Prof. Dr. Sinsi
|
Yörüklerin Göçebe Hayvancılığı Bırakarak Yerleşik Hayata Geçmesi
hayvancılık - yörüklerin yaşamı - yörüklerin yerleşik hayata geçme nedenleriYürüklerin yaşamı, içinde bulundukları doğal ortam nedeniyle çok zordu Medeniyetin (uygarlığın) imkanlarının hiçbirinden yararlanamıyorlardı Yol, musluk suyu, banyo, sıcak su, elektrik, araba, ev, tv, radyo, fırın, gazocağı, hastane, doktor gibi… Tüm eşyaları; çadır, kilim, keçe, yorgan, döşek, çuval, tava, tencere, kazan, leğen, kaşık, tabak gibi gereçlerden ibaretti Doğayla iç içe, yüzü karartan, dudağı çatlatan, elleri ayakları donduran yayla güneşi, havası, ayazı, yağmuru, karı, dolusu, sisi, ama yine de mutluydular Atalarından böyle gördükleri ve kıyaslayacakları özenecekleri başka bir yaşam biçimini de bilmediklerinden
Yeni kurulan Cumhuriyet idaresiyle birlikte Türkiye’de bazı şeyler değişmeye başladı Zaten I Dünya ve istiklal savaşında Yörüklerden cepheye asker göndermeyen ve şehit vermeyen aile kalmamış, dirlik ve düzenleri bozulmuş, taşlar yerinden oynamıştı Savaştan geriye dönenlerinde dünyaya bakış açıları artık farklıydı Yenilmişlik, sahipsizlik, yılgınlık duygusu, yokluk, açlık, ödenemeyecek boyuttaki vergiler halkı yönetimden soğutmuştu Devlet hiç birşey vermiyor, eşkiyaya karşı mücadele ederek asli ve birinci görevi olan halkın can, mal, ırz güvenliğini dahi sağlamıyor, (1800 yılından 1923 yılına kadar eşkiyalık düzeni amansızca sürmüştür ) ama bitmeyen savaşlar için asker, bürokratların saltanatlı yaşamı için gereken para vergi diye (neredeyse malın yarısı) alınıyordu (İstanbul boğazı ve haliçteki saray ve köşkler Osmanlının yükseliş değil, gerileme ve çöküş döneminde cephedeki askerin yiyecek ve mühimmatından kesilen paralarla yapılmıştır )
Cumhuriyet Hükümeti aşar (Tarımdan alınan ondabirlik vergi) ve koyun vergisini kaldırdı Mübadeleyle Yunanistan’a gönderilen Rumlardan boşalan evlere bazı yerlerde o civarda bulunan göçebe yürükler yerleştirildi Yörükler ilk defa köye, kasabaya iskanın, evde yaşamanın lüksünü yaşadılar İlköğretim seferberliği başlatıldı, Yörük çocuklarının çoğunluğu okulla tanıştı Soyadı Kanunu çıktı, çoğunluğu ilk defa nüfusa kaydedildi Babaları ölen veya evlenen kardeşlere ayrı ayrı soyadı verildi Devletin yeniden kurulup işletilmesiyle askerliği herkes yapar oldu, askerlikte bilmeyen gençlere okuma yazma öğretildi Yörüklerde askerlik yaparken otomobili, şehir hayatını, kolaylığı, rahatlığı görüp tanıdılar Gazete ve kitaplardan kendilerinin hatta Türkiye’nin dışında bile farklı bir dünyanın olduğunu öğrendiler Yaylanın buz gibi tatlı sulu pınarları, ardıç ve çam ağaçları, kekikleri, renk renk çiçekleri, taze koyun sütü, sündürmesi , yanıksı yoğurdu, tulum peyniri, çemeni, kavurması artık eskisi gibi gözlerine güzel görünmüyor, burunlarına tütmüyordu Bir şeyler değişmeye başlamıştı
Köy Kanunu (1924) ve Soyadı Kanunu (1934) uygulaması göçebe Yörüklerin geleneksel yaşam tarzlarında büyük sarsıntı yaptı Soyadı Kanunu uygulaması sırasında genel nüfus yazımıyla çoğunluğu hiçbir yere kaydı olmayan bu insanlar (18 yüzyıldan sonra toplum düzeni bozulmuş, başı boşluk artmış, kurallara uyulmaz olmuştu ) bulundukları yere en yakın köy nüfusuna zorunlu olarak kaydedildiler Yörük o sırada yayladaydı (Örneğin: Burdur, Konya, Niğde ve Kayseri gibi) bulunduğu ilin bir köyüne kaydedildi, ancak kışlağı farklı bir ilin ilçesinde kaldı (Örneğin: Muğla, Antalya, Mersin, Adana gibi) veya kışlaktaydı tersi oldu Selçuklu, Osmanlı döneminden obasına tahsis edilen yaylak ve kışlak fermanları yeni çıkarılan yasalarla geçerliliğini kaybetti Yaylalar hangi köye yakınsa, hangi köy sınırı içinde kaldıysa o köyün malı oldu, onun kullanımına geçti Yaylalar, meralar devletin hüküm ve tasarrufuna alındı, Yörüklerin yayla Hakkı korunmadı Aidiyet ve kullanım da köy sınırı esas alındı Kanunda yayla, mera ve pınarlarla ilgili özel durum, istisnai haklar varsa saklı kalacak buralar müştereken kullanılacak deniyorsa da uygulaması sağlanamadı Yaylak ve kışlaklar hangi köy sınırı içinde kalmışsa o köy; yörükleri mahkeme veya siyasi baskıyla verdirilen emir, yazı, men ve idare kurulu kararıyla bunlar yoksa zorbalıkla yaylaya sokmadı veya otlatma hakkı için ücret aldı Otlatma ücreti her yıl artarak zamanla ödenemez boyuta ulaştı Yörükten yıllık kazancı otlatma ücreti alarak istendi, kendisine de çektiği eziyetler kalıyordu Yaylak ve kışlağa giderken koyun ve keçilerini, yol üzerinde bulunan köyler, ekili arazimize zarar veriyor diye geçirtmediler, koyunlarına el kondu, işe jandarma, mahkeme karıştı Eskiden mera olan yerler, traktörün, pulluğun bulunması ile tarıma açılmış iş araçlarıyla kanallar açılıp, sazlıklar bataklıklar kurutulmuş, sivrisinek gölcükleri tarla olmuştu Baltalık kanunuyla, arazi açmak için çıkarılan yangınlarla hele orman kesim idaresinin kurulması ve orman mühendislerinin buluşu tıraşlama metoduyla ormanlar yok edildi Yörüklerin beslediği karakeçilerin ormanı yok ettiği asılsızdır Toroslarda keçilerin yok ettiği bir orman alanı yoktur Toroslarda yüzlerce yıldır ormanda keçide beraber yaşamaktadır Doğaya insandan başka hiçbir varlık zarar vermez Yörüklerin, sahillerde çadırlarını kurduğu hayvanlarını kışlattığı yerleri de sebze ve narenciye bahçeleri, pamuk tarlaları, turistik tesis ve yazlık siteler, kooperatif evleri doldurdu
Yörüklerin genel yazımla nüfusa kayıt yapıldığı köyde oturup hayvancılık yapması düşünülebilir Bu köy ya yaylak yada kışlaktır Bu köyde başka hayvancılık yapanlarda vardır Tarıma elverişli yerler ise ekilip dikilmekte yani hayvan otlatmaya yasak mıntıkalardır Köylünün esas işi ve geliri çiftçilik (tahıl ziraatı, bahçe, sebze ve inek besiciliği)dir Koyunları olan varsa da (Yörükler gibi tek işi ve gelir kaynağı olmadığından) sayısı aydır, ahırda veya bahçe kenarında idare olmaktadır Bu tür 200 hanelik bir köyün toplam koyun keçisi en çok bir yürüğün sürüsü kadardır (300, 400, 600 adet olurdu ) Köye yerleşen yörük bu sürüsünü köyün merasında en çok 2 ay otlatabilir, çünkü o sürede çevrede ot kalmaz O köyde 2-3 hatta daha fazla yörük ailesi varsa veya köylü koyun otlatılmasına karşı çıkarsa (sadece bizim sığırlarımız otlayacak diye) ki böyle de olmaktadır Pratikte tek yaylak ve kışlakta kalınarak açık arazide otlatma şeklinde hayvancılık artık yapılamamaktadır
Yeni yetişen, köy ve/veya şehir gören kızlı, erkekli yörük gençleri; gürültülü, hareketli hayata özenip, göçebe hayvancılığa isteksiz davranmaya başladılar Kızlar köy, şehir evlerinde oturup ev hanımı olmak istediler Tüm bu psikolojik ve fiziki şartlar sonucu yazın yaylaya, kışın kışlağa gidilerek yapılan göçebe hayvancılık hukuken ve fiilen yapılamaz hale geldi Osmanlı dönemini görmüş göçebe hayvancılığı bir yaşam biçimi olarak benimsemiş yaşlıların direnmesiyle sürdürülen göçebelik, onlar ölünce (özellikle 1960’lardan sonra) oğulları, kızları tarafından devam ettirilmedi Koyunu, keçiyi, deveyi satıp, köye-şehire yerleşmeye, çiftçilik, bahçecilik, esnaf1ık (manifatura, bakkal gibi) yapmaya başladılar Bunları gereğince yapamayanlar tekrar az sayıda koyun, inek alıp bu sefer ahır besiciliğine yöneldiler Bu tür hayvancılık ahır inşaası ve 12 ay hazır yem yedirilmesini gerektirdiğinden et maliyetini çok arttırdı, ayrıca barındırma problemi nedeniyle hayvan sayısı azaldı
Yörükler bu yeni ve farklı hayata uyum sağlamaya çalıştılar Çocuklarını okullara gönderdiler, okutamayanlar sanayiye çırak olarak verdiler Hastalık, doktor, ilaç, iğne bilmezken yerleşik hayatta bunlarla tanıştılar Yaylalarda bilinmeyen, önem taşımayan, hiç ihtiyaç duyulmayan para; şehir hayatında insanca yaşayabilmenin, toplumda saygı görebilmenin tek değer ve ölçü aracı olarak karşılarına çıktı Az olan sözcük dağarcıkları; yalan, kazıklanma, kandırılma, ahlaksızlık, dedikodu, içki-kumar ve benzeri kelimelerle sonuna kadar doldu Büyük bir kültür şoku ve bunalımı yaşadılar Yaylalara geri de dönemediler Medeniyet bataklığına bir kere ayakları saplanmıştı, çırpındıkça daha da çok gömüldüler Ellerinden tutup kurtaracak, yol gösterecek kimsede bulamadılar Yörükler dağlarda gezerken, milletin dedesi, babası okumuş, müsteşar, paşa, elçi, genel müdür olmuş Dünyadaki değişimi ve gelişmenin yönünü görmüş, büyük şehirlerden, sahillerden arazi almış Düne kadar yörüğün çadır kurup, hayvan otlattığı yerler bugün birilerinin özel mülkü olmuş Yörük hayatın gerçek yüzünü görmüştü Ama bu hayat yaylaya benzemiyordu Dağlar bugün tipisiyle üşütürse, yarın güneşiyle ısıtır, gönlünü alırdı
Şehir ise hep soğuk yüzlü ve acımasızdı; hata, iyi niyet, saflık, yol bilmezlik kabul etmiyordu Her şeyin yolunun okumaktan, bilmekten geçtiğini, bunun da parayla olduğunu, sorunların parayla çözülebildiğini, para kazanmanın da “hele çok olanı için” çalışmanın yeterli olmadığını gördü Sistemin bir parçası haline geldi ama karşılığında özünü ve kültürünü bıraktı Göremedi Orta Toros veya Amanosların kuytu bir bucağında veya Termalin Ormanlarında son göçebe Yörükler olarak; yaşamın tüm idari ve ekonomik zorluklarına rağmen onurla ayakta kalmanın mücadelesini vermektedir
alıntı
|