07-26-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk Ve Felsefe
Burada yapılacak kısa incelemede, Atatürk’ün bazı felsefi görüşleri ile kendi yönetim ve inkılabına dayanak olan felsefi esaslar ele alınacaktır Mustafa Kemal’in doğuştan önder yaradılışta ve bağımsız bir ruha sahip olduğu bilinmektedir Bu özelliğini kendisi şöyle anlatıyor “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir Ben, milletin en büyük ve atalarımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım Çocukluğumdan bugüne kadar ailemle ilgili bulunan özel ve resini hayatımın her evresini yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir Bence , bir millette şerefin, onurun, namusun ve insanlığın doğup yaşayabilmesi, mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır Ben, yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı olmalıyım ” Mustafa Kemal’in eserinin, kendi yetişme tarzı ve yaradılışıyla ilgisi pek büyüktür O’nun karakterindeki özgürlük ve bağımsızlık vasfı, kısmen inceleme ve araştırmacılarının, daha çok yaradılışının ve geçirdiği deneylerin ortaya çıkardığı felsefi inançların kaynağıdır Şu halde, O’nun kuracağı düzenin toplumsal ve bireysel bağımsızlık ve özgürlük ilkelerini yansıtan bir öğreti ve onun kökeni niteliğindeki bir felsefi inanç olması kadar doğal bir şey yoktur Mustafa Kemal, insanı laik ve özgürlüklerini kısıtlayan, herhangi bir toplum üzerinde diğerlerini kayıtsız şartsız egemen kılan, demokratik yollar dışında bir millete iktidar olma iddiasında bulunan görüşlere, felsefelere: bireylere ve kuruluşlara düşmandır O’nun yönetim ve hedefi, giderek, gelişmek ve olgunlaşmak suretiyle ulusal bağımsızlık ve egemenliğe dayanarak milli iradenin ve meşru temsilcilerinin etki ve yönetimiyle milli ülküleri gerçekleştirmektedir Bu ülküye kaynak olan felsefe, Atatürkçü felsefedir; başka bir deyişle Mustafa Kemal kendi felsefesinin uygulayıcısıdır
SOSYO-PİSİKOLOJİK GÜCÜN HAREKETE GEÇİRİLMESİ
Mustafa Kemal Paşa’nın sosyal gücü oluşturma yolunda neden ince ve ayrıntılı düşüncelerle hareket ettiğini anlamak için, O’nun o dönemde, milletin mevcut padişahlık müessesine ne kadar bağlı olduğu belirtilmeye değer O, bu durumu şöyle anlatır: “Burada, pek önemli noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım Millet ve ordu Padişah ve Halife’nin karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve sadık Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinden yoksun Bu inançla bağdaşmaz görüş ve düşüncelerini açığa vuracakların vay haline!Hemen dinsiz, vatansız, hain, istenmez olur ” O dönemde bir başka önemli nokta da düşman safında yer alan büyük devletlerle başa çıkılamayacağı ve onları gücendirmeme düşüncesiydi Bu düşüncenin sahibi laik kitleleri değil, bazı aydın ve seçkin kişilerdi Milletin, durumu ve gidişhatı hakkında karanlıklar içinde bulunuşu, öncelikle onu uyarmayı ve birlikte harekete geçmeyi gerektiriyordu Mustafa KEMAL’in işgale ve düşmanca hareketlere karşı kamusal tepkinin daha canlı ve somut olarak gösterilmesi için Havza’dan 28 mayıs 1919’da, valilere, mutasarrıflara ve askeri birliklere gönderdiği genelge , milli heyecanı yaymak için ve canlı tutma amacını güdüyordu “İzmir’e ve daha sonra ne yazık ki Manisa’ya ve Aydın’a düşmanın girişi, gelecek tehlikeyi daha açık olarak sezdirmişti Yurt bütünlüğümüzün korunması için, milli tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir Milli yaşayışı ve bağımsızlığı bozan düşmanın yurda girişi gibi olaylardır
|
|
|