Özgürlük... |
07-17-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Özgürlük...Engellerle karşılaşmama, bir başkasına bağımlı olmama, istediği tarzda hareket edebilme, çeşitli şeyleri yapabilme gibi çağrışımlar taşıyan özgürlük kavramı, uzun dönemler boyunca düşünce tarihine eşlik etmiş kavramlardan biridir Bu nedenle özgürlük, düşünürlere ve dönemlere göre farklı şekillerde kavramsallaştırılmıştır Kavram, uzunca bir dönem, 'özgür irade' ekseni etrafında tartışılmış ve bunlardan bazıları popüler düşünceye yerleşmiştir; örneğin 'hayvanların içgüdülerle, insanınsa özgür irade ve değerlendirme yaparak' (Aquinalı Thomas) veya tam tersine 'özgür irade Tanrıya mahsustur' (Luther) gibi Akıl ve kişisel iradeyle moral ilkelere uyma yeteneği olarak tanımladığı özerkliği vurgulayan Kant, insan özgürlüğünü, moral yasaya saygıda görmüştür; politik liberalizmin önemli simalarından Locke, siyasal sistemin devletin gücünü pekiştirme yerine bireylere düşünce, inanç, ifade, seyahat, örgütlenme özgürlükleri sağlaması gerektiğini vurgulamıştır; Montesquieu, dinsel, siyasal, yürütme ve yasama gibi çeşitli güçler arasında 'güçler ayrımı' yoluyla devletin keyfiliğinin önlenerek özgürlüklerin güvenceye alınması gerektiğini savunmuştur; varoluşçu filozoflar özgürlüğü varoluşsal bir 'kaygı' temelinde anlamış, Sartre insana aşkın her tür determinist anlayışa karşı çıkarak insan yaşamını özsel bir anlamı olmayan bir olumsallık (contingence) olarak görmüş ve özgürlüğü, angajmanın kaynağı saymıştır; I Berlin, ünlü ayrımında negatif ve pozitif özgürlükleri ayırdederek, negatif özgürlüğü, kendimizi sansürsüz ifade etme, serbestçe dolaşma gibi istediğimizi gerçekleştirme bakımından engellenmeme; pozitif özgürlüğü ise kamu işlerine katılma ve kararlarda etkili olma gibi gerçek bir eylem gücüne sahip olma şeklinde tanımlamıştır, vb Moles (1972, 1978), Kurt Lewin'den hareketle, insan özgürlüğünü topolojik mekânda hareket etme açısından ele almış ve özgürlüğü, bir dış gözlemcinin gözünde 'belirli bir alanda hareket eden bireyin hareketlerini ya da durumunu tanımlayan parametrelerin sayısının, bu sistemi yöneten ilişkilerin sayısından fazlalığı' olarak tanımlamıştır Burada bir 'özgürlük derecesi' ve 'özgürlük alanı' fikri vardır Belirli bir zamansal-mekânsal alanda A noktasından itibaren hareket eden bireyin hareketleri (tıpkı bir labirentte dolaşan fare veya bir sokakta yürüyen kişi veya bürokratik prosedürler arasında işgören bir avukat gibi) çeşitli parametrelerle tanımlanan bir hacim içinde düşünülebilir Bu hacim, onun özgürlük alanıdır Bu alan bireyin çeşitli hareketleri yapmasına izin veren veya yasaklayan kurallar ya da sınırlar tarafından şekillendirilir Bu yasalar fiziksel (örneğin organik bir varlığın 500 derece sıcaklığa dayanamaması), biyolojik (bir insan 100 myi 2 saniyede koşamaz), sosyal (sosyal normlar), moral (moral değerler) ve hatta istatistiksel (muhtemel davranış alışkanlıklarını yansıtan düzenlilikler) nitelikte olabilir Bütün bunların ışığında insanın Özgürlüğü, bireyin yaptığı eylemleri tarafından tanımlanmaktadır; yasaklanmamış veya engellenmemiş eylem ve hareketler, bireylerin zamansal-mekânsal çerçevedeki yol çizgisi, özgürlük hacmi veya alanı olarak belirmektedir Moles, buna ek olarak, sınırların esnekliği fikrinden hareketle 'marjinal özgürlük' ve kentsel ortamda ve bürokratik sistemde, bloklar arasında kalan ve tanımlanmamış alanların gözleminden hareketle de 'ara özgürlük' kavramlarını önermektedir Özgürlük, özerklikle de ilişkilidir Etimolojik anlamında özerklik, kendi saptadığı yasalara göre hareket eden bireyin özelliği olarak tanımlandığında, özgürlük bir bakıma özerkliğin tezahürüdür Chappuis'ye (1994) göre, Kant'tan itibaren pek çok düşünür, özgürlüğü diğeriyle ilişki, evrensel moral, ödev ve sorumluluk terimleriyle ilişkilendirerek tanımlamıştır Bu anlamda özgürlük (özgürlük pratiği), eğitim süreci içersinde öğrenilmektedir Psikoloji vokabüleri de ö-zerkliğin tanımında, sorumlulaştırma kavramını öne çıkarmaktadır Özerklik her şeyden önce, bireyin diğerleriyle ve toplumla ilişkiye girdiğinde, varlığının derinlerinde hissettiği bir duygudur Yaşanan özgürlük, bir zevk kaynağıdır, ben'i genişletir, dışa açar, egonun taleplerini doyurur Akılla aydınlatıldığında, özerkliğe ve sorumluluk almaya götürür; obje statüsünden özne statüsüne, seyircilikten aktörlüğe geçişi kolaylaştırır İnsanın geriye döndürücü ideolojik ve afektif determinizmler üstünde kişisel zaferidir özgürlük (hayvan, iç ve dış belirlemelere bağlıdır) İnsan anı örgütleyebilir, geleceği tasarlayabilir, yani tercihlerde bulunabilir Yaşantı olarak özgürlüğün insani niteliğini kazanıp koruması için etiğe dayanması gereklidir Egzistansiyalistlere göre özgürlük oluşum halindeki (en devenir) yaşamın bir tezahürüdür; insan, duygu ve eylem olarak yaşanan özgürlük sayesinde, öznel ve nesnel dünyanın deneyimini yaşar; kendiyle ve diğerleriyle karşılaşır Geçmişten köklenir, gelecekte yansır Özgürlük ancak kişisel olabilir Kendisinde olmaktan (en-soi) kendisi için olmaya (pour-soi) geçişi sağlar Sartre'ın deyişiyle 'insan, olmadığıdır ve olduğu değildir' Burada kendisinde varlık, sabit, donmuş olanı, insanı sayısız bağımlılıklara kapatanı temsil ederken, kendisi içinlik mümkün olanın bilinçte ortaya çıkışıdır Sartre'a göre Ben kendini, diğeri tarafından sabitlenmiş, bakılmış hisseder; diğeri onu istediği gibi kavrar, zira diğeri özgürlüktür; benim özgürlüğüm sahtedir, zira diğerinin bakışıyla benden çekinip alınabilir? Bu ilişkide ben ancak, kendinde olabilirim ve ancak ben de diğerini aynı şekilde gözlenen nesne mertebesine indirgediğimde kendisi için haline gelirim Bu ikilik (dualite), her bir kişinin total olarak özgür olma güçlüğünü açıklar veya açık ya da kapalı bir varoluşa yol açar Herkesin kendi kaderini çizmek, kendi elindedir E Mounier, angajmanı yücelten bir filozof olarak, insanın kendi sınırlarını aşmak için yaratıldığım savunur: İnsan yaşanan anda içerilmiş (implique) olarak mevcuttur, sonra eyleminin anlamını daha iyi kavramak için kendi üstüne geri gelir Bu dışsallaştırma-içselleştirme şeklindeki ikili hareket içinde kendini yavaş yavaş inşa eder (Kaynak; Chappuis, 1994) Özlem Düzeyi- Özlemler, kişinin kendisi için saptadığı veya ulaşmayı hedeflediği amaç niteliğindeki yönelimlerdir Özlem düzeyi (level of aspiration) ise, herhangi bir konuda kişinin ideal olarak ulaşmayı istediği düzeydir Özlem düzeyi, daha önceki performans veya deneyimlerden az ya da çok etkilenmektedir Başarılı deneyimler, genellikle, özlem düzeyinin yükselmesinde Önemli bir rol oynamaktadır Paradoks- Paradoks, birbiriyle bağdaşmaz görünen iki fikri birlikte taşıyan bir önerme veya mesaj olarak tanımlanabilir Felsefe tarihinde ünlü örnekleri bulunan paradokslar (Zenon paradoksları: Havaya atılan okun hareketsizliği veya Achileus-Kaplumbağa yarışı gibi, Newcomb paradoksu, Reichenbach paradoksları: Verilen emri istese de tutamayan askeri birlik berberi' gibi), sosyal psikolojiye kişiler arası iletişim vokabüleri çerçevesinde girmiştir Paradoksal İletişim- Palo Alto Ekolü tarafından ortaya atılan paradoksal iletişim kavramı, partnerlerden biri veya diğerinde (paradoksal mesajlar almaları dolayısıyla) patolojik davranışlara yol açması muhtemel kişiler arası etkileşim biçimi olarak tanımlanabilir Burada mesajlar eş zamanlı olarak bir şeyi ve karşıtını söylemektedir Paradoksal iletişime günlük dilden şu tür örnekler verilebilir: "Spontan davran" veya (başat karakterli bir kadının kocasına söylediği) "Pısırık olma, bana hakim olmanı istiyorum" veya "Özgürce konuş" veya (bir yöneticinin sekreterine yazmasını söylediği) "İstanbul kalabalık bir şehirdir ve üç hecelidir" gibi Günlük yaşamdaki iletişim paradoksları Üstünde duran Palo Alto Ekolü yazarları (Watzlawick, vb), paradoksal iletişim sonuçlarının klinik tedavilerde önemli bir yeri olduğunu vurgulamışlardır |
|