Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
geçmişten, günümüze, tbmm

Geçmişten Günümüze Tbmm

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Geçmişten Günümüze Tbmm



Geçmişten Günümüze TBMM - Geçmişten Günümüze Türkiye Büyük Millet Meclisi - Milli Egemenliğe Geciş - TBMM İlk Anayasa



İLK ANAYASA

Türk tarihinin ilk yazılı anayasası, 23 Aralık 1876 tarihinde yürürlüğe girdi "Kanun-i Esasi" (Temel Kanun) adını taşıyan bu anayasa halk iradesine dayalı bir hareketin sonucu olarak değil, "Genç Osmanlılar" adı verilen aydınların padişah üzerinde yaptıkları oldukça güçlü bir etki yoluyla gerçekleşmişti

1876 Anayasasına göre, egemenlik kayıtsız şartsız Osmanlı Ailesine aitti Padişahın kişiliği "kutsal"dı Yasama ve yürütme yetkileri kesinlikle padişahındı Yargı gücü bağımsız sayılabilirdi; fakat, "af" hakkı kesinlikle padişaha aitti Toplantı, siyasî parti ve dernek kurma özgürlükleri dışında, bütün temel haklar vatandaşlara tanınmıştı Ancak, bu hakların kanun yolu ile sınırlanması mümkün olduğundan ve bu konuda bir ölçü bulunmadığından, temel hak ve özgürlüklerin hukukî güvencesi yoktu Vatandaşların can, mal, ırz, konut dokunulmazlıkları da, "kanun dahilinde" güvence altına alınmıştı Ama, padişah bir polis soruşturması sonucunda devlete zararı dokunduğu gerekçesiyle kişileri yurtdışına sürebilirdi Böylece yargı güvencesi de son derece zedelenmişti

1876 Anayasası bütün eksikliklerine rağmen, demokrasi geleneği olmayan Osmanlı Devletinde ilk yazılı hukuk belgesi ve "Meşrutiyet" yönetimini başlatmış olması dolayısıyla çok önemli bir ilerleme sayılır


İLK PARLAMENTO




(İlk Türk Parlamentosunun 20 Mart 1877'de Dolmabahçe Sarayı'ndaki açılış töreni)

İIk Türk Parlamentosu, "Meclis-i Umumi" (Genel Meclis) adı altında ve iki meclisli olarak, 20 Mart 1877'de çalışmalarına başladı İki dereceli seçimler sonucu oluşan "Heyet-i Mebusan" veya bazen ifade edildiği gibi "Meclis-i Mebusan" (Milletvekilleri Heyeti), 69'u Müslüman ve 46'sı Müslüman olmayan 115 üyeden oluşuyordu Doğrudan doğruya padişahça atanan "Heyet-i Ayan" veya diğer adıyla "Meclis-i Ayan" (Seçkinler Heyeti) ise, 26 üyeden kurulmuştu

Genel Meclis'in çalışmaya başlamasından kısa süre sonra 23 Nisan 1877'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş açtı Savaş sırasında, millet temsilcilerinin hükümeti eleştirmeleri ve sert çıkışları karşısında, Heyet-i Mebusan 28 Haziran 1877'de padişahça dağıtıldı Ardından yapılan seçimler sonucu 13 Aralık 1877'de, Türk tarihinin ikinci millet temsilcileri meclisi toplandı Ancak, Rus savaşının kötü bir gelişme göstermesi sonucunda, bu yeni Meclis de 14 Şubat 1878'de padişah tarafından tekrar dağıtıldı

Zamanın padişahı II Abdülhamit 1878'den 1908 yılına kadar Meclis'i toplamadan ülkeyi idare etti 1908 yılı başlarında giderek artan dış gelişmeler ve son derece şiddetlenen aydınlar muhalefeti nedeniyle, Meclis'i Umumi yi 23 Temmuz 1908'de toplantıya çağırmak zorunda kaldı

Böylece, II Meşrutiyet dönemi açılmış oluyordu Aynı zamanda Anayasanın yeniden uygulamaya konduğu bu dönem, Türk siyasî hayatında "özgürlük ilanı" olarak da anılır Anayasa, 1909, 1912, 1914, 1916 yıllarında sekiz kez değiştirildi Bu yolla, 1876 Anayasasının yapısı çoğu kez önemli değişikliklere uğradı

Değişiklikler sonucunda, padişahın zararlı faaliyetleri iddiasıyla vatandaşları yurtdışına sürgün etme hakkı kaldırıldı Basın özgürlüğü genişletildi ve sansür yasağı konuldu

Vatandaşlara toplantı ve dernek kurma özgürlükleri tanındı Artık siyasî partiler de kurulabilecekti Ayrıca, hükümet Meclis'e karşı sorumlu tutulmuştu Padişahın dilediği zaman Meclis'i dağıtması hükmü sıkı kayıtlar altına alındı Gensoru kurumu yerleşti Padişahın yasama yetkisine belli sınırlar getirildi Meclis üyelerine doğrudan doğruya kanun teklifi verme hakkı tanındı Meclis Başkanını, padişah müdahelesi olmadan Meclisin seçmesi kabul edildi Bir padişah tahta çıktığı zaman, Meclis-i Umumi önünde Anayasa hükümlerine uymaya ve millete sadakat yemini edecekti

1909 yılında yapılan bu anayasal değişikliklerin getirdiği demokratik parlamenter sistem, iç ve dış olaylar nedeniyle uzun süre yaşayamadı Yıpratıcı bir siyasal mücadele ortamına, 1911'deki Trablusgarp Savaşı ve Ekim 1912'de başlayan Balkan Savaşlarının acılı günleri de eklenince, 1914 ve 1916 yıllarında Anayasada yapılan değişikliklerle padişahın Meclis'i dağıtma yetkisi aşama aşama artırıldı Ayrıca, en güçlü parti durumunda bulunan "İttihat ve Terakki'nin tek parti diktatörlüğü, demokratik gelişmenin önünü tıkayan önemli nedenlerden birini oluşturdu

Balkan Savaşlarının 1913 sonbaharında yapılan anlaşmalarla sona ermesinden bir yıl sonra Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşına katılmak durumunda kaldı Savaşın bitim yılında, 3 Temmuz 1918'de VI Mehmet (Vahdettin) Osmanlı Devleti'nin son padişahı olarak tahta çıkmıştı Birinci Dünya Savaşı yenilgiyle sonuçlandı: 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi'nden sonra da, padişah VI Mehmet, 21 Aralık 1918'de Meclis-i Mebusan'ı dağıttı Kamuoyunun bütün tepkisine rağmen, Meclis-i Mebusan'ı Anayasanın açık hükmünü çiğneyerek ancak 12 Ocak 1920'de yeniden toplattı


MİLLÎ EGEMENLİĞE GEÇİŞ

Birinci Dünya Savaşı'nın galibi olan İtilaf (Anlaşma) Devletleri, Osmanlı ülkesini kağıt üzerinde paylaşmışlardı Bu paylaşma planlarına göre, Türk ulusunun siyasî varlığı bütünüyle yok ediliyor ve üzerinde yaşadığı bin yıllık vatanı da ufak bir bölge dışında elinden alınıyordu

30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak,1 Kasım 1918'den itibaren Türk vatanının bazı yerleri işgal edilmeye başlandı Türk Ordusu dağıtılırken, ülke içinde çeşitli ayrılıkçı örgütler ayaklanma hazırlıklarına girişmişti

Bunun üzerine Anadolu ve Trakya'daki bazı vatanseverler 1918 yılı sonlarında "Müdafaa-i Hukuk" adı altında direniş örgütleri kurmaya başladılar Bazı aydınlar kurtuluş çarelerini düşünmekle beraber; güçleri birleştirmek, millî ve genel bir uyanış yaratacak mücadeleyi açmak kolay değildi Farklı düşünceler nedeniyle ülkenin hemen her yerinde, dağınıklık, çaresizlik ve genel bir karamsarlık görülüyordu

Bu karanlık içinde, Türk ulusunun tarihsel karakterine ve yıllarca süren siyasal gelişmelere uygun bir ses yükseldi Mustafa Kemal Paşa, bu durumda millî egemenliğe dayalı, bağımsız yeni bir Türk Devletinin kurulmasından başka bir kurtuluş yolunun olamayacağını ortaya koydu

15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinden bir gün sonra, 9 Ordu Müfettişliği görevine atanan Mustafa Kemal Paşa, karargâhına aldığı bazı arkadaşları ile birlikte, İstanbul'dan Anadolu'ya hareket ettiler

Mustafa Kemal'in (Atatürk) 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasıyla birlikte, Türk tarihinde kişisel egemenlikten, millî egemenliğe geçiş süreci de başlıyordu

Samsun'da ve daha sonra da Havza'da yapılan hazırlıklar ilk kurtuluş ışıklarını yaktı Millî hareketin başladığını duyuran "millî bağımsızlığımızın ve tarihimizin kurtuluşu, ancak milletin tek vücut olarak savunması ile kabil olacaktır" gibi bildiriler dağıtıldı Her yerde protesto mitingleri düzenlenmesi için askerî ve sivil makamlara talimatlar verildi, Mustafa Kemal Paşa bütün bu çalışmaları yaparken, Mondros Ateşkesi'nden kısa bir süre sonra ülkenin çeşitli yerlerinde, sayılan bugün dahi kesinlikle saptanamamış kongreler toplanıp, vatanseverler kendi bölgelerini kurtarma çareleri arıyorlardı

İşte Mustafa Kemal Paşa, yavaş yavaş uyanmaya başlayan bu millî bilinci bir bütünsel kalıba döküp, tam bir ulusal kurtuluş mücadelesi başlatmak çalışmalarına girişmişti

Bu amaca ulaşmak için on gün süren ilk hazırlık çalışmaları, 21/22 Haziran 1919 günü millî egemenliğe gidiş planı sayılacak ünlü "Amasya Tamimi" ile sonuçlandı Bu kısa fakat anlamlı belgede, "milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararının kurtaracağı" kesin bir dille belirtiliyor, bu amaçla Sivas'ta millet temsilcilerinin katılacağı büyük bir kongrenin toplanacağı duyuruluyordu

Amasya Tamimi'nin temel noktaları şunlardı :

1 Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir

2 Istanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğıın gereğini yerine getirememektediri Bu durum, milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor

3 Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracakttr

4 Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle dünyaya duyurmak için türlü baskı ve kontroldan uzak millî bir heyetin varlığı zorunludur

5 Anadolu'nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas'da millî bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır

6 Bunun için bütün iller ve bağlı bir alt yerleşim yerlerinden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan enkısa zamanda yetişmek için yola çıkarılması gerekmektedir

7 Her ihtimale karşı, bu mesele millî bir sır olarak tutulmalı ve temsilciler, gereğinde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar

8 Doğu illeri adına, 23 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır O tarihe kadar öteki illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse, Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas genel Kongresi'ne katılmak üzere hareket ederler

ERZURUM KONGRESİ

23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi toplandı Artık bütün vatanseverler Atatürk'ün etrafında kenetlenmişlerdi

Erzurum kongresinde, bir yandan, vatanın ayrılmaz bir parçası olan Doğu illeri halkının düşmanla mücadele için elbirliği ile çalışacağı kararlaştırılmış, bir yandan da milli bir istek olarak İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ın toplanıp gereken önlemleri alması gereği vurgulanmıştı

Erzurum'da başlayan yerel kongre akımı, Batıda Yunan tehdidi altında bunalan Marmara ve Ege bölgelerinde devam etti 26 Temmuz 1919'da Balıkesir'de, 6 Ağustos'ta Nazilli'de, 16 Ağustos'ta Alaşehir'de kongreler toplandı Bu kongreler sonucunda "Kuvayi Milliye" adı altında vatansever milis güçleri kuruldu

SİVAS KONGRESİ

4 Eylül 1919'da ise, millî egemenlik ilkesine dayalı yeni Türk Devleti'nin kuruluşuna temel olan Sivas Kongresi toplandı

Kongrede, "vatanın bölünmez bir bütün olduğu" konusunda millet temsilcileri ortak bir karara vardılar Ülkedeki tüm yerel direniş örgütleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirildi Başkanlığına da doğal olarak Mustafa Kemal Paşa seçildi Kongre sonucunda oluşturulan "Heyet-i Temsiliye" milletin isteklerini yansıtan bir nitelik kazandı Ancak, İstanbul yönetiminin ruhsal ve duygusal ağırlığı henüz devam ediyordu

Bundan dolayı, Sivas Kongresi Mustafa Kemal Paşa'nın istediği "kuruculuk" niteliğini gösterememiş, vatanın kurtuluşu için bir an önce Meclis'i Mebusan'ın toplanmasını padişaha bildirilmesine karar vermişti

Ancak bu karar da önemli bir adımdı Kurtuluş mücadelesi ve millî egemenliğe geçişin ikinci evresi de tamamlanmıştı Üçüncü aşamada ise, millî egemenliğin gerektirdiği tüm ilke ve değerlere sahip bir büyük Meclisin kurulması ve Kurtuluş Savaşı'nın millî güçlere dayalı olarak kazanılması süreci başladı


MİSAK-I MİLLÎ (ULUSAL AND)

Sivas Kongresi sonuçları ülke çapında büyük coşkuyla karşılanmış, millî hareketin her yerde egemen olduğu düşüncesi giderek güç kazanmıştı Atatürk, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi Kurtuluş Savaşının ve yeni kurulacak millî Devletin merkezi yönetim yeri de belli olmuştu

Sivas Kongresi kararınauygun olarak son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı 12 Ocak 1920'de toplandı Ancak, Meclis içindeki vatanseverler, bütün çabalarına rağmen padişahın egemenliğine dayalı sistemin ortam ve alışkanlıklarını yok edemediler Bu durum, Meclis-i Mebusan'a bağlanan son ümitleri de yıktı Ama, yine de anayasal nitelikte önemli bir karar alınabildi 28 Ocak 1920 tarihli bu karar, "ulusal and" anlamına gelen "Misak-ı Millî" idi



Misak-ı Millî (ulusal and), daha Erzurum Kongresi sırasında biçimlenmeye başlanmış, Sivas Kongresi'nde olgunlaşmış ve sonuçta esasları doğrudan doğruya Atatürk tarafından yazılmıştı Temel ilke olarak, "vatanın ve milletin bõlünmezliği" vurgulanıyordu

Millet adına bu yeminin edilmesi için, millî güçler yanlısı her Meclis-i Mebusan üyesi büyük çaba göstermiş ve sonunda bu kararın alınması gerçekleştirilmiştir,

Millî And, özetle şöyledir :

Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyeleri barışa kavuşmak için şu vazgeçilmez şartları ileri sürerler :

Dünya Savaşının bitiminde imzalanan Mütareke Andlaşmasının çizdiği sınırlar içinde, din, ırk ve asılca birlik oluşturan vatandaşların oturduğu yerler hiçbir biçimde yurttan kopartılamaz

Osmanlı Saltanatının ve Halifeliğin merkezi Istanbul'un güvenlik içinde bulunması şartı ile Boğazlar açılabilir Daha önce bizden ayrılan Batı Trakya'da, Mütareke sınırları dışında tutulmak istenen Kars, Ardahan ve Batum'da halk oyuna başvurulması gerektir

Osmanlı Devletindeki Arapların çoğunlukta olduğu yerlerde de halk oyuna gidilmelidir

Bağımsızlığımızı sınırlayacak siyasî, ekonomik hiç bir andlaşma kabul edilemez

Bu şartlar kabul edilmezse barış yapmak imkânsızdır

Meclis-i Mebusan'da alınan ve ilan edilen Misak-ı Millî kararı, Ayan Meclisinde görüşülmedi Dolayısıyla onaylanmak üzere padişahın önüne de gelmedi

İtilaf Devletleri bu karar karşısında, İstanbul Hükümetini millî güçlere karşı harekete geçmeye zorladılar 16 Mart 1920'de İstanbul resmen işgal edildi Meclis-i Mebusan basıldı Anadolu hareketi yandaşları ve bir kısım aydınlar tutuklandı Resmi dairelere el kondu16 Mart günü Osmanlı Devleti fiilen sona ermişti İki gün sonra toplanan Meclis, çalışmalarırıa ara vermek zorunda kaldı11 Nisan 1920'de padişahça dağıtıldı Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tarihe karışmıştı

Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yer alan "Türk vatanı ve milletin bölünmezliği" ilkesinin millî ve hukukî dayanağı, hâlâ yaşayan "Misak-ı Millî" ruhudur

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN KURULUŞU

İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı Bildiride,"olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilerin engeç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu

Ayrıca, dağılan Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki Meclis'e katılabileceklerdi

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temelleri Ankara'daki bu ilk tarihi binada atıldı Birinci Meclis Binası, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: Bu yapı bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor

İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan'ın bir kısım üyeleri Ankara'ya geldiler

Ankara'nın o günkü şartları içinde Meclis'in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi Sonunda, İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı

Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis'in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı
Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı Saat 1345'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı

Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı

Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar,
Istanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir


Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum
Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu Bu ad herkesçe benimsedi Daha sonra Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık kazandı

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), başkanlığa seçti Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü

TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı Bu düzenlemeler, TBMM'nin tam bir güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti

2 Mayıs 1920'de Bakanlar Kurulunun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı 11 Bakandan oluşan "Meclis Hükümeti", 5 Mayıs'da TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yaptı

TBMM'nin açılışı ile birlikte, millî egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti doğmuş oluyordu Birinci TBMM'nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcılığını gerçekleştirmekti Öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.