Prof. Dr. Sinsi
|
Kapadokya Ermişleri
anadolu tarihi - anadoludaki türkmen boyları - anadoluda kültürel etkileşimTürkmen boylarının Anadolu’yu yurt edinmesi ile Anadolu’daki kültürel etkileşim ve değişimler ağırlıklı olarak iki önemli kaynaktan beslenmişlerdir Bunlar Ahmet Yesevi’nin görüşlerini dile getiren Yesevilik ve Bektaşilik’tir Bu iki görüşün de Horasan’dan geldikleri iddiasıyla birbiriyle iç içe oldukları savunulsa da, temelde önemli farklılıkları vardır Her iki görüş de Anadolu halklarının İslam’a bakış açılarını Arap kültüründen farklı olarak etkilemiş ve eski değerlerle yenilerini kaynaştırmışlardır
Yesevilik, devletin İslam anlayışına daha yakın gözükse de Araplaşmış bir İslam düşüncesi anlamına gelmez Asya Türkleri’nin yaşam anlayışını İslam’la bütünleştirmiş, İslam öncesi Türk halklarının yaşam biçimini, kültürel değerlerini, geleneklerini ve törelerini İslam inancı ile kaynaştırmıştır Asya’da tohumları atılan bu akım, İran üzerinden Anadolu’ya gelirken Türkmen halkları tarafından desteklenmiştir Bektaşilik ise Anadolu’nun binlerce yıllık kültürel değerleri ile daha farklı bir İslam düşünce akımı yaratmıştır Bektaşilerin tasavvuf anlayışı ve yorumu, ilk çağlardaki Anadolu halklarının doğa ile içiçe olan dinsel değerlerine benzer bir din düşüncesidir Bektaşilerin dinsel törenleri Diyonsos dininin müritleri Bakkhalar’ın törenleriyle benzerlikler içerir Her ikisinde de törenlere kadınlar da katılır
Anadolu’daki bir çok erenler gibi Hacı Bektaşi Veli’nin de kökleri Horasan’da aranmıştır Bu Horasanlı yakıştırması o dönemin erenleri için kullanılan genel terimdir Ancak sonraları içeriği unutularak Horasan diyarından gelenler olarak yorumlanmıştır İster Horasan’dan gelsin, ister Kapadokyalı olsun Hacı Bektaşi Veli diğer erenler gibi Anadolu’nun binlerce yıllık köklü değerlerini yeniden yorumlayarak Türkmen ve yerli Rum halklarının yeni yaşamına uyarlamıştır
Anadolu halklarının ekonomik ve siyasi olarak bütünleşip birlik oluşturmaları, din ve mezhep ayrımı gözetmeyen Ahilik örgütü ile olmuştur Bu örgüt bütün zanaatçıları, çiftçileri ve esnafı aynı birlik altında birleştirmiştir Bir devlet bütünlüğü sağlanamayan kararsız Anadolu ortamında bu meslek birliği halkları birbirine daha da yaklaştırmıştır Genç Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve siyasi gücü bu örgütle artmıştır Anadolu’da Ahilik örgütü ile bir pazar ekonomisi oluşturulmuş ve malların kalitesi artmış, çeşitli standartlarda üretim başlamıştır Bu örgütün kurucusu da Kapadokya özellikle Kırşehir yöresinde yaşamış olan Ahi Evren’dir Acılı ve zor bir hayat yaşayan Ahi Evren, Selçuklular’ın ve Moğollar’ın zulmünden nasibini almıştır Ancak Anadolu halklarına kazandırdıkları unutulmamış, Fatih döneminde Ahilik örgütü yasaklansa da, halklar arasında bu meslek birliği yaşatılmıştır Ahi Evren de tıpkı mitolojik dönemlerin Herakles’i gibi, Hıristiyan dünyasının Kapadokyalı Aziz Georgios’u gibi ejderha ile uğraşır, ama o savaşmaz, korkunç yaratığı duası ile yola getirir
Ahi Evren, Anadolu Bacıları (Bacıyan-i Rum) örgütünün kurucusu Fatma Bacı’nın eşidir Anadolu’daki büyük bir kadın örgütlenmesi olan bu örgüt kadın erkek ayrımını kabul etmemiş kökleri Anadolu’nun binlerce yıllık anaerkil yapısına uzanan kadının gücünü tekrar hatırlatmıştır Sufiler Anadolu’nun İslam ile değişen yeni inanç sisteminde, dine farklı bir yorum getirerek kadını güçlü kılmışlardır Kuran’da erkeklerin kadınlardan üstün olduğu hakkındaki ayette bulunan erkek kelimesinin aslında er olduğunu ve kadının da erlik mertebesine ulaşabileceğini söylemişlerdir Fatma Bacı ve Hatun Ana, Hacı Bektaşi Veli tarafından sayılan ve sevilen insanlardır Kadınların oluşturduğu bu birliğin eski Türk geleneklerine pek uymadığı, aksine antik dönem kadınlarının (Amazonlar ve Bakkhalar) devamı niteliği taşıması, gerçeğe daha yakın gözüküyor
Türkler’in Anadolu halkları ile kültürel etkileşimi, kaçınılmaz olarak ırksal bir kaynaşmanın ürünüdür Anadolu’daki büyük etnik grupların, özellikle Ermeniler, Rumlar ve Kürtler’in yüzyıllar boyu köylerde ve kentlerin bir çok mahallelerinde yerel değerlerini yitirmeden 20 yüzyıla kadar yaşamaya devam ettikleri bilinmektedir Ancak bu toplumların büyük bölümü Türkmen boylarının Anadolu’ya gelmeleri ile birlikte İslamlaşmışlardır Son zamanlardaki bilimsel araştırmalar Anadolu’da yaşayan Türklerin ırksal özelliklerinin, Orta Asya Türkleri’nden çok farklı olduğunu göstermiştir Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı dönemlerinde ulus olarak Türk kavramı kabul edilmemiş, hatta tersine bir aşağılama unsuru olarak kullanılmıştır Onlar daha çok Selçuklu veya Osmanlı olarak tanınmayı yeğlemişlerdir İktidarlarındaki saraylarda, Türk sözcüğü göçebe Türkmen toplulukları için aşağılama amacıyla kullanılmıştır Türklerin Anadolu’ya gelmesiyle Rumların da Anadolu’yu terk ettiği görüşü inandırıcı değildir Bunun aksi olan Türkmenlerin Anadolu halkları içinde soy olarak eridiği görüşü de aynı ölçüde yanlıştır Yerli halk Türkler’in gelmesi ile büyük oranda Türkleşmiş ancak aynı zamanda çeşitli etnik gruplar günümüze dek varlıklarını kısmen korumuşlardır
Özellikle Osmanlı Dönemi’nde Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında yapılan evlilikler, hem devlet düzeyinde hem de halklar düzeyinde bütünleşen bu yeni kimliğin çatısını oluşturmuş; Osmanlı’nın uluslaşma sürecini hızlandırmıştır Rumlaşma sürecinde Hıristiyanlığı benimsemiş olan yerli halklar, Osmanlılaşma sürecinde de İslam’ı benimsemişlerdir Anadolu Hıristiyanları’nın kısa bir süreçten sonra Müslümanlığı benimsemelerinin ana nedenlerinden biri, kökleri binlerce yıla dayanan Anadolu kültürünü, Ortodoks bir süreçte baskı altında tutan eski rejimin yerine daha hoşgörülü ve yerli halkların değerlerine daha yakın olan Alevi kimliği ile uzlaşmalarıdır Bu yeni din anlayışı Hıristiyanlık öncesi doğaya dönük inanç biçimi ile örtüşmüş, dahası ona özündeki zenginlikleri katmıştı Anadolu topraklarına ulaşan Türk boyları ile Anadolu dışında yaşayan Türkler arasında önemli farklılıklar oluşmuştur Anadolu’da kurulan Türk devletlerinin yapısı diğer Hun, Uygur ve Göktürk devlet yapılarından farklıydı Selçuklu ve Osmanlı devlet geleneği köklerini Orta Asya’dan çok, Anadolu’da daha evvel kurulan devlet geleneklerine dayandırıyordu İran ve Bizans etkisi baskındı Bu kültür ve uygarlık birikimi Türk devletlerinin yeni yapısının mayası olmuştu Özellikle kamu hukuku, Bizans kamu hukuku ile benzerlikler taşımaktadır
Kültürel anlamda sürekliliğin en önemli kanıtı Anadolu’daki coğrafi bölgelerin, kentlerin, ırmakların isimlerindeki ardıllıktır Bu isimlerin çoğunlunun kökleri 4 000 yıl öncesine dayanır Anadolu’nun bir Roma Ülkesi haline geldiği dönemlere ve Araplar’dan alınan isimlerde bunlara eklenmiştir Türkleşme döneminde bu isimler küçük değişikliklerle devam etmiştir Eski Helen dilindeki bazı sözcükler ve takılar Türkçe’ye aynı şekilde yansımıştır Türkçe’nin yüzlerce yıl Anadolu’da egemen olması ile Rumca’ya da etkileri olmuştur Bu şekilde, bir dil kaynaşması oluşmuştur Doğu Roma İmparatorluğu’nun baskıcı ve merkeziyetçi yönetim anlayışından bıkan kitleler, Türkmenlerin yönetiminde eskisine nazaran daha esnek bir anlayışla karşılaşmışlar; imparatorluğun baskısından yılan diğer etnik kitleler ise yine aynı nedenlerle Türkmen idaresini benimsemişlerdir Türklerle çok çabuk kaynaşan yerli halklar yukarıda belirtilen ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayı Müslümanlığı benimsemişler, geçmişteki binlerce yıllık kültürel zenginliklerini de Anadolu’nun bu yeni efendilerine benimsetmişlerdir Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yöresel olarak toplu din değiştirmeleri olmuştur Kars’ta, Samsun’da, Amasya’da, Aydın’da, Bolu’da, Aydın’da ve Girit’te topluca İslam’ı seçen Rumlar, Ermeniler ve Gürcüler vardır Anadolu tarihinde büyük bir eşitlikçi ayaklanmaya neden olan Şeyh Bedreddin’in de annesi bir Rum tekfurunun kızı idi
Ortak mülkiyeti savunan görüşleri ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kitleleri etkileyen Şeyh Bedreddin aynı zamanda felsefi boyutta da büyük bir düşünürdür Ona göre doğa ve tanrı bir bütündür Madde ve ruhu birbirinden ayırmak olanaksızdır Bütün dinlerin kaynağı birdir Mehdi hiçbir zaman gelmeyecektir ve kıyamet olmayacaktır Cennet ve cehennem bu dünyaya ilişkin kavramlardır Yeryüzündeki bütün mülkler ortak kullanılmalıdır ve herkesin malı olmalıdır ona göre Bedreddin’den etkilenen Börklüce Mustafa Aydın dolaylarında, Tornak Kemal de Manisa dolaylarında Osmanlı’ya karşı ayaklanmışlardır Bu ayaklanma, bin yılı aşkın bir zaman önce, aynı bölgede Romalılara karşı yapılan eşitlikçi Aristonikos ayaklanmasının bir tekrarıdır Ama diğeri gibi bu başkaldırı da kanlı bir şekilde bastırılmıştır Şeyh Bedreddin’in düşüncesi ayaklanmanın bastırılması ile yok olmadı Daha sonraki yüzyıllarda da müritlerine rastlandı
Osmanlı ekonomisini ayakta tutan gelirlerin azalması üzerine devlet halkların üzerindeki baskıları iyice arttırmaya başlamış ve dolayısıyla tepkiler de artmıştı Celali ayaklanmaları bu tepkileri dile getirir Osmanlı ordusu yüz binlerce insanı katleder ayaklanmayı bastırmak için Bu iç savaş birçok sorunu da içinden çıkılmaz hale getirir Anadolu erenlerinin temellerini kurduğu devlet-halk barışıklığı ortadan kalkmaktaydı Halk devlete küsmüştü artık Ayrımcılığın boyutu Anadolu Selçuklu dönemini bile aşmıştı Alevi-Sünni ayrımı, İstanbul-taşra ayrımı, yerleşik-göçebe ayrımı imparatorluğu gitgide yıpratıyordu Kırsal alan-kent dengesi bozulmuş, kısacası devlet ve halkın bağları onarılamayacak şekilde kopmuştu İstanbul Anadolu’yu sömürüyordu
17 yüzyıl İstanbul’un Anadolu emeğinin üzerinden ellerini biraz çektiği ve denetimi azalttığı yüzyıldır Bu rahatlama Anadolu şehirlerinin güçlenmesine neden olur Tımar sistemi ile toprağa bağlı nüfus kentlere akmaya başlamıştı Ancak bu gelişme halkları biraz soluklandırsa da çöküşü durduramamıştı Tımar sisteminin çöküşü ve batıdaki Burjuva Devrimi karşısında Osmanlı acizdi ve sona yaklaşıyordu Osmanlı etnik kimliklere karşı tavrını değiştirmiş, yeni dönemin koşulları Anadolu halkları arasındaki bağları da tamamen koparmıştı Etnik kimliklerin yeni arayışlar içindeydiler Çelişkilerin artışı kimlik kaosunu içinden çıkılmaz hale getirmişti Yeni kimlikler tarihsel süreklilik değerlerine önem vermiyordu Bu binlerce yıl öncesine dayanan soylu bağların arayışıydı Bu arayışın sonuçları ağır ve trajik olacaktı Yüzlerce yıl aşağılanan Türk kimliği Anadolu’ya sindirilmeye çalışılıyor, Anadolu insanının kültürel kimliği uzak Asya ülkelerinde aranıyordu Artık Anadolu köylerinden ut melodileri yükselmiyor, Ermeni kızla Türkmen delikanlının türküsü söylenmiyordu Son yüzyılın başlarında bir kumandan Troya yakınlarında bir tepeden ufka bakıyordu Düşündükleri henüz kazanılmamış büyük bir zaferin sonuçları değil, çok daha sonra yapacaklarıydı Sarı saçları rüzgarda dalgalanırken keskin mavi gözleri Troya harabelerinden uğuldayan sesin kaynağını arıyordu Troya Savaşı bozgunundan binlerce yıl sonra Anadolu halkları batıdan gelen gemileri ilk kez yenmişlerdi Hektor ayağa kalkmıştı Ama asıl önemli olan, bundan sonra olacaklardı
alıntı
|