Göbeklitepe |
07-17-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
GöbeklitepeArdında büyük bir gizem bırakan Göbeklitepe'yi eşsiz kılan şey; eserlerin güzelliği, erişilmezliği veya büyüklükleri değil, yapılmış oldukları tarihti Kabaca, günümüzden 12 bin yıl önce yaratılmışlardı Yani; Roma İmparatorluğu kurulmadan 10 bin, Hititler ortaya çıkmadan 8 bin, Büyük Piramitler yapılmadan 7 bin yıl öncesinde… Kazı ekibinin minibüsünden inip kazı alanına doğru yürümeye başladım Güneş biraz sonra doğacaktı ama ortalık aydınlanmıştı Sekiz yıl aradan sonra çevrenin düzenlenmiş olduğu gözüme çarptı Göbeklitepe, Urfa'da ve dünyada iyi bilenen bir yer haline gelmişti artık En büyükleri 25 ton ağırlığında olan “T” şeklindeki dikilitaşların arasına girdim Üzerlerinde, saldıracakmış gibi duran yaban domuzu, tilki, aslan, kuş, yılan ve böcek kabartmaları vardı Ayrıca “H” veya “O” harflerine benzeyen işaretler de yer alıyordu Hatta bu yüzden, Göbeklitepe'yi yapanların yazıyı da bulmuş olduklarına ilişkin bir şeyler okumuş, çok gülmüştüm Bu insanların yazıyı doğrudan Latin Alfabesi kullanarak bulmaları çok eğlenceli bir fantastik filme konu olurdu herhalde 12 BİN YILLIK YAPILAR KOMPLEKSİ Göbeklitepe'de bulunan eserler, günümüzden 12 bin yıl önce yaratılmışlardı Yani; Roma İmparatorluğu kurulmadan 10 bin, Hititler ortaya çıkmadan 8 bin, Büyük Piramitler yapılmadan 7 bin yıl öncesinden söz ediyoruz Uzak geçmişimizle ilgili tüm bildiklerimizi alt üst etmeye yetecek kadar kanıtın arasında duruyorum Öyle bir çağ düşünün ki, metallerin keşfedilmesine daha binlerce yıl var ve elinizdeki en iyi kesici alet çakmak taşından yapılmış; bununla ana kayadan 25 tonluk dikilitaşları söküp çıkaracak, o ürkütücü hayvanları işleyecek ve buraya getirip dikeceksiniz Aynı anda iki yüz kişinin birden çalışmasını gerektiren, o zamanlar için muazzam büyüklükte sayılacak bir çalışmadan söz ediyoruz Bu insanlar, neden böyle bir yapılar kompleksi yapma ihtiyacı duymuşlardı? Belki bunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz Ama avlanma, barınma gibi acil ihtiyaçlara yönelik bir yer olmadığı konusunda kazı başkanı Prof Dr Klaus Schmidt dahil herkes hem fikir olduğu için, buranın bir kült merkezi olduğu düşünülüyordu Kısacası, 12 bin yıl önce yaşayan atalarımız, dini ve ruhsal bir takım ihtiyaçları adına bu kadar öz veriye katlanabilen, soyut düşünceler üretme konusunda çok ileri gitmiş bir toplumda yaşamışlardı Bize öğretilen kaba saba mağara adamlarına hiçbir şekilde benzemedikleri kesindi DİKİLİTAŞLAR, KABARTMALAR… Göbeklitepe, birbirinden bağımsız gibi duran dairesel odalardan meydana geliyor Odaların çevresini, “T” şekilli orta boylu dikilitaşlar oluştururken, tam ortada ise iki tane büyük taş birbirlerine bakacak şekilde duruyor Prof Klaus Schmidt, “Göbeklitepe” adlı kitabında; bu bölgede bulduklarını, çok geniş bir coğrafya içindeki taş çağı yapıtlarıyla karşılaştırarak anlamlandırmaya çalışıyor Pek çok olasılıktan söz ediyor Ama yine de kızgın yüzlü hayvan kabartmalarına bakarken, bizlere heyecanla, çok eski bir dilde bir şeyler anlatmaya çalıştıklarını ama bizim anlayamadığımızı hissediyorum Göbeklitepe'ye, bu defa görevli bir fotoğrafçı olarak gelmiştim Taşların üzerindeki kabartmalar da çekeceklerimin önemli bir bölümünü oluşturacaktı Kabartma fotoğrafı çekmek çok zor bir iştir Sadece, belli bir açıyla ışık geldiğinde düzgün görüntü alabilirsiniz; aksi halde ne olduğu bile anlaşılmaz Urfa ovasının sıcacık güneşi ufukta belirince, sabahın gri - mavi ışıkları sarılara dönüşüvermişti Önemli dikilitaşları tek tek dolaşıp hangisinin ne zaman en uygun ışığa kavuşacağını hesap etmeye çalıştım Bu arada en önemlilerinden birkaçının ise tamamen yanlış yerlerde durduğunu gördüm Ne olursa olsun, sabahın bu saatinde kazı alanı çok güzel bir görüntü sunuyordu Göbeklitepe'nin en yüksek noktasındaki ağacın yanına çıktığımda, dallarına bağlanmış bez parçalarından, bunun bir adak ağacı olduğunu fark ediyorum İsterseniz tesadüf deyin ama Göbeklitepe, günümüze kadar bir tür kutsal mekan olarak gelmeyi başarmıştı TAŞ OCAKLARI Sabah serinliği, yerini yavaş yavaş tanıdık Urfa sıcağına bırakıyordu Taşların birinden diğerine sekmek de zorlaşıyordu Uygun olduğu bir an, Prof Dr Schmidt'in yanına gittim Burayı meydana getirenlerin ne tür insanlar olduğu konusu açıldı yine Genelde avcı ve toplayıcı oldukları konusundaki düşüncesini tekrarladı Prof Dr Schmidt Ben de 200 kişilik bir iş gücünü biraraya getirmek için o adamların beslenmesi gerektiğini, bunun da ancak bir tür tarım toplumunda mümkün olabileceğini düşünüyordum İddia ettiğim savı onaylamak, dünyada tarımın şu anda bilinenden iki bin yıl önce başladığını kabul etmek anlamına geliyordu Prof Shmidt, sonradan, bana Göbeklitepe'nin çevresine yayılmış taş ocaklarını gösterdi Önce, içinden dairesel bir parça alınmış bir yer bulduk, ardından da alınmamışını gördük Bir çember gibi kazılmıştı ama ortadaki parça hala orada duruyordu Aklıma, Mısır'ın meşhur bitmemiş dikilitaşı gibi burada da henüz tamamlanamamış bir dikilitaş olup olmadığı sorusu geldi Varmış… Kazı ekibinin hazırladığı bir patikadan tek başıma yürüyerek, yerde yatan “T” şekilli dikilitaşın yanına vardım Mısır'dakinden çok daha küçüktü ama onlardan 7 bin yıl önce yapılmıştı ve son 12 bin yılı orada öylesine yatarak, kenarlarından zamanla aşınarak geçirmişti Başka bir patikadan geri dönerken bu sefer de kırıldığı için bırakılmış bir parça gördük Çok yıpranmıştı, ne olduğu zor anlaşılıyordu ama yine de kötü bir kaderi olan bir taş parçası olarak insanı etkiliyordu ESERLER URFA MÜZESİ'NDE Arkeoloji olağanüstü bir bilim dalı Her geçen gün, ortaya çıkardığı yeni buluntularla geçmişimizin şeklini değiştiriyor ve derinleştiriyor Bazen bu değişiklikler küçücük bir adım gibi kendini gösteriyor, bazen de aynen Göbeklitepe'de olduğu gibi dev bir sıçrayışla ortaya çıkıyor Bu gelişmeleri takip etmek ise insanda fark etmeden gelişen bir tutku halini alıyor Genellikle bu tür yazıların sonu “gidin, siz de kendi gözlerinizle görün” diye biter Ben bu sefer bir istisna yapıp; “gitmeyin, oraya gidip kazı heyetinin dikkatini dağıtmayın” diyorum Ancak Göbeklitepe'den çıkan ve Urfa Müzesi'nde bulunan eserlerin kaçırılmaması gerekiyor Bir de aklınızın bir köşesinde şöyle bir bilgi olsun; “Uzakta bir yerde, çorak bir tepenin üzerinde, dünya tarihinin bir bölümü yeniden yazılıyor” Yazı: HALDUN AYDINGÜN Fotoğraflar: BERTHOLD STEINHILBER skylife dergisinden |
|