Hicretin İslam Tarihindeki Yeri Ve Önemi... |
07-17-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hicretin İslam Tarihindeki Yeri Ve Önemi...Hicret, İslâm tarihinin en önemli olayıdır Hicret, Müslümanları, müşriklerin zulmünden kurtarmış, İslâm'a yayılma imkânı sağlamış, böylece İslâm inkılâbının başlanğıcı olmuştur Bu itibârla olaydan 17 yıl sonra, Hz Ömer'in halifeliği esnâsında, Hz Peygamber'in hicret ettiği yılın 1 Muharrem'i olan 16 Temmuz 622 tarihi "Hicri-Kamerî Takvim" için "takvim başı" olarak kabul edilmiştir Bilindiği gibi Hz Peygamber, Mekke şehrinde doğmuştur Yüce Allah, O'nu burada peygamber olarak görevlendirmiştir Görevinin gereği olarak, "(Önce) en yakın akrabalarını uyar" (1) âyet-i kerimesi gereğince, yakınlarından başlamak üzere, insanları İslâm'a davet etmeye başlamıştır Kendilerini İslâm'a da'vet ettiği kimseler O'nu, el-Emin = güvenilir kişi olarak tanıyorlardı O'nun dürüstlüğü ve ahlâkî üstünlüğü üzerinde ittifak halinde idiler Kendisinin Allah tarafından gönderilmiş ve görevlendirilmiş Peygamber olduğunu duyunca, O'na inanmaya ve etrafında toplanmaya başladılar Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve İslâmiyet hızla yayılıyordu Ancak Mekke'de Kureyş kabilesinin ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki hâkimiyetlerini kaybedeceklerinden korktukları için O'na engel olmaya çalışıyorlardı Bunun için Peygamberimize ve O'na inananlara amansız düşman kesilmişlerdi Müslümanlara zulmediyor, akıl almaz işkenceler yapıyorlardı Hz Peygamber, Mekkelilerin kendisine ve Müslümanlara karşı takındıkları tavır karşısında, hiçbir zaman yılmadı, doğacağına kesinlikle inandığı İslâm güneşine, başka ufuklar aramayı düşündü Müşriklerin, tahammülü çok ğüç olan bu zulümleri karşısında, Mekke'de Müslümanlar korunamaz hale gemişlerdi Bu sebeple Müslümanların Medine'ye hicret etmeleri kararlaştırılmıştı Sevgili Peygamberimiz (sas) ; "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi" (2) diyerek, Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi Böylece Peygamberliğin 13'üncü yılının ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başlamış oldu Kâbe'ye yapılan senelik hac görevi, Arap yarımadasının bütün noktalarından Arapları Mekke'ye getiriyordu Hz Peygamber, bu sefer, kendisine sığınma imkânı ve peygamberlik vazifesini yerine getirme izni verecek bir kabile bulup, iknâ etmenin yollarını aradı Birbiri ardınca, yanlarına gittiği onbeş kabilenin temsilcilerinin hepsi de az çok kaba bir şekilde kendisini geri çevirdiler Umudunu hiç kaybetmedi, son olarak yarım düzine kadar Medineli ile karşılaştı Yahudi ve Hristiyanların komşuları olan bu kişiler, Peygamberler ve ilâhi vahiyler kavramına yabancı değillerdi, üstelik onlar, bu kutsal kitap sahiplerinin, bir Peygamberin, son bir tesellicinin gelmesini beklediklerini de biliyorlardı O yüzden bu konuda başkalarından önce davranmak fırsatını kaçırmak istemediler, derhal Hz Muhammed'e inandılar, kendisine Medine'de diğer inananlar bulmaya çalışacakları ve gereken desteği vereceklerine dâir söz verdiler Ertesi yıl oniki kadar Medineli kendisine bağlılık yemini ettiler ve İslâm'ı öğretecek bir öğretmen-dâvetçi istediler Bu görevi üzerine alan Mus'ab, bu işte hayli başarılı oldu ve bir sonraki sene Mekke'ye hac sırasında yeni müslüman olmuş, yetmiş üç kişilik bir kafile gönderdi Bunlar Hz Peygamberi ve diğer Mekkeli Müslümanları kendi şehirlerine göç etmeye dâvet ettiler, onları koruyacakları ve kendi aile bireyleriymiş gibi bağırlarına basacakları sözü verdiler Böylece Müslümanların en büyük kısmı gizlice ve küçük gruplar halinde Medine'ye hicret etti, (3) Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti Yanlızca Hz Ebû Bekir ile Hz Ali'yi, Hz Peygamber Mekke'de alıkoymuştu Böylece İslâmiyet Medine'de de yayılmaya başladı Bu durum Kureyş ileri gelenlerini daha da telâşlandırdı Medine'nin kuvvetli bir İslâm merkezi haline gelmesinin aleyhlerine olacağını anladılar Konuyu tartışmak ve bir hal çâresi bulmak üzere "Dâru'n - Nedve" denilen yerde toplandılar Uzun uzun görüştüler ve tartıştılar Sonunda kendilerine kurtuluş yolunu göstermekten, dünya ve ahirette mutlu olmaları için çaba harcamaktan başka bir şey yapmayan, Peygamberimiz (sas)'i öldürmeye karar verdiler Kendilerince çok gizli olarak aldıkları bu karar ve plânlarından Kur'an-ı Kerimde şöyle bahsedilmektedir; "İnkâr edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı Allah düzen yapanların en iyisidir" (4) Müşriklerin bu korkunç plânlarını Cebrâil (as) Peygamberimiz'e haber verdi: "Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında yatmayacaksın, evini terk edeceksin" dedi Böylece Hz Peygamber'e hicret için izin verildi Peygamberimiz Hz Ali'yi çağırdı: "Ben Medine'ye gidiyorum Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme Sabahleyin şu emânetleri sahiplerine ver Ondan sonra sen de hemen gel" dedi Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme cânileri evin etrafını sardılar Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi Hz Ali, Rasûl-i Ekrem'in yatağına yattı Hz Peygamber eline bir avuç kum alıp evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı Saçılan kum taneleri, cânilerden her birine isâbet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı Peygamberimiz (sas) "Yâ-sin " Süresi'nin şu anlamdaki âyetini okuyarak aralarından geçip gitti: "Biz onların önlerine ve arkalarına birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik Onlar artık elbette görmezler" (5) Rasûlü Ekrem gece evinden ayrıldıktan sonra Kabe'yi tavaf etti Sonra doğduğu yerden ayrılış hüznünü ifade eden şu sözleri söyledi "Ey Mekke! Sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve en bana sevimli yerisin Eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım senden ayrılmazdım" (6) Ertesi gün öğle sıcağında Hz Ebû Bekir'in evine vardı Allah'ın emriyle beraber Medine'ye hicret edeceklerini bildirdi Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sas), Hz Ebû Bekir'le birlikte Mekke'den çıkıp, Sevr Dağı'na gelerek oradaki mağarada saklandılar Kureyş'in araması bitinceye kadar, üç gün üç gece mağarada kaldılar Hz Peygamber'i ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek nihâyet Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu Hz Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla: "Ya Resûlâllah, eğilip baksalar, bizi görecekler" demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir (7) İki yoldaş ki, üçüncüsü Allah'tır, hiç endişe edilir mi?" buyurdu(8) Takipçiler Sevr dağına henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurtlamıştı Bu durumda Kureyşliler, mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek bırakıp gittilerResûlüllah'a ilk vahiy Hîra (Nûr) dağındaki mağarada gelmişti Hiradaki mağara ile Serv'deki mağara arasında geçen müddet, HzPeygamberin, Peygamberlik hayatının Mekke devrini teşkil etmişti Sevr dağındaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke devrinin sonu, Medine devrinin başlanğıcı olmuştur(9) Hicret yolculuğunda Peygamberimiz, iki önemli takiple karşılaştı Müdliçoğullarından Surâka, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu Atını dörtnala sürerek Resûlûllah'a ve arkadaşlarına yaklaştığı sırada atı sürçüp kapaklandı Kendisi de yere yuvarlandı Yeniden atına binip koşturdu Tam yaklaştığı sırada atının ön ayakları kuma saplandığı için, yine düştü Atını zorlukla kurtardı Surâka'nın morali iyice bozulmuştu Hz Peygamber'den özür diledi Yazılı bir emanname alarak geri döndü, diğer takipçileri de "ben aradım, boşuna yorulmayın, bu tarafta yok" diyerek geri çevirdi Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı alabilmek için Resûlüllah'ı tâkibe başlamıştı Fakat ilk görüşte yanındakilerle birlikte müslüman oldu Daha sonra başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağının ucuna bağladı; "sizin gibi şanlı bir kafile bayraksız gitmez İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım" diyerek tâ Kubâ Köyü'ne kadar bu şanlı Kâfileye bayraktarlık yaptı Hz Peygamber'in yola çıktığı Medine'de duyulmuştu Bu yüzden Medineliler, Rasûl-i Ekrem (sas)'i karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı 12 Rabîulevvel Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip dönmüşlerdi Bu esnâda bir iş için evinin çatısına çıkan bir Yahûdi, bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: "İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor "diye haykırdı Medineliler, bir bayram sevinci içinde yollara döküldülerHz Peygamberi Medine'ye yaya yürüyüşle 1 saat uzaklıkta Kubâ köyünde karşıladılar Peygamberimiz burada, Amr b Avf oğulları'nda 14 gece misâfir kaldı Bu esnâda Kur'an-ı Kerim'de "takvâ üzere yapıldığı" bildirilen Kubâ Mescidini binâ etti ve burada namaz kıldı (10) Hz Peygamber'den 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz Ali de gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kubâ'da iken kafileye yetişti 14 gün sonra, bir Cuma günü Peygamberimiz devesine bindi Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medine'ye hareket etti Yolda "Sâlim b Avfoğulları"na ait "Rânûna Vâdisi"nde öğle vakti oldu Hz Peygamber, burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk cuma namazını kıldırdı Bu ilk cuma hutbesinde, Sevgili Peygamberimiz, İslâm'ın bazı temel prensiplerine temas ettiği için, burada nakletmeyi faydalı görüyorum; Rasûl-i Ekrem, birinci hutbeye Allah'a hamd ve senâ ederek başladı ve şöyle devam etti: "Ey insanlar, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz Allah'ı çok anmak, gizli ve âşikar çok sadaka vermek suretiyle O'nunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görürsünüz, kaçırdıklarınızı tekrar elde edersiniz" Biliniz ki, Cenâb-ı Hak, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün şu bulunduğum yerde cuma namazını kıyâmete kadar, üzerinize farz kıldı Hayâtımda veya benden sonra -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği için, kim bu namazı terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiçbir işine hayır vermesin Biliniz ki, böylesini, tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder (11) Ey insanlar, âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız Sonra Rabbiniz -arada tercüman veya perdedâr olmaksızın- bizzat: -Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş, ihsanda bulunmuştum Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin, diye soracaktır O kimse sağına, soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek Sonra önüne bakacak, orada cehennem'i görecek Öyleyse yarım hurma ile de olsa, kendini ateşten korumaya gücü yeten, bunu yapsın Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın Çünkü bir iyiliğe 10'dan 700 katına kadar sevap verilir Allah'ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun" Hz Peygamber, birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra, ikinci hutbede de şunları söylemiştir: "Hamd Allah'a mahsustur O'na hamdeder, ondan yardım dileriz Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah'a sığınırız Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz O'nun saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz Allah'tan başka ilâh olmadığına şahâdet ederim O birdir, eşi, ortağı ve benzeri yoktur Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı (Kur'an-ı Kerim) dir Allah'ın, kalbini Kur'an ile süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu, Kur'an-ı, diğer sözlere tercih eden kimse felâh bulup kurtulmuştur Allah'ın sevdiğini seviniz Allah'ı bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz Allah kelâmı Kur'an'dan ve zikrinden usanmayınız Allah'ın kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın Yalnız Allah'a kulluk edip, ibâdetinizde Ona hiçbir şeyi ortak yapmayınız Ondan hakkıyla sakınınız Yaptığınız iyi şeyleri dilinizle doğrulayınız Aranızda Allah'ın rahmet ve merhametiyle sevişiniz Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun"(12) Cuma namazından sonra Hz Peygamber (sas), Medine'ye hareket etti Medine, tarihinin en önemli gününü yaşıyordu Halk,bayram sevinci içinde, Kubâ'dan itibâren yolu, iki taraflı doldurmuştu Rasûl-i Ekrem'in anne tarafından akrabası olan Neccâroğulları, O'nu karşılamaya gelmişlerdi Ensâr'ın ileri gelenleri O'na yaklaşarak:Ey Allah'ın Resûlü! İşte evlerimiz, işte mallarımız, işte canlarımız emrinize hazır" dediler Peygamberimiz, onları taltif ve gönüllerini hoş ederek yoluna devam etti Tam şehre gireceği sırada kalabalık o dereceyi bulmuştu ki kadınlar, damların üzerine çıkarak şöyle şiir söylüyorlardı: "Veda tepesinin sırtlarından ay doğdu üstümüze, Allah'a davet eden bulundukça şükretmek vacip oldu bize" Küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlar ve şu şarkıyı terennüm ediyorlardı: "Biz Neccâr oğullarının kızlarıyız, Ne mutlu bize Muhammed'in komşularıyız"(13) Medine halkı, Resûlüllah (sas)'in gelişinden duyduğu sevinci, hiçbir şeyden duymamıştı Herkes Peygamber Efendimizi, kendi evinde misafir etmek istiyor, "Ey Allah'ın Rasûlü, bize buyurunuz" diyerek deveyi durdurmak istiyorlardı Hz Peygamber ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı "Siz deveyi kendi haline bırakınız O memurdur, emrolunduğu yere gider" diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu Nihâyet deve, halen "Mescidü'n-Nebi"nin bulunduğu boş arsada çöktü, Rasûlüllah (sas) inmedi Deve kalkarak birkaç adım gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüğü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadı Hz Peygamber, devenin üzerinden inerek: "Akrabamızdan en yakın kimin evi?" diyerek etrafındakilere sordu Hâlid b Zeyd: "İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlâllah" diyerek, Rasûl-i Ekrem'i dâvet etti Peygamber Efendimiz böylece Hz Halid'in misafiri oldu Bu misâfirlik, "Mescidü'n-Nebi" nin inşaatı tamamlanıncaya kadar yedi ay devam etti Rasûlüllahın hicreti Peygamberliğin 13'üncü yılında, 12 Rabiulevvel de olmuştur Bu tarih, aynı zamanda Peygamber Efendimizin 53'üncü doğum yıldönümüdür Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Devri" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Devri" başlamıştır(14) Hz Peygamber (sas), Medine'ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma imzalamıştı Bu antlaşma, İslâm Dininin Müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla dâima iyi ilişkiler içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir Yine Sevgili Peygamberimiz, Mekke'den gelen göçmenlerle Medine'li Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu Bu kardeşlik esasına göre, Medine'li Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha göstermek mümkün değildir Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm topluluğu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerine oluşmaya başlamıştır Böylece Hicret, ilk Müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına kavuşmalarına vesile olmuştur Ayrıca İslâmiyet, Mekke şehri hudutları dışına Hicret'le taşmış ve bu güneş, dünyaya Medine ufuklarından yayılmıştır |
|