![]() |
İmparatorluk Dilleri |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İmparatorluk Dilleri"Türkler en eski çağlardan beri kendi dil ve kültürlerinde bulunmayan şeyleri başkalarından almaktan çekinmemişlerdir ![]() ![]() ![]() Kültür eserleri, kullanılan kelimelere bağlı olduğu için, zaruri olarak ana dile yabancı kelimeler girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Diller, fonetik gelişmelerine, morfolojik teşekküllerine; doğuşlarına, yayılışlarına, basit veya sentetik diller oluşlarına ve daha başka dil kanunlarına göre, türlü araştırmalara mevzu olmuştur ![]() Fakat dillerin, bir de milletlerin mazisinde tarihî kaderine ve yaşadıkları maceralara göre, bizzat tarih eliyle yapılmış bir sınıflanışı vardır ![]() Evet bir kısım diller vardır ki, yalnız bir vatanda değil, birçok vatanlarda devlet kurmuş milletlerin dilleridir ![]() ![]() ![]() Bu dillerin sâhipleri, hâkim oldukları topraklardan vergi alır, baç alır, mahsûl toplar gibi, kelime de alırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu saydığımız vasıflara, şüphesiz bazı farklarla uygun imparatorluk dilleri, Arapça, Türkçe, Latince, İngilizce'dir ![]() ![]() ![]() Meselâ yakın asırlara kadar, lâtinceyi özdil sananlar vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat her büyük dil gibi, Lâtince'nin de "sesi" ve "mimarisi" millîdir ![]() Lâtince'nin özdil olmadığı anlaşılınca, bütün gözler Yunanca'ya çevrilmiş ve ilk anlarda öyle sanılmıştır ki, dünyanın ilk büyük destan edebiyatını, şiirini, trajedisini, felsefesini ve mitolojisini ortaya koyan Yunanca, özdil'dir, fakat bu ihtimâl de boşa çıkmıştır ![]() ![]() ![]() En muazzam bir dil olan Arapça da, başta İbranî olmak üzere, Yunanca'dan, Lâtince'den, Sanskritçe ve Farsça'dan ve daha birçok dillerden kelime almıştır ![]() ![]() ![]() Arapça'nın, Yunanca'dan alınma Philosophia ve philosophos kelimelerinden felsefe ve feylesof gibi, tefelsüf ve felâsife gibi? yine yunanca sophia kelimesinden, sufî gibi, tasavvuf gibi, mutasavvuf gibi kelimeler ortaya koyması böyledir ![]() ![]() ![]() Arapçanın, daha Miladın VII ![]() ![]() İmparatorluk dillerinden birisi de İngilizce'dir ![]() ![]() ![]() İngilizce de, tıpkı Arapça gibi, başka dillerden aldığı kelimeleri, hususî bir söyleyişle, yani bu kelimelere İngilizcenin sesini vererek millileştirmiştir ![]() Bu dilde, bugün, hâlâ % 75 nispetinde Lâtince ve Fransızca kelime vardır ![]() ![]() Meselâ aslı Lâtince olan Cultûra kelimesinin Fransızcası kültür (culture), fakat ingilizcesi "Kalçır"dır ![]() ![]() Tıpkı bunun gibi, finâl kelimesi Fransızca, fakat aynı şekilde yazılan ve aynı mânâda kullanılan faynıl, İngilizce'dir ![]() ![]() ![]() Görülüyor ki, dillerin kelimeleri değil fakat sesleri millîdir ![]() ![]() Hiç bir medeniyet dilinin bütün kelimeleri millî olamaz, fakat sesi mutlaka millî olur ![]() ![]() ![]() ![]() Onun İçin bizde "devrik cümle" millî değildir ![]() ![]() ![]() Türkçe, daha Ortaasya'daki kuruluş asırlarında bile, özdil değil bir imparatorluk diliydi ![]() ![]() Meselâ, en eski Türkçe'ye "TÖRE" kelimesi, İbrânîce'den, "ev" kelimesi Arâmî dillerinden; bugün öztürkçe zannedilen ve "şehir" kelimesi yerine kullanılmak istenen "kend" "kand" "kent" kelimeleri Soğdsanskrit dillerinden; acun kelimesi Soğdca'dan; Yunanca'dan semâ mânâsındaki kök (gök) kelimesi; Oğuz Kağan destanında rastladığımız "sıra" kelimesi, hatta kahraman mânâsındaki "âlp" kelimesi Moğolca'dan girmiştir ![]() ![]() ![]() Sebebi anlaşılamaz bir davranışla bazı kimseler, Türkçe'ye daha çok Moğol istilâsından sonra ve tarihte ilk defa zorla sokulmuş, bir takım geri kelime ve ekleri de Türkçe sanmış ve bunları Türkiye Türkçe'sinde diriltmeye kalkışmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir dilin, yalnız bir vatanda değil, birçok vatanlarda işlenip güzelleşmesi, o dile, bu engin vatan topraklarından yükselen, zengin ve üstün sesler kazandırır ![]() ![]() ![]() Türk dili, bugünkü Türkiye topraklarına, eski Asya ülkelerimizin hür ufuklarla çevrili bozkırlarından kopan gür ve erkek sesli bir musikîyle gelmiştir ![]() ![]() Fakat Türkiye Türkçe'sinde bu kadîm sesler yanında Nil Nehri'nin taşkınlığı da seslenir; ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye Türkçe'sinde Karadeniz kıyılarının poyraz rüzgarı kadar canlı, çevik ve çabuk sesler de vardır; Adalar denizi sahillerinin Lodos rüzgârı, zeybek musikîsi ve efe raksı gibi heybetli, ağır ve atmosfer dolduran sadâları da ![]() ![]() ![]() 'Aynı dil Tanrıdağı rüzgârlarının uğuldayan seslerinden ne kadar hâtıra saklıyorsa, Macaristan Ovalarında, dünyaya gücümüzü tanıtmak için ilerleyen Sultan Süleyman ordularının hür davullarında da o kadar heybet ve hâtırayla yüklüdür ![]() Arabistan çöllerinin uzun, İran yaylalarının uzatılan sesleri; İtalyan sularında, korsanlar kadar, dalgalarla da çarpışan leventlerin bu ![]() ![]() Böyle bir dilin kelimelerini hor görmek, hakir görmek, dilden atılabilir görmek, en az onların "oluş ve yontuluş" tarihini bilmemekten, hatta sevmemekten doğan büyük gaflettir ![]() Milletimiz tarafından fethedilmiş topraklar nasıl vatanımız olmuşsa aynı şekilde "fethettiğimiz kelimeler" de bizim kelimelerimiz olmuştur ![]() Verilmeyecek şeyler vardır, Şeref gibi, şan gibi ![]() ![]() ![]() Kars gibi, Ardahan gibi ![]() ![]() ![]() mısralarından yükselen sesler, nasıl, "toprak verilemez" diyorsa, tıpkı bunun gibi, asırlarca malımız olmuş, sesimizle, sanatımızla işlenmiş; ev, aile, köyümüze, aşk ve imanımıza girmiş; heyecanımıza işlenip vicdanımıza yerleşmiş ve bizim olmuş kelimeler de verilemez! Bunlar bizim zafer ve şeref hatıralarımızdır ![]() ![]() ![]() Derleyen : Abdullah Altın |
![]() |
![]() |
|