İnsan Denen Meçhul -9 |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İnsan Denen Meçhul -9Geçen sayıda, vücudun sıvı bir dokusu olan kandan bahsetmiş; öncelikle de oksijen ve karbondioksit taşımakla istihdam edilen alyuvarlarla alâkalı rakamlara bakmıştık Alyuvarların hepsi aynı işle vazifeli, tek tipte yaratılmış hücrelerdi Sözünü edeceğimiz akyuvarlar (leucocyt veya lökosit) ise, her biri özel eğitimden geçirilmiş takımlar ve tam mânâsıyla mükemmel bir ordu gibi techizatlandırılmış birlikler hâlinde vücudun savunma sistemini teşkil eder Her takım veya birlikteki askerler, aynı ana hücreden çoğaldıkları hâlde, gelişmeleri esnasında farklı süreçlerden geçerek farklı silâhlar kuşanır ve eğitime tâbi tutulurlar Kudreti ve ilmi sonsuz Yaratıcı, insanın mârûz kalacağı tehlikeleri bildiğinden, onu bünyesine girebilecek bakteri, parazit ve virüslerle mücadele edebilecek kabiliyetlerle donatmış; teşkilâtlı bir ordu disiplini içinde çalışan lökositleri kanına yerleştirmiştir Bir litre insan kanındaki akyuvar sayısı 5-10 milyar; vücuttaki toplam kanda (5 litre) bulunan akyuvar sayısı ise, 25-100 milyardır 1 mm3 kandaki akyuvar miktarı, yeni doğanlarda 15000-40000; bir yaşındaki çocuklarda ise 10000 civarındadır Yetişkinlerde 5000-10000 arası normal kabul edilir Enfeksiyon durumunda 40000’e kadar yükselen bu sayı, lösemilerde (kan kanseri) 500000’lere kadar çıkabilir Akyuvarları, hücre içinde tanecik (granül) bulunup bulunmamasına göre tanecikli (granülocyt) ve taneciksiz (agranülocyt) olarak iki büyük bölüğe ayırabiliriz Tanecikli olanlar, içlerindeki maddenin boyanma özelliğine göre üç takıma ayrılır Asit boyalarla boyananlar asidofil, bazik boyalarla boyananlar bazofil, nötr boyalarla boyananlar nötrofil ismini alır Sitoplâzmasında tanecik taşımayanlar ise lymphocyt (lenfosit) ve monocyt’lerdir Bu takımların her biri, vücudumuza değişik yollarla girmiş farklı düşmanları haklayacak şekilde, özel eğitimlerden geçmiştir Lökositlerde en fazla bulunan nötrofillerin (% 55-70) bir mm3 kandaki sayıları 3000-6000; bütün dolaşımdaki miktarları ise, 20-30 milyardır Çapları 10-12 µm olan nötrofillerin gençleri ile erginleri belli bir nispet içinde bulunur Harpte ölen yaşlıların yeri, gençlerle doldurulur Genç ile olgunlar, çekirdeklerinin şekli ile birbirinden ayrılır Gençlerin (% 3-4 ) çekirdekleri çubuk şeklinde tek parça iken, yaşlıların (% 50-66) çekirdekleri loblu veya boğumlu parçalar hâlindedir ve yaşlandıkça da bu bölümlerin sayısı artar Nötrofiller, bakteri enfeksiyonlarına karşı yapılacak savunmada öne çıkan ilk fedailerdir; enfeksiyonlu bölgelerde kılcal damar hücreleri arasından geçerek doku içine girerler ve burada amip gibi hareket ederek bakterilere hücum ederler Bu fedailerin esas vazifesi, vücuda giren bakteri ve benzeri mikroorganizmaların etrafını sararak, onları yok etmektir (fagositoz) Bu fedailer mikrobu içine aldıktan sonra parçalayıcı (hidrolitik) enzimleriyle parçalar Bakteri enfeksiyonu olduğunda, bu şuursuz hücrelerin sayılarının kontrollü şekilde artırılması için Rabb’imiz mükemmel bir mekanizma kurmuştur Bu sayede bakterilerin zehirleri (toksinleri) kemik iliğine ulaştırılır Bunun hemen ardından sinyali alan kemik iliğine, nötrofil yapımını ve salınmasını artırması emri verilir Nötrofiller yalnız mikroorganizmaları değil, cansız maddeleri de fagosite eder Ömürleri sekiz saat ile dört-beş gün arasında değişir İkinci takım olan Asidofiller, vücutta herhangi bir mikrobik iltihaba bağlı kızarıklık ve kaşıntıya sebep olan histamin gibi aracı maddelerin tesirini yok etmek için harekete geçirilen lökositlerdir Çapları 11-14 µm olan asidofiller, lökositlerin % 2-4’ünü teşkil eder Kandan, ihtiyaç duyulan diğer dokulara da geçerler; kandaki her bir asidofıle karşılık, dokuda 300 kadar asidofil bulunur Paraziter hastalıklarda (trichinellosis ve ascariasis gibi), dolaşımdaki sayıları normal lökosit sayısının yüzde doksanına kadar yükselebilir Bu durum; asidofıllerin, parazitlere karşı bağışıklık cevabı veren hücreler olduğunu gösterir Bilhassa vücuda giren parazitlerin lârvalarının (yavrularının) etrafında oldukça fazla sayıda asidofıl birikmesi de bunu teyit eder Ömürleri dört ile on saatten, on güne kadar sürebilir Üçüncü takım olan bazofillerin, lökositler içindeki nispeti, % 0,5-1 kadardır ve bir mm3 kanda 30-40 tane bazofil vardır En az sayıda askere sahip bu takımdaki askerlerin yüzey zarlarına; ateş, astım ve alerjik dermatitte normalin 20 katı kadar yükselen bir serum bileşeni olan IgE (immunglobulin E) için özel reseptörler yerleştirilmiştir Bir bazofilin yüzey reseptörlerine bağlı 10000-40000 IgE molekülü bulunabilir Alerjiye sebep olan bir molekül dokuya girdiğinde, bazofil hücrelerinin yüzeyindeki IgE ile birleşir Bu hücrelerin uyarılmasıyla histamin ve diğer aracı moleküller salınır Histamin, damar geçirgenliğini artırarak dokuda ödeme (şişmeye) sebep olur Çapları 8-11 µm olan bu hücrelerin ömrü bir gün kadardır Özel tim mensupları olarak nitelendirilebilecek lenfositlerin çok farklı tipleri vardır Temelde küçük lenfositler (% 16-30) ve büyük lenfositler (% 4-8) olarak ikiye ayrılabilirler Küçük olanlar (6-8 µm) T ve B lenfositler; büyük olanlar da (11-16 µm) katil hücrelerdir Bu özel komando birliğine ait askerlerin bazılarının ömrü yaklaşık beş gün olduğu hâlde, bazıları da yıllarca hizmet edebilir T-lenfositler, kemik iliğindeki kök hücreden yaratılır ve timüste eğitimden geçirilir Daha sonra da dalak, lenf düğümleri ve bademcik gibi lenfoid organlara yerleşip yıllarca buralarda kalabilirler Bir antijenle karşılaştıklarında büyüyerek lenfoblastlara dönüşürler Lenfoblastlar da; yardımcı, baskılayıcı, hafıza, sitotoksik T hücreleri gibi farklı vazifeleri olan hücreleri meydana getirirler B-lenfositler de kemik iliğinde yaratılır; fakat timüse uğramadan lenfoid organlara gider ve oralarda antijene karşı antikor sentezlerler Bir kısmı birkaç gün içinde plâzma hücrelerine dönüşerek, antijen dediğimiz yabancıların her birine has özel antikor yaparken, bir kısmı da aynı antijenle tekrar karşılaşıldığında daha hızlı cevap verebilen hafıza hücrelerine dönüştürülür Plâzma hücreleri antikor ürettikten birkaç hafta sonra ölür; ancak hafıza hücreleri senelerce yaşatılır Bu sayede tanıdıkları mikroplarla tekrar karşılaştıklarında onların hemen hakkından gelirler B lenfositin plâzma hücresine dönüşmesi ve antikor yapması yardımcı T hücreleri tarafından kontrol edilir Eğer antijen zararsız veya vücudun kendi hücresine ait ise, baskılayıcı T hücreleri B hücrelerinin antikor yapmasını engeller Şayet böyle olmasaydı, vücut hücrelerine saldırır ve zararlı olurlardı Yabancı bir mikroba ait antijene karşı üretilen antikorlar, bu antijenle birleşip onun zararlı tesirini yok eder Antijen ile antikor birleştiğinde farklı bir kimlik ortaya çıkar ve bunu da lenf sistemindeki büyük fagositik makrofajlar hemen tanır ve yakalayıp yer Katil lenfositler; yabancı hücrelere, virüsle bulaşmış normal hücrelere ve normal dokularda görülen kanserli hücrelere saldırır Bir kişide kanserli hücreler oluşabilir Bu hücrelerin zarlarında tümör-spesifik antijenler denen proteinler yer alır Bu proteinler normal hücrelerde görülmeyen proteinler olduğundan, katil lenfositler bu yabancılaşmış proteini tanır ve bunu taşıyan kanserli hücrelere saldırarak onları yok eder Kemik iliğinde meydana gelen monositler (% 4-7) iki-üç günlük bir gelişme ve eğitimden sonra dolaşıma katılırlar Kanda bir buçuk gün kadar kaldıktan sonra, çeşitli organların bağ dokularına ve lenf organlarına yollanırlar Bu dokularda makrofaj denen farklı bir kimlikle mikropları yeme işine girişirler Kanda bulundukları sırada herhangi bir vazifesi yok gibi gözüken monosit, doku içinde, on ile yüz saat arasında, bazen de aylarca pasif olarak yaşayabilir; mitozla bölünüp çoğalabilir ve devamlı olarak enzim sentezleyebilir Monositler ancak zararlı maddeler ve mikropların antijenleriyle karşılaştıklarında makrofaja dönüşerek mikroorganizmaları ve zararlı maddeleri fagosite edip, hücre içi sindirimle parçalar Nötrofiller, bakterilerden daha büyük parçaları yiyemezken; makrofajlar, nekrotik (ölü) dokuları nötrofillerden daha fazla ve hızlı yiyebilir İmmün sistem adını verdiğimiz bu mükemmel ordu ve bu orduyla hastalık âmillerine karşı yürütülen harb stratejisini immünologlar çözmeye uğraşıyor Ancak Sonsuz Bir İlim ve Kudret’in yaratmasıyla mümkün olabilecek bu ordu, en mükemmel hâliyle kemik iliğine, kana ve lenf organlarına yerleştirilmeseydi bugün belki de “insan” diye bir varlık olmazdı Her tarafı kuşatan milyarlarca virüs, bakteri ve mantar çok kısa sürede insanın ölümüne sebep olurdu Kıymetli bir sanat eserinin korumasız bırakılmaması gibi, en mükemmel sanat eseri olan insan da korumasız bırakılmamıştır ProfDr Arif SARSILMAZ |
|