Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
modern, psikoloji

Modern Psikoloji 1

Eski 07-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Modern Psikoloji 1



'Psikolojinin nesnesi psişiktir; ne yazık ki öznesi de öyle' Günümüzün ünlü psikologlarından biri böyle der[1] Bu görüşe göre, her psikolojik yargı kaçınılmaz olarak nesnesinin, temelinde öznel hatta ihtiraslı ve taraflı doğasına katkıda bulunur; çünkü bu mantığa göre ruh ancak ve ancak kişinin kendi ruhu aracılığıyla anlaşılabilir Kişinin kendi ruhu ise psikologlara göre tümüyle psişiktir Bu yüzden, her ne kadar nesnellik iddiasında olursa olsun, hiçbir psikolog bu ikilemden kaçamaz ve bu alandaki olumlamaları ne kadar kategorik ve genelse o kadar şüpheli olur; modern psikoloji kendine karşı dürüstçe yaklaşırsa kendi de bu yargıya varır Ancak dürüst olsa da olmasa da, yukarıda aktardığımız sözlerde görülen görecelik modern psikolojinin doğasında hep vardır Bu görecilik, psişik unsurun insana ait en önemli gerçek olduğu savındaki bir tür Prometeciliktir aynı zamanda Bu öğretinin içindeki çeşitli ayrılıkların nedeni budur ve dokunduğu her şeyi -tarihi, felsefeyi, sanatı ve dini- kirletene kadar da bu öğretiyi etkisi altına alır; her şey dokunuşuyla psikolojikleşir ve bu yüzden de öznelleşir Böylece nesnel ve sabit kesinliklerden yoksun kalır [2]


Ancak bütün a priori görecelikler, kendi içlerinde kalındıkları sürece insanı bir sonuca ulaştırmazlar Modern psikolojinin bakış açısı kabul edildiği gibi güvenilmez olmasına karşın, bütün diğer bilimler gibi davranır: yargılara varır ve bunların geçerliliklerine inanır Bu bağlamda, kabul etmese bile ister istemez içkin bir kesinliğe yaslanır: psişiğe, ona belirli sınırlar dayatan egosentrik bir önyargı veya belirli bir 'göz boyamacılık' hakim olduğu için, psişik olanın 'öznel' olduğunu görebiliyorsak, bunun nedeni içimizde bu sınırlama ve yönelimlere hedef olmayan, bunların aşan ve ilkesel olarak bunlara hakim olan bir şey olmasıdır Bu şey akıldır ve normalde psyche'nin istikrarsız ve belirsiz doğasına ışık tutabilecek ölçütleri bize sağlayan tek şeydir Bu açıktır, ancak yine de modern bilimsel ve felsefi düşünüş tarzınızın tamamiyle dışında kalır


Hepsinden önemlisi akıl (intellect) ile idraki (reason) birbirine karıştırmamak gerekir: idrak aslında aşkın aklın zihnî yansımasıdır, ancak pratikte ne anlaşılırsa odur, yani modern bilimlerde işleyişi bizzat ampirik yöntemle sınırlanmıştır; bu düzeyde idrak, bir hakikat kaynağı olmaktan çok bir tutarlılık ilkesidir Modern psikolojiye göre bu bile değildir, çünkü bilimsel rasyonalizm (usçuluk) insana fiziksel dünyayı gözlerken görece istikrarlı bir çerçeve sunuluyorsa bile, iş ruh dünyasını tanımlamaya gelince yetersiz kaldığı ortaya çıkar; çünkü yüzeydeki psişik hareketler, nedenleri ve hedefleri halihazırdaki deneyim düzleminde yer alanlar, rasyonel terimlerle pek ifade edilemezler Daha önemsiz -ve genelde bilinçsiz- psişik olasılıkların oluşturduğu kaos, hem rasyonelliğin hem de rasyonelliği aşan şeylerin dışına çıkar; yani bu düşünüş tarzına göre hem psişik dünyanın hem de metafizik alanın büyük bir bölümünün 'irrasyonel' olduğu görülecektir Bu yüzden, modern psikolojinin doğasında bizzat idrakı göreceleştirmeye yönelik olan, psikoloji rasyonel yöntemlerden vazgeçemediği için kendisiyle çelişen belirli bir eğilim vardır Psikoloji, kendisini amprizm ve Kartezyencilik üzerine kurulu bir bilimin ufkuna sığmayan bir alanla karşı karşıya bulur


Bu nedenle, modern psikologların çoğu bir tür pragmatizme sığınır; soğuk, duygulardan uzak bir tutum izleyerek, 'öznelliğin' garantisini 'taraflı' deneyimde görürler Aslında ruhun hareketleri, aynı kesif olgularda olduğu gibi, dışarıdan incelenemez; ne ifade ettiklerini anlamak için bir şekilde yaşanmaları gerekir ve bu da, psikologların daha baştan dürüstçe işaret ettikleri gibi, gözlemcinin öznelliğini gerektirir Deneyi 'kontrol eden' zihni yetkeye gelince; az çok keyfi olduğu, kaçınılmaz olarak peşin hükümlerden etkilendiği şüphe götürmeyen bu 'sağduyu' da ne demektir? Nitekim, psişik tutumun sözde nesnelliği deneyin belirsiz doğası açısından hiçbirşeyi değiştirmez ve, hem içsel hem de değişmez bir ilke olmadığından, psişik olanı kavramaya uğraşan kişi yeniden psişiğe ilişkin ikilemle yüz yüze gelir


Bütün diğer gerçeklik alanları gibi nefs de sadece onu aşan şey sayesinde tam anlamıyla bilinebilir Dahası, insanlar, bireysel öznelliklerini aşmaları talep eden ahlaki adalet ilkesini benimserlerken kendiliğinden, itirazsız bir biçimde kabul edilir bu Ancak, irademizi yönlendiren akıl psişik bir gerçeklikten başka bir şey değilse, bu öznelliği aşamazdık; ve zeka özünde hem içsel hem dışsal fenomenler (olgular) düzlemini aşmadıysa, psyche'yi de aşmamış olurdu Bu gözlem, bir anlamda yukarıdan inme ve a priori olarak ampirik bir karaktere sahip olmayı talep etmeyen bir psikolojinin zorunluluğunu ve varlığını kanıtlamaya yeter Ancak şeylerin bu düzeni kendi doğamızın bir parçası olsa da, asla modern psikoloji katında kabul görmeyecektir; dünün usçuluğuna karsı tepkileri olmasına rağmen, metafiziğe diğer ampirik bilimlerden daha yakın değildir -tam tersi geçerlidir, çünkü, akıl-ötesini (suprarational) irrasyonel olan ile bağdaştıran bakış açısı onu yanılgıların en kötüsüne iter Modern psikolojinin tümüyle yoksun olduğu şey, nefsin yönlerini ya da eğilimlerini kozmik bağlamlarına oturtmasını sağlayacak ölçütlerdir Geleneksel psikolojide bu ölçütler iki temel 'boyut'a göre sağlanır; bir yandan nefsi ve kiplerini (modalitelerini) varoluş katları hiyerarşisine 'yerleştiren' bir kozmolojiye göre, diğer yandan, manevî bir hedefe yönelik bir ahlâka göre İkincisi, bireysel ufku geçici olarak kabullenebilir; ancak yine de nefsi kendisinden daha engin bir düzene bağlayan evrensel ilkeleri gözardı etmez Kozmoloji bir anlamda nefsi çevreler; manevî ahlâk ise nefsin derinliklerine iner Çünkü, bir su akıntısının ona direnen bir nesneye çarpınca gücünü ve yönünü açığa vurması gibi, nefs de sadece değişmez bir ilke karşısında eğilimlerini ve değişimlerini ortaya koyabilir; psyche'nin doğasını bilmek isteyen herkes ona direnmelidir ve kişi ancak, fiilen değilse bile en azından zımnen veya simgesel olarak İlâhî Benlik'e veya ondan yayılan bir ışına benzeyen akla tekabül eden bir noktada durursa ona tam anlamıyla direnebilir


Bu yüzden, geleneksel psikoloji hem kişisel olmayan ve 'statik' bir boyuta (yani kozmolojiye), hem de kişisel ve 'etkin' bir boyuta (yani ahlâka veya erdem bilimine) sahiptir Bu böyle olmak zorundadır Çünkü nefse ilişkin gerçek bilgi, kişinin kendisini bilmesiyle elde edilir Özünün gözüyle kendi psişik biçimini 'nesnelleştirebilen' kişi, tam da bu yüzden psişik veya lâtif dünyanın bütün imkânlarını bilir; ve bu düşünsel 'vizyon' ruha ilişkin bütün kutsal bilimlerin hem sonucu hem de gerektiğinde kefilidir


Modern psikologların çoğuna göre geleneksel ahlâk -ki bunu kolaylıkla bütünüyle toplumsal veya klasik ahlâkla karıştırırlar- ara sıra yararlı olan, ancak genelde bireyin 'normal' gelişimine engel teşkil eden, hatta zararlı olan bir tür psişik barajdır Bu görüş özellikle Freudcu psikanaliz sayesinde yayılmıştır Freudcu psikanaliz, bazı ülkelerde günah çıkartma işleminin yerini gaspederek yaygın bir biçimde uygulanmıştır; rahibin yerine psikiyatrist geçmiştir, günahların bağışlanmasının yerini, daha önce bastırılmış olan komplekslerin zincirlerinden boşanmasının sağlanması almıştır Günah çıkartma ayininde rahip yargılayan ve bağışlayan Hakikat'in tarafsız -ve mutlaka ağzı sıkı- temsilcisidir; tövbekar ise günahlarını itiraf ederek bu günahların ortaya koyduğu psişik eğilimleri bir anlamda 'nesnelleştirir' Tövbe ederek onlardan uzaklaşır ve rahip günah çıkarttığında ruhu yeniden ilk dengesine kavuşur ve kendi ilâhî özüne yönelir Diğer yandan, Freudcu psikanalizde [3] insan psişik içyüzünü Tanrı'nın önünde değil doktoruna açar Psikanalistin örtüsünü kaldırdığı veya kışkırttığı nefsinin kaotik ve karanlık derinliklerinden sıyrılamaz, tam tersine bunların kendine ait olduğunu kabullenir, çünkü kendisine şöyle demesi gereklidir: "Gerçekte ben buyum" Ve gerçekten faydalı bir içgüdünün yardımıyla böyle bir hayal kırıklığının üstesinden gelemezse, bu onda çıkmaz bir leke gibi yer edecektir; çoğu kez kendini kolektif bir vasatlık düzeyinde bırakması, onun için günah çıkarmanın yerini tutacaktır, çünkü insan alçalmışlığa, başkalarıyla paylaşırsa, daha kolay katlanır Böyle bir analizin bazı vakalardaki tesadüfi veya kısmi faydası ne olursa olsun, dayandığı öncüller bunlar olunca, yukarıda anlatılan durum çok daha olağan bir sonuç olur [4]


Geleneksel uygarlıkların tıp ilmi, modern psikoterapinin yerini tutacak bir şey bulamıyorsa, bunun nedeni psişiğin psişikle tedavi edilememesidir Psyche belirsiz eylem ve tepkilerin alanıdır Kendi özgül doğası nedeniyle özünde istikrarsız ve aldatıcıdır, bu yüzden sadece kendisinin 'dışındaki' veya 'üstündeki' bir şey aracılığıyla tedavi edilebilir Bazı durumlarda, bedenin çoğunlukla psişik hastalıklarla alt üst olmuş salgı dengesini yeniden norma haline getirerek psyche' nin düzelmesine çalışılabilir; [5] bazen de sadece şeytan kovma [6] dua etme veya kutsal yerleri ziyaret etme gibi manevî yollarla nefs sağlığına kavuşturulabilir


Modern psikolojinin, yukarıda değinilen manevî yolları psikolojik olarak açıklamaya çalıştığının herkes farkındadır Modern psikolojinin bakış açısına göre, bir törenin yarattığı etki ile dinbilimsel veya mistik yorumu başka başka şeylerdir Bir törenin keyfî olarak sadece psişik veya öznel alanla sınırlanan etkisi, törenin biçimine göre eyleme geçeceği varsayılan atalardan kalma psişik eğilimlere dayandırılır Bir törenin veya simgenin -nefs, kendi bireysel veya kolektif ilgilerinin hayalî yansımasına inanırsa kendini tedavi edebilecekmiş gibi- zamandan bağımsız ve insanüstü bir anlamı olduğuna ilişkin hiçbir belirti yoktur Ancak bu varsayımda modern psikolojinin dert edeceği bir şey yoktur, çünkü, örneğin temel düşünce biçimlerinin, mantık yasalarının sadece atalardan kalma alışkanlıkların klarını temsil ettiğini iddia ederken bundan da ileri gitmeye hazırdır [7] Bu yol, aklın tümüyle reddedilmesine, yerine biyolojik kaderin geçirilmesine çıkar; tabiî psikoloji kendi yıkımına sebep olmadan bu kadar ileri gidebilirse


Nefsi diğer kozmik gerçekliklere veya alanlara göre konumlandırabilmek için, varoluş kademelerini ortak merkezli daireler veya küreler olarak temsil eden kozmolojik şemaya başvurmak gerekir Görünüş evrenin geosentrik (dünya merkezli) olduğu anlayışından simgesel olarak yararlanan bu şema, kesif dünyayı simgesel olarak dünyevî çevreyle özdeşleştirir; bu merkez, lâtif (soyut) veya psişik dünyanın oluşturduğu kürenin -veya kürelerin- merkezidir Bu küreyi de saf Ruh (Spirit; Tin) dünyasının oluşturduğu küre çevreler Bu şema doğal olarak kendi uzamsal karakteriyle sınırlıdır, ancak yine de çeşitli varoluş durumları arasındaki ilişkiyi çok iyi ifade eder Kendi başlarına ele alındıklarında kürelerden her biri tam ve on derece homojen bir bütünü temsil eder; tam üstündeki küre açısından ise bir muhtevadan başka bir şey değildir Bu yüzden, kendi düzeyinde tasavvur edildiğinde kesif dünya lâtif dünyayı bilmez; aynı şekilde lâtif dünya da biçim-öte-si dünyayı bilmez, çünkü sadece bir biçimi olan şeyleri kuşatır Ayrıca bu dünyalardan her biri onu aşan ve kuşatan dünya tarafından bilinir ve onun tarafından hükmedilir Lâtif gerçeklikler, Ruh'un (Spirit) değişmez ve biçimi olmayan zemininden biçimler olarak ayrılırlar ve duyumsal yetkeleri sayesinde maddî olanı bilen nefsdir (soul)


Şeylerin a priori olarak gözümüzden kaçan bu ikili ilişkisi, duyumsanabilir algının doğası dikkate alındığında bütün gerçekliğiyle kavranabilir Bir yandan, bu kesinlikle kesif dünyaya ulaşır ve hiç bir felsefi kurnazlık bizi aksine ikna edemez; diğer yandan, kuşkusuz dünyaya ilişkin olarak ne algılıyorsak hepsi de zihnî yetkemizin yakalayabildiği 'imgeler'den başka bir şey değildir ve bu açıdan izlenimlerin, anıların ve tahminlerin -kısacası, bize dünyanın duyumsanabilir sürekliliğini ve mantıki tutarlığını gösteren herşeyin- oluşturduğu doku psişik veya lâtif bir doğaya sahiptir Bu lâtif sürekliliğin 'dışındaki' dünyanın neye benzediğini anlamaya çalışmak boşuna olacaktır Çünkü 'dışındaki' diye bir şey yoktur: soyut varoluş kadarıyla çevrelenen kesif dünya, bizzat bu varoluş katının aynasında maddesel olarak özerk bir düzen gibi görünse bile, bir muhtevadan başka bir şey değildir [8]


Fiziksel dünyayı içeren şeyin bireysel nefs değil bütün bir lâtif varoluş katı olduğu açıktır Fiziksel dünyanın mantıki tutarlılığı, lâtif varoluş katının birlik içinde olmasını gerektirir ve duyumsanabilir dünyaya ilişkin çok sayıda bireysel vizyonun, parça parça olsa bile esasında sürekli bir bütün içinde birleşmesi ve bütünleşmesi bunu dolaylı olarak ortaya koyar Bireysel nefs bu birliği hem kozmik düzenle uyum içinde olan bilişsel özelliklerinin oluşturduğu yapıyla, hem de özne olarak doğasıyla, kendine özgü bir biçimde fiziksel dünyayı içererek iştirak eder; diğer bir deyişle, fiziksel dünya, sadece bireysel özneye göre, bilincin nesne ve özneye bölünmesi, yani tam da nefsin bensel (egoic) kutuplaşmasından kaynaklanan bir bölünme sayesinde bir 'dünya'dır Nefs aynı kutuplaşmayla lâtif varoluş durumunun bütünlüğünden -Plotinus'un 'bütün'ünden veya 'evrensel nefs'inden- ayırdedilir; ancak özünde ondan ayrılmadan ayırdedilir Çünkü ayrı ise, dünya görüşümüz gerçeğe uygun olmayacaktır; ancak bütün algılamaların sınırlarına ve güreciliğine karşın, aslında gerçeğe uygundur Genelde lâtif dünyanın sadece bir parçasını -bizim 'olduğumuz' ve bîzim 'kendimizi' oluşturan parçayı- algıladığımız doğrudur; duyumsanabilir dünya ise bize kendisini makrokozmik sürekliliği içinde, bizi de içerir gibi görünen bir bütün olarak gösterir Bunun nedeni lâtif dünyanın bir bölünmezlik alanı olmasıdır; gerçekte, sudaki balıklar gibi lâtif dünya okyanusuna dalıyoruz ve onlar gibi kendi çevremizi neyin oluşturduğunu görmüyoruz


'İç' psişik dünya ile 'dış' kesif dünya arasındaki karşıtlığa gelince, bu karşıtlık sadece kesif dünyaya göre ve bu dünya sayesinde gerçekleşir Lâtif dünya kendi başına ne 'iç' ne de 'dış'tır; çok çok 'dış-olma-yan'dır Kesif dünya ise sadece 'dış'tır; bu da özerk bir varlığı olmadığını kanıtlar Kesif varoluş katı ve psişik varoluş katı birlikte biçimsel varoluşu oluştururlar; lâtif varoluş kati toplam şümulüyle biçimsel bir varoluştan başka bir şey değildir, ancak kesif varoluş yasalarından uzaklaştıkça 'lâtif olarak adlandırılır En eski ve en doğal simgeciliklerden birine göre, lâtif varoluş katı, dünyayı kuşatan, bütün gözenekli cisimlere yayılan ve hayatın aracı olan atmosfere benzetilebilir


Bir fenomen topyekün gerçeklik ile arasındaki 'yatay' ve 'dikey' ilişkilere bakılarak tamamiyle anlaşılabilir Bu hakikat, özellikle ve bir anlamda sadece psişik fenomenlere özgüdür Aynı psişik 'olay' hem duyumsal bir içtepinin karşılığı, hem bir isteğin göstergesi, hem daha önceki bir eylemin sonucu, hem bireyin tipik ve atalardan kalma biçiminin belirtisi, hem dehasının göstergesi hem de birey ötesi bir gerçekliğin yansıması olabilir Söz konusu psişik fenomeni bu durumlardan birine veya diğerine göre ele almak yanlış olmaz ancak, nefsin hareket ve niyetlerini bu durumlardan sadece birine -hatta birkaçına- göre açıklamaya çalışmak yanlış olacaktır Bu bağlamda çağdaş psikolojinin sınırlarının farkında olan bir psikoterapistin şu sözlerini aktarmamız gerekir:



Doğruluğu su götürmez bir Hindu atasözü vardır: 'İnsan ne düşünürse öyle olur' Kişi sebatla iyi şeyler düşünürse sonunda iyi bir insan olur; daima zayıf olduğunu düşünürse zayıf olur (bedenî veya zihinsel) gücünü nasıl geliştireceğini düşünürse güçlü olur Aynı şekilde kişi yıllar yılı hemen her gün Hades'i karıştırırsa,[9] sürekli olarak yüksek bir düzeni düşük bir düzenin terimleriyle açıklamaya çalışırsa ve hem de insanın kültürel tarihinde, müessif hatalara ve kötülüklere karşın, harcanan çabaya değen her şeyi gözardı ederse, bütün ferasetini yitirme, hayat kaynaklarımızdan biri olan muhayyilesini ve zihnî ufkunu büyük ölçüde daraltma tehlikesinden kaçamayabilir [10]


Sıradan bilinç bireysel nefsin sadece kısıtlı bir bölümünü aydınlatır ve bireysel nefs psişik dünyanın sadece çok küçük bir bölümünü temsil eder Bununla birlikte, nefs bu dünyanın geri kalanından kopuk değildir; sadece ve sadece kendi şümulüyle sınırlı ve diğer cisimlerden ayrı bir cisim gibi konumlanmamıştır Nefsi uçsuz bucaksız soyut dünyanın geri kalanından ayıran şey, onu, uzamsal bir doğrultunun kendini izleyen bir ışık ışınını belirlediği gibi belirleyen -tabiî basitleştirilmiş bir imgeye sahip olunabilirse- kendi belirli eğilimleridir sadece Nefs işte bu eğilimler sayesinde benzer eğilimlere veya niteliklere sahip bütün kozmik olasılıklarla paylaşım içindedir; bunları özümser ve bunlar tarafından özümsenir Bu nedenle kozmik eğilimler -Hindu kozmolojisindeki gunalar- bilimi, nefs bilgisi için gereklidir Bu bakımdan dışsal bağlamı değil, içsel değerler hiyerarşisin-deki yerini belirleyen sattva, rajalar veya tamalar- 'yukarı doğru', enlemesine ve aşağı doğru eğilimler ile bağlantısıdır


Nefsin motifleri sadece varlıklarını kanıtlayan biçimler sayesinde algılanabildiği için psikolojik bir değerlendirmenin bu biçimler veya kanıtlar üzerine kurulması gereklidir Yani, gunaların oynadığı rol, hangi biçimde olursa olsun, sadece niteliksel bir tarzda, kesin ve net -ancak hiçbir şekilde niceliksel olmayan- ölçütlere göre ölçülebilir; dinden tamamen uzak olan günümüz psikolojisi bu ölçütlerden hiçbirine sahip değildir


Yansımaları lâtif dünyanın bütün kademelerini 'dikey olarak' ka-teden bazı psişik 'olaylar' vardır, çünkü özlerle temasa geçerler; bazıları -bunlar sıradan psişik hareketlerdir- psyche'nin sadece 'yatay' gidiş gelişlerine uyarlar; bazıları da insanlık düzeyinden aşağıda kalan derinliklerden gelirler İlk sıradakilerin bütünüyle tanımlanması olanaksızdır -bir gizem unsuru içerirler- ancak yine de, sahici kutsal sanatlarda olduğu gibi zaman zaman hayal gücüyle' hissedilebilen biçimleri açık ve kesindir Son sıradakiler, yani şeytanî 'ilhamlar' kendi biçimleri içinde anlaşılamazlar; gerçekten gizemli olanı, biçimsel görünümlerinin bulanık, karanlık ve muğlak niteliği sayesinde 'taklit' ederler Bunun örneklerine çağdaş sanatta sıkça rastlanır


Ancak, ruhun biçimsel tezahürünü incelerken, insanın psikolojik fiziksel organizmasının garip duraksamalar veya kesintiler sergileyebileceğini unutmamak gerekir Bu yüzden, söz gelimi 'Tanrı'nın apdalları' diye bilinen, bir ölçüde 'anarşik' mütefekkirler kategorisinde, manevî varoluş katları ahenkli ve normal bir biçimde tezahür etmezler ve akıldan faydalanmazlar, aksine içsel olarak patolojik bir varoluş katı -ve bu yüzden insan düzeyinin altındaki ve kaotik eğilimlerin egemen olduğu bir varoluş kati- tesadüfen ve kazara dünya ötesi gerçekliklere açılan kapılar içerebilir; bu insan nefsinin sonu gelmez bir karmaşıklığa sahip olduğundan başka bir anlama gelmez


Bir bütün olarak bakıldığında lâtif dünya kesif dünyayla kıyaslanamayacak kadar engin ve çeşitlidir Dante bunu, dünya küreleri hiyerarşisini lâtif dünyaya karşılık gelecek şekilde kurarak ifade etmiştir; ona göre arzî dünya kesif dünyaya karşılık gelir Dante'nin sisteminde cehennem katlarının yerin altında olması sadece söz konusu katların normal insanlık katının altında yer aldığını göstermek içindir; gerçekte bunlar da lâtif varoluş katına dahildirler ve bazı ortaçağ kozmologlarının cehennem katlarını simgesel olarak gökyüzüyle yeryüzü arasına koymalarının nedeni budur [11]


Titus Burckhardt

Türkçesi: Volkan Ersoy


Not: Yazı fazla uzun olduğu için ikiye bölünmüştür


Dipnotlar:


[1]: CG lung, Psychology and Religion (New Haven, Yale, 1938) s 62


[2]: Psikolojiyle felsefenin birbirlerine göz kırpmasında şaşılacak bir şey göremiyorum; felsefenin temelini oluşturan düşünme eylemi psikolojiyi doğrudan ilgilendiren psişik bir eylem değil midir? Felsefeyi, dinbilimini ve başka birçok şeyi içeren psikolojinin, bütün kaplamıyla birlikte ruhu da içermesi gerekmez mi? Son derece zengin bir çeşitlilik kazanmış olan dinlerin karşısında, hakikatin ya da yanlışın yüce bir örneği olarak insan ruhunun değişmez verileri açığa çıkar' (CG Jung, L'Homme â la Decouverte de son Ame (Paris, 1962, s 238)) Bu, hakikatin yerine psikolojiyi geçirmek demektir; doğası itibarıyla değişmez olanın, yani zekanın dışında hiçbir 'değişmez veri' olmadığı bütünüyle unutulmuştur Her iki durumda da, 'düşünme eylemi' 'psişik bir eylemden' başka bir şey olmasa bile, birçok 'psişik eylemden' sadece biri olduğuna göre psikoloji hangi hakla 'en yüce örnek' olarak ortaya çıkar?


[3]: Burada sadece Freud'un yöntemi kastedildiği için bu sıfatı kullandığımızı belirtmek gerekir, çünkü günümüzde daha tarafsız ve daha az zararlı bazı psikanaliz biçimlen vardır, ancak bize göre bu hiçbir şekilde onlan haklı çıkarmaz


[4] René Guénon, her psikanalistin, başkalarını analiz etme yetkisini elde etmeden önce kendisinin de psikanalizden geçirilmesi gerektiği ilkesinin çetrefilli bir sorunu, ilk sırayı kimin alacağı sorununu gündeme getirdiğini gözlemişti


[5]: Fiziksel bir zehirlenmeye yol açan psişik dengesizlik genelde bir kısır döngü ile sonuçlanır; bu ise psişik dengesizliğin daha da artmasına yol açar


[6]: Mutlaka şeytan kovma törenlerini gerektirecek biçimde şeytanın insan nefsine sahip olduğu vakalara günümüzde nadiren rastlanır Kuskusuz bunun nedeni şeytanın kötülüklerinin artık gelenek barajı içine 'hapsolmuş' olmaması, az çok her yere 'hafifletilmiş' biçimlerde yayılabilmesidir


[7]: Söz gelimi mantığın sadece beynimizin fizyolojik yapısının bir göstergesi olduğunu söylerlerken, eğer bu doğruysa bu ifadenin de aynı fizyolojik felaketin bir göstergesi olacağını unuturlar


[8]: Somut dünyanın algılanışını somut terimlerle açıklamaya çalışmak kadar saçma bir şey olamaz


[9]: Freud'un Interpretation of Dreams'ın (Düşlerin Yorumu) başında Virgil'den ladığı Flectre si nequeo superos, Acheronta movebo ('Cennete boyun eğdiremiyorsam, cehennemi karıştırırım') sözlerini çağrıştırmaktadır


45 Hans Jacob, Western Psychology and Hindu Sadhana (Londra, Allen ve Unwin, 1961) Yazar, Jung'un eski bir mürididir; daha sonraları Batı psikolojisine adil bir eleştiri getirebilmesini sağlayan -çok daha önemli olan -Hindu sâdhana öğretisini ve yöntemini keşfetmiştir


46 İslâm dininde, şeytanın krallığının yeryüzü ile gökyüzü arasında olduğu söylenir; bu doktrin, 'dikey" yolu izleyenlerin neden baştan çıktığını da açıklar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.