07-26-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Aspendos Antalya Resimli Anlatım
Aspendos Pamphylia şehirleri gibi en parlak dönemine M S ikinci ve üçüncü yüzyıllarda ulaşmıştır Bugün hala bu bölgede görülebilen anıtsal mimarinin büyük bölümü bu altın çağda yapılmıştır Şehir kıyıda olmasa da, Eurymedon (KöGoogle Page Rankingüçay) Nehri?nin kenarında bulunması gemilerin şehre ulaşımını mümkün kılmıştır Bu ulaşım imkanı, Aspendos?un arkasında yer alan verimli ova ve sık ormanla örtülü dağlarla birlikte şehrin gelişiminde belirleyici faktörler olmuştur Şehirde dokunan altın ve gümüş işlemeli duvar halıları, limon ağacından yapılmış mobilyalar ve heykelcikler, yakındaki Kapria Gölü?nden elde edilen tuz, şarap ve özellikle Aspendos?un meşhur atları, Aspendosluların ihraç ettikleri ürünler arasında en başta gelenlerdir Üzüm yetiştirmekle ve şarap tüccarlığı ile tanınmış olsalar da dini törenlerinde tanrılarına şarap sunmayan Aspendoslular, bunun sebebini ?

Eğer şarap yalnızca tanrılara ait olsaydı, kuşlar üzümleri yemeye cesaret edemezlerdi? diyerek açıklamışlardır
Tarihte adından söz ettiren birkaç Aspendoslu vardır Döneminde ünlü bir askeri komutan olan Andromachos, aynı zamanda Finike ve Suriye valisiydi Doğuştan filozof olan Diodorus?un eserleri hakkında bilinen azdır ancak uzun saçları, kirli giysileri ve filozof Cynic takipçilerinin simgesi çıplak ayakları, onun Pythagorus?tan etkilendiğini gösterir
13 yüzyılın başından itibaren, Aspendos, Selçuklu Türklerinin yerleşimlerinin izlerini taşımaya başlar Özellikle I Alaeddin Keykubat?ın hükümdarlığı sırasında tamamen restore edilen tiyatro, Selçuklu tarzında zarif çinilerle süslenmiş ve saray olarak kullanılmıştır
Antalya ? Alanya karayoluna dönen yolun sonunda en görkemli, aynı zamanda işlevsel açıdan en iyi tasarlanmış ve en eksiksiz Roma tiyatrosu örneği ile karşılaşılır Yapı, Yunan geleneğine uygun olarak bir tepedeki bayıra yapılmıştır Günümüzde ziyaretçiler yapıya epey sonra inşa edilen ön cephedeki kapıdan girerler Aslında orijinal giriş, sahne binasının iki ucundaki tonozlu paradoslardandır Caeva yarım daire şeklindedir ve geniş bir diazoma ile ikiye bölünmüştür Yukarda 21, aşağıda 20 oturma sırası vardır
Seyircilerin güçlük çekmeden yerlerine oturabilmesi için dolaşım kolaylığı sağlamak amacıyla giderek yayılan merdivenler yapılmıştır, aşağı bölümde orkestra seviyesinden başlayan merdiven sayısı 10 iken bu sayı yukarıda diazomanın üst başlangıcında 21?dir Daha sonraki bir tarihte yapıldığı düşünülen 59 kemerli galeri, üst caeva?nın bir ucundan diğer ucuna uzanır Mimari açıdan bakıldığında diazomanın tonozlu galerisi üst caeva?yı destekleyen bir alt yapıdır Protokolün genel kuralı olarak caeva?nın her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan localar imparatorluk ailesine ve kendilerini Roma?nın yürek tanrısı Vesta?ya adamış kutsal bakirelere ayrılmıştır Orkestradan başlayıp yukarı çıkarak, ilk sıra senatörlere, yargıçLara ve büyükelçilere, ikinci sıra ise şehrin diğer ileri gelenlerine ayrılmıştır Diğer kısımlar tüm vatandaşlara açıktır Kadınlar genellikle galerinin altındaki üst sıralarda otururlardı Cavea?nın üst kısmındaki oturulacak belirli yerlere yontulmuş isimlerden buraların da belli kişilere ayrıldığı açıkça anlaşılmaktadır Tiyatronun oturma kapasitesini kesin olarak belirlemek imkansız olsa da 10 000 ? 12 000 kişilik oturma kapasitesine sahip olduğu söylenir Son yıllarda düzenlenen Antalya Film ve Sanat Festivali kapsamında tiyatroda verilen konserlerde tiyatroya 20 000 seyircinin alınabildiği görülmüştür
Hiç şüphesiz tiyatronun en dikkat çekici öğesi sahne binasıdır Yığma taştan yapılan iki katlı bu binanın alt katında, sanatçıların sahneye çıkışlarını sağlayan beş kapı vardır Ortada porta regia olarak bilinen büyük kapı ve bunun iki yanında da porta hospitales olarak bilinen iki küçük kapı vardır Orkestranın hizasındaki küçük kapılar ise, vahşi hayvanların saklı tutulduğu yerlere açılan uzun koridorlara aittir Kalan parçalardan, duvarlardaki nişler ve bina formundaki küçük yapıların içine üçgen ve yarım daire biçimindeki küçük süs çatılar (pediment) altında heykeller yerleştirildiği anlaşılmaktadır
Sütunlu üst kattın ortasındaki pediment?te şarap tanrısı, tiyatroların kurucusu ve koruyucusu olan Dionysos?un kabartması vardır Sahne binası cephesinin bazı bölümlerinde görülebilen beyaz sıvanın üzerindeki kırmızı zikzak motifler, Selçuklu dönemine aittir Sahne binasının üst kısmı oldukça süslü ahşap bir çatı ile örtülmüştür
Aspendos?taki tiyatro olağanüstü akustiğiyle de meşhurdur Orkestranın ortasında çıkartılan en ufak bir ses bile en üst sıradaki galerilerden rahatça duyulabilir Zengin bir kültürel mirasın ortasında yaşayan Anadolu asilzadeleri şehirlerle ve onların etrafında bulunan anıtlarla ilgili hikayeler yaratmışlardır Kuşaktan kuşağa aktarılan bu hikayelerden biri Aspendos Tiyatrosu ile ilgilidir Buna göre; Aspendos Kralı, şehre kimin en fazla hizmet sunabileceğini görmek için bir yarışma düzenleyeceğini ve kazananın kızı ile evlenebileceğini ilan eder Bunu duyan sanatkarlar son hız çalışmaya koyulurlar Nihayet karar günü geldiğinde, kral herkesin çabasını bir bir inceler ve iki aday seçer Bu adaylardan birincisi, şehre su kemerleri yolu ile çok uzak mesafelerden su getiren bir sistemi kurmayı başarmıştır İkinci aday ise tiyatroyu inşa etmiştir Kral birinci adaydan yana karar vermek üzere iken tiyatroya bir daha bakması istenir Tiyatronun en üst galerisi civarında gezinirken nereden geldiği belli olmayan bir sesin derinden ve defalarca ?Kralın kızı bana verilmeli ? dediğini duyar Büyük bir şaşkınlık yaşayan kral, sesin nereden geldiğini arar ancak kimseyi bulamaz Bu kişi, tabii ki, yarattığı şaheserin akustiği ile övünen ve sahnede çok kısık bir sesle konuşan tiyatronun mimarının ta kendisidir Sonunda güzel kızı mimar kazanır ve düğün töreni de bu tiyatroda yapılır

|
|
|