Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
modernizm

Modernizm

Eski 07-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Modernizm



Günümüzde Dinin çöküşü seküler alanın dışındaki bir alanla sınırlı olan bir hadise değildir Bu olay, insanın ve doğanın mahiyetine ilişkin bakış açısında meydana gelen kökten değişimin bir parçasıdır İnsanoğlunun Din -veya daha geniş bir çerçevede Gelenek- içinde yaşadığı her devirde suistimaller, hurafeler, anlayışsızlıklar, karşı çıkışlar ve günahlar olmuştur; lakin hiçbir zaman cennet ve cehennemin gerçekliği sorgulanmamış, Allah alemin kendisiyle açıklandığı basit bir varsayım olarak görülmemiş ve şeytan da modası geçmiş bir façon de parler olarak telakki edilmemiştir Bu devirlerde dünyevi hiyerarşi, biçimini ve ispatını kendisinden aldığı semavi hiyerarşinin bir yansıması olarak kabul edilmiştir Sorular sorulduğu zaman cevap için insanın dehasını değil geleneğin otoritesine başvurulmuştur Bunun zıddı bir bakış açısının ortaya çıkışı ancak yakın zamanlara rastlar Bu bakış açısını en yalın bir biçimde profan (din-dışı) perspektif olarak adlandırabiliriz Bu bakış açısı anti-geleneksel, ilerici, hümanist, akılcı, materyalist, deneyci, ferdiyetçi, eşitlikçi, serbest düşünceci ve aşırı duygusal bir bakış açısıdır Böyle bir bakış açısı şu ya da bu biçimde her zaman varolmuştur; yeni olan onun şimdilerde dünya çapına yayılmış ve hemen tüm beşeri hayat ve düşünce alanlarını kaplamış hakimiyetidir


Bu oldukça karmaşık ve kapsamlı durumun uygun bir resmini çizebilmek için onun diğer birçok veçhesini göz önüne almak gerekecektir Bunların arasında örneğin bilimselci tutumun insanı onun kendi kaderinin tayin edicisi olduğuna nasıl inandırdığı veya sanayinin esas temeli olarak doğal ve insan için zorunlu olan çalışma türünü nasıl yok ettiği; ya da bilimsel görüşü benimseyen dünyevi (profan; din-dışı) bir felsefenin soruların en kritiği olan 'Ben neyim' sorusuna -bu sorunun cevabı beyinde değildir; çünkü göz kendini göremez- cevap bulabilmek amacıyla nasıl zihinleri karıştırdığı; veya saf sembolik bir mahiyete sahipken salt estetik bir biçime bürünen sanatın nasıl zamanın aynası olduğu; ya da edebiyat, eğlence ve reklamın insan tabiatını değiştirmede nasıl rol oynadığı gibi sorular ve benzerleri hep aynı resmin birer parçaları olduğu için onun dini yönüyle alakasız değildirler Fakat biz burada şimdilik çeşitli sekülarist ve materyalist kılıflar altında Dine yapılan saldırılara veya dikkatleri Dinden başka tarafa çevirmek üzere yapılan faaliyetlere ya da evvela onun güç kaynaklarını yok edip sonra da karşısına anlamlı anlamsız taklitler diken çabalara değinmek durumunda değiliz


Profan bakış açısı Din alanında duyular yoluyla doğrudan ispat edilemeyecek ve kitlelerin kolay anlayamayacağı pek çok iddia ortaya atmıştır; bu iddialar genellikle doğası gereği gerçekten temel entellektüel unsurlardır Bunun neticesinde şu ya da bu derecede üçüncü unsuruna yani ahlaki yönüne indirgenmiş bir Dinin giderek yayılmasına ve entelektüel öğelerin yönlendirici etkisinin zayıflatılmasıyla her şeyin, bakış açısı bu dünyadaki eşyayla sınırlı olan ve bu yüzden düşmanlarının saldırılarına karşı savunmasız bir durumda bulunan salt duygusal bir hümanizme hızla kaymasına şahit olunmaktadır Bu Dinin gizemi yoktur, zira asli unsurların çoğunu ifşa etmektedir; böylece onda insandan üstün bir şey kalmamaktadır Kısa süre sonra kurtuluştan ziyade mutluluk en yüksek, iyi ve nihai hedef ve cehennem azabından ziyade acı, en büyük kötülük ve nihai korku haline gelmektedir


Dolayısıyla böyle sulandırılmış bir Dinin ne kitlelerin içgüdüsel ihtiyaçlarına cevap verme ne de zaafını idrak etmekle beraber beşeri noksanlığın hep aynı kalan hakikati hiçbir şekilde etkileme gücü olmadığını göremeyen pek çok zihnin ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanı olabilir Hep kendi kendisiyle aynı kalan Hakikat bize salt beşeri bir buluşla değil zorunlu olarak beşer üstü bir Vahiy kanalıyla ulaşır Hiç şüphesiz biz ilk Vahyin güç ve saflığına çok uzağız Bizi ona bağlayan Gelenek zinciri büyük oranda yıpranmıştır; fakat kopana kadar yenilenmesi daima mümkündür Din büyük oranda duygusallaştırılmış, beşerileştirilmiş, saptırılmış ve hatta çarpıtılmıştır; zaman zaman da profan ideolojilerle aynı amaç için yani refahı arttırmak için yarışan bir çeşit idealizm veya ideolojiye indirgenmiştir


Bu dinde Allah'ın hâkimiyetinin sağlanması hemen hemen refah devletinin ideallerinin gerçekleştirilmesi olarak görülür Ne var ki bu ideallerin hiçbiri kendisinin ötesine dönük olan insanoğlunun doğal yönelimini yani onun medeniyetinde doğrudan pratik olarak genelde Gelenek ve özelde hiyerarşik olarak üstün olanı temsil edene yönelik olan bağını uzun süre muhafaza edemez Bazan kendisinden bile gizlenen insanın gizli özlemi Allah'a kulluktur Bu nedenle bu hasreti giderecek imkanı bulamadığı zaman -çevresindeki insanlar onu değil de başka bir şeyi yapmayı dolaylı bir şekilde bile olsa tavsiye ettiklerinde bundan rahatsız olur- sadakat ve gayesini yitirir Komünizm ve diğer tahripkar hareketler çok iyi bilirler ki bir Din refah idealleriyle özdeşleştirildiği zaman raison d'etre'sini yitirir ve onların insafına terkedilmiş olur Durum öyle bir hal almış ki artık Dinin amacının refah değil, kurtuluş olduğunu ve 'insan tabiatına' veya 'geleceğe inanmanın' Allah inancıyla bir ilişkisi olmadığını belirmek zarureti hasıl olmuştur Eğer insan yaşamının gerçek amacı kurtuluşu elde etmekse o vakit sadece yaşam standardının yükseltilmesinin -ve tabii bu arada Allah'a imanın yitirilmesinin- bu amacın gerçekleştirilmesinde ne katkısı olabilir?


Sanki dünya, insanı, her şeyden önce Vahyin devamlılığını sağladığı için Dinin aracı olan Geleneğin saf dışı bırakılmasıyla Allah'tan uzaklaştıran dev bir tuzağın kurulduğu bir sahnedir Bu tuzak şeytan kadar gerçektir Bu hedefe ulaşmada ilerleme veya ilerlemeci evrim fikrinin propagandası bugüne kadar hep merkezi bir yer işgal edilmiştir Bu fikrin Din anlayışına göre Din otomatik olarak ilerleme gösterir ve giderek zamanla daha iyi ve daha saf hale gelir; bu nedenle modernleşmiş bir Din eski bir dinin gelişmiş bir şekli olarak kabul edilir Bu anlayış, ilk vahyin mükemmellik ve yeterlilik mefhumuna ve insanın onun mükemmelliğini zamanın ilerleyişine karşı mümkün olduğunca muhafazası profan ya da başka bir isimle söylersek modernistik dünya görüşüne uygun değildir Dini modernistik anlayışa (bu ister bilimsel kılıfta ister başka kılıkta olsun) uydurma girişimleri hep kaçınılmaz olarak Dinin sulandırılmasıyla neticelenir Bu girişimlerde Kutsal Kitap'ta yeni anlayışa uymayan her şey ya reddedilir ya da görmezden gelinir, veya bazan onların yerine gelecekte bir yeryüzü cenneti düşleyen ve cehennemi ilga eder 'refah İncili' türünden şeyler ikame edilir Ancak bugün yaşıyor diye insanların modernistik dünya görüşünü benimsemeleri zorunluluğu yoktur Yaşamın tüm safhalarında geleneksel bir anlayışı muhafaza etmek hemen hemen imkansız olsa da onu Dinde korumak hala mümkündür ve hatta zorunludur İşte bu sebepten dolayı Dini bugünlerde sakıncalı bile olsa seküler alanın dışında kendine özgü bir alanda muhafaza etmek gerekir Bu sakıncanın kaynağı profan bakış açısının en saf tezahürleri de dahil Dinle ilişkisi olmayan hiçbir şeyin varolmadığı gerçeğidir; çünkü Allah ile alakası olmayan hiçbir şey yoktur; zira her şey ya O'nu kabul ya da inkar etmektir Binaenaleyh, Dinden tamamen bağımsız bir şey düşünmek onun en asli ilişkilerini gözden kaçırmak olur; bu da onu eşyalar şemasına doğru bir şekilde yerleştirmeyi imkansız kılar Yine de bu ikisinden birinin kaçınılmaz olduğu zamanımızda Dini tamamen reddetmekten daha az kötüdür


İlerlemeci evrim nosyonunun propagandasının yapılması maddecilik başlığı altında sınıflandırılabilecek pek çok saldırı yönlerinden sadece biridir Allah düşmanları için dikkatleri imandan dünyanın potansiyel ve fiili atraksiyonlarına çevirmek amacıyla materyalizm yoluyla dini inancın ayağını kaydırmak yeterli değildir Dünyevi şeylerin cazibesi kısa sürer; şaytan iyi bilir ki onların cazibesi uzun sürmez ve bu yüzden cazibe yemini sık sık değiştirir Maddecilik, görevini ekseriyetle tamamladığı ve gittikçe yetersiz geldiği için sorgulanmaya başlandığı zaman insanların zihinleri yeniden Dine yönelmeye başlar Fakat o zaman çoğu, Dinin ne olduğunu unutmuş bir halde olup çevresinden de hiçbir yardım alamaz Birçoğu hiç şüphesiz ortodoksiye döner, ama daha fazlası gittikçe Ortodoks Dinin yerini almaya başlayan sayısız sahte dini hareket, fırka ve inanca döner Bunların birçoğunda Dinin hiç değilse bazı dışsal nitelikleri muhafaza edilirken bazılarında içsel veya batıni olarak kabul edilen nitelikler az ya da çok taklididir Bazıları 'fırka'dır; şu anlamda ki bunlar görünüşte hala ana Dinlerine bağlıdırlar Pratik olarak bunların bütün mensupları genelde aldatılmışlardır -bu da durumun vehametidir- fakat aynı şey kurucular ve önderler için her zaman söylenemez Her halükarda hatalı samimiyetle hileden daha zor baş edilebilir Bu hareketlerin sayısı ve çeşitliliği herhangi bir kılavuz-ilkenin yokluğunu yeterince göstermektedir


Bu sahte dini hareket, fırka ve inançlar Dinin en tehlikeli hasımlarıdır; çünkü bunlar Dinden doğan boşluğu asıl gayeye ulaştırmadan doldurabilirler Ortodoks olduklarını ya da ilham aldıklarını iddia etseler de bunlar gelenek olmayıp bid'at olduklarından hiçbir zaman rahmet vasıtası olamazlar; tam tersine en iyi ihtimalle ancak tümüyle etkisiz kalabilirler ve en kötüsü de bunların ölümsüz ruha verdikleri zararın -onların bedene ve zihne verdikleri zarar da küçümsenemez elbette- haddi hesabı yoktur


Dinin ihmali veya inkarı bir şeydir, onun saptırılıp çarpıtılması başka şeydir İlki en azından açık olup çok manaya gelmez; bu nedenle de ruhu boş bırakır İkincisi ise kurnazca olup kafa karıştırıcıdır; bu yüzden de ruhu zehirle doldurur Buna karşı ortodoks bir Dine samimiyetle ve taviz vermeden bağlanmaktan başka bir gerçek savunma yolu yoktur Binaenaleyh aslolan ortodoks Dinin en azından prensipte ne olduğunu öğrenmektir Bunu yaptıktan sonra ortodoks olduklarını öne süren sahte dinlerin çelişkili iddilarını ayıklamak gereksizdir; zira bunların ortodoksluğu, sadece sayıca çok ve çeşitli oldukları için değil fakat aynı zamanda nevzuhur oldukları için de şüphelidir


Bunların tehlikelerini küçümsemek mümkün değildir dünya korkuya saplanmıştır; fakat bu korku genelde bedene zarar veren şeylerin korkusudur; ruhu önce saptırıp sonra da mahveden şeyler pek kaale alınmaz Bu iki korku nesnesinin karşılaştırılması bile yapılamaz; zira cennet ve cehennem bu görüngüler dünyasından çok daha gerçektir ve insanoğlu nefsinden başka hiçbir nefsi kurtaramaz


Dindar insanlar hususen ehli takva; zaman zaman başkalarına iyilik yapmayı bırakıp sırf kendileriyle ilgilendikleri şeklinde bir suçlamayla -sanki bunlar bencilce veya Hıristiyan yardımseverliğine aykırı şeyler yapıyormuş gibi- karşı karşıya kalmaktadır Bundan daha abes bir şey olamaz Hıristiyanlık gerçekten dünyevi refahı kurtuluşun üzerine mi koymuştur? Ayrıca kurtuluş yolunu bilmeyen birisi başkasına kurtuluş yolunu gösterebilir mi veya hatta ona engel olmaktan içtinab edebilir mi? Kısacası, iyi olan birisi yaptığı her şeyi iyi yapmadan edemez ve kötü olan birisi de yaptığı şeyleri iyi yapma ümidi taşıyamaz Hayırseverlik bilinciyle yapılsın veya yapılmasın her fiilin neticesi failin 'niyetine' yani ruhun istikametine bağlıdır Eğer niyet halis ise doğal ve önemsiz bir fiil (örneğin bir bardak soğuk su vermek gibi) bile iyi olur; yok eğer niyet habis ise görünüşte iyi olan bir eylem bile kötüye döner Bu yüzden en hayırsever eylem -ki bu olmasa başka hiçbir eylem hayırsever olamaz- failin sorumlu olduğu kendi nefsini kurtarmaya yönelik olan eylemdir Fakat daha önemli bir şey vardır; o da her manevi eylemin insanlık adına yapıldığıdır, zira böylece o, insanın yaratılış amacının gerçekleştirilmesine -bu amaç dünyanın Allah ile olan bağını muhafaza etmek ve onu Allah'a iade etmektir- katkıda bulunur İnsan ancak manevi eylemde bulunurken tamamen insan olur; ve bu eylem olmaksızın yapılan her şey beyhudedir


Bu hayat başlı başına bir gaye değildir Onu ne onun zevki ne de uzunluğu meşru kılar; o, ancak ruhu arındırıp tekamül ettirerek onu Allah ile buluşmaya hazır hale getirmekle meşruiyet kazanır Hayattaki en kesin şey ölümdür; hatta denilebilir ki yaşamın tek gerçek yönü ölümdür; zira dünyevi görüngülerin gerçekliği kendilere ait değildir Ölüm, beden perdesinin kalktığı ve arkasındaki gerçekliğin göründüğü andır; insan bu gerçeklikle bir cam arkasından yani 'karanlıkta' değil 'yüzyüze' karşılaşır (I Cor xiii 12) Ölümün müthiş hakikatı ve anlamı bu nesil tarafından yitirilmiş görünmektedir Bu nesil, aslolanın ölüm gerçeği veya ölüm zamanı değil de ruhun onun karşılanmaya hazır oluşu olduğunu unutmuştur


Buraya kadar söylenen her şey kabul edilse dahi onun özel bir duruma -örneğin kişinin kendi durumuna- nasıl tatbik edileceği hususunda şüphe varolmaya devam edecektir Ortodoks olduğunu öne süren kaynakların sunduğu kılavuz şu ya da bu sebeple genelde ya çelişkilidir, ya da pek açık olmayıp tatminkar değildir Başka kaynakların teklif ettiği kılavuz daha da çelişkili olup otorite benzeri bir şeyden bile yoksundur Herkes için uygun olan basit bir prensip sunarak şüphe ve kaygılara bir son verilseydi ne kadar hoş olurdu! Lakin özel durumlara uygulanacak şeylerden söz konusu kişinin nitelik ve durumu göz önüne alınmaksızın bahsedilemez; bu yüzden şu anda söylenebilecek her şey çok genel olacaktır Fakat bir yargı için önemli olan onun genel veya özel olması değil, onun doğru olup olmadığıdır; bu nedenle genel esası itibariyle hakikat kavranmadan yapılacak muayyen hareketler doğru temele oturmayacaktır Dolayısıyla sonuçta herkes kendine uygun olan tatbikatı bulmalıdır; fakat eğer kişi neyi aradığını bilirse araştırması o derece netice verici olur Eğer o, yeni bir şeyin peşindeyse o zaman yapılacak ilk iş onun aradığı şeye zaten sahip olup olmadığını açıklığa kavuşturmak olacaktır Fakat buna sahip olmadığından eminse o vakit aradığı şeyin kendisine en yakın uygulanabilir yaklaşıp olup olmadığını veya başka yerlerden ziyade bu aradığı şey kişinin bulunduğu yerde keşfedilip edilemeyeceğini bilmelidir


Allah, O'nun hidayetini tevazu, samimiyet, sabır ve güvenle arayan kişiyi reddetmez O, yanlış olanı daha iyi anlamamız için zaman zaman bizim yoldan çıkmamıza ya da gerçek niyetimizi denemek üzere bizim zihnimizin bir süre için karışmasına izin verebilir Zafer son ana kadar gelmeyebilir; o hiç ummadık bir anda gelebilir Allah bu zamanda her şeyin ne kadar zor olduğunu çok iyi bilmekte ve 'nefse taşıyabileceğinin üzerinde yük yüklememiştir' (Kur'an-ı Kerim, II286) (demektedir)


Lord Nortbourne

Türkçesi: Şahabeddin Yalçın


( Bu yazı Lord Nortbourne, "Modern Dünyada Din" -İnsan Yayınları İstanbul 1995- adlı eserden dipnotlar atlanılarak alınmıştır)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.