07-25-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Vestfalya Kongresi
Vestfalya Kongresi uluslararası ilişkilerin yürütülmesinde, geleneksel ortaçağla, yeni dönem arasında keskin sınırlar çeken bir unsur olarak tanınır 1644 yılında Münster ve Osnabrück'te toplanan bu kongreyle, ortaçağ hıristiyanlığının yatay feodal toplumu yerini, yeni dikey egemenlerin, sınırları belirli devletler toplumuna bırakmıştır Diğer bir deyişle, yeni uluslararası ilişkilerin kalıcı örgütlenmesi kurulmuştur
Umulacağı gibi yeni modern uzamsal çerçeveye uymayan toplulukların varlığından kaynaklanan belirsizlikler de, Vestfalya Kararlarıyla aynıdönemde ortaya çıkmaya başlamıştır 1640'larda, 1990'ların ilk yıllarındakine benzerlik gösteren herhangi bir azınlık hakları düzenlenmesi yoktu (insan bireyini, belirli bir ulusal topluluğun üyesi olarak tanımlamak gibi Yine de XVII-XVIII Yüzyıllardaki uluslararası anlaşmalar egemenliğin, kimi huzursuz Hıristiyan topluluklarına bağışladığı dini özgürlükler türünden azınlık haklarının ilk siyasi örneklerini sergilerler Din (dil, kültür gibi diğer belirleyici özelliklerden ziyade) azınlık haklarının esasını oluşturmaktaydı, çünkü dini ilişkiler bu dönem Avrupa'sında farklı toplulukları birbirinden ayıran en önemli unsurdu XVII ve XVIII Yüzyıllarda kadınlar ve erkekler toplumsal ilişkler alanında dini benzerlikleri veya farklılıklarıyla tanımlandılar; İrlanda, İngiliz, Alman, Fransız olmalarından çok Katolik, Protestan, Lütherci veya Kalvinist, yerleşikleri yabancılardan ayırt etmek için kullanılan sıfatlardır
Azınlık sorunları genellikle, devletler sistemi uzamsal çerçevesinin kısmi değişikliklere uğradığı ve topluluklar arası ve uluslararası sınırlar kavramının (içtekiler ve dıştakiler) belirsizleştiği dönemlerde gündeme geldi Örneğin ,Vestfalya Barışı (1648) Otuz Yıl Savaşları sonrasında egemenler arasındaki toprakların yeniden paylaşılmasını ayrıntılandırırken; bir yandan da 'Augburg günahkarları'na (Protestanlar gibi) belirli ayrıcalıklar bağışlıyordu Protestanlar kiliseye geri döndüler ve 1624 yılında sahip oldukları dini müklerini geri aldılar, dinlerinin gereklerini gizli veya açık yerine getirme hakkı kazandılar Aynı şekilde Nijmegan Anlaşması (1678) ve Ryswick (1697) anlaşmaları, Hollandanın ele geçirilmesi konusundaki Fransız/İspanya anlaşmasına son verirken; bütün 'şerefli, soylu hayırseverlerin', bütün Hıristiyan inançlarının yerleştirildikleri topraklar üzerinde savaş çıkmadan önceki 'laik ve dini'yaşamlarına ger dönmelerini güvence altına almıştır Bu güvenceler Utrecht Anlaşmasıyla (1713) pekiştirilmiştir Benzeri azınlık koşulları Oliva Anlaşmasında (1650), Dresden Anlaşmasında (1745), hubertusburg Anlaşmasında (1763) ve Paris Anlaşmasında (1763) da bulunabilir
Azınlık hakları , aynı dini topluluğun önceden de toprağı alan egemenin uyruğu olan üyelerine uygulanmamıştır Bu anlaşmalar toprakların yeniden paylaştırılması sonucu ortaya çıkan iç/dış karmaşasıyla ilgilidir; önceden varolan karmaşayla değil Sonuç olarak böylesi koşullar varolan karmaşayla değil Sonuç olarak böylesi koşullar per se dini özgürlük yararına ortaya çıkan bir uluslararsı kuralın kanıtları olarak yorumlanmamaktadır; fakat, prens ve onun dindaş uyrukları arasındaki özel bir ilişki düzleminde anlaşılmasında yarar vardır prensler, yönetimleri altındki insanların dini ilişkilerini belirleyebildiklerinden, XVII Ve XVIII Yüzyıllarda bile, varolan dini topluluklara karşı egemenlerin belirli ahlaki sorumlulukları olduğu kanısı vardı Vestfalya ve sonrasındaki uluslararası hukuk kuralları bir prensliğin diğerine sadece dini nedenlerle fiili karışmasına izin vermeyecekti, bu durum dini güvencelrin uluslararası anlaşmalara barış koşullarından birisi olarak girmesini engellemedi
Böylece, Paris Anlaşmasında (1763), İngiltre Kralı II George, XV Louis'e biriyi niyet gösterisi olarak Roma katoliklerine önceden Fransaya ait olan topraklar üzerinde dinlerini özgürce yaşamaları hakkı tanıdı
Britanya Majesteleri… Kanada'nın Katolik halkına dini özgürlüklerini bağışlamıştır 
Sonradan eski Fransız topraklarının yerleşiklerine de genişleyen bir haktır
Fakat bu özgürlük sadece 'İngiltere'nin yasaları izin verdiği ölçüde' sürdürülecektir Bu özel metin, geniş bir kesime mal olmuş, erk sahibinin uluslararası barış ve istikrarın gereeği olarak yeni uyruklarına bağışladığı özel ayrıcalıklar olduğu görüşünü açıkça sergilemektedir Söz konusu uyrukarın böylesi hakları insan olmalarının bir gereği veya doğal yasalar vs gibi kendiliğinden ellerinden alınamaz haklar olarak değil egemenin takdir etkisi altındaki hakları olarak anlamaları gerekir Üstelik egemenin çıkarıyla bu tür topluluklarla ilgili anlaşma koşullaruı arasında bir uzlaşmazlık sözkonusu olduğunda, egemenin yasaları üstün gelecektir Kısacası, bir prensin elde ettiği topraklar üzerindeki egemenliği ilk azınlık düzenlemeleri niteliğindeki dini ayrıcalıklarla sınırlandırılmış değildir; mutlak olmayı sürdürmektedir
alıntı
|
|
|