Prof. Dr. Sinsi
|
İslam'da Çakra
İnsanda Letaif & Tasavvuftaki Letaif Dersleri
Letaif ; Arabça 'Latife' kelimesinin çoğulu olup "Latifeler" anlamındadır
Latife insan vücuduna yerleştirilmiş manevi, nuranî cevherlere verilen isimdir
Gizli, sırlı ve iç bünyede saklı cevherler olan Letâif, baş gözüyle görülmezler, ancak gördükleri vazifelerden varlıkları anlaşılır İnsanın aslı bunlardır Bu cevherler mümin - kafir her insanda mevcuttur
Kâmil mürşidler bu cevherleri ilim, tecrübe ve müşahede ile tanıyıp yerlerini ve görevlerini tespit etmişlerdir
Latife, Kur'an-ı Kerim kaynaklı insanın psikospiritüel duyuüstü melekelerinden her biridir Geleneksel Çin tıbbında akupunktur meridyenleri veya şakraları andırır
Cenab-ı Hakk (c c) insanı on asıl şeyden yaratmıştır Beşi mahlukat alemi denilen hâlk alemindendir Bunlar toprak, su, hava, ateş ve nefstir Bunların başkanı ve hakimi nefstir
Âlem-i emrden olan letâif, rûhani ve nûrani, âlem-i halktan olan letâif ise cismâni ve zulmânidir
Bir müminin nefsi, yedi sıfatında terakki edebilmesi için vücûdunun müştemil bulunduğu letâif-i seb´a denilen letâifin de; zikir, fikir ve tefekkürle tasfiye ve terbiye görmesi lazımdır
O yedi sıfat da: Kalp, Sır, Ruh, Hafi, Ahfa ve Nefs-i natıka ile tüm bedendir
İnsanı diğer canlılardan ayıran fark âlem-i emrden olan rûhâni ve nûrani letâif-i hamse (letaifden beş tanesi) kalb, ruh, sır, hafi, ahfa âlem-i emrdendir His, hayal, yön ve mekanla sınırlanmayan, mesafe ve maddesi olmayan, Allah´ın ol emri ve iradesinin tecelli etmesiyle yaratılan şeylerden oluşan Âlem-i emr(=emir alemi)'den olan letâif, rûhani ve nûranidir
Nefs ile cesedin ihtiva ettiği anâsır-ı erbaa (=Dört Unsur) ki ateş, hava, su ve toprak- da Ölçü ve hesap ile bilinebilen, gözle görülen ve incelenebilen cisimlerden oluşan âlem-i halktandır Halk aleminden olan letâif cismâni ve zulmânidir
Diğer beş unsur ise, asılları alem-i emirden olan insani kalb, ruh, sır, hafi ve ahfadır Bunların başkanı ve hakimi kalptir
Allah, kudreti ve hikmetiyle aşk yoluyla her iki alemin latifelerinin aralarını birleştirmiş ve kaynaştırmıştır Öyle ki bunlar birbirinden ayrılmak istemezler Bu aşktan dolayı hâlk aleminin latifeleri emir aleminin latifelerini hükmü altına almıştır
Letaİfİn Vücutda Yerleşim Yerleri:
1 Kalb, sol memenin dört parmak altındadır İlahi huzur ve tecelliyat mahâllidir
2 Ruh, sağ memenin dört parmak altındadır İlahi aşk ve muhabbet mahâllidir
3 Sır, sol memenin iki parmak üstündedir İlahi marifet mahâllidir
4 Hafi, sağ memenin iki parmak üstündedir ilahi tecelli ve nurlar içinde kaybolma mahallidir
Buna istiğrak denir
5 Ahfa, göğüs kafesinin üst ucundan yani gırtlak çukurundan iki parmak kadar aşağıdır İlâhî sır mahallidir
Gizli ilimler ve tecelliler merkezidir Burada elde edilen duruma izmihlal denir
6 Nefs-i natıka (külli) latifesinin yeri iki kaşın ortasıdır
7 Nefs-i Külli ( Tüm Beden ) : Sultani Zikir Makamı
Kalb bütün latifelerin merkezi olup "Ruh"un sarayıdır Ruh kalbde egemen olunca, bedeni "Ruh"un emirlerine göre yönetir; ruh vasıtasıyla aldığı ilâhi feyiz ve terbiyeyi bedenin bütün işlerine yansıtır Kalbde yakîn nûru parlamaya başlayınca dünya hayatı fâni ve değersiz görünür Çünkü kalb, marifetullah nûrunun parlayacağı yegâne mahaldir ki, iman güneşi o burçtan doğar Bütün ilâhi sırlar orada gizlidir Kalbde o hakiki, lâhutî güneşin doğmasıyla bu yüksek tecellinin nurlu eserleri insanın bütün azalarında zâhir olur O zaman kulluk vazifelerini; derin ve derûni bir zevk ve neşe içinde seve seve îfa eder
Kalbin salahının cesede sirayetini Buhari´deki şu Hadis-i Şerif izah etmektedir:
Dikkat ediniz ki, insanın cesedinde bir et parçası vardır ki, o et parçası sâlih oldukça bütün vücuddaki âzalar sağlam olur Eğer o fasid olursa bütün cesedi bozulur O et parçası kalptir
Terbiye olmamış nefs, devamlı kötülüğü emreden sıfatıyla kalbi tamamen hükmü altına aldığı zaman, kalbden Allah için hiç bir hayırlı amel çıkmaz Bu durumda ruh da, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir Artık kalb ve ruh asli vazifelerinden uzaklaşmış ve ölmüşçesine gaflete düşmüş olurlar Bu hâl kalbin perdelenmesi ve günahlarla kararmasıdır
İnsanın bu durumdan kurtulması için çok ciddi bir tedaviye ihtiyacı vardır Bu tedavinin en güzel ve en kolay yolu bir mürşid-i kâmilin elinden tövbe alıp, kendisine intisap edip manevi terbiyeden geçmektir
Mürşid-i kâmil, kendisine intisap eden müride önce güzel bir tövbe yaptırır Sonra zikir telkin eder Letaifleri hakiki vazifelerine döndürmek gevşemeyi gidermek için onların zikir nurları ile aydınlanması, temizlenmesi ve beslenmesi gerekir
ZİKİR VE LETAİF
Zikrin nuru ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaife sirayet eder Zikre devam edildiğinde kalpten Allah´ın sevmediği ve razı olmadığı düşünceler silinip gider Zikir kalbe iyice yerleşince her hâlde zikretme hâline geçer, böylece gaflet yok olur Zikir sayesinde insanın sıfatları değişir, insanda Cenab-ı Hakk´ın razı olduğu ahlak ve sıfatlar oluşur
Vücuttaki su unsurunun nefsin kötü sıfatlarından birisi olan nifak özelliği ile irtibatlıdır Suda, bulunduğu kabın şeklini ve rengini alma özelliği ve bulunduğu şartlara göre değişme sıfatı vardır
Bu sıfat, insana münafıklık olarak yansır ve iki yüzlülük meydana gelir Ancak bu sıfat, mürşid-i kâmilin terbiye, himmet ve tasarrufu ile alçakgönüllü olmaya dönüşür Kalbden nifak ve yalancılık gider, yerini samimiyet ve mertlik alır
Ateş unsurundan kaynaklanan zulüm ve hiddet sıfatı, İslam´ın emir ve hükümleri karşısında gayret, ince davranma ve rahmani taraftarlığa dönüşür
Hava unsurundan ileri gelen kibir ve üstünlük taslama sıfat, izzet, vakar ve heybete dönüşür
Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve itidal sıfatına dönüşür
Letaif Zikri
Nakşbendî tarikatında silsileyle gelen zikir hafî (gizli-sessiz) zikir, yani kalb ile yapılan zikirdir
Bu da Zat ismi olan ism-i Celâli "Allah" "Allah" diye kalble zikretmektir
Hadîka'da der ki:
"Zikrin birçok âdabı vardır Fakat biz onların en önemli olanlarını ve mürid için herhalde lâzım olanları söyleyeceğiz:
"Önce beden temizliği geliyor Allah'ın emrettiği şekilde temizlen Sonra kalbini heva, hırs, şehvetlere düşkünlük ve mâsivâya eğilim göstermekten istiğfar ile temizle Sonra güzelce abdest al, halvethanene gir İki rek'at abdest-şükür namazı kıl Dua et ve namaz kılarken yaptığın gibi kıbleye doğru otur Dilinle istiğfar ederken kalbin de istiğfar etsin (Verilen sayı kadar)
Sonra alabildiğine bir mahviyet, inkisar ve huşu ile kusurlarını ve günahlarını hatırla Sonra çok yakında muhakkak gelecek olan ölümünü gözün önüne getir Şu anda alıp verdiğin nefeslerini dünya hayatındaki son nefeslerin olarak kabul et Kabre yalnız başına konulduğunu ve orada bırakılıp gidildiğini bütün safhalarıyla düşün
Sonra bir defa Fatiha-i şerifeyi ve üç defa İhlâs-ı şerifi okuyup sevabını Hazret-i Nakşbend kuddise sirruh'un rûhâniyetine hediye et Sonra mürşid-i kâmilin simasını kendi nâsiyene bağlı olarak düşün Gözlerini kapa, dilini damağına yapıştır, dişlerini dişlerine , dudaklarını dudaklarına yapıştır Nefesini kendi haline bırak Sol memenin altında bir et parçası olan kalbine yönel Zikrinin mânâsını derinden derine düşünerek Hak Teâlâ hazretlerinin Zât ismini zikret Zikrin başlangıcında kalb diliyle zikreder
Eğer bir ihtiyaç için konuşmaya mecbur olursan zikrini kesmeden birkaç kelime konuş ve devam et Hiçbir an kesilmemesi gereken bu zikre Nakşbendî büyükleri "vukûf-i kalbi" derler Eğer bu layıkıyla yapılırsa kalb zikrettiğini müşahede ederek rüsuh peyda eder
KALB ZİKRİ
Zikir dersi isteyen müride ilk olarak kalp zikri verilir Kalbin üzerinde Lafza-i Celal (Allah) zikri çekilir Bu zikrin sayısı mürşid tarafından bildirilir Bu sayının altına düşülmez; üzerine de çıkılmamalıdır Hafi zikrin nasıl çekileceğini bizzat mürşid veya görevlendirdiği vekili tarif eder
Bu zikir şu şekilde yapılır:
Mürid, abdestli olarak kıbleye karşı adab üzere oturur Zikre başlarken, günahların kalbi sardığı, bu hâlle gerçek zikrin çekilemeyeceği, ilahi yardıma muhtaç olduğunu düşünerek 25 defa estağfirullah der Peşinden Fatiha okuyup bağışlar
Kalbin uyanması, toplanması ve zikre hazırlanması için biraz (beş dakika kadar veya daha kısa) mürşid rabıtası yapar, mürşidden manevi destek ve feyz bekler Sonra, sağ elindeki tespihini elinin başparmağı ile orta parmağını birleştirip sol memenin dört parmak aşağısındaki insani kalbinin üzerine kor
Dilini damağına yapıştırıp şehadet parmağı ile tespihi çevirirken kalbiyle "Allah", "Allah" ,"Allah"   diye zikreder
Yüzlük tespihi sonuna kadar çevirince, diliyle kendi duyacağı bir sesle: ilahi ente maksûdî ve rızâke matlubî der
Bunun anlamı şudur: Allahım! Benim maksadım sensin, aradığım ise senin rızandır
Bu duayı her yüz zikirden sonra söyler Bunu söylerken, aynı anda bu sözünde sadık olmadığını, nefsinin yalancı olduğunu düşünür Tekrar azimle zikrine devam eder
Virdin sonunda, "dersimi hakkıyla yapamadım" diye üzülür, Allah´ın rahmetine güvenir, zikir esnasındaki kusurları için 25 defa estağfirullah der ve gözlerini açar
Vird esnasında rabıta yapılmaz, bu tehlikelidir Virdde kalb sadece zikre bağlanır; alemlerin Rabbini zikrettiğini düşünür, bütün dikkatini kalbindeki zikirde toplar
Kalb zikrinin sayısı ancak salikin mürşidi tarafından arttırılabilir Alınan bir zikrin vücuda yerleşmesi ve vücudun zikre alışması için en az kırk günden dört aya kadar çekilmesi güzel olur Ancak özel durumlar ve gelişmeler olursa bu süreden önce de mürşide veya vekiline danışılır Bundan sonra gerekirse salikin mürşidi tarafından zikrin sayısı arttırılır
Kalb zikrinden sonrası diğer Letâif virdlerine geçer ve bu geçiş zamanını mürşid belirler
Sonra zikrini Ruh'a nakleder Latîfe-i ruh, göğüste sağ memenin altındadır
Sonra zikrini Sırr'a nakleder Latîfe-i sırr, göğüsün sol tarafındadır
Sonra Hafî'ye nakleder Latîfe-i hafî, göğüsün sağ tarafındadır
Sonra Ahfâ'ya nakleder Latîfe-i ahfâ, göğüsün tam ortasındadır
Muhammed Ma'sum kuddise sirruh hazretleri el yazısıyla şunları yazmıştır:
"Bu letâiflerin nurlarına gelince: Latîfe-i kalbin nuru sarı, Latîfe-i ruhun nuru kırmızı, Latîfe-i sırrın nuru beyaz, Latîfe-i hafînin nuru siyah, Latîfe-i ahfânın nuru yeşildir
Bu beş letaif (letâif-i hamse), Cenab-ı Hakk'ın "kün" yani "ol" emriyle yarattığı âlem-i emirdendir ki maddeden yaratılmamıştır Cenab-ı Hak, bunları maddeden yarattığı halk âleminin beş latifesiyle terkib etmiştir
Sonra zikrini beyindeki nefs-i natıkaya nakleder Sonraki letaif de nefs-i natıka ve bağlı olduğu maddi bedendeki dört unsur olan toprak, su, hava, ateşdir Bu dört unsurun tümü nefs-i natıkada dürülüdür
SULTANİ ZİKİR:
Bu yerlerden her birisi, yukarıda zikredilen tertib üzere zikir mahallidir Zikir, latife-i nefs-i natıkada yerleşince latîfe-i cesede intikal eder Bu da zikri, bedenin tamamıyla yapmaktır Artık o hale gelir ki bedenindeki bütün zerreleriyle zikreder Zikretmeyen hiçbir uzvu kalmaz Bundan sonra sultân-ı zikr, yani zikrin bütün varlığına hakim olması gerçekleşir İnsanın her tarafında artık zikrullah hakimdir
Bundan sonra çevresindeki herşeyin de Allah'ı zikrettiğini müşahede eder ve varlıkların zikirlerini duyar:
"Kâinatta hiçbir şey yoktur ki O'nu hamdiyle tesbih etmesin" (İsrâ suresi/44) hakikatini anlar
Mürid Hazret-i Rasulullah'ın (s a v ) :
"Sanki sen O'nu görüyormuşsun gibi ibadet et" emrine bundan sonra lâyıkıyla riayet etmeğe başlar
Buna sabırla ve dikkatle devam eder
Alıntıdır
|