Prof. Dr. Sinsi
|
Alain Chartier'dan Seçmeler..
YEMEKHANE KOKUSU
Bütün yemekhanelerde benzewrini buldugumuz bir yemekhane kokusu vardır Anlatılması imkansız bir kokudur bu Bulaşık suyu kokusu mu,yoksa küflenmiş ekmek kokusu mu? Bilemem Kokuyu bizzat almadınızsa,hakkında size bir bilgi veremem; körlere ışıktan bahsedilir mi hiç? Benim için mavi,kırmızıdan ne kadar farklıysa bu kokuda ötekilerden o kadar farklıdır
Bu kokunun ne oldugunu bilmiyorsanız bahtiyarsınız demektir Bir koleje kapatılmadıgınız anlaşılırda ondan Hayatımızın ilk çaglarından itibaren bir düzenin esiri olmadıgınızı,kanun düşmanı kesilmediginizi gösterir de ondan Sonradan ise iyi bir vatandaş,iyi bir vergi mükellefi,iyi bir koca iyi bir baba oldunuz demektir; toplumsal güçlerin etkisi altında kalmayı yavaş yavaş ögrendiniz demektir; aile hayatı size,zarureti zevk haline sokmayı ögretmiştir de ondan
Ama yemekhane kokusunun ne oldugunu bilenleri hiçbir şekle sokamazsınız Çocukluklarını ip çekmekle geçirmişler,günün birindede çektikleri ipi koparmışlardır; hayata da böylece,bir ufak ip parçasını sürükleyen şüpheli köpekler gibi atılmışlardır İştah açıcı en güzel yemegin karşısında bile isyan ederler Nizam ve kaide denen şeyi imkanı yok sevemezler;vaktiyle çok korktukları için saygı göstermek ellerinden gelmez Kanun ve nizamlara karşı,terbiyeye karşı,ahlaka karşı,klasiklere karşı,pedegojiye karşı,aydınlara verilen nişanlara karşı daima ateş püskürdüklerini görürsünüz; bütün bunlar yemekhane kokarda ondan Bu koku alma hastalıgının da her yıl tam gökyüzünün maviden kurşuniye geçtigi,kitapçı dükkanlarının okul kitapları ile ögrenci çantalarını teşhir etmege başladıgı zamana rastlayan bir buhran devresi vardır
11 Ekim 1907
Alain CARTİER
YOLCULAR
Şu tatil aylarında yeryüzü,az zamanda çok şey görmek istegiyle bir yerden ötekine koşan insanlarla dolar gördükleri yerleri şuna buna anlatmak içinse, daha iyisi can saglıgı;bir çok yer ismi saymayı herkes tercih eder de ondan;vakit de böylece geçer
Ama kendileri için,gerçekten görmek için hareket ediyorlarsa,buna benim aklım ermez insanın,koşarak gördügü yerlerin hepsi birbirine benzer bir sel her yerde seldir bundan ötürüde dünyayı dört nala koşarak dolaşan insan,hatıra bakımından,seyahatin sonunda başındakinden daha zengin sayılmaz
Manzaranın gerçek zenginligi teferruatındadır görmek demek ayrıntıları incelemek,her yerde biraz durmak,yeniden bir bakışla bütünü birden kavramak demektir başkalarının bunu çabucak yapıp yapamadıklarını,başka bir manzaraya dogru koşup yeniden işe başlayıp başlayamadıklarını bilemem ama ben kendi hesabıma böyle bir şey yapamam
Ne mutlu Rouen'da oturupta her gün güzel bir şeye göz atabilene;mesela,evindeki tablodan faydalanıyormuş gibi Saint-Quen'den faydalanana
Halbuki bir müzeyi bir kez ziyaret edenin veya bir turist şehrinden bir kere geçenin kafasındaki hatıraların karışmaması,karmakarışık çizgilerden mürekkep kül rengi bir hayal şeklini almaması imkansızdır
Benim zevkime göre,seyahat etmek demek,bir hamlede bir iki metre yürümek,durmak,aynı şeylerin yeni görünüşüne tekrar tekrar bakmak demektir;çogu zamanda saga sola gidip oturmak demektir;bu ise herşeyi degiştirir,hatta yüz kilometre yürümekten daha iyi bir netice verir
Bir selden ötekine koşsam hep aynı seli görürüm ama bir kayadan ötekine gitsem aynı sel her adımda başka bir hal alır evvelce gördügüm bir şeye dönersem,o şey beni yeni bir şeymiş gibi çeker;gerçektende yenidir bütün mesele,alışkanlıgın tesiriyle,uyuklamamak için degişik ve zengin bir manzara seçmesini bilmektir şunuda söylemek gerekir ki,insanoglu daha iyi görmesini ögrendimi,herhangi bir manzaranın onun nazarında bitmez tükenmez güzellikleri olur hem sonra,nerede olsa yıldızlı bir gökyüzü görmek mümkündür;işte size güzel bir uçurum
29 Agustos 1906
Alain CHARTİER
ÇİNLİ KONUŞMALARI
Anlattıklarına bakılırsa çinlilerin konuşmaları en önemsiz şeylere varıncaya kadar nezaket ilkelerine göre ayarlanmıştır Örnegin en sudan problemler üzerine bile bir soruda bulunmak önemli kusurlardan sayılırmış Gerçekten de öyle,kişi hiç farkında olmadan yersiz bir soruda,karşısındakinin canını sıkacak bir soruda bulunabilir;düşüncede her zaman bunun böyle bir sonuç vercegini kestiremez;kişinin,söyleyecegi bir sözün bütün sonuçlarını kestirmeye çalıştıgını farzetsek bilebundan böyle duraklamalar meydana gelebilir ki karşısındaki bunun nedenlerini araştırmak zorunda kalır
Nezaket kuralları ise çok daha kesin bir şekilde davranışı saglar Bu kurallara inanmak hem kolay hem de hoş bir şeydir;hele uygulanışı daha sert olursa Bu kuralları ortaya atan bir tanrı kabul edersek,sonunda muhakkak tanrı kazançlı çıkar Nitekim,bütün tabii dinler bize,mefhumları,altüst edilmiş gibi görünen bir düzendetakdim ederler ilkelerine uydugumuz için de tanrıya inanırız
Homeros'un destanları bize,İupitter'e,Neptune'e yada Pluton'a hayvan kurban etmek geleneginin,temiz ve insanca bir şekilde öldürmek için bir nezaket kuralından başka bir şey olmadıgını gösterir Odysseus dilenci kılıgına girip te domuz çobanı Eumaios'un evine geldigi zaman,domuz çobanı din görenegi geregince,konuksever İuppiter'e adyarak bir domuz keser; arkasından da oturup kurban edilen domuzu afiyetle yerler Böylece İuppiter'e domuzun sadece dumanı kalır Bu da gösterir ki o çagda kişiler salt kendi davranışlarına inanıyorlardı Domuzu temiz bir şekilde bir vuruşta öldürmek için adeta kutsal sayılan bir tek usul vardı;kutsal oldugu için de tanrının bu şekilde öldürmeyi buyurduguna inanıyorlardı
Eski çag konukseverliliginin o güzelim kuralları kendi aralarında birbirlerine dayanıyorlardı;hem de yeteri kadar zekat verme usulu bundan daha iyisini bulamazdı;bundan ötürüde zateneskiler onu İuppiter'e bir saygı gösterisi haline sokmuşlardı Ke-ndisinden başka bir şekilde söz edildigi zaman,hakkında hiçbir saygı göstermeden bin bir hikaye uydurup anlattıkları yine o İuppiter,bir dilenci kapıyı çaldı mı daima say gı görür ve gerçekten ibadet konusu olurdu Böylece,kelimenin tam manasıyla din tanrı-yı kutlardı
Dinbilimciler,aşırı incelikten ötürü bu düzeni altüst ettiler Çünkü önce,şu yada bu kılıkta tanrının varolmasını,ardından da din uygulamasının bundan gelmesini istediler Bu ise kesin olanı,kesin olmayanın üzerine kurmak demektir Dine inanan kişinin aklına gelen ilk şey şu oldu:"Tanrı mükemmel ise tam manasıyla mutlu demektir Benim davranışlarımdan herhangi biri nasıl olurda onun hoşuna gitmez;böyle olsaydı onun mutlulugu bana baglı olmaz mıydı?" Bayle'nin o ünlü sözlügünü elinize geçirirseniz,akla daha yakın dinbilimden başka bir şey olmayan o eleştirmeci felsefenin nasıl bir gelişme kaydedebilecegini kolaylıkla görürsünüz Hem daha önce Pascal,tanrının varlıgı hakkında ileri sürülen dini delillerin,çocukça yargıların sonuçlarından başka bir şey olmadıgını adeta dehşet duyarak anlamış bulunuyordu Nitekim:"Ayine gidin,ahmaklaşın;işte gerçek delil budur" dedigini görüyoruz Ama Pascal, kişilerin hep birden hareket-siz ve sessiz durmalarını sagladıgı için de olsa, ayinin faydalarını sezemiyordu;hele tanrı adının iyilige verilen ad oldugunu,bu anlamda ise uygulama ile inanç kadar dogru oldugunu,mutlak surette dogru oldugunu göremiyordu Tarihin yeteri kadar göster-digi gibi,tanrının degeri insanın degeri ile ölçülür
13 temmuz 1913
Alain CHARTİER
AVCIYLA KÖPEGİ
Fonksiyon düşünce daima bir güçlügü yenmekten ibarettir Yargıda bulunmak çift anlmıyla güzel bir sözdür: İki kere iki dört eder,deriz;bu bir yargıdır;başkasını kıskanan kişiyi küçümseyebiliriz deriz;buda bir yargıdır Dilde bütün açıklıgı ile beliren o derin halk bilgeligi bizi burada parlak bir düşünceye dogru götürür;o da şu:yargıda bulunmak,daima bir karara varmak,yasa çıkarmak,insanca düzene göre güçleri kullanmak,bizim konumuzda da çizmeleri yalaması gereken hayvanı egitmektir
Avcının sertliginde büyük bir ders vardır Avcının köpegini sevdigini herkes bilir;ama onun bu sevgisi egemenliginden azıcık olsun feda etmesine müsade etmez;egemendir "çok seven çok eziyet eder " Görüyorsunuz ya,köpekle insan arasındabir samimilik vardır;hatta insan,gözle göremedigi keklige dogru koşan bu içgüdünün anlayış kabiliyetini bile benimser;bundan ötürüde her avcı köpeginin maheretlerini bir bir saymaktan hoşlanır Ama gelin bunu,sevgili köpegine durmadan nutuk çeken küçük bayanla bir karşılaştırın; o da köpek gibi dört ayak olur,köpegine köpekçe bir sevgi gösterir Avcı kendinden emin bir davranışla ayakta durur,buyurur,vurur;kuyruk sallamaların,yılışmaların,yaltaklanmalarını n,şu yada bu vesile ile gösterilen baglılık ve kahramanlıkların hiçbir önemi yoktur;hiçbiri ergeç tekmenin savrulmasına engel olamaz;iyi niyet,pişmanlık,umutsuzluk,üzüntü tutkuların dili,duygu hazineleri,yargıç tarafından soguk kanlılıkla boyunduruk altına alınır,yola getirilir,yok edilir Yargıç ta avcıdan başkası degildir
Şimdi bir de istirhat etmekte olan avcının özel izni ile bacakları arasına girip oturmuş olan köpegi seyredin Böyle sert bir efendisi oldugu için bilseniz ne kadar magrurdur! Amacına ve aradıgı yere tam manası ile ulaşmış sayılır Şu uysal köpek,gördügü itibarı,çorbayı,dişi köpegi arzuladıgı şekilde arzulamaz;bunula beraber köpeklik rolunü sever;kendisni bir vasıta olarak kullanan o egitimci ve yönetici gücü sever Köpegin insana olan bu yakınlıgı,tutkulaırn daha üst düzene olan baglarını,sırf bu zorlamadan ötürüde tabii hallerinden çok daha iyi bir şekilde tatmin edildiklerini gösterir
Tabii düşüncelerin tümü de köpegi andırır Bu düşünceleri öyle bir sevme tarzı vardır ki bütün düşünceyi en aşagıya dogru sürükler Dekadan bir şairi örnek alalım;karşısına ne çıkarsa hepsini benimser:etki,hayal,kalime;gelişmekte olan sevgili benine bakar,ama onu gerektigi kadar sevmez Daha dogrusu ço az sever Kafada beliren her düşünceyi egitmek yola getirmek gerekir Gecenin karanlıgında bir yolun kıvrımında şöyle böyle gördügüm korkunun kolaylıkla yorumladıgı bir şekli,ben agaç olarak düşünür ve geçerim Şu öfkeyi inkar ederim,şu istegi tekmeliyerek sustururum Bir kapının aralıgından köpek gibi uluyan melodiyi duymam bile;şu umutsuzluga yat ve uyu derim İnsan uyanışının temeli olan hergün kü iş Deli ise aksine,kendini,düşünceye duyguya,hayale koyuveren kişidir Hayal peşinde koşanların hepsi üzgündür En salt anlamda din de önsezi,bıkkınlık,belirsiz umutlar gibi kendini düşünce oyunlarına koyuvermekten başka bir şey degildir Dikkat etmek suretiyle düşüncenin,bütün bunların inkarı demek oldugunu yeteri kadar düşünemiyoruz;korkuya ve umuda karşı daima irade ile karşı koymak Akıllı uslu köylü,tutup devedikenlerinin üstünde inlemez,onları keser
15 Agustos 1913
Alain CHARTİER
YAĞMUR ALTINDA
Zaten yeteri kadar kötülük var;ama bu,insanoglunun hayalgücünü işletmesi suretiyle bu kötülüklere daha başka kötülükler ilave etmesine engel degil Hemen her gün,kendi mesleginden şikayet eden en az bir insan görürsünüz;sözlerini de daima bir hayli makul bulursunuz;her şey hakkında söylenecek söz vardır,hiçbir şey mükemmel degildir de ondan
Siz ögretmenler,hiçbir şey bilmeyen,hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir sürü cahili aydınlatmak için çalışıp çabaladıgınızı söylersiniz;siz mühendisler,tomar tomar kagıtların içine dalmışsınızdır;siz avukatlar,sizi dinleyecek yerde şöyle bir kestirip yedigi yemegi hazmeden hakimlerin huzurunda savunmanızı yaptıgınız için şikayetçisiniz Yerden göge kadar haklısınız sözlerinizi oldugu gibi kabul ediyorum;anlatılanlara bakılırsa bir hayli hakikat payı var bu sözlerde Gel gelelim,ayagınızda su çeken papuçlar olsa,veya hazım cihazınız bozuk olsa size daha çok hak veririm; işte hayata,insanlara,hatta tanrıya eger varlıgına inanıyorsanız,lanet etmek için iki mükemmel sebep
Bununla beraber şunu da bir yana kaydedin,bunun sonu yoktur,üzüntü üzüntüyü dogurur Çünkü kaderden şikayet etmek suretiyle ıstırabınızı arttırıyor,daha şimdiden gülmek ümidini ortadan kaldırıyor,midenizin büsbütün bozulmasına sebep oluyorsunuz Bir dostunuz olsa,her şeyden acı acı şikayet etse kendisini teselli etmege,dünyayı ona başka şekilde göstermeye çalışacagınız muhakkak Neden kendiniz için kıymetli bir dost olmayasınız?Evet,evet ciddi söylüyorum; insanın kendi kendini azıcık olsun sevmesi, kendine karşı iyi davranması lazım çünküher şey,çogu zaman bir hadise karşısında takınacagınız tavra baglıdır Eski bir yazar,her hadisenin iki kulplu bir kavanoza benzedigini,bu kavanozu tutmak içinde eli kesecek kulpu seçmenin akıllı uslu bir iş olmayacagını söylemiş Her vesile ile en iyi,en kuvvetli sözleri seçip söyleyenlere halk dilinde öteden beri filozof derler;bu ise hedefin tam ortasına nişan almak demektir O halde bahis konusu olan şey insanın kendi aleyhinde degil,lehinde konuşmasıdır Bizler öyle iyi,öyle sürükleyici avukatlarız ki,bu yolu takip ettigimiz takdirde,memnun olmak için bir çok sebepler bulmakta güçlük çekmeyizÇogu zaman dikkat ettim,insanoglu mesleginden şikayet ediyorsa,bunu,ihmal karlıgından biraz da nezaketinden ötürü yapıyor Teşvik etsek bize,çektigi eziyetleri degil de yaptıklarını,icat ettigi şeyleri anlatmasını söylesek,derhal şair kesilir,hemde neşeli bir şair
Hafif bir yagmur yagıyor,sokaktasınız,şemsiyenizi açarsınız olur biter " Yine mi şu pis yagmur " demenize ne lüzum var? su damlalarına, bulutlara, rüzgara bunun bir tesiri olmaz ki Neden: " Aman ne güzel yagmur " demiyorsunuz? Biliyorum bununda su damlalarına bir tesiri olmaz,dogru,ama sizin için iyi;bütün vucudumuz hareket edecek, gerçekten kızışacak; neşe veren en küçük hareketin neticesi böyledir işte;yagmur altında kalıpta nezle olmamak için bu şekilde hareket etmektir
İnsanları da yagmura benzetin Kolay degil diyeceksiniz Kolay hemde yagmurdan çok daha kolay Çünkü gülümsemeniz yagmura tesir etmez,ama insanlara fazlasıyle tesir eder;hatta sırf taklit yüzünden,daha az üzüntülü, daha az can sıkıcı bir hal alırlar Üstelik,siz kendi içinize bakarsanız,onlarda bir sürü mazeret bulmakta güçlük çekmezsiniz Marcus Aurelius her sabah:" Bugun kendini begenmiş boş bir adamla,bir yalancıyla,dogrulukla ilgisi olmayan bir insanla,can sıkıcı bir geveze ile karşılaşacagım; onlar cahil oldukları için böyledirler ",dermiş
4 Kasım 1907
Alain CHARTİER
|