Şiddete Karşı Felsefe-Afşar Timuçin |
07-22-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şiddete Karşı Felsefe-Afşar TimuçinTabancalar ve okşayışlar kadar gözyaşları da şiddet aracı olarak kulla- nılabilir Şiddet her zaman nazi subayı kılığında, sevimsiz bürokrat kılığında, mahalle bekçisi kılığında dolaşmaz, o çok zaman yakınmalarda, okşayışlarda, tatlı tatlı gülüşlerde, hüngür hüngür ağlayışlarda, çok iyi düzenlenmiş çekip gitme provalarında, ilkeli gibi görünen davranışların katılığında kendini belli eder Her şiddet köktenci ve bütüncü bir tutum içindedir, her şiddet Machia- velli'ci bir dizgede açıklığa kavuşur Şiddete yönelen kişi, amacına engel say- dığı, yoluna çıkmış sinsi bir tuzak gibi gördüğü her şeyi, niteliğine, anlamına, geçerliliğine, değerine bakmadan gidermeye çalışır Şiddetin mantığı Machiavelli'ci bir çerçevede bir engeli toptan giderme mantığıdır; bir tartışma mantığı değil, bir ya hep ya hiç mantığıdır Onda insan değerleri ancak amaca gidenyollan açtığı ölçüde önemlidir, onda en yüce değerler bile amaç olmaktan çıkarılıp araç edinilebilir Her şiddet bir kesin sonuca göre düzenlenmiştir En kısa yoldan ve her türlü tepkiyi hiçe indirgeyecek biçimde bir sonuca ulaşma istemidir bu Ancak bu kesin ve kolay sona ulaşmak umudu hiçbir zaman gerçekleşmeyen bir umuttur Şiddet ülküsel bir sonu değil, kendi doğasından bir başka şiddeti yaratarak son bulur Şiddet, şiddeti uygulayanlarca sanıldığı- nın tersine, paralel aynalarda oluşan yansılar gibi, sonsuza kadar doğurgandır "Şiddet" kavramını "baskı" kavramından ayırmak gerekir mi? Baskı denilince şiddeti, şiddet denilince baskıyı düşünürüz: şiddete dayanmayan bas- kı yoktur, baskı niteliği taşımayan şiddet de yoktur Etkenin niteliği ne olursa olsun, amaç ruhu kaldıramayacağı bir yükün altına koymaktır Şiddetin be- dene yönelişi dolaylıdır, amaç ruhu zedelemektir Ruhun etkilenmediği du- rumda beden sonuna kadar dayanıklıdır Bîr acı eşiği vardır, beden bu eşiği geçtikten sonra şiddetin nitelik ve nicelik artışını sezemez olur Beden şiddete dayanıklıdır; dayanıklı olamayan, çözülebilen ruhtur Şiddet bedene değil ruha yöneliktir, bu yüzden ruhsal koşullar göz önünde tutularak düzenlenir Buna göre bir şiddet ruhsallığından ya da şiddet ruhbiliminden sözedebiliriz Şiddeti şiddet yapan ruhta yaratacağı çözülmedir, bezginliktir, bıkmışlıktır Bu yüzden bedene yönelik her sert davranış şiddet anlamı taşımaz Ömeğin cinsel etkinlikte şiddet gibi görünen bir edim gerçekte şiddetle hiçbir ilişkisi olmayan bir edim olabilir Hiçbir şiddet eylemi yaşamın akışını değiştiremez, bu akışı durdurur ya da yavaşlatır gibi göründüğü noktada hızlandırır Bu yüzden Atina'h ünlü devlet adamı filozof Solon "Şiddetin ürünleri kalıcı değildir" der Tolstoy'un belirlediği gibi, "Doğru kendini şiddete dayanmadan ortaya koymalıdır" Şiddetten destek almayan bir doğru kendini daha kolay benimsetecektir Savun- duğumuz şeyin doğru olması yeterli değildir, doğruyu doğru savunmak önemli- dir Bunun baş koşulu da şiddetten uzak durmaktır Shakespeare Kral Ri- chard IF de "Şiddet ateşleri kendi kendilerini yakarlar" der Geçmişte, ileri bir dünyanın şiddet yöntemleriyle kurulabileceğini düşünenler olmuştur Fransız toplumcu düşünürü Georges Sorel şöyle der: "Sosyalizm modern dünyaya esenlik getirmesini sağlayan yüksek ahlakî değerleri şiddete borçludur" İnsan tanıyan, insan yaşamının koşullarını bilen kişi şiddetten yardım ummayacaktır Her bilinçli birey, şiddetin şiddet yaratmaktan başka bir işe yaramayacağım bilir Gerçek anlamda bilinçli birey olmanın baş koşulu iyi bir felsefe eğitiminden geçmektir Bunun için felsefeciler için felsefe ilkesini değil herkes için felsefe ilkesini temel almak gerekir Bilincin ne olduğunu, sağlıklı bilinçlenmenin hangi koşullarda sağlanabileceğini yalnızca felsefenin verimli alanında öğrenebiliriz Felsefenin bilinçlendirdiği insan yüksek düzeyde gelişim fikrine ulaşmış insandır, bu fikri yaşama geçirmede şiddete yer olmadığını ya da gerek olmadığını bilen insandır Gelişim onaylatmalarla ya da benimsetmelerle değil bilinçlendirmelerle sağlanır İnsanlar sindiremedikleri fikirleri iğreti taşırlar, gerektiğinde kötüye kullanırlar ve uygun bir zamanda da kaldırır atarlar Ancak bilincin etkin yapıcı ve yaratıcı gücüne inanan insan gelişimi sağlayabilir, bize yaşamın özünü gösteren, yaşamın ne olup ne olmadığını bildiren, yaşamın gerçek anlamlarını araştıran ve öğreten felsefe ilerlemenin baş etkeni olduğu gibi şiddetin baş düşmanıdır Her türlü şiddete dur diyebilmek için felsefeyi etkin kılabilmek gerekir Gerçek bilinç şiddet üretmeyen ve şiddete her durumda sonuna kadar karşı duran bilinçtir insanın kendi üzerindeki gerçek zaferi kendini iyi tanımasıyla gerçekleşecektir İnsanoğlu doğanın ya da evrenin gizlerini tam olarak belki uzun süre çözemeyecek Ama onun kendi bütünsel bilincine daha kısa zamanda va- racağını söylememiz kehanet olmayacaktır Doğayı tanımak bizim çabamızla olduğu kadar doğanın gizlerindeki özelliklerle belirgindir İnsanın kendi kendini tanıması kendi üzerindeki yoğun ve dikkatli çabasının bir sonucu olacaktır Bunun için felsefi düzeyde bütün bir insanlık geçmişinin yoğun bilgisinden başka bir şeye gereksinimimiz yoktur İnsan kendini öğrenmeye yöneldikçe şiddetten uzaklaşacaktır, çünkü şiddetin bugüne kadar kullanılmış yöntemlerin en kötüsü olduğunu görecektir İnsanlığın bugüne kadarki o çok uzun tarihi şiddetin tarihidir İnsanlığın bugünden sonraki tarihi hep birlikte tartışarak yaratmanın tarihi olmalıdır |
Şiddete Karşı Felsefe-Afşar Timuçin |
07-22-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şiddete Karşı Felsefe-Afşar TimuçinŞiddeti yöntem edinmiş bir dünyada yaşıyoruz Dün olduğu gibi bugün de dünyamızda şiddetin binbir çeşidi geçerlidir Dünyanın kurulduğu günlerden bugüne insanoğlu şiddeti en kestirme çözüm yolu olarak kullanıyor ve bu yolun çözüm yolu olmadığını görmek istemiyor Sevgiyle yapılmak istenilen her işin karşısına şiddet çıkıyor Çağdaş toplumda şiddeti bürokrasi aygıtı üretiyor İnsan için şiddetin kaynağı usdışı düzenlerdedir, bürokrasi de kendine özgü usdışı bir ussallıkla iş görüyor Şiddetin ne olduğunu çok iyi araştırmak zorundayız Şiddet uygulamak yalnızca birini bir köşe başında kurşunlamak, birini falakaya yatırmak, birinin bir yerlerini elektiriğe tutmakla olmuyor bir aracıdır, bir işkence aygıtından daha az ya da daha çok birşey değildir Şiddetin en kötü biçimleri her zaman kabaŞiddetin en kötüsü gelişmek isteyen kişiye çıkarılan engellerin yarattığı ruhsal sarsıntıdır, bu sarsıntıyla gelen yabancılaşmadır Karşısına çıktığınız yönetici elinizdeki kağıt tomarının bir yerini beğenmeyebilir, size en azından bugün git yann gel diyebilir Bürokrasi karşısında duyduğumuz ilk duygu korku duygusudur Korku da şiddetin amacı ve anlamıdır Masa masa dolaşarak oluşturduğumuz kağıt tomarı şiddetin güçle uygulanan biçimleri değildir Belki de en öldürücü şiddet okşamayla gelen şiddettir, insanoğlu okşamayı da şiddete dönüştürmeyi bilmiştir Baba kızının saçlarını okşar ve "Benim evladım çok akıllıdır, okuldan çıkar çıkmaz eve gelir, annesini ve be- ni üzmez" der Bu dosdoğru bir tehdittir Tehdit insan yaşamında nesneye indirgeyici bir şiddet düzeneği oluşturur Sevgi üretemeyenler, fikir üretemeyenler, sağlıklı ilişki üretemeyenler genellikle tehdit ya da şiddet üretirler Afşar Timuçin |
Şiddete Karşı Felsefe-Afşar Timuçin |
07-22-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şiddete Karşı Felsefe-Afşar TimuçinŞiddeti Anlamak ProfDr Ahmet İnam Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü "Şiddet"i neden anlamalıyız? Şiddetin yaşamımızdaki yerini, ortaya çıkışının ardında yatan etkenlerin neler olduğunu, şiddetle yaşanan yaşamın olumsuzluklarını, bu olumsuzlukla nasıl başedebileceğimizi öğrenmek, bilmek, tartışmak için şiddeti incelemeli, tartışmalı, yorumlamalıyız Şiddetin önüne geçebilmek, şiddete karşı bir duyarlılık geliştirmek, bir şiddet bilincine sahip olmakla olanaklıdır Şiddetin olduğu bir yaşam, mutsuzluğun, acının, tutsaklığın, ezilmişliğin, kendini gerçekleştirememenin yaşandığı bir yaşamdır Böyle bir yaşamda insanlar sağlıklı düşünemezler, algılayamazlar, tartışamazlar, sorgulayamazlar, dolayısıyla da bilim yapamazlar, sanat etkinliğinde bulunamazlar, inançlarını yaşayamaz, gönüllerindeki dünyayı gerçekleştiremezler İşte ilk bakışta hemen gözleyivereceğimiz böylesi bir olumsuz güce sahip şiddetin kaynaklarını, etkilerini anlayabilmek amacıyla beş ayrı, ama zaman zaman da örtüşen anlamlarının dile getirilmesi gerekir ŞİDDET VE BOYUTLARI Doğada, evrende gördüğümüz, varoluşun köklerinde bulunduğunu düşünebileceğimiz, adına da kozmik şiddet diyebileceğimiz, şiddeti tanımakla başlayalım Bakışımızı Dünya Gezegeninin dışına, ötesine çevirdiğimizde görüyoruz: Evrende sürüp giden bir devinim var, "yeni" gök cisimleri oluşuyor, "eskileri" ortadan kalkıyor, dönüşüyor, dağılıyor; patlamalar, saçılmalar oluyor Bu uçsuz bucaksız evrende muazzam bir "kıpırtı", bir gerginlik, bir "çatışma" var sanki Bir yorumla söylersek, evrenin varlığında, ortaya çıkışında "şiddet" var Dünyaya dönüp, doğayı gözlediğinizde bu kozmik şiddetin gezegenimizde de bir anlamda yaşandığını söyleyebiliriz Şiddetli depremler yaşıyoruz (Örneğin 7 şiddetinde !) Yağmur şiddetini artırıyor Şiddetli seller önüne kattığı cisimleri sürüklüyor, ağaçları yerinden söküyor, canlıları yok ediyor; rüzgâr şiddetini artırıyor, deniz üstündeki gemilerin, insanların, kıyılardaki yerleşim bölgelerinin altını üstüne getiriyor; yangın şiddetle örneğin bir ormanı sardığında, ormandaki canlıların yaşamını etkiliyor Yanardağ patlamalarının, salgın hastalıkların, büyük ve etkili iklim değişikliklerinin, dünyaya düşebilecek bir gök taşının yapacağı tahribatın, evrendeki şiddetin dünyadaki bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz Doğadaki canlıların varolma, yaşama uğraşında, sürüp giden savaşın, kavganın (yaşama kavgası!) da işaret ettiği şiddet, bu kozmik şiddettir Demek ki şiddet evrenin bütünün de doğada hep vardı, hep var Doğadaki bu şiddeti, ilk dile getiren düşünürlerden biri Herakleitos'tur "Savaş, herşeyin babası, herşeyin kralıdır" diyor Onun evren anlayışında evren, sürekli çatışmaların, sorunların yaşandığı bir yerdir "Kavga herkes için ortak; adalet, bir çatışmadır" Adalet bile onun gözünde kavgayla sağlanabilir Şiddet doğaldır Doğada vardır şiddet, bir yanıyla parçası olan insanda da Yalnız bu şiddet, belli ilkeler, ölçüler içinde olur Şiddet ölçüyü bozmaya çalışır, şiddet ölçüsüzlükle birliktedir Oysa, şiddetin ölçüsüzlüğünün de bir ölçüsü vardır Bu ölçü evrene egemen olan temel yasalardan gelir Herakleitos bu yasalardan oluşmuş temel ilkeye logos diyor Batı dillerinde "mantık", "bilim", "söylem" gibi anlamlara gelen bu sözcüğü, örneğin, jeoloji, yerbilim teriminde, geo-logos (ge, yer anlamında), psikoloji, ruh bilim teriminde, psükhe-logos (psükhe, ruh anlamında) olarak görebiliriz İşte bu ölçü içinde çatışmalar, gerginlikler, gerilimler taşıyan bir ölçüdür: Ölçüsüzlüğün, ölçüsüdür Herakleitos'un bu yorumunda, şiddetle, yasa kavramlarının örtüştüğünü görüyoruz Oysa, on yedinci yüzyılın ünlü düşünürü Leibniz için evren bir uyumdan, "harmonia"dan oluşmuştur Evrenin varlıkları arasında önceden kurulmuş bir uyum vardır Uyum önceden kurulduğu için tanrının evrenin işleyişine sık sık müdahalesine gerek kalmaz Demek ki evrende, kozmik bir şiddet bulunduğu görüşü "uyumcu" düşünürlerin kabul edebileceği bir sav gibi görünmüyor Evrenin yapısında şiddet var mı? Bu sorunun yanıtı "şiddet"ten ne anladığımıza bağlıdır: İnsana bağlıdır Bu anlayışa göre, evrende, doğada şiddet yoktur Örneğin, doğadaki devinimlerin, dönüşümlerin, değişimlerin, canlılar arasındaki yaşama kavgasının "şiddetle" ilgisi yoktur: Birbirleriyle bir dişi için kıyasıya kavga eden erkeklerin aldığı yaralar, bir zulüm, bir şiddet değildir, doğanın olağan akışı içinde olup biten doğal olaylardır Şiddet, insanın olup bitenleri algılaması, değerlendirmesi, yorumlamasıyla ortaya çıkar Doğa, insanın onu değerlendirmesinden bağımsız olarak, kendi devinimini, dönüşüm süreçlerini sürdürmektedir İnsana zarar verdiğinde, onda acı yarattığında, onu üzüp sıkıntıya soktuğunda şiddetten söz ediyoruz Yanardağ patlamasının bir şiddet olarak algılanabilir oluşu, püsküren lavların, insan yaşamına, insanın değerli gördüğü varlıklara verdiği zarardan geliyor! Başına gelen doğal âfetleri, sevdiği insanların ölümünü, sahip olup, değerli gördüğü eşyanın yitimini kendisine yöneltilmiş bir şiddet olarak algılayabiliyor Kozmik şiddet onun yazısını belirliyor sanki, uğradığı "haksızlıkları" da şiddet olarak yorumlayabiliyor Kozmik şiddetin adaleti var mıdır? Bu soru, insanın başına gelen zorlukların, uğradığı doğal felâketlerin, acısıyla yandığı kayıpların etkisiyle, mitolojilerde, dinsel tartışmalarda, felsefede yüzlerce yıldan beri, değişik biçimlerde kendine sorduğu bir sorudur Neden fırtına evimi yıktı, hastalık çocuklarımı öldürdü, yıldırım hayvanlarımı kül etti, sel tarladaki ürünlerimi aldı götürdü? Adalet bu yaşamın neresinde? Bu soruya verilen yanıtlar arasında, en dikkat çekici olanlardan biri de, şiddetin yol açtığı acıyı akıl yardımıyla azaltma çabasını en fazla gösteren düşünürlerden gelenleridir: Şiddetin bizim kavrayamadığımız bir mantığı vardır Karşılaşıldığında, bize "haksızlık", "saçmalık", "anlamsızlık", "vahşet" gibi gelen şeyler, bizim bütünü, evrenin tümünü göremeyişimizden kaynaklanıyor Şiddete uğrayan kişi olarak yalnız kendimizi gördüğümüz, şiddetin evrendeki diğer olaylarla ilgisini kavrayamadığımız için, başımıza gelenler haksızlık gibi görülüyor Daha önce de tartıştığımız gibi evrende bir ölçü, bir düzen, bir "logos" vardır Her şey bu ölçüye göre olur Doğanın, evrenin kendi içinde şiddet taşıdığı yorumlarının karşısında, "şiddet"in bir yaşantı olduğu, içimizde yaşadığı savı ileri sürülebilir İşte şiddetin ikinci anlamı burada ortaya çıkıyor Şiddetin bundan sonra kısaca dile getireceğimiz anlamlarının tümünde, insanın içinde olduğunu göreceğiz: Şiddetin insanın yaşadığı yaşam için, sahip olduğu inançlar ve deneyimler açısından bir anlam taşıdığı anlaşılacaktır Şiddetin bir davranış biçimi olduğu, içinde hoşgörüsüzlük, saldırganlık, öfke, hınç bulundurduğu görüşü, şiddetin ikinci anlamını oluşturuyor Bu anlamdaki şiddet, bir amaç içeren, önceden düşünülerek planlanmış bir şiddet değildir Apansız parlamaların, birdenbire çılgınca davranışların ardında bulunur, onları tetikler Elbetteki bedenin fiziko-kimyası, sinir sisteminin işleyişi ile yakından ilgisi vardır "Cinnet getirme", adıyla tanınan saldırganlıklarda kişi hem çevresindekileri, hem de kendini yok etmeye eğilim gösterebilir "Kör şiddet"tir bu, düşünmeyen, bilinçsiz şiddet Bir anlamıyla içimizdeki kozmik şiddetin dizginlenemeyerek, denetlenemeden, ölçülerini aşarak patlayıvermesidir Kozmik şiddeti, yeryüzündeki mağmaya benzetirsek, mağma yer kabuğunun "zayıf" bölgelerinden, kendi akış dinamiği içinde yeryüzüne çıkmaya çalışacaktır Kimi insanlar, birey olarak böylesine şiddete açık zayıf bölgeler taşıyorlarsa içlerinde, şiddet enerjisi, oralardan, "dışarı" çıkacaktır Benzer durumun tarih boyunca toplumlarda da görüldüğünü söyleyebiliriz Kendi kültürel geçmişleri içinde, şiddet enerjisinin çıkış noktası bulabileceği zayıf noktalar; şiddet çatlakları taşıyan toplumlar fazla direnç göstermeksizin şiddetle sarsılabiliyorlar (örneğin, Hitler Almanyası gibi!) Neden şiddet çatlakları var? Neden kimi kişilerde, kimi toplumlarda şiddet püskürmelerine (yanardağ püskürmeleri gibi) rastlıyoruz? İçimizdeki şiddet enerjisini, kozmik şiddeti doğuran enerjiyi düzenleyemiyorsak, bu enerjiyi, olumlu enerjilere dönüştüremiyorsak, "kabuk"larımızda çatlaklar oluşur ve kozmik şiddet bu çatlaklardan fışkırır! İçimizdeki enerjiyi tanımak, kendimizi tanıyabilmekten geçiyor Bedenimizi, bedenimizin gereksinmelerini, duygularımızı, sevinç ve üzüntülerimizi, bunların olası nedenlerini, düşüncelerimizi, düşüncelerimizin dayandığı inançları, çevremizi, ilişkilerimizi, toplumumuzu, geçmişimizi tanıyabilmeye çalışma, bunda istekli olmamız; bize acı veren, bizi rahatsız eden olgu ve olayların farkına varmaya çabalamamız, içimizdeki kozmik şiddetin hışmına uğramayı bir ölçüde azaltabilir Şiddet püskürten biriysem, çevremi, çevremdekileri, duygusal, düşünsel açıdan yıprattığım gibi, onlara fiziksel olarak da zarar verebilirim İçimdeki şiddete direnebilmek, onu görmezden gelmekle, körü körüne bastırmaya çalışmakla başarılamaz Şiddeti, dostluğa, sevgiye, beden eğitimine, müziğe, sanata, edebiyata, bilime çevirebilirsek, şiddet enerjisinden yararlanmış olabiliriz Böylesi bir enerji dönüşümünü sağlayabilme bilgi ve becerisine şiddet mühendisliği diyebiliriz (Bir ölçüde, sosyal hizmet uzmanlarının, eğitimcilerin, ruh bilimcilerinin, ruh hekimlerinin, din adamlarının, insanın güzel bir dünyada yaşaması için şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik etkinliklere kendini adamış herkesin bu mühendisliği başarabilmesi gerektiğini düşünüyorum) Şiddet mühendisliği ya da daha açık dile getirildiğinde, şiddeti önleme ve dönüştürme mühendisliği çeşitli disiplinlerden, insanların bir araya gelerek gerçekleştirmesi gereken bir çabadır Şiddetin üçüncü anlamı, kaba kuvvet kullanmayla ilgilidir Şiddetin "belli bir amaçla" uygulanması söz konusudur Sıklıkla insanları "eğitmek", "terbiye" etmek için başvurulan yoldur Koca karısını ya da karı kocasını biraz önce sözünü ettiğim şiddet püskürmesi ile dövüyorsa, şiddetin ikinci anlamı iş başında demektir Bu dövme işini bir taraf diğerine, "eğitim" amacıyla, onu "adam" etmek için gerçekleştiriyorsa, işte şiddetin yeni bir anlamı, üçüncü anlamı ortaya çıkar Belli bir şiddet bilinciyle yola çıkılıyor, burada Temel varsayım: İnsanlar şiddetle terbiye edilebilirler! Bu anlamdaki şiddeti, anne çocuğuna, öğretmen öğrencisine, kolluk güçleri suçlulara uygulayabiliyor İyi niyetle uygulanan şiddet! Sanki "dört köşeli üçgen" sözünü anımsatıyor bizlere: "İyi niyet"le "şiddet" hiç bağdaşır mı? İyi niyetle şiddeti yan yana getirebilmenin, onları birarada düşünebilmenin bile üzerimizde yarattığı şiddetten söz edebiliriz Gizli şiddet burada işe karışıyor Değişik anlamlarını göz önüne aldığımızda, her anlamın gizli bir bileşeni olduğunu söyleyebiliriz İnsanlar birbirine dokunmadan da, birbirlerine şiddet uygulayabilir Sözle, yazıyla, jestlerle, hatta severek de şiddet uygulanabilir Önemli olan, karşı tarafı ezmek, rahatsız etmek, onun iç dünyasını (düşünce ve duygularını) ele geçirmektir Düşüncelerimize, yüreğimize, özümüze yapılan saldırı, uygulanan şiddet belki, salt bedene yöneltilen şiddetten daha tehlikeli, daha ele geçirici, daha şiddetlidir Dördüncü anlamıyla şiddet, tam bilinçli şiddettir İlk anlamındaki şiddete kozmik şiddet, ikincisine püsküren şiddet, üçüncüsüne eğiten şiddet, dördüncüsüne sindiren şiddet diyebiliriz Sindiren şiddete geçmeden önce, eğiten şiddetle olan ilişkimizle ilgili bir saptamamı belirtmek istiyorum Sözde eğitmek amacıyla, şiddet uygulandığında, bizde "ters" tepkiler yaratabilir, eğitilmeyi kabul etmeyebiliriz Oysa, gördüğümüz, yaşadığımız her şiddetin "kendiliğinden" bir öğreticiliği vardır: Dünyadaki olup bitenleri şiddet gözlüğünden görerek öğreneceğimiz çok şey vardır Bu açıdan, şiddet kullanarak gerçekleştirilen eğitim yerine, yaşanan şiddetlerden, onların olumsuz etkilerinden öğrenilerek gerçekleştirilen eğitimi, bir şiddet karşıtı eğitimi, şiddeti önleme, şiddete direnebilme, şiddetin üstesinden gelebilip, yaşamı daha anlamlı, daha güzel kılma çabamızda onu olumlu yönlere dönüştürebilme eğitimini oluşturabilmeliyiz (Şiddetin, taşıdığı kozmik enerjiden yaralanıp, zararlarından korunmak tıpkı bir bomba olabilecek nükleer enerjiyi, hastalıkların tedavisinde kullanmak gibidir) Şiddetin en tehlikeli, en acımasız biçimi, bu yazımdaki dördüncü anlamı, yıldırma, korkutma, sindirme, direncini kırma özellikleriyle kendini gösteren şiddettir Tarihte örneğine sık rastladığımız dikta yönetimlerinde, baskı, zulüm, kıyım ve işkence ile, bilinçli "şiddetin en şiddetli biçimi"nin uygulandığını görüyoruz Zaman zaman "terör" adını da verdiğimiz bu şiddet biçiminde, insanlar belli inançlar doğrultusunda korkutulup, yıldırılarak, bu inançlara direnmelerinin önü kesilmeye çalışılmaktadır Üçüncü anlamdaki, sözde eğiten şiddetin yanında burada da bir inanç kalıbı içine sokma, belli bir yaşam biçimine zorlama söz konusudur İlkin de sanki bir "iyi niyet (!)" varmış gibi görünse de (döverek adam etmeye çalışan bir baba, çocuğunu sindirdiğini, ona zulmettiğini aklına getirmiyordur pek) bu ikincisi, sindiren şiddet, bir yok etme, ortadan kaldırma kaygısı taşır Din kavgalarında, ideoloji savaşlarında yok edilen, zulüm gören insanların çoğunun uğradığı şiddet, sindiren şiddettir Sindiren şiddet, güç peşinde, iktidar tutkunu şiddettir Bu şiddet amacına erişmek için, iktidarına engel olduğunu düşündüğü bütün güçleri kendine düşman sayar ve ortadan kaldırmayı planlar Bunu her zaman bilinçli, planlı yapmaz Sindiren şiddet, savaşla, kavgayla, huzursuzlukla, terörle var olan şiddettir Şiddeti açık olarak, fiziksel, toplumsal, siyasal, ruhsal şiddet olarak uygulayabildiği gibi, örtük olarak, "aba altından sopa göstererek", değişik kılıklarda da ortaya koyabilir Bilimi, insan hakları, demokrasi, din kavramlarını kullanabilir Yapmamızı istediği şeyleri yapmadığımızı, onun gibi düşünmemiz gerekenleri düşünmediğimizi anladığında, bunun bilime, insan haklarına, demokrasiye ya da dine aykırı olduğunu söyleyerek bize mânevi baskı uygulayabilir Sindiren şiddetle püsküren şiddet arasında kaldığını düşünebileceğimiz bir şiddet türü de, soygun yapma, çıkar ya da haz elde amacıyla uygulanan şiddettir Bu şiddet bozuk toplumsal koşullarda bireyin, bedeni, duyguları, düşünceleri ve çevresiyle bütünleşememesi sonucu ortaya çıkar Gasp, şantaj, ırza geçme gibi suçların oluşmasında belirleyicidir Bu şiddet bir amaç elde etmek için ortaya çıkan, belli bir düşünce ve yaşama biçimini savunmak için uygulanan bir şiddet değildir Soygun yapma, haz elde etme de bir tür çıkar sayılabileceği için bu şiddet türüne çıkarcı şiddet diyebiliriz Böylece, şiddeti, sırasıyla kozmik, püsküren, eğiten, sindiren ve çıkarcı şiddet olarak beş ayrı anlamıyla gözden geçirdik Şimdi, dünyayı bize cehennem eden bu şiddetlerden nasıl kurtulabileceğimiz sorununu irdeleyebiliriz |
|