Prof. Dr. Sinsi
|
6- 7 Eylül Olayları
6- 7 Eylül olayları Nasıl Başladı - 6-7 Eylül olayları Nelerdir - Atatürk'ün Evi Nasıl Bombalandı - 6-7 Eylül Belgeseli Seyret - 6- 7 Eylül Olaylarında Kaç Kişi Öldü - Atatürk'ün Evinin Bombalanmasının Sebebi Nedir ve Kim Yapmıştır - Azınlıklar Dp'yi Neden Destekledi
'Atatürk'ün evine bomba atıldı' yalanıyla kışkırtılanlar, 6-7 Eylül 1955'te İstanbul'da azınlıkların ev, işyeri ve ibadethanelerini yağmaladı Olaydan sonra binlerce gayrimüslim göç etmek zorunda kaldı
BAŞLARKEN
6-7 Eylül olaylarının 50 yılı nedeniyle Toplumsal Tarih dergisi, 1956 yargılamalarının hâkimi olan amiral Fahri Çoker'in arşivini yayımladı Çoker, arşivindeki fotoğraf ve belgeleri, ölümünden sonra yayımlanmak üzere Tarih Vakfı'na bağışlamıştı 6 Eylül gecesi ve 7 Eylül sabahı Milli Emniyet Hizmetleri ve yabancı gazetecilerce çekilen fotoğrafların büyük bölümü ilk kez yayımlanıyor Çünkü sıkıyönetim tarafından yerli basına sansür getirilmiş, yabancı gazetecilerin fotoğraflarına da el konmuştu Fahri Çoker arşivi Tarih Vakfı'nca kitap olarak yayımlanacak Bu arada Fahri Çoker arşivinden de yararlanarak kapsamlı bir araştırma yapan, Almanya Bochum Ruhr Üniversitesi Tarih Fakültesi'nden Dr Dilek Güven'in '6-7 Eylül' adlı kitabı geçtiğimiz günlerde yayımlandı
Bu dizide, Güven'in Toplumsal Tarih'te çıkan ve kitabının bir özeti sayılabilecek makalesi, yine dergide yer alan Fahri Çoker arşivinden belge, fotoğraflar ve tanıklıklar eşliğinde yer alacak
6-7 Eylül olaylarını çokuluslu Osmanlı devletinden Türk ulus-devletine geçiş döneminde yaşanan sorunlarla ilişkilendirmek mümkündür Farklı etnik grupları barındıran Anadolu'nun homojen hale getirilmesi, Kemalist elit tarafından başarılı bir ulus-devletin vazgeçilmez şartı olarak görülmüş ve yeni kurulan devletin Hıristiyan azınlıklara haklarını garanti etmesine rağmen, 1920'li ve 30'lu yıllarda hükümetler zaman zaman aleni bir asimilasyon politikası gütmüştür Her ne kadar tüm vatandaşların yasal hak ve yükümlülüklerdeki eşitliğinden söz edilse de, günlük hayatta devletin kimlik politikası temelde Türklük üzerinden belirlenmiş, bu yolla millet olma, modernleşme ve Batılılaşma sürecinin ivme kazanacağı ümit edilmiştir
Hükümetin özellikle ekonomi politikası alanında aldığı önlemler, Türk unsurun taşıyıcı öğe olarak düşünüldüğünü gösterir Nitekim 1942 yılında yürürlüğe giren Varlık Vergisi, Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin ekonomideki liderliğine son vermeyi hedeflemiştir
Devletin zorunlu göç ve iskân politikaları da bu homojenleştirme çabalarıyla bir arada değerlendirilmeli, dolayısıyla, 1934'teki, 'Trakya olayları' olarak bilinen ve Yahudileri zorunlu göçe sevk için yapılan saldırılar ile 1930'larda Kürtlere uygulanan iskân politikaları da bu bağlamda ele alınmalıdır Aynı dönemde, 1929-1934 arası Anadolu Ermenilerinin Anadolu'nun merkezlerine ve ardından İstanbul'a göç ettirilmesinin amacı ise gayrimüslimleri tümüyle Anadolu'dan uzaklaştırıp İstanbul'da toplamaktır 1946' da yazıldığı düşünülen bir CHP azınlık raporu bunu açıkça ifade eder Rapora göre, 1950'lere kadar Anadolu, Yahudi ve Hıristiyanlardan temizlenmeli ve sonra İstanbul, Yunanistan'la olan bağları ve nüfusun çokluğu nedeniyle Rumlardan arındırılmalıydı
Seçmenlerin üçte biri
Türkiye'nin 50'li yıllardaki milli politikası 30'lu ve 40'lı yıllardaki politikaların devamı olarak değerlendirilmeli, bu doğrultuda 6-7 Eylül olayları etnik homojenleşme ve milli ekonomi yaratma çabası bağlamında incelenmelidir Çokpartili hayata geçiş sonrası azınlıkların hükümetlerle olumlu ilişkiler geliştirmesi, gayrimüslimlerin seçmen olarak önemsenmeye başlanmasından kaynaklanır
Bu dönemde, İstanbul'da seçmenlerin üçte biri gayrimüslimdir Seçim dönemleri CHP ve DP'nin Varlık Vergisi'nin geri ödeneceği yönündeki vaatleri ise seçim propagandasından ibarettir
Menderes hükümetinin azınlıklara karşı baştaki liberal politikası, gittikçe zorlaşan ekonomik koşullarla değişir ve ilişkiler gerginleşir Özellikle Kıbrıs'taki olaylarla birlikte 1953'ten itibaren gazetelerde Patrikhane ve Rumlara karşı başlatılan kampanya, 6-7 Eylül olaylarından evvel doruğa ulaşır Rumlara yöneltilmiş gibi görünen saldırı, aslında tüm azınlıkları içine almaktadır, 'Rum' burada sadece bir örnektir Gazetelere göre asıl suçlu, Türkleri provoke eden gayrimüslimlerdir 6-7 Eylül olaylarının sadece Kıbrıs'la ilgili olarak Rumlara yapılmış bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'nin Ermenilere, yüzde 12'nin Yahudilere ait olması, hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğramasıdır
İşyerleri Müslümanlara
Bu olaylar devletin hedefine uygun bir göç dalgası başlatır Ancak, tahribatın yarattığı maddi zorluklar, İstanbul'daki Yunan Konsolosluğu'nun ve Patrikhane'nin Rumlara İstanbul'da kalmaları yönündeki telkini, Yunanistan hükümetinin Rumların Yunanistan'a yerleşimi konusunda çıkardığı bürokratik zorluklar ve Türk devletinin azınlıkların malvarlığının satışını engellemesi gibi nedenlerden dolayı, söz konusu göç olayların hemen ardından gerçekleşmez Birkaç ay içinde, büyük işyerlerinin önemli bir kısmı gayrimüslimlerden Müslümanlara devredilir, büyük tahribata uğrayan dükkânlar ise hiç açılmamak üzere kapanır Gayrimüslimlerin birçoğu artık Türkiye'de yatırım yapmaktan kaçınır Olaylardan altı ay sonra başgösteren göç dalgasıyla ulusu homojenleştirme planında bir adım daha atılmış olur İstanbul basınıysa bu göçü daha çok 'geleneksel azınlık sadakatsizliği' ve 'yabancı devletlerle tarihi ittifak'la açıklama girişiminde bulunur
Azınlıklar niye DP'yi destekledi?
Gayrimüslimlerin çoğunun 1957 seçimlerinde Demokrat Parti'yi desteklemesinin nedeni, bazı yazarların öne sürdüğü gibi, DP'yi 6-7 Eylül
olaylarından sorumlu tutmamaları değildir İlk planları seçimi boykottu, bu da DP'nin örneğin İstanbul'da seçimleri kaybetmesine yol açabilecektir, fakat DP'nin iktidara geldiğinde intikam alabileceği korkusu ve CHP'ye olan geleneksel antipati nedeniyle seçime katılma kararı verilir
1955'ten itibaren DP hükümeti gittikçe zorlaşan bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmış ve özellikle yüksek enflasyon nedeniyle hayat standardı düşen kesimin güvenini kaybetmiştir; şüpheli metotlarla muhalefeti susturma çabaları ise basının, aydınların ve öğrencilerin de DP'den soğumasına yol açmıştır Örneğin Alman Dışişleri'nin bir raporuna göre daha olaylardan 15 gün evvel, muhalefeti kontrol amacıyla 7 Eylül 1955 günü İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edilmesine karar verilmiştir 1956 yılında muhalefeti baskı altına almak için Basın ve Toplantı Yasası'na getirilen kısıtlamalar da büyük ölçüde 6-7 Eylül olaylarıyla gerekçelendirilmiştir
Hükümete göre, İstanbul Ekspres gazetesi 6 Eylül'de halkı suça teşvik etmiş ve sivil örgütler Toplantı Yasası'nın verdiği özgürlüklere dayanıp yaptıkları gösterilerle ülkeyi kaosa götürmüştür
5 bin 317 mekân saldırıya uğradı
Kıbrıs sorunu, 1955 yılında Türk kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü Türkiye radyolarında yayımlanır Bunun üzerine, 'Atamızın evi bombalandı' manşetiyle ikinci baskı yapan
İstanbul Ekspres gazetesi o dönemde kurulmuş olan 'Kıbrıs Türktür Cemiyeti' üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlanır
Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı, bazı resmi ve gayriresmi makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirilir
Esas olarak İstanbul'daki gayrimüslim azınlık nüfusun ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiler Gayrimüslimlerin adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, 20-30 kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur ve hatta askeri araçlar yardımıyla sağlanır
İstanbul'un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapılmaktadır Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırmakta ya da demir parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açmakta, ardından içerdeki alet ve makineler dışarı çıkarılarak paramparça edilmektedir Kiliseler de payını alır: Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği ve yakıldığı gibi, bazen kilisenin tamamı ateşe verilir
Mahkeme zabıtlarına göre, 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğramıştır
Hasarı yaklaşık 150 milyon TL'yi bulmaktadır; bu rakam, o dönemin 54 milyon Amerikan Doları'na eşdeğerdir DP hükümeti ise zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon TL tazminat öder
Olaylar üzerine İstanbul'da sıkıyönetim ilan edilir Esas olarak, Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik örgütleri etrafında yoğunlaşan ve
o günlerde ilan edilen sıkıyönetim savcıları tarafından yapılan ilk soruşturma ve yargılamalar, daha sonra DP iktidarının bastırması sonucunda 6-7 Eylül olayları 'komünistlerin tahriki' olarak yorumlanır, ancak, 1960 darbesinden sonra, bu olaylar Yassıada yargılamalarının gündemine oturur Yassıada'da 6-7 Eylül olayları bu kez tamamen DP iktidarının hazırladığı bir tertip olarak sunulur ve sorumlu tutulan DP yönetimi, 6-7 Eylül olayları nedeniyle cezalandırılır
Sonuç olarak, 6-7 Eylül 1955 olayları, Rum, Ermeni ve Yahudilerin büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden olur Gayrimüslimlerin büyük bir kısmı için, yaşananlar, Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin kanıtı olmuş, hangi parti iktidarda olursa olsun, gelecekte de ayrımcılıklara maruz kalacakları düşüncesi azınlıkların yurtdışına göç kararını vermelerine yol açmıştır 1955 yılını izleyen bu gelişme, aynı zamanda İstanbul'da dini anlamda çoğulculuğun da sona erdiğini simgelemektedir
Tanıklar anlatıyor
'Bir kamyon taşla geldiler'
"Çok, çok fena O zaman ben evliydim, iki yaşındaydı Lula (Sarıyer) Yenimahalle'de yazlıktaydık İstanbul'dan haber geldi, Beyoğlu yanıyor Saat sekiz, sekiz buçuk filan Taş dolu bir kamyon geldi Kamyonun içinden 10-15 kişi çıktı, ilk evvela gazinoyu kırdılar, bir şey bırakmadılar Bir araya toplandık, zangoç vardı, karısı ve oğluyla; papaz vardı kızları ve karısıyla beraber Başladılar dışarıdan camları kırmaya, taş atmaya Aman n'apalım derken artık karanlık da oldu Arka tarafta bir Türk ailesi oturuyordu, biliyordu o ne olacağını Hemen papazın kızlarını aldılar, pencereden
'Öldürme değil, kırma iznimiz var'
Ben Lula'yı şiltenin altına koydum, çocuğu öldürecekler Taşlar yağmur gibi geliyor Evin kapısına geldiler Onu da tekmeyle kırdılar Babam hemen oda kapısını açtı Türkçeyi Türk gibi konuşuyordu babam 'Kırıyoruz' dedi, 'Kıbrıs için Helal olsun, vatana helal olsun' dedi, gelenler 'Beni, karımı, kızlarımı öldürün' dedi babam 'Yok, öldürmeye iznimiz yok' dediler, 'kırmaya iznimiz var ' İsmini sordular, 'Kemal' dedi babam 'Afedersin, Kemal ağabey' deyip gittiler Bakkala gittiler, bakkal da diyor ki, 'Hangi Kemal? Bu Koço'dur, Rum'dur ' Tekrar geldiler Radyo ve buzdolabını pencereden aşağı attılar Yataklar, elbiseler, gardırobun içinde bir şey kalmadı Yani biz kaldık Titriyorduk, 'Kırın' diyordu babam, ne yapsın, 'kırın, atın, helal olsun, atın!' Kırdılar, vurdular, gittiler Papazın kızlarını istediler 'Burada yoklar' dedik Papazı aldılar, bir motosikletin üstüne bağladılar, yol boyunca çektiler "
Aynı saatlerde, F S 'nin kocası bir an önce ailesinin yanına gelmek üzere Sirkeci'den yola çıkar "O akşam kocam işteydi Saat üçte geldi; Sirkeci'den, Yenimahalle'ye yayan geldi O da kırıp yırtıp da geliyordu, ne yapsın Kırmayan, yıkmayan gâvurdur, diye düşünüyorlardı " (Tarihe Bin Canlı Tanık projesi kapsamında 74 yaşındaki ev kadını F S ile yapılan görüşmeden )
Yüksek rütbeli bir Türk bürokratın itirafı: Atatürk'ün evi, 6-7 Eylül Olayları'nda bir gerekçe olarak kullanılmak amacıyla bombalandı İngiliz ve Alman kaynaklarına göre olayların tertiplenmesinde devlet ve hükümet yetkililerinin de payı vardı
6-7 Eylül Olayları'ndan bir ay evvel Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin (KTC) faaliyetleri artar; Hikmet Bil ve Kamil Önal, Londra, Kıbrıs ve İstanbul arasında mekik dokur Ağustos 1955 ortasında üç şubesi olan derneğe, 6 Eylül'e kadar 10 yeni şube eklenir Bunların birçoğunun Demokrat Parti'nin ocak bucak örgütleri tarafından kurulmuş olması dikkat çekicidir
4 Eylül 1955 günü Hikmet Bil öğrencilere verdiği bir direktifle Taksim Meydanı'nda Rumca gazeteleri yaktırır Kamil Önal ise aynı gün, üzerinde 'Kıbrıs Türktür' yazılı tam 20 bin plakatı bastırtıp öğrencilere dağıttırır Olaylardan bir gün evvel Menderes, Bil ile görüşüp Londra'daki Kıbrıs konulu konferansa katılmış olan Zorlu'dan bir şifreli telgraf aldığını ve bu telgrafta Zorlu, Türkiye'den tepki beklediğini, Londra'da zapt edilemeyen bir Türk kamuoyundan bahsedilmesini istediğini anlatır
Bu bilgi aynı gün Bil tarafından KTC şubelerine iletilir 7 Eylül 1955 günü KTC'nin tüm idari meclis üyeleri tutuklanır ve dernek kapatılır Tutuklananlar arasında sendikalı işçi, öğrenci ve DP üyesi çoktur İşçi sayısının fazlalığı, sendika başkanlarının KTC üyelikleriyle
açıklanabilir Tutuklamalar sonucu 34 sendika kapanır Olaylardan evvel işçiler, sendika başkanları tarafından mobilize edilmiş, sendikaların yardımıyla taş, balta, gibi araçlar temin edilmiş, Tekstil İşçileri Sendikası tarafından bayraklar dikilmiştir Şoförler Cemiyeti ve Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası'nın üyeleri sayesinde ise saldırganları şehrin tüm noktalarına taşıyan araçların koordinasyonu sağlanmıştır
Tutuklananların büyük bir kısmı aynı zamanda Demokrat Parti üyesidir Partinin Kızıltoprak şubesi üyelerinden, Fenerbahçe'deki saldırgan grubunun önderi Serafim Sağlamel, elinde gayrimüslimlerin adres listeleriyle tutuklanır 6 Eylül 1955 günü Demokrat Parti
üyeleri merkezden, İstiklal Caddesi'nde ufak çapta bir nümayiş düzenlenmesi ve birkaç dükkânın camının kırılması yönünde bir direktif almıştır Tahribatın bu kadar büyük olması bazı parti üyelerini şaşırtmışa benzer
Öğrenci ve gençlik örgütleri ise 6 Eylül öğleden sonra yapılan mitinglerde halkı kışkırtmak için kullanılır Hem Milli Emniyet/Amele Hizmetleri (MAH) hem de Demokrat Parti ile yakın ilişkide bulunan Mürşit Yolgeçen adlı bir üniversiteli mitinglerde önemli bir rol oynamıştır Yolgeçen, birkaç gün önce 'Üniversiteler İstanbul Talebe Cemiyeti' adında, sadece beş üyesi olan bir dernek kurup, olayların başladığı saatlerde Beyoğlu'nda kendini bu derneğin başkanı olarak tanıtır ve Atatürk'ün evinin patlama haberini duyurur
KTC ve gençlik örgütleri üyeleri hapishanede Emniyet Başmüfettişliği'nin aralarına soktuğu bir ajana, bu olayların organizasyonu için hükümet ve devletin bazı resmi makamlarından para ve direktif aldıklarını ve serbest bırakılmadıkları takdirde bu durumu açıklayacaklarını itiraf ederler Bu arada, kaldıkları hapishanenin koşulları oldukça elverişlidir İstihbarat mensubu Kamil Önal hapishanedeyken KTC bürosunda bulunan ve istihbarata ait bir dosyayı öğrencilere yaktırır Aralık 1955'te, KTC idare heyetlerine üye 87 kişi serbest bırakılır ve 12 Şubat 1956'da 17 kişiye dava açılır
Tek suçları, gazete yakmak
Mahkemenin iddianamesi KTC üyelerini sadece olaylardan evvel Taksim Meydanı'nda öğrencilere yaktırılan Rumca gazetelerden dolayı suçlamaya yöneliktir; 6-7 Eylül Olayları'ndaki teşvik ve destekleri göz ardı edilir Mahkemeye bu olaylarda Demokrat Parti üyeleri ile MAH, öğrenci-gençlik dernekleri, sendikalar ve KTC'nin işbirliğine işaret eden, 1 Şube tarafından hazırlanmış bir fezleke intikal eder Fakat Emniyet Umum Müdürü Kemal Aygün, Kominform'un bu olaylarla ilgisinin açıklanmadığı gerekçesiyle MAH mensubu general Şevki Mutlugil'den yeni bir fezleke ister Bu fezlekeye göre 6-7 Eylül Olayları, Kominform ve Komintern tarafından NATO'ya sabotaj amacıyla düzenlenmiştir Sunulan kanıtlar, Türkiye Komünist Partisi broşürleri ile Nâzım Hikmet'in Kıbrıs işçilerine emperyalist güçlere başkaldırma çağrısı yapan iki mektubudur Mahkeme sadece bu ikinci fezlekeye dayanarak KTC ve gençlik derneği üyelerini yargılar
İddianamede Kemal Önal'ın Lübnan'da MAH için çalışırken Komintern çevreleriyle ilişkiye girdiği ve 6-7 Eylül Olayları'nın organizasyonunda bu ilişkilerinden yararlandığı öne sürülür Mahkemeye ve MAH'tan gelen
ikinci rapora göre Önal, KTC'deki faaliyetleri sırasında ise artık MAH mensubu değildir Bu argüman ile olayların organizasyonunda MAH'ın iştiraki imkânsız kılınmış olur Oysa Selanik'te Atatürk'ün evinin bahçesine konulan ve olayları başlatmak için gerekçe olarak kullanılan bombadan bile MAH sorumludur Yüksek rütbeli bir Türk bürokrat, bir ABD Büyükelçiliği üyesine bu patlamanın 6-7 Eylül Olayları'nda bir gerekçe olarak kullanmak için gerçekleştirildiğini itiraf eder 12 Ocak 1957'de tüm suçlular İstanbul 1 Ceza Mahkemesi kararıyla kanıt yetersizliğinden beraat eder
Özellikle İngiliz ve Alman kaynaklarına göre, 6-7 Eylül Olayları'nın organizasyonuna iştirak edenler arasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Menderes, İçişleri Bakanı Namık Gedik, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve İstanbul Valisi Gökay ile İzmir Valisi Kemal Hadımlı vardır Emniyet Başmüfettişliği'nin bir raporuna göre, hükümet Yunanistan'a baskı yapmak için küçük çapta bir olay planlamış, ama olaylar çok genişleyince suç komünistlere atılmıştır 1960 darbesinden sonra kurulan Yassıada Mahkemesi'nde, adı geçen hükümet üyeleri 6-7 Eylül Olayları'ndan dolayı da suçlanır Her iki mahkemede (İstanbul ve Yassıada) olayların Demokrat Parti üyeleri ile MAH, öğrenci/gençlik dernekleri, sendikalar ve KTC'nin işbirliğiyle gerçekleştirdiğine dair delil bulunmasına karşın, iki davada da bu durum değerlendirilmez İstanbul mahkemeleri (1955-1957) devletin olaylarla suçlanmaması için, önde gelen hükümet üyelerinin, DP parti üyelerinin ve MAH'ın failliğini göz ardı eder KTC'ye açılan dava, cemiyetin önderlerinin mahkûmiyeti durumunda hükümetin olaylardaki sorumluluğunun ortaya çıkarılacağı tehditleriyle beraatla sonuçlanır
Yassıada'daki davanın amacı
Yassıada'daki davanın amacı ise bu olaylarla ilgili olarak sadece Demokrat Parti'yi suçlamaktır; zira KTC, MAH, öğrenci dernekleri ve sendikaların suçsuzluğunun İstanbul mahkemeleri tarafından ispatlandığı kabul edilmiştir Suçlanan hükümet üyelerinin avukatlarının Yassıada'da o dönemin MAH mensuplarının tanık olarak dinlenmesi talepleri reddedilir
Dönemin istihbaratı henüz askeriyeye bağlı bir birim olduğundan, MAH'ı suçlamak, aynı zamanda 27 Mayıs 1960'tan beri yönetimi elinde tutan askeri rejimi sorumlu tutmak anlamına gelecektir Sonuçta İstanbul ve Yassıada davalarının amacı 6-7 Eylül Olayları'na açıklık getirmek değil, sadece dönemin politik tercihlerini savunmak ve meşrulaştırmaktır
Tanıklar anlatıyor:
Talan bitti, sıkıyönetim geldi
'Anneannem ağlıyordu, 'Aman evladım kimsenin malına dokunma, bunlar bizim komşularımız' diyerek  ' 'Derikli Usta'nın meyhanesine ilk baltayı, her akşam orada veresiye içki içen zabıta vurdu  '
Saatler ilerler, ancak semtlere dağılmış olan kalabalığın öfkesi dinmez İstanbul en uzun gecelerinden birini yaşamaktadır "Rum çocukları evlerine bıraktım, eve geldim Caminin karşısındaydı evimiz Anneannem kapının önünde taşın üzerine oturmuş, titriyor ve ağlıyordu Beni görünce 'Aman evladım, kimsenin malına dokunma, bunlar bizim sittin senelik komşularımız' diyerek ağladı Bir şey oldu, bir süre sonra Rumlardan kalma bir tabak getirdiler eve, anneannem tepki gösterdi, 'Eve sokulmaz bunlar, tarumar oluruz' dedi Son dakikaya kadar burada, Büyükdere'de iskelenin içinde Anastas ve Niko vardı, pastacı, dükkânının yıkılmaması için sonuna kadar direttik Fakat öyle bir güruh geldi ki, üf, gözü dönmüş, parçaladılar dükkânları  " (72 yaşındaki emekli bankacı H Ö , Tarihe Bin Canlı Tanık)
Aynı gün bir başka ilde, İzmir'de de şiddet olayları yaşanır Saat 24 00'te İstanbul'da ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edilir, sokağa çıkmak yasaklanır Emniyet müdahalede gecikmiştir:
"Polis istese mani olamaz mı, yahut asker, olurdu Moda'da, karşıda, meyhane vardı Derikli Usta'nın, demir kepenkli, orada her akşam veresiye içen bir belediye zabıta memuru vardı, kepenge ilk baltayı o vurdu Bizim evin altında Aksiyotis vardı, düzgün, emeğiyle geçinen, vasat ama medeni kimselerdi, ter ve korku içindeki hallerini hatırlıyorum Feci bir şeydi, 5-10 gün kulağımdan şangırtı sesleri gitmedi " (71 yaşındaki eczacı M Z , Akdeniz Sesleri)
"Pastane Stasuli'yi kırdıklarında, bir bekçi vardı, 'Hadi çocuklar tamam, tamam' diyordu Bir akrabam da Çengelköy'de dedi ki, bir gece içinde polisi, bekçisi hepsi değişmiş " (68 yaşındaki emekli öğretmen E P , Akdeniz Sesleri)
Akşam saatlerinde Ankara'ya doğru yola çıkan trene ulaşan dehşet haberleri, Bayar ve Menderes'in İstanbul'a dönmesine yol açar Bakanlar Kurulu, sıkıyönetim kararı alır Bu arada Londra Konferansı'ndaki Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya olaylarla ilgili bilgi verilir
"Ordu gelince çil yavrusu gibi dağıldılar, kimse kalmadı Bu olaylardan sonra aradan zengin olanlar oldu Ama sonunda tonganın altına Menderes gitti, o ayrı " (78 yaşındaki emekli öğretmen O D , Tarihe Bin Canlı Tanık)
"En çok İstiklal Caddesi'ne zarar verildi Günlerce o çöpler durdu Temizlenemedi İstanbul Hadiselerden sonra 3-4 gün sokağa hiç kimseyi çıkarmadılar Yüksekkaldırım'a indiğim zaman, bir de ne göreyim, o güzelim vitrin camları aşağıda, piyanolar, orglar, kontrbaslar, saksofonlar yerlerde, parça parça Ve dükkânın kepenkleri kazmalar, küreklerle parçalanmış Ve içeri girdiğiniz zaman, baktım birisinin elinde süpürge, böyle süpürüyor dükkânın içini, mal sahibiymiş, 'Geçmiş olsun' dedim 'Sağ olun' dedi, 'Şu dükkânın haline bakın' diye ağlıyordu adam " (76 yaşındaki kunduracı S B , Tarihe Bin Canlı Tanık)
"İnanır mısınız, 5-6 ay Beyoğlu'na çıkamadım, o manzarayı görmemek için Derler ki, bir ay, bir buçuk ay, tabii peynirler, yağlar dökülmüşler, onların o kokuları çıkmamış Beyoğlu'ndan " (Emekli bankacı H Ö )
Yaraları yine komşular sardı
Günün ilk ışıklarıyla ortaya çıkan dehşetin yaralarını yine komşular sarar: "Birçok Müslüman Türk komşumuz vardı, bize geçmiş olsun demeye geldiler Ama bazıları da gece köşeye çıktı, 'Var olun çocuklar, var olun' diye destek verdi ve tabii artık onlar bize selam veremiyorlardı O günden sonra içimize korku girdi Bu olayları yapanlar bilmediler ki, düşünmediler ki, bu zarar memleketin zararı Evet, Rum'undu, bilmem neydi, ama burada yaşıyordu, para, devletin parasıydı " (E P )
İki günün sonunda pek çok insan tutuklanır 10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı istifa eder Kıbrıs Türktür Derneği kapatılır 12 Eylül günü Meclis'e taşınan olaylarda DP iktidarı komünistleri suçlar, aralarında Kemal Tahir ve Aziz Nesin'in bulunduğu insanlar tutuklanır, ancak 1956'da aklanırlar
"Ben hep diyorum, Türkiye'nin ekonomisi, 6-7 Eylül'den sonra bozuldu Çünkü devlet (zararlara karşılık) para ödedi Ondan sonra Türkiye çöktü Türkiye'nin ekonomisini tutuyordu onlar Taksim'de tek dükkân kalmadı Eskiden parası olmayanlar zengin oldu " (70 yaşındaki ev kadını K A , Tarihe Bin Canlı Tanık)
"Çıkıyorduk, her yerde yazılı, 'Vatandaş Türkçe konuş' Rumca konuşamazsın, gâvursun 56'da, Angelos karısını aldı, İtalya'ya kaçtı Biz kaldık Biz gitmek istemiyorduk İstanbul'dan tabii her sabah, adamın biri geliyordu köşede Lula'yı kolluyordu, bekliyordu Sokağa çıkamıyorduk Ondan sonra, 64'te, yavaş yavaş hepsi gittiler, yani Rum kalmamaya başladı İstanbul'da Artık yaşanmazdı burada " (74 yaşındaki ev kadını F S , Tarihe Bin Canlı Tanık)
"Biz bu 55'teki olayları unuttuk, çoğumuz Ve gittiler diyorlar, bazı Rumlar da diyor bunu Yoo, o zamandan sonra biz gitmedik 50 aile gitmiştir belki, 56'larda, 57'lerdeki hadiselerden sonra 63'te Kıbrıs çok alevlendi 'Ya Taksim, ya ölüm' her tarafta megafonlar, mikrofonlar, sinir harbiydi bizim için, doğruya doğru O zaman, işte, hayatımız zordu Rum olduğumuzu söylemeye çekiniyorduk Mesela diyorduk ki çocuklara, 'Sesli Rumca konuşmayın', 'Konuşacaksanız sessiz konuşun' Çünkü hemen görüyordunuz, yüz ifadesi değişiyordu insanların Bu benim vatanım Ben burada doğdum, burada yaşadım, anam, babam, böyle Ben nasıl gideyim, Amerika'ya giden Rumlardan değilim, biz göçmen değiliz bir defa Ben burasını seviyorum, Yunanistan'ı da Ama burası da benim vatanım Sonradan göç başladı ya, 63'ten sonra, 64'te Hiç gitmeye niyetimiz yoktu Diyordu ki eşim 'Eğer mecbur kalırsak, sonuncusu olayım, buradan gidişimle!" (E P )
Arka bahçede yanan perde
"Biz uyuyorduk, aşağıda Erzurumlu kiracılarımız vardı Onlar duymuşlar, geldi kapıları vurdu, 'Kalkın dünya yıkılıyor, siz daha yatıyorsunuz' diyerekten Bir kalktık, hakikaten dünya yıkılıyor, o, ben, ablam, birkaç kişi toplandık, sokağa çıktık Felaket Arabaların arkasına (kumaş) topları takıyorlar, toplar, dört tane takıyor, dört parça arabalar sürüklüyor topları Çikolatadan geçemiyorsun, yerlerde şekerler çürüyor, basıyor millet Osmanbey'e doğru gittik O kristaller, saatler, pastalar, çikolatalar  Osmanbey yıkılıyor, bütün millet orada Nişantaşı'na döneceğiz, bizim mahallenin delikanlıları, o zamanlar, bir mağaza, Dede mağazası, kırıyorlarmış orda, böyle bir top çocuk tulumu geldi kucağıma Ablam dedi, 'Bunların malı bize yaramaz, ver sen bunu' aldı paramparça etti kumaşları Bir tek pembe şapka kalmış elimde, vermedim onu sakladım Oradan Nişantaşı'na gittik, çok fettandı, bu benim büyüğüm ablam Bir top perde gelmiş onun kucağına, nasıl biliyor musunuz, bütün sim, altın gibi bir perde, oradaki apartmanlardan, nerden kırmışlarsa Eve getirdi perdeyi, bu sefer bir komşumuz, 'Böyle bir perde sizde yok, ya sizi karakola götürürlerse ' Başladı mı ablam dövünmeye, 'Biz n'apacağız, bunu ' Hadi bakalım, kovanın içine sokar perdeyi, bir de kibrit çakar, yak Allah yak, haftalarca o per- de yandı O komşunun yüzüne yaktık, ama dünya hakikaten kırıldı, çok berbattı, yani çıkılmıyordu, Osmanbey'e, Nişantaşı'na " (80 yaşındaki işçi N Ç , Tarihe Bin Canlı Tanık)
kaynak:radikal gazetesi
Rum'u yağmadan kurtaran general
İstanbul'da yaşanan 6-7 Eylül olayları, tarihimizin hazin sayfalarından biri Bir Türk subayı, o meş'um günde Rum komşularını yağmadan böyle kurtardı
Ecevit KILIÇ'ın araştırması
6-7 Eylül 1955'te İstanbul'un her tarafında azınlıklara ait ev ve dükkânlar yağmalandı Ancak yağmacılar, sadece bir mahalleye giremedi Çünkü bir Türk subayı silahı ve üniformasıyla sokağa çıkarak yağmacıların mahalleye girmesine izin vermedi O subay sonradan Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na kadar yükseldi  
5Eylül 1955 gece yarısı Selanik'te Atatürk'ün evinde bir bomba patladı Aslında bomba binanın bahçesine atılmıştı ve sadece binanın camları kırılmıştı Ama patlama tam da Kıbrıs sorununun Türkiye'nin iç politikasını belirlemeye başladığı döneme denk gelmişti Kitlelerin "Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır" sloganıyla yollara döküldüğü günlerdi
Ertesi gün İstanbul Ekspres gazetesi haberi Türkiye'ye duyurdu Kıbrıs Türktür Cemiyeti de protesto yürüyüşleri organize etti Ama bu yürüyüşler, Türkiye tarihine büyük harflerle 'utanç gecesi' olarak yazılan 6-7 Eylül olaylarının başlangıcı oldu
Aslında hazırlıklar çok önceden başlamıştı Ağustos ayının ortalarından itibaren azınlıklar her sabah kapılarına ve duvarlarına çizilen haç figürleriyle uyanıyorlardı Kendilerine yönelik tehdidin farkında olan azınlıklar, uyanır uyanmaz hemen bu işaretleri siliyordu Ama, ertesi sabah yine aynı işaretleri buluyorlardı Yine evlerinin yakınlarında sopa, testere, kaynak makinesi, demir makaslar hatta tırpan gibi kesici aletlerle dolu kamyon ve kamyonetler hazır bekliyordu İşte bomba haberi sanki işaret fişeği oldu Olayları ilk Beyoğlu'nda patlak verdi
Kurtuluş, Nişantaşı, İstinye, Yeniköy, Eminönü, Yedikule, Bakırköy, Fatih ve Eyüp'te azınlıkların ev ve işyerlerine saldıralar düzenlendi Olaylar Moda ve Adalar'a da sıçradı Eli sopalı, baltalı yağmacılar taş üstünde taş bırakmıyordu; dükkânları yağmalıyor, evlerdeki eşyaları camlardan aşağı atıyor, papazlara saldırıyor, kiliseleri, mezarlıkları yıkıp yakıyordu Hatta mezarları açılıp çıkartılan iskeletler yakılıyordu Polis ve asker olayları seyretmekle yetiniyordu Yer yer "Bu apartmanda Rum yoktur" diyerek, komşularını kurtaran Türkler vardı
ORGENERAL OLDU
Üstelik Cevizlik, yağma hareketinin başladığı nokta olan İstanbul Caddesi'nin bitişiğindeydi Mahalleye girmek isteyen yağmacılar karşılarında Kurmay Albay Reşat Mater'i buldu Hava Okulları Komutanlığı Kurmay Başkanı Reşat Mater, şans eseri o hafta izinliydi ve ailesinin yanına İstanbul'a gelmişti Mater ailesi Muhasebeciler Sokağı'nda üç katlı ahşap bir binada yaşıyordu
Yağma hareketini haber alan Reşat Mater, Rum ve Ermeni komşularını korumak amacıyla hemen sokağa fırladı Üstünde üniforması, elinde silahıyla  Komutanı sokakta gören mahallenin erkekleri de yardıma koştu Kiminin elinde süpürge sapı, kiminde demir parçası  
Bir anda yağmacılara karşı sokağın girişinde set oluşturuldu Mater, ayrıca Rum ve Ermeni komşularına komşularını evine aldı Mahalleye gelen yağmacılar karşılarında silahlı bir albayı görünce şaşırdılar Gelen gruplar geri dönmek zorunda kaldı İşte o gece Albay Reşat Mater sayesinde altı sokaktan oluşan Cevizlik Mahallesi'ndeki tek bir azınlık evi veya dükkânı yağmalanmadı Mater, ordu içinde de çok sevilen bir isimdi Olaylardan dört yıl sonra tuğgeneralliğe terfi etti, 3 Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı
Tümgeneral rütbesiyle de Genelkurmay Lojistik Başkanlığı yaptı 1967'de orgeneralliğe yükseldi Bir yıl sonra da Hava Kuvvetleri Komutanı oldu Yani TSK'nın üç numaralı komutanı oldu 1969'ta bu görevi Muhsin Batur'a devretti Mater, 22 Haziran 1989 günü yaşamını yitirdi Olaylar sırasında altı yaşında olan Mater'in oğlu Tayfun Mater, Yunanistan'a göç eden Rum komşularının çocuklarıyla hala görüşüyor
Bombayı atan da vali oldu
Bir de Atatürk'ün evine bomba atarak 6-7 Eylül olaylarının başlamasına neden olan 'kahraman'lar var Bombayla ilgili soruşturma Selanik'te yürütüldü Atatürk'ün evini konsolosluk görevlisi Hasan Uçar ve üniversite öğrencisi Oktay Engin bombalamıştı
İkisi de tutuklandı Kilit isim Oktay Engin'di Engin, 21 yaşında ve Batı Trakya Türklerindendi Türkiye'nin verdiği bursla üniversiteye devam ediyordu Engin'i dokuz ay sonra serbest bırakıldı Üç ay sonra da Türk istihbaratının yardımıyla Türkiye'ye kaçtı
Davanın sonunda azmettirici olarak 3 yıl 6 ay hapis cezası aldı Yunanistan yargı makamları cezasını çekmesi için Oktay Engin'i istedi fakat Türkiye'ye vermedi Engin'in Selanik Üniversitesi'nde eğitim gördüğüne dair geçerli belgesi bulunmamasına rağmen İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ikinci sınıftan devam etti Devlet bir de İstanbul Belediyesi'nde iş buldu kendisine
Okul bitince kaymakamlık sınavını kazandı Türkiye'nin en önemli ilçelerinden Çankaya'ya atandı Ama Emniyet Genel Müdürü Hayrettin Nakipoğlu, Engin'i emniyette görev yapmaya çağırdı Nakipoğlu, 6-7 Eylül olayları sırasında vahşetin en yoğun yaşandığı Beyoğlu'nun Kaymakamı'ydı Engin, Emniyet Genel Müdürlüğü Siyasi İşler Müdürü olarak göreve başladı Müthiş bir terfiydi bu
Engin, beşinci sınıf bir kaymakamdı ve normal koşullarda bu göreve gelmesi için daha en az 15 yıl daha çalışması gerekiyordu Sonra da Nevşehir Valisi oldu
Sermaye nasıl el değiştirdi?
Olaylardan sonra azınlıklar yurtdışına göç etmeye başladı Devlete güvenlerini yitiren Rum, Ermeni hatta Yahudi vatandaşlar yıllardır yaşadıkları evlerini, ülkelerini terk etti Asıl hedef ise Rumlardı 6-7 Eylül olaylarından önce İstanbul'da 135 bin Rum yaşıyordu
Sonrasında bu sayı 70 bine düştü 1978'e gelindiğinde bu rakam 7 bindi Şimdi ise İstanbul'da sadece 3 bin 500 Rum yaşıyor Göç edenler ticari hayatı elinde bulunduranlardı Onlardan sonra ticaret hayatı Türklere kaldı O sermayenin yerini Anadolu'dan İstanbul'a gelen ve palazlanan esnaf, ticaret hayatının sahibi oldu Olaylarla hedeflenen sadece bir sermaye transferi miydi? Elbette değildi Bir sermayeyle birlikte bir varlığı, kültürü yok ettiler
Kaç kişi öldü?
6-7 Eylül günlerinde süren olayların resmi bilânçosu korkunçtu: 3 ölü, 30 yaralı, 73 kilise, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 3584'ü Rumlara ait olmak üzere 5583 işyeri ve ev tahrip edilip yakıldı Ancak özellikle, ölü sayısı hala tartışmalı O dönemde basın üzerindeki baskı ve sansür nedeniyle olaylarda kaç kişinin öldürüldüğü bugün bile tam olarak bilinmiyor Olaylardan hemen sonra İstanbul'daki Fransız ve Alman Başkonsoloslukları'nın hazırladığı raporlara göre, saldırılarda iki Ortodoks papazı olmak üzere 13 ile 16 arası Rum ve en az bir Ermeni vatandaşı hayatını kaybetti Uluslararası insan hakları kuruluşlarına göre ise ölü sayısı 15
İstanbul bir savaş meydanına dönmüştü Yağmanın ve korkunun dehşet saçtığı semtlerden biri de Bakırköy'dü Yağmacıların buluşma noktası İstanbul Caddesi'ydi Buradaki dükkânların büyük bölümü azınlıklara aitti Sonra gruplar halinde mahallelere dağılıp elebaşların ellerindeki listede yer alan azınlık ev dükkanlarına saldırdılar Ama bir tek mahalleye girmediler: Cevizlik
kaynak :haber 7 com
|