, I Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusunun en fazla 1250000 civarında olduğu belirlenmektedir

Osmanlı’daki Ermeni nüfusu hakkındaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde olduğu kesindir Osmanlı devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü, 1892 yılında kurulmuştur Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi Franco adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç Şınabyan isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, 1908-1914 yılları arasında Mehmet Behiç Bey yapmıştır Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanıt olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir



Ermenilerin Yerleştirildikleri Bölgeler

Yer değiştirme uygulaması çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul’un güney kısmı ile Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye’nin doğu kısmı ile Halep’in doğu ve güneydoğusuna yerleştirilmişlerdir

Yeni yerleşim bölgelerinin Bağdat demiryoluna en az 25 km uzaklıkta kurulmasına, Ermeni nüfusunun yöredeki Müslüman nüfusun yüzde 10’unu geçmemesine ve köylerin 50 haneden fazla olmamasına dikkat edilmiştir

Yer Değiştirmeye Tabi Tutulan Ermeni Nüfusu

Yer değiştirme uygulaması sırasında çeşitli yollardan göç ettirilen Ermenilerin ayrıldıkları ve vardıkları yerlerdeki sayıları devamlı şekilde kontrol edilmiştir 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden yeni yerleşim bölgelerine taşınan ve yerlerinde bırakılan Ermeni nüfusun ne kadar olduğu, Osmanlı Arşivi’nin ilgili tasniflerindeki belgelerden şu şekilde derlenmiştir: Buna göre; 438758 kişi yer değiştirme uygulaması çerçevesinde sevk edilmiş, bunlardan 382148’i ise yeni yerleşim bölgelerine sağ salim ulaşmıştır(7)

Görüldüğü gibi, göç ettirilenlerle yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasında 56610 kişilik bir fark bulunmaktadır Bu fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır:

500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2000 kişi Urfa Halep arasındaki Meskene’de; 2000 kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık 5000 ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür Bu kayıp miktarı, Ermenilere karşı, hiçbir şekilde katliam yapılmadığını göstermektedir Katliamın olmadığı yerde ise soykırımdan hiç söz edilemez(8)

Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki, bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir

Kalan 10-16 bin kişinin ise bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan mahalline varmadan tehcirin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur Mesela 26 Nisan 1916’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya’ya, Batı ülkelerine ve Amerika’ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir(9)

Yer değiştirme uygulamasının yapıldığı dönemde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50000’inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere 50000 Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır Gerçekten de, Amerika’da yaşayan bir Ermeni’nin Elazığ’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır(10)

Mektupta, bir kısım Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçırıldıkları ve Amerika’da eğitilen 50000 askerin Kafkasya’ya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı vatandaşı pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkelere dağılmışlardır Mesela ticaret maksadıyla Amerika’da bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni’nin 19 Ocak 1915’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni’nin Amerika’ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir(11)

Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır

1918 yılında, Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa’nın Fransa Dışişleri Bakanlığı Yüksek Yetkili Bakanı Monsieur Gout’a gönderdiği raporda: Kafkasya’da 250000, İran’da 40000, Suriye-Filistin’de 80000, Musul-Bağdad’da 20000 olmak üzere 390000 kişinin Türkiye’den sürgün edildiğini, aslında sürgünlerin toplam sayısının 600-700 bin kişiye ulaştığını ve bunlardan ayrı olarak çöllerde şuraya buraya dağılmış sürgünleri kapsamadığını bildiriyor(12)

Boghos Nubar Paşa’nın verdiği rakamlardan 290 bin kişinin yer değiştirme uygulaması dışında Osmanlı topraklarını terk edenler olduğu anlaşılıyor Dolayısıyla göç ettirilenlerin toplam sayısı olarak verilen 600-700 bin kişiden 290 bin kişi çıkarılacak olursa, yer değiştirmeye tabi tutulan nüfusun 400 bin civarında olduğunu gösteriyor ki, bu da Ermeni delegasyonu başkanının, yer değiştirmenin gerçekleştirilmesi sonrasına, yani 1918 yılına ait verdiği sayılarla, Osmanlı belgelerinde verilen rakamlar arasında büyük ölçüde uygunluk görünmekte ve Ermenilerin iddia edildiğinin aksine sağ salim iskan yerlerine vardıklarını ve dolayısıyla soykırım iddialarının ne kadar dayanaksız olduğu ortaya çıkmaktadır

Bu konuyla ilgili yabancı ve özellikle de Ermeni kaynaklarında şu bilgiler yer almaktadır:

Noradungian Gabrial’in Lozan Konferansı Tali Komisyonu'na sunduğu rapora göre; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin, İran'a 50 bin olmak üzere toplam 695 bin Ermeni 1 Dünya Savaşı döneminde ülke dışına gitmiştir

Ermeni ileri gelenlerinden Hatisov, (daha sonra Ermenistan Cumhurbaşkanı olmuştur), Trabzon Konferansı'na (14 Mart-14 Nisan 1918) katılan Hüseyin Rauf Bey'e gönderdiği mesajda, Kafkasya'da Osmanlı memleketinden kaçan 400 bin Ermeni'nin bulunduğunu bildirmiştir(13)

Ermeni Prof Dr Richard Hovannisian, Ermeni nüfus incelemelerini ortaya koyduğu eserinde; Suriye dışındaki Arap ülkelerinden; Lübnan’a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin, Irak'a 25 bin, Fransa ve Amerika'ya 35 bin Ermeni'nin göç ettiğini belirtmektedir(14)

Ermeniler ve yabancıların verdiği bu rakamlardan hareketle; göç ettirme dışında çok sayıda Ermeni’nin Türkiye’den kendi iradesiyle ayrıldığını göstermektedir Ayrılanlara genel baktığımızda; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin İran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin, Fransa, ABD, Avusturya vd 35 bin olmak üzere, toplam 855000 Ermeni'nin gittiği anlaşılmaktadır

O halde Ermenilerin iddia ettiği gibi bir Ermeni soykırımı veya 2-3 milyon Ermeni’nin yok edilmesi mümkün değildir

Bunun da ötesinde eğer Osmanlı devleti Ermeni tebaasından kurtulmak isteseydi; bunu asimilasyon yoluyla veya savaşı gerekçe göstererek halledebilirdi Oysa Ermeniler, imparatorluk içerisinde Türklerden bile rahat bir yaşam sürmüşlerdir Belirtildiği gibi, Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan Ermeniler, vatandaşı bulundukları Osmanlı devletini arkadan vurmaya başlayınca, yer değiştirme uygulaması zorunlu hale gelmiştir Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır

Ermeni Kafilelerine Yapılan Saldırılar ve Devletin Önlemleri

Ermenilerin yeni yerleşim bölgelerine nakilleri sırasında bazı kafilelere, özellikle Halep-Zor arasında bölge haklı tarafından saldırılar düzenlenmiştir 8 Ocak 1916 tarihli bir telgraftan anlaşıldığına göre; Halep'e bir saat mesafeden Meskene'ye kadar olan yollarda Arap eşkıyasının gasp için yaptığı saldırılar sonucu pek çok Ermeni’nin öldürüldüğü; Diyarbakır'dan Zor'a ve Suruç'tan Menbiç yoluyla Halep'e nakledilen Ermenilerden 2000 kadarının yine Arap aşiretlerinin saldırılarına maruz kalarak soyuldukları anlaşılmıştır Diyarbakır bölgesinde çeteler ve eşkıya tarafından 2000’e yakın kişinin öldürüldüğü; Erzurum-Erzincan arasında 500 kişilik başka bir kafilenin de bazı aşiretlerin saldırısı sonucu öldürüldüğü anlaşılmaktadır

Osmanlı hükümeti, bir yandan cephelerde düşmanla savaşırken bir yandan da kafilelerin emniyetlerini sağlamak için olağanüstü gayret sarf etmiştir Ermeni kafilelerinin sevki sırasında ihmali veya yolsuzluğu görülen görevlileri tespit etmek üzere inceleme heyetleri kurulmuş ve göç bölgelerine gönderilmiştir Bu heyetler, suçu sabit görülenleri Divan-ı Harp’e sevk etmiştir İhmali bulunan görevliler işten el çektirilirken, bir kısmı da ağır cezalara çarptırılmıştır



Yerleri Değiştirilmeyen Ermeniler

Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır 2 ve 15 Ağustos 1915 tarihlerinde ilgili valiliklere gönderilen telgraflarda, Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde, reji idaresinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermenilerin devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmayacakları bildirilmiştir Göçe tabi tutulan sadece devlete baş kaldıran Gregoryan mezhebine mensup Ermenilerdir

Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da göçe tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmıştır Korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında yayınlanan 30 Nisan 1916 tarihli genel bir emirde ise; erkekleri sevk edilen veya askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailelerin Ermeni dışında yabancı bulunmayan köy ve kasabalara yerleştirilmesi, geçimlerinin göçmen ödeneğinden sağlanması bildirilmiştir(15)

Göç Ettirilen Ermenilerin Geri Getirilmesi

Ermenilerin yeni yerleşim bölgelerine gönderilmeleri 8 Şubat 1916’da durdurulmuştur Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin eski yerlerine dönebilmeleri için bir kararname çıkarılmıştır İçişleri Bakanı Mustafa Paşa'nın 4 Ocak 1919'da Başbakanlığa gönderdiği yazıda, dönmek isteyen Ermenilerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere tâlimat verildiği ve gereken tedbirlerin alındığı ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir(16)

Yer Değiştirme Uygulamasının Yurtdışındaki Yansımaları

Yer değiştirmenin yapıldığı bölgelerde bulunan yabancı gözlemciler, Birinci Dünya Savaşı’nın içinde birçok cephede savaşmasına rağmen Osmanlı Hükümeti'nin bu işi büyük bir titizlikle ve iyi bir şekilde yürüttüğünü yazdıkları halde, Batı basını olayları saptırarak vermeyi tercih etmiştir Nitekim Amerika'nın Mersin'deki konsolosu Edward Natan, sevkiyatın son derece düzen içinde yapıldığını raporunda belirttiği halde, İstanbul'daki büyükelçi Morgantau, olayları gerçeklere tamamen ters şekilde ülkesine bildirmiş ve Amerikan basını da bunları Türkler aleyhine kullanmıştır

İran'da bulunan İngiliz konsoloslarının raporları çerçevesinde 1000000 Ermeni’nin öldürüldüğü gibi iddialar İngiliz parlamentosunda tartışılmış ve Türk Hükümeti'nin protesto edilmesi kararı alınmıştır Ayrıca, İngiltere'de Ermeni olayları hakkında yayınlanan "Mavi Kitap"ta Osmanlı ülkesinde bulunduğu savunulan 1800000 Ermeni’den üçte birinin katledildiği iddia edilmiştir



Yabancıların İncelemeleri

Bu konuda ilk inceleme, Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra İstanbul'un işgali sırasında İngilizler tarafından yapılmıştır Savaş suçu işledikleri gerekçesiyle tutuklanan 143 Türk’ü mahkum ettirebilmek için, savaştan galip gelmelerinin üstünlüğünü de kullanarak yaptıkları incelemelerde soykırımın varlığına yönelik bir bilgi ve belgeye ulaşamamışlardır

Sonraki yıllarda soykırıma yönelik uydurmalar durmamış, sahte bilgi ve belgelerle kamuoyu oluşturulmaya çalışılmış, bazı ülkelerin siyasileri de bu oyuna alet edilmiştir 1985’te ABD Temsilciler Meclisi’nin sözde Ermeni soykırımına yönelik bir karar alma çalışması üzerine, 69 bilim adamının 19 Mayıs 1985’te Temsilciler Meclisi’ne sundukları rapor, son derece önemlidir Raporda özetle şöyle denilmiştir(17):

14 yüzyıldan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olarak adlandırılan bölge, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı Nasıl Habsburg İmparatorluğunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır

Türk, Osmanlı araştırmaları ve Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış, aşağıda imzaları bulunan Amerikalı akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin 192 sayılı kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve yanlış olduğu görüşündedirler Çekincelerimiz ‘Türkiye’ ve ‘soykırım’ sözcüklerinin kullanılması konusunda odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında kurulmasıyla sonuçlanan Türk Devrimiyle 1922'de tarih sahnesinden silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, şu anda Güneydoğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da bulunan ve sadece bir tanesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu 25'ten fazla devletin topraklarını ve halklarını bünyesinde barındıran bir devletti Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı zamanında gerçekleşen hiçbir olaydan sorumlu tutulamaz

‘Soykırım’ suçlamasına gelince; bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır Aynı şekilde söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz () Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt edebilmek ve olayların nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları gereken daha birçok belge ve bulgular vardır

Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararındaki gibi ithamları kaçınılmaz olarak Türk halkı hakkında adaletsiz yargılara varılmasına ve belki de tarihçilerin bu trajik olayları anlamakta kaydetmeye başladıkları gelişmeye zarar verilmesine yol açacaktır

Kongre bu kararı kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile karar vermeye çalışmış olacaktır Tarihsel olarak şüpheli varsayımlara dayalı böylesine bir karar, dürüst tarihsel araştırmaya zarar verecek ve Amerikan yasama sürecinin güvenirliliğini sarsacaktır

DİPNOTLAR

1) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), TTK Yayını, Ankara 2001, s S 70 (ŞFR, nr 54/315 (Ek-III)

2) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, age, s S 70 (DH EUM 2 Şube, 68/80)

3) Orel, Şinasi; Yuca Süreyya; Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü, TTK Yayını, Ankara 1983

4) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, age, s S 70

5) Dr Hüsamettin Yıldırım, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara, 2000, s 35

6) Karpat, Kemal H Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of Winsconcin Press, 1985, London

7) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, age, s 76

8) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, age, s 77

9) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, age, s 77

10) DH EUM 2 Şube, nr2F/14

11) Bkz DH EUM 2 Şube, nr2F/94

12) Archives des Affaires Etrangéres de France, Série Levant, 1918-1928, Sous Série Arménie, Vol 2, folio 47’den naklen bkz Bilal ªimºir, Les Departén de Melte et les Allégations Armeniennes, Ankara 1998, p 49

13) Akdes, Nimet Kurat; Türkiye ve Rusya, Ankara, 1990, s 471

14) Hovannisian, Richard, The Ebb and Flow of the Armenian Minortiy in the Arab Middle East, Middle East Journal, Vol 28 no 1 Winter 1974, s 20

15) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, age, s 62

16) Halaçoğlu, Prof Dr Yusuf, age, s 82

17) FEIGL, Erich-, A Myth of Terror: Armenian Extremism: Its Causes and Its Historical Context, Edition Zeitgeschichte-Freilassing, Austria

Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



SOYKIRIM NEDİR?


Yer değiştirme uygulaması Ermeni çevreleri ve hasım devletlerce "Ermeni katliamı ve soykırımı" olarak adlandırılmış ve Osmanlılara karşı büyük bir propaganda kampanyası başlatılmıştır


Oysa soykırım; “ırk, milliyet, etnik ve din farklılıkları nedeniyle insan gruplarının yok edilmesi”dir Bu suç, direkt olarak bir hükümet tarafından veya onun rıza göstermesi ile işlenebilir Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, dünyada soykırım suçunu önlemek ve cezalandırmak için 1948'de "Soykırım Sözleşmesi”ni kabul etmiş ve Türkiye de bu sözleşmeye 1950 yılında taraf olmuştur


Soykırım dendiği zaman Nazilerin, Yahudilere ve diğer etnik gruplara karşı giriştikleri kitlesel kıyım akla gelir 1939-1945 yılları arasında 5-6 milyon Yahudi, 3 milyondan fazla Sovyet savaş tutsağı, birer milyondan fazla Polonya ve Yugoslavya sivil halkı, 200000 civarında Çingene ve 70000 özürlü insanın canına kıyılmıştır İşte soykırım budur


Bunlara ilave olarak, Birleşmiş Milletler'in önleyici yönde sözleşmesi olmasına rağmen, modern çağda da sayısız soykırım olayı görülmüştür


Örneğin, bizzat olayın kahramanı 2 emekli Fransız generalin Le Monde’da yayınlanan itiraflarına göre; Fransızlar 1954-1962 yılları arasında Cezayir’de en az 1 milyon Cezayirliyi katletmiş, 1965-1966 yıllarında Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini öldürmüş, 1975-1979 yılları arasında Kamboçya'da Kızıl Kmerler 17 milyon Kamboçyalı'yı katletmiş, 1994'de Ruanda'da 500000 Tutsi, Hutular tarafından öldürülmüş ve nihayet 1991'den sonra Bosna-Hersek ile Kosova'da binlerce Müslüman Sırp vahşetine maruz kalmıştır


Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda işlenmiştir Ermeni iddialarının ve yalanlarının aksine, 1915 yılında Doğu Anadolu bölgesindeki Ermenilerin daha güvenli topraklara göç ettirilmesi uygulaması, Ermenilerin ve cephelerin güvenliğini sağlamaya yönelik bir harekettir ve soykırımla hiç bir ilgisi yoktur Ermenilerin Doğu Anadolu'da savaş ve göç sırasında kayıplar verdikleri doğrudur Ancak bu kayıplar, Doğu Anadolu'da yaşanan savaş ve isyanlar nedeniyle asayişin sağlıklı olarak sağlanamaması, araç, yakıt, gıda, ilaç yetersizliği, ağır iklim koşulları ile tifüs gibi salgın hastalıklar nedeniyle meydana gelmiştir Hiçbir şekilde kasıtlı ve planlı bir katliam söz konusu değildir


Aslında Ermeniler, geçmişte hakimiyeti altında yaşadıkları devletlere ihanetlerinden dolayı bir çok kez buna benzer göç hareketlerine tabi tutulmuşlardır Sasaniler 379'larda 70000 Ermeni’yi İran'a, Bizanslılar 1025'lerde Doğu Anadolu'daki 40000 Ermeni'yi Sivas ve Kayseri'ye, Memluklar 1250'lerde 10000 kadar Ermeni'yi Mısır'a, 1743'de İranlılar 24000 Ermeni'yi İran içlerine ve 1777'de Kırım'ı işgal eden Ruslar bölgedeki binlerce Ermeni'yi steplere sürmüştür


Tarih boyunca sayısız göç ve sürgün olayına maruz kalan Ermeniler, bunların hiç birini gündeme getirmeden, sadece 1915'te Osmanlı devleti tarafından son derece haklı gerekçelerle yer değiştirmeye tabi tutulmalarını sözde soykırım adı ile sorun haline getirmeye çalışmaktadırlar Bu tavır, maksatlı ve Türkiye'nin bütünlüğünü bozmaya yönelik politikaların bir ürünüdür Bazı ülkelerin, Afrika ve Balkanlarda yaşanmakta olan gerçek anlamdaki soykırım hareketlerine seyirci kalarak, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ve yalanlarına destek vermeleri de bunun en açık göstergesidir



ERMENİ TERÖRÜ


Türkiye açısından Ermeni sorununun önemli bir boyutu da, Ermenilerin Türklere karşı silahlı terör metodolojisini kullanmaya başlamalarıdır Türk devlet adamlarına yönelik bu saldırgan strateji, ilk defa 1905'de II Abdülhamit'e yapılan bombalı saldırı ile başlamıştır Anadolu dışında kurulan Hınçak, Tasnak, Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi halkı silahlı ayaklanmaya sevk eden örgütlenmeler meydana getirilmiştir Bütün bunların sonucunda binlerce Türk ve Ermeni’nin hayatına mal olan isyan hareketleri ülkenin dört bir yanına yayılmıştır




Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından 1965 yılına kadar sakin bir dönem geçirildikten sonra, Ermeni lobisinin desteğiyle terör hareketleri birdenbire tekrar ortaya çıkarılmış, Türk diplomatları öldürülmeye başlanmıştır 1972 yılı sonuna kadar çeşitli ülkelerde 20'ye yakın anıt dikilmiş, basın ve yayın yolu ile karalama faaliyetleri programlı olarak uygulamaya konmuştur


Bu yeni dönemde terörü özendiren, geliştiren, hazırlayan, daha geniş alanlara yayılmasını, ve hedeflerinin çeşitlenmesini sağlayan; terör tim ve grupları oluşturan, yeni örgütlenme çabalarına destek, temas ve ilişkiler ortamı hazırlayanlar, Taşnak ve Hınçak terör örgütleridir Bunların yanında isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan “Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu” örgüt adının kısaltılmış şekli olan ASALA'dır


Geleneksel terör örgütleri içlerinden çıkardıkları terör tim ve gruplarıyla, ASALA ise terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla yeni dönemin terör yaratıcıları olmuşlardır ASALA da manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan almıştır


Ermeni terörü, yurt dışındaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluşlarına yönelik silahlı saldırılar şeklinde kısa zamanda hızlı bir tırmanış göstererek yoğunluk kazanmıştır Bu dönemde, Avrupa ve doğu ülkeleri ile Suriye ve Lübnan'da üsler edinen Ermeniler, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan ile işbirliği içine girerek eylemlerini gerçekleştirmişlerdir


Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir 1984 yılında bölücü terör örgütü PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir Ermeniler ile PKK arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bazı somut örnekler şunlardır:


· Bölücü terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini “Kızıl Hafta” olarak ilan etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak, toplantılar yapmaya başlamıştır


· 8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon yayınlamışlardır Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır Bu uzlaşmadan sonra, 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Türk Başkonsolosluğu’na, 19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları bürosuna yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir


· Bölücü terörist Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından “Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı” onur üyeliğine seçilmiştir


· Ermeni Halk Hareketi’nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur


· 4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir toplantı yapılmıştır


Ermeni-PKK ilişkisiyle ilgili bir başka çarpıcı örnek ise, 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda kullanılan şu ifadelerdir:


· Şimdilik Türkiye'ye karşı sakin tutum gösterilmelidir


· Ermeni toplumu gittikçe büyümekte ve ekonomik yönden güçlenmektedir


· Geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soykırım daha iyi bilinmeye başlanmıştır


· Ermenistan devleti kurulmuştur, her geçen gün toprakları genişlemektedir ve atalarının intikamını mutlaka alacaklardır


· Başta ABD olmak üzere, diğer batılı ülkeler de Karabağ'da sürdürülen savaşta Ermenileri haklı bulmaktadırlar Bu fırsatı değerlendirmek gerekir Karabağ'da savaşan Ermeni gençlerine yenileri katılacaktır


· Türkiye'de -PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek- iç savaş devam edecek, Türk ekonomisi sıfır noktasına gelecek ve vatandaşlar baş kaldıracaklardır


· Türkiye bölünecek ve bir Kürt devleti kurulacaktır


· Ermeniler Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeli ve Kürtlerin mücadelelerini desteklemelidirler


· Bugün Türklerin elinde olan topraklar, yarın Ermenilerin olacaktır


Özetle; Ermeni terör örgütlerinin müşterek amacı; her fırsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak "Bağımsız Büyük Ermenistan"ı kurmaktır Bugün devlet olma özelliğini de elde eden Ermenilerin, söz konusu isteklerinin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir



BUGÜNKÜ DURUM


Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, 23 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye'ye yönelik "sözde soykırım" iddialarını bir devlet politikası haline getirmiştir Ermeniler, zulme ve haksızlığa uğramış bir toplum imajı yaratarak, başta ABD ve Fransa olmak üzere belli başlı devletleri ve uluslar arası kuruluşları, Ermeni davası lehine çekmeye çalışmaktadırlar


Soykırım iddialarının kabulü ve tesciline bağlı olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son aşamada ise Türkiye sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarının, “Batı Ermenistan”ın iadesini sağlayarak Büyük Ermenistan'ı kurmak yönünde bir siyaset izlemektedirler


Nitekim Ermenistan Parlamentosu’nca 23 Ağustos 1990'da kabul edilen bildiride; "Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan'da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslar arası kabul görmesi çabasını destekler" maddesine yer verilmiştir


Sözde soykırımın tanınmasını hedefleyen girişimler, birçok ülkede yoğunlaşmış, bu ülkelerde ardı ardına soykırım anıtları dikilmiş, hatta bazı ülkelerin okullarında “sözde soykırım” ders olarak okutulmaya başlanmıştır


Türk-Ermeni ilişkileri Ter-Petrosyan yönetiminde nispeten ılımlı bir havada geçmiştir Ancak Nisan 1998'de Taşnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan'ın cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte aşırı milliyetçi hareketler serbest bırakılmış ve Ermenistan, Türkiye ile ilişkilerinde sertlik yanlısı bir politika izlemeye başlamıştır Koçaryan, yapmış olduğu resmi bir açıklamada; "soykırımı hiçbir zaman unutmayacaklarını, dünyaya bu trajediyi hatırlatmak durumunda olduklarını, soykırımın cezasız kaldığını, uluslar arası tanıma ve kınamanın layık olduğu şekilde gerçekleşmediğini" ifade etmiş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 53 oturumunda da bilinen iddialarını tekrarlayarak, Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan tarafından abluka altına alındığı savunmuştur


Koçaryan gibilere en güzel cevabı şüphesiz, Türkiye'de yaşayan Ermeni cemaati vermektedir 7 Ekim 2000 tarihinde yayınlanan Ceviz Kabuğu adlı TV programında konuşan Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan soykırım iddiaları ve yer değiştirme uygulaması hakkında unları söylemektedir:


"Soykırım ve tehcir (bir yerden alıp başka bir yere götürmek) farklı anlamlara gelir Emperyalistlerin oyunları, Ermeni idarecilerin apolitik düş öncüleri (medya, kiliseler, din adamları) bütün bu olaylara sebep olmuştur Patrik ruhani bir liderdir, siyasi konularda patrikten görüş alma gibi bir yanlış yapılıyor Emperyalist güçler ASALA ve PKK'nın arkasında olmasaydı onlar ne yapabilirlerdi? Yer değiştirme meselesinde Almanya'nın İstanbul'a baskısı vardı Burada Almanya'nın, yerleşik düzeni sarsmak ve Bağdat demiryolu mevzusunda ekonomik menfaatlerini sağlama almak amacı vardı(1)"


Kevorkan'ın "asimilasyon" iddiaları hakkındaki görüşleri ise şöyledir:


"Bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza ettikleri ülke Türkiye'dir Yurtdışındaki, Diasporadaki Ermeni, ismini değiştirerek mücadeleye giriyor Çünkü oralarda, bir kültür ağırlığıyla, o insanların kültürünü eritmek var Bugün Türkiye'nin aleyhine konuşulan Diasporadaki Ermeniler çok iyi biliyorlar ki, Amerika'nın belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri İngilizce yapılıyor, Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar


Bunu söylediğin zaman kötü kişi oluyorsun Biz onun için Türkiye'deki Ermeni vatandaşlar olarak üzüntümüzü dile getiriyoruz Ne için? Atatürk'ün emanet ettiği Kuvay-i Milliye ruhuna bir haksızlık yapılmaktadır Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur PKK, ASALA, bu kararname, bütün bunlar dışarıdakilerin oyunu Biz Türkiye'deki vatandaşlar olarak bir haksızlık yapıldığını düşünüyoruz Ermeniler eğer akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar(2)"


Türkiye Ermeni Patriği II Mesrob ise, 22 Mayıs 1999'da İstanbul Hilton Oteli'nde düzenlenen bir resepsiyonda yaptığı konuşmada, sözde Ermeni iddialarının pek çoğunu çürüten şu mesajları vermiştir:


"İstanbul Ermeni Patrikliği'nin kuruluşu tarihte eşine rastlayamayacağımız bir olaydır Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de Batı Anadolu'daki Ermeni Piskoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir


Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü Yeni bir binyıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz


İmparatorluk sınırları içindeki Ermeni toplumunun hayatını onun örf ve adetlerine göre düzenleyen Fatih Sultan Mehmet'i, onun doğrultusunda ülkeye hizmet eden devlet adamlarını ve 1461'deki ilk İstanbul Ermeni Patriği Bursalı Hovagim'den başlayarak bu makama sadakatle hizmet eden 83 patriğimizi sevgiyle ve minnetle anıyoruz


Biz Türkiye Ermenileri, ülkemizde yaşayan en kalabalık Hıristiyan cemaati olarak 75 yılını coşkuyla kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık geleceğine tüm kalbimizle inanıyor ve yarınlara ümitle bakıyoruz(3)"


Taşnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan, Ermeni Devleti’nin başkanı olduktan sonra “4 T Planı”nın uygulanmasına hız verilmiştir Nihai hedef, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne yöneliktir ve onu parçalamayı öngörmektedir Bu strateji, geçmişteki üç-beş Ermeni örgütünün hedefi olmaktan çıkmış, bugünkü Ermenistan’ın da ülküsü halini almıştır Eğer bugünkü Ermenistan’ın en önemli üç belgesine bakarsak bu durumu açıkça görürüz


Bunlar “Bağımsızlık Bildirgesi”, “Bağımsızlık Kararı” ve 1995 yılında kabul edilen “Ermeni Anayasası”dır Ermenistan Sovyet sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin 23 Ağustos 1990 tarihli “Bağımsızlık Bildirisi”nin 12 Maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslar arası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir” denilmektedir


Ermenistan Parlamentosu, 23 Eylül 1991 tarihinde aldığı bağımsızlık kararında aynı konuyla ilgili olarak “Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’ne sadık kalacağını” beyan ve taahhüt etmiş, 1995 yılında kabul edilen Ermeni Anayasası’nda ise “Ermenistan’ın bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı” bir anayasa hükmü haline getirilmiştir


Dolayısıyla olmayan bir soykırımın kabul ettirilmesi ve Batı Ermenistan olarak nitelendirilen Türkiye’nin doğusundan toprak talebi, gizli bir emel olmaktan çıkmış, belki de bir başka ülke anayasasında rastlanılmayacak şekilde, resmen dünyaya açıklanmıştır Anayasadan ayrı olarak haritalarla bu durumun propagandasını yapmaktadırlar


Ermenistan’ın bu yayılmacı politikası karşısında, NATO ve AGİT’in anlaşma metinlerine bakmak gerekecektir Her iki kuruluş ve bu kuruluşların temel mantığını oluşturan belgeler, üye devletlerin toprak bütünlüğünü teminat altına almaktadır


Bilindiği gibi NATO bir askeri pakttır Ancak, AGİT’e temel teşkil eden Paris Şartı’na bakacak olursak;


Birleşmiş Milletler Yasası ile yüklendiğimiz mükellefiyetler ve Helsinki Nihai Senedi’nin getirdiği taahhütlere uygun olarak, herhangi bir ülkenin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinde bulunmaktan ya da bu belgelerin ilke ve amaçlarıyla bağdaşmayan bir tarzda eylemde bulunmaktan sakınacağımız taahhüdünü tekrarlarız Birleşmiş Milletler Yasası ile yüklenilen mükellefiyetlere uymamanın, uluslar arası hukukun ihlali olduğunu hatırlatırız


hükmünü görürüz


Bu madde de olduğu gibi, her iki organizasyonun mantığı açık iken, diğer tarafta “Türkiye’den toprak talep eden” ya da Türkiye toprağını “Batı Ermenistan” olarak yorumlayıp Anayasası’na koyan bir ülkeye yönelik NATO ve AGİT üyelerinin tavrı tartışılmalıdır Uluslar arası işbirliği tarafların karşılıklı hak ve menfaatlerine saygıya dayalıdır Bir tarafta her iki uluslar arası kuruluşun üyesi olan Türkiye, diğer tarafta Türkiye’nin toprakları üzerinde hak iddia eden ve yayılmacı politika güden Ermenistan


DİPNOTLAR


1) Kanal 6 Televizyon, Ceviz Kabuğu Programı, 7 Ekim 2000)


2) Kanal 6 Televizyon, aynı program


3) 23 Mayıs 1999, Gazeteler




SONUÇ


Tarihte olduğu gibi günümüzde de Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde sözde soykırımı tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir


Ermeni sorununun ortaya çıkışından bugüne kadar, katliamı ve katletmeyi meslek edinen Ermeni terörünün amacı; tarihi gerçekleri tamamen görmezlikten gelerek, sözde Ermeni soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktır Ulaşmak istediği son ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır


Ermeniler ve destekçileri, Büyük Ermenistan rüyasını gerçekleştirmek amacıyla, Ermenilerin göç ettirilmesini soykırım şeklinde istismar eden “Dört T Planı”nı uygulamaya koymuşlardır Bu plan, Ermeni iddialarının dünyaya “tanıtılması”nı, Türkiye tarafından “tanınması”nı, Türkiye’den “tazminat” alınmasını ve nihayet “Batı Ermenistan” olarak adlandırılan “toprak” parçasının Türkiye’den koparılmasını amaçlamaktadır


Ermeni sorunu, Osmanlı devletini parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan ülkelerce ortaya çıkarılmış, bugün ise isimleri değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için sıcak tuttukları temelsiz, yapay ve maksatlı bir sorundur


Bu temelsiz iddia ve iftiralarla çıkar elde edenler, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendi örf-adetlerini ve dinlerini özgürce yaşayan Ermeni asıllı Türk vatandaşları değil; açlıkla karşı karşıya bulunan Ermenistan topraklarından fiziken ve ruhen çok uzakta bulunan diaspora Ermenileri ve oy avcılığı yaparak halkını boş ve tehlikeli emeller uğruna peşinden sürükleyen fırsatçı politikacılardır Bu fırsatçıların, tarihi gerçekleri hiçe sayarak tamamen politik ve ekonomik çıkarlar amacıyla Türkiye’ye yaptıkları haksızlıklara son verilmelidir


Tarihi gerçekleri ve haklı davamızı dünya kamuoyuna anlatmak, her Türk vatandaşının, özellikle de devlet idarecilerimiz, bilim adamlarımız ve basın-yayın organlarımızın vazgeçilmez görevidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



TÜRK ERMENİ İLİŞKİLERİ

Ermeniler; Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşamışlardır Ermenileri Bizans'ın zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşeden, Selçuklu Türkleri olmuştur Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst düzeyde verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulmuştur

Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu'nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu'ya girişlerinden sonra; Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici töre ve inancından yararlanmışlardır Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19 Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, "Ermenilerin altın çağı" olmuştur

Osmanlı Devleti'nin çalışan, liyakatli, dürüst ve üretken her teb'asına sağladığı imkanlardan Gayr-i Müslimler içinde en çok faydalananlar; Ermeniler olmuştur Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka" olarak kabul edilmişlerdir

İstanbul Ermeni Patrikliği'nin kuruluşu tarihte eşine zor rastlanır bir olaydır: Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de Batı Anadolu'daki Ermeni episkoposluğunu, çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi, Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın, başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görülmüştür

"Yeni bir bin yıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz" diyen günümüzün Ermeni Patriği II Mesrob'un sözleri de bu olayın önemini doğrulmaktadır

Nitekim, Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar ve hatta Osmanlı Devleti'nin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler yazanlar bile olmuştur

Ancak Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığı dönemlerde, bazı devletlerin vaatlerine kanan Ermeniler, on binlerce Türk ve Ermeni'nin ölümüyle sonuçlanan isyan ve katliamlara başlamışlardır ve bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır

SELÇUKLU DÖNEMİ TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ



VII yüzyıl sonlarından itibaren Anadolu, Bizans hakimiyetinden çıkarak, önce Emevilerin, onlardan sonra ise X yüzyılın sonlarına kadar Abbasilerin elinde kalmıştır X yüzyılın sonlarında Anadolu'nun tamamına Bizans yeniden hakim olmuştur

Bizans İmparatoru Vasil II, hayatının son yıllarında Kafkaslar'da faaliyet göstermiştir Ermeni Bağratuni hanedanından Gagik I'in (990-1020) ölümünden sonra bu bölgede karışıklıklar çıkmıştır Bu durum Bizans İmparatoru'na başarılı bir müdahale fırsatı vermiştir Gürcistan'ın bir kısmı gibi Van bölgesi de Bizans İmparatorluğu'na dahil olunmuş, Ermeni Ani hanedanlığı ise hayatı boyunca Gagik'in oğlu ve halefi olan İonnas Smbat'a kalmış, onun ölümünden sonra ise aynı şekilde Bizans İmparatorluğu'na katılmıştır

Bizans İmparatorluğu, Ermenilerin yaşadıkları yerleri kendine katmakla kalmamış, aynı zamanda Ermeni tarihçi Urfalı Mateos'un da belirttiği gibi "Ermeni milletinin kumandanlarını kendi ev ve eyaletlerinden çıkarıp götürmüşler"dir

1047-1048 yılında Selçuklu Veliahdı Hasan, Van Gölü bölgesine akınlara başlamıştır Azerbaycan Genel Valiliği'ne atanan İbrahim Yınal, Tuğrul Bey'den aldığı buyruk üzerine, Kutalmış ile birlikte harekete geçerek Eylül 1048'de Pasin Ovası'nda Liparit, Aaron ve Katakalon kumandasındaki Bizans Ordusu'nu bozguna uğratmıştır

Ölen Bizans İmparatoru Konstantin Dukas'ın (Mayıs 1067) yerine geçen karısı ile evlenerek iktidarı ele geçiren Romanos VI Diogenes, Selçuklulara karşı savaşı derhal ele almış, fakat ordusunun aşırı güçsüzleşmesi nedeniyle büyük bir güçlükle de olsa çoğunluğu yabancı asıllı ücretlilerden (Peçenek, Oğuz, Norman, Frank, Ermeni, Slav, Bulgar, Alman, Hazar, Gürcü) oluşan bir ordu toplamıştır

Bizans İmparatoru Malazgirt'e doğru yola çıkmadan önce, harpten dönünce Ermeni mezhebini ortadan kaldıracağına yemin etmiştir Bizans imparatorunun ordusu, 26 Ağustos 1071 tarihinde Sultan Alparslan'ın ordusuna saldırmış, fakat bozguna uğramıştır Bizans İmparatorunu esir alan Alparslan, barış imzaladığı Diogenes'i tahta dönmesi için büyük bir törenle İstanbul'a uğurlamıştır

Uzun yıllar Bizans hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere Bizanslıların nasıl davrandıkları konusunu, o dönemleri yaşayanlardan dinlemiş ve yazmış olan Urfalı Mateos şu şekilde aktarmıştır:
" Onlar (Romalılar) Katogikosu (Haçik'i), mezhebi için türlü işkencelere maruz bırakmışlardır Duyduğumuza göre onlar, onu ateşle tazip etmişler, fakat o, alevlerin içinden sağ ve salim çıkıyordu"
"İki yıl sonra (993-994) büyük Roma dükü, büyük bir ordu ile beraber Ermenilere karşı yürüdü, Hıristiyanların üzerine atılıp onları kılıçtan geçirdi ve esaret altına aldı O, zehirli bir yılan gibi her yere ölüm götürdü ve böylelikle, dinsiz milletlerin yerini tutmuş oldu"

Türkler, Bizanslılarla birlikte kendilerine karşı savaşan Ermenilere nasıl davranmışlardır? Bizanslıların yaptıkları gibi onları hakir mi görmüşler, zulüm mü yapmışlar, yoksa kilise ve manastırlarını mı yakmışlardır? Ermeniler başta olmak üzere, Selçuklu yönetiminde yaşayan bütün gayrimüslim azınlığa gösterilen hoşgörüyü Urfalı Mateos şu şekilde kaydetmiştir:

"539 (27 Şubat 1090-26 Şubat 1091) tarihinde Ermeni Katogikosu Barseg, cihangir sultan Melikşah'ın yanına gitti Katogikos bazı yerlerde Hıristiyanların tazyik edildiğini, Allah'ın kiliseleri ile ruhanilerden vergi istenildiğini ve manastırlarda piskoposların vergi için tazyik edildiğini görüp, İranlıların ve bütün Hıristiyanların âlicenap ve tatlı sultanının huzuruna gidip, bütün bunları ona arz etmeye karar verdi Sultan, senyor Barseg'i huzura kabul edip, ona büyük iltifat gösterdi ve onun arzularını yerine getirdi Sultan, bütün kilise ve manastırları ve ruhanileri vergiden muaf tuttu ve Ermeni katogikosuna fermanlar verip onu iltifatla uğurladı"

Bu ifadelerden de açıkça anlaşıldığı gibi Selçuklu Türkleri, Ermenilere ve diğer gayrimüslim halka Bizanslıların göstermediği hoşgörüyü göstermiş ve onların dinlerini ve sosyal yaşantılarını korumalarını sağlamıştır Bu anlayış, Anadolu Selçukluları döneminde de devam etmiştir Gösterilen tüm bu hoşgörülere rağmen, bazen Ermenilerin Bizanslıların ve Haçlı Seferleri sırasında Haçlıların yanlarında yer aldıkları da bilinmektedir

KAYNAK:
Yıldırım, Dr Hüsamettin; Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000


OSMANLI ERMENİ İLŞKİLERİ

Osmanlı devletinin ilk kuruluş yıllarında Ermeniler, genellikle Çukurova, Doğu Anadolu ile Kafkasya bölgelerinde küçük prenslikler ve beylikler halinde ve dağınık durumdaydılar İran, Bizans, Gürcü, Selçuklu devletleri ve diğer küçük devlet ve beyliklerle karışmışlardı ve bunların yönetimi altındaydılar

Ermenilerin Osmanlılarla ilk ilişkileri, çok azınlıkta bulundukları Anadolu'nun batı bölgesinde başlamıştır Osman Gazi 1324 yılında Bursa'yı devlete merkez yaptıktan sonra, Kütahya'daki Ermenilerin çoğunluğu ve Ermeni ruhani reisliği Bursa'ya nakledilmiştir

Fatih Sultan Mehmet 1453'de İstanbul'u aldıktan sonra Ermenilerin Bursa'daki ruhani başkanı Hovakim'i İstanbul'a getirmiş ve 1461'de yayınladığı bir fermanla Ermeni Patrikliği'ni kurdurmuştur Yavuz Sultan Selim'in 1514-1516'da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'yu fethetmesiyle buradaki Ermeniler de aynı cemaat bünyesine alınarak İstanbul Patrikliği'ne bağlanmışlardır

Tarihlerinde hiçbir devletten ve hükümdardan görmedikleri ilgiyi Osmanlı devletinden gören Ermeniler, Türk milletine samimi olarak bağlanmışlardır Bu yüzden kısa bir süre içinde çeşitli yerlerden İstanbul'a göçen Ermeniler büyük bir cemaat oluşturmuş ve dünyanın en refah içindeki cemaatlerinden birisi haline gelmişlerdir

Fatih Sultan Mehmet'ten Sultan II Mahmud'a kadar 350 yıllık süre içinde Hıristiyanların ve dolayısıyla Ermenilerin dini ve toplumsal işlerine kesinlikle karışılmamıştır "Amira" denilen bankerlerden, tüccarlardan ve devlet memurlarından oluşan Ermenilerin yardımıyla; birçok okul, matbaa, kütüphane açılmış, birçok Ermeni genci öğrenim yapmak ve sanat öğrenmek üzere Avrupa'ya gönderilmiştir Aynı dönemde bu haklardan Rusya yönetimindeki Ermeniler yararlanamamışlardır

Ermeni Patriği Nerses 1876 yılında Vatandaşlık Meclisi Şurası'na sunduğu mektubunda, "Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak korunduysa ve inancını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini koruyorsa, tüm bunlar Türk hükümetinin Ermeni milletine gösterdiği koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir Kader, Ermenileri Türklere bağlamıştır Bundan dolayı Ermeniler, devletin savaş ve ağır sınav günlerinde buna kayıtsızca davranamaz Aksine her zaman oldukları gibi ona yardım etmek zorundadırlar Vatanını seven Ermeni, devlete yardım ederek, Ermeni milletinin hizmet ve yardımının en iyisini görecektir" demektedir Görüldüğü gibi Patrik Nerses, Ermenilerin Osmanlı yönetiminde sahip oldukları haklar sayesinde benliklerini muhafaza ettiklerini belirtmektedir

Osmanlı devleti, Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile yapmayı vaadettiği ıslahatları ilân etmiş, ancak gayrimüslimler verilen yeni haklardan memnun kalmamışlardır Tanzimat ile gayrimüslimlere askerlik mükellefiyeti getirilmiş, devlet memuriyetleriyle idari ve askeri okullara girmelerine izin verilmiştir Buna dayanarak Ermeniler, 1863'de yürürlüğe giren 99 maddeden oluşan Ermeni Milleti Nizamnamesi'ni bir fermanla Babıâli'ye onaylatmışlardır

Osmanlı yönetimindeki diğer gayrimüslim azınlıklar gibi Ermeniler de her zaman birinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşler; askere gitmedikleri gibi, özellikle ticari hayatta kilit noktaları ellerine geçirmek suretiyle, toplum içinde ön plana çıkmışlar, zengin olmuşlardır

Devlete bağlılıkları, Türk adetlerini benimsemeleri, hatta iyi Türkçe konuşmaları, Ermenilerin devlete ait resmi veya özel işlere atanmalarına sebep olmuştur Bu bakımdan 16 yüzyılda Ermeni asıllı Mehmet Paşa gibi vezirlik rütbesine kadar yükselen devlet adamları, 18 yüzyılda Divrikli Düzyan soyundan saray kuyumcuları ve sonradan Darphane bakanları, Sasyan ailesinden saray doktorları, 19 yüzyılda Bezciyan ailesinden Darphane bakanları, Dadyan ailesinden Baruthane bakanları devletin en yüksek kademelerinde görevler yapmışlardır 19 yüzyılda ve Abdülhamit devrinde ve sonrasında ise Ermeni dış işleri görevlileri ve bakanlar bulunmaktadır Ayrıca birçok Ermeni de Osmanlı devlet adamlarına danışmanlık yapmıştır

Ermeniler iddia edildiği gibi soykırıma uğrayan bir topluluk değil, devletin her kademesinde, her meslekte önemli yerler edinmiş bir grup olmuştur

Osmanlı-Ermeni ilişkileri açısından en çarpıcı açıklamalar, bizzat Türkiye'deki Ermeni cemaatinin önderlerinden gelmiştir Ermeni Patriği II Mesrob, 22 Mayıs 1999 günü Hilton Oteli'ndeki resepsiyonda yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştır:

"3 Binyılın eşiğindeyiz İnsanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını kutlamaya hazırlanıyoruz Bunun hepimiz için büyük fırsat olduğunu düşünüyorum Geleceğimizi kıtaların, kültürlerin ve halkların birlikteliği düşüyle tayin etme fırsatı

İnsan hayatına, kişisel hak ve özgürlüklere saygı, adil ve her türlü şiddetten uzak bir dünya hepimizin ortak özlemi

Önümüzdeki bu dönüm noktası yalnızca eşsiz bir fırsat değil, aynı zamanda çetin bir sınav sunuyor bizlere Geride bırakmaya hazırlandığımız 2 Binyıl trajik olaylarla doluydu

Yine de geride bıraktıklarımız arasında hep saygıyla yad edeceğimiz, önümüzdeki binyıllarda da sevinçle kutlayacağımız nice olaylar yok değil

Tıpkı bugün kutladığımız gibi

İstanbul Ermeni Patrikliği'nin kuruluşu tarihte eşine rastlayamayacağımız bir olaydır

Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de Batı Anadolu'daki Ermeni episkoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir

Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü

Yeni bir binyıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz

İmparatorluk sınırları içindeki Ermeni toplumunun hayatını onun örf ve adetlerine göre düzenleyen Fatih Sultan Mehmet'i, onun doğrultusunda ülkeye hizmet eden devlet adamlarını ve 1461'deki ilk İstanbul Ermeni Patriği Bursalı Hovagim'den başlayarak bu makama sadakatle hizmet eden 83 patriğimizi sevgiyle ve minnetle anıyoruz

Biz Türkiye Ermenileri, ülkemizde yaşayan en kalabalık Hıristiyan cemaati olarak 75 yılını coşkuyla kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık geleceğine tüm kalbimizle inanıyor ve yarınlara ümitle bakıyoruz"







KAYNAK:
(1) Çarıkçıyan,Komidos; Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler (1453-1953), İstanbul 1953
(2) British Documents on Ottoman Armenians (4cilt), 1983, 1989, 1990,Türk Tarih Kurumu
(3) Göyünç, Nejat; Osmanlı İdaresinde Ermeniler, 1983-4)
(4) Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi, 1985
(5) Türk Tarihinde Ermeniler (Tebliğler ve Panel Konuşmaları) 9 Eylül Üniversitesi,1985-6)
(6) Şimşir, Bilal; Osmanlı Ermenileri, 1986-7)
(7) Ataöv, Türkkaya; Osmanlı Arşivleri ve Ermeni Sorunu, 1989



BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ

Osmanlıların 1 Kasım 1914'te İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı savaşa girmesi, Ermeni komitelerince büyük bir fırsat olarak görülmüştür Gönüllü alaylar kurarak Rus saflarına katılan Ermeniler, Rus işgal kuvvetleriyle birlikte Doğu Anadolu topraklarına girmişlerdir Ayrıca, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde yeni isyanlar çıkartılmış, Osmanlı kuvvetleri arkadan vurulmuş, sivil Türk halkı büyük bir katliama uğratılmıştır Bu katliam yalnızca Türkleri hedef almamış Trabzon civarındaki Rumlar ve Hakkari çevresindeki Museviler de Ermeniler tarafından katledilmişlerdir

Osmanlı Devleti savaşa girmeden kısa bir süre önce Haziran 1914'te Erzurum'da Taşnaksutyun komitesi toplanmış ve şu kararları almıştır:

"İttihat ve Terakki Hükümeti'nin, Hıristiyan unsurlara ve özellikle Ermenilere karşı eskiden beri takip ettiği iktisadi, sosyal ve idari birbirine zıt politika, baskıyı ve ıslahatı uygulama konusunda gösterdiği aldatıcı hareketleri göz önünde tutan Taşnaksutyun Kongresi, İttihat ve Terakki'ye karşı muhalefet durumunda kalmaya, onun siyasi programını eleştirmeye, kendisine ve teşkilatına karşı şiddetle mücadeleye girişmeye karar vermiştir"

Osmanlı seferberlik ilan eder etmez, Marsilya'da yaşayan Türk Ermenileri 5 Ağustos 1914'de bir beyanname yayınlamışlardır Çeşitli gazetelerde yayınlanan söz konusu beyannameden birkaç cümle şöyledir:

"Rus Ermeniler, Moskova orduları saflarında, kardeşlerimizin cesetleri üzerine yapılan tahkirin intikamını almak için, vazifelerini yapacaklardır Bize Türk tahakkümündeki Ermenilere gelince, hiçbir Ermeni'nin silahı, ikinci vatanımız olan Fransa'ya ve onun müttefik ve dostlarına çevrilmemelidir

()

Ermeniler, kime karşı olduğunu söylemeden Türkiye sizi silah altına çağırıyor; demiryollarının rayları 300000 kardeşimizin cesetlerinden geçen II Wilhelm'in ordularını ezmeye yardımcı olmak için Fransa ve onun müttefiklerinin ordularına gönüllü yazılın"

Savaş başlayınca Ermenilerin Ruslarla işbirliğine giriştiklerini hemen her kaynakta bulabiliyoruz

Bu konuda Philips Price şu ifadeleri kullanmaktadır:

" Savaş patlak verince bu bölgelerdeki Ermeniler (Doğu vilayetleri kastediliyor) Kafkasya'daki Rus makamları ile gizlice temasa geçtiler ve geliştirilen bir yer altı teşkilatı ile bu Türk vilayetlerinden Rus ordusuna gönüllü sevk edilmeye başlandı"

Rafael de Nogales şunları yazmaktadır:

"Savaş fiilen başlayınca, Meclis'teki Erzurum Mebusu Garo Pasdermichan (Pastırmaciyan) üçüncü ordudaki hemen bütün Ermeni Subay ve askerlerle öte tarafa Rusya'ya geçti Kısa bir süre sonra onlarla geri dönerek, köyleri yakmaya, ellerine geçen bütün masum Müslümanları insafsız şekilde kılıçtan geçirmeye başladı Bu kanlı mezalimin zaruri karşılığı, Osmanlı makamlarının, her halde henüz kaçmayı başaramadıkları için, halen orduda bulunan Ermenileri askerlerle jandarmaları silahtan soyutlayarak, onları yol inşaatında ve malzeme nakliyatında kullanılmak üzere iş taburlarına nakletmesi oldu"

Clair Price ise şöyle yazmaktadır:

"1908 Anayasası gereğince Enver Hükümetinin askerlik çağına gelmiş Türkler gibi Ermenileri de silah altına çağırmak hakkı vardı, ama, silahlı bir karşı koyma, özellikle Zeytun'da derhal başladı Doğu hudutları boyunca Ermeniler Rus ordusuna kaçmaya başladılar Enver Hükümeti geri kalanların sadakatinden şüphe ederek onları iş taburlarına sevk etti"

Osmanlı Hükümeti 3 Ağustos'ta seferberlik ilan etmişti Zeytun'lu Ermeniler Osmanlı bayrağı altında bulunmayı istemeyerek kendi subaylarının yönetiminde bir Zeytun Fedai Alayı kurarak bölgelerini korumak istemişler, tabiatıyla kabul edilmeyen bu talepleri üzerine 30 Ağustos tarihinde fiilen isyan etmişlerdir Takip sonunda 60 kadar asi silahları ile yakalanmış ve bir süre sakinlik oluşmuşsa da Aralık ayında, Zeytunlular yeniden mülkiye memurlarına ve jandarmalara saldırmaya başlamışlardır

1915 Mayıs ayına gelindiğinde, Ruslar Doğu Anadolu'da ilerler, İngiliz ve Fransızlar Çanakkale'yi zorlar ve Güney'de kanal harekatı yapılırken, ülkenin iç durumu budur Zeytun, Van ve Muş'ta isyan çıkmıştır Van isyanı, şehrin Rusları tarafından işgaline yol açmıştır Zeytun ve Muş isyanı devam etmektedir Ülkenin her tarafı asker kaçakları ile dolu, her taraf çetelerin saldırılarına maruz, eli silah tutan Türklerin askere gitmeleri neticesinde meydan Ermenilere kalmıştır Devlet bir taraftan savaşırken, bir taraftan da isyanlarla uğraşmaktadır Osmanlı böyle bir durumda tehcir kararı almak zorunda kalmıştır(1)

Türkiye'deki Ermenilerle ilgili olarak savaş içinde alınan bir karar daha vardır ki, Patrikhane'yi ilgilendirir 10 Ağustos 1916 tarihli Takvim-i Vekayi'de neşredilen yeni bir nizamname ile, Türkiye'deki Ermeni Kiliselerinin Eçmiyazin (Vagrsabat: Erivan'ın batısında) ile ilgisi tamamen kesilmiş, Sis ve Akdamar Katogikoslukları birleştirilip, Katogikosluğun merkezi Kudüs'e nakledilmiş ve İstanbul Patrikliği de bu Katogikosluğa bağlanmıştır İstanbul Patriğinin ise ancak mezhepler nezareti ile temas edebileceği hükme bağlanmıştır Nizamname ayrıca Patrik seçimi ve Patrikhane Meclislerine de yeni bir şekil vermiştir(2)

KAYNAK:
(1) Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, sh 193-209
(2) Gürün, age, sh 229
[/FONT]

Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



SEVR VE LOZANDA ERMENİLER

Osmanlı Devleti'nin savaştan yenik çıkmasıyla imzalanan Sevr Antlaşması, Ermenileri bir kez daha umutlandırmıştır Bu antlaşmada Ermenistan'ın özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanınması öngörülmekte, sınırın tespiti ise ABD Cumhurbaşkanı Wilson'ın takdirine bırakılmaktadır Sevr Antlaşması'nı geçersiz kılan ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması'nda ise Ermeniler hakkında hiçbir hüküm yer almamaktadır


1920 yılı sonlarında Doğu Anadolu Cephesi'ndeki Türk ileri harekatının başarılı sonuçlara ulaşması üzerine, Milletler Cemiyeti, İngiliz Temsilcisi Lord Robert Cecil, Ermenilerin durumunu düzeltmek ve Ermenilerden geriye kalanları sözde karşılaşacakları tehlikeden kurtarmak amacıyla gereken önlemleri almak ve Türkiye'de zaman ve şahıslara göre değişmeyen bir durumu yaratmak için öneri vermiş; Genel Kurul da toplantıya çağrılmıştır Bu toplantıda, ilgili hükümetlerle anlaşarak Ermeni sorununu acele bir çözüm bulmak ve Ermenilerle Türkler arasındaki çatışmayı sona erdirmek için bir devletin görevlendirilmesi ve bu konuda bir rapor hazırlanması amacıyla bir komisyon kurulması kararı verilmiştir


27 Şubat 1921'de Londra'da bir konferans toplandı Bu konferansta Ermeni delegelerinden Boghos Nubar ve Aharunyan da dinlenmiştir Her iki Ermeni delegesi de, Sevr Antlaşması'nın yürürlükte kalması için direnmişler ve bunun için pek çok neden göstermişlerdir Ermeni delegeleri, Kilikya için özerklik istemişlerdir Fransız delegesi, Kilikya'daki durumun değiştirmenin güç olacağını, ancak Fransız Hükümetinin buradaki azınlıklara önem vereceğini söylemiştir Konferansın önemli sonuçlarından biri Türkiye topraklarında "bağımsız bir Ermenistan" kurulması yerine, Ermeniler için Doğu Anadolu'da bir "ocak kurulması" kararının çıkmasıdır


Londra Konferansı'nda, Sevr Antlaşması'ndaki hür ve bağımsız bir Ermeni devleti yerine, ortaya ne olduğu belirsiz bir "ocak" sözcüğü çıkmıştır Bu değişik sözcük, Türklerin yönetimi altındaki Ermenilere özerklik sağlamak amacıyla Amerikalı misyonerler tarafından bir uzlaşma şekli olarak ortaya atılmıştır Milletler Cemiyeti, 21 Eylül 1921'de bu ocağın Türkiye'den ayrı ve bağımsız olmasına karar vermiştir


Ermeni delegeleri, "ocak" kararına karşı çıkmışlar; bağımsız, birleşik ve bütün bir Ermenistan kurulması amacını savunmuşlardır 1922 yılında Paris'te toplanan İngiltere, Fransa ve İtalya dışişleri bakanları, 1921 yılı Mart ayında Londra'da toplanan konferansta kurulmasına karar verilen Ermeni yurdunu konuşmuşlardır Milletler Cemiyeti'nin de bu konudaki kararına uyulacaktır Ancak bu tarihten önce, 16 Mart 1921'de Moskova Antlaşması; sonra da Kafkas Cumhuriyetleriyle Türkler arasında 13 Ekim 19121'de Kars Antlaşması; Fransızlarla da 20 Ekim 1921'de Ankara Antlaşması yapılmıştır Kilikya'nın Türklere verileceği anlaşılmaktadır


Lord Curzon, Nisan 1921'de Lordlar Kamarasında; "Kilikya'da çoğunluk İslamlarda ve Türklerde olduğundan, Kilikya'nın Türkler terk edilebileceğini" söylemiştir Bu durum Kilikya'daki azınlıklar adına Paris Barış Konferansı'nda protesto edilmiştir


26 Mart 1922'de İngiltere, Fransa ve İtalya Dışişleri Bakanları, Paris'te bir toplantı yaptılar Sevr Antlaşması'nın Ermenilere tanıdığı haklar kalkmış ve bağımsız bir Ermenistan yerine ilk defa Londra Konferansı'nda milli bir Ermeni yurdu teşkili projesi ortaya atılmıştır İngiltere, bu milli yurdun (ocak) Kilikya'da, Fransızlara göre de Doğu Anadolu'da kurulmasını önermiştir Bu toplantıdan da özetle şu karar çıkmıştır:


"Ermenilerin durumumu, bunların karşı karşıya kaldıkları müthiş felaketler ve müttefik devletlere karşı savaşta yaptıkları yardımlar dolayısıyla göz önünde tutulmalıdır Bu nedenle Ermenilerin korunması ve durumlarına bir çare bulunması için milli bir ocak kurulması amacıyla Milletler Cemiyeti'nin yardım etmesi rica olunur"


Böylece Paris'te toplanan Müttefik Devletler Dışişleri Bakanları, Sevr Barış Antlaşması ve Londra Konferansı isteklerinden ayrılarak işi en sonunda Milletler Cemiyeti'ne aktarmışlardır


Türk ordusunun Garp Cephesi'nde 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan ve 30 Ağustos 1022'deki Başkomutanlık Meydan Muharebesi'yle sonuçlanan zaferinden sonra, 11 Ekim 1922 tarihinde, Mudanya Antlaşması imzalanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti delegeleri, İtilaf Devletleri tarafından 28 Ekim 1922'd6e İsviçre'nin Lozan Şehrinde yapılacak barış konferansına davet edilmiştir


Ermeni sorunu Lozan'da "Azınlıklar Sorunu" arasında görüşülmüştür Azınlıklar için ileri sürülen maddelerin özeti şöyledir:


1 Türkiye'de azınlıklara dil, din ve benzeri konularda bazı haklar sağlanmalı ve bu haklar Milletler Cemiyeti tarafından denetlenmeli

2 Hıristiyanlar askerlik yapmamalı, buna karşılık para olarak bedel vermeli

3 Din ve mezhep ayrıcalıklarının aynen kalmalı

4 Azınlıklar için genel af çıkarılmalı

5 Seyrüsefer serbestliğinin tanınmalı

6 Yerlerinden göç etmiş olan Ermenilerin eski yerlerine tekrar dönmelerine izin verilmeli

7 Ermenilere Doğu Anadolu'da ve Kilikya'da bir yurt verilmeli


Lozan Konferansı'nın 13 Aralık 1922 tarihli toplantısında azınlıkların korunması konusunda İngiliz delegesi Lord Curzon, yaptığı konuşmada şunları söylemiştir:


"Şimdi Ermenilerden söz edeceğim Bunlar yalnız birkaç batından beri karşılaştıkları, medeni alemi dehşete düşüren zulümlerden dolayı değil, fakat gelecekleri hakkında kendilerine verilmiş olan güvence nedeniyle göz önüne alınmaya layıktır


Şimdi bir Sovyet Cumhuriyeti olan Erivan'da bir Ermeni hükümeti vardır Bana söylediklerine göre burada 1250000 nüfus mevcuttur Her taraftan gelen göçmenlerle sıkışıklık artmış ve artık kimseyi alamaz bir hale gelmiştir Diğer taraftan Kars, Ardahan, Van, Bitlis, Erzurum'daki Ermeniler zarar görmüşlerdir


Fransızlar Kilikya'yı boşaltırken buradaki Ermeni halk da korkudan Fransız ordusunu izlemiştir Şimdi bunlar İskenderun, Halep, Beyrut şehirlerinde ve Suriye'nin Türkiye sınırı boyunca dağınık bir haldedir Sanıyorum ki, evvelce üç milyon olan bu Ermenilerden şimdi Anadolu'da 130000 kişi kalmıştır Pek çoğu Kafkasya'ya, Rusya'ya, İran'a ve diğer komşu ülkelere dağılmışlardır () Her halde geleceğin Türkiye'sinde, gerek Anadolu'da ve gerek Rumeli'nde pek fazla bulunacak Ermenilerin güvenlik ve korunmaları için antlaşmaya özel maddeler konulması gerekecektir


Şimdi bir Ermeni yurdu kurulması için gerek Ermeniler ve gerek Ermenileri sevenler tarafından yapılan isteklerden söz edeceğim Ermenilerin kendi topraklarında oturmak istemeleri çok doğaldır Ermenistan Cumhuriyeti toprakları, buna yetmez Bu nedenle Türkiye'deki Ermeniler için, ister kuzeydoğu ve ister Kilikya'nın güneydoğusunda bir arazi verilmesi isteniyor Durum, bu isteklerin yerine getirilmesini evvelkinden daha zor bir hale getirmiştir Fakat biz Türk delegelerinin bu konudaki görüşlerini öğrenmekle mutlu olacağız"


Lord Curzon, bundan sonra bu sorunun ayrıntılarıyla incelenmesi ve kesin önerilerin bildirilmesi için bir tali komisyon kurulmasını istemiştir M Barer ve Marki Garoni de aynı ilkeler üzerinde düşüncelerini söylemişlerdir


Türk delegasyon başkanı İsmet İnönü, diğer konular hakkında ayrıntılı belgelere dayanan açıklamalar yaptıktan sonra, özellikle şu hususları belirtmiştir:


"Türk milleti ve Türk hükümeti, çıkarılan isyanları daima sabrı tükendikten sonra bastırma önlemlerine başvurmuş ve isyancılara karşılık vermiştir Ermenilerin Türkiye'de karşılaştıkları bütün kötülüklerin sorumluluğu, kendi hareketlerine aittir 1909 yılındaki Adana olayları ve yine Dünya Savaşı'nda Anadolu'nun birçok vilayetlerinde çıkarılan isyanlar aynı trajedinin korkunç bir devamıdır Belirtilen olaylardan da anlaşılacağı gibi Osmanlı Devleti içindeki gayri müslim unsurlar, yüzyıllardan beri rahat ve refaha yaşadıkları memleketin yöneticilerinin iyi duygularını suistimal etmedikçe Türkler bunların haklarını hiçbir zaman inkar etmemişlerdir


Türk Hükümeti ve milletinin insanlığa uymayan hiçbir hareketinden bugüne kadar bir şikayet nedeni bulamamış olan Musevi cemaatinin gösterdiği örnek, Rum ve Ermeniler hakkındaki üzücü olayların suçunun bizzat bunlara ait bulunduğunu ispat etmeye yeter Bu nedenle tarih, azınlıklar sorunun iki esaslı etkenin gözden uzak tutulmamasını öğütlüyor


Evvela bazı devletlerin azınlıkları korumak bahanesiyle memleketin içişlerine karışma arzusu konusundaki dış politik etki ve bu suretle arzulanan karışıklığın kışkırtmalar yapmak ve karşılıklar çıkarmak suretiyle meydana gelmesi; ikincisi böylece cesaret verilen azınlıkların bağımsız devlet kurmak için kurtulmaya karşı eğilim ve isteklerinin bilinmesi üzerine meydana gelen iç politik etkenler


Ermenilere gelince: Türkiye'yle Ermeni cumhuriyeti arasında yapılan antlaşmalarla güçlendirilmiş olan ilişkiler, Ermeni cumhuriyeti hükümeti tarafından yapılacak herhangi bir kuşatma olanağını ortadan kaldırmıştır Diğer taraftan Türkiye'de kalmaya karar vermiş olan Ermeniler, iyi vatandaş olarak yaşamanın kesin lüzumunu artık göz önünde bulundurmalıdırlar Sonuç olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi delegeleri şu düşüncededirler:


1 Türkiye'deki azınlıkların durumunun düzeltilmesi her şeyden evvel her nevi yabancı karışmasıyla gelecek kışkırtmaların giderilmesine bağlıdır

2 Bu amaca ulaşmak için her şeyden evvel Türk ve Rum halkının karşılıklı değiştirilmesi gerekir

3 Karşılıklı değiştirme önlemlerinin uygulanmasından hariç tutulacak olan azınlıkların güvenlikleri ve ilerlemeleri için en iyi güvence; gerek kanunlardan ve gerekse Türk vatandaşlığından ayrılmış olan bütün cemaatlar hakkında Türkiye'nin vereceği garanti olacaktır"


Lozan Barış Antlaşması'nda Ermeni sorunlarına değinilmemiş olduğundan hayal kırıklığına uğrayan Ermeni delegeleri, tutulacak yol hakkındaki gerekli konuşmaları yaptıktan sonra, İtilaf Devletleri'nin Lozan'da Ermeniler için gösterdikleri gayretler uygun bir sonuç vermemişse de bu girişimlerin uygun bir zamanda tekrarlanması için politik ilkelerin sürdürülmesine karar alınmıştır Ermeni delegeleri, Lozan'dan ayrılırken konferansa katılan devletlere bir bildiri vermişlerdir Bildiride özetle şöyle denilmektedir:


"Ermeni delegeleri, Lozan Konferansı komisyonlarının açıklamalarından ve basında yayınlanan barış antlaşması projesinden İtilaf Devletlerinin Ermeni sorunlarını yüzüstü bırakmış olduğunu anlamıştır Ermeni sorununun çözümlenmemiş olarak kalmasının Ermenilerin durumunu daha kötü bir hale getirmiş olduğunu göz önüne koymak isteriz


Versay Antlaşması, Sevr Antlaşması, 1921'de yapılan Londra Konferansı ve 1922'deki Paris Toplantılarında Osmanlı İmparatorluğundan bazı azınlıkları kurtarmak ve Ermenilere bir yurt sağlamak için kararlar alınmıştır Savaş içinde, müttefikler tarafından savaşçı bir unsur; savaştan sonra da, müttefik olarak tanınan Ermenilere Lozan'da verilen sözlerin, yapılan vaatlerin yerine getirilmesini sağlayacak bir şey kararlaştırılamamıştır Bu koşullar altında Ermeni delegeleri olarak, Ermeniler namına, devletlerden bir defa daha hak ve adalet yolundaki acılarına bir çare bulunması için bir karar verilmesini rica ederiz Böyle bir barışın doğuda devamlı olmayacağını belirtiriz"


Ermeni Cumhuriyeti Heyeti Başkanı A Aharonyan, 9 Ağustos 1923 tarihinde Milletler Cemiyeti'ne başvurarak Lozan Barış Antlaşması'nda Ermenilerin varlıklarının da kabul edilmediğini söyleyerek, Ermeni sorununun Milletler Cemiyeti'nin gündemine alınmasını rica etmiştir Yine Ermeniler, 9 Ağustos 1923 günü Müttefik Devletlerin temsilcilerine bir protesto göndererek Lozan Barış Antlaşması'nda Ermenilerin göz önüne alınmadığından ve sanki Ermeniler yokmuş gibi imza edildiğinden yakınmışlar; bu antlaşmanın ne barışa ne de hak ve adalete yaramayacağını savunmuşlar ve bu antlaşmaya karşı olduklarını belirtmişlerdir


KAYNAK:

Uras, Esat; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, sh 701-738



LOZANDAN BU GÜNE İLİŞKİLER




Ermeni sorununu tamamen ortadan kaldıran Lozan Anlaşması'nda itilaf devletleri tarafından yüzüstü bırakılan ve Türkiye'deki taleplerini gerçekleştirme şanslarını kaybettiklerini anlayan Ermeniler, yeniden Rusya'ya dönmüşlerdir Türklerle tarihi düşman saydıkları Rusya'nın sıcak denizlere inme politikasını hesaba katan Ermeniler, bu ülkenin her ne şart altında olursa olsun Ermenileri koruyacağını sanmışlardır Bu düşünce üzerine bir program yapan Ermeniler, şu ilkeler üzerine çalışılmasını kararlaştırmışlardır:


1 Sovyet Ermeni Cumhuriyeti'nin içerideki rejimden ayrı olarak, ekonomi ve kültürünü pekleştirmek

2 Bütün dünyaya dağılmış bulunan Ermenilerin milli duygu, dil, din, kültür ve amaçlarını yaşatmak ve korumak

3 Avrupa devletlerinde ve Milletler Cemiyeti'nde Ermeni istek ve iddialarını sürdürmek ve bunun için fırsat kollamak

4 Ermeni halkı ve göçmenleri için hayır kurumlarının yardımlarını sağlamak; anasız ve babasız çocukları yetiştirmek, muhtaç ve hasta olanlara gereken yardımı yapmak


Bu programı uygulamak ve Avrupa'da yaşayan Ermenilerin katkılarını sağlayabilmek için bir örgüt kurulması düşünülmüş; ancak bazı çevreler, komitelerin yeniden işe karışmalarından çekinmişlerdir Buna rağmen Taşnak Komitesi, "Birleşik ve Bağımsız Ermenistan" isteklerini sürdürmüştür


Cumhuriyetin kurulmasından sonra Sovyet Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 17 Aralık 1925 tarihinde bir saldırmazlık paktı yapılmıştır Bu pakt 20 yıla yakın yürürlükte kalmış, ancak 2 Dünya Savaşı'nın patlak vermesi üzerine Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi'ne nota vererek, anlaşmanın geçersiz olduğunu bildirmiştir


Eşzamanlı olarak, ABD'deki Ermeni diasporasının bazı güçlü isimleri bu ülkenin başkanı Harry S Truman'a bir dilekçe vermişlerdir Taşnak komitecilerinin verdirdiği ve eski hesapların karıştırılmaya çalışıldığı dilekçede; dönemin ABD Başkanı Voodrov Wilson'ın 1920'de sınırlarını çizdiği Ermenistan haritasının yeniden kabul edilmesi için ABD'nin Birleşmiş Milletler'e öneri götürmesi istenmiştir


Sovyet Rusya, 2 Dünya Savaşı'ndan sonra Ermenilerle ilgili yeni bir politika izlemeye başlamıştır Bu politikaya göre; Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'nde toplanmak üzere bütün dünyadaki Ermeniler ayaklandırılacak, Türk düşmanlığı düşüncesi yeniden alevlendirilecek ve böylece Doğu Anadolu Rusların eline geçecekti Bu amaçla yoğun bir propaganda çalışmasına girişilmiş, Sovyet Rusya rejiminin iyilikleri sayılıp dökülmüş ve Sovyet Ermenistan'ındaki Ermenilerin mutluluğu abartılarak yayılmıştır Yine aynı amaca uygun olarak, diaspora Ermenilerini aldatmak bulundukları ülkelere ajanlar gönderilmiş, Ermeni dernekleri kurulmuştur Ermeni davasının bir insanlık ve adalet sorunu olduğu ileri sürülerek, büyük devletlerden bu konuda aracı olmaları istenmiştir


Sözü edilen süreçte yürütülen bazı çalışmalar şunlardır:


— 1945 yılı Aralık ayında ABD'nin başkenti Washington'da, Ermeniler tarafından "Adalet" isimli bir Amerikan komitesi kurulmuştur Komünist eğilimli şahısların kurduğu bu komite, bir bildiri yayınlayarak Anadolu'nun Doğu bölgelerinin Ermenistan Cumhuriyetine geri verilmesi ve Wilson tarafından çizilen Türk-Ermeni sınırının uygulanmasını istemişlerdir


— Eçmiyazin (bugünkü Vagrsabat: Erivan'ın batısında) Katogikosu VI Kevork Çörekçiyan, SSCB Devlet Başkanı Stalin, ABD Başkanı Truman ve İngiltere Başbakanı Atlee'ye birer muhtıra vermiştir Bu muhtıralarda, eski iddialar tekrarlanılarak, Doğu Anadolu vilayetlerinin Sovyet Ermenistan'ına katılması istenmiştir


— Rusya'nın Suriye ve Lübnan'daki çalışmaları ise şöyledir: Sovyet Rusya, Suriye ve Lübnan'ın zayıf yönetiminden yararlanarak bu ülkelerdeki Ermeni çalışmalarının yoğunlaşmasını sağlamış, Ermenilere yardım perdesi arkasında onları kışkırtmıştır Sovyet Rusya diplomatları tarafından yönetilen bu çalışmalar için Halep, Şam, Beyrut ve daha bir çok yerde merkezler açılmıştır Aynı çerçevede, öğretmeleri Rusya Ermenilerinden oluşan birçok okul açılmış, bu okullara ajan olarak subaylar da sokulmuştur Bütün bu çalışmaların sonucunda 30 bini Lübnan'da olmak üzere 100 bin kişilik bir Ermeni örgütü meydana getirmiştir Sovyet Büyükelçisi Solod, Moskova eğilimli Ermeni Hrant Devyan başkanlığında bir komünist partisiyle Şam'da "Ermeni Dostlar Derneği'ni kurmuştur Suriye ve Lübnan'daki bu örgütler, "bağımsız bir Ermenistan kurmak vaadiyle Anadolu'nun doğusunu Sovyetler Birliği'ne bağlamak" amacını gütmüşlerdir


— 1946 yılı Ocak yılında Beyrut'a gelen bir Sovyet diplomatı, Lübnan ve Hatay Ermenileri temsilcileriyle ayrı ayrı konuşmuş ve onlara Sovyet Rusya'nın direktiflerini bildirmiştir


— Lübnan Ermeni Komitesi, 16 Mayıs 1946'da BM Güvenlik Konseyi'ne bir telgraf çekerek "Bir buçuk milyon Ermeni'nin öldürülmesiyle sonuçlanan olaylar sırasında Türkler tarafından istila edilen topraklarımıza ve zorla alınan mallarımıza karşılık adı geçen topraklarımızın Sovyet Ermenistan'ına katılmasını istiyoruz" demiştir


— Paris'te faaliyet gösteren Ermenistan savunma komitesi, 1946 yılı Haziran ayında Fransız Dışişleri Bakanlığı ile birlikte dört büyük devletin dışişleri bakanlarına birer muhtıra vererek, Kars ve Ardahan'ın Sovyet Ermenistan'ına katılmasını istemiştir


— Sovyet Rusya, dışarıdaki Ermenileri kandırmaya çalıştığı gibi, içerideki Ermenileri de çeşitli yollardan etki altına almaya çalışmıştır Bu çerçevede, 20 Şubat 1946'da Moskova'daki Politeknik Okulu'nun salonunda Ermeni heyeti delegelerine Ermeni İlimler Akademisi muhabir üyelerinden Civenof'un bir konferans vermesi sağlanmıştır Civenof konferansta, Van, Bitlis, Elazığ, Erzurum, Sivas ve Trabzon illerinin Ermenistan'ın sınırları içinde bulunduğunu savunarak Ermenilerin toptan öldürülmelerinden söz etmiş ve Avrupa'daki büyük devletleri bu olaya seyirci kalmakla suçlamıştır Rusların Ermenilere gösterdiği ilgiyi öven Civenof, Sevr Antlaşması gereğince Ermenilere verilen Doğu Anadolu illerinin daha sonra Türklerin saldırısına uğradığını ve Taşnaksutyun komitecileri tarafından imzalanan Gümrü Antlaşması'yla Türklerin eline geçtiğini söylemiştir


— Milli Ermeni Konseyi, 17 Haziran 1946'da "Ermeni Haklarını Savunma Derneği" isimli bir Amerikan derneğine New York'ta 800 kişilik bir ziyafet vermiş; burada Türkler tarafından zorla ele geçirildiği iddia edilen Doğu Anadolu illerinin Sovyet Ermenistan'ıyla birleştirilmesi amacıyla dünyaya dağılmış bulunan 15 milyon Ermeni'nin BM kuruluna başvurması kararı verilmiştir


— 29 Temmuz 1946'da Erivan'da bir basın toplantısı düzenleyen İngiliz-Sovyet derneği delegelerinden Bochon, Sovyet gazetecilerine şöyle demiştir: "Ermeni tarihini bilen her İngiliz, Ermenilerin çektiği ıstırabı bilir ve onlara sempati duyar Bu yakınlığı, memleketimize dönünce İngiliz kamuoyunun genel görüşü haline getirmeye çalışacağız"


— Amerika'daki Ermenilerin Konseyi, 1946 yılı Eylül ayında, "Ermeniler ne istiyor?" başlıklı bir broşür yayınlamıştır Broşürde, Ermenilerin nüfuslarının çoğaldığı ve Türkler tarafından ele geçirilen toprakların boş olduğu iddia edilerek şöyle denmiştir: "Ermeniler topraklarının kendilerine geri verilmesi için yalnız adaletin yerine getirilmesini istiyorlar"


— Türk-Ermeni Sorunu Savunma Komitesi, 15 Ağustos 1946'da BM'deki 21 milletin delegelerine bir mesajla başvurarak, Ermeni iddialarını BM gündemine getirmeye çalışmıştır


— 24 Nisan 1965'te Fransa'daki Ermeni Kilisesi'nde Mon Senyör Manukyan'ın yönetiminde bir dini tören yapılmıştır Aynı günün akşamında bir yürüyüş düzenleyen Eski Muharipler Derneği, Fransa'daki Meçhul Asker Anıtı'na bir çelenk koymuştur Ertesi gün de Notia Dome Kilisesi'nde bir başka ayin düzenlenmiştir


— "Ermeni Ölülerini Anma Günü" olarak ilan edilen 24 Nisan 1969'da, İngiltere'de yaşayan genç Ermenilerden oluşan bir grup, Türk elçiliğinin önünden geçerek Türkiye'yi protesto etmişlerdir


— Türk düşmanlığı, Amerika üniversitelerinde de kendini göstermiştir Agop Kevorkyan ismindeki bir Ermeni zengini, New York Üniversitesi'ne 30 milyon TL bağışlamak suretiyle üniversitenin "Doğu Enstitüsü"nü kapattırarak yerine "Ermeni Dili ve Tarihi Enstitüsü"nü kurdurmuştur


— Latin Amerika'daki Ermeniler, 24 Nisan 1965'te Brezilya'nın Sau Paulu kentinde Yer Değiştirme Kanunu'nun çıkarılışının 50 Yıldönümü dolayısıyla bir gösteri düzenlemişlerdir Aynı gün, Brezilyalı Ermeniler tarafından kaleme alınan "1915 Ermenilerin Macerası" isimli piyes sahnelenmiştir


— Türkiye Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın ABD'yi ziyaret ettiği 2 Nisan 1967'de The New-Times Gazetesi'ne Ermeni iddialarını savunan bir ilan yayınlanmıştır Amerika Milli Ermeni Komitesi tarafından verilen ilanda; Ermeni sorununun BM gündemine alınması istenmiştir


— Cumhurbaşkanı Sunay'ın Paris gezisi sırasında da bu kez Fransa'daki Ermeniler gazete yoluyla propaganda yapmışlardır Hrant Samuel imzasıyla yayınlanan makalede şöyle denilmiştir: "Paris Ermenileri, General Sunay'ı misafir ederek vatanına karşı hürmet ve saygılarını açıklamışlar; Türk Cumhurbaşkanı'na karşı tezahüratta bulunmuşlardır Yalnız şurasını belirtmek isteriz ki, bu, Ermenilerin Türkiye'den bir istekleri yok demek değildir Durmadan haklı davamıza, sükunet içinde ve siyasi yollardan yürüyerek mücadele edecek ve bir çözüm yolu bulmaya çalışacağız"


— Avrupa gezisine çıkan Patrik I Horen, Kıbrıs'ta Makarios ile görüşmüştür Bu görüşmenin hemen ardından Kıbrıs basınında kışkırtıcı yayınlar başlamıştır Bu sırada merkezi Lübnan'da bulunan Ermeni Ramgavar Partisi, kuruluşunun 45 Yıldönümü dolayısıyla yayınladığı bir bildiride; ulaşmak istedikleri amacın "Ermenilere ait olup, Türkler tarafından ele geçirilen toprakları saptamak; Ermenilerin bağımsızlık ve hürriyet çabalarını yine hür ve demokratik bir anlayış içinde gerçekleştirmek" olduğunu açıklamıştır


— Ermeni komitecileri, kendi varlıklarını ve çıkarlarını koruyabilmek için, bulundukları ülkelerde yürüyüş, konferans ve protestolar yaparken, İstanbul Ermeni Patriği Başpiskopos Şinork Kalusyan, bu tür olaylara karşılık olmak üzere 6 Şubat 1967 ve 4 Nisan 1967'de dünya kamuoyuna birer açıklama yapmıştır Kalusyan açıklamasında, Lozan'dan sonra "Ermeni Sorunu" diye bir şeyin kalmadığını ve gelişmeleri üzüntüyle karşıladığını belirtmiştir


— Lübnanlı Müslüman ve Hıristiyan Araplar, 1969 yılında sözde Ermeni katliamının 54 Yıldönümünü birlikte anmışlardır Lübnan hükümeti, yas tutmaları için 24 Nisan'da Ermeni memurlarına izin vermiştir 24 Nisan 1969'da Türkiye ve İsrail aleyhinde gösteriler yapılmıştır


— Ermenilere yapıldığı iddia edilen katliamın 60 Yıldönümü dolayısıyla Fransa, Amerika, Almanya ve Yunanistan'da büyük gösteriler yapılmıştır Bu gösteriler öncesinde söz konusu ülkelerin hükümetleri Türklerin korunmasına yönelik tedbirler almak zorunda kalmışlardır(1)


— 1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür


Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni'nin 27 Ocak 1973'de Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü", 1975'den itibaren "Örgütlü Ermeni Terörü"ne dönüşmüştür Türkiye'nin dış temsilciliklerine yönelik Ermeni saldırıları, 1980'den sonra yoğunluk kazanmıştır Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir


Bu saldırılarda 42 Türk diplomatı ile birlikte 4 yabancı hayatını kaybetmiş, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu şahıs da yaralanmıştır 1984'ten sonra Ermeni terörü sahneden çekilmiş; yerini, bir süredir işbirliği içerisinde oldukları bölücü terör örgütü PKK'ya bırakmıştır


— 1 Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi, Paris'te 3 - 6 Eylül 1979 tarihinde toplanmıştır Terör örgütü ASALA'nın önemli bir güçle katıldığı ve etkin rol oynadığı Kongre, Fransa'daki Ermeni ihtilâlci güçler üzerinde etkili olmuştur Bu kongrenin amacı; "dünyadaki Ermenilerin bir fikir ve bir bayrak altında toplanması, siyasi ortamın değerlendirilerek toprak taleplerine yönelinmesi" şeklinde özetlenebilir


— 21-28 Nisan 1980 tarihini Kızıl hafta olarak ilan eden PKK ile Ermeniler, 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak birlikte andılar 8 Nisan 1980'de Lübnan'ın Sidon kentinde ortak bir basın toplantısı düzenleyen PKK ve ASALA, bu çakışlarının tepkiyle karşılanması üzerine ilişkilerini illegal alanda gizli olarak yürütme kararı aldılar Bu toplantının ardından 09 Kasım 1980'de Türkiye'nin Strazburg Başkonsolosluğuna, 19 Kasım 1980'de ise THY'nin Roma bürosuna yönelik saldırılar PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenildi


— 1983 Lozan Kongresi, önemli gelişmeler sonucunda toplanmıştır Terör büyük boyutlara vardırılmış, dünya kamuoyu giderek Ermenileri ve teröristleri kınama durumuna gelmiştir Özellikle toplu katliam şekline varan eylemler, Ermenilere en yakın ve destekçi devletleri bile tedirgin etmeye başlamıştır Kongre, "Ermeni siyasi görüşlerini birleştirmek ve tek doğrultuda hareket etmelerini sağlamak" amacıyla böyle bir ortamda toplanmıştır ASALA'nın katılmadığı, şiddet yanlılarınınsa azınlıkta kaldığı kongre sonunda; Taşnak ve ASALA'da bölünmeler görülmüştür


— 7-13 Temmuz 1985'de Sevr'de toplanan ve adına "III Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi" denilen kongrede ise temel amaç, hazırlanan "Ermeni Anayasası"nın kabulü olmuştur Kongrede, Ermenileri dünya çapında temsil edecek bir "Birliğin" oluşturulmasına çalışılmıştır ASALA'nın katılmadığı ve yoğun eleştirilere uğradığı kongrede, Taşnakların temsil niteliği uzun tartışmalara sebep olmuştur


— 04 Haziran 1993'te Batı Beyrut'taki PKK merkezinde, Hınçak Partisi, ASALA ve PKK'nın katıldığı bir toplantı gerçekleştirilmiştir


— 6-9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen toplantılarda Türkiye'yi yakından ilgilendiren önemli kararlar alınmıştır Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu ve Ermeni parti yetkililerinin yanı sıra 150 civarında gencin katıldığı toplantılarda şu kararlar alınmıştır:


* Şimdilik Türkiye'ye karşı sakin tutum gösterilmelidir

* Ermeni toplumu gittikçe büyümüştür ve ekonomik yönden güçlenmektedir

* Geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soykırım daha iyi bilinmeye başlanmıştır

* Ermenistan devleti kurulmuştur; atalarının intikamını alacaklardır ve her geçen gün toprakları genişlemektedir

* Başta ABD olmak üzere, diğer batılı ülkelerin de Karabağ'da sürdürülen savaşta Ermenileri haklı bulmuşlardır; bu fırsat iyi değerlendirilmeli ve Karabağ'da savaşan Ermeni gençlerine yenileri katılmalıdır

* Türkiye'de (PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek) iç savaş devam edecektir; ekonomi sıfır noktasına gelecektir; vatandaş baş kaldıracaktır

* Türkiye bölünecektir

* Türkiye'de Kürt devletinin kurulacaktır

* Ermeniler, Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeli ve Kürtlerin mücadelelerini desteklemelidirler

* Bugün Türklerin elinde olan topraklar, yarın Ermenilerin eline geçecektir

* Bu arada, Lübnan ve diğer ülkelerdeki Ermeni Parti ve kuruluşlarına Ekim-Kasım-Aralık 1992 ayları içinde toplanan paranın büyük bölümü ile Yunanistan'dan veya Yunanistan aracılığı ile temin edilen silahların ve paranın kalan bölümü ile alınan gıda maddelerinin, Karabağ'da savaşan Ermenilere ulaştırmak üzere Ocak 1993 ayı başlarında hava yolu ile Ermenistan'a gönderildiği bilinmektedir


— 1984'ten sonra Türkiye'ye yönelik terör hareketlerini PKK'ya bırakan Ermeni komiteleri, sözde iddialarını Ermeni diasporası aracılığıyla sürdürmeye devam etmişlerdir ABD'nin bazı eyaletleri ve Ermenileri destekleyen başta Fransa gibi Avrupalı ülke parlamentolarından "sözde Ermeni Soykırımı"nı kabul eden yasaların çıkmasını sağlamışlardır Bu süreç halen devam etmektedir


[i]KAYNAK:

(1) Sakarya, Em Tümg İhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, 2 Baskı, sh 439-474

Alıntı Yaparak Cevapla

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları

Eski 07-26-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rus Belgelerinde Ermeni Vahşeti | Ermeni Katliamı Fotoğrafları



ŞEBİNKARAHİSAR OLAYI



Anadolu'da Ermeni isyanlarının yanı sıra pek çok ayaklanma meydana geldi Bunlardan biri 5 Haziran 1915 tarihli Şebinkarahisar olayıdır


Sivaslı Murat (Hamparsum Boyacıyan) adında bir Ermeni çete reisi, 500 kadar adamıyla Şebinkarahisar'ı basmıştır Türk ordusu Doğu Cephesi'nin ana ikmal yolu buradan geçtiği için bölgenin stratejik önemi vardır Ermeniler bu bölgeyi ele geçirdikleri takdirde TSK'nin ikmal ve geri hizmetleri aksayacak, Rus ordusunun ileri harekatı kolaylayacaktır Çeteciler Şebinkarahisar'ın Müslüman mahallesini yaktılar Rastladıkları Türkleri, işkenceler yaparak öldürmeye başladılar Çevreden toplanmış olan asker ve jandarma müfrezelerine de saldırdılar


Bu durum karşısında başka bölgelerden kuvvet tasarruf edilerek Şebinkarahisar'a getirilmiş ve Ermeni isyancılar kuşatılmıştır


Sivas'taki 10 Kolordu Komutanlığından Başkomutanlığa gönderilen 15 Haziran 1915 tarihli mesajda, olayla ilgili olarak şu ifadeler kullanılmıştır:


"Şuradan buradan toplanan 500 kadar Ermeni eşkıyasının Şebinkarahisar'da eski kaleye sığınarak isyan ettikleri öğrenilmiştir Güvenlik kuvvetleriyle çeteciler arasında çarpışmalar olduğu Sivas Valiliğinden bildirilmiştir"


Sivas Valiliğinin 3 Kolordu Komutanlığına gönderdiği 18-19 Haziran 1915 tarihli mesajda ise şöyle denilmektedir


"Şebinkarahisar isyanının bastırıldığı, Ermeniler 800 kadar kadın, erkek ve çoğunun kaleye sığındığı, isyancılardan 200 kadarının silahlı olduğu bildirilmiştir"


KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 227-228



BURSA OLAYI

Ermeni isyan ve olaylarının artması üzerine Adapazarı ve İzmit'teki aramalar sonunda pek çok silah elde edildiğini duyan ve Çengiler, Soloz, Orhangazi, Gemlik, Bilecik bölgelerinde öteden beri hazırlanmış bulunan Ermeni çeteleri, Türk halkına saldırmaya başlamışlardır Hükümeti, jandarmayı ve askeri birlikleri kendilerini izlemeye zorlayarak cephedeki kuvvetleri zayıflatmayı amaçlayan Ermeniler, cephede düşmanla savaşan askerlerin morallerini bozmak yolunu tutmuşlardır


Ellerinde en modern silah ve hatta sıhhi malzemeler bulunan Ermeni çeteleri, İzmit ve Adapazarı'ndan kaçan çetecilerle de birleşerek, 60-70 kişilik gruplar halinde, öteye beriye saldırmaya başlamışlardır Ermeni çetelerinin başında Başpapaz Vekil Barkef, onun sekreteri Sokpas, Bursa Ermeni Okulu Müdürü, kilise hademesi ve diğer din görevlilerinin oldukları belirlenmiştir


KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 239



ADANA OLAYLARI

Adana'da hiç eksik olmayan Ermeni saldırıları, Birinci Dünya Savaşı için yapılan seferberlik çağrısından sonra, daha büyük çapta ve ayrıntılı bir şekilde hazırlanmıştı Bu bölge, hem de Akdeniz kıyılarına, hem Suriye ve Irak Cephelerine çok yakın olduğundan Ermenilerin buralarda yapabilecekleri işler çok etkili olacaktı Önce casusluktan başladılar Bu bakımdan Ermeni komitacıları bölgeyi ilk planda ele aldılar 1 Şubat 1915 tarihinde iki Ermeni, İskenderun Körfezi'nde bulunan bir düşman gemisine sığınarak kendilerine verilen ajanlık görevini yerine getirdiler


2 Şubat tarihinde Dörtyol Ermenilerinden Abraham Salcıyan, Artin ve Bedros adlarındaki üç Ermeni de limandaki düşman gemilerine sığınarak Türk ordusunun kuvveti, askeri düzeni hakkındaki bilgileri düşmana ulaştırdılar


24 Şubat 1915 tarihinde Köşger Torosoğlu ve Öğretmen Agop adındaki şahıslar, düşman tarafından Kıbrıs'tan getirilerek İskenderun'a çıkarıldılar Bunlar, düşman filo komutanından aldıkları yönergeyle birlikte kıyıda yakalandılar Yine, 24 Şubat 1915 tarihinde düşman gemilerine sığınan Ermeniler arasında bulunan Dağlıoğlu Artin, üzerindeki evrakla yakalandı ve askeri mahkemeye verildi


Böylece Ermeni komitacılarının memleketin en can alacak noktalarına nasıl sızdıkları görüldü Ayrıca Saimbeyli, Dörtyol, Kozan ile diğer kazalarda ve Hasanbeyli Bucağı'nda sayısız silah, bomba, dinamit, harita ve bayraklar bulundu


Saimbeyli (Haçin) kasabasında yalçın kayalıkları üzerinde bulunan Ermeni Manastırı'nda din adamları ve Ermeni komitacıları tarafından, bölgedeki mağaralarda depolanmış 200 kilo kadar barut bulundu


KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 239-240



URFA OLAYLARI

Meşrutiyetin ilanından sonra Ermeni komiteleri, Urfa'da da gönüllülerden oluşan bir örgüt kurmuşlar, Doğu Anadolu harekat alanından göç ettirilip bu bölgeye yerleştirilen Ermenileri de kandırmışlardır Bu sırada 1895 yılındaki Urfa isyanında suçlu görülerek Tablusgarba sürülen Meşrutiyetin ilanından sonra affedilerek Türkiye'ye dönen ve kendisini papaz olarak tanıtan bir şahıs, İstanbul Emeni Patrikhanesi tarafından Urfa'ya gönderilmiştir Bu şahıs Ermenilerin isyanını hazırlamış, onlara Türk düşmanlığı aşılamış, silah ve cephane sağlamanın önemini anlatmıştır


Urfa'daki Ermenilerin hazırlığına Ruslar da büyük önem vermişlerdir Çünkü Urfa bölgesi, Doğu Anadolu'dan İskenderun doğrultusunda uzanan anayolun üzerinde bulunmaktadır Urfa bölgesinde isyancılara sekiz on yıl yetecek ölçüde yiyecek depo edilmiştir Van'ın Ruslar tarafından işgali; Ermeni komitacıların kışkırtma ve propagandalarına hız vermiştir Rusların birkaç ay içerisinde Diyarbakır, Siverek üzerinden Urfa'ya geleceklerini ileri sürerek Ermenileri isyana çağırmışlardır


İsyan hazırlıklarında en çok göze batan hususlardan birisi de, Zeytun, Sason, Bitlis, Antep bölgeleri için bir komutan emrinde kullanılmak üzere Maraş'tan Diyarbakır'dan gelen, komitacılara yerli fedailer ve asker firarilerden oluşan bir silahlı kuvvet ile su taşımak, un öğütmek, ekmek pişirmek hasta ve yaralıları bakmak, tüfek temizlemek, emir götürmek, mermi yapmak, konuşmalar yapmak için ekipler kurma başarıları olmuştur


İsyana başlamak için uygun bir zaman beklenirken silah toplanması ve 1894 doğumluların askere alınması sırasında Zeytun, Sason, Haçin, Diyarbakır bölgelerinden kaçan Ermeni askerler de komitacılara katılınca, Urfa'ya 75 km uzaklıktaki Germiş Köyünde ve 19 Ağustos 1915 Perşembe günü de Urfa merkezinde ilk isyanlar başlatılmıştır


Urfa olayının ertesi günü Tellülebyaz-Urfa-Siverek yolunda çalışan hizmet taburunun Ermeni erleri evvelce kararlaştırdıkları gibi subayları ve Türk işçileri öldürmeye teşebbüs etmişlerse de başarılı olamamışlardır Daha sonra Tellülebyaz-Urfa kısmında çalışan bölüğün Ermeni erler, kazma, kürek ve muhafız jandarmalardan ele geçirdikleri silahlarla Yedek Subay İbrahim Hilmi'yi şehit etmişler; dört jandarma eriyle köy muhtarını yaralamışlardır


28 Ağustos 1915'teki bu olaydan sonra 29 Eylül 1915 tarihine kadar sükunet hakimdir Ancak 29 Eylül 1915'te 40 el kadar tüfek atılmış, ertesi günü bu olayın sorumlularını araştırma için Ermeni mahallesine giden polis ve jandarmaya ateş edilmiş ve bir jandarma şehit olmuş, iki jandarma yaralanmıştır Asiler Türk evlerine hücum ederek savunmaya ve saldırıya uygun olanlarını ele geçirmişler, Müslüman ailelerinden büyük-küçük 10 kadını şehit etmişlerdir


Urfa'daki isyan, Ermeni komiteleri tarafından çok iyi planlanmış ve yönetilmiştir Yabancı devletlerin de bu olayda ilgi ve yardımları olduğu saptanmıştır


İsyandan sonra Ermeni çetelerinin ele başları, yine bir kolayını bularak başka bölgelere kaçmışlardır Çatışmanın 16 Ekim 1915'te bittiği aynı tarih ve 7664 sayılı şifreyle 4 Ordu Komutanlığı'nca Başkomutanlığa arz edilmiştir


KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 240-243



FINDIKÇIK OLAYI

Osmanlı hükümetine karşı zaman zaman başkaldıran Zeytun bölgesindeki Ermenilerin başka bölgelere göç ettirilmeleri sırasında Nur Dağları kuzeyindeki araziye dağılan Ermeni çeteleri, Türk köylerine, askeri birliklere ve jandarma müfrezelerine saldırarak yakmış, yıkmış ve öldürmüşlerdir


Bir süre sonra Zeytun, Saimbeyli ve Maraş Ermenilerinden oluşan 600 çeteci, 1915 yılı baharında Maraş ile Bahçe kasabası arasında ve Ayvalık Bucağına 30 km kadar uzaklıkta bulunan Fındıkçık Köyünde toplanarak ayaklanmışlar; bu köyün yanındaki dört Türk köyünü de yakmışlardır Maraş bölgesindeki Ermeniler de isyan merkezi olan Fındıkçık'ta toplanmaya başlamış; köy, iyi bir şekilde savunmaya hazırlanmıştır


Bu arada isyan bölgesine bir jandarma müfrezesi göndermişse de olumlu bir sonuç alınamamıştır Bunun üzerine Islahiye'den 132 Piyade Alayıyla Belen'deki bir piyade taburu ve bir dağ top takımı Fındıkçık bölgesine gönderilerek isyan bastırılmıştır Bu olayda 10'dan fazla Türk köyü yakılmış, yıkılmış ve 2000 kadar Türk, vahşice öldürülmüştür


KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan_; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 243-244



MUSA DAĞI OLAYI

Musa Dağı, Nur Dağlarının eteklerindedir 1000 metre kadar yükseklikte, büyük kayalar ve sık çalılıklarla kaplı sivri ve tek bir blok görümündedir Verfel adında bir Yahudi tarafından yazılan "Musa Dağı'nda 40 Gün" adındaki kitap Amerika'daki Ermeniler tarafından kendilerine yapılan sözde zulümleri belirtmek için sinema filmi haline getirilmiştir I Dünya Harbi'nde çıkan bu olayı, o zaman Halep Valisi olan General Fahrettin Türkkan şöyle anlatır:


"Birinci Dünya Harbi sırasında İtilaf devletlerinin İskenderun Bölgesi kıyılarına bir çıkarma yapacağı sözleri etrafa yaylınca Samandağ Bucağına bağlı yedi Ermeni köyü halkı, hükümete olan vergi borçlarını ödememişler, TSK'nin ihtiyacı için gereken yardımı yapmamışlar ve isyan etmişler ve Musa Dağı'na çıkmışlardır


Bunun üzerine hükümet emirlerine uymaları için asilere memurlar gönderilmişse de Ermeniler, bunları dinlememiş ve silahla karşı koymuşlardır Başka bir çıkar yol bulamayan bölge komutanı Albay Galip, jandarma alayıyla Musa Dağından inen yolları kontrol altına aldırmış ve bizzat kendisi Musa Dağı'na çıkarak son bir defa daha isyancılarla konuşmak istemişse de dağ üzerinde hiçbir kimsenin kalmadığını görmüştür Yapılan incelemede Ermenilerin denize doğru uzanan bir yamaçtan Akdeniz'' indikleri anlaşılmıştır İzleri takip ederek deniz kıyısına kadar inen Albay Galip burada 20-30 kadar hayvan ölüsüyle karşılaşmıştır


Yapılan araştırmada İskenderun kıyılarını gözetleyen bir Fransız harp gemisinin, Musa Dağı'ndan verilen işaret üzerine kıyıya bir sandal göndererek buradaki Ermeni çete başlarını ve diğer isyancıları gemiye taşıdıkları anlaşılmıştır Bu konu, Fransız hükümetinden resmen sorularak doğruluğu öğrenilebilir Daha sonra Musa dağında yapılan araştırmalarda hiçbir insan cesedine rastlanmadığı gibi; yaralı veya hasta bir kimse de bulunamamıştır Bu bakımdan Yahudi asıllı Verfel tarafından yazılan ve bütün dillere çevrilerek dağıtılan ve filme de alınan bu kitabın konusunun tamamen hayali ve uydurma olduğu, Türkler aleyhinde kamuoyunu yanıltmak için bir propaganda niteliği taşıdığı sonucuna varılmıştır"


İşte Musa Dağı olayı budur, böyle olmuştur Amacı, Türkleri kötülemek ve suçlamaktır Fransızlar Birinci Dünya Harbi'nde İskenderun bölgesiyle Halep ve Hatay vilayetlerinin Akdeniz'e en önemli giriş ve çıkış kapısı olarak gördükleri Samandağ bölgesine önem vermişler; hatta bu bölgeye karşı çıkarma harekatı yapma olanaklarını araştırmışlardır Bu amaçladır ki, Fransızlar, İskenderun Şehrinin 6 defa bombalamışlar; bölgenin Hıristiyan halkını ayaklandırarak Osmanlı hükümetini güç bir durumda bırakmak istemişlerse de harbin sonuna kadar böyle bir girişimi uygulamaya cesaret ve fırsat bulamamışlardır


KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 245-246



İZMİT VE ADAPAZARI OLAYLARI
http://wwwermenisorunugentr/turkcari_01htmlRus donanması Karadeniz Ereğlisi'ni top ateşine tuttuğu zaman, bölgedeki Ermenilerin Ruslar yararına casusluk yaptıkları saptanmıştır Özellikle Adapazarı'ndaki Ermeniler, "Ruslar Karadeniz kıyılarına birkaç güne kadar asker çıkaracaklar, buralara gelecekler, o zaman bölgemizde hiçbir Türk kalmayacak" diye açıkça haberler yaymaya ve propaganda yapmaya başlamışlardır Bunun üzerine hükümetin bölgede yaptırdığı arama sonucunda yalnız birkaç tanesi Adapazarı'nı tahrip edebilecek nitelikte çok sayıda patlayıcı madde, tüfek, tabanca, asker ve jandarma elbisesi, pek çok cephane ve dinamit fitilleri bulunmuştur Aynı aramalar İzmit'te de yapılmış, burada da aynı şeyler ele geçirilmiştir


Gerek Adapazarı ve gerek İzmit'te yakalanan ihtilalcilerin ifadelerine göre; Ruslar, Sakarya Nehri ağzı bölgesini bir çıkarma yaptıkları zaman bu silahlar patlayıcı maddeler Türk askeri ve halkına karşı kullanılacaktır Böylece genel bir öldürme, yok etme planı uygulayacaklardır Bir kısım Ermeniler de Türk askeri elbiselerini giyerek Türk ordusunu içinden vuracaklardır Ermenilerin planları ortaya çıkınca komite ele başları Yalova, Bursa bölgelerine kaçmışlar, buralarda karşılaştıkları Türkleri soymuş ve öldürmüşlerdir


Buna karşın Ermeniler her yerde Ermenilerin öldürüldüğü, Ermenilere işkence yapıldığı haber ve dedikodularını geniş ölçüde yaymaya başlamışlardır En sonunda hükümet köklü önlemler almak zorunda kalmış, Ermeni çetelerinden bir kısmı tutuklanmış, diğer bir kısmı da memleketin çeşitli bölgelerine kaçarak kurtulmuşlardır


KAYNAK:

Sakarya, Em Tümg İhsan-; Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur Basımevi, Ankara 1984, s 238



İSYANLARIN GENEL TABLOSU

1890'da Erzurum olayı ile başlayıp 1896 Van isyanı ile biten dönem, Batı dünyasında büyük bir soykırım dönemi olarak gösterilir


Nalbadian, "bu devrede 50000-300000 Ermeni öldürülmüştür" der


Davih Marshall Lang, 1894-96 arasında 200000 Ermeni öldürüldüğünü yazar


Pastırmacıyan'a göre 100000-110000 ölü vardır


Misasskian ise, "En az 300000 Ermeni ölmüştür" diye yazar


Hepsius'un rakamı 88243'dür Ancak bu rakamı nereden bulduğu anlaşılmamaktadır Mesela 1896'da Van'da 20000 kişi ölmüş gösterir Halbuki Van şehrinin içindeki çetelerin çoğu İran'dan gelmedir ve Saadettin Paşa'nın verdiği rakamlardan şüphe etmek için de sebep yoktur Keza Zeytun'da 6000 kişinin öldüğünü yazar Aghasi ise 125 kişi zayiat verdiklerini yazmaktadır İsyan bittikten sonra hastalıkların ölenlerin dahi 3000 civarında olduğu İngiliz dokümanlarında yer alır ki, bu ölümlerin isyan olayı ile ilgisi yoktur


Bliss'in, 1895 rakamı 35032'dir


Komitacı Ermenilerin kurşunları ile ölen Ermenileri de Türkler öldürdü sayılsa bile, 1890'lı senelerde isyanlar ve ayaklanmalar sırasında hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 20000'e bile çıkarmak güçtür


Bu arada aynı dönemde ölen Müslümanların hesabını yapmak da gereklidir Eğer Aghasi'nin "Zeytun'da 20000 Türk öldürdük" sözünü ciddiye alsak, Müslüman kaybı 25000'e yaklaşmış ve Ermeni kaybının iki mislini bulmuş olur Ancak şu muhakkaktır ki, Müslümanların bu iki sene zarfında kaybı 5000'den az değildir Bu Müslümanların çok büyük kısmı durup dururken, üstüne ateş açılarak veya bomba atılarak, sırf geride kalanlar hırsa kapılıp da Ermenilere saldırsın diye öldürülmüşlerdir İşte asıl katliam, asıl cinayet budur


KAYNAK:

Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 167-68


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.